YUT DEĞİL, TUT DÖNEMİ…(Köşe yazısı 23.10.2014 Kayseri Star Haber)

DAVUT GÜLEÇ
GAZETECİ-HİSF İL TEMSİLCİSİ
Klasik bir söz vardır.
‘İnsanlar doğar, büyür, ölür’
Son söz ise
“Bir gün ölümü herkes tadacak”
Ve o son yolculukta imam ‘Hakkınızı helal ediyor musunuz?’ diye soruyor.
Son zamanlarda hakkını helal etmeyen çok enderde olsa çıkmaya başladı.
Evet, insanlar doğduğu gibi kalmıyor, sırası gelen er ya da geç gidiyor.
İnsanlar yaşlandıkça çocukları büyüyor.
Büyüdükçe sorunları artıyor.
Tabi masrafları da.
Erkek çocuklar için ilk masraf sünnet.
Kız ve erkek çocuklar için düğün.
Tabi arada, askerlik, mezuniyetler, hastalıklar gibi ziyaretler, iyi-kötü günde bir araya gelmeler ayrı.
Bu bir süreç meselesi.
Bu süreç artık adeta fişleniyor.
Aileler ‘Mutlu günümüzde kim ne getirdi, kim geldi, ne kadar kaldı, oynadı mı, takı taktı mı’ gibi pek çok sorunun cevabını kafalarına, o günkü fotoğraflara, videolara kayıt yapıyor.
Benim en çok nefret ettiğim şey ‘Takı saati’
Son yıllarda insanların alım güçleri iyice düştü.
Altın fiyatları fırladı.
Dövizin hızına yetişilmiyor.
Ağır yaşam koşulları karşısında bankalara yalvaranlar, borçlananlar arttı.
Çocuklarının mürüvvetini görmek için neredeyse hiçbir şeyden kaçınılmıyor.
Ama kim nasıl çıkardıysa bir ‘takı saati’ tutturulmuş, anonslar, ilanlar yapılarak bu geri kalmış uygulamada gösteriş devam ediyor.
Düğün sahiplerinin kardeşleri, amca, teyze, halaları, yakınlarından çok zor durumda olanlar olabilir.
İnsanlar ekmeğe muhtaç.
Ekonomik olarak zaten zorda.
Bankalarla başı belada.
Meslekleri bitmiş.
Kendileri emekli.
Üniversitede çocuklarını okutuyor. Gurbetteki çocuklarına para yetiştiremiyor.
Oğlunu askere göndermiş.
Böyle insanlar nasıl düğüne gelsin.
Hadi geldi, olmayan hangi parayla yeğenlerine, tanıdıklarına takı taksın.
Çam sakızı, çoban armağanı gücü nisbetinde bir hediye yapıyor.
Biraz anlayışlı olmak lazım.
Tutup bunu ‘Takı saatinde’ ilan ederek ‘Amcasından bilezik, teyzesinden bilezik,ağabeyinden bilmem ne kadar dolar, yengesinden küçük altın, kardeşinden bir zarf, diğer kardeşinden küçüğün küçüğü altın, diğer amcasından bir zarf’ gibi ilan ederek herkesi birbirine kırdırmak, düşürmekten zevk mi alırlar bilmem.
Zaten günümüzde komşuluk ilişkileri de, akrabalıkta, kardeşler, yakınlar, eş ve dostlar arasında da bu yüzden kavgalar, kırgınlıklar, küskünlükler, laf götürüp getirmeler, dedikodular arttı.
Son birkaç yıldır ben en çok, düğünlerden sonra ‘takı’ yüzünden akrabada olsa, tanıdıkta olsa, komşuda olsa bir çok kişinin birbirinin kapısını çaldığını duyuyor, görüyor, tanık oluyorum.
‘Biz senin oğlunun-kızının düğününe gelmiş, şunu yapmıştık. Küçük altın takmıştık. O emaneti geri almaya geldim. Düğüne geldiniz ama takmadınız. Gelmediniz ama sanırım vereceksiniz” gibi sözlerle yıllar öncesi o insanların bile unuttuğunu geri istiyor.
Bunu yaparken birincisi ekonomik zorda olması nedeniyle.
İkincisi intikam almak için
Üçüncüsü geri getirmediğinden.
Ve en sonuncusu artık insanlığın, adamlığın, ülkenin daha da geriye gittiğinin en iyi ekonomik göstergesi.
Ben şahsen bir çok insan gibi, davet ettiğim insanlardan bir beklentim yok. Yıllardır bunu söyler uygularım.
İki çocuğumun sünnetinde beni mutlu edenler bilir.
‘Takı saati’ olmadı.
Hatta bana gelip ‘Takı saati’ ne zaman diye soranlar bile oldu.
‘Benim için en büyük madalya, takı sizlerin gelmesi. Başımın üzerinde yeriniz var. Ayağınıza sağlık. İyi ki varsınız’ dedim.
Ben mümkün olduğunca gücüm nispetinde tüm davetlere gittim. Hepsine çam sakızı-çoban armağanı bir şeyler yaptım. Kime ne yaptım hatırlamıyorum bile. Bizimkilerde hatırlamıyor. Video var ama öyle bir kayıtta yok. Fotoğraflarda da yok. Hafızamda da yok.
Ama insanlar son günlerde birbirlerini bu konuda iyice yıpratıyor.
Hatta son olarak Kayseri sözünü söylüyor.
‘Ben sana hediyeyi o gün yaparken yut diye vermedim tut diye verdim.’
Ekonomi de, komşuluk ve akrabalık ilişkilerde gelinen ürkütücü gerçek bu.
Birileri iyi şeylerden, ekonomiden bahsediyor.
O zaman ‘Ben acaba nerede yaşıyorum’ diye sorduğumda oluyor.
Ya siz?

Bir yanıt yazın