“Türk Yerel Medyası AB Yolunda” Seminerleri

Avrupa Birliği (AB) Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ahmet Yücel, Türkiye’nin AB üyeliğinin küresel barışın sağlanması konusunda çok büyük bir adım olacağını söyledi.

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın himayesinde, AB Bakanlığınca yürütülen ve İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği tarafından desteklenen “Türk Yerel Medyası AB Yolunda” projesinin 5’inci Bölgesel Bilgilendirme Semineri Kayseri City One Hotel’de yapıldı.

Müsteşar Yardımcısı Yücel, Seminer’de yaptığı konuşmada, AB sürecinin yerelde başlaması için “Türk Yerel Medyası AB Yolunda” projesinin önemli olduğunu söyledi.

Türkiye ile AB ilişkilerinin 50 yıldır sürdüğünü anımsatan Yücel, “Bazen bu ilişkiyi biz evlilikle sonuçlanmayan platonik bir aşk ilişkisine benzetiyoruz. Aslında her iki tarafta birbirinden vazgeçemiyor. Bu vazgeçememe, birlikteliğin her iki taraf için de büyük anlam ifade ettiğini gösteriyor” diye konuştu.

AB’nin Türkiye için ifade ettiği anlamın yerelde iyi anlaşılması için yerel medyaya büyük görev düştüğünün altını çizen Yücel, şöyle devam etti:

“Bazen ulusal basın AB sürecini tam olarak algılayamıyor ve sahiplenemiyor. O yüzden siz çok önemlisiniz. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun AB’ye bakışınız ne olursa olsun, bu süreci sahiplenmek AB üyeliğini desteklemek ya da desteklememek anlamına gelmemektedir. Bugün bakanlığımızın temsilcileri sizinle bu sürecin önemini ve içeriğini paylaşacak.”

-“AB küresel barış projesine dönüşmeli”-

AB’nin aslında bölgesel bir barış projesi olarak ortaya çıktığını belirten Yücel, şunları kaydetti:

“Geldiğimiz aşamada AB bu misyonunu tamamlamış görünüyor. Çünkü Avrupa coğrafyasında ülkelerin çoğu AB üyesi. Ayrıca bu coğrafyada İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi yıkıcı bir savaş olası görünmüyor. AB, misyonunu yeniden tanımlamalı. Bölgesel barış projesi olmaktan, küresel barış projesine dönüşmek zorundadır. Bunun yolu da Türkiye’den geçmektedir. Türkiye’nin AB üyeliği küresel barışın sağlanması konusunda çok büyük bir adım olacaktır. Türkiye ile AB ilişkilerini sadece çıkarlar açısından düşünmemek gerekiyor. Dünya barışı açısından da çok büyük bir anlamı var bu ilişkinin. Enerjiden sorumlu Alman komiser bir açıklama yaptı. ‘On yıl sonra Ankara’ya gideceğiz ve Türkiye’ye, AB’ye üye olmaları için talepte bulunacağız’ dedi. Bu önemli bir öngörüdür. Türkiye’nin gerek bölgesel anlamda sahip olduğu etkinlik gerek ekonomik anlamdaki performansı AB için vazgeçilmez olduğunu gösteriyor. Bu süreç Türkiye için de bir reform süreci olması açısından önemlidir.”

-GDO’lu ürünler süreçle kurallara bağlandı-

15-20 yıl önce dillendirmekten çekinilen, hayal bile edilemeyen reformların, AB sürecinde son 10 yılda gerçekleştiğini vurgulayan Yücel, hem siyasi hem de ekonomik anlamda hayata geçirilen reformlarda AB sürecinin katkısı çok büyük olduğunu dile getirdi.

Bu reformların sokaktaki vatandaş tarafından anlaşılmamasının çok normal olduğunu belirten Yücel, şöyle devam etti:

“Bunun yolu medyadan geçiyor. Medyanın bu süreci çok iyi algılaması, analiz etmesi ve vatandaşa doğru olarak yansıtması sürecin sahiplenilmesi açısından büyük önem taşıyor. Örneğin AB uyum çalışmaları çerçevesinde yapılan düzenlemeler vatandaşımızın doğrudan yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik. 20 yıl önce kışın Ankara’da nefes almak pek kolay değildi. Şimdi ise sanayi ve konutların havaya salacağı emisyon miktarının belli bir oranın altında olması şartı getirildi. Bu sürecin bir getirisi. Diğer bir husus GDO’lu ürünler. Bu süreçte gıda güvenliğine yönelik düzenlemeyle bu ürünlerin ne şekilde kullanılacağı kurallara bağlandı. Eskiden bebek mamalarında bile GDO’lu ürün kullanmak serbestti.”

Türkiye’nin sürece odaklanması gerektiğini vurgulayan Yücel, “AB’li dostlarımıza da sadece sürece odaklanmalarını söylüyoruz. Sürecin sonunda ne olur bilmiyoruz. Belki vatandaşlarımız girmeyi istemeyecek ve vazgeçeceğiz. Ancak bu süreç demokratikleşme ve çağdaşlaşma açısından büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.

AB sürecini Bir önemli getirisinin de mali yardımlar olduğuna işaret eden Yücel, “Bugün AB’den yıllık ortalama 700 milyon avro hibe alıyoruz. Bu hibeyi yerelde belediyelerimizin çevre altyapı sorunlarının giderilmesinde, ulaşım çalışmalarında, sivil toplum kuruluşlarının geliştirilmesine yönelik projelerde kullanıyoruz. Süreç bitiği an bu kaynakları AB’nin bize vermesi mümkün değil” şeklinde konuştu.

Yücel, AB sürecinde Türkiye’nin havlu atmasını bekleyen bazı ülkeler olduğunu ifade ederek, bu oyuna gelinmemesi ve sürecin sonuna kadar sürdürülmesi gerektiğini vurguladı.

İngiltere Büyükelçiliği Basın ve Halkla İlişkiler Başkanı Sanem Onay ise projeye vatandaşların süreçten objektif olarak haberdar olmalarını sağlamak için destek verdiklerini kaydetti.

“Sanırım AB’nin son dönemdeki çalışmaları hakkında hem Türkiye’nin hem de Birleşik Krallığın şüpheleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. ” diyen Onay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ancak Birleşik Krallık Başbakanı’nın yakın zamanda verdiği demeçler ve Türkiye Cumhuriyeti temsilcilerinin zaman zaman süreci sorgular nitelikteki açıklamalarına rağmen bunlar kesinlikle bu süreçten bir dönüş anlamına gelmiyor. Türkiye’nin AB süreci kolay ilerlemiyor, bu da toplumda hayal kırıklığı yaratıyor. Bütün hayal kırıklığına rağmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AB Bakanı Egemen Bağış’ın AB’ye katılım konusundaki kararlılığı nettir.”

Kayseri Valisi Şerif Yılmaz da AB Bakanı Egemen Bağış’ın her ortamda AB sürecinin yerelden başlaması gerektiğine vurgu yaptığını belirterek, “Yerelde bizlerin bu konuda kamuoyu oluşturması gerekiyor. AB projeleriyle Anadolu’nun değerlerini AB ülkelerine anlatmamız gerekiyor. Anadolu’da süreçle ilgili farkındalık oluşturulmalı” dedi.

Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, AB ile Türkiye arasındaki sürece ilişkin 2004 yılından bu yana basının daha bilinçli, daha somut ve dikkatli bir dil kullanmaya başladığını söyledi.

Dedeoğlu, “Türk Yerel Medyası AB Yolunda” projesi kapsamında gerçekleştirilen “Türk Yerel Medyasının AB Sürecinde Daha Etkin Rol Alması” konulu panelde yaptığı konuşmada, basının AB sürecindeki rolünü Ankara Üniversitesince hazırlanan bir çalışma ile anlatacağını ifade etti.

Çalışmada 1959 yılından sonraki 40 yılın basındaki manşetlerle değerlendirildiğini anlatan Dedeoğlu, AB ile müzakereler başlayana kadar basında kullanılan dilin kesinlikle bir ön çalışmayı işaret etmediğine dikkati çekti.

Süreci basını takip ederek sağlıklı bir biçimde anlamanın mümkün olmadığını savunan Dedeoğlu, “Bu yaşanan nedir- AB’ye üyelik midir, nereye üye oluyoruz- Bu konuda kamuoyuna bilgi verilecek bir dil kullanılmıyor. Bu dilde AB kavramından daha çok ‘Avrupa’ sözünü duyuyoruz. Avrupa kişiselleştiriliyor” diye konuştu.

Gazete manşetlerinden örnekler vererek süreci ele alan Dedeoğlu, şunları kaydetti:

“2000’li yıllara kadar sürecin ne olduğu anlatılmıyor, nereye başvuruların yapıldığı açıklık kazanmıyor. AB ile Türkiye ilişkilerinin resmi prosedürünün içerisindeki dilekçelerin nereden bırakıldığından tutun da neye başvurulduğuna dair ilişkilerin bazen yanlış, bazen kasıtlı yanlış, bazen de hakikaten ders çalışmadan manşetlere yansıtıldığını görüyoruz. AB hakkında fikir sahibi olmayan biri olsaydım ve gazeteleri çok ciddi takip etseydim, AB’nin neresinde olduğumuz konusunda bir fikir kazanamazdım. Kimi gazeteler 1995 yılında AB’ye girdiğimizi ima eden “Merhaba AB” manşetleri kullanıyor. Halbuki o yıl Gümrük Birliği ile ilgili son aşamaya gelinmişti. Daha Ankara Anlaşması’nın içinde öngörülen şartların bir kısmının son aşaması yapılmıştı. Halbuki manşetler üye olduğumuzu yansıtıyor.”

-“Kızgınlıkların dile getirilişinde kibar olmayan bir dil var”-

AB’ye giriş süresini gazetelerin abartılı şekilde ele aldığını öne süren Dedeoğlu, “Basın yoluyla özellikle aday ilan edildikten sonra bile ne kadar zamanda bu işlerin yapabileceğiyle ilgili konuları öğrenme imkanına sahip değiliz. Zamanla basında giriş süresiyle alakalı daha makul ifadeler yer almaya başlıyor” dedi.

Öte yandan basında kızgınlıkların dile getirilişi sırasında kibar olmayan bir dilin hakim olduğunu vurgulayan Dedeoğlu, AB ile Türkiye arasındaki sürece ilişkin 2004 yılından bu yana basının daha bilinçli, daha somut ve dikkatli bir dil kullanmaya başladığını dile getirdi.

Panelde konuşan Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Veli Altınkaya ise yerel medyada yaşanan sorunlar ile ilgili bilgi verdi.

14 ilden yerel medya mensuplarının katıldığı seminer yarın sona erecek

Bir yanıt yazın