MACARİSTAN, BUDAPEŞTE, ESTERGON KALESİ VE MİSKOLC BÖLGESİNİ GEZDİM….

Macaristan, Avrupa’nın kalbinde yer alan, tamamen karalarla çevrili bir ülke. Orta Avrupa’da yer alan bu ülke her zaman Avrupa kültürlerinin buluşma noktası olmuş. Başkent Budapeşte iki milyon nüfuslu büyük bir şehir ve pek çokları tarafından en güzel Avrupa şehirlerinden biri olarak görülür. 10 milyonluk nüfusa sahip olan Macaristan’ın zengin kültürü Batı ve Doğu Avrupa tarzlarının bir karışımı.

Macaristan, dünyanın her yerinden insanları çeken zengin bir mirasa sahip olmakla iftihar eder. Ülkede Avrupa mimari tarihinin muhtelif tarzlarını görme imkanı sağlayan jeolojik alanlar, fosil kalıntıları, antik Roma harabeleri, Türk kültürünün tarihi eserleri, iyi korunmuş tarihi binalar bulunuyor. Bu yerlerden sekiz tanesi UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine alınmış. Bu zengin kültür ve halk geleneğini sebebiyle Macaristan Avrupa’da yalnızca klasik ve modern Avrupa sanat, müzik ve edebiyat merkezi olmakla kalmamış, aynı zamanda yenilikçi ve deneyci kültürel hareketlerin de meskeni olmuş. Budapeşte, Macaristan’ın başkentidir. Aslında Tuna nehrinin iki yakasındaki Budin ve Peşte’nin 17 Kasım 1873 yılında birleşmesiyle oluşmuş şehir. Macaristan’ın politik, kültürel, ticari, endüstri ve ihracat merkezidir. Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehri.

Kanuni Sultan Süleyman tarafından ilk olarak 1526’da fethedilen Budin ve Peşte, bir buçuk asırlık bir Türk hakimiyetinden sonra 1686’da elden çıkmış. Türk idaresi sırasında, Karadeniz üzerinden Tuna yoluyla İstanbul’dan nispeten kolay ulaşılan bir beylerbeyilik merkezi olduğundan kolayca Türkleşmiş. Ticaret yollarının birleştiği bir yerde bulunan Budin ve Peşte, bir taraftan zengin bir ticaret şehri görünümü alırken, burada kurulan çeşitli vakıflar bu Orta Avrupa şehrine bir Osmanlı yerleşim merkezi manzarası vermiş. 1662 yılında burayı ziyaret eden Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Budin ve Peşte’nin etraflı bir tasviri bulunuyor. Evliya Çelebi, Buda’da  çoğu bugün  olmayan 25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 2 hamam, 8 kaplıca, 9 han, 1 saat kulesi ve 1 bedesten bulunduğunu bildiriyor. Sokullu Mustafa Paşanın yaptırdığı Mustafa Paşa Camii ve Türbesinin Mîmar Sinan’ın eseri olduğu biliniyor.

Macaristan’ın Budapeşte’den önceki başkenti olan Esztergom şehri yani bizim bildiğimiz ismiyle Estergon. Basilikanın girişinde turistleri flütü ile birlikte Ortaçağ  kıyafetli  sempatik bir Macar karşılıyor. Bizim Türk olduğumuzu anlayan flütlü Macar hemen “Üsküdar’a gideriken”i çalıyor. Estergon Orgu ise Basilikanın önemli parçalarından biri.  Yıllardır ismini duyduğumuz Estergon Kalesi’nin görkemli bir kale olmasını bekleyenler üzülüyor. Çünkü tek gördükleri yıkık dökük surları. Malesef kaleden günümüze sadece onlar kalabilmiş. Ama surlara çıktığımızda Tuna ve şehrin kalan kısmı  o kadar güzel ki kimse kaleyi düşünmüyor.  Herkes panaromik Estergon manzarasının tadını çıkartıyor.

Esztergom; kuzey Macaristan’da,  Budapeşte’nin 50 km kuzeybatısında, Komárom-Esztergom ilinde, Tuna Nehri’nin sağ tarafında yer alıyor. Esztergom Roma dönemine dayanan tarihi geçmişiyle Macaristan’ın en eski şehri ve  nehir limanı. X. yüzyıldan XIII. yüzyılın ortalarına kadar ülkenin başkenti olmuş, Kral IV. Béla döneminde başkent önce Visegrád daha sonra Buda şehrine taşınmış.

Şehir sembolü; şehrin her tarafından görebileceğiniz 1822- 1869 yılları arasında klasik tarzda yeniden inşa edilmiş  “Bazilika’dır. 71.5 metre yüksekliğindeki yeşil renkli ana kubbesiyle;  şehre, “Kale Tepesi’nden” bakan Bazilika  Macaristan’ın en büyük kilisesi. Bazilika’nın kuzey tarafındaki “Saint Stephen Şapeli’nde”  Macaristan’ın kutsal emanetlerini, değerli kraliyet mücevherleri görülüyor. Güney tarafındaki XVI. yüzyılın başında inşa edilen kırmızı mermer  “Bakócz Şapeli” Rönesans mimarisinin en güzel örneklerinden birini oluşturuyor. Bazilika’dan; Tuna Nehri, şehir, şehri üç taraftan çevreleyen yemyeşil dağlar, Esztergom için ölen kahramanların anısına “Saint Thomas Tepesi’nde” yaptırılan Şapel, Štúrovo Şehri ve iki ülkeyi birbirine  bağlayan  uzun demir köprü inanılmaz güzel görünür.

Bazilika’nın alt tarafında, X.yüzyılda yapılmış, birkaç defa yenilenmiş, Esztergom Kalesi’nden kalan   duvarları ve burçları görülebilir. Eski kraliyet sarayı,  XII. yüzyıl Kale Şapeli  ve kaleden kalanlar  1930’lardan sonra restore edilerek bugünkü görünümünü almış. Ülkemizde “Estergon  Kalesi Türküsü” ile tanınan kale;  1543 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiş, kalenin bulunduğu bölge bir sancak beyliği haline getirilerek Budin Beylerbeyliğine bağlanmıştır. Kale 1594 yılında Alman, Leh ve Venedikliler’den oluşan büyük bir ordu tarafından kuşatılmış, kale komutanı ve az sayıda asker kaleyi uzun süre savunmuş ancak ordudan bekledikleri  destek gelmeyince, kaleyi açlık ve susuzluk nedeniyle  Alman, Leh ve Venediklilere teslim etmek zorunda kalmışlar. Bu savunmada gösterilen cesaret daha sonra Estergon Kalesi Türküsü ile ölümsüzleşmiş.

100 yıl boyunca Macaristan  Roma Katolik kilisesinin  merkezi olan Esztergom; Macaristan Başpiskoposluğu’nun merkezi  olarak hala ülkenin en kutsal şehri. 1880-1882 yılları arasında yapılan Barok “Başpiskoposluk Sarayı”, halen  “Hıristiyan Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Müzede; Ortaçağ Macaristan panel resim ve heykel koleksiyonu,  XIII ve XVIII. yüzyıllar arasındaki döneme ait İtalyan ve Avrupa resimleri, goblen halılar ve değerli porselenler sergileniyor. Şehrin  en güzel bölümü ise sokakları Barok ve Klasik bina ve kiliselerle dolu, yiyecek ve alışveriş yerlerinin bulunduğu “Víziváros Bölgesi.  Şehrin ilk belediye binası olan, halen özel müze olarak kullanılan,  Türk para koleksiyonunun yer aldığı   “Balassa Bálint Müzesi”; 1728-1738 yılları arasında inşa edilen “Cizvit Kilisesi”;  “Fransiskan Kilisesi” Víziváros Bölgesi’ndeki önemli Barok binalar.

Macaristan’ın  yine en önemli şehirlerinden Miskolc’daki  otele dönüştürülen bazı tarihi binaların camları ise görülmeye değer.  Yine bu bölgede bulunan mağara kaplıca  Barlangfürdő  asırlarır şifa dağıtıyor. Yapay göl ve çevresindeki yeşil alanlar, tarihi Miskolci Üniversitesi, Budapeşte parlamento binası, bir ortaçağ kalesi  ve aynı zamanda av şatosu olan ihtişamlı Visegrad, tarihi  Rönesans ismiyle faaliyet gösteren  lokantadaki ceylan çorbası, el işi örtüler, kristal, porselen ürünler, hediyelik eşyaların satıldığı  pazarlar görülmeye değer.

Bir yanıt yazın