Cerrahların başarısı ve gelişen teknoloji tedavide başarıyı artırıyor

Anne adaylarının daha iyi izlenmeye başlanması doğumsal kalp hastalıklarının erken tanısına yardımcı oluyor. Kalp damar cerrahisindeki gelişmeler de bu bebeklerin cerrahi sayesinde daha uzun ve sorunsuz bir yaşam sürmelerini sağlıyor.

1950’lilerden önce kalp, ameliyat edilemez bir organ olarak görülüyordu. Morardıkları için “mavi bebekler” olarak tanımlanan doğumsal kalp hastalıklı bebekler ise tedavi edilemiyor, yalnızca destek tedavi alabiliyorlardı. İlerleyen yıllarda Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Alfred Blalock ve Çocuk Kardiyoloji Uzmanı Dr. Helen Taussig ilk şant ameliyatını gerçekleştirerek, bu hastaların normal yaşama dönmesine yardımcı oldu. En büyük gelişme ise kalp akciğer makinesinin bulunmasıyla yaşandı. Cerrahların önünü açan bu cihaz sayesinde ameliyat sırasında kalbin durdurulabilmesi tekniklerinde ilerleme sağlandı.

Türkiye’de, yılda yaklaşık 11 bin 520 çocuk doğumsal kalp hastalıklarıyla dünyaya geliyor. Bunların dört bine yakını da hastalığı tedavi edilmediği takdirde ilk yıl içinde hayatını kaybedecek kadar ciddi sorunlar yaşıyor. Anadolu Sağlık Merkezi Çocuk Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Çiçek, doğumsal kalp hastalığının anne karnında kalbin gelişme bozukluklarına bağlı olarak ortaya çıkan bir grup hastalık olduğunu belirterek, “Bu çocukların minik bedenleri sadece sağlık sorunlarıyla değil, ekonomik problemlerle de savaşmak zorunda kalıyor. Çünkü rakamlar, sosyoekonomik düzey düştükçe doğumsal kalp hastalığı görülme riskinin arttığını gösteriyor. Ancak sevindirici olan Türkiye’de doğumsal kalp hastalıklarına yönelik ameliyatlar dünya standartlarının da üstünde bir başarıyla gerçekleştiriliyor” diyor.

Op. Dr. Ahmet Hulusi Arslan ise düzeltme ameliyatlarının rutin uygulamaya girdiği günümüzde artık ameliyat edilemeyecek hastanın neredeyse kalmadığını, Türkiye’nin bu alanda bulunduğu coğrafyadaki ülkelerden ileride olduğunu vurgulayarak, önemli olanın zamanında ve doğru tanı konulması ile uygun tedavinin belirlenebilmesi olduğunu sözlerine ekliyor.

Girişimsel yöntemler uygulanıyor

Doğumsal kalp hastalıklarının tedavisi, invaziv radyolojik girişimler ve kalp damar cerrahisi olarak ikiye ayrılıyor. Doğuştan gelen bazı kalp hastalıkları çocuk kardiyolojisinin radyolojik girişimleri ile düzeltilebiliyor. PDA denilen ve doğumdan sonra tıkanması gerekirken, açık kalan damarın kapatılması ile ASD ve VSD vakalarında defektlerin kateter yoluyla kapatılması yöntemleri başarıyla uygulanıyor. Bu işlemlerin uygulanabilmesi için çocuğun belli kiloda ve yaşta olması gerekiyor. Çünkü araçların damar yoluyla yerleştirilebilmesi için damar çaplarının gereken düzeye ulaşması önem taşıyor. Girişimsel yöntemlerin yeterli olmadığı vakalarda ise cerrahi uygulanıyor.

Bu hastalıkların cerrahi tedavisi ise acil cerrahi gerektiren tedaviler ve belli bir süre sonra cerrahi tedavi gerektiren durumlar olarak bölümleniyor. Acil kavramı, doğumun hemen ardından ya da kısa süre sonra gerçekleştirilen ameliyatları kapsıyor. Prof. Dr. Çiçek, siyanotik yani doğuştan mor olan bebeklerin, beyinlerine oksijenlenmiş kanın yeterince gitmemesi nedeniyle hayatı tehdit eden bayılma atakları geçirdiklerini, bu nedenle de acil tedavi gereksinimi olan grubun büyük çoğunluğunu oluşturduğunu belirtiyor. Bu vakalarda şant ameliyatı uygulanıyor. Çocuğun sistemik dolaşımından akciğere sentetik bir damar yerleştirilerek, akciğer damarı gerekli büyüklüğe ulaştığında tam düzeltme ameliyatı yapılıyor. Siyanotik olmayan yani morarmayan bebeklerin tedavisi ise acil olmayan cerrahi başlığı altında yer alıyor. Fallot Tetralojisi, VSD ve ASD tablolarında kirli kan ile temiz kanın birbirinden ayrı olması gerekirken, defekte bağlı olarak karışabiliyor. Bu nedenle hastalarda gelişme geriliği, nefes darlığı, efor kısıtlaması görülüyor ve bu sorunun gelişme çağından önce tedavi edilmesi gerekiyor. Ancak her hastalık grubunun ve her hastanın tedavi süreci farklılık gösterebiliyor. Tedavide genel prensip ise hastayı en iyi şartlarda ameliyata almak oluyor. Hastanın kilosunun, boyunun ve genel sağlık durumunun optimum düzeyde olması isteniyor. Bu noktada önemli olan ise ameliyata girmeden önce sahip olunması gereken alt sınırı bilmekten geçiyor. Bir diğer bekleme kriterini de hastalığın türü oluşturuyor. ASD vakaları dört-beş yaşına kadar bekletilebilirken, VSD’nin bazen altıncı aya kadar tedavi edilmesi gerekebiliyor.

Cerrahiler aşamalı olarak yapılabiliyor

Doğumsal kalp hastalıklarının cerrahi tedavilerinde düzeltme ve palyatif (destekleme) ameliyatlar uygulanıyor. Cerrahinin ardından çocuğun fizyolojisinin tamamen normal hale geldiği, kirli ve temiz kanın birbirinden ayrılabildiği ameliyatlar düzeltme ameliyatları olarak adlandırılıyor. Kalpteki defekt tamamen düzeltilemiyor ancak hastanın yaşamına destek olacak tedaviler yapılıyorsa buna da “palyatif” adı veriliyor. Düzeltme ameliyatları bazen aşamalı olarak yapılabiliyor. Bu duruma aşamalı düzeltme ameliyatı deniliyor. Örneğin fallot tetralojisinde eğer hastanın akciğer damarı çok inceyse tam düzeltme ameliyatı yapmak için büyümesini beklemek gerekiyor. O nedenle ilk basamakta şant ameliyatı, hasta uygun duruma geldiğinde ise tam düzeltme ameliyatı uygulanıyor. Kalpte birden fazla deliğin bulunduğu Multipl VSD vakalarında da deliklerin tamamını tek ameliyatla kapatmak mümkün olmuyor. Böyle durumlarda birinci aşamada pulmoner bant uygulanıyor. Hasta büyüdükçe deliklerin bir kısmı kendiliğinden kapanıyor ve tam düzeltme ameliyatı yapılacak duruma gelindiğinde kalan delikler kapatılıyor.

Doğumsal kalp hastalıklarının ameliyat süreleri, hastalığın türüne göre değişiklik gösterse de ortalama dört saat sürüyor. Ameliyatın başarılı geçip geçmediği, hasta kalp-akciğer makinesinden ayrıldıktan sonra hemen anlaşılıyor. Eğer bir sorun varsa, kendini hemen belli ediyor. Bu süreçte bir sorun gözükmeyen hastaların %90’ının ilerleyen dönemde de sorunla karşılaşmadığını belirten Op. Dr. Arslan, “Ameliyat sırasında doppler ultrason ve transözofajiyal ekokardiyografi ile izleyip, uygulamanın ne kadar iyi olduğuna, geri dönmemiz gerekip gerekmediğine baktığımız hasta grupları da oluyor.

Hasta ameliyattan sorunsuz çıktıysa bizim için tedavi tamamlanmış oluyor” diyor.

Ameliyatın ardından yoğun bakım ünitesine alınan hastaların ekokardiyografi izlemi büyük önem taşıyor. Elde edilen sonuçlara göre hastanın solunum cihazından ayrılmasına karar verilebiliyor. Yoğun bakımda ve ardından odada kalış süresi hastalığın büyüklüğüyle ilgili olsa da genellikle yedi günden daha az sürüyor. Cerrahiye bağlı bir sorun yoksa hastanın izlemi çocuk kardiyolojisi tarafından sürdürülüyor.

Başarılı sonuçlarda ekip büyük rol oynuyor

Çocuk kalp cerrahisinde sürekli olarak, sistemli çalışan bir ekip önem taşıyor. Erişkin cerrahisinde durum, çözüm ve bu sırada ne tür sorunlarla karşılaşılacağı daha net iken, çocuk kalp cerrahisinde tamamen bir kurgu söz konusu oluyor. Çocuğun hemodinamik verileri yeniden oluşturuluyor ve bu oluşumun hastada oturması bekleniyor. Bu nedenle de her aşamada çok dikkatli olmak gerekiyor. Ancak birbirini çok iyi tanıyan, birlikte uzun süre çalışmış, deneyimli ekibin varlığı, karşılaşılan fazla sayıdaki değişken duruma çözüm üretebiliyor.

Op. Dr. Arslan, doğumsal kalp hastalıklarında en önemli aşamanın tanı, ikincisinin ise yapılacak tedavi kararının belirlenmesi olduğunu belirterek, “Uygulanacak tedaviye çocuk kardiyoloji ve çocuk kalp cerrahisinin oluşturduğu konsey karar veriyor. Ardından cerrahi işlem, yoğun bakım ve rehabilitasyon aşamaları geliyor. Bu noktada aşamaların hiçbirinin birbirine üstünlüğü bulunmuyor ve hepsinin aynı titizlikle ele alınması gerekiyor” diyor.

Bu faktörlere dikkat

Doğuştan gelen kalp hastalıklarının çoğunun nedeni tam olarak bilinmiyor ancak hastaların bir kısmında akraba evliliği, annede, babada veya ailelerinde doğuştan kalp hastalığı bulunması, hamile iken annenin kızamıkçık gibi enfeksiyonlar geçirmesi, o dönemde röntgen filmi çektirmesi veya bilinçsiz ilaç kullanma gibi nedenler biliniyor. Bununla birlikte hastalığın bunlara bağlı olup olmadığını bilmek de genellikle mümkün olmuyor. Çoğu zaman neden saptanamıyor. Ancak bazı durumlarda doğumsal kalp hastalığı görülme riskinin daha yüksek olduğu biliniyor. Prof. Dr. Sertaç Çiçek, annede doğumsal kalp hastalığı varsa, bebekte hastalık görülme riskinin %10’lara kadar çıkabildiğini belirterek şunları söylüyor: “Kardeşlerden birinde doğumsal kalp anomalisi varsa, diğer çocuklarda görülme riski de üç-dört kat artıyor. Bunun yanı sıra; insüline bağımlı diyabet hastası annelerin bebeklerinde hastalık görülme riski diğer bebeklere göre üç-dört kat daha yüksek oluyor. Anne gebeliğin ilk sekiz haftasında içinde teratojen ilaçlara (alkol, hidantoin, amfetamin, trimetadion, lityum gibi), röntgen ışınlarına veya kızamıkçık ile toksoplazma gibi enfeksiyonlara maruz kalmışsa doğacak bebekte bu hastalığın görülme riski artıyor. Bu nedenlerin önlenebilen ve öngörülenlerinden sakınmak, düzenli aralıklarla hekim kontrolünden geçmekse önem taşıyor.”

Bir yanıt yazın