Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar: Cezaevleri bir yıla kalmaz yeniden dolar

Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi (OHAL KHK)’nde yer alan yeni düzenlemeyle 38 bin hükümlü serbest kaldı. Kararı değerlendiren İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Sınar, “Cezaevlerinde kapasite zaten dolmuştu. Bazı cezaevlerinde çok ciddi sıkıntılar yaşanıyordu. Darbe girişimi sonrası tutuklamalar da gelince ister istemez böyle bir zorunluluk doğdu. Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin(KHK) yürürlüğe konulmasının tek bir gerekçesi var o da cezaevlerindeki mevcut kapasitenin, şu an ki tutuklu ve hükümlüleri barındırmak için yeterli olmaması. Bu durum KHK ile ortaya çıkan durumun tümüyle fiziksel bir zorunluluktan kaynaklandığını ortaya koyuyor” dedi.

Hırsızlık ve yağma (gasp) gibi KHK kapsamında yer alan bazı suçlardan dolayı serbest bırakılanların önemli bir bölümünün kısa süre içerisinde yeniden cezaevine geri dönmelerinin imkan dahilinde olduğunun altını çizen Sınar “Erken tahliye kapsamına alınan bazı suçlarda örneğin hırsızlık ve gasp gibi suçlar, faillerinin yeniden suç işleme olasılığının yüksek olduğu suçlar. Bu suçların faillerinin önemli bir kısmının ısa bir sürede yeniden aynı veya benzer suçları işlemek suretiyle cezaevine geri döneceğini şimdiden öngörebiliriz. Bu kararnameyle, 38 bin kişinin dışarı çıkartılması hedeflendi. Hangi suçtan kaç kişi içerde bunun hesabı yapılmış. Hırsızlık ve gasp suçundan içeride olanların sayısı diğerlerinden daha fazla olduğu için ve bunların bırakılması cinsel suç faillerinin dışarı bırakılmasına göre toplumda daha az infial yaratacağı için bu suçları tercih etmişler” açıklamasında bulundu.

 Cezaevlerinde toplamda 214 bin tutuklu ve hükümlünün olduğunu ve bu kararın tüm bu kişileri ilgilendirdiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Sınar, “671 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun”a eklenen geçici maddeyle iki yeni düzenleme yapıldı. Birincisi, 1 Temmuz 2016 tarihine kadar işlenen suçları kapsayan düzenleme kapsamında, denetimli serbestliğin kapsamı bir yıldan iki yıla çıkarıldı. Böylece, koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan ve iyi hali de göz önüne alınan hükümlülerin cezalarının, koşullu salıverilme tarihine kadar olan bölümü, denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle dışarıda infaz edilebilecek. İkincisi ise, bir hükümlünün koşullu salıvermeden yararlanması için, cezasının 2/3’ünü fiilen cezaevinde çekmiş olması gerekirken, KHK ile bu 2/3’lük oran 1/2’ye indirildi. Somut bir örnekle açıklamak gerekirse, Kararnameden önce 12 yıl kesinleşmiş hapis ceza almış olan bir hükümlü ancak 7 yılı içeride geçirdikten sonra denetimli serbestlikten yararlanabiliyordu şimdi 12 yıl ceza alan aynı kişi sadece 4 yılı içeride geçirdikten sonra denetimli serbestlikten sonra yararlanabilecek” diye konuştu.

KHK’dan önce toplumda bir genel veya özel af çıkartılacağı söylentisi ortaya çıktığını ve kamuoyunda böyle bir beklenti yaratılmasının çok tehlikeli olduğunu belirten Sınar, kararnameye göre kapsam dışında bırakılan suçlara da açıklık getirdi. Sınar, “Kasten öldürme, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, özel hayatın gizli alanına karşı suçlar, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçları , Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar kamuoyunun da kararnameye doğacak infiali gözeterek kapsam dışında bırakılmıştır. Aslında bu durum kamuoyunda adeta, devletin bireylere karşı işlenen suçları erken tahliye kapsamına aldığı ve kendisine karşı işlendiğini kabul ettiği suçları ise erken tahliye kapsamı dışında bıraktığı şeklinde bir algının oluşmasına yol açtı. Gerçekten, KHK’yi incelediğimizde, hırsızlık, yağma (gasp), zimmete para geçirme, rüşvet, irtikap ve ihaleye fesat karıştırma gibi suçlardan mahkûm olan kişi erken tahliyeden faydalanabiliyor. Bu durum KHK’nin kapsamı belirlenirken, eşitlik ilkesinin ideal bir biçimde gözetilmemiş olduğu yönündeki eleştirilerin de ortaya çıkmasına yol açtı” dedi.

 “KHK’nin Türk ceza adaleti sisteminin kanayan yarası olan cezaevleri sorununa kalıcı bir çözüm getirmekten çok uzak olduğunun altını çizen Sınar, “Bu yapılan geçici bir çözüm üretmekten ibaret, umarım yanılırım ama korkarım ki 1 seneye kalmaz cezaevlerinin kapasite yeniden dolacaktır” şeklinde bir tespitte bulunarak, sözlerine şöyle devam etti;

“Son 10 yılda cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı nerdeyse üç kat arttı. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Bunun bana göre en temel nedeni, ülkemizde tutuklama tedbirinin, bir tedbir gibi değil ancak bir peşin ceza gibi uygulanmasıdır. Her ceza soruşturmasında şüpheliler hakkında çok kolaylıkla tutuklama kararı veriliyor. Böyle olmaması gerekir, tutuklama çok istisnai olarak uygulanmalı. Adli sicil istatistiklerine baktığınızda şu an cezaevindeki kişilerin neredeyse yarısının hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü olmayan tutuklulardan oluştuğunu görüyoruz. Olması gereken bu kişiler hakkında ceza muhakemesi kanunundaki adli kontrol hükümlerinin uygulanması suretiyle haklarındaki hüküm kesinleşinceye kadar kişilerin yargılamalarına tutuksuz olarak devam edilmesidir. Ayrıca ne yazık ki ülkemizde yargılamalar haddinden çok uzun sürüyor. Bir yargılama 8-10 sene sürdüğü zaman hakkında tutuklama kararı verilmiş bir kişi neredeyse infazını içerde tamamlıyor. Hâlbuki bu yargılamalar hızlı bir şekilde yapıp bitirilse o süreçte de insanları tutuksuz yargılamayı becerebilsek, cezaevlerinin kapasite sorunu diye bir şey kalmaz. Daha da önemlisi, kişi özgürlüğü elinden alınan insanların da haksız mağduriyetleri son bulur. Bu nedenle, ülkemizde tutukluların sayısının ve oranının hızla azaltılması gerekiyor, cezaevi hükümlülerin kalması gereken bir yer. Yoksa bu KHK, Türkiye’nin cezaevleri sorununa kalıcı çözüm getirecek bir kararname değildir. Bu kararnamenin, günü kurtarmaktan öte bir amacı ve işlevi de bulunmamaktadır.”