Yaşasın Demokrasi…(36)(Köşe yazısı 27.08.2016 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ

davutgulec@hotmail.com

Ben öncelikle 15 Temmuz’da yaşanan hain, açık yazıyorum kahpece, şerefsizce darbe girişiminden sonra hem ülkeme, devletime, hem de yasama-yürütme-yargıda dik duruş sergileyenlere, son olarakta ana muhalefet liderine geçmiş olsun derken, bu uğurda canını, kanını dökenlere bir kez daha Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, yaralılara acil şifalar dileyerek seçmelerime devam ediyorum.

*Bir dizi ziyaret için Artvin Şavşat’ta bulunan CHP lideri Kılıçdaroğlu’na suikast girişiminde bulunuldu.

CHP eski Genel Başkanı İsmet İnönü’ye 1 defa, Bülent Ecevit’e ise tam 9 defa suikast girişiminde bulunuldu. İsmet İnönü’ye 21 Şubat 1964, Bülent Ecevit’e ise şu yer ve tarihlerde suikast girişimi oldu.

Isparta, 27 Eylül 1973, Gerede, 23 Haziran 1975, Elazığ, 4 Eylül 1975, New York Waldorf Astoria Oteli, Temmuz 1976, Niksar, 26 Nisan 1977. Şiran, 27 Nisan 1977, İzmir Çiğli Havaalanı, Mayıs 1977 Taksim Mitingi, Nevşehir, 17 Haziran 1980

*Cumhuriyetin ilanı sonrası, Atatürk devlet yöneticilerini Pera’da ağırlar. Yugoslavya Kralı ‘Bize yalvardılar sizde Türklere karşı savaşa girin diye ama biz girmedik ‘ der.Yugoslavya Kralı’nın söylediği sözlere Atatürk’ün verdiği tarihi cevap: ‘Verilmiş sadakanız varmış, geçmiş olsun ekselansları’

*Hayat ne garip değil mi? Yaşarken elinden tutan olmaz. Öldüğünde omuzlarda taşınırsın. Herkes, bir şeyler kaybeder bu hayatta. Kimi kendi canını kaybeder kimi canından can bildiğini ve kimisi de insanlığını, vicdanını. En önemlisi de budur ya işte, vicdandır. Çünkü vicdanını kaybedenin kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. Allah bizi vicdanına sahip çıkan kullarından eylesin.

*Adam gibi adam dediğinin çizgisi net olmalı. Çöpçü ise o kadar güzel temizlemeli ki sokakları, dünyanın en iyisi dedirtmeli kendisine. Yazarsa kıvırtmadan, eğmeden, bükmeden yazmalı. Korkmamalı bildiğini yazıya dökmekten. Siyasetçi ise, net olmalı. Vatandaşa tepeden bakmamalı, karşısındakini dinlerken bile, çevireceği dolapları hesaplamamalı. Ve gazeteci ise, bu mesleğin dünyadaki tüm evrensel doğrularını kendi doğruları kabul etmeli, yalakalık, yavşaklık, döneklik, iki yüzlülük, bildiğini saklamak gibi mesleği zedeleyecek meziyetler taşımamalı. Başkalarına çamur atmak yerine gerçeği toplumla paylaşmalı. Ve bürokratsa eğer, devlet ve millet kavramı dışında, hiç bir çıkar kesiminin, kişinin ikbali için peşkeş çekmemeli kamu imkanlarını. Kısacası, mesleği ne olursa olsun, adam gibi adam olmaktır esas olan..(Ahmet Zorlu)

*Ne olur sizden farklı düşüneceğini kabul edemiyorsanız çocuk falan yapmayın gidin koyun besleyin hiç bir şeye karşı gelemez. Sizden çıkmış olması sizle aynı şeyleri düşünmesi gerektiği anlamına gelmez kendi zihni ve o zihnin içinde yaşattığı bir dünyası olacak ve tabi kendi düşünceleri olacak. Sırf çocuğunuz olduğu için tahammül edememezliğinizi dışa çarpıp durmayın çünkü o da toplumdaki her birey kadar birey.

*Ümmet ile Atatürkçülüğü, Sunni ile Aleviyi, Türk ile Kürdü barıştıramayan partileri izlemekten o kadar yoruldum ki “nefes” alamıyorum. Boğuluyorum. Çaresizlik yüreğimi dağlıyor. Canım acıyor. Yıllarımı bu ihtiyar siyasetçilerin “toplumsal barışı” sağlayacakları umudu ile geçirdim. Partiler, vakıflar, dernekler… Kendimi bildim bileli boğuşuyorum. Her yolu denedim. Ne para, ne şan, ne makam, ne mevki. Hiç bir kişisel “hırs” duygularımı yansıtmıyor.
Ben canım Türkiye’min girdiğimiz karanlık tünelde daha fazla sürüklenmesine izleyici kalmak istemiyorum. Bundan sonra geleneksel siyasi partiler ile ilgili tüm ilişkimi belli bir mesafeye koyuyorum. Sadece “hakikat ve doğruluk” arayışının “sorumluluğumuz” olduğunu düşünüyorum. Anadolu’nun tüm kılcal damarlarına kadar herkesin gönüllerine sevgiyi, kardeşliği, bir arada yaşamı ve unuttuğumuz değerlerimizi anlatmamız gerektiğini hissediyorum. Heyecanlıyım. Tüm ihanetlere rağmen yüreğim “sıcak”, tüm yenilgilere rağmen “yorgun” değilim. “Yalnız” olmadığımı biliyorum. Buradaki paylaşımlarımızı beğenen, onları paylaşan altına kıymetli fikirlerini ekleyen arkadaşlarımın “samimiyetinin” bu yolculukta yeterli olduğunu düşünüyorum.
Bu yolculuk belki yıllar sürecek, hasretler olacak, fedakârlıklar olacak. Fakat özellikle benden küçüklerime ve yaşıtlarıma bir sözüm var: Bu güzel ülkemiz günümüz amigolarına her dönemin fırsatçılarına değil bizzat bize emanettir. Allah bizleri gerçek yol arkadaşı olmayı nasip etsin…
“Ah ne güzel bir duygudur bu yolculuğa yol arkadaşı olabilmek…”

*Gözüken o ki fetö Kayseri’de kendisine yeni taşeronlar bulmuş.. Hani fetö her türlü illegal ve toplum dışı kalmış bırakın kendine -vatana faydayı; eşine ailesine çoluğuna çocuğuna bile faydası olmayan zavallı piyonları kullanır ya işte öyle. Sahte isimli, imzalı, yalan ve çarpıtmalarla; hainliklerini ve pisliklerini işin içine başkalarını çekerek gizlemeye çalışıyor. Ey piyonlar cahilsiniz hukuk bilmezsiniz nizam bilmezsiniz ama terbiyesizliğiniz ve çirkefliğinizle toplumda yer edinmeye çalışırsınız. Ama önemli değil Türk adaleti size de hukuku ve nizamı öğretir tıpkı fetö ye öğrettiği gibi.

*Çocuklarımıza bile sahip çıkamıyoruz. Ya canlı bomba oluyor, ya tecavüz ediliyor, ya cemattlere kaptırıyoruz.

*Eğer Güney yarım kürede bir yerlerde doğmuş olsaydın Hristiyan olacaktın. Hindistan’da doğmuş olsaydın ineğin süt veren bir şey olduğunu bilmeden tapacaktın. Afrika’da bir yerlerde doğmuş olsaydın muhtemelen yalnızca avret yerlerini kapatarak gezen yerlilerden olacaktın Gel gör ki bu Coğrafya’da doğmuşsun dinine İslamiyet, sana da Müslüman demişler. Üstelik Müslümanlıktan bu kadar bir haber yaşarken. Demem o ki: Hepimizi aynı Tanrı yarattı. Kendinizi bir şey sanmayın…!

*Çocuklara tecavüz edip, çocukları çocuklara öldürtüp, gülen yüzleri karartan Dünya’ya lanet olsun. Ruhum dinlenemiyor, öfkem gittikçe büyüyor ve bütün bunları değiştirmek için elimden hiç bir şey gelmiyor. Ne oluyor bize böyle