Üretmeyince… (Köşe yazısı 19.02.2018 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Son yıllarda en çok tartışılan konulardan birinin, obezite, diyet, şişmanlık, hareketsizlik ve spor olduğunu artık bilmeyen kalmadı.

Türkiye’de yaşayan insanlar bundan 15-20 hadi 30 yıl öncesine kadar ‘çalışan, üreten, koşturan’ sınıfında olduğu için fazla kilolu, şişman, obez olmayan grup içinde yer alıyordu.

Şimdi ‘üretmeyen, sürekli tüketen, abur-cubur beslenen, çalışmayan, hareketsiz televizyon başında gününü geçiren, stres ve borç hesabından ne bulduysa yiyen’ grubunda. Bunun sonucu da tarım ülkesi Türkiye artık samandan, etine aklınıza ne geliyorsa hepsini hazır ithal eden ve bunu teşvik eden,  diplomalı gençlerine bile iş bulamayan, sürekli ekonomisini acımasız kullanan konumunda.

Biz konuya obezite yönünden bakalım. Bu konuda Dünya Sağlık Örgütünün 2017 yılında açıkladığı rapora göre Türkiye obezitede dünyada 4’üncü, Avrupa’da ise 1’inci olduğu ortaya çıktı.

Günlük alınan enerji, harcanan enerjiden fazla olduğunda obezitenin ortaya çıktığına dikkat çeken Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayça Doğan Mollaoğlu, dünyada her 6 çocuktan birinin obez veya aşırı kilolu olduğunu belirterek şunları söyledi.

‘Kişinin hareketsiz yaşam tarzına sahip olması, dengesiz beslenmesi, yüksek enerjili yiyecekler tüketmesi obeziteye davetiye çıkartıyor. Bireyin obeziteye karşı eğilimi anne karnında başlıyor. Annenin hamileyken beslenme tarzı bebeğin sonraki yaşamında beslenme seçimlerini etkiliyor.  Son zamanlarda yapılan çalışmalar gösterdi ki  özellikle ilk üç ayda anne adaylarının  kilo alırım endişesi ile beslenmelerinde kısıtlamaya gitmesi,  bebeğin doğum sonrası hayatını şekillendirecek programlanma mekanizmalarını etkiliyor ve vücutta yokluk çekilen besin için depolanmaya ihtiyaç duyuluyor. Bu aslında bebeğin doğumdan sonraki hayata hazır olmak için yaptığı bir değişiklik.  Annenin aşırı kilo alması, 20 kilonun üzerindeki kilo alımı gibi, yine  çocuğun obez olma riskini artıyor. Gebelik döneminde bebeğin az ya da çok beslenmesi metabolik ve endokrin değişikliklere sebep olacağından  ilerisi için risk oluşturuyor. Dolayısı ile gebelik döneminde annenin ve bebeğin yeterli ve dengeli beslenmesi, bebeğin yetişkin döneminde obezite riskini azaltacaktır.

Dünyada obeziteyle mücadelenin devam etmesine rağmen hızlı bir artış var. Böyle devam ederse 2025 yılında tüm dünyada her 5 kişiden 1’inin obez olması bekleniyor. Çocuklar yeme kültürünü aile içinde kazanıyor. Özellikle ebeveynler beslenme şekillerinde çocuklara örnek olmalı. Çocuklar yeme kültürünü aile içinde kazanıyorlar. Hiç kahvaltı yapılmayan bir evde çocuğun düzenli yeme alışkanlıklarına sahip olması beklenemez. Ebeveynlerin örnek olmaları, düzenli beslenmeleri, hazır, rafine, hormonlu gıdalardan, GDO’lu ürünlerden uzak durmaları ve  mümkün olduğu kadar doğala eş ürünleri tüketmeleri gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütüne göre bir yetişkinin haftada en az 3 gün toplamda 150 dakika, bir çocuğun ise günde en az 60 dakika fiziksel aktivite yapması gerekiyor. Ebeveynler çocukları ve kendileri için obezite riskini azaltmada sihirli sözcük “denge” faktörünü,  günlük beslenme ve hareket faaliyetlerinde uygulamalı ve sadece özenli beslenme  ya da sadece fiziksel aktivite yapmanın yeterli olmayacağını unutmamalılar.

İnsanların beslenme konusunda bilinçlendirilmesi için çalışmalar yapılmalı. Ne kadar doğala yakın ve dengeli beslenirseniz o kadar sağlıklısınız ancak bunun için insanların bilinçlendirilmesi gerekiyor. Disiplinli bir beslenme alışkanlığı önemli. Her öğünde protein, karbonhidrat ve yağ dengeli biçimde alınmak zorunda. Bir öğünde bile alınmazsa sonraki öğünlerde bunu takviye edemiyorsunuz ve dolayısıyla vücut içindeki denge bozuluyor.

Yapılan araştırmalar kaliteli yağ tüketimi kısıtlamasının sağlık için zararlı etkileri olabileceğini gösteriyor. Yağlar hücre duvarına katılıyor ve metabolizma için enerji sağlıyor. Vücut için elzem olan ama vücutta yapılamayan omega 3 ve 6 yağ asitlerini içeriyor. A, D, E, K vitaminlerinin emilimi için gerekli. Bireyin bilinçsiz bir şekilde kısıtlamaya gitmesi son derece yanlış. İhtiyaç duyduğunuzu hissediyorsunuz uzman kontrolünde beslenmenizi düzenlemeniz gerekiyor.

Fındık ve zeytinyağı açısından çok zengin bir ülkeyiz. Eğer bir yağ yemek pişirirken tavanıza yapışıyorsa damarlarınıza da yapışacak demektir. Türkiye zeytinyağı ve fındık yağı açısından çok zengin.  Özellikle fındık yağında Türkiye dünya üretiminin yüzde 70’ini karşılıyor. Buna rağmen fındık yağları çok pahalı, insanlar ulaşamıyor ve neredeyse böyle bir yağın varlığından haberleri yok. Oysa bu yağ kalp damar sağlığı için çok faydalı çünkü yüksek miktarda E vitamini içeriyor.”