Tüketici güvenmek istiyor.. (Köşe yazısı 18.11.2015 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ-HİSF KAYSERİ TEMSİLCİSİ
davutgulec@hotmail.com

Özellikle son yıllarda yapılan açıklamalar, katkı maddeleri, bilinçlenme, televizyonlardaki şovmenler, fırsatçılar derken tüketicinin kafası iyice karıştı.
‘Onu yeme, bunu yeme. Onu yersen şu olur, bu olur. Onda bu katkı, şunda bu katkı var. Bunlar kanser yapar, hastalıklı nesilleri çoğaltır’ gibi olmadık açıklamalar tüketiciyi bunalıma soktu.
Gıda Mühendisleri Odası’nın düzenlediği 9. Gıda Mühendisliği Kongresi’nde gıdada bilgi kirliliği, tüm yönleriyle masaya yatırıldı.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Yusuf Songül’den.
“Bu kongrede gıda zincirinin bilimsel ve teknik konularının çiftlikten sofraya tüm aşamalarını kapsayacak şekilde ele alınmasının yanı sıra 5996 sayılı yasa ile özel sektördeki çalışma alanları fazlasıyla kısıtlanan, kendi alanlarında bakanlık kadrolarında sayıca ve temsiliyet açısından etkin bir şekilde yer alamayan, asıl uzmanlık alanı olmasına rağmen yönetmelik gereği hijyen eğitimi almak zorunda bırakılan, gıda alanında hiçbir uzmanlığı olmayan kişilerin gerek medyada gerekse sosyal medyada son derece bilim ahlakından uzak gıda mühendisliği mesleğini karalayıcı ve küçültücü ifadelerine maruz bırakılan meslektaşlarımızın, ülkemizdeki gıda güvenliğinde yerinin neresi olduğu sorgulanacak, mesleğimizin ve meslektaşlarımızın haklarının korunması için yapılması gerekenleri konuşacak ve bu bakış açısıyla gıda sektörünün her yönü tartışmaya açılacaktır.”
Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Artık’ın yönetiminde gerçekleşen “Bilgi Kirliliği” panelinde konuşan Gıdahattı Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İlknur Menlik, gıdalar konusunda yaşanan bilgi kirliliği ve çözüm önerilerine ilişkin görüşlerini paylaştı. Köyden kente göç olgusunun, davranışlarımızı değiştirdiğini ancak doğaya karşı duyulan özlemin devam ettiğini belirten Menlik’in bazı önemli sözleri şöyle.
“Biz şehirlerde yaşayan köylüleriz. Kentleşmiş tüketiciler, özellikle eğitimli anne babalar, doğadan uzaklaştıkları düşüncesiyle, daha reaksiyonel hale geliyorlar. Çalışan anne, çocuğunu doğuruyor, bakıcıya emanet ederek, işine dönüyor. Ve bir suçluluk duygusuyla çocuğu için iyi bir şey yapma, üretime dahil olma, anneannesinden, babaannesinden bilgi aktarımını proses edip, çocuğunun mamasını evinde yapmaya çalışıyor. Böylece kendi çözümünü kendisi üreten bir tüketici tipi karşımıza çıkıyor.
Tüketicinin bir numaralı bilgi kaynağı medya. Her sektörün farklı çıktılarla yaşadığı bir enformasyon kirliliği söz konusu. Sosyal medyada ise her birey bir bilgi kaynağı, kendi bilgisini üretiyor. Yakın çevreden hızlı etkileniyoruz. Etiket bilgileri hala tüketicinin çok önemli bir bilgi kaynağı. Doktorlar, bilim adamları ve diyetisyenlerin söylemlerinde zaman zaman yaşanan tutarsızlıklar dikkat çekici. Yumurta kolesterol yapıyor algısıyla bir kuşak büyüdü. Sonra doktorlar biz yanlış yapmışız dediler. Bu normaldir. Bir bilginin bir sonraki çalışma ile test edilmesi doğrudur. Ama toplum güvenini kaybetti. Beyaz eti de burada gördük. Tüketiciyi iknada güven çok önemli. İkna olsun istiyorsak, güven parametresini sorgulamak mecburiyetindeyiz.
Davranışı değiştirmek zaman alıyor, ama davranışı değiştirmenin esası bilgi. Toplum doğru bilgiyi medya sayesinde öğreniyor. Doğru kanallardan giderseniz, medyanın da aslında sizin hedefleriniz açısından olumlu bir yerde durabileceğini görmek mümkün. Buna en iyi örnek sigara tüketiminin azaltılması konusundaki çabalardır.
Gıdada bilgi kirliliği boyutlarını ölçmek amacıyla yapılan araştırma sonuçları da ortada. Bugün bir savaş durumuyla karşı karşıya kalsak, elimizin altında ne kadar ilaca ihtiyaç varsa, o kadar da gıdaya ihtiyacımız var. Neredeyse artık yan yana duran iki sektörden, iki farklı bilim dalından bahsediyoruz.
Bakın makarnanın kilo yaptığı ile ilgili, yersiz bir algı vardı. Bu algı yersiz bir algıydı. Nitekim bilimsel yöntemle makarna üzerinde çalıştık, ortaya çok güzel bir eser çıktı.
Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği adına yapılan bir araştırmaya göre, tüketici, ambalajlı gıdaların yaşam kalitesini düşürdüğünü düşünüyor. Anneler çocuklarının sağlıklı gelişimi için bir ambalaj bariyeri koymuş durumda. Süt ve süt ürünlerini de aynen çikolataya, gazlı içeceğe de nasıl defansif, nasıl negatifse bu kategoriye de öyle bakıyor. Şimdi yıl boyu yenilen sebze ve meyveler endişe kaynağı oluyor. Standartlaşma bir korku halini alıyor. Bunu kullanıp, sosyal medya üzerinden organik gıda diyerek, çürük sebze meyveleri satıyor, çok da para kazanıyorlar.
Adam ‘süt içmeyin’ diyor. Bu adamın bir önermesi var, buna karşı ekstra önerme geliştirmek gerekiyor. Adam, ‘gıda mühendisliği bölümlerini kapatmak lazım’ diyor. Ortada ciddi bir boşluk var, bu insanlar bu boşluğu dolduruyorlar. Bu boşluğun üzerine yazılmış bir endüstri var. Bu endüstriyi görmezden gelerek bu işleri çözemeyiz. Çözmemiz de çok mümkün görünmüyor. Üstelik bunlardan nasibini almamış hiçbir kategori yok. İnançlarımız, bizde davranış değişikliğine yol açıyor. Neye inanıyorsak onu sorgulamadan hedeflediğimiz davranış değişikliğini sağlayamayız. Einstein “Atomu bile parçalamaktan zor olan önyargıları parçalamaktır’ demiş. Bunun belirlenmiş bir çözümü yok. Biliyoruz ki, ambalaj, gıda güvenliği ve tüketici sağlığının en temel koruyucusudur. Bundan ne kadar uzaklaşırsanız, sağlıktan da o kadar uzaklaşıyorsunuz.”
Tüketicinin bilinçlenmesi açısından önemli diye düşünerek köşeye taşıdım.