Teknoloji haberleri (11.12.2018)

DÜNYANIN TÜM ÇOCUKLARI TOYOTA’NIN RESİM YARIŞMASINDA BULUŞACAK

 Dünyanın 5 kıtasından binlerce çocuğun katılacağı Toyota “Hayalimdeki Araba Resim Yarışması” 2019’un Türkiye ulusal yarışması başlıyor. Bu yıl 15 yaşın altındaki Türk çocuklarının yedinci kez katılacağı resim yarışması için başvurular 22 Şubat 2019 tarihine kadar sürecek. Türkiye’deki değerlendirmelerde 3 ayrı kategoride (7 yaş ve altı, 8-11 yaş arası, 12-15 yaş arası) ilk 3 dereceye giren resimlerin sahipleri birbirinden değerli ödüllerin yanında Japonya’da gerçekleşecek Uluslararası Yarışma’ya katılma şansı da kazanacak.

2018 yılındaki yarışmaya Türkiye ile birlikte 81 ülkeden 810 binden fazla resim katılmıştı. Türkiye aşaması sonrasında Japonya’da gerçekleştirilen 2017 finalinde ise 7 yaş altı kategorisinde “Kurtarıcı” adlı resim çalışmasıyla Samsun’dan Elis Yazıcı ikinci olmuş ve bu başarısı 2016 yılında 8-11 yaş kategorisinde kazanılan dünya üçüncülüğünden sonra Türkiye’ye bir gurur daha yaşatmıştı.

Toyota tarafından 2004 yılından bu yana “Senin Hayalin – Geleceğin Arabası” temasıyla düzenlenen yarışma, otomobilleri çocuklara sevdirmek ve hayal dünyalarını geliştirmek amacıyla organize ediliyor. Çocukların hayallerindeki arabayı resme dökmeleri için fırsat sunan yarışmaya dünya çapında büyük ilgi gösterilirken, birbirinden yaratıcı resimler dereceye girmek için yarışıyor. Türkiye’den çocukların yedinci kez hayallerindeki otomobili resimlerine yansıtarak yer alacağı yarışmaya geçtiğimiz 6 yılda 50 binden fazla  Türk çocuğu katıldı.

Nasıl başvuracaksınız?

Toyota Hayalimdeki Araba Resim Yarışması’na katılmak isteyen çocuklar hayallerini, A4, A3 boyutlarında veya tabloid ebatlara sahip, istenilen türde kağıda istenilen resim malzemelerini kullanarak resmedebiliyorlar.

Katılımcılar, resimlerini Toyota web sitesinden indirebilecekleri başvuru formu ile birlikte şehirlerinde bulunan Toyota Plazalar’a elden teslim edebilecekler. www.toyota.com.tr web sitesinden yarışmanın şartlarına, başvuru formuna ve plazaların adreslerine ulaşmak mümkün. Yarışmaya posta yoluyla katılmak isteyenler ise resimlerini yine başvuru formu ile birlikte Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş. (Cumhuriyet Mahallesi E-5 Yanyol No:5 Yakacık 34876 Kartal/İstanbul) adresine de gönderebilecekler.

Ayrıntılı bilgi için www.toyota.com.tr web sitesini ziyaret edebilir, sorularınız için Toyota İletişim Merkezi’ni 0 (212) 354 0 354 numaralı telefondan arayabilirsiniz.

Aon uyarıyor: “Milyon dolarlık siber dolandırıcılık Türkiye’yi de vurabilir”
FBI’ın yayınladığı son Siber Suç Raporu sanal ortamda dolandırıcılık sonucu 1,4 milyar dolarlık kayıp yaşandığını tespit ediyor. Rapor, Aon’un global risk öngörülerini doğrular nitelikte çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Aon Türkiye Eş CEO’su Selda Oknas’a göre bu veriler, Türkiye’yi bekleyen ciddi siber dolandırıcılık suçları için bir uyarı olarak değerlendirilmeli.
Şirketlerin itibarlarını alt üst ederek, bilançolarında önemli kayıplar yaratan siber saldırılar tüm dünyanın yakın takibinde. Risk, emeklilik ve sağlık konularında profesyonel hizmetler sunan Aon’un iki yılda bir iş ortaklarıyla paylaştığı Global Risk Yönetimi Anketinde, şirketlerin varlıklarını tehdit eden siber riskler, hem 2017 verilerinde hem de 2020 öngörülerinde ilk 5 risk arasında yer alıyor. Aon’un araştırmalarında, siber risklerin, FBI bulguları ile paralel olarak, Kuzey Amerika ekonomilerinde bir numaralı risk olarak algılandığı görülüyor.
Bölgelere göre dünya çapında ilk 10 risk

1 Marka imajı ve itibarının zedelenmesi Ekonomik yavaşlama Marka imajı ve itibarının zedelenmesi Ekonomik yavaşlama Siber riskler
2 Yasal düzenlemeler Marka imajı ve itibarının zedelenmesi İş kesintisi Yurt dışı politik riskler Marka imajı ve itibarının zedelenmesi
3 Artan rekabet Artan rekabet Ekonomik yavaşlama İnovasyon çalışmalarının başarıya ulaşmaması Yetenekli çalışanı elinde tutamama/kuruma çekememe
4 İnovasyon çalışmalarının başarıya ulaşmaması Yasal düzenlemeler Üçüncü şahıs sorumluluğu Yetenekli çalışanı elinde tutamama/kuruma çekememe Yasal düzenlemeler
5 Ekonomik yavaşlama İnovasyon çalışmalarının başarıya ulaşmaması Kurumsal sosyal sorumluluk / sürdürülebilirlik Marka imajı ve itibarının zedelenmesi Ekonomik yavaşlama
6 İş kesintisi Siber riskler Yurt dışı politik riskler Yasal düzenlemeler İnovasyon çalışmalarının başarıya ulaşmaması
7 Siber riskler Ticari malların fiyat risk Yasal düzenlemeler Artan rekabet Artan rekabet
8 Yetenekli çalışanı elinde tutamama/kuruma çekememe Karşı taraf kredi riski Döviz kuru dalgalanması Siber riskler İş kesintisi
9 Önemli, büyük projede başarısızlık İş kesintisi Çevresel risk Döviz kuru dalgalanması Hava/ doğal felaketler
10 Yurtdışı politik riskler Direktörler & çalışanların kişisel yükümlülükleri Nakit akışı/ likidite riski Direktörler & çalışanların kişisel yükümlülükleri Mala yönelik hasar

Aon Türkiye’nin Temmuz 2018’de yaptığı Türkiye Risk Yönetimi Araştırmasında siber riskler 12. sırada yer almıştı. Siber risklerin 2018 yılı içerisinde dünyanın gelişmiş ekonomilerine göreceli olarak Türkiye’nin risk odağında daha alt sıralara düştüğü görülüyor. Aon Türkiye Eş CEO’su Selda Oknas, konuyla ilgili şunları söyledi: “Dijital Dönüşüm Türkiye’de de pek çok CEO’nun öncelikli ajandasında olduğunu gözlemliyoruz, dolayısıyla siber risklerin sıralamadaki yerinin Türkiye’de yükseleceğini beklemekteyiz.”
Siber risklerle mücadelede en güçlü silah: Veriye dayalı öngörüler
Siber suçların önümüzdeki yirmi yılda şirketlerin karşı karşıya kalacağı en büyük sorunlardan biri olacağını belirten Aon Türkiye Eş CEO’su Selda Oknas, şunları söyledi: “Siber tehditler karşısında, veri ve analitiğe dayalı öngörüler şirketlerin en güçlü silahı olacak. Biz Aon olarak şirketlere bu zorlu mücadelede rehberlik etmek için iki yılda bir Global Risk Yönetimi Anketi’ni iş ortaklarımızla paylaşıyor, sektöre ışık tutacak risk öngörülerini onlardan dinliyoruz. Bu anket, Türkiye sonuçlarını küresel sonuçlarla beraber görme imkânı da sağlıyor. Örneğin, dünyanın önde gelen firmalarından oluşan 1800’ü aşkın firmalara incelendiğinde, her iki firmadan birinin siber risk değerlendirmesi yaptığı (yüzde 53), her üç firmadan birinin de siber poliçe ile teknoloji risklerini teminat altına aldığı (yüzde 33) görülüyor. Bu istatistiklerin düzenli bir şekilde yükseldiğini gözlemliyoruz. Karşılaştırmalı sonuçlara göre formal bir siber risk değerlendirmesinin yapıldığı sektörler arasında, sigortacılık, bankacılık ve eğitim sektörleri önde geliyor (Bu sektörlerin her birinde, siber risk değerlendirme yapanların yapmayanlara oranı yüzde 70 ya da daha yukarıda). Sağlık sektörünün yüzde 57’si, telekomünikasyon sektörünün yüzde 50’si, perakende sektörünün ise yüzde 47’i siber risklerin kendilerine nasıl zarar vereceğini değerlendirmiş. Buna karşılık inşaat, çimento, plastik, kauçuk ve toptan ticaret sektörlerinin siber risk değerlendirmesinde geriden geldikleri görülüyor (Bu sektörlerin her birinde, siber risk değerlendirme yapanların yapmayanlara oranı yüzde 40 ya da daha düşük).”
Siber riskler Türkiye için de ciddi bir tehdit
Türkiye’de inovasyon, dijital dönüşüm ve Endüstri 4.0 konularındaki yoğun çalışmalara değinen Selda Oknas, şöyle devam etti: “Bu dönüşüm süreçleri esnasında firmalar kendilerini yeni risklere açtıklarından gerekli önlemleri şimdiden almaları tedbirli olacaktır. Dünyanın ileri gelen firmalarında çalışan üst düzey yöneticiler ‘siber risklerin ölçülmesini’ sadece BT departmanlarına bırakmıyorlar. Firmaların yüzde 38’inde Risk Yönetimi departmanının, yüzde 19’unda ise Hukuk ve Uyum departmanlarının siber risk değerlendirmesine katıldığını görüyoruz. Bölgeler bazında Kuzey Amerika (yüzde 46) ve Asya Pasifik’teki (yüzde 55) firmaların Risk Yönetimi bölümleri siber riskler konusunda aktif olarak çalışıyorlar. Siber riskler, küresel bazda hem 2017 sonuçlarında hem de 2020 öngörülerinde ilk 5 riskten biri olarak değerlendirilirken, Aon Türkiye 2018 Risk Yönetim Anketi’ne katılan Türk yöneticilerin öngördüğü ilk 10 risk arasında yer almıyor. Bu durum, ülkemizde siber suçlara ilişkin farkındalığın ve/veya önceliğin halen istenilen düzeyde olmadığını gösteriyor. FBI’ın Siber Suç Raporu, siber saldırıların ulaştığı ciddi boyutun bir sinyali. Bu tür suç trendlerinin öncelikle ABD’de başladığını, zaman içerisinde Avrupa ve Türkiye’ye yayıldığını gözlemliyoruz. Bu rakamların hepimiz için bir uyarı niteliği taşıdığını düşünüyorum.”
17 yılda 4 milyon şikâyet
Siber tehlikelerin analizi için yeterli bilgi havuzunun oluşturulması siber suçlarla mücadelede kilit rol oynuyor. Bu amaçla 2000 yılında Amerikan Federal Polisi FBI’a bağlı olarak kurulan İnternet Suçları Şikâyet Merkezi (IC3) topladığı siber istihbaratı, kamuoyunda farkındalığı artırmaktan uluslararası operasyonlarda işlevsel hale getirmeye kadar birçok alanda kullanılmak üzere ilgili devlet kurumlarıyla paylaşıyor. Amerikan Federal Polisi FBI’ın yayınladığı İnternet Suç Raporu, FBI’a bağlı İnternet Suçları Şikâyet Merkezi (IC3)’ne, 2017 yılında siber saldırganların faaliyetlerinden etkilenen kişi ve/veya kurumdan gelen 301 bin 580 şikâyet sonucunda 1,4 milyar dolarlık bir maddi kayıp meydana geldiğini ortaya koyuyor. Kurulduğu 2000 yılından 2017 yılına kadar ise IC3’ye toplamda 4 milyon şikâyet başvurusu yapılmış. 17 yılda 4 milyon şikâyet bildirimine sebep olan siber suçların önlenebilmesi için saldırıya uğrayan kişi ve/veya kurumların bildirimde bulunması kritik önem arz ediyor.
Siber suçlarla mücadelede anahtar kelime işbirliği
Türkiye’de de Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı siber suçlarla mücadele çalışmalarını sürdürüyor. Selda Oknas, siber suçlarla etkin mücadelede bu tür kurumlarla işbirliğinin önemini vurgulayarak şunları söyledi: “Firmalar başlarına bir saldırı geldiği zaman, itibar kaybı riskini göz önüne alarak çoğu kez bunu gizli tutmayı tercih ediyor. Ancak, durum ne olursa olsun, mutlaka yasal merciler devreye sokulmalı. En azından siber@egm.gov.tr  adresine gönderilecek bir e-posta ile Emniyet Genel Müdürlüğü haberdar edilmeli. Saldırı sonrası adli analiz de önemli bir konu. Saldırı sonrasında iş kesintisi endişesine düşen yöneticiler hem delil olarak hem de daha sonraki saldırıları önlemek için kullanılabilecek bulguları toplamayı ihmal edebiliyor. Halbuki siber saldırı sonucu ortaya çıkacak maliyetler sigortalanabilir maliyetler ve uzun vadede siber direncin artmasını sağlayacak önemli bir konu.”
Türkiye’de siber saldırı endişesi Anadolu’da daha yaygın
Selda Oknas, Türkiye’nin siber riskler karşısındaki durumu hakkında da önemli paylaşımlarda bulundu. Oknas, “Aon Türkiye bünyesinde yaptığımız bir araştırmada, Google Trends verilerini kullanarak il bazında siber vaka dağılımını inceledik. Elde ettiğimiz veriler sorunun veya endişenin sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük metropollerle sınırlı kalmadığını bize gösterdi. Gelişmiş metropoller ve şehirlerin yanı sıra, Anadolu ve Doğu Anadolu’daki şehirlerimizde de siber saldırı kuşkusu ile sık sık internetten ‘siber ihbar’ araması yapıldığı ortaya çıkıyor. Bu kelimelerle yapılan Google arama verileri sıralamasında, Sivas, Kahramanmaraş, Konya, Kayseri, Elâzığ ve Samsun’un 7. sıradaki İstanbul’dan daha üst sıralarda yer alıyor olması tehlikenin ülkemiz coğrafyasına ne kadar yayıldığını gözler önüne seriyor. Bu veriler bize siber tehlikelere karşı ivedilikle önlem almaya ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor” dedi.

E-posta dolandırıcılığından 676 milyon dolarlık vurgun
FBI raporunda, 2017 yılında gerçekleştirilen siber suçlar arasında e-posta hesabının kötüye kullanılması yoluyla yapılan siber dolandırıcılık öne çıkıyor. Siber saldırganlar, bu yöntemi kullanarak 2017 yılında 676 milyon dolar kazanç elde etmiş. En büyük maddi kayba yol açan diğer iki siber dolandırıcılık ise; 211 milyon dolar zarara sebep olan “güveni kötüye kullanma ve romantik ilişki yoluyla dolandırıcılık” ile 141 milyon dolar zarar yol açan teslimat/tahsilat dolandırıcılığı.
Bankacılık sektörü kullanılıyor
FBI’ın raporu siber ortamda bankacılık ve finansal aldatmaca yoluyla gerçekleştirilen siber saldırılara da dikkat çekiyor. Raporda, 2015’te siber ortamda kendilerini banka çalışanı gibi tanıtan kötü niyetli kişilerin yatırım amaçlı olarak 7 milyon dolar topladığı hatırlatılıyor. Aon Stroz Friedberg uzmanları da, bankacılık sektörüne yapılan saldırıların bir trend oluşturduğunu ve bu trendin 2015’ten beri sürdüğünü paylaşıyor. 2015’ten bugüne kadar dünya genelinde bankacılık sektörüne yapılan siber saldırıların yarattığı toplam kaybın ise en az 200 milyon dolar olduğu belirtiliyor.
Kimlik sahteciliğiyle mücadelede milyonlarca lira harcanıyor
Eski nüfus cüzdanlarında yeterli güvenlik olmaması nedeniyle, son yıllarda kamuda kimlik sahteciliğini önleme hedefiyle çok sayıda kimlik doğrulama sistemine yatırım yapıldı. Kamu harcamalarına büyük yük olan bu yatırımların köklü çözümler sunmak için yeterli olmadığını vurgulayan biOnay Kurucu Ortağı Ümit Yaşar Usta, yeni e-Kimlik kartlarının kamudaki mükerrer yatırımları önleyeceğini belirtti.
Sağlık kurumlarından okullara, noterlerden emniyet güçlerine tüm kurumlar kimlik sahteciliği nedeniyle yaşanan mağduriyetlerin önüne geçmek ve uğranan maddi kayıpları azaltmak için kendi kimlik doğrulama yöntemlerini geliştiriyor. Kimlik doğrulama teknolojilerinin kamuda önemli bir harcama kalemi haline geldiğini söyleyen biOnay Kurucu Ortağı Ümit Yaşar Usta, geliştirilen çözümlerin kalıcı olmadığına dikkat çekti:
“Standart nitelikte olmayan kimlik doğrulama çözümlerinin zamanla kimi ihtiyaçlara cevap veremediği ortaya çıktı. Milyonlarca lira yatırımla geliştirilen ve satın alınan bu çözümler birkaç yıl sonra yenilenmek zorunda kaldı. Tekrar eden yatırımlar harcamaların artmasına sebep oldu. Güvenliği sağlama hedefiyle yapılan bu çalışmalar, vatandaşa yüzde yüz bir güvence de veremedi. Kurumlarda sahtecilik ve maddi kayıplar da tam olarak önlenemedi. Çözümlerin güvenliği konusunda kurumlarda yürütülen çalışmalar da ek harcamalara ve işgücü ayrılmasına neden oldu. Yeni e-Kimliklerin bu kapsamda birleştirici ve mükerrer yatırımları önleyici bir faydası da olacak, kamuda tasarruflar arttırılabilecek.”
“Standart bir çözümle kamuda 6 kata kadar tasarruf sağlanabilir”
Kimlik doğrulama alanında atılan adımların kamu harcamalarına yaptığı yükü azaltmak için standardize çözümlere yönelmek gerektiğini vurgulayan Usta, bu ihtiyaca cevap verme hedefiyle kimlik doğrulamanın gerekli olduğu tüm işlemlerde güvenliği sağlayan biOnay cihazını geliştirdiklerini anlattı:
“Türkiye’nin %100 yerli ilk mobil kart erişim cihazı biOnay ile uzun bir değerlendirme ve zorlu testler sonucunda Ortak Kriterler (CC) EAL4+ seviyesinde güvenlik sertifikasını almayı başardık. Yeni çipli kartlarda yer alan parmak izi, dijital fotoğraf, PIN ve dijital sertifika unsurlarını kullanabilen biOnay, 3-faktör kimlik doğrulama gerçekleştirebiliyor. Mevcut harcama kalemleri göz önünde bulundurulduğunda biOnay gibi standart bir çözümün kamu kurumlarında 6 kata kadar tasarruf sağlayacağına inanıyoruz. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce yürütülen projede, TÜBİTAK BİLGEM tarafından teknik destek sağlandı, güvenlik kriterleri pekiştirildi ve TSE standartları yayınlandı. Vatandaşların cebinde olan çipli kimlik kartlarının kullanımını sağlayan, bağımsız laboratuvarlarca testleri yapılan ve TSE belgesine sahip Elektronik Kimlik Doğrulama Sistemi, farklı kurumların katkılarını içerdiği için, en yüksek güvenlik seviyesinde standart bir çözüm.”
Vatandaş farklı kimlik doğrulama sistemlerine alışamadı
“Kamu kurumlarında kullanılan ‘kapalı çevrim kimlik doğrulama’ sistemleri birbirinden bağımsız kimlik doğrulama deneyimleri yarattı” diyen Usta, her kurumda farklı bir sistemle karşılaşan vatandaşın bu güvenlik önlemlerine alışamadığını vurgulayarak biOnay’ın tek bir kullanıcı deneyimi yaratacağına dikkat çekti:
“Yeni çipli e-Kimlik kartlarının dijital entegrasyonunu sağlayarak kurumlar ve vatandaşlar için pratik, modern ve güvenli bir kullanıcı deneyimi sunmayı hedefliyoruz. Vatandaş kimliğini uzatması gereken her yerde aynı teknolojiyle karşılaşabilecek ve hem kurumların hem de şahısların güvenlik endişesi son bulacak. Bugün bir kurumda avuç içi, bir başka kurumda yüz tanıma, diğer bir kurumda SMS şifre gibi yöntemler vatandaşlarda kafa karışıklığı yaratıyor ve sosyal mühendislik yöntemlerini kullanan kötü kişilerce vatandaşlar aldatılabiliyor. Kimlik fotokopisini alan pek çok dolandırıcı da kimlik bilgileri ile vatandaşları mağdur etmeye devam ediyor.”
Panasonic pasaport ve kimlik kontrolü için dayanıklı Toughpad tablet çözümünü duyurdu
Mobil kimlik tespiti ve giriş kontrolü için Panasonic TOUGHPAD FZ-M1 Passport çözümü
Panasonic, bugün popüler 7 inç dayanıklı tableti için entegre bir mobil kimlik tespiti ve giriş kontrol çüzümünü duyurdu. Sınır kontrolü, polis ve güvenlik güçlerinin yanı sıra seyahat, eğlence ve konaklama sektörleri için ideal olan Panasonic TOUGHPAD FZ-M1 Passport, kişisel veri ve kimlik tespiti için eksiksiz bir teknoloji çözüm yelpazesini içinde barındırıyor. Cihazın dayanıklı ama hafif tasarımı sayesinde hareket halindeyken kolayca kullanılıyor.
Sınır kontrol noktalarında pasaportların ve kimlik kartlarının kontrolü için kusursuz bir çözüm olan Panasonic TOUGHPAD FZ-M1 Passport, polis ve güvenlik güçlerine de çevirmelerde ehliyetleri ve diğer belgeleri ve güvenli alanlara erişimi kontrol ederken benzersiz kolaylıklar sağlıyor. Entegre seçenek yelpazesiyle cihaz, konferans, etkinliğe girişin yanı sıra yolcular için turizm sektörü gibi alanlarda bilginin kontrol edilmesi ve kayıt edilmesi için ideal bir çözüm sunuyor. Yolcu gemilerine biniş ve iniş sırasındaki kontroller bunun yalnızca bir örneği.
Esnek ve entegre teknoloji
Passport çözümü birçok entegre okuyucu teknolojisiyle birlikte sipariş edilebiliyor. Çözümler arasında 2D barkod okuyucu, akıllı kart okuyucu ve temassız kartlar için RFID’nin yanı sıra pasaportlarda iki sıradan oluşan ve ilerleyen günlerde üç sıradan oluşacak makinede okunan bölge (MRZ) okuyucusu bulunuyor.
Cihazda hem sağ elini kullanan hem de sol elini kullanan çalışanların kolay kullanabilmesi için döndürülebilen bir kol bandı bulunuyor. Passport çözümü, güçlü 7. Nesil Intel® Core™ i5 işlemciyle donatılan çok başarılı Panasonic TOUGHPAD FZ-M1 mk3 Standard tabletini temel alıyor. Böylece çok düşük güç tüketimine rağmen üstün bir performans sunarak fanı olmayan cihazdaki ısı artışını en düşük seviyede tutuyor.
TOUGHPAD FZ-M1, on parmak kapasitif dokunmatik ekranda benzersiz bir görüntüleme için yansıma engelleyici şeffaf koruma filmiyle daha da parlak 700cd/m² ekran sunuyor. Çevre ışığı sensörü gibi dahili pil tasarrufu özellikleriyle TOUGHPAD FZ-M1 tablet, değiştirilebilir bataryasıyla 4.5 saatlik şarj süresiyle 18 saate kadar çalışabiliyor (MobileMark 2014). Daha uzun süre çalışması gerekenler için cihazı kapatmadan batarya değiştirme kurulumu da yapılandırılabilen giriş seçeneklerini kullanarak elde edilebiliyor.
TOUGHPAD FZ-M1 tablet dış ve test ortamları için ideal bir cihaz olarak dikkat çekiyor. 150 cm’ye kadar* yüksekliklerden düşmeye dayanıklı ve toza ve suya karşı koruma için IP65** uluslararası koruma standartlarına sahip tablet, -29 ile +60°C arasındaki sıcaklıklarda çalışabiliyor**.
İhtiyaca göre kameralar
Canlı video konferanslarına ve sahadaki belgelerin fotoğrafik görüntülerine ihtiyaç duyan kullanıcılar için TOUGHPAD FZ-M1, stereo mikrofonlu 2 megapiksel ön kamera ve 8 megapiksel arka kamerayla donatıldı.
Panasonic Kurumsal Mobil Çözümler Pazarlama Genel Müdürü Jan Kaempfer, konuyla ilgili “Passport çözümümüz en popüler dayanıklı tabletimizi hareket halindeyken bilgileri ve kimlikleri doğrulama ihtiyacı olan mobil işgüçlerinin ihtiyaçlarına en uygun şekilde adapte ediyor. Bu tablet, Panasonic’in, ihtiyaç duyulan yerlerde cihazlarını dikey çözümlere dönüştürmek için esneklik ve işlevsellik ile tasarlanmış birçok dayanıklı notebook, tablet ve el terminali sağlamaya odaklandığının bir başka örneği olarak dikkat çekiyor” dedi.
Erişilebilirlik
Panasonic TOUGHPAD FZ-M1 Passport çözümünün satışı proje bazlı olup, Tüm Avrupa’da satılacak olan cihazın standart 3 yıllık garantisi bulunuyor.
* Panasonic Fabrikası’nda test edilmiştir.
**MIL-STD-810G ve IEC 60529, bölüm 13.4, 13.6.2, 14.2.5 ve 14.3 testleri bağımsız üçüncü taraf bir laboratuvar tarafından Passport çözümü üzerinde değil FZ-M1 ana ünitesi üzerinde gerçekleştirilmiştir.
PayTR’nin yeni Genel Müdürü Tarık Tombul oldu
Tarık Tombul, 2016 yılında BDDK tarafından yetkilendirilen yerli ve milli ödeme kuruluşu PayTR’nin Genel Müdürü olarak atandı.
Güçlü altyapısı, müşteri odaklı yaklaşımı ve deneyimli personeliyle 6 binin üzerinde işyerine Sanal POS ile ödeme alma, sahtecilik önleme ve tek tıkla ödeme (kart saklama) hizmeti sunan PayTR’nin Genel Müdürlüğü görevine Tarık Tombul getirildi.
Ödeme ve Elektronik Para Derneği (ÖDED) Güvenlik Komitesi Başkanlığı ve TOBB E-Ticaret Meclis Üyeliği görevlerini de yürüten Tombul, finans sektöründeki profesyonel iş hayatına 2001 yılında Garanti Ödeme Sistemleri bünyesinde başladı. 2007 yılında Garanti Bankası Yönetim Kurulu üyesine bağlı olarak oluşturulan Güvenli Operasyon Müdürlüğü bünyesinde Üye İşyeri Sahtecilik Önleme Yönetmeni olarak kariyerine devam eden Tombul, bu süre içinde Garanti Bankası ve Bankalararası Kart Merkezi (BKM) bünyesinde birçok önemli proje ve çalışma komitelerinde görev aldı. Bankanın Visa, MC, AMEX, JCB, CUP ve Diners Club gibi lisansör kuruluşlarla olan üye işyeri sahtecilik (acquiring fraud) ilişkisini yöneten Tombul, üye işyeri ve banka personeline yönelik sahtecilik önleme ve PCI DSS eğitimlerinde bulundu.
Fintek alanında çalışmalar yapmak amacıyla 2011 yılında bankacılık sektörüne veda eden Tombul, kurucu ortaklardan biri olarak Genel Müdür Yardımcısı unvanıyla PayU’nun Türkiye kurulum sürecinde görev aldı. Kuruluşun finans, sahtecilik önleme, uyum, HR ve operasyon süreçlerini oluşturdu. MEA’dan sorumlu risk yöneticisi olarak Türkiye, Güney Afrika ve Nijerya risk operasyonlarını yönetti. Türkiye ve Nijerya’da lokal ödeme kuruluşu lisanslarının alınması sürecinde proje liderliği görevlerini üstlendi.
Tarık Tombul kariyerine bundan böyle PayTR Genel Müdürü olarak devam edecek.