Teknoloji-ekonomi haberleri (14.01.2019)

“Geçirimli Beton”un sel baskınlarını azaltmak gibi pek çok çevresel faydası bulunuyor

Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB) tarafından Konya’da “Beton Teknolojileri ve Doğru Beton Uygulamaları Semineri” düzenlendi. Kaliteli beton üretimi ve beton uygulamasının doğru yapılması amacıyla düzenlenen Seminerde konuşan THBB Teknik ve Sürdürülebilirlik Direktörü Koray Saçlıtüre, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yüksek Fen Kurulu Başkanlığı ile birlikte “Geçirimli Beton Kılavuzu” hazırladıklarını, “Geçirimli Beton”un; yağmur sularını toprakla buluşturarak aşırı yağışların neden olduğu sel baskınlarını azaltmak ve yer altı sularının yenilenmesine olanak sağlamak gibi pek çok çevresel faydası bulunduğunu söyledi.

Kuruluş tarihi olan 1988 yılından bu yana Türkiye’de kaliteli betonun üretilip kullanılması için önemli çabalar gösteren Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), bu amaçla yapmış olduğu çok sayıda etkinliğin yanı sıra “Beton Teknolojileri ve Doğru Beton Uygulamaları” konulu seminerler düzenliyor. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde periyodik olarak gerçekleştirilen bu seminerler ile müteahhitler, mimarlar, mühendisler başta olmak üzere beton kullanıcılarına; betonla ilgili kamu idarelerinin yetkililerine; yapı denetim kuruluşu temsilcilerine ve beton üreticilerine betonun doğru uygulamalarının anlatılması hedefleniyor.

THBB’nin 2017 yılında başlattığı seminerler dizisinin on beşincisi 11 Ocak 2019 tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şubesinde yapıldı. Seminer’e inşaat mühendisleri, müteahhitler, mimarlar ve beton üreticileri yoğun ilgi gösterdi. Seminer kapsamında, THBB Teknik ve Sürdürülebilirlik Direktörü Koray Saçlıtüre, “Türkiye’de ve Dünyada Hazır Beton Sektöründeki Son Gelişmeler”; İTÜ İnşaat Fakültesinin Eski Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali Taşdemir, “Beton Teknolojisinde Son Gelişmeler”; THBB Kalite Güvence Sistemi Direktörü Selçuk Uçar ise “Betonda Kalite Denetimleri” başlıklı birer sunum gerçekleştirdi.

Hazır beton sektörü, inşaat sektörünün önemli bir parçasıdır

Seminer’de Türkiye’de ve dünyada hazır beton sektöründeki son gelişmeleri aktaran THBB Teknik ve Sürdürülebilirlik Direktörü Koray Saçlıtüre: “Hazır beton sektörü 2017 yılı itibarıyla 115 milyon metreküplük üretim ile inşaat sektörüne ve ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlamaktadır. Türkiye, beton üretiminde 2009’dan bu yana Avrupa’nın lideriyken, Çin ve ABD’nin ardından dünyanın üçüncü en büyük hazır beton üreticisidir. Hazır beton sektörü, toplam istihdamın %6,9’unu oluşturan inşaat sektörünün önemli bir parçasıdır.” dedi.

Kaynakların Sorumlu Kullanımı Belgelendirme Sistemi belgelendirmeleri başladı

2016 yılında THBB Başkanı Yavuz Işık ile ERMCO Başkanlığının Türkiye’ye taşındığı ifade eden Koray Saçlıtüre: “2017 yılında Birliğimiz, Beton Sürdürebilirlik Konseyinin (The Concrete Sustainability Council) kurduğu ‘Beton Sorumlu Kaynak Kullanımı Belgelendirme Sistemi’nin ‘Bölgesel Sistem Operatörü’ olmaya hak kazanırken Türkiye Hazır Beton Birliği KGS İktisadi İşletmesi (KGS) de bu sistem içerisinde görev alacak ‘Belgelendirme Kuruluşu’ oldu. THBB olarak, Kaynakların Sorumlu Kullanımı Belgelendirme Sistemi’nin adaptasyon sürecini bu yıl tamamladık. Çalışmaların tamamlanmasıyla THBB, ‘Kaynakların Sorumlu Kullanımı Sistemi’nce belgelendirmek üzere başvuran firmalara yönelik bilgilendirme toplantıları düzenlemeye, KGS de bağımsız olarak denetimlerde bulunmaya başladı. Bu Sistem kapsamında ilk hazır beton tesisi ile çimento fabrikası 2018 yılının kasım ayında belgelendirildi. Aralık ayında 2 hazır beton tesisi daha bu sisteme dâhil olarak belgelerini aldı.” dedi.

THBB, AR-GE projeleriyle sektöre katkı sağlamaya devam ediyor

“Türkiye Hazır Beton Birliği Beton Araştırma Geliştirme ve Teknoloji Danışma Merkezi” adlı projelerinin İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından başarılı bulunduğu ve ekim ayı itibarıyla bu projeye başladıklarını ifade eden Koray Saçlıtüre, “Bu proje çerçevesinde laboratuvarımıza kazandıracağımız yeni ekipmanlarla ve yapacağımız AR-GE çalışmaları ve danışmanlık hizmetleriyle sektörümüze katkı sağlamaya devam edeceğiz.” dedi.

“Geçirimli Beton”un pek çok çevresel faydası bulunuyor

Hazır beton sektöründeki son teknolojik gelişmelerden bahseden Koray Saçlıtüre, “2018 yılında Birliğimiz ve T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yüksek Fen Kurulu Başkanlığının çalışmalarıyla ‘Geçirimli Beton Kılavuzu’ hazırlanmıştır. ‘Geçirimli Beton’, ‘geçirimli kumsuz beton’ veya ‘poroz beton’ olarak da adlandırılmaktadır. ‘Geçirimli Beton’un; yağmur sularını toprakla buluşturarak aşırı yağışların neden olduğu sel baskınlarını azaltmak, yer altı sularının yenilenmesine olanak sağlamak gibi pek çok çevresel faydası bulunmaktadır.” dedi

Betonun daha ileri düzey teknik özellikleri bildirerek hazır beton talep edilebilir

İTÜ İnşaat Fakültesinin Eski Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali Taşdemir, Seminerde, beton bileşenleri, betonun üretimi, yerleştirilmesi ve bakımı ile ilgili bilgiler vererek “Günümüzde beton alıcısı sadece basınç dayanımını ve işlenebilirliği değil betonun daha ileri düzey teknik özelliklerini bildirerek hazır beton talebinde bulunabilir.” dedi.

Beton alırken, betonun KGS denetiminden geçmiş olması aranmalıdır

Betonun üretim aşamasından şantiyelerde kullanımına kadar kalite denetimlerinin nasıl yapılacağı konusunda bilgi veren Türkiye Hazır Beton Birliği KGS İktisadi İşletmesi (KGS) Direktörü Selçuk Uçar, kentsel dönüşüm mevzuatıyla gündeme gelen mevcut yapılardaki beton kalitesinin ölçümü konularına değindi. Konuşmasında Kalite Güvence Sisteminin önemini vurgulayan Selçuk Uçar, “Beton kalitesindeki en önemli unsur, beton üretim yerinin ve sisteminin uygun olmasıdır. Bu nedenle beton alırken, betonun KGS denetiminden geçmiş olması aranmalıdır.” dedi.

İlk KGS Çevre ve KGS İş Sağlığı ve Güvenliği belgelerini düzenledik

Konuşmasında KGS’nin çevre ve iş güvenliği konusundaki yeni belgelendirmeleri hakkında bilgi veren KGS Direktörü Selçuk Uçar, “KGS Çevre Belgelendirmesi’ ile ‘KGS İş Sağlığı ve Güvenliği Belgelendirmesi’ için başvuru yapan hazır beton tesisleri, bağımsız ve etkin bir denetimden geçerek çevre ve iş güvenliği konularında üstünlüklerini ve kalitelerini tescil ettirmiş olacak. Belgelendirme süreçlerinde hazır beton tesislerinin çevre ve iş güvenliği konularında mevzuatın son hâline tam uyumlu olup olmadığının denetlenmesi ön şart olarak yer almaktadır. Böylece tesisler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılacak çevre denetimlerine ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yapılacak iş teftişlerine de tam hazırlık sağlayarak eksikliklerini giderme yolunda hizmet almış olacak. Denetimler, mevzuata uyumun yanı sıra hazır beton sektörüne özgü iyi uygulamaları teşvik edecek unsurları da içeriyor. Böylece tesisler, denetimler sonrası iyileştirme yapılabileceği konularda bilgi sahibi olacak. Son olarak KGS’ye başvuruda bulunan firmaların tesislerinde denetimlerde bulunduk ve ilk KGS Çevre ve KGS İş Sağlığı ve Güvenliği belgelerini düzenledik.” dedi.

Sıdıka Baysal, Uluslararası Barolar Birliği Avrupa Bölgesi Forumu’nun Eş Başkanı ve İnsan Hakları Temsilcisi oldu

11 yıldır Uluslararası Barolar Birliği (IBA) üyesi olan Sıdıka Baysal, 2019 Ocak ayı itibariyle Uluslararası Barolar Birliği Avrupa Bölgesi Forumu’nun ilk Türk Eş-Başkanı olarak atandı.  Baysal, iki sene boyunca hem eş başkan hem de insan hakları temsilcisi olarak Uluslararası Barolar Birliği Avrupa Bölgesi Forumu’nda Türkiye’yi temsil edecek.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1997 yılında mezun olduktan sonra uluslararası hukuk alanında çalışmaya başlayan Sıdıka Baysal, yurt dışında uluslararası hukuk, İngiliz hukuku, proje finansmanı ve teknoloji hukuku gibi alanlarda eğitim aldı. Mezuniyetinin ardından uluslararası bir hukuk bürosunda çalışmaya başlayan Baysal, Amerika’dan Dubai’ye, Çin’den Güney Kore ve İngiltere’ye pek çok ülkede müvekkillerini temsil etti, şirketler kurdu ve uluslararası sözleşme müzakerelerine katıldı.

Halihazırda Girişimcilik Vakfı’nın Mütevelli Heyeti’nde yer alan Sıdıka Baysal, şu an Girişimcilik Vakfı’nın Yedek Yönetim Kurulu Üyesi ve B+B Hukuk Bürosu’nun kurucu ve yönetici ortaklarından biridir. Aynı zamanda TÜGİAD (Türkiye Genç İş Adamları Derneği) üyesi ve E-Ticaret ve İnternet Hukuku Derneği Yönetim Kurulu üyesi de olan Sıdıka Baysal, uluslararası birleşme ve devralmalar ve teknoloji hukuku alanında uzmandır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’ndan Bireysel Katılım Yatırımcısı lisansı alan ilk kadınlardan biridir

Göster Kendini etkinliğine geri sayım başladı

Perdigital.com ve ininal kullanıcıları ile ünlü yayıncıları bir araya getiren “Göster Kendini” etkinliği 19-20 Ocak 2019 tarihlerinde Vodafone Park’ta gerçekleşecek. İki gün boyunca 10.00’dan 22.00’ye kadar sürecek etkinliğe giriş ücretsiz olacak.

Wolfteam, Zula, League of Legends, Fortnite ve CS:GO oyunlarının oynanacağı etkinlikte, ödüllü turnuvalar düzenlenecek, saat başı çekilişler, yayıncılar ile katılımcılar arasında maçlar yapılacak ve çeşitli oyunlar oynanacak.

19 Ocak 2019 Cumartesi günü yalnızca Wolfteam ve Zula oyunlarının oynanacağı etkinlikte Wolfteam yayıncılarından; Angelbooy, BLoodRappeR, CombatStaR ve Nyks; Zula yayıncılarından ise Growe, Halil Örenler, Megasound, Muhammet YT ve Rainlox oyunseverlerle buluşacak. Yayıncılarla buluşma ve tanışma imkanına sahip olacak olan oyuncular, bir yandan da yayıncılarla bire bir maç yapma fırsatı yakalayacak.

20 Ocak Pazar günü ise League of Legends, Fortnite ve CS:GO oyunlarının oynanacağı etkinliğe AlpTV, Alaracle, Alexiahill, Barış Can, BigMomm, Cihad Kiriş, Evenstar, Lakasaba, LoL Pit, Miranda Kerry, Noel Dayı, PBY Kaptan, Senna, Thaldrin, Theokoles ve zeoNNN katılacak.

Schneider Electric, Kesintisiz Enerji için Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’ne Tam Destek Sunuyor

•Schneider Electric, 2004 yılından bu yana Türkiye’nin güçlü endüstri merkezlerinden Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’nin çözüm ortakları arasında yer alıyor.

•Şirketin yenilikçi çözümleri OSB’de yer alan bini aşkın üreticinin kesintisiz, güvenilir ve verimli enerjiye erişimine olanak tanıyor.

Enerji yönetimi ve otomasyonda dünya çapında uzman olan Schneider Electric; 1976 yılından beri hizmet veren Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’nde enerjinin kesintisiz ve güvenilir kullanılabilmesi için teknoloji ve çözüm ortaklığı sunuyor. 1.179 adet fabrika ve 800 MVA kurulu gücü ile Türkiye’nin önemli üretim ve cazibe merkezlerinden biri olan Kayseri OSB’nin elektrik dağıtım sistemleri Schneider Electric’in yenilikçi çözümleri ile güvence altına alınıyor.

Kayseri OSB elektrik dağıtım sisteminde 370’den fazla dağıtım merkezi bulunuyor. Tüm dağıtım merkezleri uluslararası tip-test, iç ark ve IEC yönergelerine uygun olarak ve tüm işletme koşullarında güvenli ve kesintisiz bir şekilde çalışıyor.

Enerjinin üretimdeki öneminin farkında olarak kusursuz bir elektrik yönetimi sağlamaya odaklandıklarına değinen Kayseri OSB Elektrik İşletme Müdürü Nuh Sarp; “Ekibimizin en önemli görevi, tüm müşterilerimize kesintisiz, kaliteli, sürdürülebilir, yönetilebilir ve izlenebilir enerji sağlamak. Bu nedenle aynı hedef doğrultusunda çalışabilecek güvenilir çözüm ortakları ile iş birliği içerisindeyiz. Schneider Electric ile 2004 yılından beri devam eden başarılı bir çözüm ortaklığımız var. Schneider Electric, OSB’lerdeki gücü, tecrübesi, teknik bilgisi ve geniş servis ekibi ile yanımızda. Bize mühendislik, sistem tasarımı, kaliteli ürün ve çözüm tedariğinden, periyodik servis bakım anlaşmalarına kadar her konuda tam destek veriyor. Schneider Electric’in OSB’lerdeki bilgi ve tecrübesine güveniyoruz, iş birliğimizin de bu güvenle güçlenerek devam edeceğine inanıyoruz” dedi.

Schneider Electric OSB’lerden sorumlu satış yöneticisi Yücel Erkan ise; “Kayseri OSB, ülkemizin üretim, yatırım ve istihdam anlamında en önemli merkezlerinden biri. Yüzlerce üreticinin her gün kesintisiz ve güvenilir enerjiyle çalışabilmesi, bu kadar geniş bir dağıtım sistemini yönetebilmek için Schneider Electric Ecostruxure Power SCADA Operation çözümümüzle destek sunuyoruz. Böylece OSB ekibi, tüm elektrik, su ve güneş sistemini uzaktan izleyebilir, raporlayabilir ve yönetebilir durumda. Buradan elde edilen verimlilik ve kârlılık da OSB’nin hızlı gelişiminde önemli bir rol oynuyor. Schneider Electric olarak sanayinin yeni teknolojilerle gelişimi ve sürdürülebilirliği için çalışmayı bir misyon olarak ele alıyoruz ve Kayseri OSB ile imza attığımız başarılı ortaklıktan gurur duyuyoruz” şeklinde konuştu.

Kayseri OSB güneş enerjisine oldukça önem veriyor. Sistemde toplamda 51 MW GES aktif olarak üretimde. 43 adet GES trafo merkezinin izlenmesi ve yönetilmesi yine SCADA kontrol merkezinden yapılıyor. Ayrıca Schneider Electric ve Kayseri OSB ekipleri tüm selektivite hesaplarını tamamlanmış ve koruma rölelerinin koordinasyonu sağlamış bulunuyor.

Biyogirişimciler, BIO Startup Programı ile dünyaya açılıyor

Biyoteknoloji alanındaki girişimcilerin küresel bağlantılara erişiminde ve büyümesinde hızlandırıcı rol oynamayı amaçlayan BIO Startup Programı’nın dördüncüsü için başvuru süreci başladı. Yürütücülüğünü ReDis Innovation’ın üstlendiği biyoteknoloji temalı hızlandırıcı programı, bu seneden itibaren Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD) tarafından desteklenecek. Türkiye’deki süreci tamamlayarak jüri tarafından seçilecek 5 biyogirişimci, 2-6 Haziran tarihlerinde Philadelphia’da düzenlenecek BIO Entrepreneurship Bootcamp ve BIO Convention’a katılma şansına sahip olacak.  Bu girişimciler etkinlik süresince yatırımcılar, küresel şirketler, inkübasyon merkezleri gibi uluslararası ekosistemin farklı aktörleri ile bir araya gelebilecek.
AIFD ve ReDis Innovation işbirliğinde gerçekleştirilecek olan ve odağı sağlık biyoteknolojisi olarak belirlenen, Türkiye’nin ilk ve tek biyoteknoloji temalı hızlandırıcı programı BIO Startup için başvurular 9 Ocak – 6 Mart 2019tarihleri arasında www.biostartup2019.comüzerinden yapılabilecek. Programa katılacak biyogirişimciler ek olarak TÜSEB (Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı) himayesinde 18-19 Nisan 2019 tarihinde düzenlenecek “Güçlü Bir Biyoekonomiye Doğru: Biyoteknolojide Öncelikler ve İşbirlikleri” sempozyumu kapsamında BIO Startup Demo Day’de sunumlarını yapacak.
Dünyanın en büyük biyoteknoloji organizasyonu BIO Convention’a katılma şansı
BIO Startup Programı kapsamında başvurusu uygun görülerek kabul edilen biyogirişimciler, online eğitim ve mentorluk programına katılacak. Online biyogirişimcilik eğitimini tamamlayan girişimciler, İstanbul’da üç günlük biyogirişimcilik kampına girerek uzman eğitmenler ve sektörün önde gelen profesyonellerinden eğitim alacak ve ayrıca AIFD üyesi global şirketlerin temsilcileri ile temasa geçme ve tecrübelerinden faydalanma şansına sahip olacak. Demo Day’de jüri tarafından seçilen beş biyogirişimci, ABD programına yönelik hazırlık kampına katılmaya hak kazanacak. Sonrasında ise girişimciler, Philadelphia’da hem dünyanın en büyük biyoteknoloji organizasyonu olan BIO Convention’a ve BIO Entrepreneurship Boot Camp’e katılabilecek, hem de yatırımcılar, fonlar, inkübasyon merkezleri ve küresel şirketlerle bire bir görüşmeler yapabilecek. 70 ülkeden yaklaşık 7 bin şirket ve 20 bin kişinin katılması beklenen BIO Convention, biyoteknolojide bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izlemek, küresel biyoteknoloji ekosisteminin farklı aktörleri ile temas etmek, işbirliklerine yönelik birebir görüşmeler yapmak için önemli bir fırsat sunuyor.
AIFD Genel Sekreteri Ümit Dereli, AIFD’nin BIO Startup programı konusunda şunları söyledi: “Türkiye acelesi olması gereken bir ülke. Bir an önce ilaç Ar-Ge’sinde, konuşma aşamasından somut ve anlamlı işleri hayata geçirme aşamasına geçmemiz gerekiyor. Türkiye’de yenilikçilik temel uğraşı alanımız olsun, kaynaklarımızı daha çok buraya aktaralım istiyoruz. Bu anlayıştan yola çıkarak ve taşın altına elimizi sokarak ülkemizde sürdürülebilir bir BIO Startup programı olmasını ve bu topraklardan beslenen, BIO Startup programımıza katılacak, büyük hayalleri olan girişimcilerimizle birlikte, birbirimize değer katarak daha da güçlenmeyi amaçlıyoruz. Türkiye’ye değer katma sözümüzün bir gereği olarak AIFD üyelerinin küresel bilgi ve beceri birikimiyle startup’larımızın destekçisi olmaya kararlıyız. Bu topraklar yüz yıllar boyunca sağlık girişimcilerine, bilim insanlarına değer kattı ve katmaya devam edecek güce sahip. Bu girişimci beyinlerle birbirimize ilham kaynağı ve destek olabildiğimizde, teknoloji ve sağlık birlikteliğinin merkezi Türkiye olacaktır. AIFD BIO Startup programıyla Türkiye’de inovasyon ekosisteminin yeşermesine destek olmayı, ilaç sanayiinin Ar-Ge çalışmalarına ciddi ve somut katkı sağlayabilmeyi ve programa katılacak biyoteknoloji girişimlerinin ticarileşmesine destek olmak için onları küresel ağların içine sokmayı hedefliyor.”

PIRELLI DÖRDÜNCÜ LASTİK BUTİĞİNİ DUBAİ’DE AÇARAK BENZERSİZ P ZERO WORLD MAĞAZA KONSEPTİNİ ÜÇÜNCÜ BİR KITAYA TAŞIDI

 P Zero World, Los Angeles, Münih ve Monte Carlo’nun ardından dördüncü amiral mağazasıyla üçüncü bir kıtada daha açıldı. Pirelli’nin perakende stratejisinin ve dünyadaki lider konumunun seçkin bir simgesi olan bu mağaza konsepti şimdi Orta Doğu’yu dünyanın geri kalanına bağlayan kilit bir bölgeye adını yazıyor. Otomobilsever ve yerel koleksiyonculara ait 60’dan fazla süper otomobil, şehirde bir geçit töreni yaptıktan sonra yeni mağazanın açılışını kutladı. Ertesi gün ise 200’ü aşkın otomobil, Pirelli markasının kendi pist günü etkinliği olan “P Zero Experience” için Abu Dabi’deki Yas Marina’da piste çıktı.

P Zero World konsepti genellikle ‘lastik butiği’ ya da başka bir ifadeyle müşterilerin en özel Pirelli ürünlerinin yanı sıra lüks ve spor otomobillerin egzotik dünyalarına adanmış hizmetleri bulabileceği bir mağaza olarak tarif ediliyor. Ürün yelpazesinin en yüksek performans seviyesine sahip karayolu homologasyonlu lastiği olan P Zero Trofeo R veya koleksiyoncuların otomobilleri için klasik görünümü modern performansla kombine etme amacıyla tasarlanan Pirelli Collezione dahil Pirelli lastik yelpazesinin tamamı, sadece P Zero World butiklerinde sunuluyor.

Doğal olarak, motosiklet lastikleri ve Velo lastikler ile Pirelli Design aksesuarları dahil komple Pirelli ürün yelpazesi müşterilere sunuluyor. Dubai’deki yeni P Zero World mağazasında müşterilere sunulan ayrıcalıklı servisler arasında vale hizmeti ve servis süresince ikame otomobil desteği de yer alıyor. P Zero World aynı zamanda dünyanın en ünlü takvimini simgeleyen görsellerden F1 lastiklerinin pek çok renginin sergilenmesine kadar her detayıyla ziyaretçilerin Pirelli dünyasını deneyimlemelerine de olanak veriyor.

Tüm bunlar, Pirelli’nin premium ve prestij ürünlere odaklı stratejisinin altını çiziyor; lastik pazarının sürekli büyüme gösteren premium ve prestij segmentinde İtalyan şirketinin elinde tuttuğu güçlü liderlik pozisyonu, hem müşteriler hem de otomobil üreticileri tarafından tanınıyor. Pirelli’nin dünyadaki prestij araçların yarısından fazlasının lastiklerini orijinal ekipman olarak sağlaması bu durumu rakamlarla da ortaya koyuyor. Buna göre, her iki süper otomobilin birinden fazlası fabrikadan Pirelli lastikleriyle çıkarken İtalyan şirketi premium pazardan aldığı yüzde 20’lik payla yüksek değerli ürünler sektörünün tamamında liderliğini teyit ediyor.

NEDEN DUBAİ SEÇİLDİ?

Birleşik Arap Emirlikleri’nin kalbinde yer alan Dubai, geçmişten günümüze daima önemli bir ticaret ve taşımacılık merkezi, ayrıca Orta Doğu bölgesinde dünyanın geri kalanından gelen etkileri ve trendleri almaya en açık yerlerden biri olmuştur. Dolayısıyla, Dubai’nin 25 milyon turist çekmesi beklenen 2020 Expo dünya fuarına ev sahipliği yapacak olması bir tesadüf değil. Otomobillere ilginin çok yüksek olduğu Dubai, Suudi Arabistan’ın ardından Körfez bölgesinin ikinci en önemli otomobil pazarına sahip bulunuyor. Birleşik Arap Emirlikleri, gelecek birkaç yıl içinde lüks otomobil segmentinde yıllık %4-5 büyüme öngörülen Orta Doğu bölgesindeki otomobil pazarının merkezinde konumlanıyor.

Bu yoğun tutkunun kanıtı, her otomobil koleksiyoncusunun gurur duyacağı bir süper otomobil filosuna sahip olan Dubai emniyet kuvvetlerinde bile görülebiliyor. Bu filoda Lamborghini Aventador, Ferrari FF, Bentley Continental GT, McLaren 12C ve Audi R8 gibi otomobiller yer alıyor. Emniyet kuvvetlerine ait bu otomobillerden bazıları, Dubai’deki P Zero World mağazasının açılışı onuruna bir geçit törenine katılan 60 süper otomobil arasında yer aldı. Dubai’de de aktif faaliyette bulunan ve Arap ülkelerinin ilk hiper otomobil şirketi olan W Motors, Pirelli donanımlı bir Fenyr SuperSport ile P Zero World mağazasının açılışında dikkat çekti. W Motors CEO’su Ralph R. Debbas’ın da açılışın onur konukları arasında yer aldığı etkinlikte, ayrıca bir adet Aston Martin Zagato da sergilendi. P Zero World mağazasının Dubai’deki açılışı, otomotiv sektörünün ünlü İtalyan üreticisi Zagato için aynı zamanda şirketin yüzüncü yılı kutlamalarının da başlangıcı oldu.

Bu nedenle, Dubai’de ve genel olarak Birleşik Arap Emirlikleri’nde spor otomobillere duyulan bu tutku ile sürücülerin açık ve net tercihlerinin el ele gitmesi şaşırtıcı olmuyor. Lastikler söz konusu olduğunda, süper otomobil sahiplerinin ne zaman bir lastik değişimi gerekse işaretli lastikler veya başka bir deyişle takılacakları otomobiller için özel olarak tasarlanan lastikler satın almayı tercih ettiği bu pazarda homologasyonlar ve işaretli lastikler büyük stratejik önem taşıyor. Bu seçim, İtalyan şirketinin pazar lideri olduğu segmentte Pirelli’nin “Mükemmel Uyum” diye tanımladığı stratejinin de özünü yansıtıyor.

Lastiklerin üzerindeki işaretler, spesifik bir otomobil modeli için özel olarak üretildiğini gösterirken farklı üreticiler için farklı semboller kullanılıyor. Bu lastikler, Pirelli ile söz konusu otomobil üreticileri arasında yaklaşık 2-3 yıl süren bir ortak geliştirme programı sonucunda, hedeflendikleri otomobiller için tam isabetle özelleştirilmiş ürünler olarak ortaya çıkıyor. Bu durum, bu otomobillerin sahipleri için otomobilin esas tasarımını niteleyen performans ve kullanım özellikleri açısından maksimumu elde edebileceklerine dair temel bir garanti oluşturuyor.

İTALYAN KAHVESİ VE PİST UZMANI EŞLİĞİNDE EŞSİZ BİR DENEYİM  

Dubai’deki P Zero World mağazası, 5 teknisyen, 2 satış görevlisi ve bir resepsiyon görevlisinin çalıştığı 600 metrekarelik yeni bir binada (showroom ve atölye bölümlerine sahip) yer alıyor. Lastik bakımının en gelişmiş makineler kullanılarak yapılabileceği dört rampa bulunuyor. Bu gelişmiş makineler arasında lastik ayarı yapan en modern lazerler ile insan müdahalesi gerektirmeyen ve jantın zarar görmemesini sağlayan teknoloji ile mükemmel iş çıkaran tam otomatik lastik montaj ekipmanları yer alıyor. Dubai’deki P Zero World mağazasında ayrıca geleneksel sistemlerin tespit edemediği direksiyon simidindeki titreşimler gibi gözden kaçabilen sorunları hızla çözebilen, pazardaki en hızlı balans makinelerinden biri kullanılıyor.

Teknisyenler otomobille ilgilenirken, müşteriler bekleme süresinde gerçek ebatlı bir Formula 1 simülatörü ile keyifli zaman geçirebiliyor, P Zero World mağazasının ikramı olan gerçek İtalyan kahvesinin tadını çıkarabiliyor. Bir “Pist Uzmanı” da araç kurulumu ve lastik yönetiminin yanı sıra pistte sürüş hakkında spesifik öneriler vermek için müşterilere hizmet sunmaya hazır bulunuyor.

Etkinlikte hazır bulunan ve P Zero World konseptiyle ilgili değerlendirmede bulunan Pirelli Ticaret ve Operasyonel Pazarlama üst yöneticisi Gaetano Trezza ise şunları kaydetti:

“Pirelli’nin perakende stratejisi, kendi bölgelerinde zaten aktif olan iş ortaklarıyla birlikte satış noktalarına odaklıdır. Bu durum, Dubai’de 32 yıldır sadece Pirelli ile çalışmakta olan distribütörümüz Al Hawai için de geçerlidir. Dolayısıyla, sadık bir müşteri tabanından ve her şeyin ötesinde en çok işimize tutkuyla bağlı şirketlerin güvenirliğinden ve becerisinden yararlanabiliyoruz. Müşterilerin markamızı, seçkin ürünlerimizi ve ayrıcalıklı hizmetlerimizi en üst düzeyde ve benzersiz bir bağlamda keşfedebilecekleri P Zero World, bu stratejinin tacındaki en değerli mücevheri temsil ediyor. Müşterilerimiz, P Zero World mağazasını diğer tüm lastik tesislerinden farklı kılan bir atmosfer yaratmamıza katkıda bulunan iş ortağı markalarımız hakkında daha detaylı bilgi edinme şansına da sahip oluyorlar. Bir sonraki P Zero World, Avustralya’nın Melbourne kentinde açılacak.”

CDT, DİJİTAL DÖNÜŞÜM ALANINDA 2019 YILINA DA İDDİALI GİRDİ…

Yılların bilgi birimi ile sektöre yenilikçi hizmetler üreten ve yerel kaynaklarla hem ülkemizde hem de uluslararası arenada elektronik tasarım otomasyonu konusunda öncü olmaya devam eden CDT, 2018 yılını çalışma bölgesini ve ekibini genişleterek kapattı.

Yerli sanayiimizin yenilikçi çabalarına elektronik tasarım otomasyonuna yönelik çözümleri ve danışmanlık hizmetleri ile destek veren CDT, araştırma ve geliştirmede Türkiye’ye sağladığı katma değerli bilgi ve hizmetlerini ihraç için hız kesmeden çalışıyor. CDT 2018 yılında, firmaların dijital dönüşümlerine destek olmanın yanı sıra elektronik bileşen tasarım, prototip yaratma ve üretiminde karşılaştıkları zorlukları aşma konusunda yepyeni çözümleri bünyesine kattı.

Akıllı Fabrika Dönüşümlerini Sağladık!

Çalışma bölgesini Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya kadar genişleterek ekibine kattığı yeni çalışma arkadaşlarıyla geçen seneye göre %20 büyüdüklerini belirten CDT Genel Müdürü Alpay Göğüş, bu gelişmeler kapsamında yılı şöyle değerlendirdi:

“25 yılı aşkın bir süredir ülkemizin yenilikçilik çabalarına tanık olarak doğrudan destek vermenin mutluluğunu yaşıyoruz. Dünyanın önde gelen markalarıyla işbirliği içinde olduğumuz ve elektronik tasarım otomasyonu konusunda toplam çözüm sunabilen tecrübeli ekibimizle çok sayıda başarılı proje gerçekleştirdiğimiz bir yılı daha geride bırakırken uluslararası arenada varlık göstermenin mutluluğunu yaşıyoruz. Dijital dönüşüm çağına hızlı bir giriş yaptığımız 2018’de hem sektörde kullanılan pek çok donanım ve yazılımın entegrasyonunu sağlamaya yönelik hazır bir platform sunan hem de IoT, ortak veri paylaşımı ve analitik yetenekler yardımıyla sağlam bir altyapı olan Valor çözümlerini müşterilerimize sunduk. Elektronik baskı devre üretimi yapılan bir fabrikanın ‘Akıllı Fabrika’ya dönüşümünü sağlayan Valor çözümleriyle PCB tasarım ve üretiminin her aşamasında geleneksel kurumsal kaynak planlama ve üretim-yönetim sistemlerinin yetersiz kaldığı noktalarda devreye girerek bu sistemlerin yerel kaynaklarla daha etkin bir biçimde kullanılabilmesini sağladık.”

Elektronik Tasarımda 2 Boyutlu Düşünceden 3 Boyutlu Düşünceye Geçiş…

CDT, elektronik sektöründe dünyanın önde gelen 3D yazıcı üreticilerinden Nano Dimension ile yıl içinde gerçekleştirdikleri işbirliğiyle DragonFly 2020 Pro 3D yazıcının Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya pazarı temsilciliğini üstlendi. Bu işbirliğiyle müşterilerinin tüm ürün geliştirme döngülerini kontrol edebilme, verimliliklerini arttırma ve piyasaya giriş sürelerini hızlandırma olanağı sunmaya başladıklarını da belirten Alpay Göğüş, ülkemizde ilk kez katmanlı üretim yoluyla elektronik ürünler geliştirebilmenin yolunu açtıklarını sözlerine ekledi. Alpay Göğüş yeni yıl hedeflerini aktararak sözlerini şöyle tamamladı:

“Karmaşık geometrilerde tasarımlar hazırlayabilme ve deneme yapabilme özgürlüğü, farklı şekil, boyut ve esneklikte ihtiyaca göre üretim yapabilme, pazara daha hızlı ürün sunabilme gibi katma değerler sağlayan DragonFly 2020 Pro 3D ile 2019’da sektör için faydalı çalışmalar gerçekleştireceğiz.Firmaların öncelikleri doğrultusunda, PCB üretimi için Endüstri 4.0’a geçişin temelini oluşturacak bir entegrasyon olan Valor çözümlerinin modüler yapısı sayesinde bu süreçte de adım adım yanlarında olmaya devam edeceğiz. Müşterilerimize sunduğumuz çözümlere bunca yıldır edindiğimiz deneyimlerle sağladığımız bilgi birikimi de ekleyerek yüksek kalite hizmet sunmak amacıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Yerel kaynaklarla ürettiğimiz hizmetlerimizi hem ülkemize sunmak hem de bölgemize ihraç etmek ve devamında kaliteli işler ortaya çıktığını izlemek bizi fazlasıyla memnun ediyor. 2019 yılınında da aynı çizgide ilerleyerek yükseldiğimiz bir yıl olmasını umuyoruz.

Hangi para biriminde borçlanılmalıdır?

 Canovate Group CFO’su Zafer Akay:

“Merkez bankası faiz arttıran ülkenin, para birimi ile borçlanmaktan kaçınmak gerekir”

 Borçlanmadaki temel politika hakkında bilgi veren Canovate Group CFO’su Zafer Akay, uzun vadede daha güvende olabilmek için TL bazlı borçlanmanın tercih edilmesi gerektiğini anlatarak, şunları söyledi:

“Merkez bankası faiz arttıran ülkenin, para birimi ile borçlanmaktan kaçınmak gerekir. Ülkemiz gelişmekte olan bir ekonomiye sahip olduğundan, ithalatın ihracattan daha yüksek olması ve dış ticaret açığı vermemiz gerçekleşiyor. Kişilerin veya şirketlerin kendilerini uzun vadede daha güvende hissetmeleri ve kur riskinden korunmak için TL bazlı borçlanmaları tercih etmeleri, döviz ile borçlanmaktan daha akılcı olacaktır. Bu durum ihracatçı olmanız ve döviz bazında geliriniz olsa dahi geçerlidir” dedi.

Faiz arttıran ülkenin para birimi, diğer ülkelerin para birimi karşısında değer kazanıyor

Dünyada ekonomiye yön veren temel 2 baz para birimi olduğunu anlatarak konuşmasını sürdüren Zafer Akay, şunları kaydetti:

“Dünyada, Amerikan Doları ve Avrupa para birimi Euro, ekonomiye yön veriyor. Bu para birimlerinin yönetilip yönlendirilmesi de, Amerikan Merkez Bankası (FED) ile Avrupa Merkez Bankası (ECB) tarafından yapılıyor. Her iki merkez bankasından birisi ve/veya her ikisi, faiz arttırıyorsa, o ülkenin veya topluluğun para birimi, diğer ülkenin para birimi karşısında değer kazanır. Dış piyasada meydana gelen faiz artışı, ülkenizde bulunan yabancı sermayeyi de faiz arttıran ülkeye doğru çeker. Faizi artan para kıymetlenir değeri artar, aynı zamanda iç piyasanızda kurlar ve faiz üzerinde yukarı yönlü baskı yapar. Ayrıca, dış ticaret açığı veriyorsanız, bu açıktan doğan döviz azlığından dolayı artan döviz talebini de başka türlü de yeterince karşılayamıyorsanız (borçlanma) kurların ve faizlerin yukarı yönlü hareketi, dış piyasadaki her faiz artırımından sonra iç piyasanızda yaşanacaktır. Tıpkı 2012 yılından başlayarak günümüze kadar gelen FED’in kademeli faiz artışından sonra olduğu gibi. Bu iki yabancı merkez bankasının faiz arttırmalarındaki genel amaç, ülkelerinde ekonomiyi soğutma amaçlıdır ve bir başka deyişle ülkelerindeki talebi kısmak ve/veya enflasyonu indirme (ekonomiyi soğutma) amacı güder. Tersine durumda faiz indiriliyorsa, talebi arttırma ve (ekonomiyi canlandırma) amacı gütmektedir” diye konuştu.

2012 itibariyle artan ABD faiz artırımı, ucuz sermayenin çıkmasına neden oldu

2002 yılından 2012 yılına kadar, ABD merkez bankası gösterge faizinin neredeyse sıfır olduğunu hatırlatan Zafer Akay, konuşmasına şöyle devam etti:

“ABD merkez bankası gösterge faizi 2002 ile 2012 yılları arasında neredeyse sıfır olduğundan, ABD’de bulunan fazla para, daha yüksek faiz ve getiri oranına sahip bizim gibi gelişmekte olan piyasalara (emerging markets) gelerek, bizim dış ticaret açıklarımızı kolaylıkla kapatmamıza yaradı. Ayrıca, kredi taleplerimizi ucuz yoldan karşıladı. Bu da büyümemizde rol oynayan ekonomik faktörlerden birisi oldu. Bu süreç, 2012 yılında ABD Merkez Bankası FED faiz artırımına kadar sürdü. 2012’den itibaren kademeli olarak artan ABD faizleri, ucuz sermayenin ülkemizden çıkmasına sebep olmuştur. Ülkeden çıkan sermayenin bize faturası, iç piyasada hem kurları, hem de faizlerin yukarı çekti. Euro/Dolar paritesi 1,5 seviyelerinden 1,13 seviyelerine kadar düşmüş, Dolar/TL paritesi 1.2 seviyelerinden 5,3 seviyelerine kadar çıkmıştır. Görünen o ki, bu durum 2019 yılında da devam edecek. 2019 yılı içerisinde Amerikan Merkez bakası FED’in faizlerini en az 2 en çok 3 kez daha arttıracağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, Amerikan Dolarının değeri daha da artacağından daha pahalı hale gelecektir (Kurlara yukarı yönlü baskısı devam edecektir). Bazen faizler artmasa bile “faizlerin artma beklentisi” bile bu işlevi görmektedir. FED bunu geçmiş yıllarda, faiz arttırmadan sadece beklenti ile bile yapmıştır. Dolayısıyla, doların bu yılda gücünü arttırarak koruyacağını, bizimde (hane halkı, şirket, kurum) dolar bazlı borçlanmaktan kaçınmamıza işaret ediyor” şeklinde konuştu.

2020’ye kadar mevcut durumu iyi yönetmek gerekiyor

FED’in faiz arttırma sürecini değerlendiren Zafer Akay, şunları söyledi:

“FED’in faiz arttırma politikası, Amerika’da enflasyonu dizginlemek için faizleri yeterince arttırdığı döneme kadar devam edecektir ki, bu politikalarının sonlarına yavaş yavaş geldiklerini ve hızının kesilerek devam edeceğini söyleyebilirim. Çünkü Amerika’da enflasyon rakamları beklenenin altında çıktığı için, soğutulacak bir ekonomi de bulunmamaktadır ve dolayısıyla faizleri arttırma çok da mantıklı olmayacaktır. Faiz hadleri mevcut ekonomileri için maksimum seviyeye ulaşmıştır. 2020’nin başlarından başlayarak faiz indirimine bile gidebileceği ve bunun da fiyatlamasının piyasalar tarafından 2019’un son çeyreğinde yapılmaya başlayacağını öngörebiliriz. Bunun da etkisi, bizim gibi piyasalara olumlu yansıyacaktır ki, bu noktada 2020’ye kadar mevcut durumu iyi yönetmek önemlidir. Yukarıdaki değerlendirmelerin neticesinde diyebilirim ki, dış ticaret açığı verdiğimiz sürece ve güçlü baz paraya sahip (ABD ve Avrupa Birliği) ülkelerin Merkez bankaları faiz arttırdıkça; dövizle borçlanmak, TL ile borçlanmaya göre daha maliyetli olmaktadır. Eğer bunların her ikisinden birisi faizi arttırıyorsa, faiz arttırılan ülkenin para birimi değer kazanacağından, o para birimi ile borçlanmaktan kaçınılması gereklidir. Tersi durumda, yani iki büyük baz paraya sahip ülke merkez bankalarından biri veya her ikisi de faiz indirimine gidiyorsa, yabancı ülkelerden ülkemize ucuz ve bol sermaye hareketi olup, döviz bollaşacağından dövizle borçlanma TL ile borçlanmaya göre daha akılcı olacaktır. Özetle, borçlanmadaki temel politika,  merkez bankası faiz arttıran ülkenin para birimi ile borçlanmaktan kaçınmak olmalıdır” diyerek sözlerini tamamladı.

ParamKart ve TIRPORT’dan dev işbirliği

Elektronik para ve ödeme sistemlerinin öncü kuruluşu Turk Para ve lojistik yönetiminin parlayan teknoloji şirketi TIRPORT, 2019’a önemli bir işbirliğini duyurarak girdiler.

Geleceğin ödeme sistemlerine odaklanan Turk Elektronik Para A.Ş., Türkiye’de Bankalararası Kart Merkezi(BKM) üyeliğine kabul edilen ilk ödeme şirketidir. Sektöre birçok yenilik getiren şirket, TROY ve Mastercard lisansına sahip ilk elektronik para şirketi olma ayrıcalığına da sahiptir.

TIRPORT ise, lojistik yönetimini uçtan uca dijitalleştirdi. Geliştirdiği mobil tabanlı teknolojilerle dünya çapında dijital bir platform yaratarak sektöre kazandırdı. 2018 yılı içinde Alibaba’nın düzenlediği dünyanın en iyi startupları yarışmasında, binlerce rakibini geride bırakarak, iş modeli ve teknolojileriyle Çin’de Hangzhou’daki dünya finallerinde dünyanın en iyileri arasında yer almayı başardı.

Bu büyük işbirliği ile onbinlerce kamyoncuya, TROY Logolu Param TIRPORT Kart’lar verilecektir. Artık nakliye ödemeleri TIRPORT ve Turk Para güvencesiyle elektronik para ile ödenecektir.

Taşımacılık sektörünün yıllık büyüklüğü 300 milyar TL

Taşımanın %92’sinin karayolları ile yapıldığı ülkemizde her gün yaklaşık 600 bin kamyon yük taşıyor. Avrupa’nın en büyük kamyon pazarı olan Türkiye’de 850 bin kamyon yollardadır. 1.2 Milyon SRC belgeli şoför ekmeğini bu işten kazanıyor. Yüzlerce lojistik firması, taşıma kooperatifi, ambar ve binlerce taşeron firma yük organizasyonu ve taşımacılık yapıyor.

Yıllık 300 Milyar TL’nin üzerindeki bir paranın döndüğü taşımacılık sektöründe “Ödeme” en kritik süreçlerden birisi. Çünkü Lojistik firmalarının “ÖZMAL” olarak adlandırılan kendilerine ait kamyon oranı %5’lerin altındadır. Türkiye’de yollardaki kamyonların %95’i şahıslara ait. Kamyonun bütün operasyonel yükü de, kamyoncunun sırtındadır. Kamyoncu için ödeme ve ödeme araçlarının likitliği hayati derecede kritiktir.

Türkiye’de günlük nakliye ödemesi tutarı 800 Milyon TL’nin üzerindedir. Bu tutarın da en az 1/3’ü doğrudan nakit olarak yapılıyor. Türkiye’de kamyonculara günlük nakit yapılan ödeme tutarı 250 Milyon TL’nin üzerindedir.

Param TIRPORT kart ile onbinlerce kamyon şoförü, ödeme takibi ve çilesinden kurtulacak

 TIRPORT geliştirdiği mobil tabanlı teknolojilerle yükün ve taşımanın uçtan-uca izlenmesini sağlarken yük sahibine her an güven verecek teknolojileri sunuyor. Turk Elektronik Para A.Ş. güvencesindeki TROY baskılı ParamKart, Türkiye’deki 2.9 Milyon POS cihazı ve binlerce ATM’den paraya hemen ulaşılabilmesini veya ödeme yapılabilmesini mümkün kılıyor.

TIRPORT’a özel hazırlanan Param TIRPORT kart ile onbinlerce kamyon şoförü ödeme takibi ve çilesinden kurtuluyor. Lojistik firmaları ve yük sahipleri, artık nakliye ödemelerini 7/24 doğrudan Param TIRPORT kartlara yapabilecekler. Kamyoncular kendilerine yapılan ödemeleri, TIRPORT Mobil App ile takip edebilecekler.

Param TIRPORT kartlarla, Türkiye’deki tüm ATM’lerden nakit çekilebileceği gibi anlaşmalı akaryakıt zincirleri, binlerce anlaşmalı mağaza ve işyerinden indirimli alışveriş yapılabilecek. Ayrıca, kullanıcı performanslarına bağlı olarak kredilendirilmiş nakit avans, taksitlendirilmiş alışveriş vb. hizmetlerden de yararlanabilecekler.

Bu dev işbirliği ile 2020 yılı sonuna kadar, 10 binin üzerinde üye iş yerine ulaşılması, 200 binin üzerinde kamyoncunun sisteme entegre edilmesi ve günlük 10 Milyon TL’nin üzerinde bir işlem hacmine ulaşılması hedefleniyor.

TOYOTA’NIN “SUPRA” EFSANESİ GERİ DÖNDÜ

 Toyota, spor otomobil dünyasının efsanevi modeli Supra’nın yeni jenerasyonunu Detroit’teki 2019 Kuzey Amerika Uluslararası Otomobil Fuarı’ndaki dünya prömiyeri ile tanıttı. Büyük bir merakla beklenen Beşinci jenerasyon GR Supra, aynı zamanda yarış takımı Toyota GAZOO Racing tarafından yapılan ilk global GR modeli olarak ilk kez Detroit’te yerini aldı.

Spor otomobilin en saf hali olarak öne çıkan Yeni Toyota GR Supra, sürüş deneyiminin önüne geçecek hiçbir taviz verilmeden üretildi. Önceki Toyota Supra jenerasyonların ve ilk 2000GT spor otomobilin mirasına uygun şekilde önden motorlu arkadan itişli forma sahip olacak şekilde tasarlanan GR Supra, gücü, çevikliği, hassas yol tutuşu, düşük ağrılık merkezini, kısa aks aralığını ve geniş iz açıklığını kombine ederek sürüş tutkunlarına sıra dışı bir deneyim sunmaya hazırlanıyor.

Saf spor otomobil tasarımı

Yeni Toyota GR Supra, ilk bakışta Toyota’nın muazzam spor otomobil geçmişinden izler taşıdığını ilk görüşte belli ediyor. 2000GT’den ilham alan uzun kaput, kompakt gövde, çift bombeli tavanın yanı sıra önceki jenerasyon Supra’nın ön ve arka tasarımından izler taşıyor. Belirgin arka kanat ve entegre spoyler de Supra’nın dikkat çeken yanları.

Toyota GR Supra’nın dış tasarımı gibi kabini de sıra dışı görünüyor. Sürücüyü tamamen aksiyonun içerisine kalan kokpit konsepti, geleneksel GT düzenini, ultra modern fonksiyonlarla buluşturuyor. Sürüş heyecanını artırmak amacıyla tek koltuklu yarış otomobillerinden ilham alan oturma tarzı adapte edildi. Alçak, ince ve yatay kokpit görüş açısını daha ileriye taşıyor.

 GR Supra’dan 3.0 litre motor ve 340 HP heyecanı

Toyota GR Supra, saf sürüş heyecanını çift salyangozlu turbo beslemeye sahip 3.0 litre altı silindirli motordan alıyor. 340 HP ve 500 Nm tork üreten bu ünite, sekiz ileri otomatik şanzımanla eşleştirildi. Akıcı ve güçlü bir hızlanma sağlayan bu ikili, aynı zamanda her motor devrinde gerekli olan yüksek tork değerini de sağlıyor. GR Supra, maksimum çekişin sağlandığı Kalkış Kontrol özelliğiyle birlikte 100 km/s hıza sadece 4.3 saniyede erişebiliyor.

900 adetlik GR Supra

Avrupa’da aracın tanıtıldığı ilk yılda 900 adet yeni Toyota GR Supra satışa sunulacak ve 2019’un yaz aylarının sonuna doğru müşterilere teslim edilecek. Tüm araçlar, Avusturya’da Graz’da üretilecek bu özel otomobillere ulaşan kullanıcılar, parayla satın alınamayacak özel bir program içerisine dahil edilecek.

Bununla birlikte Supra’nın ünlü A şasi kodu ve yeni A90 referansıyla lansman satışa sunulacak limitli 90 adetlik Toyota GR Supra A90 Edition modeli de yer alacak. Fırtına Grisi mat boya ile gelecek A90 Edition, mat siyah jantlar ve kırmızı deri kaplamaların olduğu bir kokpite sahip olacak. Toyota GR Supra A90 Edition model, ön sipariş veren Avrupa’daki ilk 90 müşteriye özel olarak sunulacak.