Covid 10 aşısı, tedarik zinciri ve RCEP ülkeleri dış ticaret, UİB toplantısı

Coronavirüs aşısı dünyada 1 trilyon dolarlık bir ekonomiye göz kırpıyor

Coronavirüs, dalga dalga yayılmaya devam ediyor. Son iki hafta içinde dünyada tespit edilen vaka sayısı %16 arttı. Bilinen vaka sayısı 55 milyonu geçti. Bugüne kadar yaklaşık 1.4 milyon insan hayatını kaybetti. Gerçekteki vaka ve ölüm sayısının, ülkelerin resmi olarak ifade ettiğinden çok daha fazla olabileceği değerlendiriliyor. Afrika, Güney Amerika ve Hindistan gibi birçok geri kalmış bölgede, yeterli test yapılamadığından gerçek durumun ne olduğunu görebilmek pek de olası değil. Ancak mikroskopla görülebilen 100 nm’den küçük bir virüs hayatımızın her alanını esir alıyor.

Coronavirüs, çıktığı Çin’e verdiği zarardan çok daha büyüğünü Avrupa’ya, Amerika’ya ve gelişmekte olan diğer ülkelere veriyor. 80 trilyon dolarlık dünya ekonomisi büyük zorda. Ekonomik daralma daha bir yılını doldurmadan %10’ları geçti. Milyonlarca insan işsiz kaldı. İnsanlık 10 aydır büyük bir savaş veriyor. Herkes, bu kötü gidişe dur diyebilecek aşının peşinde. 7,8 milyar insanın gözü kulağı aşı ile ilgili gelişmelere kilitlendi.

Coronavirüs aşısının maliyetlerini ve lojistiğini değerlendiren ve açıklamada bulunan TTT Global Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, şunları söyledi: Üçüncü faz aşı test çalışmalarını geçtiğimiz günlerde tamamlayan, %95 gibi oldukça iddialı olabilecek bir etki seviyesine ulaştıklarını açıklayan Alman BioNTech ve ortağı ABD’li Pfizer henüz resmi satış ruhsatını almamalarına rağmen, seri üretime başladılar ve ülkelerle ön anlaşmaları imzalamaya başladılar. Pfizer 2020 yılı sonuna kadar 50 Milyon doz aşı üretecek, 2021 hedefi ise 1.3 milyar doz üretim yapmak. Dünyanın önümüzdeki 2 yıl içinde en az 8 milyar doz aşıya ihtiyaç duyacağı değerlendiriliyor. Nitekim, soğuk zincirin bozulması yaşanması muhtemel olduğundan, transfer edilecek aşıların en az %15-20’sinin ziyan olacağı değerlendiriliyor. Bu durumda ilk iki yıl için en az 10 milyar doz aşıya ihtiyaç duyulacağı kabul edilebilir. 10 milyar doz aşının üretimi, -70 santigrat derecede muhafazası, lojistiği ve sahadaki uygulama maliyetleri dikkate alındığında, dünya ekonomisine yıllık 1 trilyon doların üzerinde bir maliyet yaratacak gibi duruyor. Bu maliyet, her ne kadar büyük bir bütçe gibi görünse de, coronavirüs ile iyice köşeye sıkışan ve hızla daralan dünya ekonomisindeki 10 trilyon doların üzerindeki kümülatif kaybın yanında bir şey ifade etmiyor. Ülkemizde, 83 milyonun aşılanmasının maliyeti 8 milyar doları geçebilir. Bir diğer konu, bağışıklık bir yıl ile sınırlı olursa, aşının her yıl yapılması gerekebilecektir ve bu durum ciddi maliyetlere yol açacaktır” dedi.

Dünyaya, 7.8 milyara aşının ulaştırılabilmesi için ilk aşamada 8 Bin jumbo jet gerekiyor

Aşının lojistik süreçlerini değerlendiren TTT Global Başkanı Dr. Akın Arslan, konuşmasına şöyle devam etti:

BioNTech firmasının geliştirdiği mRNA aşısının, -70 santigrat derecede taşınması ve nakledildikten sonra ise, 5 gün içinde kullanılması gerekiyor. Bu çok ciddi bir lojistik problemi beraberinde getiriyor. Dünyadaki hiçbir kargo/lojistik firması, özel yatırım yapmadan -70 santigrat derecede soğuk zincir taşıma yapabilecek ve depolayacak bir altyapıya sahip değil. Pfizer/BioNTech aşısının üretim merkezleri, Almanya, Belçika ve ABD olacak. Buradan tüm dünyaya dağıtılması hedefleniyor. Bir tesisten günde 20 kamyon aşı yola çıkarmayı hedefleyen şirket, bir günde toplamda 7.6 milyon doz aşıyı yakınlardaki havaalanlarından kargo uçaklarına aktarmayı hedefliyor. Aşının koruyuculuk sağlayabilmesi ve beklenen etkiyi göstermesi için 3 hafta arayla 2 doz olarak uygulanması gerekiyor. Yani 10 milyar aşı ancak 5 milyar insanı aşılamaya yetiyor. 2021 yılı dünyanın en büyük hava lojistik operasyonlarından birisine şahit olacak. -70 ile -80 santigrat derece arasında aşıyı muhafaza edebilecek ultra-soğuk özel taşıma kutularına yerleştirilecek aşı dozlarını dağıtmak için ilk yıl için 8 binin üzerinde büyük tip kargo uçağına ihtiyaç olacağı ortaya çıkıyor. İlk planlamalara göre, Pfizer 2020 yılı sonuna kadar 50 Milyon doz aşı üretecek, 2021 hedefi ise 1.3 milyar doz üretim yapmak. Dünyanın önümüzdeki 2 yıl içinde en az 10 milyar doz aşıya ihtiyaç duyacağı değerlendiriliyor. Pfizer, dünya çapındaki dağıtım için FedEX, DHL ve UPS ile görüşüyor. Havayolu şirketlerinin kargo filoları yetersiz olduğundan, birçok büyük havayolu şirketi bir grup yolcu uçağını kargo uçağına dönüştürmeye yönelik planlama yapıyor. Özetle, 7.8 milyar insanın yarısının ihtiyacı olan 2 doz aşıyı birinci seviye noktalara taşımak için 8.000 Boeing 747 jumbo jet seferi yapılması gerekiyor. Dünyanın en büyük hava kargo filosunun sahibi olan ABD’li FedEx’in 600 kargo uçağı var. Burada yeni bir lojistik ekonomisi doğacak gibi görünüyor” diye konuştu.

Ülkemizde, 83 milyonun aşılanması maliyeti 8 milyar doları geçebilir

Ülkemizde nüfusun aşılanma maliyeti hakkında değerlendirmede bulunan TTT Global Başkanı Dr. Akın Arslan, şunları kaydetti: “83 milyon insan için ihtiyaç duyulacak doz sayısı %20 fazlasıyla 199.2 milyon dozdur. ABD Hükümetiyle 100 milyon doz aşı için ön sipariş Anlaşması yapan Pfizer, bu anlaşma için 1.95 Milyar dolar alacak. ABD’ye dozu özel fiyattan 19.5 dolara mal oluyor. Bunun diğer ülkeler için fiyatının sipariş miktarına bağlı olarak 30-40 Dolar bandında gerçekleşmesini bekliyoruz. ABD’li bir diğer aşı firması Moderna tarafından yine %95 koruyuculuk sağladığı açıklanan mRNA-1273 aşısının ise yine aynı fiyat bantlarından satılması bekleniyor. Türkiye, 199.2 milyon doz için anlaşma yaparsa aşılar için ödeyeceği rakam en az 5.5-6 milyar dolar civarında olacaktır. Bağışıklık bir yıl ile sınırlı olursa aşının her yıl yapılması gerekebilecek, bu durum ciddi maliyetlere yol açacaktır. Ülkemiz tercihini ya da önceliğini BioNTech’in mRNA aşısından yana kullanacaksa, -70 Santigrat derecede aşıların muhafaza edebileceği; havaalanlarında, şehirlerde ve hastanelerde ultra-soğutuculu özel donduruculara ihtiyaç olacak. 1.200 dozun muhafaza edilebileceği bir dondurucunun maliyeti 15 Bin dolara kadar çıkmaktadır. Türkiye’nin ihtiyaçları dikkate alındığında sadece -70 Santigrat soğutucuları ve depolama sistemleri altyapı yatırım maliyeti 1.24 Milyar doların üzerinde olacaktır. Ayrıca, havaalanlarına gelen aşıların, yurt geneline soğuk zinciri bozmadan dağıtılması konusunda da yine milyonlarca dolarlık bir lojistik maliyet oluşacaktır. Mevcut tabloya bakıldığında, Türkiye’ye aşıların gelmesi ve yaygın uygulamasına başlaması en iyimser tahminle Mart 2021 gibi görünüyor. Tedarik ve lojistik kısıtlar nedeniyle 2021 yılı içinde nüfusun azami %20-25’inin aşılanabileceğini değerlendiriyorum, eğer etkili bir yerli aşı 2021 yılı ortalarında devreye girebilirse bu oran ancak yüzde elli daha fazla olabilir” şeklinde konuştu.

2020, geçtiğimiz yılı ikiye katlıyor Bir ayda 4 milyon adet sipariş çıkışı bekleniyor
Tedarik zinciri yönetiminde verdiği katma değerli lojistik hizmetleriyle 31 yıldır ulusal ve uluslararası müşterilerin çözüm ortağı olan Sertrans Logistics, 2020 yılının son indirim dönemine yönelik e-ticaret markalarına özel, indirim dönemi başarı rehberi hazırladı. Sertrans Logistics İcra Kurulu Üyesi Batuhan Keleş, bu yıl geçtiğimiz yılın iki katı fazla, tahmini olarak 4 milyon adet sipariş çıkışı beklediklerini söyledi.
Dünya genelinde alışveriş severlerin büyük bir heyecanla beklediği kasım ayı indirimleri başladı. Bu yıl pandeminin etkisiyle, e-ticaret pazarında iki kat büyüme bekleniyor. COVID-19 salgınıyla birlikte değişen alışveriş alışkanlıklarıyla, tüketici ihtiyaçlarının en önemli tedarik platformu e-ticaret oldu. Salgınla birlikte online alışverişlerde büyük bir artış yaşandı. İndirim döneminde ise bu artışın çok daha fazla olması bekleniyor. Son zamanlarda yapılan araştırma sonuçlarına göre tüketicilerin yaklaşık yüzde 60’ı bu dönemden faydalanacak. 2019 yılının indirim döneminde, 62 bin 500 metrekarelik e-ticaret lojistiği deposu ve bin 500 kişilik ekibiyle Sertrans Logistics,  1 milyon 972 bin 709 adet sipariş çıkışı gerçekleştirirken; 2020 yılında 75 bin metrekareye çıkardığı deposu ve bin 800 personeliyle, 4 milyon adet sipariş çıkışı bekliyor.
2020 yılının kasım ayı indirim döneminde e-ticarette olağan dışı büyüme öngören Sertrans Logistics, e-ticaret ve e-ticaret lojistiğinde uzun yıllara dayanan deneyimiyle, e-ticaret sektörüne destek olmak amacıyla İndirim Dönemi Başarı Rehberi’ni hazırladı. Rehberde, büyük bir yoğunluğun yaşanacağı bu dönemden, firmaların en yüksek verim ve kârlılıkla geçebilmeleri için neler yapmaları gerektiğine yer veriliyor.
“Bu yıl 4 milyon adet sipariş çıkışı bekliyoruz”
Yaklaşık 11 yıl önce e ticaretteki büyüme fırsatını görmüş, bu alana yatırım yapmış bir firma olarak yerel ve global pek çok markaya e-ticaret lojistiği alanında hizmet verdiklerini, 2019 yılında yaklaşık 2 milyon adet sipariş çıkışıyla büyük bir kapasite yönetimine imza attıklarını söyleyen Sertrans Logistics İcra Kurulu Üyesi Batuhan Keleş, 2020 yılı indirim dönemine yönelik öngörülerini ise şöyle aktardı: “COVID-19 etkisiyle, tüketicilerin alışveriş alışkanlıkları değişti. E-ticaret hiç olmadığı kadar yükseldi ve yeni tüketiciler kazandı. Bildiğiniz gibi indirim ayı olan kasım, tüketicilerin heyecanla beklediği bir ay. İndirim dönemi bu yıl geçmiş dönemlerde hiç olmadığı kadar yoğun geçecek. Biz de bu yıl depomuzu 75 bin metrekareye çıkardık ve personel sayımız ise bin 800’e yükseldi. Bu yıl rekor bir satışın gerçekleşeceğini düşünüyoruz; tahmini 4 milyon adet sipariş çıkışı bekliyoruz.”
E-ticaret lojistiğinde hız, hasarsızlık ve zamanlama önemli
İndirim döneminde firmaların dikkat etmesi gereken en önemli noktalardan birinin e-ticaret lojistiği olduğunu belirten Keleş, “Bu noktada en önemli konu hızlı olmak, tüketiciye ürünü hasarsız ve tam zamanında ulaştırmak. Bu hem sizin hizmet kalitenizi hem de müşteri potansiyelinizi yükseltecektir. Sertrans Logistics olarak, anlık talep artışlarına anında yanıt verebilen altyapımız ve uzman kadromuzla kusursuz bir stok yönetimi yapıyoruz” şeklinde konuştu.

“RCEP ülkelerine özel dış ticaret stratejisi geliştirmeliyiz”

Çin, Japonya, Güney Kore, Endonezya, Avustralya, Malezya gibi dünya devlerinin aralarında yer aldığı 15 Asya Pasifik ülkesi bir araya gelerek Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasına imza atınca dünyada ticaretin kurallarına format atma zamanı geldi.

8 yıl süren müzarekereler sonrasında bir araya gelen RCEP ülkeleri, dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşmasıyla sınırları kaldırınca, Türk ihracatçıları yeni dönemde bu ülkelere hem ihracatlarını arttırmak hem de bu ülkelerin Türkiye’ye yatırımlarını artırmak için harekete geçti.

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, İzmir’in “Serbest Şehir” olması halinde RCEP ülkelerinden yatırım çekeceği gibi, İzmir Limanlarının, RCEP ülkelerinin Batı’ya açılma kapısı olabileceğine işaret etti. Eskinazi, Türkiye’nin RCEP ülkelerine karşı özel bir dış ticaret stratejisi geliştirmesi gerektiğinin de altını çizdi.

Lojistik Merkezleri RCEP ülkeleri için özel kurgulanmalı

Türkiye, RCEP ülkelerine 2019 yılında 7 milyar 168 milyon dolar ihracat yaparken, ithalatı 36 milyar 108 milyon dolara ulaştı.

2019 yılında 29,5 milyar dolar dış ticaret açığı veren Türkiye, bu dış ticaret açığının 28 milyar 940 milyon dolarlık büyük dilimini RCEP ülkelerine verdi.

İzmir serbest şehir olursa RCEP ülkeleri için cazibe merkezi olur

RCEP ülkelerine önümüzdeki süreçte katılma ihtimali yüksek olan Hindistan’da dahil edildiğinde Türkiye’nin dış ticaret açığının 34 milyar 410 milyon dolara ulaştığının altını çizen Eskinazi, “Anlaşma ile dünyanın en büyük serbest ticaret alanı oluştu. 2.2 milyar insan yaşıyor ve küresel ticaretin yüzde 30’u anlaşma kapsamındaki ülkelerde yapılıyor. Türk firmalarının bu ülkelerde yatırım yapmaları hayati öneme sahip. Malezya, Singapur ve Güney Kore ile Türkiye’nin serbest ticaret anlaşmaları var. Bu ülkeler öncelikli olmak üzere RCEP ülkelerinde yatırım yapacak ve o ülkeler için üretim ve ihracat yapacak Türk firmaları için yeni bir devlet destek mekanizması çok hızlı hayata geçirilmeli. Ticaret Bakanlığı’nın yeni uygulamaya koyduğu Lojistik Merkezleri desteği RCEP ülkeleri için özel kurgulanmalı” diye konuştu.

Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasının Covid-19 nedeniyle daralan küresel ekonominin daha hızlı canlanmasına olanak sağlayacağını dile getiren Eskinazi, “Ege İhracatçı Birlikleri olarak son yıllarda ihracatımızı hem batıya, hem doğuya arttırmak için projeler yürütüyoruz. Güney Kore, Japonya ve Çin’e yönelik gıda ihracatımızı arttırmak için TURQUALİTY Projemizi başarıyla yürüttük. 2018 yılında üç ülkeye yaptığımız gıda ürünleri ihracatı 389 milyon dolar iken, 2019 yılında yüzde 37’lik artışla 534 milyon dolara çıktı. 2019 yılını EİB’de “Çin Yılı” ilan ettik. Çin ile ilgili çok sayıda projeye imza attık. Her zaman ifade ettiğimiz gibi, Uzakdoğu ithalat için uzak değilse, ihracat için de uzak değil. 510 milyon insanın yaşadığı Avrupa Birliği pazarında yakaladığımız başarıyı, 2,2 milyar insanın yaşadığı RCEP ülkelerinde de yakalayacak bir dış ticaret stratejisini hep birlikte oluşturmalıyız.”

Türkiye, 2019 yılı verilerine göre Çin’den 19 milyar 128 milyon dolar, Güney Kore’den 5 milyar 777 milyon dolar ve Japonya’dan 3 milyar 647 milyon dolar ithalat yapıyor.

Türkiye, Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasına imza koyan ülkeler içinde en çok ihracatı 2 milyar 726 milyon dolarlık tutarla Çin’e yaparken, Güney Kore’ye 943 milyon dolar, Singapur’a 750 milyon dolar ihracat yapma başarısı gösterdi. Türkiye RCEP üyesi 15 ülkenin 12 tanesine dış ticaret açığı veriyor.

Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasına imza koyan ülkeler Myanmar, Tayland, Laos, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Malezya, Brunei, Singapur, Filipinler, Çin, Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan oluşuyor.

UİB TÜRKİYE – İNGİLTERE TİCARİ İLİŞKİLERİNİ MASAYA YATIRDI

AHMET ENES TEKCAN, İNGİLTERE PAZARINI ANLATTI

Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB) tarafından, Avrupa Birliği’nden ayrılan İngiltere ile ticari ilişkileri geliştirme çalışmaları kapsamında gerçekleştirdiği  “Türkiye-Birleşik Krallık İlişkileri” konulu seminerle iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi için yapılması gerekenler konuşuldu.

Çevrimiçi olarak gerçekleşen organizasyona, Londra Eski Ticaret Müşaviri Sayın Ahmet Enes Tekcan katıldı. Otomotiv, tekstil, hazır giyim, meyve-sebze mamulleri ve yaş meyve-sebze sektörüne yönelik olarak anlatılan konular kapsamında, Türkiye-Birleşik Krallık İlişkilerinin Geleceği ve ikili ilişkilerde önümüzdeki dönem fırsatlar ve riskler masaya yatırıldı.

Programda açılış konuşmasını yapan Uludağ İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Taşdelen Engin, “2019 yılında İngiltere’ye olan ihracatımız 10.8 Milyar dolar, ithalatımız 5.4 Milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Tüm sektörlere baktığımızda net ihracatçı olduğumuz çok önemli bir ülke. Sadece bu özet rakamlar bile bizim için pazarın ne kadar değerli olduğunu gösteriyor. İngiltere’ye tekstil ihracatımız 380 milyon dolar, İngiltere’den tekstil ithalatımız ise 88 Milyon dolar. Tekstil sektörü olarak çok şanslı bir ülkeyiz. Üretim kalemlerinin çoğunu ülkemizde ürettik. Bu yüzden pandemi sürecinde de tekstil sektörümüz çok çabuk hareket edip koruyucu giysiler ve maskeler konusunda önlem alabildi. Çünkü hammaddeden son ürüne kadar üretimin tüm kademeleri ülkemizde mevcut. Biliyorsunuz ki birliğimizde beş tane farklı sektör var. Bu sektörler açısından İngiltere pazarı gerçekten çok önemli” diye konuştu.

 Londra Eski Ticaret Müşaviri Ahmet Enes Tekcan ise, Türkiye – İngiltere arasında imzalanması öngörülen ticaret anlaşması dâhil olmak üzere, güncel gelişmelere ve ikili ilişkilerde önümüzdeki dönem fırsatları ve risklerine ilişkin bilgileri aktardı.

Türkiye-Birleşik Krallık Dış Ticaretinin ihracat ve ithalat kalemlerini anlatan Ahmet Enes Tekcan, “İngiltere’ye İhracat kalemlerimiz arasında elektrikli ve elektriksiz makineler, motorlu araçlar ve parçaları, demir çelik ürünleri, tekstil ve hazır giyim ürünleri,  elektrikli aletler, beyaz eşya, gıda maddeleri gibi tüketim ürünleri, kablo ve teller yer alıyor. İthalat kalemlerimiz ise; Elektriksiz makineler, demir çelik, otomotiv ana ve yan sanayi ürünleri, eczacılık ürünleri, plastik ürünleri ve organik kimyasallardır. Şuan ki mevcut durumda 31 Aralık 2020 tarihine kadar Gümrük Birliği koşulları geçerli olacak. Bu tarihe kadar Birleşik Krallık ve Türkiye, Serbest Ticaret Anlaşması imzalamayı planlıyor. Ticaret çalışma grupları her iki ülkede toplantı gerçekleştirdi. İlk toplantı 9 Kasım 2017’de Londra’da yapıldı, son toplantı ise 25 Ağustos 2020’de yapıldı. Anlaşma imzalanamazsa, BK ve Türkiye, DTÖ kuralları çerçevesinde karşılıklı gümrük vergilerini artıracak. Şu ana kadar BK ne AB ne de Türkiye ile anlaşma imzalayabildi” diyerek bilgi verdi.

Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği anlaşmaların önündeki temel sorunları anlatan Tekcan, Türkiye ve Birleşik Krallık arasındaki gündem konularına da değindi. Ahmet Enes Tekcan, “Türkiye ile Birleşik Krallık arasındaki ticari bağın güçlenebilmesi açısından kapsamlı bir tercihli ticaret anlaşması yapmak, gümrük yapısının sürekliliği, sanayi ürünleri üzerindeki gümrük vergilerinin kaldırılması, tarım ürünlerinde kısmi de olsa serbestleşme sağlanması, AB ve Birleşik Krallık arasındaki müzakerelerde paralel olarak teknik düzenlemelerin mümkün olduğunca uyumlaştırılması elzemdir. Yasal düzenlemelerle Türkiye’den doğrudan Birleşik Krallığa gönderilen ürünler, üçüncü ülkelerden ithal edilen ürünlerle aynı muameleye tabii olacaktır. Endüstriyel ve işlenmiş tarım ürünleri için ATR dolaşım sertifikaları, tarım ürünleri ve ECSC ürünleri için EUR.1 ve EUR-MED artık kabul edilmeyecektir. Hedef ülke olarak  ‘AT/ Avrupa topluluğu” yerine “BK/ Birleşik Krallık’ ibaresi kullanılacaktır. Türkiye’den ithal edilen mallar için tam beyanname verilmesi ve gümrük vergilerinin ithal noktasında ödenmesi zorunlu olacaktır. AB’den Birleşik Krallığa ihraç edilen mallara yönelik gümrük prosedürleri, AB ülkeleri için altı aylık bir süre içerisinde aşamalı olarak uygulanacaktır.” ifadelerini kullandı.

Brexit ’in Türkiye’ye olan avantajlarını ve dezavantajlarını anlatan Tekcan, şunları söyledi:

“Sürecin avantajları; İkili işbirliğinin artması, gümrük birliği dışındaki alanlarda da serbest ticaretin gerçekleşmesi, coğrafi yakınlık, düşük ulaşım maliyetleri, pandemi sonrası Türkiye’nin alternatif olması, karşılıklı yatırım olanakları, tedarik zincirinin olmasıdır. Dezavantajları ise; henüz STA yapılamaması, gümrük birliği avantajının kaybedilmesi, AB menşei uygulamaları, Birleşik Krallık’ın üçüncü ülkelerde serbest ticaret anlaşması yapması, vize sürecindeki değişikliklerdir. Bu konuda ülke ve sektörü tanıtıcı etkinliklerin artırılarak, kurumsal iş birlikleri, sertifika ve belgelendirme süreçleri, pazarda kurumsallaşma, firma odaklı alım heyeti organizasyonları, etkin sektör ticaret heyet organizasyonları, yurtdışı lojistik merkezlerinin geliştirilmesi gibi organizasyonların yürütülmesi önem arz etmektedir.”