Sümer’li olmak…(1) (Köşe yazısı 25.09.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Okullarda bir bayramın hazırlandığı günler. Çocuklarda, büyüklerde ayrı bir heyecan.

Yenimahalle meydanında, bugün Pire Mehmet’in kahvesinin karşısında duman renk ile boyalı bahçeli, iki katlı evde ise, evliliklerinin dördüncü yılında üçüncü çocuk sancılarla yola çıkmış.

Ürgüp’teki tüm varını yoğunu ‘Sümerbank’ta iş buldum’ diye bırakıp gelen ailenin genç sıhhi tesisat ustasında üçüncü çocuk heyecanı dorukta. O dönem imkanlar o kadar kısıtlı ki.

Sabaha karşı genç kadın evinde kendi imkanları ve sancılarla, çaresizlik içinde doğuma başlamış. Sümerbank’ın genç işçisi koşarak ‘doğumu en iyi bilen’ kaynının annesinin evine koşuyor. Orta yaşlı kadında o telaş içinde eteğini bile ters giyip eve geliyor ama bebek beton üzerine doğmuş.

‘Nur topu gibi oğlun oldu’ sözü üzerine Sümerbank’ın o yakışıklı delikanlısı elinde tuttuğu not defterine ‘Bugün oğlum Davut dünyaya geldi. Tarih 29 Ağustos 1960. Saat 03.30. Benim bugün hem Zafer hem de oğlumla iki bayramım’ notunu yazmış.

İşte ben Zafer bayramında, Sümerbank Pamuklu Dokuma Sanayi (Bez Fabrikası)’nde sıhhı tesisat ustası olarak çalışan bir işçinin 5 çocuğunun ortancısı olarak böyle Dünyaya gelmişim. Abim ve ablam dışında üç kardeşin biri bugün yerinde olmayan sarı binanın ikincisinde, diğer ikisi ise taş binanın birinci sıra birinci ve dördüncü sıra 6. Apartmanında dünyaya gözlerini açmış.

Babamız ve bizler karnımızı, kuruluş anıları, suyu, elektriği, enerji santralı, sosyal tesisleri, sineması, tenis kortları, havuzları, okulu, camisi, komşuluk ilişkileri, takımı, arkadaşlıkları, belli dönemlerde yapılan ayni ve nakdi yardımları, sendikal eylemleri, karakolu, yanına gelen turistleri, ekonomisi, hamamı gibi saymakla bitmeyen özellikli Sümerbank’ın olanakları ile bugünlere geldik.

Ayakkabı boyadık, vardiya dağılımında çekirdek-sakız, Doğu ekpresinin geliş-gidişinde su sattık, mahalle ve sınıf arkadaşlarımla karpuz boşalttık, oturduğumuz apartmanın bahçesini bel ile belledik, ağaçlarındaki meyvelerini yedik. Sinema ve sporla ilk orada tanıştık. Havuzunda yüzmeyi orada öğrendik. Sinema salonu sahnesinde boks yaptık. O dönemde Teksif sendikasının o muhteşem işçi eylemlerine tüm çalışanların yakınları ile katıldık.

Sümer’in evlerine yakın yerden geçen Erciyes’ten gelen derenin taşmasına, sonrasında kurulan harmanlarına, sel sonrası gelen ‘haberci leyleklere’, Sarımsaklı suyunda yüzerken Yeşil mahalle çocukları ile kavga etmeyi, kısaca ‘kazanmayı, kaybetmeyi ve başarı’yı orada gördük.

Sümer Camii’sindeki Salim hocanın ‘Kuran’ı anlamları ile öğrenin, hurafelerden uzak durun, büyük önder Atatürk’ü, Şehitlerimizi, gazilerimizi unutmayın. Bu topraklar size emanet. Devletinizi, Milletinizi, Vatanınızı, Bayrağınızı, ezanınızı hiçbir şeye değişmeyin. Gerekirse bu uğurda canınızı verin’ gibi altın öğütlerini bugün unutan var mı acaba?

Tabi birde babamızla bize gönderdikleri ayakkabı ve diğer hediyeleri.

Çoğumuzun babası, bazılarının annesi Sümer’de çalışırken, evde oturan kadınlar ve genç kızlarda evlerinde ya elişi yapar satar, ya da halı dokuyarak, özellikle ağıt şeklinde Gesi bağlarını söylerdi.

Okuldan gelen gençler ise Dokuma karakolunun arkası, Ekonominin yan tarafındaki arazi de ya kendi aralarında ya da karakolun yanına kamp kuran turistlerle futbol maçı yapardı ve yapardık.

Öyle ki bayramlarda, büyüklerin dışında yaşlı, yatalak, kimsesiz, çaresiz insanlar hiç unutulmaz, çam sakızı çoban armağanı hediyeler ile gönülleri alınırdı.

Bazen çeşitli nedenlerle anneleri hastaneye yatan çocuklara mahalleli bakar, evlerin kapıları, mutfaktaki Sümer’in telli kilerinin içindeki ekmek ve kahvaltılıklarının yeri gösterilerek ‘karnın acıkınca buradan doyur’ denirdi.

29 Ekim, 10 Kasım, 23 Nisan, 30 Ağustos gibi Milli, Ramazan ve Şeker bayramı gibi dini bayramlar ayrı bir renkli, neşeli, eğlenceli olurdu.

Fabrikanın önüne kurulan, kenarından su akan Tak ile ayrı heyecan verirdi.

Hele o milli bayram hazırlıklarının tadına doyulmaz, kutlama alanlarına gitmeyen kalmazdı.

Önce okul trampet takımları, arkada okul öğrencileri ve mahallenin biz çocukları. Geceleri de Sümer’in ve Anatamir’in Fener Alayı.

Ah ne günlerdi, ne heyecanlıydı, nasıl bir Devlete, Millete, Vatana, Topraklara, Bayrağa, rejime, büyük önder Atatürk’e, ilkelerine, Şehitlere ve gazilere bağlılık, vefa örneğiydi.

Tek kelimeyle ve böyle kısa yazı ile bu anlatılmaz.

Aradan 50 yıl geçsede ‘’Sümerbank Bez Fabrikası Mensupları Buluşması” bahanesi ile o dönemin adıyla Sümer İlkokulu, şimdi Sümer Osman Göksu İlkokulu’nda bir araya gelinerek yaşanır ve yaşatılır.