Sorumlu benim, ben suçluyum (Köşe yazısı)

Mustafa TEMİZER

Ülkemiz siyasi, ekonomik, kültürel ….   tüm alanlarda büyük problemlerle karşı karşıya. Sanki her alan ayrı bir yangın yeri.  Sorumlu, sorgulayan bir vatandaşımız sorumlunun, suçlunun kim olduğunu soruyor ve cevaplıyor.

“Ülkemizde ve kardeş ülkelerde meydana gelen felaketlere, yangınlara, sellere, sürgünlere, katliamlara, soykırımlara, baskılara, zulümlere… Hep kendi dışımızda fail ve sebepler arıyor ve ne hikmetse buluyoruz da.

Lakin; düşünebilen, akleden insanlar olarak, bütün bu olanlarda her birimizin mutlaka paylarımız var. Hatta asıl suçlu inanan, mümin, Müslümanlar olarak bizleriz.

Tabii ki, her birimizin suç miktarı aynı değil. Kimimizin daha fazla, kimimizin daha az. Ama suçsuz kimse yok. Şimdi soralım kendi kendimize ve elimizi vicdanımıza koyarak cevap verelim:

Meclisteki 550 milletvekilini biz mi seçtik yoksa, sayın genel başkanlar ve onlarla birlikte birilerinin seçip, tayin ettikleri kişileri onaylamak zorunda mı kaldık? Elbette yukarıdan tayin edilenleri onayladık.

Peki, bunların gerçekten ehil, emanete layık olduklarını kılı kırk yararak araştırdık mı? Elbette hayır… “Bizim parti” nin adamı ya boş ver, ne olursa olsun dedik.

Peki, devletimizin ve milletimizin hayatî ihtiyaçları nedir, bu ihtiyaçlarımızı, bu seçtiklerimiz temin edebilir mi, buna yetenekleri, bilgileri, tecrübeleri, güçleri, cesaretleri, planları, programları var mı diye kılı kırk yararak araştırdık mı? Malesef hayır.

Türkiye’de ahlakımıza, inancımıza, tarihimize, kültürümüze, kahramanlarımıza, kutsal değerlerimize aykırı bir sürü kanun, tüzük, kurum, kuruluş vb var. Bunlarla birlikte yıkıcı, birlik ve beraberliğimizi bozucu sürüyle yayın organı, kirli ve art niyetli gruplar var. Seçeceğimiz adamlardan bu millet düşmanlarının zararsız hale getirmesini, ortadan kaldırmasını istedik mi? Yine hayır, yine hayır. İstemedik.

Siyaset ilminin, geçmişten ders alarak, gelecekteki olası bütün maddi ve manevî sorunları çözme sanatı olduğu gerçeğiyle, seçeceğimiz adamları sorgulayıp, ölçüp, biçtik mi? Yine hayır.

Peki, bizi beş yıl süreyle yönetecek adamların, geçmişini, karakterini, ahlâkî yapısını, asaletini, adaletini, tecrübesini, bilgisini, kültürünü araştırdık mı? Yine hayır.

Peki, asli görevi maddi ve manevî bütün değerlerimizi korumak ve geliştirmek olan devletin bu görevini nasıl yapacağını esaslı bir şekilde seçeceğimiz vekillerin her birinden sorduk mu? Cevaplar alabildik mi? Aldığımız cevaplar tatmin ediyor muydu? Yine hayır.

Benzer soruları uzatmaya gerek yok.

En önemlisi; yönetim emanetini teslim ettiğimiz, kişinin, kişilerin, partinin yaptıklarının tamamının vebaline ortak olduğumuzu, bundan dolayı Allah’a mutlaka hesap vereceğimizi düşündük mü? Bu soruya, “evet” diyebilmek ne büyük mutluluk, ne büyük şeref. Bu soruya “evet” diyebileceklerin oranı 55 milyon seçmen içindeki oranı sizce kaçtır acaba?..

Şimdi soralım, başımıza gelen bunca felâketlerden, musibetlerden, baskılardan, katliamlardan, saldırılardan, yıkımlardan, zulüm ve işkencelerden vb… İçimizdeki ve dışımızdaki hainler ve düşmanlar mı, yoksa biz mi daha çok suçluyuz?..”

Sorulan sorular ve verilen cevaplar herkesten önce benim sorumlu olduğumu, benim suçlu olduğumu gösteriyor. Yangınlardan ben sorumluyum ben suçluyum!

Yangınlardan nasıl kurtulabiliriz? Hiçbir problemin sebepsiz olmadığı gibi çözümsüz de olmadığına, sebebin işi ehline vermemek olduğuna, sorumluluk makamındakilerin ehliyetsiz ve liyakatsizliğine, sebebin ortadan kıldırıldığında problemin çözüleceğine inanarak kurtulabiliriz.

Mevcut siyasi anlayışı terk ederek. Dindarlık, milli irade, milliyetçilik, halkçılık, demokratlık, cumhuriyetçilik, gelecek, vefa, özgürlük ve barış yanlısıymış gibi gözükerek milleti ayrıştıranlara. Dün kara dediğine bugün ak diyenlere. Dün ak dediğine bugün kara diyenlere itibar etmeyerek, doğruların yanında yer alarak kurtulabiliriz.

Elli yıldan beri doğrularından zerrece sapmayan, ülke meselelerine sürekli çözümler üretip iktidar ve muhalefeti uyaran, “ Milletim Uyan! Milli birliği sağlamadan hiçbir sorunumuzu çözemeyiz! çağrısında bulunan birlik olmanın, ittifak etmenin şartlarını açıkça ortaya koyan milli kadroların çağrısına kulak vererek kurulabiliriz. Milli mücadele ruhuyla el ele gönül gönüle vererek, devleti ehliyetli gerçek milli kadrolara emanet ederek, hep birlikte ülkemizi Muhteşem Türkiye yaparak kurtulabiliriz.

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…