SONU FELAKET DE OLSA  VAZGEÇMEDİĞİMİZ …!(KÖŞE YAZISI)

Mustafa TEMİZER  

“Kanaatim şudur ki, biz Türkleri, gerek fert ve gerek cemiyet olarak, Garplılardan ayıran ne “zekâ”  ne “kabiliyet”, hatta ne de “çalışkanlıktır”. Kudret eli, Türk’e, terakkinin temel şartı olan “bu üç nimeti bol bol ihsan etmiştir.”

Daima söylediğim gibi biz Türkler, yeryüzünün en zeki, en kabiliyetli milletlerinden biriyiz. Bununla beraber, 200 seneden beri ilerlemiyor, bocalıyoruz. O halde başka bir eksiğimiz var. İlerlemeye engel olan illetlerle malülüz (sakatız).

İşte bu eksiğimiz ve bu illetimiz, “tenkide tahammülsüzlüğümüz, hür fikre karşı düşmanlığımız, bir kelime ile taassubumuzdur.”

Bu illetimiz kâh dini, kâh laik, kâh siyasi, kâh içtimai, çeşitli şekillerde depreşmekte ve bizim enerji kaynaklarımızı tüketip kurutmaktadır. Onun için “biz de yüksek tefekkür hayatı doğmuyor, yüksek ilim ve mütefekkir yetişmiyor.”

İlim ve fikir adamları cemiyet yolunu aydınlatan ışıklardır. “Hür fikre ve yaratıcı tenkide tahammül gösteremeyen cemiyetlerde bu adamlar yetişmez.” “İlim ve fikir adamlarının hakaret gördüğü memleketlerde bu adamlar siner, her biri kendi kabuğuna çekilir. Nihayet bilgileri ile birlikte mezara gömülür. Bundan cemiyet ve insanlık zarar görür.”

Şarkta ve Garpta, hemen bütün dünya milletlerini tanıdım. Kendi milletimi de gayet iyi tanırım. Bütün bu tanıdıklarım arasında en müsamahasız, maalesef kanaate karşı en merhametsiz, hulâsa en mutaassıp, maalesef biz Türkleriz.

Moda fikirlere en çok ve en erken de katılan biziz. Ve kapıldığımız fikrin neticeleri gözler önüne serilmiş birer felaket de olsa, taassup da devam ederiz. İşte bunun için ilerleyemiyoruz.

“Fikirden korkmayınız.” “Emin olunuz ki yeryüzünde zararlı tek fikir, tenkit süzgecinden geçmeyendir.” Tahammül ve müsamaha gösteriniz. Kabul ediniz ki sizden başka ve belki daha iyi düşünenler vardır.

“Müsaade ediniz fikirler serbestçe münakaşa edilsin, yaratıcı tenkit rolünü serbestçe oynasın. Fikirler çarpışsın, çürükleri dökülsün, sağlamları millet hayatı için birer rehber olsun. İlim, terakki, medeniyet bundan doğar.”

Muhterem okuyucu;

Biz bu memlekette mutlakıyet, otoriter meşrutiyet, liberal meşrutiyet ve otoriter cumhuriyet rejimlerini birbiri ardınca yaşadık. Bugün, klasik devlet rejimlerinden sonuncusunu, yani demokrasiyi tecrübe etmekteyiz. Dikkat edelim, bu tecrübede muvaffak olamazsak, geriye dönemeyeceğimize göre, tecrübe edilecek bir tek rejim kalmıştır. Onu ben söylemeyeyim, siz düşününüz.

İçerideki beş on sahife, aziz vatanımın evlatlarını uyandırabilirse ne mutlu bana!”

İlmin Işığında Günün Meseleleri – Ordinaryüs Prof. Dr. Ali Fuat Başgil Yağmur Yayınları, 2.baskı.shf. 255-256 – [00:26, 22.09.2022] Mehmet Mutluoğlu

Hz. Peygamberin;  “Beni Yahudilerin Hz. Üzeyir’i, Hristiyanların Hz. İsa’yı gördüğü gibi görmeyin ben de sizin gibi bir kulum ve Allah’ın resulüyüm.” uyarısına rağmen; Abdest alıyor, namaz kılıyor, Kur’an okuyor, hak, hukuk diyor, milli söylemlerde bulunuyor diye rehber edindiğimiz dini ve siyasi liderlerimize sevgi ve bağlılıkta aşırıya gitmemiz (taassup) doğru mu?

Onları hatasız gibi görmemiz, söz ve uygulamalarını Kur’an ve sünnet süzgecinden geçirmeden Kur’an’ın hükmü gibi görmemiz doğru mu?

Kur’an’ın ilkelerini hayatımıza ilke edinmediğimiz için başkalarının anlattıkları gibi yaşamaya, yaşadıklarımıza inanmaya başlamamız doğru mu?..

Allah’ın haram kıldığı faizi hayatın bir gerçeği, yalanın, gıybetin, zinanın, adam kayırmanın, yolsuzluğun, rüşvetin, adaletsizliğin normal olduğuna inanmaya başlamamız doğru mu?..

”İnandığın gibi yaşamazsan yaşadıklarına inanmaya başlarsın.” hükmü gerçekleşmiyor mu?..

Yaşadığımız olumsuzluklardan kim sorumlu? BEN-SEN-O-BİZ-SİZ-ONLAR hepimiz sorumlu değil miyiz?

Çare olumsuzluklara neden olan anlayışımızı terk etmek değil mi? Yeniden Müslüman olmak, Müslümanca düşünmek, Müslümanca yaşamak sorumluluklarımızı hep birlikte yerine getirmek değil mi?

Yüce Allah, akıl gibi bir nimetle insana Hak’kı batıldan, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt ve tercih etme hürriyeti vermemiş mi? Tercihlerimizden bizi sorumlu tutmamış mı? Tercihlerimizin sonuçlarının ne olacağını da Kur’an- Kerim’de açıkça belirtmemiş mi?

“Başınıza her ne musibet gelirse kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. (Şûrâ: 30). Andolsun biz, onlar düşünüp öğüt alsınlar diye (gerçekleri) bu Kur’an’da değişik biçimlerde açıkladık. Fakat bu onların ancak kaçışlarını artırıyor. (İsrâ: 41).

 (Ey Muhammed!) De ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” Ey akıl sahipleri Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz. (Mâide: 100) demiyor mu?….

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…