Sefarad sergisi (Köşe yazısı)

SEFARAD SERGİSİ MUHTEŞEM BİR ŞEKİLDE DEVAM EDİYOR. İSPANYA ENDÜLÜS’E KADAR UZANAN BİR SERÜVEN

İlhan Karaçay
14 Gün uzatılan serginin tanıtım günü büyük ilgi gördü.
Türkiye’nin çok kültürlü yapısını öne çıkaran ve Türk Sefarat sanatçılarının eserlerini bir araya getiren sergi,
Yunus Emre Enstitüsü’nde kasım sonuna kadar açık kalacak.
Afbeelding met tekst, binnen, muur, galerie Automatisch gegenereerde beschrijving
Haber, aşağıdaki notumun altındadır:
Değerli Okurlarım,
Bazı yayın organlarımız, bir haberi atladıktan sonra, o habere daha sonra hiç yer vermezler. Kaldı ki Hollanda’da bunun aksi yapılır ve ‘Benim okurum bu haberi görmedi’ gerekçesiyle haber ikinci gün olsa da yayınlanır.
Naçizane şahsım da, diğer yayın organlarında yayınlanan bir haberi, daha sonra kendi üslubum ile yazarak yayınlarım. Bunu yaparken de, diğer organların değinemediği konular ile haberi süslerim.
Aşağıda okuyacağınız haber de pek çok yayın organında yayınlandı. Ama şu bir gerçek ki benim okurlarımın bazıları bu haberi göremedi ve okuyamadı. Bu nedenle haberi kendi okurlarıma sunmayı yeğliyorum.
Önemli bir durum daha var.
Ben geciktirmiş olduğum haberime, mutlaka ekstra bilgiler bulur ve eklerim.
Örneğin, aşağda okuyacağınız SEFARAT SERGİSİ haberim bir örnektir.
Öyle düşünüyorum ki, pek çok okur SEFARAT’ın ne olduğunu bilmiyorlardır.
İşte ben, SEFARAT’ı anlatırken, İspanyalara kadar uzandım ve haberi çok değişik bir üslup ve bilgilendirici bir şekilde yazdım.
Bu işlemi, daha önce de pek çok haberde yaptım.
Ayrıca, habere koyduğum başlıklar ile kendime de zarar veriyorum. Zira başlıklarımı okuyanlar, o kadar doyuyorlar ki, haberi okumaya gerek kalmıyor.
Bu da bir başka taktik.
Genç gazeteci kardeşlerimin beni ilhankaracay.com’da takip etmelerini tavsiye ederim.
Okuyunuz ve takdirinizi belirtiniz.
Kasım ayı başında Yunus Emre Enstitüsü tarafından Amsterdam’da 14 günlüğüne açılan Sefarat Sergisi, gördüğü büyük ilgi üzerine 14 gün daha uzatıldı.
Türkiye’deki farklı kimliklerin yüzyıllar boyunca ortak bir alanda zengin bir mirası paylaşarak nasıl uyum içinde yaşayabileceğini gösteren ‘Çok Kültürlü Bir Mirasın İzleri’ adlı sergi, Amsterdam’daki Yunus Emre Enstitüsü’nde devam ediyor.
Afbeelding met persoon, staand, poseren, kostuum Automatisch gegenereerde beschrijving
Serginin tanıtımı için, Türkiye’den sanatçıların da davet edildiği bir program gerçekleştirildi.
Serginin tanıtım programına gelen, Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Şaban Dişli, Amsterdam Başkonsolosumuz Engin Arıkan, Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Şeref Ateş, 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Müdürü Nisya İşman Allovi, Cervantes İspanyol Kültür Merkezi Direktörü Pilar Tena, Türk asıllı Hollandalı piyanist Karsu ve fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’ın yanı sıra pek çok sanatseveri, Amsterdam YEE Müdürü Abdullah Akın Altay karşıladı.
Afbeelding met tekst, galerie, scène, kamer Automatisch gegenereerde beschrijving
33 Türk Sefarad sanatçısının 60 yapıtının yer aldığı sergide, fotoğraf, cam sanatı, heykel, ebru, mozaik, seramik, takı, fotoğraf, yağlıboya ve akrilik fotoğraf olmak üzere birçok sanat yapıtı yer alıyor.
Sergide ayrıca, İstanbul’daki Türk Musevileri Müzesi’nden tarihi belgeler, değerli replikalar, tablolar ve Osmanlı Musevi kıyafetleri çizimleri de yer alıyor.
Afbeelding met persoon, binnen, tafel Automatisch gegenereerde beschrijving
Program, Andries de Rosa’nın “Rhapsodie Orientale 1890” adlı bestesini piyanist Marcel Worms ve keman virtüözü Neo Eyl’in icra ettiği mini konserle başladı.
Lahey Büyükelçimiz Şaban Dişli, emeği geçenleri tebrik ederek, serginin, medeniyetlerin beşiği Anadolu’nun hoşgörü kültürünün zengin köklerinden gelişini anlattığını vurguladı.
500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Müdürü Nisya İşman Allovi, serginin bir parçası olmaktan dolayı çok memnun olduklarını aktararak, Sefarad sanatçılarının eserlerinin yanına müzenin de bazı eserlerini seçkiye dahil ettiğini söyledi.
Fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar, sergide Türkiye’yi temsil etmekten gurur duyduğunu söyleyerek, sergiye Osmanlı dönemi mimari eserlerinin fotoğrafladığı iki eserle katıldığını anlattı.
Afbeelding met tekst Automatisch gegenereerde beschrijving
Küratörlüğünü sanatçı Terry Katalan’ın yaptığı sergide, aralarında Habib Gerez, İzzet Keribar, Bubi, Henri Kandiyoti, Hilda Uzyel, Jak Baruh, Lina Basmacı gibi 33 Türk Sefarad sanatçısının 60 eseri yer alıyor.
Terry Katalan, Sefaradların Türk toplumuyla 529 yıldır bir arada yaşadığına dikkati çekerek, “Sergi, Türkiye’deki Sefaradların Türk kültürüyle olan entegrasyonunu gösteriyor. Kökleri Osmanlı İmparatorluğu’nun zengin kültür mirasıyla ve Sefarad kültürüne dayanan eserleri Amsterdam’da sanatseverlerle buluşturarak farklı grupların kardeşlik içerisinde yaşayabildiğini göstermek istedik” dedi.
Standın mottosunu “Çok Kültürlü Tarihi Mirasın İzleri” olarak belirlediklerini dile getiren Katalan, Sefaradların İberya yarımadasından çıkıp kendilerine kucak açan Osmanlıya gelişinin izlerinin yansıtıldığını kaydetti.
Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Başkanı Şeref Ateş, serginin 2021 yılının UNESCO tarafından Yunus Emre Yılı ilan edilmesiyle daha da büyük bir anlam ifade ettiğini belirterek Yunus Emre felsefesiyle dünyaya barış, sevgi ve hoşgörü mesajı vermeyi, Türkiye’nin çok kültürlü yapısını göstermeyi amaçladıklarını söyledi. Ateş “Böyle sergiler sayesinde göçlerin problem olarak konuşulduğu bir çağda geriye dönüp bakıldığında, birbirlerini destekleyerek yaşatan milletlerin insanlığa sunduğu katkı ortaya çıkıyor. dedi.
Ateş, sergide 500 yıllık hikayenin estetik bir formda yansıtıldığına değinerek, “Tarihimizden gelen kültürlerin birbirlerini destekleyerek nasıl yaşadıklarını gösteren güzel bir sergi oldu. Bugün bu eserlerin arkasındaki hikayeleri konuştuk. Böyle sergiler sayesinde göçlerin problem olarak konuşulduğu bir çağda geriye dönüp bakıldığında birbirlerini destekleyerek yaşatan milletlerin insanlığa sunduğu katkı ortaya çıkıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
YEE olarak kültürleri birbirini tamamlayan öğeler olarak gördüklerini dile getiren Ateş, serginin gelecek yıl da İspanya’da açılacağını söyledi.
Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Abdullah Akın Altay, Türkiye‘nin takviyesiyle 2014’te Barselona’da, 2018’de Londra’da açılan sergiyi bu yıl Amsterdam’a taşıdıklarını belirtti. Altay, serginin, Yunus Emre’nin vefatının 700’üncü yıl dönümüne denk gelmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Altay, yaklaşık 2 yıl önce Terry Katalan ile iletişime geçerek projeyi başladıklarının altını çizerek, Amsterdam kültür hayatına böyle bir sergi kazandırmanın mutluluğunu dile getirdi.
Standın mottosunu “Çok kültürlü tarihi mirasın izleri” olarak belirlediklerini lisana getiren Katalan, Sefaradların İberya yarımadasından çıkıp kendilerine kucak açan Osmanlıya gelişinin izlerinin stantta yansıtıldığını kaydetti.
Türk asıllı sanatçı Karsu da ‘Adio kerida’ parçasını çaldı ve seslendirdi.
Amsterdam ve İstanbul arasında bir kültür köprüsü olmayı hedefleyen sergi, Hollanda’nın kurtuluşunun ve 2. Dünya Savaşı’nın bitişinin 75. yıl dönümünde yapılması planlanmış, ancak COVID-19 pandemisi nedeniyle 2021 sonbaharına ertelenmiş.
YEE’nün yanı sıra Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği, Avrupa Birliği Başkanlığı, Cervantes İspanyol Kültür Merkezi, 500. Yıl Vakfı, ACB Danışmanlık ve Amsterdam Yahudi Müzesi’nin de desteklediği “Sefarad Sergisi”ni, kasım ayı sonuna kadar mutlaka ziyaret ediniz.
SEFARAD YAHUDİLERİ
Bakınız Wikipedia, naçizane şahsımın da İspanya’ya gidip incelediğim Sefarad Yahudilerini nasıl anlatıyor:
Afbeelding met lucht, buiten, persoon Automatisch gegenereerde beschrijving
Yahudi-Roma savaşlarından sonra zorunlu göç ile, Kuzey Afrika üzerinden İberya yarımadasına yerleşen ve 1492’de, Elhamra Kararnamesi ile İspanya’dan çıkartılan Yahudi toplumuna verilen isimdir. Kararname sonrasında Yahudi halkının çoğu Portekiz’e kaçmıştır. 5 yıl sonra Portekiz Kralı I. Manuel’in de Portekiz’deki Yahudileri Hristiyanlığa geçmeye zorlamasıyla sınır dışı edilen birçok Yahudi farklı ülkelere kaçmıştır. Sonuç olarak, göçe zorlanan Yahudilerin torunları dünyanın her yerindeki ülkelere taşınarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu ülkelerden bazıları İngiltere, Hollanda, Kuzey Afrika’nın bazı bölgeleri, Türkiye ve İsrail’dir.
İbrani dilinde “Sefarad”, İspanya anlamına gelmektedir. İspanya dışında Portekiz, İtalya, Kuzey Afrika, Türkiye, Ege Adaları ve Balkan Musevilerinin de büyük bölümü bu adla anılır. 16.yüzyılda bütün bu gruplar, Judeo-Espegnol veya “Ladino” denen ve İspanyolca’nın Kastilya lehçesine ilave edilmiş; Türkçe, İbranice hatta Rumcadan gelen kelimeler ve deyimler ile bezeli bir dil konuşuyorlardı. Bu dil bugünlerde unutulmaya başlanmıştır. 1492’de İspanya’dan kovulan Museviler, İspanya kökenli oldukları için kendilerine “Sefarad” adını koymuşlardır.
Genişletilmiş anlamda ise bugün, Sefarad, Aşkenaz olmayan tüm Yahudilere verilen addır. Bugün Türkiye’de yaşayan 25.000 Yahudi’nin yaklaşık %96’sını oluşturan Sefaradlar’ın sayısı 24.000 civarındadır, %4’ü oluşturan Aşkenaz Museviler’in sayısı 1.000 civarındadır
OSMANLI ENDÜLÜS’E NEDEN YARDIM EDEMEDİ?
Müslüman Arap tarihçiler, 1492’de İspanyolların katliamına uğrayan Endülüslü Müslümanlara yardım edilmediğini ileri sürerler. Başta İsmail Hakkı Uzunçarşılı olmak üzere Türk tarihçileri de Cem Sultan Meselesi nedeniyle yardımın yapılamadığını belirtirler.
II. Beyazıt dönemi detaylı bir şekilde incelendiğinde, padişahın izlediği siyasetin babası Fatih döneminden oldukça farklı olduğu görülecektir. Devrin önemli tarihçilerinden Kemal Paşazade II. Beyazıt dönemi politikalarının Fatih devrinde yapılmış fetihleri teşkilatlandırma ve böylelikle devletin yapısını güçlendirme, adalet ve hakka dayalı bir yönetim kurma olarak açıklar. Babası gibi dış siyasete öncelik vermeyen padişah, sulh yolu ile hakimiyet tesis etme anlayışını benimser.
Bu dönemde Osmanlı donanması Akdeniz’in en büyük deniz gücü değildir. Akdeniz Venediklilerin hakimiyeti altındadır. Deniz yoluyla gerçekleşecek fetihler, sadece Ege ve Adriyatik’le sınırlı tutularak Malta’nın batısına bilinçli bir şekilde geçilmek istenmemiştir.
Memluklular ve Venediklilerle yapılan yıpratıcı savaşlar Osmanlı’nın kendi sınırları içerisinde kalmasını sağlıyordu. Fransa kralı Charles’in Osmanlı’ya karşı İspanya ile ittifak kurabileceğini söylemesi II. Beyazıt’ı Venedik ve Napoli krallığı hatta Papalığa yakınlaştırmıştı.
Gırnata Krallığının Osmanlı Devleti’nden yardım istemesi İstanbul’un fethi ile birlikte gelen bir gücün yansımasıydı. Benzer bir yardım talebi Memluklu sultanına da iletilmiş, Memluk sultanı da iç sorunları bahane göstererek ı yapamayacağını belirtmişti.
Akdeniz’de korsanlık yapan birçok Türk denizcisi olmasına rağmen bunların çok azı devlete bağlıydı. Bu korsanların çoğu -Endülüs Müslümanlarına yardıma giden Kemal Reis dahil- Osmanlı hizmetinde değillerdi.
Osmanlı Devleti’nin bir deniz devleti durumuna gelmedikçe yapılacak yardımın büyük bir anlam taşımadığı görülecekti. Ünlü Alman tarihçi L. Von Ranke Osmanlı- İspanyol ilişkilerini kaleme aldığı çalışmasında, İstanbul yönetiminin henüz Batı Akdeniz’e yönelik bir hâkimiyet politikasının bulunmadığını, Kastilya ve Aragan krallıklarının birleşmesiyle Akdeniz’in en büyük donamasını oluşturan İspanyollar karşısında herhangi bir şey yapamayacağını belirtir.
Kanuni döneminde Osmanlı’nın Akdeniz’de güç haline gelmesinin en önemli nedeni, II. Beyazıt ve oğlu Selim döneminde kurulan tersaneler, himaye altına alınan korsanlar ve Barboros’la birlikte donanma gücünün oluşturulması değil midir?