Seçimin mağlubu basın…(Köşe yazısı 03.04.2019 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Kurtuluş savaşı yılları.

Daha Cumhuriyet bile kurulmamıştı.

Ancak, batılı devletler, basın üzerinden algı operasyonunu ve soğuk savaşı çok iyi yapıyordu.

Bunu gören büyük önder ve lider Mustafa kemal Atatürk ise 6 Nisan 1920’de Anadolu Ajansı’nın kurulmasını sağladı.

Ve soğuk savaşta Türkiye batılı devletlerden geri kalmadığı gibi süreci iyi kullanıp bunda da başarılı oldu.

Sonrasında zaten  ‘Yasama, yürütme, yargı ve dördüncü güç basın’ oldu.

***

O günden bu güne çok değişim yaşandı.

Devletin resmi ajansı son seçimde resmen çuvalladı.

Zaten resmi ya da özel olan ajans, basın, medya, televizyon, radyo, dijital medya adına ne derseniz deyin hiç birine güven kalmadı.

Güvende sondan birinci sırada.

Son seçimde Anadolu Ajansı’nın  seçmeni, vatandaşı, birilerinin oyuncağı yapması, kendini tümden sıfırladı, kalan basına güveni de tümden bitirdi.

***

Bunu seçim sonuçlarının açıklanması, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi önemli büyükşehirlerin seçim sonuçlarının iktidar yanlısı rakamlarla başlayıp sonra istemeyerekte olsa  muhalefet adaylarını ilan etmesi, geç saatlerde ise sonuçların sabit kilitlenmesi ‘kazananın kim olduğunu’ gösterdi.

İster Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,

ister MHP lideri Devlet Bahçeli,

ister CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu,

ister İYİ Parti lideri Meral Akşener,

isterse SP lideri Temel Karamolluoğlu’nun açıklamaları,

ardından adayların sık sık ekranlara gelip Anadolu Ajansına baskı kurması sonuçlara nokta koydu.

Anadolu Ajansı’nın önceki seçimlerde yaptığı algı bu kez alınan önlemler ile tutmadı.

Ajans kendi kazdığı kuyuda resmen boğuldu.

***

Bunu ve basına olan güvenin ayaklar altında olduğunu en güzel  otobüs üzerinde ve balkonda konuşma yapan partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları özetledi.

“Seçim sürecince Beka ve kendimizi seçmene iyi anlatamadık.’

Sanki TRT’nin ilk çıktığı yıllardaki tek kanallı yayın gibi, gazeteler, tüm televizyonlar, radyolar, ve diğer kamuoyu araştırma şirketleri, devletin imkanlarını kullanarak muhalefeti sıkıştırma taktiği muhalefete tokat atmak isteyen  iktidar için ters tepti.

Seçim süresince ‘Cumhur ittifakı’ dışındaki partilere, liderlere, adaylara  ekranları, gazete sayfalarını kapatanlar, ‘sen-ben-bizim oğlan’ anlayışı ile yorumlar yapanlar hem kendilerine hem de kendilerine emir verenleri ve ‘zafer beklentisi’ özlemlerine zarar verdi.

Peki burada asıl kim kaybetti?

Elbette ki güvenilmeyen ve ayaklar altındaki ‘tek yanlı basın-yayın organları.’

***

Dünde yazdım ama tekrar etmekte yarar var.

Yine Cumhurbaşkanının balkondaki eşi Emine Erdoğan dışında kimseyi almadan yaptığı konuşma Türkiye’de ve Dünyada yankı buldu.

‘Şimdi bize kaybettiğimiz bölgelerdeki adayları kim önerdi ise bunun hesabını verecek’ sözü.

Kaybedenlerden biride Mehmet Özhaseki.

O konuşma sırasında kalabalığın en arka ucunda sanki saklanmış gibi, çökmüş hali ile duruyordu.

Erdoğan’ın kaybeden adaylardan, teşkilatlardan hesap sormasının Kayseri’ye yararı mı yoksa yeni bir zararı mı olacağı da şehirde şimdiden konuşulmaya başlandı.

Umarım Kayseri bu hesap sorma döneminde kaybettiklerini, beklentilerini, istediklerini alır, kazanır ve Memduh Büyükkılıç’ın rekor oyu ile yeni bir atağa geçer.

***

Kısaca, soğuk ya da sıcak savaş dönemlerinde basının, sosyal medyanın önemi artık çok iyi biliniyor.

Eskisi gibi bilgiler gizlenemiyor.

Son seçimde görüldüğü gibi nerede yalan, yanlış, algı, gizleme, saldırı varsa saniyelerle  sosyal medyada hemen yerini alıyor ve ilgisini, tepkisini görüyor.

O zaman partiler, liderler,  ‘ben güçlüyüm’ diyen herkesle birlikte, basın bu seçimden en iyi dersi çıkartarak ‘gerçek fabrika ayarları’na dönmeli.

Sonra ‘dış güçlerin oyunu’ masalını herkes bir kenara bırakmalı.

Artık insanları kendi yalanları, algıları, ekipleri boğuyor ve de zarar veriyor.

***

Öyle, Gaziantep’teki tramvay açılışında insanlara ‘ö…trene baktığı gibi bakıyor’ haberini yapan ya da liseli çocuğuna istediği ayakkabıyı alamadığı için canına kıyan, ya da beğenmediği bir haberi yapan gazeteciyi, televizyoncuyu çalıştığı yerden attırmak, çıkarttırmak yetmiyor.

Herkes sandıktan çıkan sonuçları, sevse de-sevmese de adayları, liderleri hazmetmek zorundaysa, atanan-seçilenlerde basının doğru yazdıklarını hazmetmeli ve asıl yazanları değil, hata yapan yandaşlarını cezalandırmalı.