Sağlık, yaşam, spor haberleri (18.05.2020)

Ramazanda Sağlığınıza Sağlık Katacak 10 Besin

Oruç tutan kişiler için beslenme alışkanlıklarının değiştiği Ramazan ayında sağlıklı beslenmek daha da önemli hale geliyor. Günlük almamız gereken protein, vitamin, mineral ve enerji ihtiyacımızı karşılamak için bu ayda hangi besinlerin tüketilmesi gerektiği ile ilgili bilgi veren Hastane Derinde Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül Yavuz “Her zaman uygulamamız gereken yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarımızı ramazanda da sürdürmeliyiz.” diyor. Peki hangi sıvıları tüketmeliyiz? Hangi yiyecekleri soframıza dahil etmeliyiz? İşte ramazanda sağlığınıza sağlık katacak o besinleri sizler için derledik.

 Bulgur: Demir, fosfor, potasyum, kalsiyum, demir, bakır, çinko, magnezyum, posa ve B grubu vitaminlerini içerir. Vücudumuz için enerji üretiminde yer alır. Ramazan döneminde kan şekerini hızla yükselten basit karbonhidratlar yerine, vitamin ve mineraller açısından oldukça kıymetli kompleks karbonhidrat olan bulgur tercih edilmeli. Pirinç ve makarnaya göre besleyici değeri yüksektir. Ramazan döneminde uzun süre aç kalındığından glisemik indeksi çok yüksek olmadığı için kan şekerini hızla yükseltmeyen bulguru daha çok tercih etmeliyiz. Lif içeriğinden dolayı hazmı kolaylaştırır. Bağırsakların geç çalışmasını önleyerek sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. İçerdiği B grubu vitaminlerinden dolayı sinir sisteminin güçlenmesine yardımcı olur. Besleyici değeri makarna ve pirince göre daha yüksektir. Cilt sağlığı için de önemli bir besin kaynağıdır.

Kabak: 100 gram kabağın ortalama %90-92’si sudur. Sindirimi oldukça kolay ve hafif bir sebze olması nedeniyle diyet yapanların gözdesidir. İçeriğinde potasyum, fosfor, demir, kalsiyum,  posa, A ve C vitamini vardır. İçerdiği liften dolayı mükemmel bir sebzedir. Ramazan ayında tembelleşen bağırsakların çalışmasını düzenleyerek kabızlık problemini giderir. Basur şikâyetlerini de en aza indirger. Sindirimi ve hazmı kolay olduğu için sindirim sistemini düzenler. Kansere yakalanma riskini azaltır. Yüksek kan şekeri ve tansiyonu düşürmeye yardımcı olur.

 Enginar: Enginarın sağlığımıza yarattığı faydaları artık herkes biliyor. 100 gram enginarın yaklaşık 85 gramı sudur ve yaklaşık 50 kalori içerir. Bu yüzden zayıflama diyetlerinin de baş tacıdır. Besin ögeleri bakımından lif, kalsiyum, demir, fosfor, potasyum, A-C ve B1 vitaminlerini içerir. Lif oranı yüksek olduğu için hem bağırsakların çalışmasını sağlar hem de uzun süre tok tutar. Karaciğer, safra kesesi, böbrekler ve bağırsakların düzenli çalışmasına yardımcı olur. Hazımsızlık ve diğer sindirim sistemi hastalıklarının azalmasına neden olur.

Diüretik etkisi vardır. Vücuttan toksik maddelerin atılmasını sağlar. Antioksidan oranı yüksek olduğu için bağışıklık sistemini güçlendirir. Kolesterol üzerine olumlu etkileri vardır. Bu dönemde taze ulaşabildiğimiz enginarı isterseniz haşlayıp salatalara ilave ederek, isterseniz zeytinyağlı yemeğini ya da zeytinyağlı dolmasını yaparak tüketebilirsiniz.

Yumurta: Yeterli ve dengeli beslenmede vücuda gerekli olan besin ögelerinin neredeyse tamamını vermesi nedeniyle mükemmel bir besindir. Yumurtanın içindeki protein sindirildikten sonra vücut proteinine dönüşerek vücut yapılarında kullanılır. Bu yüzden anne sütünden sonraki en kaliteli protein kaynağıdır ve örnek protein olarak nitelendirilir.

Yumurta proteini vücutta üretilmeyen ve mutlaka dışarıdan besinlerle alınması gereken esansiyel amino asitleri de içerir. Yumurta yağı doymuş ve doymamış yağ asitlerinden oluşur. Bu da sinir hücreleri için önemlidir. Yumurta sarısı doğal kolesterol içerirken beyazında kolesterol bulunmaz. Yumurta vitamin ve mineral açısından da çok zengindir. Yumurta sarısında A, D, E ve B grubu vitaminleri, yüksek oranda fosfor, kalsiyum, demir, bakır, çinko mineralleri bulunurken yumurta beyazında ise B3 vitamini, potasyum, magnezyum vardır. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklara karşı korur. Göz sağlığı, kas kemik yapısı, kan üretimi için baş mükemmel bir besindir. Yumurta örnek protein kaynağı olması nedeniyle bebek ve çocuklarda fiziksel ve zihinsel gelişimi olumlu yönde etkiliyor. Protein içeriği yüksek olduğundan dolayı doygunluk hissi artar, tokluk süresi uzar. Bu nedenle sahurda tüketebileceğimiz en önemli protein kaynaklarından biridir.

Semizotu: Havaların ısınmasıyla birlikte hayatımıza giren semizotunun 100 gramının yaklaşık 92 gramı sudan oluşur ve sadece 32 kaloridir. İçeriğinde demir, kalsiyum, A vitamini, C vitamini, B grubu vitaminleri ve omega 3 yağ asitlerini içerir. Omega 3 içerdiğinden dolayı kalp damar sağlığını koruyucu etki gösterir. Yüksek lif içeriği ile bağırsak tembelliğini azaltır. İçerdiği vitamin ve mineraller sayesinde yorgunluk ve halsizliğe iyi gelir. Düşük kalorili olduğundan formda kalmaya yardımcı olur. Glisemik indeksi düşük olduğundan kan şekerini dengeler. İçerdiği A vitamininden dolayı göz ve cilt yapısı için önemlidir. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Semizotunu yemek, çorba, salata ve yoğurtlu olarak tüketilebilir.

Su: Su vücudumuzun yaşam ve enerji kaynağıdır. Su hayati fonksiyonların devam etmesi, vücut ısısının korunması, besinlerin sindirilmesi, vücudumuzdaki atık maddelerin uzaklaştırılması, odaklanma ve konsantrasyonun arttırmada, metabolizma hızını arttırmada, birçok hastalık riskini azaltmada, ruh halini canlandırmada, kan dolaşımı ve daha sağlıklı bir cilt için hayati öneme sahiptir. Ramazan ayında vücudun sıvı ihtiyacı daha da artmaktadır.

Yaz mevsiminde oruç tutulan sürenin fazla olması nedeniyle vücudun kaybettiği suyu karşılaması oldukça önemlidir. İftarda az su içerek oruç açılmalı, yemek sonrası ve sahur zaman diliminde vücudun ihtiyacı olan su dengeli bir şekilde tüketilmelidir. İftar ve sahurda suya alternatif olarak sıvı alımını arttırmak için doğru besinler tercih edilmeli. İftarda ayran, cacık, şekersiz hoşaf ve komposto gibi ara öğünlerde de su oranı yüksek meyveleri tercih etmek günlük sıvı ihtiyacını karşılamada yardımcı olur. Günlük 2-2,5 litre su içmeyi ihmal etmeyin.

Kefir: Yoğurt gibi mayalanma usulü yapılan kefire gençlik iksiri de diyebiliriz. Kafkasya da yıllardır tüketilen kefir doğal probiyotik bir üründür. Kefirin faydaları saymakla bitmezken ramazan sofralarında da eksik etmemekte fayda vardır. Birden çok besin ögesinden zengin olmakla birlikte öne çıkmasını sağlayan özelliği bağırsak dostu bir içecek olmasıdır. Kefirdeki yararlı bakteriler yoğurda göre daha fazladır. Kefirin içindeki canlı organizmalar bağırsaklarımızda bulunan yararlı bakterilerdir. Bu faydalı bakteriler bağırsaktaki zararlı bakterilerin çoğalmasını önleyerek bağışıklık sisteminin güçlenmesine neden olur. Kabızlık ve ishal gibi bağırsak hastalıklarına iyi gelir. Mide hastalıklarına karşı da koruyucudur.

Osteoporoz riskini azaltabileceğine dair çalışmalar vardır. Bağışıklığı güçlendirdiği için ramazanda halsizlik ve yorgunluk durumunu önler. Kefir kalsiyum ve protein deposu olduğu için tok tutucu özelliği de vardır.

Komposto: Ramazanda uzun süre aç kaldığımız için ve sıcak havanında etkisiyle vücudumuzda su kaybı oluşur. Kaybolan sıvı miktarını yerine koymak için şekersiz komposto tüketimi bizim için mükemmel bir sağlıklı seçimdir. Kuru meyveler kan şekerinin belli bir seviyede kalmasını sağlayan, sindirimi ve emilimi uzun süren kompleks karbonhidratlardır. Aynı zamanda lif içeriğinden dolayı bağırsakların daha hızlı çalışmasını sağlayarak kabızlık sorunu için Ramazan döneminde tercih edeceğiniz sağlıklı bir seçimdir. Kuru kayısı yerine kuru üzüm veya kuru erik kullanarak da yapılabilir. Önerilen daha çok şekersiz yapılmasıdır; ancak çok az şeker ilavesi yaparak da tüketilebilir.

 Sodalı Ayran: Ramazan ayının yaz aylarına denk gelmesiyle birlikte vücudun mineral dengesini korumak ve gün içerisinde kaybedilen sıvı miktarı ile birlikte mineralleri de geri kazanmak için maden suyu tüketimi sağlık için önemlidir. Sindirim sistemine yardımcı olmasından dolayı iftar sofralarında ya da iftar ile sahur arasında tüketilebilir. Ayranın da tok tutma özelliğinden dolayı oruç tutanlar için önemli bir seçenektir. Ayran kişinin ihtiyacı olan vitamin, mineral, protein ve diğer besin öğelerinin de vücuda alınmasını sağlar. Ayran süte göre daha az laktoz içerdiğinden hassas insanlarda şişkinlik sorununa yol açmaz. İftar sofralarında gazlı ve kalorili içecekler yerine sodalı ayran tüketmeleri daha sağlıklı bir seçenek olarak tüketilebilir. Ancak yüksek tansiyon ve böbrek hastaları maden suyu tüketirken dikkat etmelilerdir.

Bitki Çayları: Ramazanda gün boyu açlık sonrası iftarda yemeklere fazla yüklenmenin sıklıkla mide problemlerine ve hazımsızlığa neden olduğu bilinir. İftardan sonra 1 bardak rezene çayının tüketilmesi sindirime yardımcı olmakla birlikte, midedeki gerginlik ve ekşime gibi şikâyetlerin giderilmesini sağlar. Ramazan ayında oruç tutanlar için yararlı olabilecek bitki çaylarından bir diğeri de papatya çayıdır. Papatya çayının şişkinlik, gaz şikâyetlerini giderici olduğu ve sindirime yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Papatya çayının ayrıca sinir sistemi üzerine yatıştırıcı etkisi olduğundan iftar sonrası ve sahurda tercih edilebilecek bitki çayları arasındadır. Bitki çaylarını demlerken en uygun yöntem bitkiler üzerine kaynar su döküp 10 dakika kadar demlemektir.

RAMAZANDA AĞIZ SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN ‘’PROTEİN, SİGARA VE KAFEİNDEN UZAK DURUN’’

Dt. Pertev Kökdemir, “Sahurda tok tutması için tüketilen süt, peynir, yumurta ağız kokusunun artmasına neden olmaktadır.” ifadesini kullandı.

Oruç tutarken tükürük miktarı azaldığı için dişlerimiz çürüğe çok elverişli bir hale gelir. Bunun yanı sıra gün boyu süren açlık ağız kokusunun artmasına sebep olabilir.

PROTEİN, SİGARA VE KAFEİNDEN UZAK DURUN

“Süt, et, balık, yumurta gibi protein içeriği yüksek ürünler anaerob bakteriler tarafından parçalanarak ağız kokusuna sebep olabilir. Sigara ise, hem diş etlerimiz için zararlıdır hem de ağız ortamını oksijensiz bırakarak aneraob bakterilerin artmasına ve ağız kokusuna neden olabilir. Çay, kahve, kola gibi içecekler vücuttan su kaybını arttırır ve ağız kuruluğuna neden olur. Ramazan ayında bu içeceklerden uzak durulmalı ve bol su tüketilmelidir.

Portakal suyu, ananas suyu, greyfurt suyu gibi asidik gıdalar, baharatlı yiyecekler, şekerli gıdalar, çiğ soğan ve sarımsak ağız kokusuna neden olabilir. Bu besinlerden mümkün olduğunca az tüketilmeli ve yine dişlerimizi günde 2 kez fırçalamayı ihmal etmemeliyiz.

Kahve makinası, katı meyve sıkacağı ve oyun konsoluna talep arttı

Kovid-19 pandemisi tüketici alışkanlıklarını değiştirdi

  • Elektrik süpürgesi gibi hijyen esaslı ve bluetooth kulaklık gibi temassız ürünlerin satış trafiğinde ise yüzde 33 artış gözlemleniyor.

Kovid-19 pandemisi nedeniyle sosyal mesafe kuralıyla evde kalma süreleri artarken farklı iş ve yaşam pratikleri gelişiyor. Tüketicilerin birçok alışkanlığı online platforma taşınıyor ve geleneksel üreticilerin iş modelleri dijital dünyaya entegre oluyor.  Pandeminin en çok etkilendiği sektörlerden bir olan e-ticarette ise gündem hızla değişiyor. Özellikle Çin menşeli elektronik ürünlerin satış hacminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50’ye varan oranda düşüş yaşanırken dizüstü bilgisayar, kahve makinası, oyun konsolu gibi evde çalışma modeli nedeniyle artan ihtiyaçlar ile bluetooth kulaklık gibi temassız ve elektrik süpürgesi gibi hijyen esaslı ürünlerin satış trafiğinde ise yüzde 33 artış gözlemleniyor.

Yaşadığımız süreç ne kadar olumsuz olursa olsun, alternatif bir sistem üreten dijital kültür, tüketici ihtiyaçlarının karşılanması yönünde bir avantaj sağlıyor. Kovid-19 pandemisinin en çok etkilendiği sektörlerden bir olan e-ticarette ise gündem hızla değişiyor. Özellikle Çin menşeli elektronik ürünlerin satış hacminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50’ye varan oranda düşüş yaşanırken dizüstü bilgisayar, kahve makinası, oyun konsolu gibi evde çalışma modeli nedeniyle artan ihtiyaçlar ile bluetooth kulaklık gibi temassız ve elektrik süpürgesi gibi hijyen esaslı ürünlerin satış trafiğinde ise yüzde 33 artış gözlemleniyor.

Satın alma tercihleri farklılaştı

Türkiye’nin büyük e-ticaret firmalarına ürün tedariği sağlayan Nasa İletişim Üst Yöneticisi Mehmet Hayrettin Yılmaz,  sektördeki dalgalanmaya ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.  Şu aşamada stok yönetimiyle aksiyon aldıklarını belirten Hayrettin Yılmaz, hükümetimiz ve ilgili bakanlıklarca açıklanan mevcut desteklerin son derece önemli olduğunu, sektörün bu süreci faaliyet durdurmadan, her ihtiyacı karşılamaya muktedir bir biçimde minimum hasarla atlatması yönünde önemli adımlar atıldığını söyledi. Yılmaz sektördeki genel görünümü şöyle özetledi: “E-ticarete en fazla, en yoğun ihtiyaç duyduğumuz bir dönemi yaşıyoruz.  Daha evvel e-ticaretle hiç tanışmamış olan tüketicilerimiz dahi evde kalmanın gerekli olduğu pandemi sürecinde online alışverişe rağbet gösteriyorlar. Bizler de mevcut hizmet anlayışımızdan ödün vermeden, hızlı aksiyonlar alarak taleplerin tümünü karşılayabilme gayretindeyiz. Bununla birlikte koşullarla birlikte ekonomik konjonktür nasıl değiştiyse satın alma tercihleri de farklılaştı.”

Evden çalışma modeli ihtiyaç esaslarını değiştirdi

Çin’e bağlı olduğumuz bazı alanlarda fiyatların yükselmesine neden olan bazı etkenler olduğunu kaydeden Yılmaz,  hem doların yükselmesi hem de Çin’de üretimin büyük ölçüde azalmasının fiyatlara yansıdığını ve iç piyasada yüzde 50 oranında bir daralma olduğunu dile getirdi.  Hayrettin Yılmaz, özellikle cep telefonu, giyilebilir aksesuar teknolojileri gibi ürünlerde fiyatların her geçen gün yukarıya doğru çıkacağını öngördüklerini söyledi ve şunları dile getirdi. “Evde kaldığımız süre boyunca satın alma tercihlerinin değiştiğini çok net gözlemleyebiliyoruz. Özellikle elektronik alandaki ihtiyaçlar ve tercihlerde büyük oranda bir farklılık var. Diz üstü bilgisayar, bluetooth kulaklık, kahve makinası, katı meyve sıkacağı, elektrik süpürgesi, oyun konsolu gibi ürünlerin satışları ciddi oranda arttı. Söz konusu ürünler pandemi öncesi standart bir grafik izlemekteydi ancak son 1 ayda satışlarımız yüzde 33 oranında arttı ve kısıtlı stoklarımız nedeniyle neredeyse talepleri karşılayamaz duruma geldik.” Yanı sıra hem kargo firmalarının,  hem de sektör çalışanlarının daha titiz ve daha duyarlı çalıştığı şu günlerde e-ticaret sevkiyatlarında gecikmeler meydana gelebileceğini sözlerine ekleyen Mehmet Hayrettin Yılmaz, “#Evdekaltürkiye çağrısına kulak verilmesi gereken Korona sürecinde ihtiyaçları karşılamak ve ülke ekonomisinin akışını sağlamak için üst düzey tedbirlerimizi alarak var var gücümüzle çalışıyoruz.” dedi.

Kilim Uyku Grubu’nun yeni ürünü BioMedical yatak Ağrısız bir uyku için etkin formül

 Uzmanlar geceyle birlikte ağrıların arttığını, bunun da uyku kalitesini düşürdüğünü belirtiyor. Kilim Mobilya Uyku Grubu’nun yeni ürünü BioMedical yatak, özellikle ortopedik ağrı çekenlere rahat bir uyku vaat ediyor. Üretiminde kullanılan özel kumaşın içerdiği aktifler sayesinde BioMedical yatak bütün kasların, dolayısıyla vücudun gevşemesini sağlayarak ağrıların giderilmesine yardımcı oluyor.

 Araştırmalar dingin ve kaliteli uyku ile vücut sağlığı arasında paralellik bulunduğunu gösteriyor. Sağlıklı uyku insanların yaşam kalitesini artırırken, vücutta oluşabilecek kas iskelet ağrılarının önüne de geçiyor. Türkiye’nin lider mobilya üreticilerinden Kilim’in Uyku Grubu tarafından geliştirilen BioMedical Yatak, bu hassasiyet göz önünde bulundurularak tasarlandı.

Kilim Ar-Ge ekibi tarafından tasarlanan BioMedical yatakta kullanılan özel kumaş, dokusundaki aktifler sayesinde bütün vücudun ve kasların gevşemesini sağlıyor ve vücudu dinlendiriyor. Ağrılarda azalma sağlayarak günlük hayatta vücudun daha sağlıklı olmasına ve yaşam kalitesinin artmasına yardımcı oluyor.

 5 bölgeli paket yayla ortopedik destek

BioMedical yataktaki özel kumaşın içerdiği aktifler, kaşıntı önleyici/giderici özelliklere de sahip bulunuyor. En küçük bir terlemede bu aktifler cilt üzerindeki ısı reseptörleriyle etkileşime girerek cildin serinlemesini ve ferahlamasını sağlıyor. Ayrıca BioMedical yatak uyku sırasında ısı değişimini koruyor, nem oranını dengeliyor. Çift taraflı kullanılabilen BioMedical yatakta bulunan geliştirilmiş 5 bölgeli paket yay sistemi ise vücudun farklı ağırlık bölgelerine doğrudan ortopedik destek sağlıyor. Bir yandan da bu yay sistemi sayesinde eşler hareket ettiğinde birbirlerini etkilemeden en rahat uyku deneyemini yaşayabiliyorlar.

Dr. Selim Muğrabi’den evde spor yaparken sakatlanmamak için 7 öneri

Sakatlanmamak ve COVID-19 vakalarındaki yoğunluk nedeniyle riskli olan hastane ortamına girmemek için evde spor yaparken daha dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Fulya Ayak Sağlığı Merkezi Kurucusu, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ayak ve Ayak Bileği Cerrahı Op. Dr. Selim Muğrabi, evde spor aktivitelerinin sakatlanmadan yapılabilmesi için önemli tavsiyelerde bulundu.

Yeni tip korona virüs (COVID-19)pandemisi ile başlayan karantina süreciyle birlikte, evde spor yapanların sayısı giderek artıyor. Ancak evde spor yaparken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var ki uygulanmaması halinde sakatlığa neden olabiliyor. Sakatlanmamak için bilinmesi gereken bu önemli konuların neler olduğu hakkında bilgi veren Fulya Ayak Sağlığı Merkezi Kurucusu, Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ayak ve Ayak Bileği Cerrahı Op. Dr. Selim Muğrabi, bu dönemde sakatlanmadan spor yapmanın daha da önemli olduğunu vurguladı.

COVID-19 vakaları nedeniyle hastanelerde ve acil servislerde yaşanan yoğunluğun evde sakatlanmadan spor yapabilmenin önemini daha da artırdığına dikkat çeken Op. Dr. Selim Muğrabi, “Karantina günlerinde hareketsiz kalmamak için evde spor yapmak sağlık açısından bir gereklilik. Özellikle fizyolojik ve psikolojik olarak sağlığı korumak, bağışıklık sistemini artırmak, kas gücünün azalmasını ve dolaşım sorunlarının oluşmasını engellemek için spor ve egzersizler yapmak oldukça önemli. Evde günlük bir miktar egzersiz ile vücut direncinizi artırabilir, bağışıklığınızı güçlendirebilir hatta psikolojik olarak rahatlayabilirsiniz. Ancak bir yandan sağlığınızı korurken bir yandan da bozmamalısınız. Evde bazı kuralları uygulayarak spor yapmazsanız, sakatlanarak hastaneye gitme riskiyle karşı karşıya kalacağınızı unutmayın” dedi.

Ev içi yürüyüşleri, bahçe içi yürüyüş ve koşuları ile germe egzersizleri sayesinde, evdeki hareketsizlikten kurtulmanın mümkün olduğunu söyleyen Dr. Selim Muğrabi, evde spor yapanlara sakatlanmamaları için önemli tüyolar verdi. Uzun yıllardır kendisi de koşu sporuyla ilgilenen Muğrabi, evde yürüyüş ve koşu yapmanın altın kurallarını 7 maddede şöyle açıkladı:

1-Germe egzersizleri ile spora başlanmalı: Spora doğru teknikle hazırlanılmadığı zaman sonu sakatlıkla bitebilir. Bu nedenle evde yapılan spor öncesi ve sonrasında klasik germe egzersizlerini yapmak, vücudu hazırlamak, ısınmak gerekir.

2-Dize yük bindirilmemeli: Profesyonel spor yapan kişiler, spor alışkanlığını sürdürmek için bu dönemde evde koşu bandı kullanabilirler. Ancak koşu bandının seviyesinin limitli olması, hiçbir eğim kullanılmadan yapılması ve dizi zorlamaması gerekir. Koşu bandına eğim eklenmesi, daha yüksek performans yapılmasını sağlar, ancak bu efor diz kaslarına çok ciddi bir yük bindirir. Dizi zorlamamak ve bir sakatlığa neden olmamak için koşu bandını eğimsiz kullanmak oldukça önemlidir.

3- Zor egzersizler yapılmamalı: Evde yapılan spor sırasında zor olmayan basit egzersizler tercih etmek sakatlanma riskini azaltacaktır.Vücut ergometrisini, metabolik ve kas sistemi olarak çok zorlamamak gerekir. Bu dönemde kassal dayanıklılık ve kuvvette devamlılığı artırabilecek egzersizler tercih edilmelidir. 15-20 tekrarın olduğu yaklaşık 8-10 hareketi içeren egzersizler ev ortamında yapılabilir. Ayrıca profesyonel olarak haftanın birkaç günü dışarıda koşan kişilerin, koşu bandında dışarıdaki temponun yüzde 75’ini geçmeyecek şekilde çalışmaları ve sadece aktif kas gücünü korumak adına bu antremanları yapmaları doğru olur. Ev içindeki egzersizlerinin haftada 3 ya da 4 kez, süresi 30-40 dakikayı geçmeyecek şekilde olması yeterlidir.

4- Ayağa uygun ayakkabı giyilmeli: Yürüyüş ve koşu sporlarında, ayağın kıymeti çok önemlidir. Kişinin ayağına uygun olmayan ayakkabı ile yapılan her türlü sportif aktivite ne yazık ki ayakla ilgili soruna dönüşür. Bu nedenle bahçede spor yaparken sakatlanmamak için, ayak yapısına uygun ayakkabı kullanmak gerekir.

5- Sağlıklı beslenmeye özen gösterilmeli: COVID-19’a karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek için tavsiye edilen sağlıklı ve dengeli beslenme düzeni, sakatlanmadan spor yapmanın önemli gerekliliklerinden biridir. Şu dönemde ev içindeki hayatın durağan geçmesi ve günlük hareketin azalması, spor yapılsa dahi kalori yakımının düşük kalmasına neden olur. Bu nedenle bu dönemdeki yemek miktarının, normal tüketilen porsiyonların çok üzerinde olmaması gerekir. Protein zengini gıdaların çok dengeli şekilde alınması, gıdaların belli bir limitte tutulması, karbonhidrat ve kalori tüketimine dikkat edilmesi hem sağlıklı yaşamayı hem de metabolizmanın iyi bir seviyeye gelmesini sağlar.

6- Vitamin ve mineral alımı ihmal edilmemeli: Vitamin ve mineraller vücudu hastalıklara karşı korurken, sakatlanmadan spor yapmaya da destek olur. Sağlıklı bir kemiğe sahip olmak, vitamin ve mineral alımını da gerekli kılar. Özellikle magnezyum, kalsiyum ve fosfor ihtiyacının temin edilmesi ve vücutta bu oranların hiç düşmemesi oldukça önemlidir. Eğer mineral ve vitamin ihtiyacı karşılanmazsa kişide stres kırığı ve birçok sakatlık ortaya çıkar. O nedenle evde spor yapacak olan kişilerin magnezyum, kalsiyum ve D vitamini düzenli alması gerekir.

7- Kaliteli uyku düzeni oluşturulmalı: Sağlıklı spor için hayata geçirilmesi gereken bir diğer altın kural, kaliteli uyku düzeni oluşturmaktır. Evde kalmak uyku düzensizliğini beraberinde getirebilir. Ev içinde kalınsa da yatış ve kalkış saatlerini ve uyku düzenini normal hayattaki gibi sürdürmeye çalışmak gerekir. Uykunun düzenli şekilde günlük ortalama 6 saat olması ve kaliteli bir uyku süreci geçirilmesi, sporun performansını doğrudan etkiler.

Araştırmacı İlaç Firmaları “Çare Bulana Dek” Durmayacak
35 araştırmacı ilaç firmasını temsil eden Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AIFD) başlattığı #ÇareBulanaDek kampanyası kapsamında yenilikçi ilaçların araştırma ve geliştirme sürecinde yaşanan gelişmeler, hasta hikayeleri, klinik araştırmalar ve yeni tedavilerin keşfinden hastaya ulaşana kadar geçen aşamalara dair bilgiler kamuoyuyla paylaşılacak.
Hastaların yenilikçi ilaç ve tedavilere erişimlerini hızlandırma ve sağlık alanında etik ve şeffaf bir çalışma ortamını sağlama amacıyla faaliyet yürüten ve halihazırda 35 araştırmacı ilaç şirketini temsil eden Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD), hastalıklara yeni tedaviler bulmak için sektör olarak yapılan çalışmalara ve sağlığına kavuşan hastaların hastalıkları ile mücadele ederken yaşadıklarına dikkat çekmek ve farkındalığı artırmak amacıyla #ÇareBulanaDek kampanyasını başlattı. Kampanya kapsamında derneğin sosyal medya kanallarından “Hastalıklar asla beklemez, asla durup dinlenmez. Biz de öyle. Araştırmacı İlaç Firmaları olarak gece gündüz, her anımızda insanların yaşamlarını zorlaştıran hastalıklara karşı, #ÇareBulanaDek araştırma geliştirme yapacağız ve çalışmaya devam edeceğiz” mesajı verilecek. Yenilikçi ilaç kavramının ve sağlıkta inovasyonun bireylerin hayatında yarattığı değeri anlatan hikayeler paylaşılacak.
Tüm dünyada önem kazanan ileri teknolojinin tıbbın geleceğini şekillendirmesi bekleniyor
Hastaların genetik altyapısına uyumlu tedaviler üzerinde çalışılırken, biyolojik sistemler kullanılarak üretilen yeni moleküller, ölümcül, kronik ve henüz çaresi bulunamamış hastalıklara tedavi umudu oluyor. Gen terapisi ile genetic hastalıkların kaynağına inilip, hücre içindeki genin yapısı değiştirilerek hastalığı tedavi edilmesi, hatta engellenmesi gündemde. Biyoteknolojik yöntemler, klinik ve epidemiyolojik açıdan pek çok ciddi hastalık için yeni tedavilerin geliştirilmesini mümkün kılarken, nüfusun artan sağlık ihtiyacına da çözümler üretilebiliyor.
#ÇareBulanaDek kampanyası kapsamında sağlık alanında yaşanan ve yaşanması beklenen yeni gelişmelere dair bilgiler kamuoyuyla paylaşılacak. Kampanya kapsamında paylaşılan bilgilere hepimizicinumut.com adresinden ulaşılabiliyor.
İlaç firmaları gelirlerinin yüzde 21,6’sını yeni tedavilerin araştırma ve geliştirme süreçlerine ayırıyor
Yenilikçi ve biyoteknolojik ilaçlara yönelik Ar-Ge harcamalarının son 10 yılda yıllık yüzde 4,2 oranında arttığı günümüzde, AIFD üyesi 35 araştırmacı ilaç firması kampanya kapsamında nadir hastalıklardan kansere kadar tüm terapötik alanlarda yaşanan tıbbi gelişimlere dikkat çekmeyi amaçlıyor. Dünya çapında ilaç ve biyoteknoloji şirketlerinin yıllık toplam Ar-Ge harcamaları 2018’de 178,9 milyar doları bulurken, ilaç firmaları satış gelirlerinin yüzde 21,6’sını araştırma ve geliştirmeye ayırıyor. Tüm sektörler içinde en çok Ar-Ge yatırımı yapan sektör olarak öne çıkan ilaç sektörü sadece Avrupa’da 765 bin insanı istihdam ediyor. İlaç sektörü çalışanlarının yüzde 15’ini ise yenilikçi tedavilere ulaşmak için #ÇareBulanaDek hiç durmadan araştırma ve geliştirme yapan Ar-Ge ekipleri oluşturuyor. Araştırmacı ilaç firmaları, yenilikçi ilaçlara yönelik Ar-Ge çalışmaları arasında en önemli bileşen olarak kabul edilen klinik araştırmalar konusunda da etkin çalışmalar yürütüyor. Türkiye’de klinik araştırma yatırımlarını artıran araştırmacı ilaç firmaları, halihazırda yürütülen 521 adet sektör destekli klinik araştırma aracılığıyla 22 bin hastaya yenilikçi ilaç, tıbbi cihaz ve tedavilere erken erişim imkânı sunuyor.
“İçinde bulunduğumuz dönemde tedavilere yönelik çalışmalara dair en doğru bilgileri paylaşmak en önemli sorumluluğumuz”
Hastalıkların beklemediği bir ortamda bilim insanlarının da durup dinlenmeyeceğinin altını çizen AIFD Genel Sekreteri Dr. Ümit Dereli, kampanyanın hedeflerine ilişkin şu görüşleri paylaştı: “Tüm dünyada araştırmacı ilaç firmaları, COVID-19 salgınına karşı benzersiz bir seferberlik başlattı. Bilim insanları ile birlikte hiç durmadan, bu hastalık da dahil olmak üzere insan sağlığını etkileyen diğer tüm hastalıklara yönelik tedaviler geliştirmek için var gücümüzle çalışıyoruz. İçinde bulunduğumuz dönemde yenilikçi tedaviler için yapılan çalışmalara yönelik en doğru bilgileri paylaşmamızın öncelikli sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz. Yenilikçi tedavilerin tüm dünya ile birlikte Türkiye’deki hastalar için de umuda dönüşmesi için çabalıyoruz. Kendi ulusal düzenlemelerimizi söz konusu alanlardaki ilerlemelerle uyumlu bir şekilde ve Türkiye’deki hastaların yeni tedavilere en hızlı ve kolay erişebileceği bir iklimi yaratmaya yönelik olarak planlamamız, bu fırsatların hayata geçme şansını ve hızını artırıyor. Biliyoruz ki hastalık beklemez…
Geliştirilmekte olan 7 binin üzerindeki tedavinin desteğiyle, hastalıkların etkilediği tüm insanların daha parlak yarınlara uyanabilmesi için #ÇareBulanaDek hız kesmeden çalışmaya devam ediyoruz.”