Sağlık haberleri.. (18.08.2018)

SAĞLIK MÜDÜRÜNDEN ‘RAMAZAN ÖNERİLERİ’

Kayseri İl Sağlık Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Ali Ramazan Benli ‘Ramazan bayramı’ nedeniyle şu önerilerde bulundu.

Mübarek Ramazan ayının sonuna gelinmesi ve bayram nedeni ile normal yeme düzenine geçilerek, tüketilen besin miktarında artma eğilimi görülmektedir

Sindirim sistemi rahatsızlıkları yaşamamak için ihmal edilmemesi gereken altın kurallar.

Geleneksel bayram ikramları (çikolata, börek, baklava ) kan şekerini hızla yükselten, enerji içeriği yüksek gıdalardır. Bu gıdaları bayramda birdenbire sık tüketmek sindirim sistemi problemlerine ve kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olarak çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Bu nedenle bayram ziyaretlerinde sunulan ikramlara dikkat edilmeli, aşırıya kaçılmamalı, yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri ihmal edilmemelidir.

Sağlıklı bir bayram geçirmek için ev sahiplerinin ikramda ısrarcı olmamalarını, misafirlerinse ölçüyü kaçırmamaları gerekmektedir.

Ramazan ayının sonlanması ile beraber tüketilecek yiyeceklerin miktarını aniden arttırmayınız. Öğün aralarını en az 2 en fazla 4-5 saat olacak şekilde düzenleyiniz.

Bayram sabahı hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalıdır…

Kahvaltıda kızartma, kavurma yöntemleriyle pişirilmiş besinler yenilmemelidir. Bayram ziyaretlerinde geleneksel olarak tatlı ikramı olacağından kahvaltıda şeker, bal vb. tatlı besinlerin bulundurulmaması yararlı olacaktır. Domates, salatalık, maydanoz, taze biber vb. çiğ sebzeler bolca tüketilmeli, az yağlı peynir ve haşlanmış yumurta tercih edilmelidir. Sucuk, salam, sosis vb yağlı besinlerden, börek vb. hamur işi gıdalardan sakınılmalıdır.

Ekmek olarak tam buğday ekmeği tercih edilmesi kan şekerini kontrol altında tutar ve tokluk hissi verir.

Besinler iyi çiğnenmeli, yemekler hızlı yenilmemelidir.

Baklava yerine sütlü tatlı…

Ramazan bayramı süresince mide ve bağırsak rahatsızlıkları yaşanmaması için fazla şeker ve şekerli gıdaların (tatlılar, çikolata vb) tüketimine dikkat edilmeli, çevrenin ısrarcı tutumlarından ve aşırı yeme eğiliminden mümkün olduğunca uzak kalınmalıdır.

Özellikle bayramda tatlı tüketimi çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlılar küçük porsiyonlar  halinde tercih edilmelidir. İkramda bulunurken ise hamur işi tatlılar yerine sütlü tatlılar, taze veya kuru meyveler; şerbetler yerine taze sıkılmış meyve suyu, az şekerli limonata, ayran vb. içecekler sunulmalıdır.

Sindirim sisteminin düzenli çalışması ve kabızlıktan korunmak için lif (posa) içeriği yüksek olan sebze, kuru baklagiller ve  meyve tüketilmelidir.

Ayrıca Bayramda şeker ve şekerli ürünleri satın alırken Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan izinli olmasına, son kullanma tarihinin geçmemiş ve ambalajının bozulmamış olmasına dikkat edilmelidir.

Çikolata- şeker yerine yaş-kuru meyve…

Yetişkin bireyler imkanlar dahilinde günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmelidirler. Lif (posa) içeriği yüksek bu besinler aynı zamanda kan şekerinin de hızla yükselmesini engellerler.

 Diyabet, kalp-damar hastalıkları, yüksek tansiyon gibi kronik hastalığı olanların uyguladıkları diyete bayram süresince de uymaya özen göstermelidirler.

Günde en az 2 litre su içilmeli…

Ramazan ayı boyunca su ve sıvı tüketimin azalmasından dolayı vücutta oluşabilen sıvı kaybının yerine konması için günde en az 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı tüketimini artırmak amacıyla öğünlere ayran, taze sıkılmış meyve suyu, az şekerli limonata ve az şekerli komposto gibi sıvı gıdalar eklenmelidir.

Siyah çay yerine bitki çayı…

Tüm bireyler özellikle de yaşlı ve tansiyon hastaları gün boyu çay, kahve gibi kafein içeriği yüksek içecekleri fazla miktarda tüketmemelidirler.

Bayramda şeker ve şekerli ürünleri aşırıya kaçmayacak miktarlarda almaya ve satın alırken Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan izinli olmasına, son kullanma tarihinin geçmemiş ve ambalajının bozulmamış olmasına dikkat edilmelidir.

Ramazan ayı boyunca enerji harcamamak için azaltılan fiziksel aktivitenin bu dönemin sonlanmasıyla birlikte arttırılması oldukça önemlidir.

Bayram tatili süresinde Kayseri Şehir Hastanesi, Kayseri Devlet Hastanesi, Emel Mehmet Tarman Çocuk Hastalıkları Kliniği, Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Kliniği’nin acilleri açık olup 112 Acil Sağlık Hizmetleri ekiplerimize bağlı ambulans ve hava ambulansı 24 saat kesintisiz hizmet verecektir.

KRONİK HASTALIĞI OLANLAR BAYRAMDA DİKKAT ETMELİ

Kayseri Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi İç Hastalıkları ve Hematoloji uzmanı Doç Dr. Muzaffer Keklik, “Ramazan ayı boyunca uzun saatler süren açlıktan sonra bayramda aniden kalorili yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi, çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir” dedi.

Doç Dr. Muzaffer Keklik, yaptığı açıklamada, oruç nedeniyle yavaşlayan metabolizmanın normale dönmesinde belirli bir süre alışma periyoduna ihtiyaç duyduğunu ifade ederek şu görüşlere yer verdi:

“ Hipertansiyon, diyabet, kalp yetmezliği gibi kronik hastalığı olup çeşitli ilaçlar kullanan hastaların bir kısmı, önermediğimiz halde ramazan ayında oruç tutmak istiyorlar. Keza ülser, reflü gibi mide rahatsızlığı olanlar yanı sıra migren gibi kronik hastalığı olanlar da oruç tutmaktan etkilenebiliyor. İlaçlarını ve diyetlerini ayarlayarak oruç tutabilen hastalarımıza bayram günleri için bazı önerilerimiz olacak. Ramazan ayı boyunca uzun saatler süren açlıktan sonra bayramda aniden kalorili yiyecek ve içeceklerin tüketilmesi, çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Oruç nedeniyle yavaşlayan metabolizma, yeniden normal beslenme düzenine dönerken belli bir süre alışma periyoduna gereksinim duyar. Bu nedenle bayram günlerinde ‘az az sık sık’ beslenmeye dikkat edilmeli, sebze ve meyve ağırlıklı hafif gıdalar tercih edilmeli, susadıkça sıvı alınmalıdır. Bayramda hafif bir kahvaltıyla öğüne başlanılmalı, bir anda bol kalorili, aşırı yağlı gıdalar tüketilmemelidir. Hipertansiyon, diyabet ve koroner arter hastalığı olan bireyler özellikle diyetlerine uygun şeklide beslenmelidirler. Mide şikayeti olanlar da azar azar yemeye dikkat etmeli, acı ve baharatlı gıdalardan ve hazmı zor yağlı şerbetli tatlılar ve çikolatadan uzak durmalılar. Ramazan ayının sıcak yaz günlerine gelmesi nedeniyle, kronik hastalığı olanlar yeterli sıvı alımına dikkat etmelidirler. Diyabet hastaları, bayramda şerbetli tatlı yerinde meyve ve sütlü hafif tatlıları tercih etmelidir. Hipertansiyon hastaları da tuzsuz gıdalar almalı, hamur işlerinden uzak durmalıdır. Tüm kronik hastalığı olanlar, mümkün olduğunca fiziksel aktiviteye yönelmeli, uygun spor faaliyetlerini sürdürmelidir. Tempolu yürüyüş çok yararlı bir aktivite olup, vücuttaki kan damarlarının sağlıklı şekilde çalışmasını sağlar. Hareketli olmak her birey için önemlidir ve ‘tromboz’ dediğimiz damar tıkanıklığını önler. Bayramda da yürüme mesafesindeki yerleri bu şekilde değerlendirmek faydalı olur. Bu vesileyle hayırlı bayramlar dilerim.”

ERKEKLERİN KORKULU RÜYASI: PROSTAT

Her tip hastalığının tanı ve tedavisi bulunan prostatla ilgili sorunların ileri yaştaki erkeklerde ortaya çıktığını belirten Kayseri Özel Melikgazi Hastanesi Üroloji Uzmanı Op.Dr. Yusuf Gençten, ‘‘Prostat erkeklerin en önemli hastalıklarından birisidir’’ dedi.
Prostat hastalıklarının, prostat kanseri, prostatizm (protat büyümesi) ve prostatit (prostat iltihaplanması veya enfeksiyonu) olmak üzere başlıca 3 tipinin bulunduğunu belirten Op.Dr. Yusuf Gençten, ‘‘Sık sık idrar yapmak, geceleri tekrar tekrar tuvalete kalkmak, idrar yapmaya başlarken zorlanmak, tuvalet ihtiyacını ertelemede zorlanmak, yapamamak, idrar akışının zayıf olması, idrar yaparken ağrı hissi, idrar yaptıktan sonra mesanenin tam olarak boşalmadığını hissetmek gibi belirtiler, prostatik hastalıklarının ortak belirtileri’’ dedi.

Özel Melikgazi Hastanesi Üroloji Uzmanı Op.Dr. Yusuf Gençten şu bilgileri verdi: “Prostat kanserinin sebepleri kesin olarak bilinmemektedir. Bulaşıcı değildir, insandan insana geçmez. Araştırmalar prostat kanseri gelişme riskini artıran bazı faktörler olduğunu göstermiştir.

Yaş Prostat kanserinin en önemli risk faktörüdür. 45 yaş altında nadir görülür. Yaşlandıkça risk artar. Erkek kardeşinde prostat kanseri olanlarda risk artar.  Hastalık 35 yaş üzerinde belirtilerini göstermektedir. Tedavisinde %20’lik bir kısma cerrahi girişim uygulanırken, %80’lik kısımda ilaç ve izleme tedavileri ile hastalık önlenebilmektedir. Prostat kanserinin hiçbir belirtisi olmayacağı gibi hastalar; idrar yapma ile ilgili problemler, ereksiyon zorluğu, semende veya idrarda kan ve sırt, bel, kalça ve uyluk ağrıları ile başvurabilirler. İdrar yapma ile ilgili problemler; idrar yapamama, idrar yapmaya başlama ya da durdurmada zorlanma, sık sık idrara çıkma, geceleri idrara çıkma, idrar akımında zayıflama, kesik kesik zorlanarak idrar yapma, ağrılı idrar yapma şeklinde olabilir. Bu belirtiler kanser dışı nedenlere (prostat büyümesi, enfeksiyon gibi) de bağlı olabilir.Bu belirtiler bulunduğunda bir üroloji uzmanına başvurmanız gerekmektedir.

Prostat kanserinin belirtileri ortaya çıkmadan erken tanısı için bazı tarama yöntemleri kullanılır. Bu tarama yöntemlerinin 50 yaşından sonra tüm erkeklere yılda bir uygulanması önerilmektedir. Prostat hastalığı erken evrelerde hastaya uygulanan ve prostatın büyümesini durduran ilaçlar ile tedavi edilebilmektedir. Ancak büyümüş bir prostat bezinin tekrar küçülmesini sağlayacak tek yol, cerrahi müdahale olduğundan kişinin sağlık durumunun kritik olması durumunda hekimler ameliyatı da uygun görebilir”

Babalar Günü’ne sigarasız girmek mümkün
Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı, Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü Madde Bağımlılığı Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Görkem Yararbaş, Babalar Günü’nün sigarayı bırakmak için önemli bir vesile olabileceğini belirtti ve anne-babaları sigara bağımlısı olan çocukların sigaraya başlama riskinin daha yüksek olduğu konusunda uyardı.
Sigarayı bırakmak isteyen kişilerde çok sık duyulan sigara bırakma sebeplerinden birisinin “sigarayı çocuğum için bırakmak istiyorum” sözü olduğunu belirten Doç. Dr. Görkem Yararbaş şöyle konuştu: “Ebeveynler genellikle sigara içerek çocuklarına hem pasif içicilik açısından hem de rol model olarak zarar verdiklerini düşünerek sigara bırakma kararı alır. Bazen çocuklar sigarayı bırakmaları konusunda ebeveynlerine baskı yapabilirler. Sigara bırakma konusunda tercih edilen, kişinin kendisiyle ilgili kişisel hedeflerinin olmasıdır. Çünkü “çocuklarımın iyiliği için sigarayı bırakıyorum” yerine, kişinin kendi kişisel sebepleriyle, kendi iyiliği için bunu yapması çok daha kalıcı ve sürdürülebilir olacaktır. Sigaranın zararları hakkında doğru şekilde bilgilendirilmiş bir çocuğun ebeveyninin sigarayı bırakmasını istemesi oldukça anlaşılırdır. Böyle bir istek karşısında baba çocuğun isteğini ciddiye aldığını çocuğa hissettirmelidir. Sigarayı bırakmaya dair herhangi bir düşüncesi olmayan bir baba sigara içmenin yarattığı olumsuz etkiler üzerine düşünmeli ve sigara kullanımıyla ilgili öz değerlendirmede bulunarak sigarayı bırakmak adına kendince sebepler belirlemelidir. Bu durumla ilgili çabalarını da çocukla paylaşarak süreçle birlikte başa çıkarak baba – çocuk ilişkisinin de güçlenmesi sağlanabilir.”
Anne, baba ve kardeşi sigara içen çocuk sigara bağımlısı olmaya daha yatkın
Doç. Dr. Görkem Yararbaş pasif içicilik ve ailenin rolü konusunda şunları söyledi: “Pasif içicilik, başkasının içtiği bir tütün ürününün dumanına maruz kalmaktır. Ciddi sağlık sorunlarının ispatlanmış nedenidir. Bir birey, sigara içmemesine rağmen pasif içicilik nedeniyle her gün saatlerce dumana yani son derece zehirli bir içeriğe maruz kalabilir. Bilimsel çalışmalar pasif içicilik ile alınan dumanın beyinde nikotinin bilindik etkilerini oluşturabilmesi için yeterli olduğunu göstermiştir. Yani pasif içiciliğin daha genç yaşta sigaraya başlamayı veya daha dirençli bir içici olmayı tetikleyebileceğini söyleyebiliriz. Aile, çocuk için ilk öğrenme yeridir. Çocuk okul çağına kadar daha çok aileden daha sonra ise okul ve akranların da dahil olduğu çevreden öğrenmeye devam eder. Araştırmalar anne, baba ve kardeşleri sigara içen bireylerin daha çok sigara kullandıklarını ortaya koymaktadır. Charlton (1996) tarafından, ortaya konulan “Aile Döngüsü Modeli”ne göre çocukların sigara içme davranışı yetişkinlerin sigara içmesiyle, özellikle de ebeveynlerinin içmesiyle ilişkilidir. Çocukların sağlık durumları ebeveynlerinin sigara içmesinden etkilenir, çocukların sigara içme davranışı sağlıklarını etkiler, bu çocuklar gelecekteki yetişkinlerdir ve onların yeni nesil çocukları etkilemesiyle sigara içmeyle ilgili bir döngü oluşacaktır.”
Ergenlikte dikkat eksikliği ve hiperaktivite, sigara kullanımını artırabilir
Bir ebeveyn için çocuğunun sigara içtiğini öğrenmenin kolay bir durum olmadığını belirten Doç. Dr. Görkem Yararbaş şunları söyledi: “Ancak bu durumu öğrenen ebeveynlerin ilk etapta ani ve aşırı tepkiler göstermesi ebeveynin çocukla olan iletişimini zedeleyeceği için durumu daha zor hale getirecektir. Bu nedenle aileler öncelikle çocuğun sigaraya başlama nedeni hakkında çocukla uygun şekilde görüşmelidir. Eğer belirgin bir neden varsa öncelikle bu konu üzerinde çocukla ortak bir çözüm yolu aranabilir. Bir uzmandan alacağı bilgiler çocuğun sigaraya bakışını düzenlemede daha etkili olabilir. Ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişimin temel konusunun sigara olması sürece zarar verecektir. Eğer anne ya da baba sigara bağımlısıysa bu durumda ebeveynler çocuğa sigara bağımlılığının ne kadar zorlayıcı bir durum olduğunu, kendilerinin sigaradan gördükleri zararlara rağmen sigarayı kullanmayı bırakamadıklarını, eğer sigara kullanmaya devam ederse yıllar içerisinde sigaraya olan bağımlılığının artabileceğini ve bu durumun her şeyi daha zor hale getireceğinden bahsedebilirler. Çocuğa sigara bırakması öğütlenirken, sigara kullanmaya devam eden bir ebeveyn profili de takdir edersiniz ki çok tutarlı olmayacaktır. Böyle bir durumda ebeveynler de sürece aktif olarak sahip çıkarak, çocuğa isterse birlikte bu duruma bir çözüm arayabileceklerini böylece kendisinin de kurtulmakta zorlandığı bir alışkanlığın üstesinden birlikte gelebileceklerini söyleyebilirler. Ek olarak, ergenlik döneminde dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi tabloların sigara kullanım oranlarını artırdığı bilinmektedir. Bu anlamda yaş grubuna uygun bir psikiyatrist desteğinin gerekebileceği akıllarda tutulmalıdır.”
Sigarayı bırakmak için uzman desteği alınması süreci kolaylaştırır
Sigara bırakmak isteyen bir bireyin içindeki bulunduğu psikolojik duruma uygun bir yaklaşım geliştirmenin önemli olduğunu belirten Doç. Dr. Görkem Yararbaş şu bilgileri verdi: “Bağımlılık, bireylerin karar verme süreçlerini olumsuz etkileyen bir tablodur. Bu nedenle bir bireyin kendi bağımlılığıyla ilgili süreci yönetme çabası çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır ve problem giderek derinleşir.  Sigarayı bırakmak için uzman desteği alınması, kişinin kanıta dayalı ve etkinliği gösterilmiş tedavi yaklaşımlarına ulaşabilmesi açısından önem taşıyor. Ülkemizde Alo 171 sigarayı bırakma destek hattı, sigarayı bırakmayı düşünen kişiler için çok önemli bir hizmeti başarıyla gerçekleştirmektedir.  Uygun tedavi seçeneklerine ulaşabilecekleri Sigara Bırakma Merkezlerine yönlendirilen kişilerin bireysel denemelere kıyasla çok daha başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.”

Vücudunuzun Ne Kadar Suya İhtiyacı Olduğunu Biliyor muydunuz?

‘Günde 8-10 bardak su için’ cümlesi beyninize kazınmış olsa da aslında su ihtiyacının kişiden kişiye değiştiğini ve aslında pek çok sağlık probleminin nedeninin vücudumuzu susuz bırakmak olduğunu biliyor muydunuz? Hastane Derindere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ergün Kasapoğlu ile suyun vücudumuzdaki önemini konuştuk…

 Vücut ağırlığınızın yüzde %55-75’i sudur.

Su, kanın yaklaşık% 83’ünü, kasların% 73’ünü, vücut yağının% 25’ini ve kemiklerin% 22’sini oluşturur.

Sıvı ihtiyacınızı yeterince karşılamadığınızın ilk işareti susuzluktur!

Susuzluk, susuz kalmış olabileceğiniz ilk uyarı sinyallerinden biridir; ama tek sinyali değildir. Diğer erken dönem belirtiler yorgunluk, kızarık cilt, daha hızlı nefes alma, artış gösteren nabız sayısı ve egzersiz yapmada zorluktur.  Daha az görülen belirtiler ise zayıflık ve baş dönmesidir. Eğer susuz kaldığınızı düşünüyorsanız, serin bir yere oturun ve sıvı ihtiyacınızı yavaş yavaş tüketerek karşılayın. Sıvıların bir anda içilmesi idrara çıkmayı uyararak vücudunuzun daha az su tutmasına neden olabilir.

 ‘Günde en az 8 bardak su için’ Doğru mu? Yanlış mı?

Bunu destekleyecek kanıt olmasa da su içmenin ihtiyaç olduğunu göz ardı etmemeniz gerekir. Erkeklerin günlük yaklaşık 2,5-3 litre, kadınların ise 2-2,5 litre su tüketmesi gerekir; ancak bu ihtiyaç tüm yiyecek ve içeceklerden elde edilen suyu da içermektedir. Çoğu insanın uzun süre sıcağa maruz kalmadığı veya çok aktif olmadığı sürece günlük tükettiği sıvı miktarı yeterli olur.

Su ihtiyacınızın %20’sini besinlerden karşılarsınız.

Kişi gün boyunca su ihtiyacının yaklaşık %20’sini yiyeceklerden alır. Elmanın % 84’ü, muzun % 74’ü, brokolinin % 91’i sudur. Su içermediğini düşündüğünüz yiyecekler bile yaklaşık %30 oranında su içerir. Örneğin sade bir simidin %30’u kıymanın %55’İ sudur.

Sıcak ve nemli havada egzersiz yapmak su ihtiyacınızı artırır.

Bu nedenle hava çok sıcak ve nemliyken açık havada egzersiz yapmayın. Egzersiz yapmanız gerekiyorsa daha uzun molalar verin, antrenman yoğunluğunuzu azaltın ve yaptığınız spora uygun giyinin. Spor yaparken ortalama her 20 dakikada bir su içmek için mola verin.

Su ihtiyacınızı vücudunuz belirler.

  • Yaş: Çocuklar yetişkinlere göre çok daha kolay sıvı kaybına uğrarlar. Bu nedenle bol sıvıya ihtiyaçları vardır. Yaşlı insanlar ise susuzluk hislerini kaybetme eğiliminde olduklarından ve sağlık problemleri nedeniyle daha fazla sıvıya ihtiyaç duyabilirler.
  • Cinsiyet: Erkeklerin kadınlardan daha fazla sıvıya ihtiyacı vardır. Özellikle hamile kadınların sıvı tüketiminin daha fazla olması gerekir.
  • Ağırlık: Daha ağır insanların daha fazla suya ihtiyacı vardır.
  • Sağlık: Diyabet, kistik fibroz ve böbrek hastalığı olanların sıvı ihtiyaçları diğer insanlardan daha fazladır.
  • Çevre: Aşırı sıcak, soğuk veya nemli hava koşullarında ve yüksek irtifalarda daha fazla sıvıya ihtiyacınız vardır.

 Yetişkinler bir günde yaklaşık 10 bardak su kaybeder.

Nefes alma, terleme, idrar yapma gibi işlevleri yerine getirirken su kaybına uğrayan vücudunuz yiyecek ve içeceklerle bu kaybını telafi eder.

İdrarınızın rengi su ihtiyacınızı gösterir.

Sıvı kaybı düzeyinizi izlemenin kolay bir yolu, idrarınızın rengini kontrol etmektir. İdrarınız koyu ise susuz kalmışsınız demektir. İdrarınızı daha açık bir renkte tutmak için yeterince sıvı tüketin. Sıvı durumunuzu takip etmenin diğer pratik yolları, vücut ağırlığınız (su kaybettiğinizde kilo vermeniz) ve terlemeyi (daha fazla terledikçe, kaybettiğiniz su miktarı) göz önünde bulundurmak sayılabilir.

 Su ihtiyacınızı sodyum içerikli içeceklerle de karşılayabilirsiniz.

Sodyum, vücudunuzun egzersiz sırasında kaybettiği elektrolitlerden biridir ve vücudunuzun bu maddeye ihtiyacı vardır. İşte bu yüzden sporcu içecekleri genellikle sodyum bakımından zengindir. Alkollü içecekler ve atıştırmalıklar da susuzluğu tetikleyebilir ve sıvıları tutmanıza yardımcı olabilir. Ama çok fazla tuz kan basıncınızı artırabilir ve bazı insanlarda kalp rahatsızlıklarını kötüleştirebilir.

 Sıvı tüketimi sadece susuzluğunuzu gidermez!

Vücudunuzda her hücre, doku ve organda su vardır. Sıvı tüketimi besinleri taşımaya, toksinlerden kurtulmaya, sıcaklığınızı doğru seviyede tutmaya, eklemleri yağlamaya, cildinizi nemlendirmeye ve diğer birçok şeye yardımcı olur.

Karpuzu Sevmemizin 6 Nedeni…

Ramazan ayı yaz mevsimine rastlayınca en çok tercih edilen ve susuzluğu giderme konusunda önemli bir rolü olan karpuz sofraların baş tacı… Peki, her yaştan insanın severek yediği karpuzu neden bu kadar çok sevdiğinizi biliyor muydunuz? Bu sorunun yanıtını sizler için Hastane Derindere Beslenme ve Diyet Uzmanı Meltem Şeniz Toksoy verdi…

  1. Karpuz boş kalori içermez; aynı zamanda besleyicidir!

Bir porsiyon doğranmış karpuz sadece 80 kalori içerir. Ayrıca, A ve C vitaminleri ile potasyumun mükemmel bir kaynağıdır.

  1. Su kaybınızı engeller!

Karpuzun% 92’si sudur. Bu da karpuz tüketiminin susuz kalmanızı engelleme konusunda mükemmel bir yardımcı olmasını sağlar. Dilerseniz küp küp doğrayarak yiyebilir veya suyunu içebilirsiniz. Her şekilde sıvı ihtiyacınızı karşılamada iyi bir seçenektir.

  1. Likopen zenginidir!

Domates, pembe greyfurt gibi gıdaların yanı sıra karpuz da kırmızı rengini ve güçlü antioksidan olma özelliğini içerdiği likopenden alır. Yurtdışında yapılan araştırmalara göre likopen, kardiyovasküler hastalıkların yanı sıra bazı kanserleri ve kataraktı önleme konusunda da önemli bir antioksidan olma özelliği taşımaktadır. Likopeni daha fazla tüketmek istiyorsanız karpuzun koyu pembe renge sahip olan bölümünü yiyin.

  1. Performansı artırır ve iyileştirmeyi geliştirir…

Çalışmalar halen devam etmekle birlikte, yayınlanan birkaç rapor, karpuz veya karpuz suyunun çalışan kaslara oksijen taşıma ve kas ağrılarını azaltma özelliğiyle performansı artırarak, egzersiz sonrası iyileşmeyi hızlandırabileceğini göstermektedir.

  1. Cildinizi ve saçınızı sağlıklı tutmaya yardımcı olur.

İçerdiği A ve C vitaminiyle cildinizin ve saçınızın sağlıklı olmasına yardımcı olur. C vitamini, saçınız ve cildinizin temeli olan kolajen üretmek için gereklidir. Ayrıca C vitamini cildinizi UV ışınlarından korur, cilt kırışıklıkları ve güne bağlı yaşlanma lekelerinin oluşumunu geciktirir.

  1. Vücudun toksinlerden arınmasını sağlar.

Karpuz vücut sağlığında önemli bir rol oynayan sitrülin amino asidini içerir. Vücudun toksinlerden arınmasını sağlamasının yanı sıra kan damarlarının genişletmeye yardımcı olur ve kas yapımında önemli rol oynar.

Bağımlılık mı? O da Ne Demeyin!

Bağımlılık deyince akla ilk gelenler sigara ve alkol olsa da aslında bilinmeyen ve onlar kadar hayatınızı olumsuz yönde etkileyen bağımlılıkları Hastane Derindere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ergün Kasapoğlu’ndan öğrendik…

Akıllı telefonlar

Her zaman yanınızda bulunduruyor; birkaç dakikada bir kontrol ediyor, bir şeyleri okumak/görmek adına birlikte yemek yediğiniz insanları görmezden geliyorsanız, kabul edin siz artık bir akıllı telefon bağımlısısınız.

Kafein

Sabah uyandığınızda aklınıza ilk gelen kahve olabilir. Bunu bağımlılık olarak nitelendirmemek gerekir; ancak kahveyi azaltmaya çalıştığınızda endişe problemleri ve ciddi baş ağrıları yaşamaya başlıyorsanız bağımlısı haline gelmiş olabilirsiniz.

Çikolata ve Diğer Tatlılar

Çikolata ya da tatlı yerken keyif alıyor, ancak yedikten sonra suçluluk duyuyorsanız bir daha düşünmenizde fayda var. Yiyeceklerin içerdiği yüksek karbonhidrat yağları ve şeker beyninizde uyuşturucu etkisi yapar.

Alışveriş

Hepimiz hayatımızın bir döneminde gerçekten ihtiyacımız olmayan bir şeyler almış olabiliriz. Ancak alışveriş sizin için kendinizi ifade etme şekline geldiyse ve alışveriş yapmadığınız dönemde anksiyete problemleri yaşıyorsanız, buna ciddi finansal krizler de eşlik ediyorsa alışveriş bağımlılığı hayatınıza dahil olmuş demektir.

Bronzlaşma

Güneşe mi bağımlısınız? Güneş ışınlarının mor ötesi (UV) spektrumu vücudunuzda endorfin adı verilen kimyasal maddeleri serbest bırakır. Bronzlaştıkça kendinizi çok iyi hissedebilirsiniz; ancak bu size güneş yanığı, kabarcıklar ve cilt kanseri riski olarak geri dönebilir.

Egzersiz

İyi bir egzersiz, aktivitenin kendisine bağımlı olmadığınız sürece bağımlılık yapmaz; aksine beyninizin öğrenmesine yardımcı olur ve iyileşmeyi hızlandırabilir. Ancak, eğer hasta ya da egzersize uygun olmadığınız halde inatla yapmaya devam etmek istiyorsanız bağımlılık problemi yaşıyor olabilirsiniz.

ERKEKLERİN KORKULU RÜYASI: PROSTAT

Her tip hastalığının tanı ve tedavisi bulunan prostatla ilgili sorunların ileri yaştaki erkeklerde ortaya çıktığını belirten Kayseri Özel Melikgazi Hastanesi Üroloji Uzmanı Op.Dr. Yusuf Gençten, ‘‘Prostat erkeklerin en önemli hastalıklarından birisidir’’ dedi.
Prostat hastalıklarının, prostat kanseri, prostatizm (protat büyümesi) ve prostatit (prostat iltihaplanması veya enfeksiyonu) olmak üzere başlıca 3 tipinin bulunduğunu belirten Op.Dr. Yusuf Gençten, ‘‘Sık sık idrar yapmak, geceleri tekrar tekrar tuvalete kalkmak, idrar yapmaya başlarken zorlanmak, tuvalet ihtiyacını ertelemede zorlanmak, yapamamak, idrar akışının zayıf olması, idrar yaparken ağrı hissi, idrar yaptıktan sonra mesanenin tam olarak boşalmadığını hissetmek gibi belirtiler, prostatik hastalıklarının ortak belirtileri’’ dedi.

Özel Melikgazi Hastanesi Üroloji Uzmanı Op.Dr. Yusuf Gençten şu bilgileri verdi: “Prostat kanserinin sebepleri kesin olarak bilinmemektedir. Bulaşıcı değildir, insandan insana geçmez. Araştırmalar prostat kanseri gelişme riskini artıran bazı faktörler olduğunu göstermiştir.

Yaş Prostat kanserinin en önemli risk faktörüdür. 45 yaş altında nadir görülür. Yaşlandıkça risk artar. Erkek kardeşinde prostat kanseri olanlarda risk artar.  Hastalık 35 yaş üzerinde belirtilerini göstermektedir. Tedavisinde %20’lik bir kısma cerrahi girişim uygulanırken, %80’lik kısımda ilaç ve izleme tedavileri ile hastalık önlenebilmektedir. Prostat kanserinin hiçbir belirtisi olmayacağı gibi hastalar; idrar yapma ile ilgili problemler, ereksiyon zorluğu, semende veya idrarda kan ve sırt, bel, kalça ve uyluk ağrıları ile başvurabilirler. İdrar yapma ile ilgili problemler; idrar yapamama, idrar yapmaya başlama ya da durdurmada zorlanma, sık sık idrara çıkma, geceleri idrara çıkma, idrar akımında zayıflama, kesik kesik zorlanarak idrar yapma, ağrılı idrar yapma şeklinde olabilir. Bu belirtiler kanser dışı nedenlere (prostat büyümesi, enfeksiyon gibi) de bağlı olabilir.Bu belirtiler bulunduğunda bir üroloji uzmanına başvurmanız gerekmektedir.

Prostat kanserinin belirtileri ortaya çıkmadan erken tanısı için bazı tarama yöntemleri kullanılır. Bu tarama yöntemlerinin 50 yaşından sonra tüm erkeklere yılda bir uygulanması önerilmektedir. Prostat hastalığı erken evrelerde hastaya uygulanan ve prostatın büyümesini durduran ilaçlar ile tedavi edilebilmektedir. Ancak büyümüş bir prostat bezinin tekrar küçülmesini sağlayacak tek yol, cerrahi müdahale olduğundan kişinin sağlık durumunun kritik olması durumunda hekimler ameliyatı da uygun görebilir”