Sağlık haberleri (16.05.2019)

UZUN YAŞAMIN SIRRI BU İKİ SAYIDA: 12/8

 Yıllarca hiç belirti vermeden pusuya yatan hipertansiyonu düzenli tedavi ve sağlıklı yaşam tarzıyla kontrol altında tutmak mümkün. Ancak hastalar, kendini iyi hissedince ilaçları azaltmak ya da bırakmak, sarımsak ve limon suyuna güvenmek, dil altı ilaçlarla tansiyonu aniden düşürmeye çalışmak, aşırı miktarda ağrı kesici içmek gibi hatalara sıkça düşüyor.

Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Sağlık Grubu İçerenköy Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Timur Timurkaynak, hipertansiyon hastaları için ömürlerini uzatacak, yaşam kalitelerini artıracak önerilerde bulundu.

Haydi hemen tansiyonunuzu ölçün, bakalım 12/8 sayılarının neresindesiniz?

  • Eğer üstündeyseniz yüksek tansiyon ömrünüzü kısaltmaya başlamış demektir. Yüksek tansiyon, bir hastalık değildir. Damarlarınızın yaşlandığını, sertleştiğini gösteren bir bulgudur. Damarlarınız yaşlanınca ister istemez siz de hızla yaşlanmaya başlarsınız.
  • Unutmayın, sarımsak ve limon değil, egzersiz ve kilo vermek tansiyonunuzu düşürür. Damarlarınızın içine bakın zararlı maddeler var mı? Tuz, şeker, kolesterol, nikotin, yüksek basınç damarlarınız yoluyla tüm organlarınızı harap eder. Yüksek tansiyon beyninizi, böbreğinizi, gözünüzü, kalbinizi bir boksör gibi sürekli yumruklar.

Dünyada en çok görülen hastalık olan hipertansiyon yani yüksek tansiyon, 1 milyarın üzerinde insanı esir almış durumda. Dünyada en çok reçete hipertansiyon için yazılıyor. Bu kadar sık görülmesine rağmen tedavi edilebilen hasta sayısı oldukça düşük kalıyor. Türkiye’de 6 milyon hipertansiyon hastası var. 18 yaşın üzerindekilerin üçte birinin hipertansif olduğu belirtiliyor. Yaş ilerledikçe bu oran artıyor. 50 yaşından sonra neredeyse toplumun yarısında yüksek tansiyon görülüyor.

  • Hipertansiyonun (yüksek tansiyon) klasik tanımı, kan basıncının 140/90 mmHg’den yüksek olmasıdır. Hipertansiyon bir hastalık değil, çok daha geniş hastalıklar yelpazesinin bir bulgusu olarak kabul ediliyor yani, ilerleyici kalp ve damar hastalıkları grubunun belirtisi.
  • İdeal tansiyon 120/80 ve altındaki tansiyon değerleridir. Hastanın tansiyonu 120/80’in üstünde ise sağlıklı yaşam tarzı değişikliğiyle tedavi süreci başlıyor. Eğer tansiyon 140/90’dan yüksekse o zaman ilaç tedavisi devreye giriyor. İlaç tedavisinin amacı tansiyonu 140/90 değerlerinden daha aşağıda tutmak.

ERKEN BUNAMANIN SORUMLUSU

  • Ülkemizde ölümlere en çok neden olan yüksek tansiyon, teşhis edildiğinde iş işten geçmiş olabiliyor. Göz, beyin, böbrek gibi organlarla boyun damarı, kalp damarı, böbrek damarı ve bacak damarı, yüksek basınç nedeniyle zaman içinde hasar görmeye başlıyor. Kalp yetmezliğine, kalp krizine, beyin kanaması ve felce neden olabiliyor.
  • Çağımızda erken bunamanın en önemli nedenlerinden biri kontrolsüz hipertansiyon. Göz damarlarında yaptığı hasar görme kaybına, böbrek damarlarına verdiği hasar ise kronik böbrek yetmezliği ve diyalize girme ihtiyacına yol açıyor. Bu hastalık kadın ve erkeği aynı şekilde etkiliyor.

İKİ KUTU İLAÇ İÇMEKLE NORMALE DÖNMEZ!

  • Hipertansiyon kronik, yani yaşam boyu süren ve ilerleyici bir hastalık, bu nedenle de “İki kutu ilaç içtim tansiyonum normale döndü” diye bir şey söz konusu olamıyor. Tanı konulduktan sonra ömür boyu tedavi gerekiyor. Tedavi kesildiğinde tansiyon yine yükselerek tüm organlara hasar vermeye devam ediyor. Bu nedenle de hasta, ömür boyu ilaç kullanmalı, sağlıklı yaşam tarzını benimsemeli ve uygulamalı.

SABAHLARI YORGUN UYANANLAR DİKKAT!

  • Hipertansiyon sinsice ilerliyor ve yıllarca hiç bir belirti vermeyebiliyor. Bu yüzden de ‘sessiz katil’ olarak tanımlanıyor. Genellikle rastgele bir tansiyon ölçümü sırasında değerler yüksek bulunur ve sonrasında yapılan araştırmalar sonucu hipertansiyon tanısını alır.
  • Halk arasında hipertansiyonun en sık bulgusu baş ağrısı olarak biliniyor. Sabahları dinç uyanamamak, konsantrasyon güçlüğü, sersemlik, erken yaşlarda bunama, yol yürürken nefes darlığı, göğüs ve bacaklarda ağrı, gece uyurken nefes darlığıyla uyanmak, burun kanaması, görmede azalma, yüzde ellerde ve bacaklarda uyuşma kuvvet kaybı gibi belirtiler artık tansiyonun hasarlarının belirginleştiğini gösterebilir. Bu bulgular başka hastalıkların belirtileriyle de karışabilir. Detaylı bir muayene ve tetkik sonrası tanı kolaylıkla konulur.

SARIMSAK VE LİMON SUYUNA GÜVENMEYİN!

  • Hastalar her türlü şikâyetlerinde önce tansiyonlarını ölçüyorlar. Eğer tansiyon yüksek ise sarımsak ve limon suyu gibi şeylerle tansiyonlarını düşürmeye çalışıyorlar. Ancak bu yöntemlerin bilimsel bir yanı yoktur ve tansiyonu düşürmez.

DİL ALTI İLAÇLA ANİDEN DÜŞÜRMEK ÇOK BÜYÜK HATA!

  • Yüksek tansiyon hastalarının sıklıkla yaptıkları yanlışlardan biri dil altı tansiyon ilaçları kullanmak. Dil altına alınan ilaç çok hızlı emileceğinden; tansiyonu da çok hızlı düşürür ve bu da hem beyin hem de kalp için oldukça sakıncalıdır. Tansiyon kesinlikle hızlı düşürülmemeli. İlla ilaç alınacaksa bu dil altı olarak değil, içerek alınmalı. Eğer tansiyon yüksek ise 10-15 dakika dinlenip sakinleşerek tekrar tansiyon ölçülmeli ve yine yüksek ise bir sağlık kuruluşuna başvurulmalı.

TANSİYONU 18 YAŞINDAN İTİBAREN TAKİBE ALIN

  • Hipertansiyon, 18 – 50 yaş aralığında görülür. Genç yaşlarda ortaya çıkan tansiyon yüksekliği bir takım hormonal bozukluklara bağlı olabilir. Özellikle de çok yüksek değerler görülüyorsa mutlaka altta yatan bir neden araştırılmalı. Hipertansiyon eğer kontrol edilmez ise yıllar içinde tüm organ sistemlerinde hasara yol açar. Bu nedenle ilk kontrol 18 yaşında yapılarak erken teşhis edilmeli. Zira erken teşhis hayat ve organ kurtarıcıdır. Ayrıca erken teşhis, sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleriyle, yüksek tansiyonu daha rahat kontrol altına alabilmeyi sağlayabilir.

UYKU APNESİ VE TUZ TANSİYONU FIRLATIR!

  • Hipertansiyonun tek bir nedeni yok. Birçok faktör bir araya gelerek kan basıncını yükseltiyor. Bunlar arasında genetik, tuz tüketimi, hazır gıdalarla beslenmek, egzersiz yapmamak, kilo almak, uyku apnesi sayılabilir. Sayılan bu nedenlerle oluşan hipertansiyona birincil veya esansiyel yüksek tansiyon denir. Bunların yanı sıra ikincil nedenlerle oluşan hipertansiyon da vardır. Ancak bunun görülme sıklığı yüzde 1’den daha düşüktür. Tiroit, böbrek üstü bezi, beyindeki hipofiz bezi, kortizol hormonlarındaki bozukluklar, böbrek damar darlıkları gibi nedenlerle de tansiyon yükselir.

TANSİYONA KARŞI TOPLUM SAĞLIĞI PROJESİ OLMALI

  • Nüfusun neredeyse yarısı 50 yaşından sonra hipertansiyon hastası olduğundan, hastalık, bir toplum sağlığı projesi olarak ele alınmalı. Eğer gençlik çağlarından itibaren tuz azaltılır, sigara ve alkolden uzak durulursa, kilo kontrolü, sağlıklı beslenme ve egzersiz yaşamın bir parçası haline getirilirse hipertansif hasta sayısında ciddi azalmalar olabilir. Halkı bilinçlendirmek için kamu spotları, derneklerin halkla bütünleşen çalışmaları ve medyanın desteği yararlı olabilir.

REÇETEYE DEĞİL GÜVENE DAYALI TAKIM OYUNU LAZIM!

  • Hipertansiyon, kontrol altına alınabilen bir hastalık ancak sadece tansiyonu kontrol etmek yetmiyor. Tüm risk faktörlerini kontrol etmek gerekiyor. Hipertasiyon hastaları sadece tansiyonu yüksek hastalar değildir. Bu hastalarda mutlaka eşlik eden kolesterol ve şeker yüksekliği (insülin direnci) vardır. Çoğu sigara ve alkol kullanır. Egzersiz yapmaz. Eğer sağlıklı ve uzun bir yaşam hayal ediyorsak tüm bu riskleri kontrol etmek gerekiyor.
  • Ancak doktor bunu tek başına yapamaz. Bu, bir takım oyunudur. Doktor ve hasta bir takım olarak çalışmalı ve bu hedefe doğru yol almalıdır. Hasta doktoruna inanmalı ve ikna olmalı. Aksi takdirde doktor ilacı yazar, hasta tedaviyi uygulamaz. Reçeteler değil, güvene dayalı hasta hekim işbirliği hastalığı tedavi eder.

HASTA KAFASINA GÖRE İLACI KESMEMELİ

  • Hipertansiyon hastalarının tedavi sürecinde yaptıkları en önemli hatalardan biri de ilaçların hipertansiyondan daha zararlı olduğunu düşünmeleri. İlaçlarını kendi kendilerine azaltıp kesmeleri, tuz ve alkol kullanımını azaltmamaları, aşırı miktarda ağrı kesici içmeleri, “kendimi iyi hissediyorum” diyerek düzenli kontrollere gitmemeleri ve kilo almaları; tüm bunlar tedaviyi zorlaştıran en önemli hatalar!

BİR KERE ÖLÇMEKLE TANI KONULMAZ

  • Tek bir ölçümle ölçümle hipertansiyon tansı konulmuyor. Birçok kez ve uzun süreçte yapılacak tansiyon ölçümleri tanıyı doğrulamak için gerekli oluyor. Günümüzde artık kesin tanı için hastalara otomatik tansiyon cihazı takılarak, 24 saat boyunca tansiyon ölçümleri yapılıyor. Sonra bu ölçümler bilgisayarda analiz ediliyor. Tansiyon cihazı ile takip etmenin mümkün olmadığı durumlarda ise bir hafta süresince sabah akşam iki kez tansiyon ölçülerek de tanı konulabiliyor.

HER HASTAYA AYNI TEDAVİ UYGULANMAZ

  • Her yüksek tansiyon hastasına aynı tedavi uygulanmaz. Hastanın, yüksek tansiyonuna eşlik eden diğer hastalıklarına bakılarak en uygun ve etkili tedavi seçeneği hayata geçirilerek hastalık kontrol altına alınır.

Ramazan Ayı Sigarayı Bırakmak İçin Büyük Fırsat

Kayseri Sağlık Müdürlüğüne bağlı sigara bırakma poliklinikleri hız kesmeden Ramazan Ayında da hizmetlerine devam ediyor.

Sigarayı Bırakma Polikliniği hekimlerinden sorumlu Dr. Fatma Akpınar, bilinçsizce yapılan sigara bırakma denemelerinin olumsuz sonuçlar ortaya çıkardığını, ramazan ayında ise doğru yöntemlerle sigara bırakmanın mümkün olduğunu ifade etti.

Dr. Akpınar; “ Dünya Sağlık Örgütü tarafından dünyanın en büyük sağlık sorunu olduğu ilan edilen ‘dünyanın en hızlı yayılan ve en uzun süren salgını’ olarak tanımlanan sigara, dünyada yılda 7 milyon, günde 11 bin kişinin ölümüne sebep olmaktadır. Biz sağlık çalışanlarının en önemli görevlerinden birisi de sigarayla mücadele etmektir.

Bağımlı kişilere ramazan ayı sigara bırakmak için önemli bir motivasyon kaynağı olabilmektedir. Ramazan ayında manevi duyguların da verdiği güç ile kişiler gün boyu sigara içmedikleri için bunu devam ettirebilecekleri yönünde cesaret kazanmaktadırlar. Genellikle Ramazandan hemen önceki günlerde destek için gelenlerin sayısı artıyor ve bu süreci devam ettirmek istiyorlar. Bu nedenle ramazan ayı sigara bırakmak için bir fırsattır.

Gün boyu kanda nikotin seviyesinin düşmesi, bilinçaltında yasakların kalktığı mesajının verilmesi, içme isteğinin yükselmesi sebebi ile sigara kullanan vatandaşlarımız iftarda üst üste sigara içebilmektedir. Bu durum çarpıntı, tansiyon yükselmesi, bulantı, baş dönmesi, midede yanma ve asit artışı gibi şikâyetlerin yanı sıra kalp krizi ve beyin kanaması riskinde de ciddi artışa neden olmaktadır. Bu sebeple sigara içen vatandaşlarımızı iftarda art arda sigara içmemeleri konusunda uyarıyoruz. Sağlık Müdürlüğü olarak sağlıklı yaşam merkezlerimizdeki sigara bırakma polikliniklerimize başvuran vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğuna sigarayı bıraktırmanın gururunu yaşıyoruz.

 Ramazan ayı vesilesiyle sigarayı bırakmak isteyenleri polikliniklerimize bekliyoruz. Ayrıca Bakanlığımızın Alo 171 sigara bırakma destek hattını da arayarak sigara bırakma konusunda yardım alabileceklerini hatırlatıp, sigarasız sağlıklı bir hayat geçirmenizi diliyorum ” dedi.

Polikliniğe başvuran bir vatandaşımız da konuşmasında; “ciddi bir sigara tiryakisi olduğunu ve ramazan ayında sigarayı bırakmak için fırsat bilerek sağlıklı yaşam merkezine başvurduğunu, sunulan hizmetten çok memnun olduğunu belirtmiştir.

Onlar nasıl gördüğünü anlatamıyor ama…

ÇOCUKLAR NE ZAMAN GÖZ DOKTORUNA GİTMELİ?

Yaş ilerledikçe görme yetisinin azaldığını ya da farklı göz hastalıklarının ortaya çıktığını biliriz. Fakat göz hastalıkları yalnızca yaş almayla gelişmiyor. Doğuştan gelen ya da çocukluk çağlarında ortaya çıkabilen göz problemleri çocuğun gelişme çağında olmasından dolayı kişinin yaşamının tümünü etkileyebiliyor. “Bu nedenle çocukluk çağında görülebilen doğuştan gelen katarakt, göz tümörleri, şaşılık ve göz tembelliği gibi durumların erken tanı ve tedavisi çok önemli” diyen Acıbadem Kayseri Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Neslihan Sinim Kahraman, bu hastalıkların erken teşhisi için ülke çapında yürütülen tarama programlarından yararlanılabileceğine dikkat çekiyor.

“Tarama programlarından faydalanın”

Ülkemizde çocukluk çağında sık görülen sağlık sorunlarının erken tanınması ve gerekli tedavilerinin sağlanabilmesi amacıyla çeşitli tarama programları yürütülüyor. 2015 yılından bu yana ise ulusal görme taraması takibi aile hekimleri ve çocuk sağlığı uzmanları tarafından yapılıyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Neslihan Sinim Kahraman, tarama programları kapsamında aile hekimlerinin kayıtlı her bebek ve çocuğa, 0-3 aylık ve 36-42 aylık dönemlerde görme taraması yaptığını dile getirerek ailelerin bu programlardan mutlaka faydalanmasına gerektiğinin altını çiziyor.

Prematüre bebekler için özel takip

Prematüre (erken) doğan bebekler gelişimlerini anne karnında henüz tamamlamadan dünyaya geldiklerinden göz sağlığı konusunda da farklı sıkıntılarla karşılaşabiliyorlar. Bu nedenle, 32 hafta ve altında doğan tüm prematüreler ile 1500 gram ve altında doğan tüm bebeklerin, retina hasarına yol açan ve körlükle sonuçlanabilen bir göz hastalığı olan “Prematüre Retinopatisi” açısından değerlendirilmek üzere göz doktoruna başvurması gerekiyor. Prematüre veya düşük doğum ağırlıklı bebeklerin yanı sıra ek bir sistemik hastalığı olan ya da ailesinde bilinen göz hastalığı öyküsü olan bebeklerin göz muayene ve kontrollerinin ihmal edilmemesi de şart. “Bebeğinizin göz sağlığını mutlaka takip edin” diyen Dr. Neslihan Sinim Kahraman, gözde kayma veya göz bebeğinde farklı renk görülmesi durumlarında da vakit kaybetmeden göz doktoruna başvurulmasını öneriyor.

Okul öncesi yaş grubu da tarama altında

Anaokulu ve birinci sınıfa başlayacak olan çocukların da kırma kusurları, şaşılık ve tembellik gibi görüşü bozacak durumlar açısından göz doktoru tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü çocuğun ve ailenin fark edemediği herhangi bir görme bozukluğu okul başarısının düşmesine ve çocuğun davranışlarının değişmesine yol açabiliyor. Öğrenme güçlüğü çeken çocuklarda göz muayenesi yapılması, fark edilmemiş görme bozukluklarının tespitini sağlayabiliyor. Okul öncesi yaş grubu çocuklarda sık görülen görme kusurlarına yönelik tarama programının da 2018 yılı içerisinde hayata geçirildiğini hatırlatan Dr. Neslihan Sinim Kahraman, ailelerin çocuklarını ilk 3 ay içinde, 1 yaşında, 4 yaşında ve ilkokula başlamadan önce mutlaka göz hekimine göstermelerini tavsiye ediyor.

Sigara bağımlılığından Ramazanda kurtulun
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre her yıl dünyada 4 milyon, günde 11.000 kişinin ölümünden sigara sorumlu. Türkiye’de de her yıl 100.000 kişi sigaraya bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor. Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Toprak, Ramazan ayının sigara bağımlılığından kurtulmak için büyük bir fırsat olduğunu belirtti ve sigarayı bırakmak isteyenleri bu fırsatı değerlendirmeye davet etti.
Türkiye’de her yıl 100.000 kişi sigaraya bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre acil önlem alınmadığı takdirde 2030 yılına gelindiğinde her yıl, yüzde 80’i gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere, 8 milyondan fazla ölüm olacağı ve 21. yüzyıl boyunca bir milyar kişinin öleceği tahmin ediliyor.
Ramazan vesilesiyle sigarayı bırakmak çok daha kolay
Bir ay boyunca oruç vesilesiyle sigarayı azaltanların/bırakanların büyük bir fırsat yakaladığını vurgulayan Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği (TAHUD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Dilek Toprak, kullanıcıların ayrıca özellikle gündüzleri pasif içiciliğe maruz kalmayacakları için bu süreci normal zamanlardan çok daha kolay atlatabileceğini belirtti: “Oruç esnasında bağımlılık vücuttan uzaklaşmışken, sigarayı tekrar hatırlamadan devam etmek, bırakma prosedürüne baştan başlamaktan çok daha kolay. Ramazan için en büyük avantajlardan biri de etrafta içenlerin sayısında azalma olmasıdır. Bu durumda uyaranın az olması kişinin içme isteğini de azaltacaktır. Ayrıca bırakan ya da bırakmak üzere olan kişi özellikle gündüz pasif içiciliğe maruz kalmayacaktır.
Eksiklik hissiyle, maneviyatla baş edin  
Ramazan ayında manevi duyguların da verdiği güçle sigarayı bırakmanın daha kolay olabileceğini vurgulanıyor. Kuvvetli bağımlılık yapıcı bir madde olan nikotin beyinde bazı maddelerin salınımını artırıyor. Sinir sisteminin nikotine duyarlılığı 90 dakika ara verildikten sonra artıyor ve kişi nikotin eksikliğini hissederek içmek istiyor. Bu istek ve yoksunluk belirtileri (sinirlilik, gerginlik, öfke, uykusuzluk, baş dönmesi, titreme, tansiyonda düşme, kas kasılmaları) özellikle bırakmayı izleyen ilk günlerde ya da Ramazan’ın ilk günlerinde çok fazla olabiliyor. Bu nedenle oruç tutanların bu süreyi manevi güç ile atlatmaları, motivasyonel güçlerini kullanması çok önemli.
Sahurda arka arkaya sigara içmek çok tehlikeli
Prof. Dr. Dilek Toprak, sahurda günlük nikotin stoklarını almaya çalışan içicilerin arka arkaya sigara içmeleri nedeniyle ölüm riskinin çok arttığını belirtti: “Kanda ve nefeste hızla yüksek miktarlara ulaşan nikotin kalp ritminde artış, ritim bozukluğu ve hipertansiyona neden olabilir. Bu durum kalp krizi riskinin artışı anlamına gelir. Uzun vadeli sigara kullanan kişilerde ise akciğer kanseri riski 22 kat, bronşit riski 10 kat daha fazladır. Kalp hastalığı riski de 3 kat artmaktadır. Başta akciğer kanseri olmak üzere, nefes borusu, yemek borusu ve pankreas gibi neredeyse tüm kanserlerin tütünle ilişkisi vardır.”
Sigarayı bırakmak isteyenler ücretsiz poliklinik desteği alabiliyorlar
Erişkin nüfusun yarısının sigara kullandığı ülkemizde sigarayla savaşma konusunda önemli adımlar atılıyor ve konunun nörobiyolojik boyutunun yanı sıra psikolojik destek için de ücretsiz yardım alınabiliyor.  Sigarayı bırakma sürecinde kişinin profesyonel destek alması başarı şansını artırıyor. Sağlık Bakanlığı kontrolündeki sigara bırakma poliklinikleri, sertifikalı ve deneyimli hekimlerle ücretsiz destek veriyor. Ayrıca sigara bağımlılığından kurtulmak isteyenlerALO 171‘i arayarak destek alabiliyor ya da bizzat polikliniklerden randevu alabiliyor. Sigara bağımlılığı da diğer kronik hastalıklar gibi tedavi edilebiliyor.Bağımlılık arttıkça ilaç desteğine ihtiyaç da artıyor.
Tütün kullanımının arkasındaki en önemli nedenin nikotin arayışı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dilek Toprak, fiziksel bağımlılık arttıkça ilaç destek tedavisine olan ihtiyacın da o kadar arttığından bahsetti. “Kişinin sigarayı bıraktığında içme isteği duymasının nedeni, vücutta nikotin düzeyinin düşmesidir. Nikotin eksikliği kendini çeşitli belirtilerle gösterebilir. Bu belirtilerden bazıları konsantrasyon güçlüğü, huzursuzluk, sinirlilik, iştah artışı, baş dönmesi ve uyku bozukluğudur. Bağımlı kişi bu olumsuzlukları yaşamamak için yeniden başlayabilir. Bu sebeple bağımlılık arttıkça ilaç destek tedavisi ihtiyacı da o kadar fazla olur. Bu kişiler için profesyonel destek ve farmakoterapi, bağımlılıkla savaşmada başarı şansını artırır.”

KRONİK HASTALIĞI OLANLAR NASIL ORUÇ TUTABİLİR?

Kalp, tiroid ve şeker gibi kronik hastalığı olan ve oruç tutanların Ramazan boyunca, yeme ve uyku düzenlerini ilaçlarına göre ayarlaması gerekiyor. Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Muhsin Cem Keskin, sahur ve iftarda ilaç alanlara çok önemli uyarılarda bulundu.

Ramazan ayı boyunca yaşam şeklimiz, özellikle beslenme ve uyku düzenimiz önemli ölçüde değişiyor. Oruç ibadetini aksatmayan ancak kronik hastalıklara bağlı olarak sürekli ilaç kullanması gereken kişilerin ilaç saatlerini değiştirirken mutlaka doktorlarına danışması gerekiyor. Özellikle kalp, şeker, hipertansiyon, astım, tiroid, romatizma, kanser, epilepsi gibi hastalıkları olan kişilerin ilaçlarını aksatmadan almaları hayati önem taşıyor. Bu durumda, öncelikle doktorunuz sağlığınızın oruç tutmaya müsait olmadığını söylüyorsa önerisini mutlaka dikkate almalısınız. Doktorunuz oruç tutmanıza izin veriyorsa, ilaç saatlerini onun önerisiyle planlamalı ayrıca dengeli ve ölçülü beslenip yeterli sıvı almaya da özen göstermelisiniz. Ayrıca ramazan sonrası mutlaka doktorunuzun kontrolünden  geçmelisiniz.

AÇ-TOK AYARLAMASINI NASIL YAPACAKSINIZ?

Ramazan ayında ilaç alırken açlık ve tokluk tanımına çok dikkat edilmelidir. Aç olarak alınması gereken ilaçlar, yemek yemeden en az 30 dakika önce veya yemekten en az iki saat sonra alınmalıdır. Örneğin, akşam aç olarak alınması gereken ilacınız varsa orucunuzu bir yudum su, zeytin ya da hurma ile açtıktan sonra ilacınızı içmeli ve yemeğinizi yarım saat sonra yemelisiniz. İftarı yarım saat beklemekte zorlanıyorsanız yemekten iki saat sonra da ilacınızı içebilirsiniz. Eğer sabah aç karna almanız gereken ilacınız varsa sahura kalkınca hemen alıp en az yarım saat bekledikten sonra sahur yapmalısınız.

ŞEKER HASTALARI BUNLARA DİKKAT!

Tip 1 diyabetliler,

Tekrarlayan şeker düşmesi yaşayanlar ve şekerinin düştüğünün farkına varamayanlar,

Son aylarda şeker düşüklüğü veya yüksekliği komasına girenler,

İnsülin ve sülfonilüre grubu ilaç kullanıp yalnız yaşayanlar,

Şeker hastalığının yanında kronik başka hastalıkları bulunan yaşlı hastaların oruç tutmalarını tavsiye etmiyoruz. Bu grupların dışında bulunan şeker hastaları mutlaka doktorlarıyla görüşmeli ve oruç için ilaç ve beslenme planı yapmalıdırlar.

Hastaların kan şekeri düzeyleri 70 mg/dl altına düşünce veya 300 mg/dl üzerine çıktığında oruçlarını bozmaları gerektiği doktor tarafından anlatılmalıdır.

KALP HASTALARI ORUÇ TUTABİLİR Mİ?

Son altı ay içinde kalp krizi geçiren ya da kalp damarlarına stent takılan, balon yapılan ve by-pass ameliyatı olanlar oruç tutmaktan kaçınmalıdır.

İleri derecede kalp yetmezliği olanlar, kalp damar hastalığına bağlı göğüs ağrısı, nefes darlığı süren hastalar, ciddi kalp ritim bozukluğu olan hastalar oruç tutmamalıdır.

Hipertansiyonu olan ve kan basıncını kontrol altında tutan, tek veya iki ilaç alan hastalar, ilaçlarını her gün aynı saatte almak şartıyla oruç tutabilirler.

Aspirin dışında kan sulandırıcı kullanan hastaların (kumadin ve benzeri), ilaçlarını düzenli kullanmaları gereklidir, aksi takdirde pıhtı oluşması ve inme riskiyle karşılaşabilirler.

TİROİD İLAÇLARI İFTARDA MI, SAHURDA MI İÇİLİR?

Tiroid bezi hastalıklarından hipotiroidi (tiroid tembelliği) için kullanılan ilaçlar aç olarak alınmalıdır. Sahura kalkınca ilaç hemen alınıp en az yarım saat bekledikten sonra yemek yenmelidir.

Hipertiroidi (tiroidin hızlı çalışması) için kullanılan ilaçlar ise sabah-akşam dozları şeklinde, iftar ve sahurda yemekle beraber alınabilir.

Alternatif C Vitamini Kaynakları…

Hava mevsim normallerine bir türlü ulaşamamışken, sıcaklık bir artıp bir azalırken bağışıklığınız uyarı vermeye başlamış olabilir. Bağışıklık destekleme, serbest radikallerin neden olduğu hasara karşı vücudu koruma konusunda önemli bir yere sahip olan antioksidanlardan C vitamininin adı portakalla anılsa da alternatif C vitamini kaynaklarının neler olduğunu Hastane Derindere Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayşegül Yavuz’a sorduk 

‘Portakal, bağışıklık sistemini destekleyerek vücudun gıdalardan aldığı demiri kullanmasına yardımcı olur. Yaraların iyileşmesine yardım ederek bağ dokusu olan kolajen yapımı için de kullanılır. Erkeklerin günde 90 mg; kadınların ise 75 mg C vitaminine ihtiyaçları vardır. Hücrelerinizi hasardan korumaya yardımcı bir antioksidan içeriğe sahip olan portakalın mevsimi bitti. Ancak bağışıklığınızı desteklemeye alternatif sebze ve meyvelerle devam edebilirsiniz’ açıklamasında bulundu.

Kırmızı biber

1/2 fincan başına 95 miligram kadar C vitamini içerir. İyi bir A, B, E ve K vitamini; ayrıca potasyum, folat, manganez, fosfor ve magnezyum kaynağıdır. C vitamini içeriği yüksek olduğundan bağışıklık güçlendiricidir. Güçlü bir kanser savardır. Suyunu çıkarabilmek için dilimleyerek salata veya omletin içine katın.

Kivi

Portakala göre daha fazla A ve C vitamini içeren güçlü bir antioksidandır. Hücrelerinizin korunmasına yardımcı olan antioksidanlar olan liflerin yanı sıra flavonoidler ve karotenoidler vardır. Bol miktarda C vitamini içeriğinden dolayı bağışıklık sisteminin güçlenmesinde, potasyum içeriğinden dolayı da kalp krizi riskinin azalmasında önemlidir.

Çilek

Bir avuç çilek yaklaşık 86 gram C vitamini içerir. Kalorisi düşük, lif ve antioksidan içeriği yüksektir. Aynı zamanda kalp sağlığını koruyucu etki de gösterir. Çilek alırken parlak kırmızı renkli, taze yeşil kapaklı ve küf belirtisi olmayan dolgun meyveleri tercih edin. Soğuk suyla yıkayın ve suyunun içinde kalması için kapağı yıkadığınız kapta bir süre bekletin.

Brokoli

1/2 bardak pişmiş brokolide yaklaşık 50 miligramı C vitamini vardır. Liflerin yanı sıra, iltihabı azalttığı düşünülen pek çok antioksidan içerir. Pişirmenin en iyi yolu 5 dakika veya daha kısa süre buharda haşlamaktır. Böylece C vitamini içinde daha fazla kalır. Brokoli seçerken saplarının renginin parlak, kafalarının ise koyu yeşil olmasına dikkat edin.

 Kavun

İki küçük dilim kavun yaklaşık 30 mg C vitaminin yanı sıra karotenoidler, B vitamini, potasyum, magnezyum, bakır, flavonoidler gibi çok çeşitli besin maddeleri içerir. İyi bir C vitamini kaynağı olduğu için bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Lif ve su oranı yüksek olduğu için kabızlık sorununu gidermeye de yardımcı olur.

Domates

Orta boy bir domatesi çiğ olarak yerseniz yaklaşık 20 miligram C vitamini alırsınız. Pişerken C vitamini seviyesi düşer; ancak domatese renk veren likopen adı verilen antioksidan artar. Likopen güçlü bir antioksidandır; bizi birçok kanser türüne, kalp hastalıklarına karşı korur ve bağışıklık sistemimizi de güçlendirir. Domates pişirildiğinde içindeki likopenin vücut tarafından kullanılma oranı da artar. Domatesin tüm içeriğinden sağlıkla yararlanmak için öğle yemeğinde sandviçinizde taze domates, akşam yemeğinde makarnalarınızda pişmiş domates sosu deneyebilirsiniz.

Patates

Orta ısıda fırında pişen patates, yaklaşık 20 mg C vitamini içerir. Mükemmel bir potasyum ve lif kaynağıdır. Vücutta C vitamini üretilemez ve depolanamaz. Bu nedenle günlük diyette C vitamini içeren meyve ve sebzelerin yer alması önemlidir. C vitamini suda çözünmekte ve yüksek ısı ile tahrip olmaktadır. Patates gibi yumru sebzelerde haşlama suyunun dökülmesiyle C vitamini kayıpları görülür. Bu yüzden patates haşlanırken az suda haşlanmalıdır. Haşlanmış patatese en iyi alternatif patatesi fırınlamaktır; böylece vitamin kayıpları en aza indirgenmiş olur. Yemeklerde patates kullanılacaksa vitamin kaybı olmaması için kabuğunun mümkün olduğunca ince kesilmesi ya da kabuğuyla pişirmek iyi bir seçenektir.

Karnabahar

Bir fincan karnabahar çiçeğinde yaklaşık 40 mg C vitamini vardır. Aynı zamanda iyi bir K vitamini, folat ve lif kaynağıdır. Çiğ olarak yiyebilir, az suda çok fazla haşlamadan ya da buharda pişirebilirsiniz.

Brüksel Lahanası

Bol miktarda K vitamini içeren Brüksel Lahanası, soğan ve zeytinyağı ile birlikte pişirilirse 1/2 bardak başına 50 miligram C vitamini içerir. İçerisindeki C vitamininin koruyucu etkilerinden dolayı sindirim sistemi, cilt, göz, diş ve diş etlerinin sağlıklı olmasını sağlar.

Üzüm Suyu

150 ml’lik bir bardakta içeceğiniz üzüm suyu yaklaşık 70-95 mg C vitamini içerir ve güçlü bir antioksidan olduğu için bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Ancak meyvelerin suyu yerine kendisini tüketmek daha sağlıklı bir tercihtir.

Alerjilerle Mücadele İçin 9 İpucu 

Bahar güzel yüzünü gösterse de alerjileri olanlar için zorlu bir sürecin başlangıcı… Hastane Derindere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ergün Kasapoğlu’ndan alerjilerle mücadele etmenin ipuçlarını öğrendik…

Sabahın erken saatlerinde yaptığınız aktiviteleri en aza indirin; çünkü polen sayıları genellikle sabah saat 4 ile 8’de en yüksektir.

Pencereleri açmak yerine klimayı çalıştırın. Klimalar havadaki polen parçacıklarını filtreler; oysa pencereleri açarsanız polen çiçekleri içeri girebilir.

Klima filtrenizi düzenli olarak temizleyin.

Polen mevsimi için birkaç “güvenli” kıyafet bulundurun. Bunlar, yalnızca iç mekanlarda giyinip eve girer girmez değiştirebileceğiniz kıyafetler olsun.

Cilt ve saçlarınızdan poleni akıtmak için eve girer girmez duş yapın.

Belirtilerin ciddiyetini azaltmak için alerjenlere maruz kalmadan önce bir saat önce göz damlası, burun spreyi ve alerji ilaçlarınızı kullanın.

Arılara alerjiniz varsa parlak renkli, çiçek baskılı kıyafetler veya çiçek kokuları olan parfüm ve losyonlardan kaçının.

Çimlerin içinde yürürken daima ayakkabı giyin ve dışarıda çalışırken vücudunuzu olabildiğince örtün

Acil bir durumda ilaç taşımayı unutmayın.

Lilly İlaç, üst üste yedinci kez ETİKA Türkiye Etik Ödülü’nün sahibi oldu
Lilly İlaç, her yıl geleneksel olarak şirketlerin ödüllendirilmesini, toplum önünde itibarının arttırılmasını ve diğer şirketlerin de etik konusundaki duyarlılıklarını arttırmak amacıyla Etik Değerler Merkezi (EDMER) tarafından verilen “ETİKA” ödülünü yedinci kez kazandı. 2013 yılından beri her yıl bu ödüle layık görülen Lilly İlaç’ın etik uygulamaları, bu sene yedinci kez aynı ödülle tescillenmiş oldu.
İnsanların, daha uzun, daha sağlıklı ve daha aktif yaşam sürmeleri için ilaçlar üreten Lilly, etik uygulamalarıyla da sektöre ve Türkiye’deki diğer şirketlere örnek olmaya devam ediyor. Lilly bu örnek duruşu sayesinde, bu yıl yedinci kez Etik Değerler Merkezi Derneği (EDMER) tarafından düzenlenen ve etik değerlere önem veren şirketlerin ödüllendirildiği ETİKA Türkiye Etik Ödülü’nü almaya hak kazandı. Bu ödülle şirketlerin etik ve iş ahlakı farkındalıklarını, oluşturdukları etik anlayış bilincini ve bu konuda toplumu bilinçlendirmek üzere yapmış oldukları çalışmaları takdir etmeyi amaçlayan EDMER, altı kategoride hazırlanan 112 soruyu yanıtlayan şirketler arasında, uluslararası etik standartlara göre yapılması gereken etik uygulamaların yüzde 70’inden fazlasını yerine getiren 20 şirketi ETİKA 2018 Türkiye Etik Ödülü’ne layık gördü. Lilly, bu yıl da etik uygulamalarıyla öne çıkan 20 şirket arasına girerek bu ödülü yedinci kez almış oldu.
Konuyla ilgili görüş bildiren Lilly İlaç Genel Müdürü Jose Daniel Lucas şunları söyledi: “Lilly olarak amacımız tüm dünyadaki insanların yaşamlarını iyileştiren ilaçlar yaratmak için, insana verilen değeri keşif ile birleştirmek. Bu amaçla insanların daha iyi, daha sağlıklı ve daha uzun yaşamaları için çalışırken, hayatına dokunduğumuz herkese ve içinde yaşadığımız topluma etik değerlerimizle yaklaşıyoruz. Etik ilkelerin toplumun her kesiminde benimsenmesi ve uygulanması, etik konusunda farkındalığın artırılması açısından EDMER gibi kuruluşlar son derece önemli bir rol üstleniyor. Şirketimizin üst üste yedinci kez ETİKA ödülü ile ödüllendirilmesi bizim için büyük bir onur.”
Lilly Etik ve Uyum Direktörü Gizem Saybir ise Lilly’nin bu ödüle yedinci kez layık görülmesini şu sözlerle değerlendirdi: “Lilly olarak etik anlayışımızla, tüm çalışanların düşüncelerini, endişelerini ve sorunlarını konuşabildiği bir güven kültürü inşa ediyoruz. Hep birlikte öğrenmemizi, gelişmemizi, farklı fikirleri açıkça konuşabilmemizi ve Lilly olarak daha da güçlenmemizi sağlayan etik anlayışımız, yaşamlarını iyileştirdiğimiz tüm hastalar ve hizmet sunduğumuz tüm sağlık çalışanları için güvenilir bir paydaş olmamızı sağlıyor. Dürüstlük, mükemmellik ve insana saygıyı temel değerler olarak benimseyen şirketimiz için yedi yıldır, Türkiye’de etik alanındaki en prestijli ödüllerden biri olan EDMER’in ETİKA Ödülü’ne layık görülmek, çok önemli bir motivasyon kaynağıdır. Aynı kararlılıkla, tüm çalışmalarımızı etik değerlerimizden ödün vermeden sürdürmeye devam edeceğiz.”

Kalp yetersizliği olanlar grip ve zatürre aşılarını yaptırmalı
Ülkemizde yaşam süresi son 15 yıl içinde yaklaşık 10 yıl uzamıştır. Yaşlı nüfusun önümüzdeki 10 yıl içinde de 2 kat artması beklenmektedir. Kalp yetersizliği olgularının yüzde 50’ye yakın bölümü 60 yaşın üstündeki bireylerdir. Bugün için Avrupa ülkelerinde 15 milyon, ABD’de 6 milyon, ülkemizde ise 1,5-2 milyon kalp yetersizliği hastası bulunmaktadır. Bu rakamın önümüzdeki 10 yıl içinde 2-3 kat artacağı öngörülmektedir. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı da artan kalp yetersizliği, toplum açısından önemli bir risk taşıyor. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Türk Kardiyoloji Derneği Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Önceki Başkanı Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu Kalp Yetersizliği Farkındalık Haftası kapsamında hastalığın tehlikelerinden ve erken tedavinin öneminden bahsetti.
Kalp yetersizliği, kalp performansının azalması ve kalbin doku ve organlara gerekli ve yeterli kanı gönderememesi sonucu ortaya çıkan, belirtilerin çoğunlukla başka hastalıklarla karıştırılması sonucu teşhisi geciken klinik bir tablo. Kalp yetersizliğinde, akciğerlerde su toplanmasına sebep olması nedeniyle, başta pnömokok enfeksiyonu (zatürre) olmak üzere enfeksiyon gelişme riski yüksek. Kalp yetersizliği olup da zatürre gelişen hastalarda ise enfeksiyon çok ağır geçiyor, genellikle hastaneye yatırılarak tedavi gerektiriyor ve bu vakalarda ölüm riski yüksek oluyor.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Türk Kardiyoloji Derneği Kalp Yetersizliği Çalışma Grubu Önceki Başkanı Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, kalp yetersizliğinin başlıca belirtilerinin çoğunlukla başka nedenlere yorularak atlandığını belirtti: “Kalp yetersizliği yaşam boyu devam eden kronik bir hastalıktır. Belirtileri arasında nefes darlığı, ayaklarda şişme ve çabuk yorulma bulunur. Bunun yanında öksürük, iştahsızlık, vücut ağırlığında değişiklik, gece sık idrara çıkma, yorgunluk ve bitkinlik de görülebilir. Bu şikayetler çoğunlukla başka nedenlere yorularak atlanmaktadır. Aslında bu belirtiler ortaya çıkmadan uzun süre önce kalp yetersizliğine zemin hazırlayan faktörler nedeniyle kalpte yapısal değişiklikler başlar ve yıllar sonra kalp yetersizliği belirgin hale gelir. Bu da kalp yetersizliğine adım atmaya hazır potansiyel büyük bir hasta grubunun olduğu anlamına gelir. Bugün için ülkemizde 9 milyon kişinin kalp yetersizliği gelişimi açısından risk altında olduğu tahmin edilmektedir.”
Kalp yetersizliği 15-20 yıl içinde toplum sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşabilir
Kalp yetersizliğinin görülme oranları hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde giderek artıyor.Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, önümüzdeki 15-20 yıl içinde toplum sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşacağının tahmin edildiğini belirtti: “Hipertansiyon, şeker hastalığı, obezite, kalp damar hastalığı, kronik akciğer hastalığı, kronik böbrek yetersizliği, kalp kapak hastalığı, kalp ritim bozuklukları, kalp kası hastalığı veya doğumsal kalp hastalığı, kalp yetersizliğine zemin hazırlayan durumlardır. Günümüz modern tedavi yöntemleriyle bu hastalıklara bağlı ölümler engellenebilir ve yaşam süresi uzayabilir. Ancak bu hastaların büyük bölümünde zamanla kalp yetersizliği gelişmektedir. Bu hastalıkların zamanında tespiti ve tedavisi kalp yetersizliğine gidişi önler veya yavaşlatır. En önemli faktörlerden bir diğeri yaştır. 40 yaş sonrası yaşam boyu kalp yetersizliği gelişme riski yüzde 20’dir. Toplumda kalp yetersizliği görülme oranı genel olarak yüzde 2-3 iken, 70 yaş sonrası bu oran yüzde 10’a, 80 yaş sonrası yüzde 15-20’lere çıkmaktadır. Ülkemizde yaşam süresi son 15 yıl içinde yaklaşık 10 yıl uzamıştır. Yaşlı nüfusun önümüzdeki 10 yıl içinde de 2 kat artması beklenmektedir. Kalp yetersizliği olgularının yüzde 50’ye yakın bölümü 60 yaşın üstündeki bireylerdir. Bugün için Avrupa ülkelerinde 15 milyon, ABD’de 6 milyon, ülkemizde ise 1,5-2 milyon kalp yetersizliği hastası bulunmaktadır. Bu rakamın önümüzdeki 10 yıl içinde 2-3 kat artacağı öngörülmektedir.”
Kalp yetersizliği hastalarında enfeksiyon gelişme riski yüksektir
Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, akciğerlerde su toplanmasına sebep olması nedeniyle kalp yetersizliğinde başta akciğer enfeksiyonları, grip ve zatürre olmak üzere enfeksiyon riskinin arttığını vurguladı: “Kalp yetersizliğinde özellikle akciğer pnömokok enfeksiyonu (zatürre) riski yüksektir.  Kalp yetersizliği olup da zatürre gelişenlerde enfeksiyon çok ağır geçer, genellikle hastaneye yatırılarak tedavi gerektirir ve ölüm riski yüksektir. Zatürrenin kendisi de kalp yetersizliğini kötüleştirir. Bu hastalar daha uzun sure hastanede yatmak zorunda kalır ve hem enfeksiyon tedavileri hem de kalp yetersizliği tedavileri uzun sürer. Bazen hastalığın kontrolü mümkün olmaz ve ölümle sonuçlanır.”
Kalp yetersizliği hastaları hem grip aşısı hem zatürre aşısı yaptırmalı
Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, tüm kalp yetersizliği hastalarının hem grip aşısı hem de pnömokok (zatürre) aşısı yaptırmalarını öneriyor: “Özellikle 65 yaşının üstünde olanlar, beraberinde başka bir hastalık olmasa dahi bu aşıları yaptırmalıdır. Bunun dışında şeker hastalığı, tansiyon, kronik bronşit, böbrek yetersizliği bulunan kişilere de yaştan bağımsız olarak grip ve zatürre aşılarının uygulanması gerekir. Söz konusu aşılar, kalp yetersizliğinin kötüleşmesini, hastaneye yatışları ve ölümleri engeller; yaşam kalitesini artırır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından kalp yetersizliği olanlara grip ve zatürre aşılarının mutlaka uygulanması önerilmektedir.  Bu aşılardan grip aşılarının sonbahar aylarında yapılması ve her yıl tekrarlanması önerilir. Zatürre aşıları ise yılın herhangi bir döneminde uygulanabilir. Zatürre aşısının 2 tipi vardır: Önce 13 korumalı zatürre aşısının yapılması ve 1 yıl sonra 23 korumalı zatürre aşının yapılması önerilmektedir. 13 korumalı aşının tekrar yapılmasına gerek yoktur. Tek doz yeterlidir. Sadece 23 korumalı aşı 5 yıl sonra tekrarlanır.”
Zatürre ve grip aşılarına ücretsiz ulaşılabilir
Kalp yetersizliği hastalarında zatürre riski farkındalığının düşük olduğunu belirten Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, grip aşısı farkındalığının daha yüksek olduğunu söyledi. “Grip aşısı farkındalığı genel olarak daha yüksek olsa da her 2 tip aşılanma oranları oldukça düşüktür. Örneğin Hollanda da kalp yetersizliği olgularında aşılama oranları yüzde 77 iken ülkemizde yüzde 2-3 civarındadır. Oysa bu aşıların yapılması kalp yetersizliğinde ölümlerin, klinik kötüleşmenin ve hastane yatışlarının önlenmesinde büyük önem taşımaktadır. Üstelik bu aşılara ücretsiz ulaşılabilmektedir. 13 korumalı zatürre aşısı Aile hekimliği merkezleri ile hemen hemen tüm kamu ve üniversite hastanelerinde Sağlık Bakanlığı tarafından temin edilmekte ve hekim önerisi ve kontrolünde ücretsiz uygulanmaktadır. 23 korumalı zatürre aşısı ve grip aşısını ise hastalar hekim reçetesi ile eczaneden alarak bir sağlık kuruluşunda uygulatabilirler.”
Kalp yetersizliği hastaları tedavilere ek olarak yaşam tarzlarını değiştirmeli
Prof. Dr. Yüksel Çavuşoğlu, kalp yetersizliğinde erken tanının, hastalığın ciddiyetinin ortaya konması ve buna göre oluşturulacak tedavi planının yakın takip altında uygulanmasının ölüm oranlarının azaltılması açısından önemini vurguladı: “Bu hastalarda ilaç tedavisine ek olarak yaşam tarzı değişiklikleri (tuzsuz diyet, sebze meyve ağırlıklı beslenme, kilo kontrolü, düzenli egzersiz programları vb.) ve gerekli olgularda kalp pili tedavisi veya kalp şoklama cihazlarının uygulanması, yaşam kalitesinin düzeltilmesi ve ölümlerin azaltılmasında etkilidir. Bu hastaların en önemli sorunlarından bir tanesi de sık hastaneye yatış ihtiyacının ortaya çıkmasıdır. Hastane yatışlarının azaltılması da ancak hastalık konusunda eğitilmiş bilinçli hasta ve hasta yakınları ile mümkün olabilir. Kalp yetersizliği gelişimini engellemek, gelişmişse ilerlemesini yavaşlatmak ve ileri olgularda yaşam süresini uzatıp yaşam kalitesini yükseltmek toplumun kalp yetersizliği konusunda bilgilendirilmesi ve bilinçlenmesi ile mümkün olabilir.”