Sağlık haberleri.. (10.07.2018)

TÜRKİYE’DE HER İKİ BEBEKTEN BİRİ SEZARYEN İLE DOĞUYOR

Türkiye’deki sezaryen doğum oranı 2014 yılında yüzde 51 iken, 2015 ve 2016 yılında bu oranın artış göstererek yüzde 53’eçıktığı belirlendi.

Medya takibinin öncü kurumu Ajans Press, aile yapılanmasına yönelik yapılan araştırmayı inceledi. Ajans Press’in Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’de her iki bebekten birinin sezaryen ile doğduğu tespit edildi. Böylelikle, 2014 yılında yüzde 51 olan sezaryen doğumun 2015 ve 2016 yılında yüzde 53 olduğu ortaya çıktı. 2016 yılında yapılan sezaryen doğumlarının en yüksek görüldüğü bölge ise yüzde 66 oran ile Akdeniz olarak saptandı. Buna karşın sezaryen doğumların en düşük görüldüğü bölge Kuzeydoğu Anadolu olarak kayıtlara geçti.

GEÇEN YIL 1 MİLYON 291 BİN 55 BEBEK DÜNYAYA GELDİ

Ajans Press ve PRNet’in konuyla ilgili gerçekleştirdiği medya incelemesinde yazılı basına yansıyan haber adetleri de belli oldu.Gerçekleştirilen medya incelemesinde, son üç yıl içerisinde sezaryan doğumu konu alan bin 185 haber çıkışı tespit edildi.Verilerde 2016 yılında doğan canlı bebek sayısı 1 milyon 311 bin 895 olarak tespit edilirken, geçen yıl bu rakamın 1 milyon 291 bin 55’e düştüğü saptandı. Doğan bebeklerinde yüzde 51,3’ünü erkekler, yüzde 48,7’sini ise kızların oluşturduğu görüldü.Toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il,4,29 çocuk ile Şanlıurfa olarak belirlenirken, doğurganlık hızının en düşük olduğu il 1 çocuk ile Gümüşhane olarak tespit edildi. Bununla birlikte 2017 yılında kadınların evlenme yaşı ortalama 24,6 olurken, bu oranın 2013 yılında 24,1 olduğu gözlendi. Doğum yapan kadınların ortalama yaşı ise 2016 yılında 28,6 iken geçen yıl aynı oranlarda seyrederek 28,7’ye çıktığı belirlendi.Öte yandan Türkiye’de “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi” sonuçlarına bakıldığında da 2012 yılında 3,7 kişi olan ortalama hane halkı büyüklüğünün azalarak 2017 yılında 3,4 kişi olduğu görüldü.

YAZ AYLARINDA ÇOCUKLARINIZI İSHALDEN

PROBİYOTİKLİ YOĞURT İLE KORUYUN

Açıkta kalan gıdalar ve sıcak havalar çocuklarda ölüm gibi olumsuz sonuçlara dahi neden olabilen ishalin görülme sıklığını arttırır. İshalin önüne geçebilmek için ise çocukların bağırsak sisteminin güçlü olması gerekir. Geleneksel yoğurt tadını kalite ve sağlık ile buluşturan EVDE YOMİNİ Probiyotik Yoğurt Mayası, içerdiği yararlı bakteriler ile çocuğunuzu ishale karşı korurken, vücudun sıvı dengesini korur.

Her gün bir kase yoğurt, ishal durumunda, yararlı bakteriler çocuğunuzun hızla iyileşmesini sağlar. Eğer çocuğunuz sade yoğurt yemekten hoşlanmıyorsa içine yaz meyvelerini ekleyebilir, hatta dolapta dondurarak doğal dondurma yapabilirsiniz.

Havaların en sıcak olduğu yaz aylarında çocuklarda en sık görülen hastalıklardan birisi de ishaldir. Uzun süre açıkta kalan gıdalar sıcak havanın etkisi ile bozulur ve ishale neden olur. Özellikle mayonez, dondurma, kremalı ve sütlü gıdaların soğuk zincir dışında tutulması çocukların bağırsak florasını etkiler.

Çocuklarda sıvı kaybına neden olan ishalin şiddetlenmesi ve geçmemesi durumda hastaneye başvurulmalı ve kaybedilen sıvı geri kazandırılmalıdır.

 İSHALE KARŞI PROBİYOTİK

Her yıl gelişmekte olan ülkelerde yaklaşık iki milyon çocuğun ölümüne neden olan ishale karşı savaşta, bağırsak sisteminin önemli yeri vardır. Çalışmalar göstermiştir ki bağırsaklarda mikrobiyel dengeyi düzenleyen probiyotik bakterilerin insan sağlığına faydaları açıkça ortadır. Çocukluk döneminde probiyotik bakterileri içeren besinlerle bireyler beslendiğinde yetişkin olunduğunda beslenilmesi aynı etkiyi göstermemektedir. Bu dönemlerde ne kadar çok faydalı laktik asit bakterileri vücuda alınırsa bağırsak florası dengeye ulaşmış olur ve dışardan gelecek zararlı bakterilere karşı daha güçlü olur.

 KAYBEDİLEN SIVIYI GERİ KAZANDIRIR

İnsan bağırsak kolenizasyonu, prebiyotik gıdalar ile beslenilmesi sayesinde değiştirilebilir ve özellikle Bifidobacterium seviyesi artırılabilir. Probiyotik mikroorganizmalar ürettikleri maddeler sayesinde sindirime, vitamin üretimine ve zararlı mikroorganizmaların neden olduğu ishal gibi hastalıkların önlenmesine yardımcı olarak doğal floranın dengesini korumaktadır. Ayrıca ishal olan çocuklarda Bifidobacterium türlerini içeren süt ve ürünlerini tüketmeleri durumunda bağırsak hareketinde bir iyileşme olduğu ve dışkıda su miktarının arttığı tespit edilmiştir.

YAZ AYLARINDA YOĞURDU SOFRANIZDAN EKSİK ETMEYİN

Probiyotik ve bifidobacterium en çok anne sütünden sonra evde yapılan yoğurt ve süt ürünlerinde bulunur. Evlerin temel öğesi yoğurdu sağlık ve kalite ile buluşturan “EVDE”, tüketici ile buluşturduğu YOMİNİ Probiyotik Yoğurt Mayası ile yaz aylarında annelerin vazgeçilmezi olacak. Günlük ve taze olarak hazırlanan yoğurtlar, içerdiği 1 milyardan daha fazla canlı laktik asit bakteri ile çocukların doğal kalkanı olacak.

YOMİNİ Probiyotik Yoğurt Mayası ile evde taze yoğurt yaptığınızda tüketime hazır olduğu ilk gün faydalı canlı laktik asit bakteri sayısı en yüksek seviyededir. İçerdiği mikroorganizmalar sayesinde çocuğunuzun bağışıklık sistemimizi güçlendirir ve sindirim sistemini düzenlerken, temel beslenmesine de yardımcı olur.

Yaz aylarında çocuğunuzun temel beslenme programında yoğurda yer verin. Her gün bir kase yoğurt, Vücuttaki sitokin salınımını uyararak hücresel bağışıklığı artırır. Ayrıca hem kabızlık hem de ishal durumunda, yararlı bakteriler çocuğunuzun hızla iyileşmesini sağlar.

Eğer çocuğunuz sade yoğurt yemekten hoşlanmıyorsa içine yaz meyvelerini ekleyebilir, hatta dolapta dondurarak doğal dondurma yapabilirsiniz.

TATİLDEN HASTA DÖNMEK İSTEMİYORSANIZ BU ÖNERİLERİ DİKKATE ALIN

Yaz tatilinizi, güneş ve denizi tüm yıl boyu özlemle beklediniz.  Bu yaz tatilinizin tadı kaçmasın istiyorsanız ve özellikle de rotanız enfeksiyon riski taşıyan bir bölgeyse ya da kronik bir hastalığınız varsa yola çıkmadan önce seyahat hastalıkları kliniklerinden destek alabilirsiniz.

Tatilcilerin yüzde 5- 10’unun evine hasta olarak dönebileceğini belirten Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Doğancı, seyahatte en sık görülen hastalar ve alınacak önlemler ile ilgili şu bilgileri verdi:

Gidilecek ülke ve bölgeye göre değişiklik gösterse de tatilcilerin yüzde 5-10’u seyahat hastalıkları nedeniyle evine dinlenmiş değil hasta olarak dönüyor.  Seyahat hekimliği, tatil öncesi tavsiyelerin ve uygulamaların yanı sıra eve dönüşlerde de sağlığı tehdit edebilecek enfeksiyonların erken tanınması ve tedavisi için gereklidir.

SEYAHAT HASTALIKLARINA DİKKAT

Değişik coğrafik çevre koşullarına bağlı olarak ortaya çıkması olası hastalıklara seyahat ilişkili hastalıklar deniliyor. Bunların başında çeşitli tropikal enfeksiyonlar, travmalar, güneş ve ısı çarpmaları ile zehirli hayvan ısırık ve sokmaları geliyor.

Mikrobik hastalıklardan ise en sık olarak mide-bağırsak sistemini tutan gastroenteritler (mide ve bağırsak enfeksiyonları), idrar ve solunum yolları enfeksiyonları, deriyi tutan enfeksiyonlar ile cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar sık olarak gözlenebiliyor.

SAĞLIKLI TATİLİN YOLUSEYAHAT HASTALIKLARI KLİNİĞİNDEN GEÇER

Sağlam olarak tatile ya da iş seyahatine çıkmak, seyahatini sağlıklı olarak geçirmek ve dönüşte ise potansiyel olarak risk yaratabilecek enfeksiyonlardan korunmak isteyen her gezgin kliniklere başvurmalıdır.  Sağlıklı bir tatil yapılmasını, hastalanmadan ruh ve beden sağlığına olumlu katkılarla işe ve günlük yaşama dönülmesini sağlamak tıp biliminin en önemli koruyucu hekimlik görevi… Bu görev hekim ile tatilini sağlıklı olarak bitirmek isteyen kişi arasında iyi bir eşgüdümün sağlanmasını gerektiriyor.

Çocuklarla seyahat edecek kişilerin de pediatri uzmanları ile görüşerek seyahate çıkmaları, güneş ve sıcak çarpması açısından çok dikkatli olmaları; travma ve kazalara karşı çocukların yakından izlenmesi öneriliyor.

Ayrıca seyahate çıkacak kişilerin seyahat sigortalarını yaptırmaları ve bu sigortaların sağlık bölümünün olup olmadığını hastalıklar oluşmadan kontrol etmeleri çok önem taşıyor.

1-) GİTMEDEN ÖNCE ZORUNLU AŞI UYGULAMASINIARAŞTIRIN

Bazı ülkelere seyahat etmeden uygun bir süre önce çeşitli hastalıklara karşı zorunlu olarak aşı olunması gerekiyor. Bu ülkeler resmi bir aşı sertifikası olmayan ziyaretçilere de giriş izni vermiyor ve bu kişileri sınır dışı ediyor. Örneğin Suudi Arabistan, Hac için giriş yapmak isteyenlerden epidemik menenjit aşısını belgelemelerini istiyor. Bazı Orta Afrika ülkeleri ve Güney Amerika ülkeleri de sarıhumma aşısının resmi uluslararası aşı belgesini sınır girişlerinde soruyor. Bu aşıların tam bir koruyucu özelliği sağlamaları için de haftalar öncesinde uygulanmış olması önem taşıyor. Uçağın kapısında yapılacak bir aşılama aktivitesinin sadece idari problemi çözeceği ancak tıbbi olarak tam bir koruma sağlayamayacağı unutulmamalı.

2-)TURİST İSHALİ TATİLİ ZEHİR ETMESİN

Tatillerde en sık rastlanan sıkıntılardan biri olan ishal (diare) insanların normal bağırsak florasının bozulmasına bağlı olarak meydana gelebiliyor ve buna turist ishali deniliyor.

Ayrıca hijyen düzeyi iyi olmayan ülke ve bölgelerde sindirim sistemine yerleşen patojen mikroplar nedeniyle de ishal yaşanabiliyor. Bu nedenle seyahat eden kişilerin yanlarında seyahat kliniklerinden alacakları uygun antibiyotikleri bulundurmalarını ve gerektiğinde bu ilaçları mümkünse telefon ya da internet aracılığı ile seyahat hekimlerine danışarak kullanmaları önerilir.

3-) AÇIK BÜFEYE ALDANMAYINGIDA ZEHİRLENMESİ YAŞAMAYIN

Alışık olmadığımız tarz ve sıklıkla beslenmek ve sıcak havalarda ikram masasında uzun süre açıkta bekleyen, havadan gelebilecek mikroplara karşı hassas olan yiyecekleri tüketmek tatilcilerin besin zehirlenmesiyle karşı karşıya kalmasına neden olabiliyor.

Açık büfe programlarda sınırsız, bazen de güvenli üretilmemiş-hileli alkollü içkilerin tüketilmesi bu durumu kötüleştiriyor. Örneğin mayonez içeren besinlerle, süt ve sütlü tatlılar, saklanma koşullarına uyulmamış kıyma, taze olmayan deniz ürünleri ve balık bu hastalıklara en sık neden olan besinler arasında yer alıyor. Özellikle alt yapı yetersizliğinin olduğu gelişmemiş ülkelere seyahat edenlerin “soy veya kaynat; ya da unut” formülüne mutlak uymaları gerekiyor. Akut besin zehirlenmeleri tatilcileri mağdur eden en sık hastalıklar listesinin birinci sırasında yer alıyor.

4-) SITMAYA KARŞI ÖNLEMİNİZİ ALIN

Sivrisineklerin yoğun olduğu tropikal ve subtropikal gelişmemiş ülkeler sıtma için risk taşıyor. Bu hastalık açısından en önemli durum tropikal sıtma denilen öldürücü formdaki sıtmanın yaygınlaşmasıdır. Bu hastalık koruyucu yöntemlerle önlenebilmektedir.

Sıtmanın en önemli belirtisi titreme ile yüksek ateştir. Buradaki tireme çok şiddetli ve 48-72 saatlik periyodlarla gerçekleşir, ateş 40-41.% C derece arasındadır. Çoğu zaman 6-8 saat süren ateş bol terleme ile düşer. Yeni titreme ateş periyodu sıtma türüne göre 48-72 saat sonra tekrarlar.

Seyahatlerde sıtma riskini önlemek için yüksek riskli ülkelerin güncel haritaları seyahat hekimlerince izlenir ve buna uygun koruyucu anti-malaryal ilaçlar geziden günler öncesinde başlanır. Dönüş yapan kişilerin hastalığın kuluçka dönemi göz önünde bulundurularak bu ilaçları bir müddet daha kullanmaları gerekir. Tropikal sıtma, sıtma bölgesi olmayan ülke insanları için çok daha ölümcül ve riskli olduğundan çok acil olarak tedavi edilmesi gerekir.

5-) ZEHİRLENMELERDE ÖNLEM ALMAK GEREKLİ

Yazın gerek zehirli hayvan ve böcek ısırması-sokmasıyla gerekse sahte içki tüketimi nedeniyle zehirlenmeler daha sık görülüyor. Turizmin yoğun olduğu, geri kalmış ve insan yaşamına değer verilmeyen ülkelerde özellikle metil alkol katılarak yapılmış sahte içki tüketimi ölümcül zehirlenmelere yol açabiliyor. Tropikal ülkelerin birçoğunda çok ani ölüme yol açabilen yılan, akrep, örümcek gibi hayvanların ısırma ve sokmalarına özellikle çocuk ve yaşlılar açısından dikkat edilmesi gerekir.​

6-) UZUN UÇUŞLARDA SU VE HAREKET ŞART!

Uzun uçuşlarda hareketsiz olarak oturmaya bağlı bacak damarlarında tromboflebit denilen pıhtılaşma problemleri ve buna bağlı emboliler olabiliyor. Bunları önlemek içinse uçuş öncesi iyi dinlenmek, uçuş sırasında fazla alkol kullanmamak, sık olarak uçak içinde dolaşmak ve bol su tüketmek gerekiyor. Risk faktörü taşıyan kişilere de kan sulandırıcı çeşitli ilaçlar önerir.

7-) ÖZEL YAŞAMA DİKKAT!

Seyahatler sırasında sık karşılaşılan ancak özel yaşamı ilgilendirmesi sebebiyle gizli kalabilen önemli bir hastalık grubu da cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardır.  Seyahat ortamının getirdiği rahatlık, bazen alkol kullanımının da etkisi ile yüksek risk taşıyan cinsel aktiviteler gerçekten önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Bu nedenle yüksek risk taşıyan aktivitelerde mutlaka tüm ilişki boyunca prezervatif ile korunma sağlamak gerekiyor. Yabancı cinsel eşlerin ve çoğul eşli kişilerin daha çok hastalık bulaştırabileceği de hatırlanmalı. Batı’da ve Güneydoğu Asya-Pasifik ülkelerinde çok bulaşıcı olan HPV (genital siğil) enfeksiyonu neredeyse bir salgın halini almıştır. Bu hastalık kadınlarda serviks kanserine de yol açabiliyor ve aşı ile korunabiliyor.

Pijamaskeliler’in maceralı dünyası Forum Kayseri’de

Yıl boyu kaliteli ve keyifli etkinlikler düzenleyen Forum Kayseri, yaz tatiline giren minik ziyaretçileri için bir hafta boyunca Pijamaskelileri ağırlıyor. Yoğun ilgi gören etkinlik kapsamında çocuklar, sevilen çizgi film kahramanlarıyla keyifli ve eğlenceli zaman geçirme fırsatı yakalıyor. Boyama atölyelerinden trambolin eğlencesine, tırmanma duvarlarından çizgi film gösterimlerine pek çok renkli etkinlik 15 Temmuz’a kadar minik ziyaretçilerini bekliyor.
Forum Kayseri’de 7 Temmuz’da başlayan “Pijamaskeliler” etkinliği, her gün 13.00 – 18.00 saatleri arasında sevilen karakterleri çocuklarla buluşturmaya devam ediyor. Hayran oldukları kahramanlarla tanışan minikler, keyifli atölye çalışmalarına da katılarak hem eğleniyor hem de öğreniyor.
Bir hafta boyunca sürecek olan etkinlik kapsamında, çocuklar favori karakterlerinin maskesini boyuyor, çeşitli oyunlar oynuyor, tırmanma duvarı ve trambolinde heyecanlı anlar yaşıyor ve geçici dövme uygulaması gibi pek çok aktiviteyle yaz tatilinin tadını doyasıya çıkarıyor.
Kayseri ve çevre illerden 4-12 yaş arasındaki tüm çocukların ücretsiz katılımına açık bu çok renkli etkinlik 15 Temmuz’a kadar ziyaretçilerini bekliyor.

STRES,TEDAVİYİ OLUMSUZ ETKİLİYOR

 İnfertilite  (kısırlık) tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler yaşanıyor. Ancak kadınların bebek yapma tercihlerini ileri yaşlara ertelemeleri bu sorunun ortaya çıkmasındaki en önemli etkenlerin başında geliyor. Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları Tüp Bebek Uzmanı Dr. Çağlar Yazıcıoğlu,35 yaşını geçen kadınlarda başarı oranlarının her yıl giderek azaldığını, 38 yaşını geçtikten sonra da ayların bile değerli olduğunu söylüyor.

Bir yıl düzenli birlikteliğe rağmen gebelik elde edilemeyen çiftlere kısırlık tanısı konuyor. Bu çiftlerin bebek sahibi olabilmeleri için de sorunu ortaya çıkaran altta yatan nedeninin bulunması gerekiyor. Ancak kadın yaşının 35’in üzerinde olması durumunda tedavi için bir yıl beklenmiyor ve 6 ay sonuç alınmadıysa tedaviye başlamak gerekiyor. Çünkü yaşla birlikte yumurtalık kapasitesi ve kalitesi düştüğü için kadınlarda yıllar değil aylar bile başarılı sonuca ulaşmada etkili oluyor.

Acıbadem Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları Tüp Bebek Uzmanı Dr. Çağlar Yazıcıoğluİnfertiliteyi ortaya çıkaran faktörlerin kadın ve erkekte eşit olarak dağıldığını ve bu nedenle sorunun kaynağını araştırırken her iki tarafın da ayrıntılı değerlendirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bununla birlikte hala yüzde 15-20’ye varan oranda çiftin yaşadığı sorunun nedeni bilinmiyor” diyor. Uzun süren tedavi sürecinde çiftlerin birbirlerine destek vermesi ve sabır göstermesi de önem taşıyor. Zira araştırmalar da yoğun stresin tedavinin başarısını da olumsuz etkilediğini gösteriyor.

 Kadında yaş, erkekte sperm kalitesi çok önemli!

İnfertiliteye zemin hazırlayan erkeğe bağlı nedenler içinde üreme hücrelerinin spermlerinin sayısı, yapısı ve hareketliliği çok önem taşıyor. Kadına yönelik sebepler arasında ise yaş ve yumurta kalitesindeki bozulmanın dışında, tiroit ya da süt hormonunun fazla salgılanması gibi hormonal nedenler, rahimin yapısı, tüplerin açık olup olmaması, tüplerde herhangi bir sıvı toplanması, rahimde miyom ve polip gibi yer kaplayan durumların oluşması gibi anatomik yapıdan kaynaklanan sorunların ilk sıralarda geldiği görülüyor.

 Mutlaka spermiyogram testi yaptırılmalı

 Tedavi başlangıcında hem erkek, hem de kadının ayrıntılı değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, ”Temel değerlendirme testlerinde spermiyogramın çok önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki hala erkekler bu konuda çekingenlik gösteriyor. Aslında çoğu zaman infertilitenin kaynağı cinsel fonksiyonlardan bağımsız olarak sadece üreme hücrelerinden kaynaklanabiliyor. Bu durumda daha basit tedavilerle çözüm bulunabilecekken çiftler çözüm bulmak için farklı arayışlarla zaman kaybediyor.”

Her çiftin hikayesi tüm ayrıntılarıyla dikkate alınmalı

Her çift için altta yatan sorun ya da sorunlar farklılaşabiliyor. Hatta bazen aynı tanıyı almış kişilerde bile tedavide farklı ve kişiye özel yaklaşımlar gerekebiliyor. Dolayısıyla ilk değerlendirmede yapılması gereken testlerin yanısıra çiftin hikayesinin ayrıntılı olarak değerlendirilmesi önem taşıyor. “Hatta bazen cümleler arasına girmiş küçük ayrıntılar başarıya götüren etken olabiliyor” diyen Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, infertilitenin hekimin de hastaya ciddi zaman ayırmasını gerektiren bir tedavi olduğuna işaret ediyor.

Stres tedavinin başarısını etkiliyor

 Hem ilk tanıya kadar  hem de tedavi boyunca çiftlerin yoğun stres altında bulunduğunu ve bunun da tedaviyi olumsuz yönde etkilediğini anlatan Dr. Çağlar Yazıcıoğlu, şunları söylüyor: “Stres sırasında vücutta bazı hormonlar salgılanıyor. Vücutta ani değişikliklerle birlikte serbest radikallere yol açtıklarını hatta insülin direnci olan hastalarda glikoz düzeylerinin oynamalara yol açtığını,gerilimle birlikte tansiyonun da zaman zaman arttığını biliyoruz.Dolayısıyla stres içindeki hastalarda başarıyı elde etmekte zorlanıyoruz.İleri kadın yaşından sonra en çok karşılaştığımız zorluk stres diyebilirim. Dolayısıyla burada hastalara psikolojik desteğin önemi de ortaya çıkıyor.”

Her çifte özel basamaklandırılmış tedavi uygulanıyor

Tüp bebek merkezlerinde tek tedavi yönteminin tüp bebek olduğuna dair bir inanış bulunuyor. Ancak, bu konuda son yıllarda yaşanan hızlı gelişmeler sayesinde sorunun kaynağına göre birçok faklı tedavi uygulanabiliyor. Seçeneği kalmamış hastalara tüp bebek tedavisi uygulandığını söyleyen Dr. Çağlar Yazıcıoğlu,

Yapılan genel değerlendirme basamak tedavi dediğimiz bir planlama uyguluyoruz. Örneğin, çiftlerde hiçbir sıkıntı yoksa tüpleri açık, yumurtlaması düzgün,ailesinde erken menopoz hikayesi yoksa ve henüz infertilite tanısı için gerekli zaman geçmediyse beklemeyi ve gözlemlemeyi tercih ediyoruz. Ancak, altta yumurtlama fonksiyon bozukluğu ya da polikistikover gibi bir problem tespit ettiysek önce sorun tedavi ediliyor. Dolayısıyla hep söylediğimiz gibi hastalık yoktur,hasta vardır. Elbette başka bir seçenek kalmadıysa tüp bebek tedavisine yöneliyoruz” diyor.

YATMA STİLİNE GÖRE SAĞLIKLI ÖNERİLER!

 Günün en az yedi – sekiz saatini uykuda geçiriyoruz. Bu nedenle uyku deyip geçmeyin. Her sabah yorgun uyanmanızın ya da kronikleşen ağrılarınızın altındaki neden yanlış uyku pozisyonu olabilir. Mışıl mışıl derin ve sağlıklı bir uyku için uyku pozisyonuna göre önlemler alınmalı. Uyurken vücut yastık ile desteklenmeli, sürekli aynı tarafa dönük yatılmamalı ve uyku sırasında kollar başın üzerinde sürekli durmamalı.

İdeal uyku pozisyonunun omurganın doğal halinde kaldığı yatış şekli olduğunu söyleyen Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Metin Karataş sıklıkla tercih edilen uyku pozisyonlarına göre şu önerilerde bulundu:

Uyku pozisyonu ve uyku kalitesi birbirleriyle son derece ilişkili ve genel sağlık durumunu etkileyen unsurlardır. Birçok değişkeneve sağlık problemine bağlı olarak farklılık gösterdiği için toplumun geneli için “en iyi uyku pozisyonu şudur” demek olası değildir ancak bireysel değerlendirme ile kişilere özgü en iyi uyku pozisyonu tanımlanabilir.

Uyku pozisyonuna göre farklı vücut bölgeleri basınca ya da gerilime maruz kalır. İdeal uyku pozisyonu omurganın nötral pozisyonunu koruduğu yani doğal fizyolojik eğriliklerin korunduğu pozisyondur.

 YATMA STİLİNE GÖRE 4SAĞLIKLI ÖNERİ

DENGELİ UYKU İÇİN SIRT ÜSTÜ: Uygun yatak ve yastık kullanmak koşulu ile bel ve boyun omurlarının nötraldizilimini korumasını sağlayan ve omurgada basınç dağılımının en iyi olduğu uyku pozisyonudur.

YAN YATIYORSANIZ YÖNÜNÜZÜ DEĞİŞTİRİN: Alt bel ağrısı olan kişilerde en rahat yatış pozisyonudur. Boyun ve omuz arası boşluğun uygun yastıkla desteklenmesi gerekir. Uygun olmayan bir yatakta hep aynı tarafa yatmanın kaslar arasında dengesizlik, ağrı ve bazı olgularda skolyozu tetiklediğine yönelik veriler mevcuttur. Dizler arasına yerleştirilen bir yastık kalça,pelvis ve omurga dizilimini daha doğru bir konuma taşır ve sakroiliak eklemlere binen yükü azaltır. Bacakların karna çok fazla çekilmemesi gerekir. Sürekli aynı tarafa yan yatış pozisyonu omuz problemlerini tetikleyebilir.

KARIN ÜSTÜ YATMAK AĞRI VE BASINÇ OLUŞTURUR: Normal fizyolojik eğrilikler desteklenmediğinden omurganın nötral pozisyonu sürdürmesi çok zordur. Boyun bir tarafa dönük ve kullanılan yastığa göre ekstansiyon pozisyonunda uzun süre kaldığı için aşırı mekanik stres ve ağrı ortaya çıkabilir. Ek olarak bel omurlarında hiperekstansiyona (aşırı arkaya bükülme) neden olduğundan bel ağrısı riski de artar. Kas ve eklemler üzerinde de normalden fazla basınç oluşturur, sinir sıkışmalarını kolaylaştırabilir.

UYKU SIRASINDA KOLLARIN POZİSYONU: Omuzlarda aşırı gerilim olmaması için kollar gövdenin önünde yer almalıdır. Kolların başın üstüne olması ya da kolların üzerine yatılması dolaşımın bozulması, sinir sıkışmaları ve tendon sıkışmalarını tetikleyebilir.

 YATAK SEÇİMİNDEDİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Vücut yapınıza göre kullanacağınız yatak ve destekler farklılıklar gösterecektir. Örneğin kalçaların belden çok geniş olması durumunda daha yumuşak bir yatak nötral omurga pozisyonunu korumak açısından daha yardımcıdır. Normal oranların varlığında daha sert bir yatak daha iyi destek sağlar.

 UYKU STİLİNE UYGUN YASTIK TERCİH EDİN

Yastık kullanımında temel amaç başın nötral diziliminin korunmasıdır.Baş ne arkaya düşmeli ne de öne itilmeli, ayakta dururken olduğu gibi omuzlar üzerinde doğru bir şekilde konumlanmalıdır. Yastık, omuzların değil başın altında yer almalıdır.

Sırt üstü yatarken daha ince bir yastık ve alt 1/3 lük kısmında ekstra kalınlık boynu beşik gibi desteklemek açısından uygun olacaktır. Ek olarak diz altlarının bir yastıkla desteklenmesi alt bel bölgesine etkiyen basıncı azaltacaktır.

Yan yatış pozisyonunda kulak- omuz mesafesini dolduracak daha sıkı ve geniş bir yastık uygundur. Ancak aşırı sert ve yüksek yastık kullanımı sırt üstü yatışta, alçak yastık kullanımı da yan yatışta boyun ağrısı riskini arttıracaktır.