Ramazanda doğru beslenme, Astım ve bebeklere reflü yatağı

Dünya çapında gerçekleşen her 250 ölümden birinin astım nedeni ile olduğu ve astımdan dolayı yılda 350 ila 400 bin kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Son dönemlerde hem çocuklarda hem de erişkinlerde yaygın hale gelen bu hastalığın 2025 yılında 100 milyon yeni kurban daha seçeceği öngörülüyor. Dünya Astım Günü’nde astım bilincini ve bakımını artırmanın önemine dikkat çeken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Solak, “Doğru tedavi ve bakım ile yaşam kalitesini artırmak mümkün” diyor.

Şiddet ve sıklıkta tekrarlayan nefes darlığı ve hışıltılı ataklarla karakterize kronik inflamatuvar bir hastalık olan astım, dünyada milyonlarca insanın kabusu durumda. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre 235 milyon insan, astım hastası.

Astım sanıldığı üzere sadece yüksek gelirli ülkeler için bir halk sağlığı problemi değil. Tüm ülkelerde, gelişim düzeyinden bağımsız ortaya çıkan bir hastalık. Ancak ekonomik gelişmişlikle orantılı seyreden doğru tedavi, hastalığa bağlı ölüm riskini etkiliyor. Astım ölümlerinin yüzde 80’inden fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde görülüyor. 2025 yılında mevcut astımlılara 100 milyon yeni astımlının ekleneceği tahmin ediliyor.

Dünya Astım Günü’nde doğru tedavi ve eğitimin önemine değinen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Solak ülkemizde yaklaşık 4 milyon astım hastası olduğunu belirtiyor. Solak: “Astım, tekrarlayan nefes darlığı ve hışıltılı ataklarla karakterize kronik bir solunum hastalığıdır. Bazı nedenler ve tetikleyiciler astımı olan tüm insanlar için ortaktır.  Ancak bazı özel durumlarda tetikleyiciler daha bireyseldir. Her ne kadar astımın temel nedenleri tam olarak anlaşılmasa da, astım gelişimi için en güçlü risk faktörleri inhale astım tetikleyicileridir. Bunlar; iç mekan alerjenleri yani yatak takımlarındaki ev tozu akarları, halılar ve doldurulmuş mobilyalar ve kirlilik olabilir. Dış mekân alerjenleri; polen, küf, tütün dumanı ve iş yerindeki kimyasal olabileceği gibi soğuk hava, öfke veya korku gibi aşırı duygusal uyarılma ve fiziksel egzersiz de tetikleyiciler arasında yer alabilir.”

Doğru tedavi yaşam kalitesini yükseltir…

“Astım tedavisinin başarılı olabilmesi için astım tanısının doğru konulması ve takibi çok önemlidir” açıklamasını yapan Dr. Hakan Solak; “Doğru tanı için hışıltılı solunum, nefes darlığı, öksürük, göğüste sıkışma hissi gibi solunum semptomlarının karakteristik seyrinin gösterilmesi gerekir. Astım semptomları KOAH veya yaşlılıkta görülen solunum sıkıntıları gibi başka patolojik durumlarla karıştırılarak yanlış tanı konulmasına neden olabilir. Yanlış tanı özellikle çocukluk yaş gruplarında daha sık olmakta ve hastalık bronşitin değişik formlarıyla ve krup ile karışmakta, yetersiz tedavi, eksik bakım ve bilgi eksikliği nedeni ile hastalığın kontrol altına alınması gecikmektedir” dedi.

Gebelikte astıma dikkat!

Gebelik sırasında en sık sorun ile karşılaşılan solunum sistemi hastalıklarından birinin astım olduğuna değinen Dr. Hakan Solak, “Gebelik, astım seyrini etkilerken astımın da gebelik ve doğum üzerine etkileri olabilir. Hamilelerin yaklaşık üçte birinde astım kötüleşirken, üçte birinde semptomlarda düzelme gözlemlenir. Gebelikte en şiddetli ataklar 24 ila 36 haftalar arasında gerçekleşir. Son dört haftada semptomlar azalmakta ve yüzde 90 hastada doğumda sorun yaşanmamaktadır. Astımlı gebelerde yüzde 11 ila 18 olguda en az bir acil başvurusu, yüzde 62’sinde ise hastaneye yatış bildirilmektedir. Bu nedenle gebelik sırasında astımlı hastalarda yakın takip ve ilaç ayarlamaları gereklidir. Aksi takdirde gelişecek hipoxi bebeğin gelişimini etkileyebilir” dedi.

RAMAZAN’DA SOFRANIN ÇEŞİTLİLİĞİNE ALDANMAYIN, DENGELİ BESLENİN

Sofraların bereketli olduğu, lezzetli yemekler ile donatıldığı Ramazan ayı geldi çattı. Sahur ile iftar arasındaki uzun zaman dilimine dikkat! Sağlıklı ve sizi yormayacak Ramazan süreci geçirmek için beslenmenize dikkat edin. Türkiye İş Bankası iştiraki Bayındır Kavaklıdere Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Esra Örün İncekara, on bir ayın sultanında midenizi yormayacak önerilerde bulundu:

Yeterli ve dengeli beslenmeyi yaşam biçimi haline getiren bireyler, Ramazan ayı gibi özel durumlarda da bu alışkanlıklarını devam ettirerek, bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçirebilirler. Ramazan ayında günlük alınması gereken enerji, protein, vitamin ve mineral oranları  değişmemekte, ancak  beslenme düzeni bozulmakta ve öğün sayısı azalmaktadır.

Ramazan ayında oruç tutarken beslenmeye daha çok özen gösterilmeli, yemekler ağır olmamalı, az yağlı/yağda kızartılmadan yapılmış yiyecekler seçilmeli, iftarla birlikte az ve sık yemeye dikkat edilmelidir. Gün boyunca aç kalınacağı için yavaş sindirilen, kana geçiş hızı düşük (düşük glisemik indeksli) olan esmer tahıl ürünleri, sebze, salata ve kaliteli protein kaynakları tercih edilmelidir.

BU HATALARA DÜŞMEYİN

HIZLI YEMEYİN: İftar ve sahur sofralarında  yapılan yanlışlardan birisi çabuk, yeterince çiğnemeden, çok fazla yemekle mideyi doldurmaktır. Sindirim önce ağızda çiğnemeyle başlar. Beyin doyma emrini 15-20 dakikada verir. Çabuk yemek yenildiğinde beyin, doyma emrini henüz alamadığı için aç hissedilir ve gereğinden fazla yemek yenebilir. Ayrıca ağızda yeterince çiğnenmeyen yiyecekler, sindirim sistemini zorlayacağı için zamanla birçok hastalığa ve probleme neden olabilir.

RAMAZAN KİLO VERME YÖNTEMİ DEĞİLDİR: Oruç bazen zayıflamak için bir alternatif olarak değerlendirilir. Ancak oruç tutmak kilo verme yöntemi değildir. Öğün aralarının uzun olması ve hareket azlığı, metabolizma hızının yavaşlamasına neden olarak kilo vermeyi zorlaştırmaktadır.

RAMAZANDA BEYAZ GIDALARDAN UZAK DURUN: Beyaz un, pirinç ve şeker içeren besinler hızlı sindirildikleri için insülin salgısını uyarır ve acıkmayı sağlarlar. Kompleks karbonhidratlar ve lifli besinlerde bu durum görülmez.

TANSİYONA KARŞI SOFRAYI DENGELİ KURUN: İftarda yenilen şarküteri ağırlıklı ürünler, hamur işleri, pide ve tatlılar, yüksek kalorili olmaları sebebiyle, oruç tutanlarda kilo artışına sebep olur ve buna bağlı olarak kan yağlarında ve tansiyonda artış gözlenebilir.

SAHUR YAPMADAN OLMAZ

Protein içeriği fazla olan gıdalar, midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktirirler. Bu gıdalar, özellikle sahurda, yoğun tuz, beyaz un ve şeker içeren gıdalara tercih edilmelidir.

Oruç süresinde uzun süren açlık nedeniyle metabolizma az enerji harcar, vücut hareketleri yavaşlar, bazal metabolizma hızı düşer. Sahur öğünü atlanırsa, açlık süresi daha da uzar ve kan şekerinin daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı rahatsızlıklara (halsizlik, başağrısı, hipoglisemi ) neden olur.

Sahur yemekleri azar azar, iyice çiğneyerek yenilmelidir. Sahurda sadece su içerek niyetlenmek veya gece yemek yedikten hemen sonra yatmak son derece zararlıdır. Gece ağır yemek yenildiğinde metabolizma hızı düşer ve yiyeceklerin yağa dönüşme riski artar.

ÖRNEK SAHUR MENÜSÜ

Yumurta veya peynirli/sebzeli omlet,

1-2 dilim az tuzlu/tuzsuz peynir,

1-2 dilim çavdar ya da tam buğday ekmeği,

Zeytinyağı ile hazırlanmış sebze yemeği veya sebze çorbası,

1 kase yoğurt ya da süt/ kefir/ayran,

8-10 adet badem / fındık veya 4 parça ceviz

İFTAR MENÜSÜ NASIL OLMALIDIR?

İftar zamanı çok yağlı, çok tuzlu ve aşırı tatlı besinlerden kaçınmak gereklidir. Kızartmalar, hamur tatlıları, tuzlu, şekerli ve yağlı hazır besinler (fast-food), salam, sucuk, sosis, kavurma gibi doymuş yağ içeriği yüksek besinler, sakatatlar (beyin, karaciğer gibi), yoğun baharatlı yiyecekler iftar sofralarında kaçınılması gereken besinlerdir.

Hazmı kolay ve mide-bağırsak sisteminde uzun süre kalabilen lifli ve sellüloz içeren sebze, meyve ve çavdar/tam buğday ekmeği tercih edilmelidir. Özellikle çay, kahve, kola, acılı yemekler, çiğ soğan-sarımsak gibi gıdalar mide hastalarına olumsuz etkide bulunabilir.

ÖRNEK İFTAR MENÜSÜ: 

İftara Başlangıç: Su, hurma ya da zeytin, çorba, salata, tam buğday ekmeği

Yarım saat sonra  akşam yemeği: Etli sebze veya ızgara et/tavuk yemeği, zeytinyağlı sebze yemeği, yoğurt veya ayran

Yaklaşık 1 saat sonra  ara öğün:

Su

Meyve

Süt, yoğurt ya da kefir

Haftada iki kez ara öğün yerine sütlü tatlı (güllaç, muhallebi, dondurma) tercih edilebilir.

Bebeklerde reflüyü önlemeye yardımcı yatak

  • Bir tarafı 17 cm, diğer tarafı 11 cm
  • Miniklerin narin tenlerine yumuşacık bir dokunuş

Bebeklerde kas gelişimi 6. aya kadar devam ettiği için mide kapakçığı görevi tam olarak yapılamamaktadır ve mide sıvısı yemek borusuna kaçabilmektedir.  Bu farkındalıkla son teknolojiyi kullanarak tasarladığı “Mini Bambi” adını verdiği yeni yatağı ile Bambi, miniklerin uyku saatlerini daha rahat geçirmesini sağlıyor.  Yatağın bir tarafını 17 cm, diğer tarafını 11 cm olarak tasarlayarak özel bir eğim veren Bambi, bu eğim sayesine reflü sorununu ortadan kaldırmaya yardımcı olarak bebeğinizi daha güvenilir ve konforlu bir uyku ile buluşturuyor.

 Türkiye yatak sektörünün önemli temsilcilerinden Bambi Yatak, Ar-Ge destekli inovasyon harikası bebek yataklarıyla pazara yeni bir soluk getirmeye hazırlanıyor.

Bambi miniklerin sağlığını aileleri kadar düşünüyor…

Son teknolojiyi kullanarak geliştirdiği Mini Bambi Yatak ile Bambi, bebeklerde ilk 6 aya kadar oluşabilecek reflü sorununun çözümüne yardımcı olarak miniklerin sağlığını aileleri kadar düşündüğünü kanıtlıyor. Yatağın bir tarafını 17 cm, diğer tarafını 11 cm olarak tasarlayarak özel bir eğim veren Bambi, bu eğim sayesinde reflü sorununu ortadan kaldırmaya yardımcı olarak bebeğinizi daha güvenilir ve konforlu bir uyku ile buluşturuyor. Mini Bambi, air kumaşın vücuda temas ettiği yüzey yüksek nem emme kapasitesine sahip, ısıyı vücudun dışına taşıyarak, vücut ısısını dengeleyen yüzde 100 pamuktan üretiliyor. Miniklerin uyku saatlerini kaliteli ve konforlu bir şekilde geçirmeleri için örme tekniğiyle tasarlanan yatak, kullanılan çapraz örgü sistemi sayesinde ebeveynlerin beğenisini kazanıyor.

Kontrol teknolojisi…

Tasarımda kullanılan mikro-kapsüllerin içlerine yerleştirilen probiyotikler, hastalıklara yol açan zararlı mikroorganizmalara yer bırakmıyor. Küf ve mantar oluşumunun engellenmesine yardımcı olan bu probiyotikler, alerjiye sebep olan maytların doğal yolla yok edilmesini kolaylaştırıyor. Mini Bambi Yatak, alerjik reaksiyon ve astıma yol açan alerjenlerin yoğunlaşmasını azaltarak her gece yenilenen etkisi ve yatakta sürekli doğal hijyenik bir ortam sağlayan teknolojisi sayesinde mikroorganizmaların oluşturduğu leke ve kötü koku oluşumunu da minimize ediyor.