Panel, sergi, hastalık, teknoloji

“İş Ahlakının Yaygınlaşmasında İş Dünyası, Üniversiteler ve Sivil Toplum Rolü” Konulu Paneli Cizre’de Düzenlendi

“İş Ahlakının Yaygınlaşmasında İş Dünyası, Üniversiteler ve Sivil Toplumun Rolü” paneli, 22 Şubat 2019 tahinde Cizre Kızılay Şubesi ve Cizre Sanayi Ticaret Odası ile birlikte Cizre Kaymakamlığı Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Panele, İGİAD Başkanı Ayhan Karahan, Şırnak Valisi Mehmet Aktaş, Şırnak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Emin Erkan, Cizre Kaymakamı Faik Arıcan, Cizre TSO ve Cizre Kızılay Başkanı Salih Sevinç ile davetliler katıldı.

İGİAD Başkanı Ayhan Karahan, 15 yıl önce kurulan derneğin iş ahlakı konusunda iş dünyası ile STK’ları bir araya getirme gayreti içinde olduğunu dile getirdi. Ahlak çalışmaları içinde yer alan önemli konulardan birisinin iş ahlakı olduğunu ifade eden Karahan, “Bugünlerde her zamankilerden daha fazla ihtiyaç duymamıza rağmen iş ahlakı konusunda bilgi, politika üreten kurum ve kuruluşların sayısı çok azdır. İş ahlakı alanında sivil inisiyatifin çizdiği vizyon ve sorumluluk bilinci iş adamlarına değer katmıştır. Hedefimiz üyelerimizin iş ahlakı bilincine sahip olmasını, üniversite ve STK’ları bu süreç içine katmak istiyoruz” dedi.

Özellikle ekonomik krizin ahlaki boyutuna vurgu yapan Karahan, ““Halen yaşamakta olduğumuz ekonomik krizin ana sebeplerinden birinin de iş ahlakı ilkelerinde gösterilen eksiklikler olduğu anlaşılmaktadır. Krize karşı iş dünyasının gösterdiği tepkilerde iş ahlakına yönelik sıkıntılar göz ardı edilemez düzeydedir. İş dünyasının, karşılaştığı krizde ilk tedbir olarak konkordato ilanı için sıraya girmesi, borç ötelemeyi çözüm olarak görmesi, fahiş fiyat artışlarında bulunması ve stokçuluk yapması, iş ahlakından ne kadar uzak kaldığımızı göstermektedir. Dünyada siyasi ve ekonomik krizlerle karşı karşıya gelen ülkelere baktığımızda temel sorunun kaynaksızlık değil, her alanda iş ahlakı ilkelerinden yoksunluk olduğu görülmektedir. Mevcut ekonomi sisteminin sunduğu düzen, insanı ve temel değerleri dikkate almamakta; bu sebeple müreffeh, adil ve sağlıklı bir yaşamın oluşmasına engel olmaktadır. Bu ortamın tesis edilmesi ise, iş sahasında ahlaki ilke ve normların uygulanmasıyla mümkün olacaktır.  Adaletin, helal kazancın ve adil paylaşımın gözetildiği bir yerde sosyal adalet sağlanacağı gibi, uzun soluklu huzurlu bir toplumun oluşmasına da imkân tanınmış olacaktır. Bu ise, işaret ettiğimiz gibi, “iş dünyası-üniversite-sivil toplum kuruluşları” iş birliği sayesinde hayat bulacaktır” dedi.

Cizre TSO ve Cizre Kızılay Başkanı Salih Sevinç İGİAD ile tanışma sürecini anlatmasından sonra konuşmalarında “2017 yılından bugüne kadar birçok etkinlik yapan kurumlarımıza teşekkür ediyorum. Bu Kurumlar kardeşlik ellerini uzattılar bize. İstanbul’dan buralara gelip bizlere destek oldular. Hamilik Okulu başta olmak üzere tüm kurumlarımıza çok teşekkür ediyorum. Kardeşlik ayrımcılık değildir, ötekileştirme değildir. Bizleri kucaklayan kurumlarımıza tekrardan çok teşekkür ediyorum” dedi.

Cizre Kaymakamı Faik Arıcan devletimizin tüm kurumları bölge ile hemhal olduğu söylerken konuşmalarında “Her alanda olduğu gibi bir yozlaşma, bir yıpranma meydana gelmiş bulunuyor. Coğrafyanın şanlı tarihine geri dönebilmesi için hep birlikte çalışmamız lazım. Onlardan biride İş Dünyası ve bu dünyada ahlaki değerlerimiz tekrardan kazanmamız gerekmektedir” dedi.

Şırak Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Emin Erkan bir işi severek yapıyorsan asla yorulmazsın diyerek başladığı konuşmamasında “Birlik ve beraberliğimi olduğu müddetçe ekonomik krizlerin üzerinden çok daha rahat atlatacağız. Bizler “O hâlde, emrolunduğun gibi dosdoğru ol!…”  ayetine uygun davranabilirsek inanın her şey çok daha kolay olacaktır” dedi.

Şırak Valisi Mehmet Aktaş Cizre’nin zor günlerinde yüreklerini açan değerli kurumlarımıza çok teşekkür ediyorum sözleriyle konuşmasına başladı. Aktaş konuşmalarında; “Bizler hiç şüphesiz hakkı, hukuku, adaleti ve ahlakı esas alan büyük bir medeniyetin mensuplarıyız. Bunların temelini de yüce dinimiz İslam oluşturuyor. Sahip olduğumuz değerleri hayatımıza sirayet ettiği dönemlerde hem kendi içimizde refahı sağlamış hem de dünyaya yön vermişiz. Lakin bu değerlerimizden uzaklaştığımızda sıkıntıya girmiş birbirimizden uzaklaşmışız. İslam noktasının sıkıntılı olmasının en temel nedenleri değerlerimizden uzak olduğumuzdur. Birlik ve beraberliğimi olduğu müddetçe ekonomik krizlerin üzerinden çok daha rahat atlatacağız. Bu yeniden dirilişi her alanda yakalamamız lazım.” dedi.

Konuşmaların ardından, Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş’un moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, Rekabet Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ömer Torlak, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.  Yaşar Düzenli ve İGİAD Kurucu Başkanı Şükrü Alkan da iş ahlakına yönelik düşüncelerini aktardı.

Üniversitelerde Farkındalık Kavramı Oluşturulmalı

Böyle kadim bir şehirde bu programı gerçekleştirmekten çok mutlu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nihat Erdoğmuş: “İş ahlakı ile ilgili neden bu kadar konuşmaya başladık. Sorunlar arttıkça daha fazla konuşulmaya başlandı. Eğitim gözüyle baktığımızda; çok erken yaşlarda kazanılmasına rağmen ilerleyen yaşlarda da değer kazandırılabilir olduğunu unutmamalıyız. Üniversiteler iş ahlakı konusunda eğitim vermeye devam etmeli. Üniversitelerin yapacağı en kıymetli olaylardan bir tanesi farkındalığı oluşturmak olacaktır. İyiliğin, doğrunun, güzelin farkındalığını oluşturmamız gerekiyor. İkilemlerin olduğu bir yerde Üniversitelerin yön gösterici bir rolü olduğunu düşünüyorum” dedi.

Ahlaki Değerlerin Temeli Aile

Bu topraklarda yeşeren Ahilik dönemine ait geleneğinin sürdürme noktasında hassasiyet göstermemizin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Ömer Torlak: “Bu yıl yapılan 2018 Türkiye İş Ahlakı Araştırması’nda önceki araştırmalarda olduğu gibi küçük ve büyük işletmelerin iş ahlakı konusunda karşılaştığı problemleri ele aldık. Sorularda güncellemeye giderek işverenler ve çalışanlar üzerinde yapılan araştırmanın etik ilkeler, ahlaki felsefe ve güncel sorunlar üzerine eğildik.” Aile kurumundan beslenen bir ahlaki algının önemine işaret eden Torlak, araştırma sonuçlarında da bunun ortaya çıktığını anlattı. “Meslek Ahlakının 2 temel boyutu vardır Birincisi meslek algısının korunması ikincisi ise mesleki yetenek ve yeterliliklerin geliştirilmesidir” dedi. 1982-2000 doğumluların oluşturduğu Y nesli mensuplarının 1965-1980 doğumluların oluşturduğu X nesli mensuplarına göre daha fazla sorun algıladığını anlatan Torlak, yaşlıların bazı şeyleri kanıksamış durumda olabileceğini kaydetti.  Yöneticiler bakımında yalan ve sözünde durmama gibi problemlerin ön plana çıktığını aktaran Ömer Torlak, ücret ve izin gibi konuların ikinci sırada geldiğini anlattı.  Hem ülke, dünya ve bölge olarak ekonomik sorunlarla boğuşulduğuna işaret eden Torlak, mevcut zorlukların iş ahlakı konusundaki genel algıyı 2008’deki seviyelere düşürdüğünü anlattı. Çalışanlarda iş ahlakı konusunda öne çıkan konuları sıralayan Torlak, şu bilgileri verdi: “Çalışanlar açısından baktığımız zaman yalan yine birinci sırada karşımıza çıkıyor. İşe geç gelme, işin hakkını vermeme yine yüksek oranda algılanan iş ahlakı problemleri…Kaytarma, bir miktar önceki araştırmalara göre yükselmiş. Hırsızlık, rüşvet alma gibi konular ise çok daha az rastlandığı söylenen iş ahlakı problemleri. KOBİ’lerde rekabet edebilme adına veya çarpık bir rekabet anlayışı içinde faaliyetlerini sürdürebilme adına, iş ahlakına aykırı bazı hususları meşrulaştırma çabasından söz edebiliriz. Bu, özellikle ekonomide olumsuz konjonktürün söz konusu dönemlerde daha fazla artabiliyor maalesef. Ancak bunu genel ahlaki yaklaşımdan da bağımsız düşünemiyoruz” dedi.

Ahlaki Problemlerin Temeli Çıkar Çatışması

Ticari hayatta yapılan yanlış tutumlar ile konuşmalarına başlayan Şükrü Alkan: “Temeli İş ahlakı ile ilgili bu sorunların genel olarak, amaç ve çıkar çatışmasından kaynaklandığı söylenebilir. Toplumsal ahlaki değerlerdeki yozlaşmanın iş dünyasına sirayet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye Ekonomisi, iş ahlakı ile ilgili sorunları ağır bir biçimde yaşamış ve uzun süren gündemlerle meşgul olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Son yaşanan krizde şiddetli bir şekilde yaşanmıştır. Üretmeden tüketmenin arzusu olduğumuz bu dönemlerde de krizler kapımızı çaldı. Üreterek, tasarruf ederek bu ortamlardan ders çıkarabilir” dedi. Alkan ayrıca Ahlak’ın bize yüklediği sorumluklara da değinerek: “İş hayatında ahlaki ilkelere riayet edilmesi en başta güven, sosyal barış ve adaletin ve huzurun tesis edilmesine yardımcı olur. Ahlak, firmalarda kısa vadede muhtemelen etkilerini göstermeyecektir fakat uzun vadede bakıldığında iş ahlakına riayet eden firmalar her zaman kazançlı çıkarlar. İş ahlakına riayet kurumsal kimlik sağlar” dedi. Konuşmasının son bölümünde İGİAD’ın gayesinden, hedeflerinden ve faaliyetlerinden bahseden Alkan, “İş yerlerimizde özlenen patron olduğumuzda iş ahlakı kurallarına riayet etmiş olacağız” dedi.

Güvenen İnsandan Güvenilen İnsana Dönüşmeliyiz

İnsanın çift kutuplu bir varlık olduğuna değinen Prof. Dr. Yaşar Düzenli konuşmalarında: “Bir yerlerde birtakım hatalar yaptığımızı görmemiz gerekiyor. Hatalardan dolayı, yanlışlardan dolayı asla ümidimizi kesmiyoruz ve ümitsiz olmuyoruz. İnsana güvenmek zorundayız Allah ona güvendiği için. Eğer bizim davranış ve eylemler konusunda bir problemlerimiz varsa önce niyetimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Kırmızı çizgilerimizi ya kanunla yaparsanız sürdürülebilir olamayabilir. Lakin imanî niyet bağlamında kırmızı çizgilerimiz var ise her an yeniden yeniden yaparız ve zoraki olmaz. Aklımız başımıza geldiği andan itibaren yapılan her şey iştir. İş dediğimiz şeyin büyüğü ve küçüğü yoktur. Eğer bu olursa görecelilik kavramı bizi kemirir. Kendi menfaatime karşı koyabilecek bir sabitemizin olması gerekiyor. Eğer sabitemiz olmaz ise oradan oraya savrulup gideriz. Ahlaki duruşlar da bireysel olarak başlayıp toplumsal bir reflekse dönüşür. Güvenen insandan güvenilen insana dönüşmemiz gerekiyor.  Kendi doğrularımız ve kendi sabitelerimizle yoğrulalım” dedi.

Nadir Hastalıklarda Doğru Tedaviye Zamanında Erişim için İş Birliğine İhtiyacımız var
Nadir hastalıklar, genellikle diyabet veya kalp hastalığı gibi daha genel durumlara kıyasla çok daha az sayıda insanda görülen çok çeşitli hastalıklar grubudur. Nadir hastalıklar ağır, kronik olma eğiliminde ve birçok durumda ilerleyici, yıkıcı ve hayatı tehdit edicidir. Nadir hastalığı olan bir kişinin doğru tanıyı alması ortalama 8 yıl, hatta daha fazla sürebilirken bu tanıyı almak için birden fazla doktora görünmesi gerekiyor.1
28 Şubat Nadir Hastalıklar Günü dolayısıyla açıklama yapan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD), nadir hastalıklarla mücadele eden hastalar ve yakınlarına daha kaliteli bir hayat sağlamak için ilk atılması gereken adımın öncelikle doğru bir tanı sunmak olduğunu vurgulayarak tüm paydaşların bu zorlu alanda iş birliğine ihtiyacı olduğunu belirtti.
Dünya genelinde bugüne kadar tanımlanan yaklaşık 7 bin nadir hastalık bulunuyor.1Nadir hastalıkların %80’i genetik kökenli, geri kalanı ise viral, bakteriyel enfeksiyon, alerji ya da diğer çevresel faktörler sonucu ortaya çıkıyor.2, 3, 4 Avrupa Birliği nadir hastalıkları, her 10 bin kişi arasından en fazla 5 kişide görülen hastalıklar olarak tanımlıyor.5 Dünyada her yıl Şubat ayının son günü nadir hastalıklara dikkat çekmek üzere gerçekleştirilen Nadir Hastalıklar Günü nedeniyle, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD), Türkiye’de hem yasal düzenlemelerin ve politikaların geliştirilmesi hem de bu konudaki bilincin artırılması gerektiğine yönelik çağrı yaptı.
Öncelikle doğru tanı için gereken adımlar atılmalı
Nadir hastalıklar alanında farkındalığın ve etkilenen hasta sayısının düşük olması nedeniyle doğru tanıda gecikmeler yaşanmaktadır. Tanıdaki bu gecikmeler birçok hasta için önemli olabilir ve hastanın durumunun geri dönüşümsüz ilerlemesine yol açabilir.2, 3, 5, 6
Örneğin, İngiltere ve ABD’de, nadir görülen hastalıklar için doğru bir tanı alma süresi ortalama 5-7 yıl olarak ölçülmüştür ve bu süre içinde belirli bir nadir hastalığın doğru tanısına kadar 2-3 yanlış tanı konulduğu gözlemlenmiştir.7
Yanlış ve geç tanı konmasının bir sonucu olarak gereksiz testler ve tedaviler sağlık sistemi için önemli bir maddi yük anlamına gelmektedir.8 Hastalar bu süreçte çoğu zaman endişeli hissederler ve sağlık sistemine güvenlerini kaybedebilirler.2 Ancak, erken tanı, uygun tedavi ve tıbbi bakım uygulandığı takdirde bu hastaların yaşam kalitesi artırılabilir ve beklenen yaşam süreleri uzatılabilir.
Nadir hastalıklarda uzmanlık bu hastalıkların nadir olması nedeniyle kısıtlıdır
Nadir hastalıklara yönelik en iyi kalitede sağlık hizmetinin sağlanması için bu alanlarda yeterli deneyime sahip sağlık hizmetleri uzmanlarının bulunması genellikle zordur.
Az sayıdaki hasta nedeniyle nadir hastalıklarda sağlık uzmanlarının yeterli tecrübe kazanması da zor olabilir.2 Diğer yandan, tedavi bu alandaki uzmanlar tarafından yönetilmezse, bu durum yanlış tanı, uygunsuz tedavi ve daha kötü sağlık çıktıları ile sonuçlanabilir.9, 10, 11
Nadir hastalıklar Birleşmiş Milletlerin de gündeminde
Uluslararası işbirliklerinin nadir hastalıklar konusunda yaratacağı katma değerin çok yüksek olduğunu belirten AIFD Genel Sekreteri Dr. Ümit Dereli şunları söyledi: “BM 2030 Gündemi, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) ve Evrensel Sağlık Kapsamı Hedefi gibi küresel politika gündeminde yer alan bir dizi önemli etkinlik; Nadir Hastalıklar Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Komitesinin yakın bir tarihte kurulması, nadir hastalıklar konusunun ivme kazanmasına yardımcı olmuştur.12Hasta sayısının azlığı ve uzman sayısının yetersizliği dikkate alındığında bu işbirlikleri çok daha büyük bir önem taşır.”
Ülkemizin genç nüfusu düşünüldüğünde konunun önemi toplumumuz için artıyor
Akraba evliliği nedeniyle dünyada birkaç kişide görülebilen çok nadir hastalıkların toplumumuzda daha sık görülebildiğini belirten Dr. Ümit Dereli şunları söyledi: “Hasta yakınlarının tedavi sürecinde hastalık konusunda bilgilenmeleri hem kendi hayatlarını kolaylaştırmak hem de nadir hastalığı olan kişinin hayatını kolaylaştırmak adına önemli bir sorumluluktur. Bu süreçte doktorlarıyla etkili ve güvenli iletişim kurmaları gerekir. Ülkemizde nadir hastalıkların tanısı ve tedavisi konusunda alınacak çok yolumuz olduğunu biliyoruz, ancak AIFD olarak bu hastalıklara karşı iş birliğinin artmasıyla çok önemli yollar kat edeceğimize inancımız tam.”
Nadir hastalıklar alanındaki yasal düzenlemeler büyük önem taşıyor
İlaç şirketlerini nadir hastalıklara yönelik araştırma yapmaya ve ilaç geliştirmeye teşvik etmek amacıyla nadir hastalıkların tedavisi için geliştirilen ilaçlara “Yetim İlaç Statüsü” verilmesine olanak sağlayan yasal düzenlemeler büyük önem taşımaktadır.13
Yetim ilaç mevzuatı, yürürlüğe girdiği ülkelerde nadir hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlara erişimde önemli bir fark yaratmıştır. Örneğin, Avrupa Birliği’nde Yetim İlaçlar Yönetmeliği yürürlüğe girmeden önce nadir hastalıklar için sadece 8 tedavinin ruhsat onayı varken, mevzuatın yürürlüğe girmesinden bu yana 125’ten fazla ürüne ruhsat onayı verilmiştir.14
Nadir hastalıklara yönelik geliştirilen yasal düzenlemelerin ülkemiz için de bir politika önceliği olması gerektiğini belirten Dr. Ümit Dereli, bu alandaki gelişmelere dair şunları söyledi: “Türkiye İlaç Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2015 – 2018) kapsamında da yer alan, nadir hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların daha hızlı bir şekilde hastalara ulaştırılması hedefi çok değerli bir adımdır. Bundan sonraki süreçte bu adımın desteklenmesi için hedef, gerekli mevzuat çalışmalarının hayata geçirilmesi olmalıdır. Aynı şekilde, Amyotrofik lateral skleroz (ALS), spinal müsküler atrofi (SMA), multipl skleroz (MS) ve Duchenne musküler distrofi (DMD) ile kesin tedavisi bilinmeyen diğer hastalık türlerine ilişkin mevcut durumun tespit edilip, tedavi ve bakım yöntemlerinin belirlenmesi, hastaların ve yakınlarının problemlerine ilişkin çözüm yöntemlerinin geliştirilmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin 09.02.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış TBMM kararı, bizler için sevindirici bir gelişmedir. Bizler de AIFD olarak, nadir hastalıkları olan hastalarımızın doğru tedaviye zamanında erişebilmeleri için tüm gücümüzle çalışmaya ve bu amaçla tüm paydaşlarla birlikte iş birliği yaparak elimizden gelen katkıyı sunmaya devam edeceğiz.”

HIZ VE MACERA TUTKUNLARI İÇİN İKİ YENİ TOYOTA COROLLA “COROLLA GR SPORT VE COROLLA TREK”

Toyota 2019 Cenevre Otomobil Fuarı’nda efsane modeli Corolla’nın iki yeni versiyonunu ilk kez beğenilere sunacak. Toyota, Corolla GR Sport ve Corolla Trek versiyonlarıyla ürün gamını genişletmeye devam ediyor. Yeni Corolla GR Sport, fuarda yapılacak dünya lansmanıyla birlikte Yaris GR Sport’tan sonra Toyota’nın Avrupa’daki GR Sport ürün gamına katılacak ikinci model olacak. Toyota Cenevre’de ayrıca GR Supra, GR Supra GT4 konsepti, AWD-i teknolojisine sahip Prius ve yeni Aygo’nun iki özel versiyonunu da sergileyecek.

Sporcu Ruhu “Corolla GR Sport’da”

Hatchback ve Touring Sports modellerinde kendi kendini şarj eden 1.8 veya 2.0 hibrit motorlarla sunulacak olan yeni Corolla GR Sport’da kendine has tasarım detayları öne çıkıyor. Koyu krom siyah yeni ön panjur, farklı tasarıma sahip yan eşikler ve arka difüzör yeni modelin performansının altını çiziyor. Bu versiyonda aynı zamanda özel olarak tasarlanan 18 inç alaşım jantlar, arka koyu camlar, sis lambaları, LED farlar ve iki tonlu renge sahip dinamik gri renk de yer alıyor.

Corolla GR Sport’un kabininde de modele özgü detaylar hemen dikkat çekiyor. Deri parçalara sahip siyah kumaş spor koltuklar ve opsiyonel olarak deri döşemeler tercih edilebiliyor. Direksiyon ve vites kolunda siyah ve kırmızı dikişler sportif tasarımı daha da ileriye taşıyor.

 Macera Tutkunları İçin “Corolla Trek”

Toyota’nın Cenevre’de tanıtacağı diğer model ise, aktif yaşam tarzı ve outdoor maceralardan hoşlananlara hitap ediyor. Yeni Corolla TREK versiyonu, Touring Sports modellerinde 1.8 veya 2.0 litre hibrit motor seçenekleri ile yer alacak. Avrupa C segmentinde, crossover tarzı araçlara artan ilgiyi yansıtacak olan Corolla Trek, Trek bisikletleri ve Toyota arasındaki işbirliğinin bir ürünü olarak öne çıkacak. Bu birliktelik, iki markanın tamamlayıcı mobilite çözümlerini sunarken çevreye verdiği benzer değeri ortaya koymasını da sağlayacak.

Aktif yaşam tarzına sahip aileleri hedefleyen Corolla Trek, standart modele göre 20 mm daha fazla sürüş yüksekliğine sahip. Farklı crossover tarzını önde ve arkadaki alt korumalar, özel 17 inç alaşım jantlar, arka koyu camlar, sis lambaları ve LED farlarla ortaya koyacak. Corolla Trek’in kabininde ise, 7 inç TFT bilgi-eğlence ekranı, modele özgü iki tonlu koltuklar ve ahşap dekoratif kaplamalar yer alacak.

BEYOĞLU’NDA ‘HIRVATİSTAN TÜRKİYE SERGİSİ’ AÇILIDI

Beyoğlu’nda sanatseverlerle buluşan ‘Hırvatistan ve Türkiye Akdeniz Bağlantıları’ sergisinin açılışında konuşan Başkan Demircan, “Bu renkli serginin Türkiye ile Hırvatistan arasındaki dostluğa katkıda bulunacağına inanıyorum.” dedi.

Bugüne kadar yerli ve yabancı çok sayıda sanatçının paha biçilmez eserlerini sanatseverlerle buluşturan Beyoğlu Belediyesi, uluslar arası bir sergiye daha ev sahipliği yapıyor. Beyoğlu Belediyesi ile Hırvatistan İstanbul Başkonsolosluğu işbirliğinde düzenlenen ‘Hırvatistan ve Türkiye Akdeniz Bağlantıları’ sergisi Beyoğlu Belediyesi Başkanlık Binası Sergi Salonunda açıldı. Hırvat Ressam Miljenko Bengez’e ait 25 eserin sanatseverlerle buluştuğu serginin açılışına; Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İdari Amiri Hasan Turan, AK Parti Beyoğlu Belediye Başkan Adayı Haydar Ali Yıldız ile Hırvatistan İstanbul Başkonsolosu Ivana Zerec’in yanı sıra çok sayıda davetli katıldı.

HERKESİ BU ŞAHANE SERGİYİ GEZMEYE DAVET EDİYORUM

Açılışta konuşan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Akdeniz’in tüm renkleriyle hayat bulduğu ‘Hırvatistan ve Türkiye Akdeniz Bağlantıları’ sergisine ev sahipliği yapmaktan duydukları memnuniyeti dile getirerek, “Farklı dinler, farklı diller, farklı renkler, kültürler, yaşam, mutluluk Beyoğlu bunu anlatıyor bize. Sanatçımız Miljenko Bengez gerçekten bir kabiliyet. Akdeniz’in renkliliğini, sıcaklığını, güzelliğini, insanın içine doğacak bütün güzellikleri tuvaline yansıtmış. Açıkçası benim içimde güller açtı. Bu renkli serginin Türkiye ile Hırvatistan arasındaki dostluğa katkıda bulunacağına inanıyorum. Herkesi Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisine bu şahane sergiyi gezmeye davet ediyorum.” dedi.

AKDENİZ’İN BÜTÜN GÜZELLİKLERİNİ TUVALE YANSIMIŞ

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İdari Amiri Hasan Turan, “Miljenko Bengez Akdeniz’in bütün güzelliklerini tuvale yansıtmış. Böylesine güzel eserlere imza attığı için kendilerini tebrik ediyorum. Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Misbah Demircan’a da kültürün ve sanatın başkenti olan Beyoğlu’nda her zaman böylesine güzel sergilere ev sahipliği yaptığı için, ülkemizin diğer ülkelerle olan işbirliğine ve bağların güçlenmesine katkı sunduğu için şükranlarımı arz ediyorum.”

BEYOĞLU BU TÜR SERGİLERLE KÜLTÜR VE SANATIN BAŞKENTİ OLMAYA DEVAM EDECEK

AK Parti Beyoğlu Belediye Başkan adayı Haydar Ali Yıldız, “Akdeniz bütün medeniyetlerin buluştuğu bir denizdir. Bu sanat ürünlerini görünce Leroux’un Akdeniz Medeniyeti isimli kitabını hatırladım. Orada da akdenizdeki medeniyetlerin kültür kodlarının farklılığından ve zenginliğinden bahsediliyordu. Bu yönüyle Beyoğlu’na çok benziyor. Beyoğlu da farklı kültürlerin, farklı medeniyet kodlarının yüzlerce yıldır birlikte yaşadığı bir mekan. Beyoğlu bu tür sergilerle kültür ve sanatın başkenti olmaya devam edecek.”

BU SERGİDE BULUNMAK BENİM İÇİN ÇOK BÜYÜK BİR ONURDUR

Hırvatistan’ın İstanbul Başkonsolosu Ivana Zerec, “Bu sergide bulunmak benim için çok büyük bir onurdur. ‘Hırvatistan ve Türkiye Akdeniz Bağlantıları’ sergisi Türkiye’de düzenlenen en büyük sergilerden bir tanesidir. Bu sergi ile Türkiye ve Hırvatistan arasındaki Akdeniz bağının vurgulanması açısından büyük önem arz ediyor. Sayın belediye başkanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Bize bu güzel sergi alanını tahsis ettiği için kendilerine teşekkür ediyorum.”

BİR SANATÇININ SÖYLEDİĞİ ŞEYLERDEN DAHA ÖNEMLİSİ YAPTIĞI ŞEYLERDİR

Hırvat Ressam Miljenko Bengez, “Bizlere bu güzel sergi alanını tahsis ettiği için sayın belediye başkanımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Bir sanatçının söylediği şeylerden daha önemlisi yaptığı şeylerdir.  Bu nedenle sergimizi keyifle gezebilirsiniz.”

MILJENKO BENGEZ KİMDİR?

80’lerin başında resim sanatıyla uğraşmaya başlayan Miljenko Bengez 1954 yılında Zagreb, Hırvatistan’da doğdu. 1987 yılında Slovenya Ljubljana’da ilk solo sergisini gerçekleştiren sanatçı, 1997’den bu yana İtalya Milano’daki L’Incisione Galerisi’nde yaptığı ipek üzerine baskı düzenleme çalışmaları neticesinde “BENGEZ” adında bir monografi yayımladı. Bugüne kadar 80’’den fazla sergi açan sanatçının eserleri; Avrupa, Amerika ve Japonya’daki birçok özel koleksiyonun parçasıdır. Miljenko Bengez aynı zamanda 1994 yılından beri Hırvat Sanatçılar Birliği’nin üyesidir.