“Öğrenciler akademisi dersleri sürüyor”

Başbakanlık Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve Medeniyetin Burçları Derneği tarafından ortaklaşa yürütülen Uluslararası Öğrenciler Akademisi üçüncü hafta konferansları ile devam etti. Bu haftaki konferanslarda, Gazeteci-Yazar Mehmet Sena Kösedağ “Medya ve etik” konusunda konferansını verirken diğer konferansı da, Araştırmacı-Yazar Mehmet Sarıçiçek “Kayseri Tarihi” konusunda verdi.

Kayseri Uluslar arası Öğrenciler Akademisi, 3. hafta konferansları ile devam etti. Akademideki konferansında konuşan Gazeteci-Yazar Mehmet Sena Kösedağ, “Medya ve etik” üzerinde durdu ve Türkiye’deki ve dünyadaki basın camiasının durumu ile ilgili önemli mesajlar verdi. Kısaca medyanın neyi ifade ettiğini, nelerin medya içerisine girdiğini ve günümüzde medya organlarının nasıl çeşitlenip değiştiğini belirtti. Ayrıca medyanın insanların haber alma hakkını kullanmasına yardımcı olurken özgür olmasının önemine vurgu yaparak bu özgürlüğün de hangi çerçevede olması gerektiğinin önemli olduğunu ve belirli ilkelere uyulmadan yapılan yayınların özgürlük değil kaos yaracağının altını çizdi. Bu anlamda dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi ülkemizde de basın etiği konusunda çalışma yapan kurum ve kuruluşların olduğunu da ifade etti.

Kösedağ konferansta,  basın ve etik konusunda da açıklamalarda bulundu. Medyanın dünya üzerinde nasıl anlaşıldığı nasıl bir işleve sahip olduğu ile ilgili olarak kavramsal bilgiler verdi. Daha sonra medya ve etik kavramlarının açıklayarak etik dediğimizde ne anlaşılması gerektiğini ve etik ve ahlak kavramlarının arasında nasıl bir bağ olduğunu ifade etti. Kösedağ konferansının daha sonraki bölümünde ise, özellikle gazetecilerin gazetecilik dışındaki işlerle uğraşmalarının sakıncalarına ve özellikle emperyalistlerin geçmişten günümüze kadar medyayı bir güç olarak nasıl kullandıklarını ve bu gücün Osmanlının yıkılışına ve İslam dünyasındaki ayrılıkçı fikirlerin yaygınlaştırılması için nasıl olumsuz şekilde ve bizim aleyhimize kullanıldığını anlattı. Kösedağ konuşmasında şunları kaydetti:

“Gazetecilerin gazetecilik dışında başka iş yapmaları pek hoş karşılanmaz. Bu işe karıştırıyorlar. Gazeteciler toplumu oluşturan en önemli fertlerdir. Kendi ülkelerinin ulusal çıkarlarına riayet etmeleri, kendi ülkelerini gözetmeleri gerekir. Bu noktada çok ciddi sorun var. Gelişmekte olan ve gelişmemiş olan ülkelerde basını oluşturan kişiler aşağılık kompleksine kapılarak kendi toplumlarını beğenmeyen bir duruş sergilediğini görüyoruz. Bir yerde medya etiğinden söz etmek için bu ilkelere uyulması gerekiyor. Medya size çeşitli rol modeller gösteriyor. Medyanın bunu yaparken farkında olarak veya olmayarak şiddet pompalıyor. Dünyanın her yerinde olup bitenler her türlü kanalla geliyor. Haberler kavga şiddet, terör olayları. Medya çok ciddi bir şiddet unsurunu insanların hafızasına kazıyor. Bu insanların duygusuzlaştıran, pasifize eden bir unsurdur. Bir süre sonra insanlar bu olaylara tepki vermemeye başlıyorlar. Bütün bu yaşanan şiddet doğal olaylarmış gibi oluyor böyle olunca da insanlar adım atmıyor ve önlem alınmıyor. Fransa’da Belçika’da bombalar patlarsa dünya ayağa kalkıyor. Sudan, Azerbaycan, Nijerya gibi ülkelerin bir önemi yok. Onlar bizim ülkelerimiz için geri kalmış ülkeler diyorlar. Onların gözünde bizim ülkemizdeki insan hayatının hiçbir önemi yok. Böyle bir algı oluşturuyorlar. Medyanın özellikle yanıltıcı yöntemler kullanmaması gerekir. Gizli kamera, paralı habercilik yapılmaması gerekir. Ama bazı gazeteciler televizyoncuların küçük hediyeleri kabul edip bunları haberlerine yansıttıklarını görüyoruz. Pornografiyi, din, dil ve mezhep ayrımı gözeterek yayın yapmaya çalışan, ırkçı söylemleri son derece yaygın olarak kullanan birçok yayın organı var maalesef.

Bu basın etiğinin sağlanması için gazeteciler kendi aralarında Türkiye’de de bir takım oto kontrol denetim mekanizmaları devreye sokmuşlar. Bunlar tamamen gönüllük esasına dayalıdır. Ombudsman, okur temsilcisi gibi mekanizmalar devreye giriyor. Bu yayınlardan olumsuz etkilenen kişiler bu kurumlara başvuruyor izleyici temsilcisi değerlendirip bu noktada medyanın hatası varsa kurumu kınıyor. Burada bir cezai sorumluluk ve yasal yaptırım yok. Diğeri ise basın konseyi, gazetecilik cemiyetleri toplumdan gelen şikayetleri karara bağlıyorlar. Böylece bir basın etiği sağlanmaya çalışılıyor.

Buraya kadar anlattığımız şeyler ana akım medya gazete, tv yayınları için günümüzde ise medya kabuk değiştirdi, şekil değiştirdi. Online gazetecilik internet blokları gibi vatandaş gazeteciliğini doğuran kitle iletişim araçları meydana geldi. Bu toplumlarda internet kullanımı o kadar yaygın hale geldi bilgi ve haberler kullanıcılar vasıtası ile bir şekilde üretici olarak direk paylaşımlarda bulunup toplumu etkileyebiliyor. İnsanlar zamanlarının çok önemli bölümünü internette geçirir oldular. Asıl basın etiğinin sosyal medya ile birlikte yeniden tanımlanması gerekiyor. Orada o kadar yanlış ve zararlı bilgiler dolaşıyor ki telafisi imkansız sonuçlar doğurabiliyor. Çünkü herhangi bir editoryal mekanizmadan geçmiyor. Bir düğmeye basılıp dolaşıma giriyor. Yüzler milyonlar görüp etkileniyor. Ne kadar etkileyici olduğu kullanan kitlenin bilmesi mümkün olmuyor. Günümüz insanı için de sosyal medyanın getirdiği problemler var. Çocukların duygusal gelişimi için çok ciddi bir problem, Sosyal medya hastalığı diye bir problem ortaya çıktı. Bir taraftan iyi ama bir taraftan neyin iyi neyin kötü olduğu bilinemiyor. Bu ne yaparsanız yapın psikolojik bir açlığa neden oluyor. Burada şu soru akla geliyor ne yapıp da bun olumsuzluğu önleyeceğiz. Bir insanın medyayı nerede ne zaman kullanacağını bilmesi gerekir. Medya ilaç gibidir. Az alırsanız tedavi olamazsınız çok alırsanız zehirler. Medyayı böyle kullanmak gerekir. Sosyal medya ortaya çıktı ve insanların hayatları eskisi gibi olmayacak. Günümüzde insanlar bütün uç noktaları biliyor ve öğreniyor Bu yüzden insanların çok uyanık ve dikkatli davranması gerekir. Çünkü özellikle batı ülkeleri medyayı farklı toplumları kullanma ve zihinsel olarak dönüştürme ve sömürü aracı olarak kullanıyorlar. Bunu çok iyi beceriyorlar. Sizin beyninize öyle mesajlar gönderiyorlar ki kendi ülkenize düşman ediyorlar. Ve sizin elinizle başlıyorlar kendi elinizle ülkelerinizi sömürmeye.”

Gazeteci-Yazar Mehmet Sena Kösedağ konuşmasında özellikle batılı emperyalistlerin kendi çıkarları için basını nasıl kullandıkları ile ilgili de bilgiler verdi. Kösedağ şunları ifade etti:

“Burada bu emperyal hedeflerin basın yoluyla nasıl uygulandığının en büyük örneği olan Osmanlı’dan bahsetmek istiyorum. Osmanlı devletinin şöyle bir özelliği vardı. Sadece Müslüman ülkeler için değil tüm geri kalmış ve mazlum ülkeler için bir koruyucu ve kollayıcı bir rol üstlenmişti. Ama Osmanlı bir yerde ilişkiler geliştirecekse Osmanlı hiçbir zaman emperyalist bir anlayışla hareket etmedi. İnanç ayrımı yamadı. İnsana insan olduğu için değer verdi. Batılı emperyalistler teknolojiye hakim olunca Osmanlı halkları arasına bölücü hareketleri soktular. Bunu gazete dergi ve yayınlar aracılığı ile yaptılar. Ne yazık ki Osmanlının kendi vatandaşlarını ciddi paralar vererek satın aldılar ve kendi çıkarlarına hizmet ettirdiler. Her gün ayrılıkçı bölücü fikirleri topluma aktarılmaya başlandı. Toplum arasında huzursuzluk meydana getirdiler. Sanki Osmanlı halklarına zulmediyor şekilde lanse edildi. Osmanlı içindeki büyükelçilikler bu insanları, bu basını parasal olarak desteklediler. Osmanlı döneminde özellikle II. Abdulhamit döneminde bunu görüyorsunuz. İlk çıkan gazeteler yabancı dilde çıkmış ve yabancı gazetelerdir. Bu zararlı fikirleri empoze ettiler, kendi ülkelerinden soğuttular ve Osmanlıda çözülme süreci ortaya çıktı. Osmanlı çöktü, halifelik kaldırıldı ve birçok ülke bağımsızlığını ilan etmesine rağmen Türkiye’de dahil çok büyük sıkıntı ve ekonomik zorluklarla baş başa kaldı. Bu faaliyetler yürütülürken yabancı ülke büyükelçilikleri buraların idare merkezi haline geldi. Bu yüzden medya vasıtasıyla ile toplumlara rejim ihracının ilk ve en önemli örneği Osmanlıdır. Daha sonra kendi değerlerini küçük gören, kendi inancını küçük gören bir toplum inşa ettiler. Bizim ülkemizde de bunu o önemde başardılar. Birçok ülkede de benzer faaliyetler geçmişte olduğu gibi, bugün de var ve gelecekte de olacak. Buna siz müsaade ettiğiniz sürece devam edecekler. Siz kendi insanınıza sahip çıkmadığınız sürece devam edecekler.”

Gazeteci-Yazar Mehmet Sena Kösedağ konferansın sonunda öğrencilerden gelen soruları cevaplandırdı. Medya konusunda geldikleri ülkeler ve Türkiye arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ile ilgili olarak değerlendirmelerde bulundu.

Akademinin 2. konferansında ise Araştırmacı-Yazar Mehmet Sarıçiçek “Kayseri Tarihi” ile ilgili konuları anlattı. Özellikle bugün Eskişehir olarak bilinen semtte bulunan bir türbeden başlayarak Kayseri’nin İslamla tanışmasının hicri 120’li yıllara dayandığına vurgu yaptı. Hicri 120’de İslam ordularının başında gelerek Kayseri’yi fetheden Battalgazi Hazretlerini anlattı. Nasıl ki İstanbul’da Eyüp Sultan varsa aynı şekilde Battal Gazi adına yaptırılmış bir caminin Eskişehir semtinde halen mevcut olduğunu ifade etti. Sarıçiçek konuşmasında şunları kaydetti:

“Kayseri’nin geçmiş dönemlerine ait çok duyulmayan bazı bilgileri vermek istiyorum. Kayseri Peygamber efendimizden 120 yıl sonra Battal Gazi tarafından fethedilmiştir. Eskişehir semtine çıkışta Battal Gazi Camisi vardır. İstanbul’da Eyüp Sultan hazretleri kabri bulunduğu gibi Kayseri’de de böyle büyük bir zatın kabri vardır. Kayseri, ilk dönem İslam fetihleri ile Abbasiler döneminde İslam hakimiyetinde kalıyor daha sonra ise 1071’de Malazgirt’te Alparslan tarafından alınıyor. Bu fetihten  sonra ise Battal Gazi’nin kabri bulunup buraya türbe yapılıyor. Battal Gazi hicretin 120 senesinde şehit düşmüş ve İstanbul’a yapılan harekatlarda öncü olmuş bir şahsiyettir. Kayseri’de en eski Müslüman şahsiyet olma özelliğini taşır.”

Araştırmacı-Yazar Mehmet Sarıçiçek konferansının daha sonraki bölümlerinde özellikle Kayseri’de ön plana çıkan mekanlar, tarihi şahsiyetler ve yemek kültürü ile ilgili de çeşitli bilgiler verdi. Öğrencilerin Kayseri kültürü ve tarihi ile ilgili merak ettikleri konularda açıklamalarda bulundu. Konferansın ardından öğrencilerle toplu fotoğraf çekimi gerçekleştirildi.