Nafaka, velayet, önleyici tedbirler ve haklarınız

Avukat Nevin Ömeroğlu Demirel

Avukat Halil İbrahim Çelik

Nafakanın Ödenmemesi Halinde Hapis Cezası Var Mıdır?

Mahkemenin eşlerden biri lehine ödenmesine karar verilen nafakanın ödenmemesi İcra İflas Kanununda düzenlenen Nafaka Ödememe Suçunu oluşturur. Nafakanın ödenmemesi üzerine nafaka alacaklısının İcra Ceza Mahkemesine şikayeti üzerine nafaka borçlusu hakkında 3 aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapis cezası uygulanmaya başlandıktan sonra nafaka borcunun ödenmesi halinde nafaka borçlusu tahliye edilir. Nafaka borçlusunun, nafaka alacağının azaltılması veya arttırılması gibi bir davası devam ediyorsa, hapis cezasının uygulanmasını hakim bu davaların sonuna bırakma kararı verebilir.

Tedbir nafakası ödememenin tazyik hapsi cezası önceki İcra İflas Kanununda yer almazken, yeni kanunla birlikte tedbiren hükmedilen nafakanın ödenmemesi halinde nafaka borçlusu aleyhine de ceza verilmeye başlanmıştır.

Cezadan söz edebilmek için hükmedilen nafakanın icraya konduktan sonra tebliğinin nafaka borçlusunun vekiline değil, nafaka borçlusunun kendisine yapılması aranır. Ayrıca cezanın söz konusu olabilmesi için üç aylık şikâyet süresi göz ardı edilmemelidir. Nafaka şikâyetinde bulunabilmek için öngörülen yasal sürenin geçmesinin ardından ödenmeyen nafaka birikmiş nafaka alacağı sayılır ve icra ceza mahkemesinde ceza davası konusu edilmez.

Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları

MADDE 5 – (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.

b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.

c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.

ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.

d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.

e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.

f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.

g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.

ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.

h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.

ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

(3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.

(4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

Boşanma davasında kadının hakları

Hukuki Gündem’in kadın hakları hususunda gösterdiği hassasiyet sizlerce de malumdur. Dönemsel olarak kadın hakları üzerinde durma gayreti içerisindeyiz. Özellikle boşanma süreci ve evlilik birliği içerisinde oluşan mağduriyetler konusunda kadınlarımızı bilgilendirmek adeta kamusal bir vazife niteliğindedir. Bu hafta köşemizi boşanma davasında kadın tarafının hangi hak ve taleplere sahip olduğuna değineceğiz.

MUHAKKAK DAVACI OLUN

Özellikle sık karşılaşılan bir konuya dem vurmak gerek. Erkek tarafınca açılan boşanma davalarında, kadınlarımız mahkemeye gider derdimi anlatırım, hakim bana hak verecektir, demeyin. Çünkü hukuk sistemimizde davalı taraf sadece savunma ve iddialara karşı cevap vermektedir. Hakkınızda açılan boşanma davasında KARŞI DAVA açarak sizde haklarınızı savunup, taleplerinizi sunun. Bunu sadece bir dilekçe ile yapabilirsiniz. Mahkemeye hitaben yazılacak ve karşı dava açıyorum denilecek bir dilekçe ile mümkün kılabilirsiniz.

BOŞANMA DAVASINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Boşanma davaları her şeyden önce evlilik birliğinin nihai neticesine kavuşturulmasına sebep bir davadır. Burada evliliğin kanun tarafından geçerli bir nedene dayandırılarak sonlanması hali mevcuttur. Bu durum; zina -yani aldatma-, kötü muamele, kötü madde kullanma alışkanlığı veyahut geçimsizlik gibi nedenler olabilir. Kusurun karşı tarafta olması ve mağduriyetin kelime kelime anlatılması önemlidir. Çünkü mahkemeler dilekçelerde yazılan taleplere bağlıdırlar.

Dilekçenizde önemle dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da delillerinizdir. Baştan belirtilmeyen deliller daha sonra kullanılamamakta olduğundan varsa tanıklarınız, incelenmesi gereken hususlar için (düğün ve evlilik zilyedi gibi değerli eşyaların maddi değerinin hesaplanması gibi) bilirkişi incelemesi, var ise darp raporlarının ve emniyet ifadelerinin celbi, hastane kayıtlarının istenilmesi gibi davanızı haklı gösterebilecek her tür evrak ve kaydı “delillerimiz” dediğiniz bir başlık altında yazılmalıdır.

Ayrıca davanız sadece boşanma talebini içermek zorunda da değildir. Çocukların velayetini isteme haklarına sahipsiniz. Nafaka gibi, maddi kayıplarınız için tazminat gibi, uğradığınız elem ve üzüntü için manevi tazminat talepleri haklarınız da vardır. Nasıl mı istenir?

BOŞANMA DAVASINDA NELER İSTEYEBİLİRSİNİZ?

Öncelikle boşanma davası uzun ve gergin bir süreci işaret eder. Burada kadınlarımız birçok örnekte olduğu gibi şiddete ve tehditlerin hedefi haline geldiğinden özel önlem ve güvenliğe ihtiyaç duymaktadır. Daha önceki köşe yazılarımda bu konuda açıklayıcı anlatımlarda bulunduğumdan sadece böylesi bir mağduriyet var ise muhakkak koruma isteyiniz. Bunu aile mahkemesinden isteyebilmektesiniz ve bunun için bir ücret de alınmamaktadır.

Boşanma davasında istenilecek maddi kalemleri sıralamak gerekir ise;

İlk olarak boşanma davasının açılması nedeniyle bu süreçte oluşabilecek mağduriyet neticesinde muhakkak tedbir nafakası isteyiniz. Tedbir nafakaları dava süresince devam eden ve bu süreçte mağdur olan kadına tanınan bir hak olup, Mahkeme tarafından takdir edilecek rakamın her ay karşı tarafça kadın tarafa ödenmesini içerir. Ancak talep ederken parasal karşılığını da yazmayı unutmayın. Bu talep aynı şekilde çocuk bakımı için de geçerlidir. Burada da her bir çocuk için istediğiniz nafaka değerini belirtmeyi unutmayın.

Hem kendiniz hem de çocuklar için nafakanın dava sonrasında da devam ettirilmesi ve faiz oranına göre arttırılmasını da dava dilekçenizde belirtin. Böylelikle zaman geçtikçe alacağınız nafaka değeri düşmeyecektir.

Evliliğiniz süresince eşiniz tarafından ev hanımı olmaya zorlanmış iseniz, işiniz bıraktırılmış ise veyahut gerek miras olarak size kalan, gerekse şahsınıza ait altın, para gibi değerli zilyet eşyalarınıza eşiniz tarafından el konulmuş ise bunları maddi tazminat adı altında isteyiniz. Yüksek bir fiyat vermek zorunda değilsiniz, yapılacak bilirkişi incelemesi sonrasında davanızı ıslah ederek tam değere dönmenizde bir mani yoktur.

Evliliğin size verdiği üzüntü, eşinizden gördüğünüz her türlü şiddet, hakaret ve tehdit benzeri eylem, söylem ve psikolojik baskı nedeniyle eleminiz karşılığı manevi tazminat talebinde bulunabilirsiniz. Ancak manevi tazminat değeri sadece bir kere belirlenmekte olup ıslah edilemediğini gözden kaçırmamalısınız.

Evliliğiniz süresince alınan mallara ortak olduğunuzu unutmayın, mallar kocamın üstünde diyerek bu mallardan vazgeçmeyin ve boşanma davanızda bu mallardan hakkınız oranını isteyin.

Eğer ki malların kocanız tarafından hileli şekilde satılabileceğini düşünüyorsanız mallar üzerine devir ve temlikin önlenmesi için tedbir konulmasını isteyin.

Evliliğinizi geçirdiğiniz evden atılmışsanız, terk ettirilmişseniz korkmayın, bu evin kendiniz adına tahsisini talep etme hakkına sahipsiniz. Ve ev mülk olarak eşiniz adına ise tapudan aile birliği evi şerhi kaydı koydurma hakkınız da vardır.

Boşanma kararı alan eşlerin karşılaştıkları en önemli problemlerden biri, çocuğun velayetinin kime verileceğidir. Boşanma davalarında eşler kimi zaman karşı tarafa zarar vermek için çocuğun velayetini istemekte kimi zamanda karşı tarafın çocuğa iyi bir gelecek sağlayamayacağı düşüncesi ile velayetin kendilerine verilmesini talep ederler. Bu yazımızda Türk hukuku açısından velayet probleminin ne şekilde çözüldüğü, velayetin kime verileceği belirlenirken hangi şartlara özellikle dikkat edildiği hususlarında bilgi vermeye çalışacağız.

Velayet Anneye mi Verilir?
Velayet konusunda, hakimin karar verirken dikkat edeceği özelliklerden ilki ve en önemlisi çocuğun yaşıdır. Zira henüz anne bakımına muhtaç olan bir çocuğun anneden alınarak babaya verilmesi çocuğun sağlığı ve kişisel gelişimi açısından çocuğa büyük zararlar verebilir. Türk hukuku uygulaması açısından 6 ile 7 yaşına kadar çocuğun velayeti anneye verilir. Zira çocuğun anne bakımına en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerin bu yaşlar arası olduğu bilimsel olarak da kanıtlandı. Bu yaşlar arasındaki bir çocuğun anneden alınarak babaya verilmesi neredeyse imkansızdır. Burada annenin işinin, evinin, kazandığı miktarın ve yaşam tarzının herhangi bir önemi yoktur. Yargıtay istikrarlı olarak verdiği kararlarda bu yaşlardaki çocukların velayetinin anneye bırakılmasını hükme bağlıyor.

Hangi Durumlarda Velayet Babaya Verilir?
Bu dönemleri yaşayan bir çocuğun anneden alınarak babaya verilmesi istisnadır. Örneğin, annenin çocuğun sağlığına zarar vermesi, çocuğa bakmaktan aciz olması, annenin sağlığının kötü durumda olması gibi sebepler halinde ancak çocuğun velayeti anneden alınarak babaya verilebilir. Burada hakim annelik veya babalık duygularının tatmininden öte çocuğun menfaatini dikkate alarak bir karar verir. Zira çocuğun menfaati ve geleceği bu duyguların tatmininden çok daha önemlidir.

Okul Çağı Çocuklarında Velayet Kime Verilir?
Artık okul çağında olan çocukların velayetinin belirlenmesinde yaş yine önemlidir, ancak burada tarafların çocuğa sunacakları maddi imkanlar da önem arz etmeye başlar. Zira çocuğa daha iyi bir eğitim ve gelecek sağlayabilecek eş velayet konusunda bir adım öne geçmiş olur. Ancak hakim okul çağındaki bir çocuğun velayetini tayin ederken çocuğun da fikrine başvuracaktır. Uzman bir çocuk psikiyatristi tarafından çocuk dinlenir ve fikrine başvurulur. Ancak burada çocuğun ailenin etkisinde olma ihtimali de söz konusu olduğu için çocuk psikiyatristinin raporu başlı başına karar vermeye yeterli değildir. Hakime burada da geniş bir takdir yetkisi verilmiştir. Çocuğun menfaati yine öne çıkar ve velayet bu duruma göre belirlenir.

Velayetinin Kime Verilmesini İstediği Çocuğa Sorulur mu?
Çocuğun artık kendini ifade edecek olgunluğa sahip olduğunu kabul ettiğimiz yaşlar 12-13 yaş ve üzeri dönemlerdir. Bu yaşlarda çocuklar artık kendilerini rahatlıkla ifade edebildikleri için hakimler çocukları dinleyerek velayeti tayin edebilirler. Burada yine çocuğun menfaatleri üstün tutulur ancak menfaatin yanı sıra çocuğa sunulan imkanlar ile annelik – babalık duygularının tatmini de dikkat edilmesi gereken hususlardandır.

Baba Çocuğunu Nasıl Görür?
Hakim, çocuğun velayetinin kimde kalacağını tayin ederken, velayeti almayan taraf ile çocuk arasında da bir şahsi ilişki tesis eder. Burada amaç, velayeti almayan tarafın annelik – babalık duygularının tatmin edilmesidir. Örneğin iki haftada bir, hafta sonları belirli saatler arasında, çocuk belirli bir yaşa ulaşmış ise ayın belirli günlerinde yatılı olarak, dini bayramların bir bölümünde, sömestr tatilinin bir bölümünde, yaz tatilinin bir bölümünde, yılbaşlarında, doğum günlerinde vs. olmak üzere belirli dönemlerde velayeti almayan taraf ile çocuk arasında kişisel ilişki sağlanması kanun tarafından zorunlu tutulur. Zira çocuğun velayetinin bir tarafa verilmiş olması diğer tarafın çocuğu göremeyeceği anlamına gelmez. Bu nedenle velayeti almayan tarafın da çocukla görüşmesinin önü hakim tarafından açılacaktır.

Velayet Değişikliği Yapılabilir mi?
Velayet konusunda karşılaştığımız sorunlardan biri de velayeti alan eşin çocuğu diğer eşe göstermekten kaçınmasıdır. Burada yapılması gereken, devlet kanalı ile görüşme saatlerinde çocuğu almaktır. Çocuğunu görmek isteyen taraf, elinde bulunan mahkeme kararı ile icra dairesine başvuracak ve çocuğun görüşme günlerinde kendisine verilmesini talep edecektir. Yapılacak yasal işlemlere rağmen velayet sahibi eş çocuğu diğer eşe göstermekten kaçınmaya devam ederse velayet kötüye kullanılmış olur ve çocuğu göremeyen eş mahkemeye başvurarak velayetin kendisine verilmesini talep edebilir.