Mutlaka oku olmalı (Köşe yazısı)

Mustafa Temizer

Sosyal medya üzerinden mutlaka okunması isteğiyle sürekli servis edilen bir yazı var. Yazıya verilen cevaplar da var. Paylaşım da paylaşıma verilen cevaplar da alıntıdır. İşte paylaşılan yazı ve yazıya verilen cevaplar.

“Mutlaka OKU! 👇* . . .

YAPTIĞIMIZ İŞLERDE VİCDAN RAHAT OLMALI

“II.Abdülhamit Han gitmeden bu ülke düzelmez” diyen; Şeyh, Din alimi,  Ateist, Mason, Ermeni ve

 Rum çeteciler hep beraber “İttihat” ettiler, birleştiler.

Abdülhamit gitti … 9 sene sonra koca imparatorluk ta gitti.

Erdoğan da gider … Gider ama neler daha gider hiç düşündün mü?

Bugün Erdoğan karşısındaki cepheye bakmak yeterli …

Şu anki muhalefet profili aynen o zamanki muhalefet korosunu aratmayacak şekilde adeta dizayne edilmiş gibi …

Dindarından dinsizine, Yahudisinden Ermenisine, Vatanseverinden hainine varıncaya kadar her kafadan sesin olduğu o zamanki muhalefet  korosu; Sırf şahsi öfkesi, Nefreti, Kıskançlığı veya basiretsizliği yüzünden koca imparatorluğu param parça etti gitti ..! Aynen bu gün  kü muhalefetin oluşması gibi … Ne acı değil mi?

Şimdi; Bu gün kü muhalefet gürühunun, “Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun” Örneğinde olduğu gibi; “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” Moduna girmiş olmalarına “Tesadüf” mü yoksa “Tekerrür” mü dersiniz?

Dini terminolojide tesadüf diye bir şey olmayacağına göre; “… hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” Demek gibi dini ve vicdani sorumluluğumuz vardır.

Bir gariplik var  sanki … Sanki 100 yıllık tiyatro yeniden sahnede … Evet Erdoğan’da gider … Ya sonra ..!                                                                                                           II. Abdulhamid’in son zamanlarında karşısında yer almış olan; Elmalılı Hamdi YAZIR, Tevfik Fikret vb. Kişilerin pişmanlığını yaşayarak aynı delikten iki defa ısırılan müslüman misali tarihin tekerrür etmesini hangi mü’min talep edebilir ki ..? İstemezsiniz elbet …

19 Temmuz 1909’da Ayasofya meydanında o zamanki Volkan Gazetesinin başyazarı Derviş Vahdeti, Mithat Paşa ile karşılaşır ve sorar; “Paşam! İstediğiniz oldu. Abdülhamid gitti. Şu an projeniz nedir, Neler yapmayı düşünüyorsunuz?” Alınan cevap oldukça ilginçtir. “Biz sadece Abdülhamid’i yıkmaya odaklanmıştık!.” der…

Vicdan Azabının Ağırlığı; Sultan Hamid hakkında malûm fetvayı hazırlayanlar içinde bulunan, Tefsir sahibi Elmalılı Hamdi YAZIR; ”Hayatımda bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim. Başıma ne geldiyse bunun manevî sillesidir. Gençlik saikasıyla bir iştir işledim ..! Allah beni affetsin!”

(Prof. Dr. A.Ragıp Akyavaş’ın ”Tarih Mahşeri” kitabının 1. cildinden).

RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Sonra düşünüyorum.

İstiklal Marşı gibi bir duygular manzumesini yazacak kadar vatan sevgisi yüksek olan reformist Mehmet Akif’in,

Kelam ilminde son yüzyıllarda yetişmiş en büyük alimlerinden biri olan son Şeyhülislam’lardan Mustafa Sabri gibi Ehl―i sünnet bir alimin, Sultan Abdülhamit’e düşmanlarıyla beraber hareket ederek sebeb oldukları sonucu düşünüyorum.

O koca Sultan’ın hal edilmesiyle beraber koskoca Osmanlı mülkünün her tarafında kan ve göz yaşı, zulümler, tecavüzler aldı başını gitti.

Yemen, Balkan ve sonunda Cihan Harbiyle koskoca imparatorluk parçalandı ve milyonlarca insanlarımız yerlerinden oldu, bir kısım açlıktan ve yokluktan yollarda kırıldı, çoğunu da o diyarlarda bıraktık.

Sadece Çanakkale’nin faturası 270 bin vatan evladıdır. O savaş bir “Kaht―ı Ricaldir” aynı zamanda. Onun gibi nicesini yaşadık 10 yıla kalmadan.

Ben de Mehmet Akif’, Said―i Nursi, Babanzade, Hasan Basri Çantay, Elmalı’lı Hamdi, İskilipli Atıf,  Ömer Rıza Doğrul, Mustafa Sabri’lerin;

İttihat ve Terakki ateist/ deist ve aptalları/ hainleriyle beraber Abdülhamit’i yıkmaya yardımcı oldukları gibi, Ben de Erdoğan’ı yıkan şer cephesine hizmet etmek istemiyorum.

100 yıl sonra bu ülke tarihi yazılırken benim de Erdoğan’ı yıkanlarla beraber olup;

Abd, İngiliz ve Alman politikalarına hizmet etti denilmesini istemiyorum.

100 yıl önce Sandanski’ydi bugün Murat Karayılan,

100 yıl önce İttihat ve Terakkiydi bugün CHP,

100 yıl önce Hürriyet ve İtilaf Partisiydi bugün Saadet.

Kusura bakmayın 100 yıl sonra aynı hatayı işleyenlerden olmayacağım.

Ben; Yanlışlarını söyleyeceğim, Kusurlarını yazacağım ama, Erdoğan’ı indiren şer cephesiyle beraber olmayacağım …

Başkan Erdoğanla yola devam.  Allah, Onu ve samimi arkadaşlarını muvaffak etsin, Her türlü beladan korusun.“

CEVAP:1

“Kaç yıldır TRT’de Payitaht dizisinin kurgulanması da bu yazının mantığıyla örtüşen ve tarihin bilinmesinden çok algı oluşturmak için devreye konulmuş bir dizi. Bir ülkenin, bir devletin, bir milletin varlık ve bekasını bir şahısla ve onun mutlak iktidarıyla özdeşleştirmek, milletine, devletine onunda ötesinde o milletin değerlerine inanmadaki zayıflığımızı göstermekten başka bir şeye yaramaz… “

CEVAP:2

“R.T.E. propagandasını içeren yazıyı değişik yönden de tahlil edebiliriz. Benzetmeler yapılmış bazı yönleriyle uyum göstermekte diğer yönleriyle uyuşmamaktadır. Sultan Abdülhamid eleştirilmez değildir. Abdülhamid ‘in izlediği siyasette doğrular var olduğu gibi yanlışlar da var. İmparatorluğun yıkılması onun uyguladığı siyasetten değil de düşmanların anlaşamamalarından daha çok ileri gelmektedir. Abdülhamid eğer Osmanlı aydınlarından dost olan ile düşman olanı ayırıp Osmanlı devletini yıkmaya çalışanları hedef alsaydı sonuç böyle olmaz dış düşmanlar yıkmak istese de Osmanlı Devleti o badireyi atlatıp güçlenebilirdi. Mehmet Akif ve Elmalılı Hamdi YAZIR gibi samimi aydınlar eleştiriyorsa biraz düşünmeli ve onların uyarılarına kulak vermeliydi, ama böyle yapmadı kendinin dışında olanlara kuşku duydu onları karşısına aldı. Bu kusur onun diye düşünüyorum. Bu gün de aynı kusuru Erdoğan işliyor kendi dışındakilerin hepsini hain olarak dış güçlerin adamı olarak değerlendiriyor.  Samimi, dostane eleştirilere kulak vermiyor geçmişin yanlışını yapıyor. Abdülhamid bunun kadar yanlış siyaset izlememişti bu iç siyaseti dış siyaseti de çok vahim hatalar doğuran yanlışlarla dolu. Abdülhamid, Müslümanları parçalayacak dış politikaların oyuncağı olmadı ama Erdoğan BOP’un eşbaşkanlığı ile Ortadoğudaki akan kanın sorumlularından birisidir bu nedenle tarih önünde de Allah huzurunda da hesap verecektir, bu günah ona yeter hem devletlerin parçalanmasına neden oldu aynı zamanda sorunları ülkemize yük etti. Ülkemizin gücünü orada kullandı. Ülkenin gelişmesine engel oldu. Suriye’de muhalefetini destekledi bölünmesine yardımcı oldu ve o yük üzerimizde durmaktadır. Türkiye’nin gücü çıkarları için kullanılmalı bu gücü yanlış yerlerde kullandı pkk devletinin gayri resmi kuruluşuna sebep oldu. Doğru siyaset izleseydi bu gerçekleşmezdi. Ülkeyi deneme yanılma politika ile doğru idare edilemez. Pkk, hdp’nin önlenemez güç oluşunun sorumlusu da izlenen politikada aranmalıdır. Fetö ile ilişkilerinde de aynı yanlışları yaptı. Bu yanlışları yapmayacağı garanti edilemez. Yol, köprü hava limanı yapmak önemlidir ama ülkeyi idare edemiyor, Ehil olana demokratik yoldan bırakmalı yani seçim yoluyla yönetim değişmelidir diye düşünüyorum. Seçimle değişmesi en tabii olandır. “Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı devleti degil; Recep Tayyip Erdoğan da Abdülhamit değil.”

CEVAP:3

“Demokrasi kansız iktidar değişikliğidir. Başarısız olan gider, başarılı olma ihtimali olan gelir. Onun için iktidarları devirmeye, ihtilal yapmaya, dış bağlantıların, desteklerin olmasına gerek yoktur. Daha önce Demirel birkaç defa gidip gelmiş.  Devlet mi yıkıldı? Demokrasi kurumlar ve kurallar rejimidir.  Senin adam gibi anayasan olur ve kanunları hak ve adalet çerçevesinde oluşturur kurumlarını da güçlü yaparsan iktidar gelir gider devlet aynen devam eder. Bak İyi bak demokrasinin iyi işlediği ülkelerde iktidarlar değiştiğinde devlet mi yıkılıyor.

Ama Türkiye’de olduğu gibi başarısız iktidarlar koltuklarından kalkmamak için başlarlar anayasayı, kanunları çiğnemeye. Gerekirse seçimleri kazanmak için yasaları değiştirirler, basını satın alırlar. Muhalefeti hainlikle, teröristlik, dış güçlerin taşeronu olmakla suçlarlar. iktidarı kaybettiklerinde sonlarının ne olacağını iyi bilirler.

Bakın bakalım tek adam rejimlerinin sonlarına. Bu rejimlerde kurumlar güçsüz ve kanunlar kişiye göre değişir. Artık anayasa ve kanunların pek anlamı yoktur. Artık tek bir kanun vardır. Başkanının keyfiyeti. Onun ağzından çıkan kanundur. Artık insanların hak ve özgürlükleri güvende değildir. Güven olmadığı içinde ne gelişme ne ilerleme ne huzur olur. O ülkeyi insanlar ve sermaye terk eder. Bunları ülkemizle kıyaslamayı size bırakıyoruz. Bu sistemin sonu felakettir.”

CEVAP:4

“Türkiye’nin meselesi iktidar değil. Mesele muhalefet meselesi. Meclisteki muhalefet partileri iktidar alternatifi oluşturamadığı için seçmen çeşitli desiselerle,  algı operasyonları AKP’ye mahkum ediliyor. Ülke gerçek millet evlatlarının liderliğinde hem mevcut iktidardan hem de meclisteki muhalefetten kurtulacak,  her ne kadar inanmayanlar olsa da.

Millet Partisi’nin Milli Birlik, Yeniden Milli Mücadele, Milli Devlet, Güçlü İktidar anlayışı, Muhteşem Türkiye, İslam Rönesansı, İslam Barış Medeniyeti Projesi milletimizin ve tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacak İnşallah. “