Mukatele…(Köşe yazısı 11.10.2019 Kayseri Star haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Kendisini 1984’te Milliyet Haberler Ajansı(Mil-Ha) Ortaanadolu Bürosu’nda çalışmaya başladığım dönemde tanıdım. Sonrasında bir çok kez, daha çok terörle mücadele ve polisiye haberlerde birlikte olduk, bilgilerimizi paylaşıp, ortak haberlere de imza attık.

O günden bu güne gazetecilik, televizyonculuk ve haberle ilgili dostluğumuz, arkadaşlığımız o dönemdeki  ‘Milliyet ailesi’ndeki gibi devam ediyor. Devamda edecek.

Kimden bahsediyorum.

Türkiye’nin terörle mücadele ve polisiye haberlerinde adından yıllardır sıkça söz ettiren, son yıllarda ise yazdığı kitaplarla tarihe ayrı bir ışık tutan Macit Gürbüz’den.

‘Mukatele’ adıyla yazdığı ve Ermeni olaylarına detaylı ışık tutan son kitabının adı.

Şimdiden ‘kaynak niteliği’nde önemli bir kitap haline gelen dostum-arkadaşım Macit Gürbüz’ün izni ile kitabından bir bölümünü kendisini tebrik ve okumanızı tavsiye ederek sizlerle paylaşacağım.

Kitaba ad olan ‘Mukatele’ karşılıklı kırım ya da boğazlaşma demek. 1915 tehcirinin öncesi, sırası ve sonrasında yaşanan olaylara içsel ve eleştirel bir gözle bakılmış, ancak yansız ve nesnel yorumlar ve örneklemeler yapılmıştır.
250 sayfadan oluşan ve Motto Yayınevi tarafından yayımlanan kitap, alanında bu göz ve bakışla yazılmış tek eserdir.
Mukatelenin tüm taraflarının altına imzasını attığı acı ve kanlı olaylar; zaman, yer ve özne ölçeğinde kitapta yer aldı.
Ermenilerin Hınçak ve Taşnak örgütleri, müslüman kırımında görev alan, acımasız silahlı çete üyelerini HUMBEPETLER diye isimlendirmişti.
Bu gurupların bir diğer adı da, CANFEDA ya da CANFİDA idi.
Kürtler ise, “padişahtan ferman var” diyerek Ermeni kırımında rol alan kişi ve guruplara BEJİKLER diyordu.
Karşılıklı bir kırım yaşanmıştı.
Karşılıklı kırımın, yani MUKATELE’NİN aktörleri daha çok bu iki guruptu.
Sadece onlar mı?
Bazı yetkililer, jandarmalar, öngörüsüz ve cahil idareciler de işin içindeydi.
Tehcir kanunla uygulandı. Ermenilerin zorunlu göçe tabi tutulduğu topraklar, tıpkı Türkmen aşiretlerinin gönderildiği yerler gibi Osmanlı İmparatorluğu’na ait topraklardı.
Tehcir kanununda her şey inceden inceye planlanmış, Osmanlı yurttaşı Ermenilerin gidecekleri yerlere salimen varmaları için tedbirler düşünülmüş, mülki âmirlere yükümlülükler yüklenmişti.
Yani ortada bir soykırım kastı ve amacı yoktu.
Tehcir edilen Ermeniler, tehcir kanunu ardından yayımlanan talimatnamelere uygun şekilde gönderilmiş midir? Hayır.
Olması gerektiği gibi salimen yerlerine varmış mıdır?
Ne yazık ki hayır!
Tehcir; yer yer katliama, talana, zulme dönüşmüştür.
Kimler tarafından? Bazı yetkililer, jandarmalar, öngörüsüz ve cahil idareciler, bazı Kürt aşiretleri ve Çerkes guruplar arafından.
O zaman bu kadar hassas ve insancıl kararlar neden gerektiği gibi uygulanmamış ya da uygulanamamıştı?
Örneğin Ermenilerin tamamının trenlerle sevki emredilmesine rağmen, büyük çoğunluğu sarp dağlardan zor doğa şartları altında yürüyerek gönderilmiştir.
Bu kitapta bunların sebeplerini ve sonuçlarını uzun uzadıya yazdık, sıraladık.
Bu kadar etraflıca düşünülmüş, hakkaniyetli ve hukuki genelge ve emirlere rağmen yaşananlar ortada. Talat Paşa, tehciri yönlendirirken aksaklıkları, hukuksuzlukları ve taşkınlıkları çok iyi görmüş ve genelgelerinde önlem alınmasını emretmiştir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz guruplar bu emirleri dinlemeyerek yüzlerce suça iştirak etmiştir. Yol şartlarından ölenler de vardır elbet. Sonuç olarak bu kararlar, genelgede bahsi edilen şekliyle uygulansaydı, ölümler de asgari miktarda olacak, Ermenilerin bitmeyen kini bu boyutlarda olmayacak, belki de bugün bir Ermeni soykırımından bahsedilemeyecekti.
Yaşananlar bir soykırım değil, karşılıklı mukateledir, yani boğazlaşma.
Kaybeden taraf da Ermeniler olmuştur.
Akademisyenler, diplomatlar ve tarihçiler, rakamlar ve olayları yalanlayan eserler hazırlamak yerine, bir kanunla tehcir kararı almasına rağmen Osmanlı hükümetinin savaş şartları, ekonomik ve sosyal çalkantılar, hata, eksik, umursamazlıkları yüzünden yaşanan karşılıklı acı olaylardan söz etseydi ve Ermenileri dürüst ve ihanetlerini kabule davet etseydi Türkiye bu problemleri bu şekilde yaşamayacaktı.
Keşke olaylara bu boyutta bakılabilseydi. Keşke!