Kılıçdaroğlu: Demokrasiyi savunmak bizim namus borcumuzdur

CHP Genel Başkanı <kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi toplantısında ‘Demokrasiyi bu ülkeye getiren bir parti olarak, Demokrasiyi savunmak bizim namus borcumuzdur’ dedi, şunları söyledi.

Ama bir 15 Temmuz darbe girişimi belası çıktı karşımıza. Önce ben 15 Temmuz darbe gecesi parlamentoda bombaların altında görev yapan milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Genel Merkezden apar topar parlamentoya gittiler, hiçbir milletvekili yokken parlamentonun kapısını açtılar, genel kurula indiler ve mücadeleyi sabaha kadar yaptılar. Dolayısıyla o arkadaşlarımıza şükran borçluyuz. Demokrasiyi bu ülkeye getiren bir parti olarak demokrasiyi savunmak bizim namus borcumuzdur. Siyasi görüşümüzün çok daha ötesinde bizim namus borcumuzdur. Biz demokrasiyi her koşulda savunmak zorundayız.

FETÖ’YLE MÜCADELE PARLAMENTONUN GÖREVİDİR

Büyük umutlarla darbeye karşı çıktık, darbe girişimine karşı çıktık ve 5 gün sonra OHAL geldi. Olağanüstü hal yetkisi istendi. Biz şu gerekçeyle karşı çıktık, FETÖ’yle mücadele parlamentonun görevidir. Elbette yürütme organı da görev yapacaktır. Ama parlamentoda 4 siyasi parti ortak görüş beyan etmişse, ortak bildiri yayınlamışsa gelin FETÖ’yle parlamento atbaşı olsun ve mücadeleyi yapalım. Hayır dediler, yürütme organına bu yetkiyi vereceğiz. Biz buna karşı çıktık. Tarih bizi haklı çıkardı. Yürütme organına devredilen bir yetkinin ne kadar insafsızca kullanıldığını hep beraber gördük. Bugün geldiğimiz nokta, bizim haklı çıktığımız noktadır. Keşke haklı çıkmasaydık. 20 Temmuz’da sivil darbe gerçekleşti. Kanun Hükmünde Kararnamelerle ülke yönetilmeye başlandı. Amaç neydi? FETÖ’yle mücadeleydi ama FETÖ’yle mücadelenin çok ötesine geçildi. Bugün geldiğimiz noktaya şöyle bir bakıyorum, anayasa tümüyle askıya alınmış durumda. Aslında bir anayasa var, yürürlükte anayasa ama hiç kimsenin, özellikle yürütme organının ve yasama organının uymadığı bir anayasa. Yargı üzerindeki baskılar artık aleni yapılıyor, gizli kapaklı yapılmıyor. İktidarın hoşuna gitmeyen karar mı aldı bir mahkeme gece yarısı operasyonuyla hakimler değiştiriliyor.

ENİS BERBEROĞLU SUÇSUZ YERE, HİÇBİR GÜNAHI OLMADAN BOŞU BOŞUNA AYLARDIR HAPİSTE YATIYOR

Bu vesileyle Enis Berberoğlu’nu bir kez daha anmak isterim. Suçsuz yere, hiçbir günahı olmadan boşu boşuna aylardır yatıyor hapiste. Top çevirir gibi dosyalar gidip geliyor, top çevirir gibi hakimler gidip geliyor. Hiç kimse cesaret edip beraat etmiştir kararını veremiyor, korkuyor. Suçsuz bir insan, milletin seçtiği bir milletvekili boşu boşuna aylardır hapiste yatıyor. Yakından takip ediyoruz, takip etmeye devam edeceğiz. Hakkını ve hukukunu savunacağız, sonuna kadar savunacağız. Nereye kadar giderse oraya kadar savunacağız.

Ve işin garip tarafı değerli arkadaşlarım, demokrasi dedik, güçler ayrılığı dedik, her şey çok mükemmel olsun dedik, hiç kimse aç ve açıkta kalmasın dedik, herkesin hakkı ve hukuku olsun dedik, ama öyle bir noktaya geldik ki, Anayasa Mahkemesi kararını en alttaki mahkeme “Ben uygulamam, ben Anayasa Mahkemesini tanımam” diyor. Bu noktaya geldik. Bu bizim cumhuriyet tarihimizde bir ilktir. Anayasa Mahkemesinin kararını tanımamak, gereğini yapmamak bizim tarihimizde bir ilktir. Çünkü o mahkemeler hukukun üstünlüğüne inanmıyorlar, o mahkemeler kararı saraydan aldılar, nasıl karar verileceğine yönelik iradeyi saraydan aldılar. “Sen madem ki öyle karar veriyorsun, ben senin kararına uyacağım” diyorlar. Hukuk? Onlar çöp sepetinde.

FETÖ’YÜ EN İYİ BUNLAR BİLİRLER, BİZ DEĞİL

Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın kararları ne olacak hep birlikte bekliyoruz. En sonunda Anayasa Mahkemesi kararı resmi gazetede de yayınlandı. Bir gerekçeleri efendim resmi gazetede yayınlanmadı. Bir gerekçeleri oydu. Şimdi o gerekçede ellerinden alındı. Nasıl karar verileceğini hep beraber göreceğiz. Biz demokrasi gelişsin, OHAL biraz geriye gitsin, OHAL’i kaldıralım, parlamento görev yapsın derken, dün OHAL 3 ay süreyle daha uzatıldı. Niçin uzatılıyor niçin? FETÖ’yle mücadeleyse, OHAL yetkisi olmadan eğer siz aradan aylar geçtikten sonra FETÖ’yle hala mücadele edemediyseniz, sizin hükümetiniz tartışılır, sizin gücünüz tartışılır. FETÖ dediğiniz kimdir? Eğer siz devlet olarak, devletin bütün güçlerini kullanarak aylar sonra bile hala FETÖ’yle mücadele için OHAL’e sarılıyorsanız bir eksiklik var bu işin içinde. Ki, FETÖ’yü en iyi bunlar bilirler biz değil. Paralel yürüyorlardı, onlar söylediler. Ne istediniz de vermedik? Ne istediklerini biliyorlardı, ne verdiklerini de biliyorlar. Her şeyi biliyorsun tabak gibi ortada. Amaç ne? FETÖ’yle mücadele değil, muhalefetle mücadele. Amaç bu. Artık gün yüzüne çok açık, seçik çıktı. Kim iktidara karşıysa, kim farklı bir düşünceyi dile getiriyorsa üniversitedeyse atın, gazetedeyse atın veya sınırlayın veya yazı yazmasın veya baskı kurun patronun üzerine, cezalar yağdırın. Televizyonsa aynı şekilde. Bugün geldiğimiz nokta iç açıcı bir nokta değil.

OHAL’E DEVAM TÜRKİYE AÇISINDAN CİDDİ MALİYETLER DOĞURUYOR

Ama biz açık ve net çağrımızı yine yapalım. Getirin kardeşim OHAL’i kaldırın, FETÖ’yle mücadele için kanun mu gerekiyor oybirliğiyle çıkaralım. Efendim geç olur. Niye geç olsun? Gerekirse, 24 saat kesintisiz çalışırız niye çalışmayalım. Amaç milletin çıkarıysa, milletin menfaatiyse, biz buna varız. Ama amaç milletin değil de sarayın çıkarıysa, OHAL’e devam edecekler. OHAL’e devam Türkiye açısından ciddi maliyetler doğuruyor. Ekonomiye bakalım, 15 yıldır tek başlarına yönetiyorlar 15 yıl. Önlerinde hiçbir engel yok. Mahkeme dediler, istediği kararı veriyor. Vali dediler, istediği kişiyi tayin ediyor. Komutan dediler, istediğini tayin ediyorlar. Emniyet müdürü dediler, istediğini tayin ediyorlar. Üniversitede hoca dediler, istediğini tayin ediyorlar. Peki kardeşim önünüzde hiçbir engel yokken, neden bir insan 21.yüzyılın Türkiye’sinde TBMM’nin önüne gider ve kendisini yakar. Ve neden 21.yüzyılın Türkiye’sinde bir kişi çıkar İzmir’de çırılçıplak soyunur, “Ben açım aç” diye bağırır. Onların kulakları duymuyor, gözleri görmüyor ama biz görüyoruz. Ben bir kişi meclisin önünde kendisini yaktı diye konuştuğumda haber yapamayan, bakın yakma olayını haber yapamayan televizyon ve gazeteler ben konuştuktan sonra haber yapmaya başladılar, ama beni eleştirerek. Oturup kendilerini sorgulamaları lazım. Bir kişinin 21.yüzyılın Türkiye’sinde TBMM’nin önünde işsizlik nedeniyle, yoksulluk nedeniyle veya içine girdiği bunalım nedeniyle kendisini yakıyorsa, bu dünyanın her tarafında haberdir. Ama Türkiye’de haber olmadı. Doğru dürüst haber bile olmadı. Utanılacak bir tablodur bu, utanılacak bir tablo. Beni bu bağlamda eleştirenlerinde aslında oturup biraz utanmaları gerekiyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar doğru bildiğimiz yoldan asla dönmeyeceğiz.

İKTİDARIN DEVLETİN BÜTÜN GÜCÜNÜ ARKASINA ALARAK HEDEFE KOYDUĞU PARTİ BİZİZ

Bakın değerli arkadaşlarım, öyle bir noktaya geldik ki, zam üstüne zam yağıyor. Millet perişan vaziyette. Kimse sesini çıkaramıyor. Esnaf odaları sesini çıkaramıyor. Türkiye Odalar Borsalar Birliği sesini çıkaramıyor. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu sesini çıkaramıyor. İşçi sendikaları arada bir ufak tefek ses çıkarıyorlar. Binlerce kişi mağdurken, binlerce kişi yoksullukla mücadele ederken, binlerce kişi aş, iş ve ekmek peşindeyken nasıl oluyor da ses çıkmıyor bu toplumdan? Sesi çıkan sadece biziz. Sorunları dile getiren sadece biziz ve şu anda iktidarın devletin bütün gücünü arkasına alarak hedefe koyduğu partide biziz. Devletin bütün gücünü arkasına alarak hedefe koyduğu partide biziz. CHP sussun, CHP konuşmasın. Ne demek işçi kendisini yaktı, ne demek çırılçıplak soyundu efendim işte ben açım diye bağırdı. Ne demek efendim taşeron işçi, ne demek efendim grevin ertelenmesi? Bunları dile getirmeyin. Ne demek çiftçi dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor? Ne demek saman ithal ediyoruz, mercimek ithal ediyoruz, nohut ithal ediyoruz? Bu CHP var ya, CHP bunları niye dillendiriyor? Biz dillendireceğiz, biz milletin ortak sesiyiz. Bakın biz dillendirirken değerli Parti Meclisi üyeleri, biz dillendirirken bir siyasal parti ayrımı yapmıyoruz. Yeri geliyor işçinin sorununu dillendiriyoruz, yeri geliyor işverenin, yeri geliyor esnafın, yeri geliyor çiftçinin, yeri geliyor fındık üreticisinin, yeri geliyor çay üreticisinin sesi oluyoruz. Ama siyasal iktidar buna tahammül edemiyor. Bütün gazeteleriyle ve bütün televizyonlarıyla, son 15 – 20 gündür bütün baskılarla üstümüze geliyorlar. Acaba bunlara geri adım attırır mıyız diye. Sen ister radyonla gel, ister televizyonunla gel, ister gazetenle gel, ister ordunla gel kiminle gelirsen gel bir milim adım geri atmayacağız bir milim adım. Bu milletin sesini dile getireceğiz.

Ayrıca bizi dar bir çerçeveye hapsetmek istiyorlar. Kendi aramızda büyük tartışmalar varmış gibi bir alana hapsetmek istiyorlar. Biz bir kitle partisiyiz. Bu partinin içinde işçi de vardır, işveren de vardır, esnafta vardır, çiftçi de vardır, işsiz de vardır çalışan işçi de vardır. Biz bir kitle partisiyiz. Biz toplumun her kesiminin sorunlarını namusluca dile getiren bir partiyiz. Siyasal iktidarı eleştirmekten korkanların sadece siyaset yapma alanı Cumhuriyet Halk Partisini eleştirmektir o kadar. Siyaset yapma alanları budur. Hükümeti eleştiremiyorlar, korkuyorlar hükümeti eleştirmekten. Korktukları içindir ki, sadece hedef aldıkları, eleştirdikleri, siyaseten nefes aldıkları alan CHP’yi eleştirmektir. Eleştirebilirler, eleştiriden çekinmiyoruz. Elbette ki eleştirmeli gazeteci. Niye eleştirdiniz diye de söylemiyoruz. Ama insaf ölçülerini aşarsa, haksızlık olursa, kimse kusura bakmasın orada dur deriz. Yeri gelirse, herkesi tahtaya koyarız herkesi. Herkesle hesaplaşırız. Hesaplaşmaktan da çekinmeyiz ve korkmayız. Çünkü bizim hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şey yoktur. Ama onların dünya kadar hesabını verecekleri şeyler var.

FAKİRE, FUKARAYA, İŞÇİYE GELİNCE PARA YOK, YANDAŞA GELİNCE HER ŞEY VAR

Değerli arkadaşlarım, enflasyon yüzde 11.9 yani yüzde 12 enflasyon, çift haneli. Çift hane enflasyon. Bakın, 11.9 enflasyon var. Asgari ücreti 1404 liradan, 1603 liraya çıkardılar. “Ya bunu 2 bin lira yapın, bu insanlar geçinebilsin, bu insanlar hiç değilse aybaşında cebimde 2 bin lira para var diye evine gelsin, çocuğuna harçlık verebilsin bu baba” dedik. Kabul etmediler. Bakın, zeytindeki zam yüzde 15, çaya zam yüzde 17,5, süte zam yüzde 18.4, kaşar peynirine yüzde 18.8, beyaz peynir yüzde 19.6, tereyağı yüzde 42.6, domates yüzde 71. Asgari ücret 1404 liradan 1603 liraya çıktı. Bunlarda insaf var mı? Hani Türkiye büyümüştü, hani Türkiye zengin ülkeydi, hani köşeyi dönmüştü millet, hani kişi başına gelir on bin doları aşmıştı? Nerede bu rakamlar? Fakire, fukaraya, işçiye gelince para yok, yandaşa gelince her şey var. Bunu da bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim.

HER DEVLETİN TERÖR VE TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELESİ EVRENSEL BİR HAKTIR

Değerli arkadaşlarım, kısaca dış politikaya da değinmek isterim. Şu cümleyi baştan kurmak isterim. Hiçbir devlet dünyanın neresinde olursa olsun, kendi sınırlarında kendisine düşman olacak bir terör örgütü istemez. Bir daha söylüyorum, hiçbir devlet kendi sınırlarında kendisine düşman olacak bir terör örgütü istemez. Ve dolayısıyla her devletin terör ve terör örgütleriyle mücadelesi evrensel bir haktır. Terör suçsa suçluyla mücadele etmek hepimizin ortak görevidir.

KENDİ SINIRLARIMIZI, KENDİ ÜLKEMİZİN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMAK 80 MİLYONUN ORTAK GÖREVİDİR

Bu bağlamda, Türkiye’nin izlediği politikaların yanlışlığını bir tarafa bırakıyorum onu sonra konuşuruz. Suriye politikasının yanlışlığını çok iyi biliyoruz. Yanlışta ısrar ettiklerini de çok iyi biliyoruz. Bunun Türkiye’ye getirdiği faturayı da çok iyi biliyoruz. Onların ifadesine göre 3,5 milyon Suriyeliye 30 milyar dolar para harcandığını da biliyoruz. Söylüyorlar, 30 milyar dolar para harcadık. Aslında harcamadılar kendileri yediler ama bunu da oturur yine ayrıca tartışırız. Ama kendi sınırlarımızda terör örgütü ve onun uzantılarına destek verilmesini asla ve asla kabul etmeyiz. Kendi sınırlarımızı, kendi ülkemizin güvenliğini sağlamak 80 milyonun ortak görevidir. Terör örgütlerine şu veya bu şekilde destek verilmesini asla kabul edemeyiz.

Ama Türkiye’nin başına bütün bu olayları aşanda bu hükümettir. Herkes onu çok iyi bilsin. Suriye’nin iç işlerine karışmasaydık, oraya silah göndermeseydik, terör örgütlerine destek vermeseydik, onlara silahla destek vermenin ötesinde yaralandıklarında da Türkiye’ye getirip tedavi edip sonra eline silahı verip tekrar oraya göndermeseydik bunlar başımıza gelmezdi. Afrinle ilgili şimdi konuşuyorlar. Afrin El Bab gibi değildir. El Bab’da uluslararası uzlaşma vardı. Amerika’nın da, Rusya’nın da, İran’ın da, Suriye’nin de bir anlamda kabulü vardı ve biz El Bab’a gittik 72 şehidimiz var.

Afrin’e şimdi girmek için bağırıp duruyorlar, bağırıp çağırıyorlar. Önce siz diplomasiyi sonuna kadar zorlayacaksınız. Bu bağlamda gerek Hulusi Akar’ın, gerek Fidan’ın çabaları kayda değerdir. Altını özenle çizerim, yeri zamanı gelince eleştiririz ama çabaları kayda değerdir. Diplomasi sonuna kadar zorlanmalı. Hava desteği almadan girilecek bir Afrin büyük maliyetlere yol açar. Eğer hava desteği almadan oraya asker sokacaksanız, Sayın Erdoğan’a açık ve net çağrımdır, seni kefenle karşılayan arkadaşları gönderin önce. Seni kefenle karşılayan önce arkadaşlarını oraya göndereceksin. Bu milletin fakir fukara çocuğunu oraya gönderme. Hava desteği alacaksın, oturup konuşacaksın ve ondan sonra eğer mücadele edeceksen oturup mücadele edeceksin.

Değerli arkadaşlarım, bu bağlamda eğer diplomasi sonuna kadar zorlanır ve bir uzlaşma sağlanırsa, hava desteği de sağlanırsa, sorun büyük ölçüde aşılabilir. Aksi halde sorun giderek büyür, Türkiye’ye maliyeti çok ağır olur. Herkesin bunu çok iyi bilmesi lazım. Özelliklede iktidar sahiplerinin çok iyi bilmesi lazım.

CHP ATANMIŞLARIN DEĞİL, SEÇİLMİŞLERİN GÖREV YAPTIĞI BİR PARTİDİR

Bu arada kısaca bir konuya daha değinmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Yeri zamanı gelir hepimiz demokrasiden söz ederiz, iktidar sahipleri de demokrasiden söz ederler. Önümüzde bir kurultay var, kurultayda seçim olacak, Parti Meclisi üyeleri seçilecek, Genel Başkan seçilecek. Efendim Genel Başkan adayları çıktı diye başta havuz medyası ve bir kısım medya, efendim CHP’de gürültü, patırtı bilmem ne, huzursuzluk. Ne huzursuzluğu kardeşim, ne gürültüsü patırtısı. Düşünün demokrasiden ne kadar uzaklaştığımızı, demokrasi kavramından toplumun ne kadar uzaklaştırıldığını bir düşünün. Genel Başkan adayı elbette çıkabilir. Çıkmıyorsa, biz bu seçimi niye yapıyoruz arkadaşlar. Hiç kimse şunu unutmasın, Cumhuriyet Halk Partisi atanmışların görev yaptığı bir parti değildir, Cumhuriyet Halk Partisi seçilmişlerin görev yaptığı bir partidir. Biz demokrasi deyince onlar vay işte bak neler oldu. E seçim olacak kardeşim, sen atamayla getirirsin biz seçimle getiririz. Niçin? Bu ülkeye demokrasiyi getiren partiyiz biz. Bu ülkeye demokrasiyi getirdiğimiz için dünya siyasal tarihinde yerimiz olan bir partiyiz biz. Efendim öyle yapmayın kim Genel Başkanlık istiyorsa kellesini vurun, atın, e ne olacak? O zaman daha iyi demokrasi olacak. Onun adı demokrasi değildir arkadaşlar, adı demokrasi değildir. Özellikle kalem sahibi olan kişilere söylüyorum, kalem sahibi olan, yazı yazan arkadaşlara söylüyorum. Bir daha söylüyorum, biz seçilmişlerin partisiyiz, elbette Genel Başkan adayları olacaktır, elbette Genel Başkan yeni Genel Başkan adayları yetiştirecektir, önlerini açacaktır. Atamayla mı olacak her şey? Biz bunu söylediğimiz zaman belki demokrasinin önünü biraz daha açmış olacağız. Herkes bize imrenmeli, her parti, her parti imrenmeli. Demeli ki, Grup Başkanvekillerini seçimle sağladılar ve göreve getirdiler, İl Başkanları seçimle, İlçe Başkanları seçimle, Genel Başkanlar seçimle, Parti Meclisi üyeleri seçimle geldi diyecekler. Ama sizde seçim sadece göstermelik, sadece göstermelik. Seçimin ve demokrasinin güçlenmesi için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğiz. Bizi farklı ve fazla Genel Başkan adayları çıktı diye eleştirenler önce dönüp bir aynada kendilerine bir baksınlar. Acaba biz hala yetmez ama evetçilerdenmiyiz diye bir baksınlar bakalım.