Kayseri’nin ilk camisi ve Kırk kızlar türbesi..(1) (Köşe yazısı 18.12.2017 Kayseri Star Haber)

KAPLAN KÖŞESİ

 

Kayseri’nin ilk camisi ve Kırk kızlar türbesi..(1)

 

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Zaman zaman Kayseri ve Türkiye üzerine ilginç araştırma, inceleme, gezi, kültür, sanat, tarihler ve kalıntılarına yönelik araştırmaları, bunları yapanları kaynak göstererek aynen buradan paylaşmaya çalışıyorum. Son olarak Mustafa Cingil, sosyal paylaşım sitesinde ‘Kayseri’nin ilk camisi ve Kırk Kızlar Türbesi’ başlığı ile aşağıdaki yazıyı paylaştı. Bende arkadaşım Mustafa Cingil’in izni ile bu yazısına dokunmadan buradan sizlere aktarıyorum.

Bu pazar sizlere Kayseri’nin “ilk” ve “en eski” camisini ve efsanesi ile “Kırk Kızlar Türbesi” ni anlatacağım…

Öncelikle mevcut bugünkü sınırlar içinde Anadolu’da yapılmış “ilk” ve “en eski” caminin, Antakya ilimizin 636 yılında fethedildiği dönemde fethin simgesi olarak,
Habib-i Neccar ve İsa’nın iki havarisinin mezarının bulunduğu yerde yapılmış olan
“Habib-i Neccar Camii” olduğunu belirtmeliyim.

Ya İstanbul’un ilk camii ?(!)
Çoğumuz için İstanbul’da cami ziyaretleri denilince ilk akla gelen camilerin başında
Sultan Ahmet Camii,
Süleymaniye Camii ve
Eyüp Sultan Camii gelir.
Oysa “ilk” olması,en eski ve ilk ezan okunan cami olması yanı sıra farklı mimarisi ve tarihi misyonu açısından belkide onlardan çok daha öneme sahiptir;
İstanbul Beyoğlu Galata ‘da bulunan
“Arap Camii”…
Bu muhteşem cami için
anlatacaklarımı okuyunca caminin ne denli önemli olduğuna eminim siz de hak vereceksiniz;
Hicretin 98. yılında İstanbul’u fethetmek için gelen İslam orduları komutanı Hz. Mesleme tarafından 717 yılında 7 yıl süren kuşatma döneminde inşa edilmiştir Arap Camii.
Hz.Mesleme’nin bu bölgeyi fethederken kurduğu “kale” ise adını Arapça “kal’at” dan gelen ;
“Kal’atü’l-Mesleme”den almıştır.
Zamanla Mesleme atılmış,
önce “Kalat” sonra “Galat” en nihayetinde “Galata” olarak değişmiş ve şimdi de bölge için kullanılan bu isim, Müslümanlar arasında kullanılmaya başlanmıştır.
Bizanslılar ve Latinler bu semte hiçbir zaman Galata dememişlerdir.
İstanbul’un karşısında olduğu için “karşı yaka” anlamında “Pera” demişlerdir.
Osmanlılar da bu bölgeye Galata demişler ve Pera’yı hiç kullanmamışlardır.
Arap Camii, daha sonraki dönemlerde de uzun süre cami olarak kullanılmış ancak ileriki dönemlerde Bizanslılar tarafından kiliseye çevrilmiştir.(Bazı yabancı kaynaklar tersini iddia etseler de caminin yapım şeklinin kıbleye dönük olması başlangıçta cami olarak yapıldığını kanıtlamaktadır)
Daha sonra İstanbul’un fethi ile Fatih Sultan Mehmed,
camiden çevrilen bu kiliseyi tekrar camiye çevirerek vakfına dahil etmiştir.
(Vakfiyenin onay tarihi 1472’dir.)

Türkler açısından önemi ise (!)
1048 yılında (Malazgirt Savaşından çok önce ! )
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Anadolu’ya Bizans’a karşı gaza yapmak için bir ordu gönderir. Erzurum Hasankale önünde yapılan savaşta Bizans ordusu yenilir.
Gürcü Kralı da esir alınır.
Bizans, Tuğrul Bey’e elçi gönderip barış talep edip, Gürcü Kralının serbest kalması için de fidye ödemeyi teklif eder. Tuğrul Bey Gürcü Kralını serbest bırakma karşılığında fidye almayı kabul etmeyip, Kralı karşılıksız serbest bırakırken, İstanbul Galata’daki “ARAP CAMİİ”nin onarılıp yeniden ibadete açılmasını ve mihrabına da kendi nişanı olan ok ve yay konulmasını anlaşma meddelerine dahil eder ve bunun gerçekleşmesini sağlar !!!
Ahşap ağırlıklı mimarî üzerine yapılmış bu eşsiz camii,bir kaç defa yangın tehlikesi atlatsa da gerek zerâfet ve ihtişamı ile gerekse de mistik görüntü ve kokusu ile sizleri karşılamak için dimdik ayakta beklemektedir !!!