Kayseri Müftüsü Güven’den umrecilere “İhram, aslında kefenin diğer adıdır!”

Kocasinan İlçe Müftülüğü konferans salonunda gerçekleşen Umre seminerinde, İl Müftüsü Doç. Dr. Şahin Güven, çoğunluğu öğrencilerden oluşan ve sömestr tatilinde umreye gidecek olan vatandaşlara bir konferans verdi.

Cami-i Kebir İmam Hatibi Halil İbrahim Arslan’ın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan seminer programında, İl Müftüsü Güven, Umrenin, Müslümanlar için taşıdığı değerden, Umreden ne anlaşılması gerektiğinden bahsetti. Öncelikle Umre’nin anlamı ve Hz. Hacer annemizin Hac ve umre menasiklerinden olan say’ ibadetinde taşıdığı misyonun üzerinde duran Güven, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hz. İbrahim (aleyhisselam), eşi Hz. Hacer annemizi ve kundaktaki bebeği Hz. İsmail’i çölün ortasında bırakıp gideceği zaman Hacer annemiz, Hz. İbrahim’e, ‘Bizi burada bırakarak gitmeni sana Allah mı emretti?’ diye sormuştu. Hz. İbrahim’den ‘Evet’ cevabını alan Hacer annemizin söylediği söz, hepimize büyük bir örnektir: ‘Eğer Allah, burada bir başımıza kalmamızı emrettiyse O, bize kefildir, vekildir. ’Hacca ve umreye turistik seyahat için gitmiyoruz. Manevi olarak kendimizi yenilemek için gidiyoruz. Hz. Hacer annemizin bu kıyamete kadar hepimizi ibret olacak teslimiyetini yaşamak için gidiyoruz.

Hac ve umre, sıradan bir seyahat değildir. Hac ve umreye, oralarda arz-ı endam etmek için gitmiyoruz; arz-ı hâl etmek için, halimizi Rabbimize arz etmek için gidiyoruz.

Kalbimizi Kâbe’ye bağlı kılarak orada bulunmalıyız. Bizler, Kâbe ile kalbimiz arasında diyalog kurmalıyız. Hz. Hacer annemiz, teslimiyet gösterdi ve Yüce Allah da ona çölde, su fışkırttı, zemzemi ikram etti. Bizlerin yaşarken bir dünya problemimiz, sorunumuz vardır; Yüce Allah’a gönülden teslim olduğumuzda, O bize bir çıkış yolu gösterecektir.”

Hac ve umre için giyilen ihram ile ilgili konuşan Güven, ihramın normal bir elbiseden çok farklı bir anlam taşıdığını belirterek şunları söyledi:

“Hacda ve umrede ihram giydiğimizde şu şekilde telbiye getiriyoruz: ‘Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde venni’mete leke vel mülk. La şerike lek.’ Anlamı: ‘Buyur Allahım buyur, emrine amadeyim, çıktım yola geliyorum. Buyur Allahım, senin hiçbir şekilde benzerin, ortağın yoktur. Hamd de, bütün nimetler de sana aittir ve bütün kâinat senin emrindedir, ben de senin emrindeyim. Senin hiçbir ortağın yoktur.’ Bunu, kalbimize yazarak ve bu bilinçle hareket etmeliyiz oralarda. İşte Hz. Hacer annemizin teslimiyeti, ona yeni bir medeniyetin açılışına öncülük etmeyi nasip etti. Hz. İsmail (aleyhisselam) doğup büyüdü, evlendi, orada kaldı ve o bölgenin peygamberi oldu. Sonra onun kırkıncı göbekten torunu olan Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyayı teşrif etti. O ki bütün insanlık için son peygamber oldu.

İhram, aslında kefenin diğer adıdır. İhram giyerek bizler bir anlamda şunu söylüyoruz: ‘Ya Rabbi! Ben, ölmeden önce, sanki ölmüşüm gibi kefenimi giyiyorum üzerime. Hatta senin evini ziyaret için bütün maddi makam, mevki, elbise ne varsa hepsinden sıyrılıyorum ve sadece Senin için, beni annemden doğduğum günkü gibi halimle geliyorum.’ Bu halimizle şunları diyoruz yine: ‘Ya Rabbi! Sen, beni bir imtihan için yarattın. Bu imtihanımda hatalarım, yanlışlarım, eksiklerim oldu. Ancak Sen, Gafursun, Tevvabsın; günahlarımızı affedersin, bağışlarsın, biz de bağışlanmaya geldik. Tevbe etmeye, istiğfarda bulunmaya geldik.’

Umre ibadeti için gidilen o mukaddes beldelerde ihlas ve samimiyetle hareket etmeyi, ibadetlere dikkat etmeyi tavsiye eden Güven, umreciler için çok büyük önem arz eden şu cümlelerine yer verdi:

“Kâbe’de tavaf ederken ve say yaparken, lütfen, ne yanınızdakiyle konuşun ne de telefon açıp başkalarıyla konuşun. Orada, Rabbinizin huzurunda, ibadeti doyasıya yaşayın. Dualar yaparken sağınıza solunuza değil, kendi iç dünyanıza bakın. Kur’an-ı Kerim’de birkaç ayet-i kerimede, bizlere bir müjde veriliyor. Yaptığımız bir amel, mesela namaz; huşûlu ve tadil-i erkâna uygun ve riyadan, gururdan, kibirden uzak bir şekilde namaz kıldığımızda, bütün kıldığımız namazlar, onların içerisinde en iyisinin sevabına göre karşılık görecektir. O zaman bizler, o en iyi namazı kılmak için çalışalım. En iyi duayı yapmaya gayret edelim. Umremizi de böyle yapmalıyız.

Hacca ve umreye, oralardan hediyeler getirmek için gitmiyorsunuz. Aksine oralardan takva elbisesini giyerek dönmek için gidiyorsunuz. Umreye gidip de gelecek olan ihtiyar, anne baba ve gençler için ayrı ayrı tavsiyelerde bulunan Güven, gitmeden önceki hallerinden çok daha farklı ve çok daha güzel bir hayat sürdürmeleri ile umrelerinin asıl maksadına ereceğini ve Rabbimiz katında yaptıklarının makbul-mebrur umre olacağını ifade etti. Hayatlarında esaslı değişiklikler yaşamadan dönülen Hac ve umrelerin bir ziyaretten başka anlam taşımayacağına özellikle vurgu yaptı. Güven, sözlerini dualarla tamamlarken, umrecilerin de orada kendilerine dua etmelerini istedi.

Programa, İl Müftüsü Güven’in yanı sıra, İl Müftü Yardımcısı Atıf Akşit, kafilenin başkanlığını yapacak olan Felahiye İlçe Müftüsü Yusuf Anık, umreciler ve aileleri katıldı.

İki gün süren seminerde, ayrıca İl Müftü Yardımcıları Atıf Akşit, “Ana Hatlarıyla Umre Menasiki”, Mehmet İzci, “Umre İbadeti Öncesinde Yapılan Maddi ve Manevi Hazırlıklar”, İl Müftülüğü Hac ve Umre Şube Müdürü Ali Yıldız, “Mekke ve Medine-i Münvvere, Felahiye İlçe Müftüsü ve Kafile Başkanı Yusuf Anık, “Umre İbadetinin Gereği Olarak Bir Arada Yaşama Bilinci” ve İl Müftülüğü Umre Bürosu Görevlisi Yahya Yapal, “Umre Yolculuğu Teknik Bilgileri”  konularında umrecilere bilgiler verdi.

İl müftüsünden erdemliler ittifakı semineri

Kayseri İl Müftüsü Doç. Dr. Şahin Güven, Mazlum-Der Kayseri Şubesi’nin seminer programına katılarak burada bir konuşma yaptı.

Programın açılış konuşmasını yapan Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Taş, davetlerine icabet eden misafirlere ve özellikle de İl Müftüsü Güven’e teşekkür ettikten sonra Mazlum-Der ile ilgili bilgiler vererek bu programın yapılış amacından bahsetti.

Açılış konuşmasının ardından kürsüdeki yerini alan Güven, Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem), peygamberliğinden sonra da çağrıldığında iştirak edeceğini ve “Dünya hayatımda, vadiler dolusu kızıl develere sahip olmaktansa birüyesi olmayı tercih ederim” diyerek varlığından duyduğu memnuniyeti dile getirdiği Hilfü’l-Fudûl (Erdemliler İttifakı)’ndan söz açtıktan sonra sözlerini şöyle sürdürdü:

“Peygamberimize, Hilfü’l-Fudûl’u bu kadar değerli kılan şey nedir? Öncelikle tarihsel bir perspektife müracaat etmek gerekiyor.

Arap yarımadasının o zamanlar güvenlik sorunu vardı. Savaş yapılması haram olan aylarda Ficar Savaşları yapıldı. Bu savaşların sonuncusunun çıkmasına sebep olan kişi, Peygamberimizin amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib’dir. Zübeyr b. Abdulmuttalib, daha sonra bu durumdan çok pişmanlık duymuş ve Yemenli bir tacirin haksızlığa uğraması sonucunda oluşan Hilfü’l-Fudûl’un kurulmasına da öncülük etmiştir. Şunu bilmeliyiz ki yanlışından dönen erdemli insanlar ancak büyük işler yapabilirler. Şirkin, küfrün ve cahiliyenin hâkim olduğu yerlerde ve dönemlerde bile vicdanının sesini dinleyen erdem sahibi insanlar muhakkak çıkacaktır. Aslolan, o insanları bulmak ve vicdanlarını harekete geçirmektir.”

Hilfü’l-Fudûl’un tarihî arka planını ayrıntılı bir şekilde anlatan Güven, yaşanmışlıklardan dersler çıkarıp ibret almak gerektiğini ifade ettikten sonra şunları söyledi:

“Bu olaylardan üç sonuç çıkarabiliriz: Birincisi, ‘Erdemliler İttifakı’, bir zorunluluk sebebiyle, zulmün yaygın olup insanların canını acıttığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. İkincisi, zulüm kimden gelirse gelsin mazlumun yanında olmak gerekir. Bir kişi mazlumsa; dinine, diline, ırkına, akrabalık bağına vs. bakmaksızın onun yanında olunmalıdır. Ve üçüncü olarak da durumu neticelendirmektir; yani bir sonuca bağlamak gerekir durumu. Hilfü’l-Fudûl’un akıbeti ne oldu peki?

Peygamber Efendimizin vefatından sonra, torunu Hz. Hüseyin, Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde, Medine Valisi Velid b. Utbe tarafından kendisine yapılan bir haksızlık dolayısıyla eğer hakkını vermezlerse kendilerini Hilfü’l-Fudûl’a şikâyet edeceğini söylemişti. Bunu duyan Velid b. Utbe, hemen haksız tutumundan vazgeçmişti. Emeviler Dönemi’nin başında ‘Erdemliler İttifakı’ sona ermişti. Çünkü kurulduğu gün, antlaşmaya şahit olanlardan başkasını içlerine almama kararını aldıkları için son üyeleri de vefat edince Hilfü’l-Fudûl doğal olarak bitmiş oldu.

Bugün bile Hilfü’l-Fudûl’u hala konuşuyorsak bu, ittifakın kuruluş maksadını bize anlatmaktadır. Kıyamete kadar mazlumun yanında zalime karşı yer alan herkes, aslında Hilfü’l-Fudûl’un doğal bir üyesidir. Ancak bu ittifakın üyeleri olan erdemli insanlar tek tek hareket ettiklerinde, bu halleri bir anlam ifade etmiyor ve bir güç oluşturamıyorlar. Onun için bu ittifak, toplumda iyi insanların bir araya gelmesiyle oluşan ciddi bir güç demektir. İşte Sivil Toplum Kuruluşları’nın temel amacı da bu olmalıdır. Her bir STK, her zaman mazlumun yanında zalime karşı yer almasını bilmelidir.”

Programa, İl Müftümüz Güven ile birlikte Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Taş, Melikgazi Belediye Başkan Yardımcısı Serdar Öztürk, Mazlum-Der üyeleri ve Gönüllü Kültür Teşekkülleri temsilcileri katıldı.