Kapitalizmin ilk hedefi (Köşe yazısı)

Mustafa TEMİZER

Kapitalizmin ilk hedefi; yaşamın her alanında toplumları mümkün olduğu kadar fazla tüketime itmek bunu yaşamın kaçınılmaz gereği ve zorunluluğu olarak insanlara sunmaktır.

Ekonomik şartlar ne kadar kötü oluşa olsun tüketim üzerinden sağlanan zevklerle toplum pasifleştirilir ve tüketim teşvik edilir. Çeşitli medya kuruluşları ve meşhur kişiler üzerinden yaratılan imalar, tüketimi özendiren propaganda bombardumanı ile toplumlar ezilir, korumasız bırakılır. İnsanlar ihtiyacı olmasa da yeni çıkan teknoloji ürününe veya bir markaya sahip olmakla prestij kazanacağına, toplum dışında kalamayacağına inanır. Özellikle gençler bu beyin yıkama ve yönlendirmeden en çok etkilenen kesim olur.

Misyonerler yalnız Hristiyan dinini yaymıyor aynı zamanda emperyalist ülkelerin ürettiği malların tüketimine yönelik kültürel ortamı da hazırlıyor. O bölgenin tüketim eğilimleri ve alışkanlıkları hakkında bilgi topluyor. Kültürel emperyalizm yoluyla sömürü metodu yıllardan beri devam ediyor.

Promosyonlar, birer pazarlama taktikleri kongreler, hedef kitlelerin davranışlarını etkilemeyi amaçlayan müşteri odaklı Web siteleri, cep telefonlarına gelen mesajlar gibi teknoloji kullanılarak tüketim körükleniyor. Toplumlar uygulanan kültürel emperyalizm yoluyla tüketici toplum haline getiriliyor.

Küresel güçler için en büyük tehdit ülkelerin bağımsızlığıdır. Toplumlar ürettiği kadar hürdür. Üretmeden tükettiğiniz her alanda bağımlısınız demektir. Tüketimin yanında ülkelerin bağımsızlığını zayıflatmanın çeşitli yollarından biri de milletleri kimliksizleştirmektir. İnsanları gerçeklerden uzaklaştırmak, sosyal ve aile bağlarını zayıflatmak, kültürlerinden koparmaktır.

Bugün sadece ekonomik ve kültürel alanda değil toplum hayatının her alanında kültürel emperyalizmin etkileri mevcuttur. Televizyon dizilerinde ve filmlerde neyin propagandası yapılıyor? Çoğunun para kazanma dışında amaçları da var? Amaç insanların duygularını sömürmek. Onları gerçek dünyadan alıp hayal dünyasına götürmek. Beyinlerini yıkayarak teslim aldıkları toplumları tüketime sevk etmektir.

Toplumlar daha çok tüketsin diye her geçen gün belli merkezlerden yeni yöntemler ortaya konuyor. Modanın sık sık değişmesi, markalar yaratarak bir malın değerinin çok üstünde satılması, herkesin beyni yıkanarak her kesimi güzelleşme ve olduğundan genç görünme trendine sokma, yeni ürünleri piyasaya çıkarma, indirim günleri, promosyonlar insanlara ihtiyacının üzerinde alışveriş, herkesin kolayca ulaşabileceği tüketici kredileri oluşturma, kişinin ödeyebilirliliğine bakmadan kredi kartlarını hesapsız, kitapsız toplumun geneline yayma bu tehlikelerden bazılarıdır.

Emperyalizmin üretimi, toplumlarda meydana getirdiği tüketim çılgınlığı çok büyük israfları da beraberinde getirmektedir.

Şimdi soralım. Toplumların ürettiği kadar hür olacağı bilindiği halde 1930’lu yıllara Vecihi Hürkuş’un, Nuri Demirağ’ın yerli ve milli uçak girişimine (THK siparişi olan uçakların yapıldığı halde) engel olanlar kime hizmet etmiştir?  Türkiye’nin ilk özel yerli savunma sanayini kuran Nuri Killigil’i ”Fail-i muçhul” bir patlama ile fabrikasını, işçileri ile birlikte yok edenler kime hizmet etmiştir? Şakir Zümre’nin kurduğu savaş sanayi, yerli silah üretimini -Nato ve Marşal yardımı karşılığında- yasaklayan devlet yetkilileri kime hizmet etmiştir? 1961 yılında Emin Bozoğlu ve ekibinin yaptığı yerli otomobil “Devrim” e sahip çıkmayan, yerli otomobil yapımına engel olanlar kime hizmet etmiştir? Cumhuriyetle birlikte başlatılan gelişme ve kalkınma hamlelerinden vazgeçenler kime hizmet etmiştir?

İstiklal ve bağımsızlık, söylemleri ile iktidar olanlar, ülkeyi tam bağımsız kılacak üretim politikalarından vazgeçip tüketim politikasına ağırlık vererek kime hizmet etmiştir? Cumhuriyet sonrası kıt imkânlara rağmen bağımsızlığımızın teminatı olarak üretime yönelik kurulan fabrikaları özelleştirme adı altında birer birer kapatan, ülkeyi her alanda dışa bağımlı hale getirenler kime hizmet ediyor?

Yetkililer, 1952 yılında Nato’ya girip 10 Mayıs 1954’de yapılan yirmi maddelik anlaşma ile ABD’nin Türk topraklarında askeri üs kurması ve asker bulundurması, Eğitimde ABD ve Türkiye Cumhuriyeti  arasında 27 Aralık 1949’da yapılan “Fulbright Anlaşması” …..  gibi 1950’lerden itibaren ABD başta olmak üzere batı dünyası tarafından stratejik ve ekonomik alanda ülkenin kuşatılmasına neden olan, devleti milli mücadelenin hedeflerinden uzaklaştıran anlaşmaları iptal etmeyi neden düşünmüyorlar?

Bunları düşünmezken;  bağımsızlık mücadelesi ile elde ettiğimiz kazanımlarımızı;TC’yi ve andımızı kaldırarak, anayasanın ilk dört maddesini (1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir 2-Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. 3-Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçe’dir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli Marşı “İstiklâl Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2 inci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.) değiştirilmeye çalışarak kime hizmet ediyorlar?

Muhafazakar, dindar, milliyetçi demokrat, cumhuriyetçi olarak millete takdim edilip iktidar ve muhalefet görevini üslenenlerin, cephede kazandığımız İstiklal ve bağımsızlığımızı masa başında (eğitimde, ekonomide, sanayide, bilim ve teknolojide, tarım ve hayvancılıkta, gıda da…) devredenlerin yerlilik ve milliliğini sorğulamayalım mı?

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabedeki “ …. memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler….” uyarısını hatırlamayalım mı? ABD, Rusya, AB, Çin gibi emperyalist ülkelere bel bağlayanların sorunlarımızı nasıl çözeceğini, bağımsızlığımızı nasıl koruyacağını sorgulamayalım mı?..

Hiçbir problem sebepsiz olmadığı gibi çözümsüz de değildir. Her problem bir sebebin sonucudur. Sebep işi ehline vermemektir. Sorumluluk makamındakilerin ehliyetsiz ve liyakatsizliğidir. Sebep ortadan kıldırılırsa problem çözülür.

Çözüm; Mevcut siyasi anlayışı terk etmek. Eskilerin devamına, aynı siyasi anlayışta oldukları halde farklıymış gibi gözükenlere. Dindarlık, milli irade, milliyetçilik, halkçılık, demokratlık, cumhuriyetçilik, gelecek, vefa, özgürlük ve barış söylemleriyle milleti ayrıştıranlara. Dün kara dediğine bugün ak diyenlere. Dün ak dediğine bugün kara diyenlere itibar etmemek. Doğruların yanında yer almaktır.

Elli yıldan beri doğrularından zerrece sapmayan, ülke meselelerine sürekli çözümler üretip iktidar ve muhalefeti uyaran, “ Milletim Uyan! Varlığın, birliğin, geleceğin tehlikede! Milli birliği sağlamadan hiçbir sorunumuzu çözemeyiz! çağrısında bulunan birlik olmanın, ittifak etmenin şartlarını açıkça ortaya koyan milli kadroların çağrısına kulak vermek. Milli mücadele ruhuyla el ele gönül gönüle vermek. Yeniden teşkilatlanmak. Devleti ehliyetli gerçek milli kadrolara emanet etmek, hep birlikte ülkemizi Muhteşem Türkiye yapmaktır.

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…

Kaynak: Kapitalizmin Soygun Düzeni-İsmail Topalak