Kapımızdaki düşman.. (Köşe yazısı 07.10.2017 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Türkiye tam bir deprem ülkesi. Her gün, bizlerin hissettiği ya da çoğunu hissetmediğimiz onlarca deprem, sarsıntı meydana geliyor. Şiddeti çok olunca herkes bir kes daha deprem korkusu yaşıyor.

Türkiye’nin en genç Volkanik dağı Erciyes nedeniyle Kayseri ise Volkanik deprem kuşağında.

Her deprem ve sarsıntıda hatırladığımız bu olay, Dünyanın değişik bölgelerinde de artarak devam ediyor. Peki bizler uyarı ve önlemleri yeterince alıyor muyuz? Kesinlikle hayır.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, Anadolu topraklarının yüzde 71’inin deprem riski altında bulunduğuna dikkat çekti. Özhaseki’nin bu konudaki bazı uyarı ve sözleri şöyle.

“İklim değişikliğine bağlı olumsuzlukları önlemler alarak önleyebiliriz. Depremlere sağlam zemin ve buna dayanıklı yapılarla yani depremlerle savaşarak değil, önlemler alarak yüz yüze gelebiliriz. Anadolu topraklarının yüzde 71’i deprem tehdidi altındadır. Depremlerle savaşılmaz önlemler alınır. İnsanların canını depremlerde değil, kötü yapılaşmalar almaktadır. Gereken çalışmalar yapıldığı takdirde depremleri can kaybı olmadan atlatabiliriz ama imar planlarını delme çalışmaları kaçak yapılaşma olursa, belediyeler buna çanak tutarsa, insanlar ne yazık ki en ufak sarsıntıda dışarı çıkar. Mal ve can kaybı olur. Uzakdoğu’da görüyorsunuz evler sağlam olunca insanları meydana gelen depremler gece uykusundaki ninni gibi gelir. Deprem konusunda hedefimiz 15 yılda her yıl 500 bin yapıyı yenilemek, bunun altyapısını düzenlemek, finansman kaynaklarını bulmak olacaktır. Bu konuda dersimize çalıştık. Düzenlemeler Bakanlar Kurulunda uzun uzun anlatıp tartışmaya açtık. Her yıl 200 bini İstanbul’da 300 bini Anadolu’da olmak üzere 500 bin binanın yıkılıp yeniden yapılması gerekmektedir.

Ege Bölgesi depremsel açıdan riskli. Ege Denizi’nin depremsellik riski açısından önemli bir yer olduğunu herkes biliyor; bu nedenle o bölgelerde yapılaşma izinleri de mahdut ve sınırlı tutuluyor. Eğer belediyeler bunu delmişlerse bir takım sıkıntılar ortaya çıkıyor. Halihazırda topraklarımızın yüzde 66’sı birinci ve ikinci derecede deprem bölgesinde duruyor. Nüfusumuzun yüzde 71’i bu bölgelerde yaşıyor. 2012’de çıkan yasa ile yapılan dönüşümler ve değişimler ülkemizde hızla devam ediyor. Biz bu hızı yeterli görmüyoruz. Allah korusun bizi korkutan yakın bir gelecekte Marmara açıklarında olabilecek bir depremde bu bölgeyi de içerisine almak üzere bir tehdit daha oluşturuyor. Biz çok hızlı davranarak, önümüzdeki bir takım engelleri aşarak depreme hazırlıklı hale gelmek zorundayız. Bunu yapabilecek gücümüz var, birikimimiz var, teknik kapasitemiz var. Zaten yasal alt yapıyı hazırladık. Önümüzdeki günlerde Meclis çalışma trafiği içinde biran önce çıkaracağız. Bir kanun hükmündeki kararname ile acilen yeni depreme hazırlık yasası çıkmış olacak.”

İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi’ne(AFAD) göre ülkemiz yüz ölçümünün %42’si 1. derece deprem kuşağında. Bu yıl yaklaşık 30 bin deprem meydana geldi. Günlük hayatımızın bir gerçeği olan depremle ilgili Nisan 2017’de NG Araştırma şirketine ait www.benderimki.com kamuoyu araştırma platformunda bir çalışma yapıldı. İstanbul, İzmir, Kocaeli gibi 1. ve 2. derece deprem bölgelerini de kapsayan araştırmaya toplamda 1064 kişi katıldı ve ilginç sonuçlar elde edildi.

Yaşadığımız binaların güvenliğinin değerlendirilmesi için binanın depreme dayanıklılık testlerinin yapılıp yapılmadığı katılımcıların 3’te 1’i tarafından bilinmiyor. Katılımcıların 4’te 1’i ise bu testin hiç yapılmadığını belirtiyor. Diğer taraftan, %38’lik oranla yapılan testlerde binaların depreme dayanıklı, %3’lük oranla ise dayanıksız çıktığı belirtildi. Depremin olumsuz etkilerini en aza indirmek için dayanıklı olmayan binaların yerine yenileri yapılırken deprem sonrası toplanma alanlarının yeterliliği de önemli konuların başında geliyor. Katılımcıların %30’u yaşadıkları ve çalıştıkları yerde hiç toplanma alanı olmadığını, diğer %26’lık kısmı ise bu konuda herhangi bir fikri olmadığını belirtiyor.

Araştırmanın sonuçlarına göre her 10 kişiden 6’sı deprem yaşama olasılığını kader olarak görüyor. Her 10 kişiden 3’ü kaçıncı derece deprem bölgesinde yer aldığını bilmediğini ve her 10 kişiden 3’ü ise depremle ilgili hazırlık yapmadığını belirtiyor.

Deprem anında yapılması gerekenlerle ilgili verilen cevaplar ise dikkate değer sonuçlar ortaya çıkardı. Katılımcıların 3’te 1’i deprem olduğu anda binayı terketmek gerektiğini düşünüyor. Fakat uzmanlar deprem anında bina içinde fazla hareket edilmemesi, depremin hemen ardından bina dışına çıkılması gerektiğini belirtiyorlar. Bu nedenle deprem anında bulunulan yerde güvenliği sağlamak ilk öncelik olmalı. Araştırmada elde edilen veriler gösteriyor ki her 5 kişiden 4’ü deprem sırasında çömelerek korunmayı tercih ediyor. Bu yöntem DASK (Doğal Afet Sigortaları Kurumu) tarafından güvenli duruş pozisyonları arasında kabul ediliyor. Alternatif bir görüş olarak, Amerikan Uluslararası Kurtarma Ekibi Şefi ve Afet Olayları Müdürü Doug Copp’a göre, bu yöntem birçok insanın deprem sırasında çömeldiği için ezilme riski ile karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Diğer taraftan AFAD, DASK ve benzeri depremle ilgili kurumlar tarafından onaylanan ‘’hayat üçgeni’’, deprem sırasında en güvenli pozisyon olarak kabul ediliyor. Sabit, dayanıklı ve büyük hacimli eşyaların yanına sığınarak hayat üçgeni oluşturulabilir. Ayrıca elektrik kaçağı olma riskine karşı deprem sırasında ışık açmak AFAD tarafından kesinlikle yapılmaması gerekenler listesinde yer alıyor. Ancak araştırmada ortaya çıkan sonuç gösteriyor ki her 4 kişiden 1’i ışıkları açmak istiyor.

Araştırmada katılımcılara deprem sigortası yaptırma nedenleri de soruldu. Katılanların %38’i devlet desteğinden yararlanabilmek için yaptırdığı ortaya çıktı. Katılımcıların %19’u ev kredisi alabilmek, %25’lik kısmı elektrik, su gibi hizmetleri kullanabilmek için deprem sigortasına ihtiyaç duyduğunu belirtti. Tapu işlemleri yapabilmek için sigorta yaptıranların oranının ise %17 olduğu görüldü. Ayrıca, katılımcıların %50’sinin şu an deprem sigortasına sahip olmadığı ve %30’unun ise hayatında hiç deprem sigortası yaptırmadığı görüldü.