Politika, magazin-yaşam, kültür-sanat haberleri (24.09.2021)

TÜRK MUTFAĞININ YENİ KEŞFİ: ALÂ TÜRK GASTRONOMİSİNDE TATLI LEZZETLERİMİZE BOYUT ATLATACAK BİR KEŞİF

Dünyanın en zengin mutfaklarından biri olan Türk Mutfağında yeni bir lezzet keşfi gerçekleşti!

Bu keşifle birlikte dünyada gastronomi alanında tatlı lezzetlerimizin daha da dikkat çekmesi hedefleniyor.

Dünyada ve ülkemizde özellikle salatalar ve yemekler için kullanılan Cafe De Paris, Sezar salata sosu gibi onlarca çeşit sos alternatifi varken, tatlılar üzerine yapılmış özel sosların sayısı yok denecek kadar az! Bu boşluğu fark eden ve üzerine giden157 yıllık ülkemizin en köklü gurme tatlıcısı Hafız Mustafa 1864 şefleri, Ar-Ge merkezlerinde yaptığı sayısız deneme sonucu sütten elde edilen ALÂ adı verilen özel bir sos geliştirdi.

Türk baklavası başta olmak üzere geleneksel tatlılarımıza farklı bir lezzet boyutu kazandırmak için geliştirilen ALÂ sos; hamurlu ve şerbetli tatlılardan, pasta çeşitlerine, sütlü tatlılardan, künefe ve trileçeye kadar onlarca çeşitte kullanılabiliyor.

Lezzet severlerden tam not alan ALÂ sosun, üzerine ilave edildiği her tatlıyı daha ALÂ bir lezzete ve hafifliğe kavuşturduğu için bu ismi aldığı belirtildi.

Dünyada ve ülkemizde özellikle salata ve yemek üzerine bin bir çeşit sos varken tatlı üzerine yapılmış özel sosların sayısı oldukça az olarak biliniyor. Gördüğü bu boşluğun üzerine giden 157 yaşındaki gurme tatlıcı Hafız Mustafa 1864’ün deneyimli şefleri, Ar-Ge merkezlerinde yaptıkları sayısız deneme sonucu, geleneksel tatlılarımız başta olmak üzere birçok tatlı çeşidinde kullanılabilen ve tatlılara lezzette boyut atlatan ALÂ adı verilen özel bir lezzet keşfine imza attı.

“İMZA SOSLARDAN İLHAM ALDIK”

ALÂ sosun keşfinde, her ülkenin kendine özgü öne çıkan yemeklerindeki imza soslardan ilham aldıklarını belirten Hafız Mustafa 1864 Yönetim Kurulu Üyesi Eren Ongurlar, ALÂ sosu ortaya çıkış sürecine dair şu bilgileri verdi. Ongurlar;

“Ülkelerin mutfaklarıyla özdeşleşen yemeklerin tadını damak hafızamıza kazıyan özel soslar vardır. Türk mutfağında da tüm lezzetli yemeklerin arkasında aynı şekilde; domatesli, yağlı ya da yoğurtlu soslar bulunur. Ancak söz konu tatlılar olunca bu alanda özel soslarımız neredeyse yok denecek kadar az olduğunu gördük ve bu boşluğu kapatmak istedik. 157 yıldır Türk Mutfağımıza birçok lezzeti kazandırmış bir lezzet ve kültür elçisi olarak; tatlı kültürümüze zenginlik katmak için sayısız denemeler gerçekleştirdiğimiz bir araştırma sürecine girdik. Bu AR-GE süreci içinde öncelikle; tatlı geleneğimizin önemli bir parçası olan şerbetli ürünlerimizin klasik tek tip lezzetine boyut kazandırmayı hedefledik” dedi.

Emre Ongurlar, sözlerine şöyle devam etti. Ongurlar; “Ham maddesini sütün oluşturduğu özel bir reçeteye sahip olan ALÂ sos ile birlikte misafirlerimiz yedikleri baklavanın ve diğer tüm tatlıların alâsını tatmış olacaklar. Yıllardır birlikte aile olduğumuz deneyimli ustalarımız ile pek çok denemenin sonrasında ALÂ sos ortaya çıktı. Böylece hem ülkemizde hem de dünyada daha önce görülmemiş, sadece bize özel olan bir ilk gerçekleştirmiş olduk” ifadelerini kullandı

DÜNYANIN HER YERİNE ULAŞTIRILACAK

İstanbul’da ve Dubai’de bulunan mağazaları ile yılda 40 milyondan fazla misafiri ağırlayan Hafız Mustafa 1864, ALÂ sosu tüm dünyaya tanıtmayı hedefliyor. Müşteri kitlesinin büyük bir bölümü yabancı turistlerden oluşan ve bu kitle sayesinde eşsiz Türk tatlılarını ve kendi adını dünyanın büyük bir bölümüne tanıtabildiklerini dile getiren Eren Ongurlar; “Birçok tatlıya lezzette boyut atlatanALÂ sos, ülkemizin eşsiz tatlı kültürünü dünyaya tanıtmada önemli rol oynayacak “dedi.

Kadınlar SES toplantısında buluştu: ‘Kadın hareketi kendi adaylarını seçmeli!’
SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin çağrısıyla düzenlenen, Prof. Dr. Serpil Sancar’ın konuk olduğu “Türkiye’nin Gelecek Hikayesi Yazılırken Kadınlar Nerede?” başlıklı çevrimiçi etkinlikte, kadın mücadelesine emek veren pek çok kişi, kadın hareketinin artık siyaset sahnesinde kendi adayları ve temsilcileri ile yer alması gerektiğinin altını çizdi.
Kadın hareketi temsilcileri, SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği’nin çağrısıyla “Türkiye’nin Gelecek Hikayesi Yazılırken Kadınlar Nerede?” başlıklı çevrimiçi etkinlikte bir araya geldi.
Etkinlik; feminist kuram, kadın çalışmaları ve siyaset bilimi alanlarında yaptığı çalışmalarla bilinen emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Serpil Sancar’ın CEİD (Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği) için hazırladığı Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu‘nun sunumuyla başladı. 16 tematik alanda cinsiyet eşitliğine dair gelişmeleri izleyen rapordan çarpıcı sonuçlar aktaran Sancar, ulusal mekanizmadan geri gidiş tarihinin bir özetini de sundu.
Kadın hakları alanında geriye gidişin kilometre taşları
Sancar, 2010 yılında Diyanet Yasası’nın değiştirilerek Diyanet İşleri Başkanlığı’na kadın ve aileyi koruma görevi verilmesini, 2011’de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adından “kadın”ın çıkarılmasını, 2013’ten itibaren ise Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün toplumsal cinsiyet eşitliği ulusal eylem planı hazırlamayı bırakmasını, bu geri gidişin önemli kilometre taşları olduğunu belirtti.
Bu yıllarda ayrıca kadın hakları alanında önemli yasal geri gidiş hamlelerinin de denendiğinin altını çizen Sancar, erken yaşta ve zorla evliliklerin meşrulaştırılması için Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) yapılmak istenen değişikliklere değindi. Sancar, bu hamlelerden en sembolik olanın 18 yaşından küçük çocuklara nikah kıyan imamların cezalandırılacağı hükmünün kaldırılması olduğunu kaydetti.
Rapor kapsamında ulusal eylem planlarında cinsiyet eşitliğini sağlamak ve şiddeti önlemekle görevlendirilmiş kurumların görev ve yetki yasalarına yakından baktıklarını ancak kadın haklarını ve cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük hiçbir açıklayıcı hüküm olmadığının altını çizen Sancar, “Karar alıcılar açısından kadın haklarını koruma, ancak uluslararası fonlarla finanse edilen ‘dışsal’ bir sorun haline geldi” ifadelerini kullandı.
Sunumunda Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin anlamına da değinen Sancar bu hamleyi, “Siyasal iktidarın selefi İslamcılığa verdiği taviz, seçim ittifaklarını önceleyerek ciddi bir karşı duruş gösteremeyen ana muhalefet ve bir arada güçlü bir çıkış yapamayan kadın hareketinin karşılıklı belirlenimi” olarak tanımladı.
“Koalisyonlar kurmayı düşünmeliyiz”
Etkinlikte ilk sözü alan Prof. Dr. Ayşe Güneş Ayata, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının, eğer hemen önlem alınmazsa kadınları bekleyen zor günlerin habercisi olduğunu belirtirken, Prof. Dr. Feride Acar ise kadın hareketinin toplumsal desteğinin istenen düzeyde güçlü olmadığını belirterek, tüm kadınların “ne yapmalı” sorusuna odaklanması gerektiğinin altını çizdi. “Birtakım koalisyonlar kurmayı düşünmek lazım. Bu öncelikle belirlenen asgari müşterekler üzerinden ve kadınlar arasında olmalı” diye konuştu.Hilal Dokuzcan,. “Türkiye’de erkek iktidarı, erkek hükümeti ve erkek siyasal partiler var” dedi.
“Kadın hareketi içinden feminist adaylar çıkaralım”
Etkinliğin moderasyonunu yürüten Gülseren Onanç ise “Kadınların sadece biyolojik cinsiyetinden dolayı siyaset alanında var olması yerine, feminist bilinci önceleyen kadınları siyaset sahnesine taşımamız gerektiğine inanıyorum. Kadın hareketi artık kendi temsilcilerini seçmeli ve onun arkasından gitmeli.  Kadın hareketi içinde mücadele yürütmüş olan feminist kadınlar içinden temsilcilerimizi seçelim ve onları siyasette destekleyelim” dedi.

Fatih Erbakan’dan sert tepki: Çocuklarımız küresel güçlerin kobayı değildir!

Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan, bebeklere yanlışlıkla yapıldığı söylenen Covid aşıları açıklamasına sert tepki göstererek  “Bu apaçık bir suç itirafıdır. Bu aziz milletin çocukları küresel güçlerin kobayları değildir! Böyle bir olay bir başka ülkede olsa yer yerinden oynar, Sağlık Bakanı da o anda istifa ederdi.”  açıklamasında bulundu.

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan partisinin genel merkezinde düzenlenen haftalık olağan basın toplantısında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Milyonlarca öğrenciye bu çileyi niçin reva görüyorsunuz?

Uzun süredir gündemi meşgul eden milyonlarca öğrencinin yurt sorununa değinen Erbakan, aynen tarımda planlama eksikliği, yangın tedbirleri, deprem tedbirleri konusunda olduğu gibi, öğrencilerin barınma ihtiyacı konusunda da plansızlığın tedbirsizliğin  had safhada olduğunu söyledi.

Erbakan şöyle konuştu:

“Ülkemizde ön lisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin sayısı 2021 yılında 8 milyonu aştı. Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı yurtların sayısının 769 ve bu yurtların toplam öğrenci kapasitesinin de 719 bin 567 olduğu açıklandı. Özel yurtlarının sayısı da yaklaşık 4300 ve bunların toplam yatak kapasitesi de yaklaşık 420 bin. Hesap ortada… 8 milyon öğrenciye, 1 milyon 140 bin yatak kapasitesi… Bir kere 200 üniversiteye gerek var mı? Herkes üniversite mezunu olmak zorunda mı? Zanaatkar, ara eleman ihtiyacımız ne olacak?  Bu kadar fazla sayıda üniversite maalesef yıllardır diplomalı işsiz üretim merkezine dönüştü. Asıl önemli olan üniversite sayısı değil, üniversite eğitiminin bilimsel kalitesidir. Madem bu kadar üniversiteyi yaptınız o zaman milyonlarca öğrencinin yurt, barınma ihtiyacını önceden hesaplamanız, planlamanız gerekmez mi? Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli değil mi? Milyonlarca üniversite öğrencisine bu çileyi niçin reva görüyorsunuz?”

 ABD ve AB’de  yapılan aşılar ile Türkiye’de yapılan aşılar  farklı mı?

 İngiltere’nin açıkladığı, Türkiye’nin kırmızı listeden çıkarılmasına ilişkin kriterleri hatırlatan Erbakan, Covid-19 salgınındaki aşı sürecine ilişkin  şüphelerin giderek arttığını belirtti.

Erbakan,  “Ne diyor İngiltere? Her iki doz aşısını İngiltere, ABD, AB üyesi ülkelerde yaptıran ve bunu belgeleyen yolcuların varışlarını takip eden iki gün içerisinde test yaptırmaları yeterli olacaktır. Aşılarını bu ülkelerin haricinde yaptıranlar (ki ülkemizde yapılan aşılar da bu kategoriye giriyor) ile henüz aşılarının her iki dozunu da yaptırmamış olanların ise kalacakları adreste 10 gün süreyle karantinaya girmeleri ve ülkeye girişlerini takip eden 48 saat içerisinde bir PCR testi ve karantinanın 8. gününden itibaren ikinci bir PCR testi sonucu ibraz etmeleri gerekecektir. Bu maddeler Aynı marka aynı aşı  ABD’de İngiltere’de ve Avrupa Birliği’nde farklı, Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerde yapılan aşı farklı mı sorusunu çok ciddi bir şekilde gündeme getiriyor ve bizim uzun süredir ifade ettiğimiz endişelerimizi şüphelerimiz haklı çıkartıyor.   Bu konu ile ilgili yetkililerden açıklama bekliyoruz.”

Bu aziz Millet’in çocukları küresel güçlerin kobayları değildir!

 Bir tıp profesörü katıldığı canlı yayında sarfettiği “çocuklara ve bebeklere yanlışlıkla Covid 19 aşısı yapıldığını, böylelikle bir anlamda çocuklar üzerinde de aşının test edilmiş olduğunu” ifadelerini skandal olarak değerlendiren Erbakan, “Böyle bir olay bir başka ülkede olsa yer yerinden oynar, Sağlık Bakanı daha o anda istifa ederdi. Kulaklarımıza, gözlerimize inanamadık ve aşılama ile ilgili bugüne kadar yaptığımız uyarılarda ne kadar haklı olduğumuzu görmüş olduk. Bu vahim olay, apaçık bir suç itirafı karşısında dün hemen sosyal medya hesaplarımız vasıtasıyla açıklamada bulunup, Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırdık. Dün akşam da Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgili soruşturma başlattığı haberini aldık. Bu soruşturmanın en titiz, en ciddi şekilde yürütülmesi ve sorumlulardan mutlaka hesap sorulması gereklidir.”

 Binlerce esnaf  ‘normalleşemedi’

Türkiye ekonomisinin yüzde 21,7 büyüdüğü açıklamasını hatırlatan Erbakan, bunun vatandaşa yansımadığını söyleyerek, “Her geçen gün teker teker, patır patır esnaflar kapatıyor, büyük şirketler iflas ediyor, kapatıyor. Bu yılın ilk 8 ayında 61 bin 736 esnaf, geçen sene 99 bin 500 esnaf kapatmış. ‘Biz büyüyoruz’ türküsü söylemeye devam ediyorlar ama kendilerinin buna inanabilmesi mümkün değil, vatandaş da zaten inanmıyor.” ifadelerini kullandı.

Çanakkale Köprüsü’nde yük yine milletin sırtına yüklenecek

‘Esnaf ve dar gelirli hayatta kalma mücadelesi verirken, imtiyazlı müteahhitlerin işleri yolunda’ diyen Erbakan, Çanakkale Köprüsü için verilen yıllık 16,4 milyon garanti araç sayısında hedefin tutmasının imkansız olduğunu ve diğer devlet garantili projelerde olduğu gibi  yükün yine milletin sırtına yükleneceğini söyledi.

Dünyada ekonomimiz  ve teknolojimiz güçlü olursa sözümüz geçer

ABD’de Türkevi’nin açılışına da değinen Erbakan, dış politikada betonla binayla değil, ekonomik, teknolojik ve askeri bakımdan güçlü olunması gerektiğini ifade ederek, Biden ve diğer önemli liderlerle görüşme yapılamamasını  da bu eksikliğe bağladı.

Dünya Uygur Başkanı Dolkun İsa’nın ülkeye alınmaması tepki

 ‘Hükümet’in Doğu Türkistan’daki zulüm karşısında sergilediği tutum bu görüşlerimizi haklı çıkarıyor’ diyen Erbakan, Dünya Uygur Kongresi  Başkanı Dolkun İsa’nın ülkeye alınmamasına sert tepki göstererek”  Peki Çin’in Ankara üzerinde bu kadar etkili olmasının asıl sebebi nedir sizce?  Ben size söyliyeyim: Döviz sıkıntısı nedeniyle Çin Merkez Bankası ile yapılan SWAP Anlaşması ve Çin’den gelebilecek kredilerden başka ne olabilir” ifadelerini kullandı.

CEM PİLEVNELİ “RESİMDEKİ GÖZYAŞLARI” İLE LİSTELERE GERİ DÖNÜYOR!

“Petek Pansiyon” adlı ilk stüdyo albümünü geçtiğimiz sene yayınlayan Cem Pilevneli, Türk müziğinin efsane isimlerinden Cem Karaca’nın “Resimdeki Gözyaşları” adlı şarkısına yaptığı cover ile müzik listelerine geri dönüyor. Söz ve müziği Mehmet Soyarslan’a ait olan şarkının aranjesi Cem Pilevneli  ve Tolga Şanlı imzasını taşırken, gitarda Tolga Şanlı ve trompette Ege Cengiz yer alıyor.

Klibi Fenerbahçe’de çekilen ve yönetmen koltuğunda Burak Sarıkahya ile Saygın Ayyıldız’ın yer aldığı “Resimdeki Gözyaşları”, Ege Cengiz’in çaldığı trompet ve klipte de yer alan Tolga Şanlı’nın gitarıyla modern bir yoruma kavuşuyor.

Pilevneli, ilk stüdyo albümü “Petek Pansiyon” ardından başladığı cover serisi için çocukluğundan beri hayranı olduğu “Resimdeki Gözyaşları” adlı şarkıyı seçerek, dinleyicilerini kendi müzikal iç dünyasında bir yolculuğa çıkarmaya hazırlanıyor.

Rüya Gibi Geçti: Bahar Bizim İçimizdeydi
Hülya Evirgen Akçal’ın, altmış iki yıl süren birlikteliklerinde mutluluğun sırrına ermiş bir çiftin, kendi anne babasının aşk ve sevgiye dair umut ve ilham veren gerçek yaşam hikâyesini anlattığı kitabı “Rüya Gibi Geçti / Bahar Bizim İçimizdeydi” kitapseverlerin beğenisine sunuldu.
Anı/Yaşantı türündeki bu kitabın kadın kahramanının 62 yıllık yol arkadaşını kaybettikten sonraki ruh hâlini tasvirle başlayan hikâyenin konusu, uzun yılları aşk ve mutlulukla paylaşmış, yaşamdan birlikte zevk almayı başarmış bir çiftin, ülkenin farklı bölgelerinden gelen aile bireylerinin geçmişlerinin, kendi yetişme dönemlerinin, yolları kesiştikten sonra yarım asırdan fazla korumayı başardıkları heyecan ve duygularla sürdürdükleri evliliklerinin, kadın kahramanının anıları eşliğinde anlatımını içeriyor.
Altmış küsur yıl boyunca âdeta bir hazine değerinde saklanan ve kitapta paylaşılmak üzere ortaya çıkarılan, kitabın en büyük zenginliğini oluşturan sevdaya dair mektupların yanı sıra geçmişten günümüze uzanan bir fotoğraf albümü ile de desteklenen hikâye, aşkın yalnızca genç ve heyecanlı yüreklerin kıpırtısı olmakla sınırlandırılamayacağının ve değerini bilen yüreklere ömürlük de yerleşebileceğinin güzel bir örneği.
Hülya Evirgen Akçal, kitabı yazmasındaki amacı şu sözlerle anlatıyor: “Aile büyüklerinin 100 sene öncesinde yaşanmış kısa aşk öyküsünün de yer aldığı ve 62 yıl sürerek günümüze kadar uzanan bu hikâyeyle, aşk ve sevginin ‘zamansız’ olduğunu vurgulamak, evliliğin aşkı, sevgiyi öldürdüğünü düşünenlere, bu güzel duygulardan ümidini kesmiş olanlara, bu duygulara özlem duyanlara veya sürekliliğini sorgulayanlara umut veren bir mesajı olabileceğini düşünerek yazdım.”
Luna Yayınları’ndan çıkan 192 sayfalık Rüya Gibi Geçti: Bahar Bizim İçimizdeydi yayınevinin kendi linki kitapperonu.com başta olmak üzere kitabevlerinde ve diğer online platformlarda yer alıyor.