İslami terör.. Lider ülke… Türkler

Prof.Dr.Mustafa ÜNAL

Kayseri Türk Ocağı Başkanı

Son yıllarda dünyanın değişik yerlerinde ortaya konulan terör eylemleri, ne yazık ki, İslam ve Müslüman ile anılır hale gelmiştir. Bunların hemen hepsinin “organize” eylemler olduğu görülmektedir. Gerçek ortada, Müslüman ülkelerden bol bol terörist çıkıp ya kendi ülkelerinde ya da başka ülkelerde genellikle rakibi olan başka Müslüman grup veya ülkeye karşı savaş nizamı dışında, silahla karşı çıkıp insanlar öldürüyor. En akıllı Müslüman ülke olduğuna inandığımız Türkiye’den bile artan sayıda birçok kişi İslami terör örgütlerine katılıp din terörü estirmektedirler.

1980’li yıllarda Taliban, 2000’li yıllarda el-Kaide, Hizbullah, şimdilerde ise IŞİD, el-Nusra ve Boko Haram başta olmak üzere dünyanın değişik yerlerinde 11 Eylül gibi, Londra Metrosu, Moskova Metrosu, Madrid İstasyonu, Lufthansa Uçağı sabotajı gibi terör eylemleriyle binlerce insanın ölümüne ve milyonlarcasının da korku içinde yaşamasına neden olmuştur. Dolayısıyla da Batı’da İslamofobi (İslam karşıtlığı) düşünce ve eylemleri ortaya çıkmış ve gelişmiştir.

Müslüman ülkelerde yaşanan terörün Batılıların gündeminde fazla yer etmemesine rağmen, geçen hafta Paris’te üç Müslüman gencin Charlie Ebdo dergisini basıp 12 kişiyi öldürmesi, devamında da 5 kişinin daha öldürülmesi, ister istemez, Batılıların Müslümanlarla ilgili olumsuz yargılarını yeniden canlandırmış, İslam ve terör konusunu yeniden gündeme getirmiştir. Batının yaşadığı ithal terör, Batılıların gözünde İslam’ın terör, Müslümanın da terörist ürettiği imajını kuvvetlendirmiştir.

Bu insanlık dışı olaylar yaşandıkça, ülkemizdeki din adamlarından başlayarak molla ilahiyatçılar, siyasetçi ve başka uzmanlar (!) ağız birliği yaparak İslam’ı savunmak adına, İslam’ın terörü desteklemediğini, İslam’ın barış dini olduğunu hikâye ettiler. Örgütleri analiz ederken olayların failleri üzerinden, sadece zaman öldürdüler, olayın tarihsel yanına girmediler. Bu örgütleri, hep Batı icat etmişmiş, onlar desteklemişmiş, İslam’ı Batı bozuyormuşmuş, silahlar Batı yapımıymışmış, ….. falan filan. Hep aynı nağmeler… Bu adamlar ya tarihi okuyup anlamıyorlar ya da akıllı adamların aklıyla alay ediyorlar ve yahut da bildikleri halde pisliği halının altına süpürüp göstermek istemiyorlar. Bu tavırla da Müslümanların kaderi kapkara çiziliyor.

Halbuki, tarih farklı şeyler söylüyor. İslam tarihine bir bütün olarak baktığımız zaman, ne yazık ki Müslümanların yüzyıllarca huzur bulamadığı, kendi aralarında terör yaşandığını, buna bağlı olarak da milyonlarcasının birbirini öldürdüğünü görürüz. Hz. Peygamber’in irtihalinden hemen sonra başlayan terör havası, Abbasilerin sonuna kadar artarak devam etmiş, sonuçta Müslümanlar yetmiş üç fırkaya bölünüp bir birlerini tekfir edip öldürmüşlerdir. Hal böyle iken, bizim muhteremler nereden çıkartıyor bu “İslam huzur dinidir” söylemini? Evet, huzur dönemi olmuştur. İşte bizi ilgilendiren nokta bu huzur döneminin hangi dönem olduğu, nasıl olduğu ve kimin gerçekleştirdiği noktasıdır.

Abbasilerin sonunda Orta Asya’dan gelen çalışkan, akıllı ve ahlaklı Türkler 1000’li yıllarda Müslüman olmaya başlayınca, dağılmış ve çökmüş Müslümanları birleştirip onları huzur içinde yönetmeyi başarmışlardır. İşte, Müslümanların “Huzur Çağı” Türklerle başlamıştır. Bu Türkler, 1800’lere kadar akıllarıyla medeniyeti şekillendirip bütün Müslümanları müreffeh ve huzurlu yaşatmışlardır.

1900’lerden itibaren bilim ve teknolojiden oldukça uzaklaşan Osmanlı devletinin resmen çökmesi ile Müslümanlar, aklın ürünü olan medeniyetten hızla uzaklaşmış ve ilerleyen süreçte kendini toparlayamamış ve gelişmiş batının çok gerisinde kalıp her türlü buhranın yaşandığı ülkeler haline düşmüştür.

Buhran içinde yaşayan her toplum, sosyal tarih açısından varlığını devam ettirebilmek için gayri meşru eylemlerin içine girerler.

Buhrana bağlı olarak gerçekleştirilen terör eylemlerinin Yahudisi, Hıristiyanı, Budisti, Hindusu, Sihi, Müslümanı olmaz. Her din mensubu, aklına koyduğu gayri meşruluğa inandığı dinin kaynaklarından delillendirip meşrulaştırır. Müslüman teröristlerin şeyhleri de gayet tabii, kaynaklardan terörün meşruiyetine deliller getirmektedirler.

Müslümanların bütün bu çabaların esas nedeni, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Müslümanların üç yüz yıl öncesine kadar sahip olduğu üstünlüğün yitirilmesine bağlı olan geri kalmışlığın doğurduğu ezikliği atıp eski günlerine yeniden ulaşma gayretidir. Bu gayretin yolu, terörizm değildir.

Müslüman ülkelerin buhrandan kurtulabilmesinin tek çaresi, -imkansız gibi görünse de- bir lider ülke önderliğinde bir yönetim oluşturmasıdır. Müslüman ülkeler arasında buna en yakın aday ülke Türkiye’dir. Zira, binlerce yıldır değişik kültürden ve inançtan milletleri bir arada huzur içinde yönetme bilgi ve tecrübesine sahip Türklerdir. Bunun için de Türkler, yeniden aklın yolunu takip ederek medeniyetin temsilcileri arasında yer alması gerekir. Yani, Müslümanların 11. yüzyılda olduğu gibi, 21. yüzyılda da Türklerin liderliğine ihtiyacı vardır. Bu liderlik akılla, bilimle, teknoloji ile elde edilir, terör ile değil! Bunu gerçekleştirmek için de Türk gibi düşünen yöneticiler gerek, bu yöneticileri bulmak için de Türklerin Türk gibi düşünüp yaşaması gerek!