İslam Barış medeniyeti (Köşe yazısı)

Mustafa TEMİZER          

Her kültür sistemi kendisinin mutlak doğru olduğunu kabul eder. Medeniyetlerin hakim olduğu devletlerin tüm organları yapılarındaki farklılıklarına rağmen bu mücadele bilinciyle hareket eder. Başka medeniyetleri yok etme kendi medeniyetlerini hakim kılmaya çalışır. Bu sosyal sistemlerin kanunudur. Günümüzde devletlerarasında gibi görülen mücadelenin temelinde kültürler, medeniyetler arası bir çatışma vardır.

Mücadele ve çatışma; Yunan düşüncesi, Roma hukuku, Hıristiyan ahlakına dayanan kapitalizm ve liberalizmin hakim olduğu, belli kavimlerin ve toplumların üstünlüğünü esas alan batı kültür ve medeniyeti ile tüm insanlığın huzur ve mutluluğunu esas alan İslam Medeniyeti arasında devam etmektedir.

Onun içindir ki batının hak, hukuk, hürriyet, demokrasi anlayışı tüm insanlık için geçerli değildir. Kendileri için geçerlidir. Sınırsız hürriyet kendileri içindir. Hukuk kendileri içindir. Demokrasi kendileri içindir. Başkaları için değildir. Filistin’de Suriye’de, Irak’da, Doğu Türkistan’da, Kafkaslarda, Batı Trakya’da, Myanmar’da … dünyanın dört bir yanında Müslümanlara reva görülen zulüm, işkence bunun kanıtıdır.

İslam medeniyetinde hak, hukuk, hürriyet ve demokrasi anlayışı sadece Müslümanlar için değil herkes içindir. İnancı, düşüncesi ne olursa olsun her insanın hakkı, hukuku korunur. Herkesin inanç ve düşünce hürriyeti vardır. İslam tarihi de, Türk tarihi de buna şahitlik eder. Hz. Peygamberin Medine Anlaşması bunun kanıtıdır. Üç kıta yedi denize hakim olan Türk milletinin bünyesindeki toplumlarda hakkı, hukuku, adaleti, barışı hakim kılması, Lehlinin “Türk atları Tuna boylarında sulandığı sürece Lehli hürdür.” demesi, Hıristiyan’ın “Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığını tercih ederiz.” demesi bunun kanıtıdır….

Kültürel değerlerinden, medeniyet anlayışından uzaklaşan devlet zayıflamış. Devleti zayıflayıp yıkılan, yok oluşun eşiğine gelen milletimiz batı medeniyetine karşı destansı bir Milli Mücadele vererek Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuştur. Devletin hedefini de muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma olarak belirlemiştir.

Cumhuriyet sonrası devleti idare eden siyasetçiler, şahsi mevki, makam ve maddi çıkar kaygıları yüzünden devam eden medeniyetler arası mücadelenin, hangi medeniyete hizmet ettiğinin farkına varamamıştır.

Devlet milli mücadelenin hedeflerinden sürekli uzaklaşmış. Cumhuriyetle elde edilen kazanımlar birer birer kaybedilmeye başlanmış. Başlatılan muassır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma hamlelerinden vazgeçilmiş. “İslam Barış Medeniyeti”ni yeniden inşa etme yerine batı medeniyetine entegre olma tercih edilmiştir.

Dünden bugüne partilerin tek hedefi, iktidar olmak ve devletin gücünü ele geçirmek olmuş. Hedeflerine ulaşmak için her şeyi mübah görmüş. Hak, hukuk, hürriyet, demokrasiyi sırf kendi iktidarları için istemiş. Kendileri gibi düşünmeyenleri düşman ilen edip yok saymış. Dolayısıyla tek dişi kalmış canavar olarak nitelendirdiği ve kurtuluş mücadelesi verdiği batı medeniyetinin etkisi altına girmiş batı medeniyetinin hakimiyetine hizmet eder hale gelmiştir….

Tek çare benim, biziz deyip milleti ayrıştıran, farklı düşünenlere hayat hakkı  tanımayan partiler, televizyon programlarında sadece savunduğu partinin hakkından, hukukundan, hürriyetinden bahsederken; farklı düşünen insanların hakkını hukukunu, hürriyetini yok sayan sözde hukukçular hangi medeniyetin mücadelesini veriyor, kime hizmet ediyorlar?..

Bizim mücadelemiz parti mücadelesi değil. Bizim mücadelemiz medeniyet mücadelesidir diyen var mı?.. Belli kesimleri değil tüm insanlığı kucaklayan bir medeniyet projesi olan parti var mı?..

Evet var. Yarım asırdır “Milletim uyan! Varlığın, birliğin, geleceğin tehlikede!” “Yeniden Milli Mücadele!” diyerek tüm siyesileri ve milletimizi uyaran bir parti var. Mücadelelerinin bir parti mücadelesi olmadığını, medeniyet mücadelesi olduğunu haykıran, tüm partilere ısrarla “İslam Barış Medeniyeti”ni birlikte kuralım çağrısında bulunan bir parti var. O parti “Millet Partisi”dir. Bunlar partizanlıkla söylenen sözler değil; araştırıp sorgulayanların tespit edeceği gerçeklerdir.

Batı medeniyetinin kavmiyetçi, benmerkezci siyasi anlayışını terk etmek zorundayız. Elli yıldan beri “ Milletim Uyan! Varlığın, birliğin, geleceğin tehlikede! Milli birliği sağlamadan hiçbir sorunumuzu çözemeyiz! diyerek siyasileri ve milletimizi uyaranları duymak zorundayız.  Birlik olmanın, ittifak etmenin şartlarını açıkça ortaya koyan milli kadroların çağrısına kulak vermek zorundayız. Milli mücadele ruhuyla el ele gönül gönüle vermek İslam Barış Medeniyetini yeniden birlikte inşa etmek zorundayız.

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…