İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ IŞIĞINDA KÖMÜR MADENİ KAZALARI( KÖŞE YAZISI)

DR. HİLMİ ÖZDEN
“Amasra Kömür Madeni Kazasında Hayatlarını Kaybeden Kardeşlerimize Allah’tan Rahmet Kederli Ailelerine ve Türk Milletine Sabırlar Dileriz”
GÜNDEM: https://teyit.org/analiz1 sayfasında Sayıştay Raporlarının Amasra’daki maden faciası öncesi tutanaklarının ve uyarılarının maalesef dikkate alınmadığı görülmektedir. https://teyit.org/analiz sitesinde deliller ve belgeler herkesin anlayacağı şekilde açıklanmıştır:
Bartın’ın Amasra ilçesindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında yaşanan grizu patlamasında 41 maden işçisi hayatını kaybetti. Maden ocağı ile ilgili 2019 yılında Sayıştay raporlarında grizu patlaması riskinin öngörüldüğüne dair uyarıların yapıldığı iddiaları sosyal medyada hızla yayıldı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz’ın gündeme getirmesiyle bu rapor birçok haber sitesinde de yer almıştır:


2 / 32
İddiaların ardından Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ise bir açıklama yaparak ocağın içerisindeki havalandırma ile kömürün bünyesindeki metan gazının farklı olduğu ve bunun iş sağlığı ve güvenliğini etkileyen bir durum olmadığını ifade etti. Kurum, haberlerde “dezenformasyon” yapıldığını söylemiştir.
Sayıştay uyarılarda bulunmuş
Sayıştay’ın Türkiye Taşkömürü Genel Müdürlüğü ile ilgili denetim raporuna açık kaynaklardan erişilebiliyor.  Yavuzyılmaz’ın paylaştığı görüntü raporun 65’inci sayfasına aittir. Sayıştay Amasra’daki üretim derinliğinin sıfırın altında 300 metreye ulaştığı; çalışılan damarlarda gaz içeriklerinin yüksek olduğu, ani gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığını belirtmiştir:
uyari
Sayıştay riskleri de göz önüne alarak “İlgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra ‘kurum degaj yönergesi’ hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir” önerisini sunmuştur:

3 / 32
tablo
Sayıştay’ın önceki yıllarda paylaştığı raporlarda da uyarılar dikkati çekiyor. 2017 tarihli raporda“gaz birikme ihtimali olan yerlerde elektrikle çalışan ekipmanlar yerine basınçlı havalı ekipmanlar kullanılması, solunabilir tozla ve patlayıcı tozla mücadeleye gereken önemin verilmesi, damar gaz içeriklerinin tespiti ve ocakların derinleşmesi ile artan degaj (Ani Gaz ve Kömür Püskürmesi) olasılığına karşı alınacak önlemler konusuna titizlikle önem verilmesi gerekmektedir.” ifadeleri kullanılmıştır.
Öneride ise dikkati çekici bir vurgu vardır. Müessesede 2017 yılında 133 iş kazası meydana geldiği ve bunların yüzde 28’inin göçük, yüzde 56’sının kayma, düşme ve çarpma gibi nedenlerle olduğu bunların önlenmesi için AR-GE faaliyetlerinin artırılması gerektiği belirtilmiştir. Teyit’in ulaştığı TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel de Sayıştay’ın gaz içeriğinin yükseldiğini belirterek, bunun kaza riskini artırdığını net biçimde ortaya koyduğunu düşünüyor. Yüksel’e göre müessesenin uyarılara gerek kalmadan gerekli önlemleri alması ve sıfır kazayı hedeflemesi gerekiyor.
Raporda iş güvenliğine ilişkin çok sayıda uyarı var
Ayrıca Sayıştay’ın raporunda sadece grizu patlamasına yönelik değil iş güvenliği önlemlerinin eksikliğine dair de çok sayıda vurgu var. 2019 yılının Temmuz ayından itibaren iş kazalarının arttığı belirtilirken meydana gelen 190 kazanın 72’sinin (yüzde 38) göçükler nedeniyle, 81’inin (yüzde 43) düşme, çarpma, yuvarlanma, kayma gibi muhtelif nedenlerle, 10 tanesinin (yüzde 5) malzeme taşıma, kullanma esnasında, yedisinin el ile nakliyat, dördünün mekanik nakliyat, beşinin makine elektrik nedeniyle olduğu bilgisi paylaşılmış (sf.20). Raporda müessesedeki kaza oranının önceki yıla kıyasla yüzde 70 arttığı ifade edilmiştir. Raporun bulgu ve öneriler kısmında yer alan ve ikinci bulgu olarak tespit edilen

4 / 32
“Ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip edilememesi nedeniyle üretim ve işgücü verimliliklerinin düşmesi” maddesinde “Müessesede, iş zorluğu nedeniyle kanuni gerekliliklerin yerine getirilmesi durumunda işçilerin derhal emeklilik hakkını kullanması nedeni ile azalan işçi sayısına bağlı olarak, kömür kazı faaliyetinin yapıldığı ayaklarda yeterli sayıda işçi tertip edilemediği, bu durumun başta iş güvenliği olmak üzere üretim ve işgücü verimliliklerini düşürdüğü görülmüştür” uyarısı da yapılıyor (sf.49).
Raporda 2019 yıl sonu itibarıyla 2014 tarihli norm kadroya göre belirgin bir işçi açığı olduğu ve üç vardiya tertip yapılamadığı için bu durumun üretim ve iş güvenliğini etkilediği de tespit edilmiştir.
kritik arizalar 1
Personel yetersizliğinin gündüz vardiyası dışındaki olası arızalara anında müdahale edilmemesine neden olduğu uyarısının yapıldığı raporda işçi sayısındaki sorunun bir an evvel çözülmesi önerilmiştir.
personel eksikligi
Raporda ayaklarda yeterli sayıda ekip oluşturulmamasının yeraltı kömür madenciliğinde arzulanmayan durumlara neden olduğu ve göçük, arın akması, arın kayması gibi durumlara duyarsızlaşılmasının iş kazalarına yol açtığı uyarısı da yapılıyor. Gerekli

5 / 32
bilimsel ve teknolojik tedbirlerin alınması gerektiği vurgulanmıştır. Maden Mühendisleri Odası başkanı Yüksel’e göre ise Türkiye’de özelleştirme politikaları nedeniyle Türkiye Taş Kömürü Kurumu’nda istihdam sayısında azalma var. Bu da iş güvenliği açısından problemler yaratıyor.
ayak sorunu
“Tozların sürekli ortamda dolaşması infilak riskini yükseltiyor”
Rapordaki yedinci bulguda tozla mücadele yönetmeliğinde belirtilen maruziyet sınır değerlerinin aşıldığı bilgisine yer verilmiş ve durum yaşanan örneklerle de kayda geçirilmiştir.
infilak riski

6 / 32
toz
Benzer bir bulgu 2018 raporunda da yer almıştır. Raporun 61’inci sayfasında “Müessese işyerlerinde İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı’nca yapılan toz ölçüm sonuçlarından her ne kadar yıl ortalaması 1.32 mg/m³ olsa da alınan önlemlere rağmen dinamik ortamda zaman zaman ilgili yönetmelik maruziyet sınır değeri olan 2,4 mg/m³ değerinin aşıldığı görülmektedir.” denilmiştir.
İşletmede 2019 yıl sonu itibarıyla meslek hastalığı (pnömokonyoz) tanısı konulmuş dört işçinin bulunduğu, 39 işçinin de henüz tanı konulmamasına rağmen şüpheli durumda olduğunun da altı çiziliyor.
Grizu patlaması nedir?
Sayıştay’ın uyarıları ve sonrasında ne gibi önlemler alındığı bilinmese de madendeki gaz oranındaki yükselme büyük risk oluşturuyor. Genellikle kömür ocaklarında görülen metan gazının havadaki oranı yüzde 4 ila 15 civarında görüldüğünde grizu patlaması yaşanabiliyor (sf.12). Geçmişten bugüne madenlerde meydana gelen kazalarda çok sayıda işçi ölümü yaşanmıştır. Yakın geçmişe baktığımızda Türkiye’de 1992 yılında Zonguldak Kozlu’da 262

7 / 32
işçinin ölümü, 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma, 2014’teki Ermenek kazası akıllara ilk gelenlerdendir. 2010’da Şili’deki maden kazası ve 33 madencinin günler sonra kurtarılması ise ortak hafızanın önemli konularındandır2.
Güncelleme: 18/10/2022
https://teyit.org/analiz-sayistayin-amasradaki-madenle-ilgili-2019-yilinda-uyarida-bulundugu-iddiasi
GİRİŞ
Yerkabuğunun farklı derinliklerinden çıkarılan ekonomik değer taşıyan mineral ve elementler maden (maden ürünü) olarak bilinir. Bazı madenlerden çıkarılan mineraller doğrudan kullanıma girebilir (kömür, taş, mermer, fosfat, kükürt vs), bazıları ise toprak ve taş ile karışık olarak çıkarılan cevherden ayrıştırıldıktan sonra kullanılır (kurşun, demir, bakır, altın vs). Madenler bütün endüstri kollarının temelidir. Hemen bütün ülkelerde bir tür madencilik işi vardır ve bazı ülkeler için madencilik ülkenin başlıca gelir kaynağıdır. Maden yatakları bakımından zengin olan ülkeler ekonomik olarak da zengin olan ülkelerdir. Dünyada ABD, Çin, Güney Afrika, Kanada, Avustralya ve Rusya zengin maden yataklarına sahip olan ülkelerdir. Öte yandan maden üretimine girmemekle birlikte yeraltı kaynağı olan petrol bakımından zengin olan ülkeler arasında Suudi Arabistan, Kuveyt, İran ve Rusya ilk sıralarda yer almaktadır. Madencilik işletmeleri, sayıları çok fazla olmayan büyük işletmelerdir. Dünya maden üretiminin %80’den fazlası az sayıdaki büyük işletmeler tarafından, kalan %15-20 kadarı ise çok sayıdaki küçük işletmeler tarafından yapılmaktadır. Madencilik alanında alt işveren ilişkisi de oldukça yaygındır. Türkiye’de kömür ve linyit madenciliğinde dört çalışandan birisi alt işveren elemanı olarak çalışmaktadır. Türkiye madencilik alanında kendine yeterli ülkeler arasında yer almaktadır. Günümüzde dünyada üretimi yapılan 90 çeşit madenin 60 tanesi Türkiye’de de üretilmektedir. Dünya endüstriyel hammadde rezervle- rinin %2,5’i, 1 kömür rezervlerinin %1’i, jeotermal enerji kaynaklarının %0,8’i ve metalik maden rezervlerinin %0,4’ü Türkiye’dedir. Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) verilerine göre Türkiye, dünyada maden üretimi yapan 132 ülke arasında maden çeşitliliği bakımından 10. sırada, üretim değeri bakımından da 28. sırada yer almaktadır. Madencilik sektörünün yurt içi toplam üretim (GSYH; Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla) içindeki payı %1,5 dolayındadır. Bütün dünyada elde edilen kömür ve diğer madenlerin toplamı her yıl 23 milyar ton dolayındadır. Madenlerin toplam istihdam içindeki payı fazla değildir. Madencilik öteden


8 / 32
beri kirli ve tehlikeli bir çalışma alanıdır. Dünya genelinde bütün çalışanların %1 kadarı madencilikte çalışır, buna karşılık ölümle sonlanan iş kazalarının %8’i madencilik sektöründe meydana gelir. Ancak madencilik sektöründeki ücretlerin diğer çalışma alanlarına göre yüksek olması, kaza riskine rağmen bu alanı cazip hale getirmektedir. Ayrıca madenlerle ilgili büyük miktarda atık madde sorunu vardır. Türkiye’de 2014 yılı itibariyle madencilik alanında faaliyet gösteren toplam 6741 işletme vardır. Bu işletmelerin 717 tanesi kömür madenciliği, 942 tanesi metal cevheri madenciliği ve 4555 tanesi de diğer madencilik ve taş ocakçılığı alanında faaliyet göstermektedir. Madencilik alanında faaliyet gösteren işletmeler ülkedeki toplam işyerleri içinde %0,4lük pay almaktadır. Madencilik alanında faaliyet gösteren bu işletmelerde toplam olarak 132 318 kişi çalışmaktadır. Madencilik alanında çalışanların toplam işgücü içindeki payı da %l’dir. Çalışanların en büyük bölümü kömür madenciliği (41 058 kişi) ve diğer madencilik ile taş ocaklarında (56 250 kişi) çalışanlardır3.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sanayi devrimi ile ortaya çıkmıştır. Şu an gelişmiş ülkeler 1. ve 2. sanayi devrimi dönemlerinde bugün gelişmekte olan ülkelerin durumunu yaşamış ve geride bırakmışlardır. Tahmin edileceği üzere Türkiye henüz 2. Sanayi Devrimi dönemini yaşamakta 3. döneme ise adım attığı tam söylenememektedir. Nuray Celik & Fatih Öztürk, The Upcoming İssues Of İndustry 4.0 On Occupational Health And Safety Specialized İn Turkey Example, isimli makalelerinde sanayi devrimlerini sınıflandırmışlardır: Nuray Celik & Fatih Öztürk çalışmalarında “Dördüncü Endüstri Devriminde” İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Türkiye örneğini değerlendirmişlerdir.
Yazarlara göre Sanayi Devrimi, büyük nüfusun şehirlerde birikmesine yol açmış, ülke genelinde tarım ve hayvancılığa dayalı dağınık yerleşim yapısını değiştirmiştir. Kentlerdeki nüfus artışının hem çalışan hem de tüketen insanların çoğalması, yaşam standartlarının iyileşmeye başlaması ve yaşam biçimlerinin değişmesi nedeniyle ekonomik büyüme hızlanmıştır. İnsan hayatında sosyoekonomik ve kültürel değişimlere yol açan Sanayi Devrimi uzun bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Bu açıdan bakıldığında oldukça farklı yapıları ve etkileri olan üç farklı sanayi devriminden bahsetmek mümkündür.
1-) Birinci Sanayi Devrimi
1760-1830 dönemini etkileyen Birinci Sanayi Devrimi, İngiltere’de dokuma tezgahlarının mekanizasyonu ile etkisini göstermeye başlamıştır. Bu bağlamda, odun yerine maden ve buharın kullanılması, hareket gücünün, mekanizasyonun ve ürünlerin fabrikaya taşınmasının artmasına neden olmuştur. Eski tarz aile işletmeleri ve küçük üretim tesisleri yerlerini büyük fabrikada bırakmıştır.

3 Nazmi Bilir, İş Sağlığı ve İş Güvenliği, Güneş Tıp Kitapevleri, Ankara, 2016, Madenlerde iş sağlığı ve iş güvenliği, 371- 372.

9 / 32
2-) İkinci Sanayi Devrimi
Buhar, kömür ve demirin yanı sıra çelik, elektrik, petrol ve kimyasalların üretime girmesi, sanayide kullanılan temel hammadde ve enerji kaynaklarının değişmesine yol açmış, bu da ikinci sanayi devrimini beraberinde getirmiştir. Elektrik teknolojisinin gelişmesi ve üretim hatlarında kullanılması, buhar gücünden çok daha güçlü olan bu yeni ve üstün teknolojinin makineleri daha da geliştirmesini ve büyük miktarlarda üretimi artırmasını sağlamıştır. Ayrıca petrol de enerji kaynağı olarak kullanılmış ve petrol bazlı içten yanmalı motorlar da kendini endüstriye yerleştirmiştir. Bu doğrultuda fabrikalara seri üretime geçilmiştir. Bu dönemde seri üretimin en bilinen ve çarpıcı örneklerinden biri Ford Motor Company’den Henry Ford’dur. Henry Ford’un otomotiv seri üretim sistemi hızla sanayileşmeyi geliştirmiştir.
3-) Üçüncü Sanayi Devrimi
1970’lerden günümüze Üçüncü Sanayi Devrimi egemen olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra elektronik, bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle üretimin otomasyonu sağlanmıştır. Programlanabilir lojik kontrolörlerin (PLC) geliştirilmesi sonucunda üretimde otomasyon ilerlemeye başlamıştır.
Birinci Sanayi Devrimi Mekanizması, İkinci Sanayi Devrimi’nin serileştirilmesi, Üçüncü Sanayi Devrimi ise üretimin otomasyonu ve dijitalleşmesi olarak tanımlanmıştır. Enerji kaynağı olarak; Birinci sanayi devriminde kömür, su ve buhar gücü; İkinci Sanayi Devrimi’nde petrol ve elektrik ön plandayken, Üçüncü Sanayi Devrimi’nde güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları, yeniden üretilemez kaynaklar ve çevresel kaygılarla daha da önem kazanmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan şirketler ve ülkeler, farklı tüketici tercihlerine cevap verme esnekliğini gösterebilmiştir. İletişim ve ulaşım, ticaret ve sanayideki gelişmeler küreselleşmiştir.
4-) Dördüncü Sanayi Devrimi, endüstride, genellikle makinelere ihtiyaç duyar, böylece kendilerini ve üretim süreçlerini hiç ayrılmadan yönetmeye başlamıştır. Makinelerin bu üst düzey ve güncel yapıları; bilgisayar, iletişim ve internet teknolojilerinin harmanlanmasından doğan, nesnelerin interneti gibi karma teknolojiye bağlı siber-fiziksel sistemlerdir. Bu devrimin benimsenmesi ve insanlık tarafından kabul edilmesi sonucunda, sanayinin geleceği için öngörülen seviye, üretimi gerçekleştiren fabrikaların kendi kendini yönetmesidir. Müşterinin siparişinin alınmasından ürünün müşteriye teslimine kadar geçen sürenin tam otomasyonunun sağlanması amaçlanmaktadır. Yine makineler arızalandığında bir teknisyen aracılığıyla değil kendi kendilerini tamir edebiliyorlar. Öngörülebilir gelecekte, verimliliği ve tasarrufu artıracak aydınlatma ve ısıtma sistemlerinin olmadığı karanlık fabrikalar bu devrimi gerçekleştirebilecektir. Yeni bir kavram olarak Endüstri

10 / 32
4.0, ilk olarak 2011 yılında Hannover Endüstri Fuarı’nda tanıtılmış, ardından Alman hükümeti tarafından desteklenmiştir. Dördüncü sanayi devrimi, önceki üç sanayi devrimiyle karşılaştırıldığında, CPS (siber-fiziksel sistem) ve “Nesnelerin İnterneti” ilkelerine dayalı akıllı üretimi hedefliyor. Endüstri 4.0, modüler akıllı fabrikalarda fiziksel süreçleri siber-fiziksel sistemlerle izleyerek nesnelerin birbirleriyle ve insanlarla iletişim halinde kalmasını ve merkezi olmayan kararlar almayı hedefliyor. Üretim süreçlerine yepyeni bir boyut kazandıracak Endüstri 4.0, fuarda duyurulmadan önce Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı (BMBF), ülkenin mevcut konjonktürde ve öngörülebilir kalkınmasını güçlendirmek için bazı çalışmalar yapmıştır. “Gelecek Projesi” olarak bilinen bu projeler, “Yüksek Teknoloji Stratejisi 2020’nin Gelecek Projeleri” başlığı altında yayınlanmıştır4.
Dünyada ve ülkemizde sanayileşme ve teknolojik gelişmelere paralel olarak özellikle işyerlerinde üretken faktör olan çalışan kişilerin sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir takım sorunlar ortaya çıkmıştır. Başlangıçta fazla önemsenmeyen bu sorunlar iş verimini ve işletmeyi tehlikeye sokmasıyla önem kazanmış ve üzerinde düşünülmesi gerekliliği doğmuştur. Günümüzde, iş ortamında sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları yaratarak; iş kazaları ve meslek hastalıkların en alt düzeye indirmek böylece maddi kayıpları önleme, iş verimliliğini artırma hedefleri ile hareket edilmektedir. İşçi sağlığı sağlıklı bir yaşam çevresi için gereken sağlık kurallarını içerirken; iş güvenliği, daha çok işçinin yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikelerin ortadan kaldırılması için gerekli teknik kuralları ele alır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği uygulaması Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) gibi kuruluşların sözleşme, direktif ve bildirgeleri nedeniyle de birçok ülkede yasal bir gerekliliktir. WHO ve ILO’nun 1950 yılında yaptığı işçi sağlığı ve güvenliği tanımına göre “işçi sağlığı ve iş güvenliği” şöyle tanımlanmaktadır; “tüm çalışanların bedensel, ruhsal, toplumsal sağlık ve refahlarının en üst düzeye yükseltilmesi ve bu durumun korunması, işyeri koşullarının, çevrenin ve üretilen malların meydana getirdiği sağlığa aykırı sonuçların ortadan kaldırılması; çalışanların yaralanmalara ve kazalara maruz bırakacak risk etmenlerin önlenmesi, yine çalışanların bedensel ve ruhsal özelliklerine uygun işlere yerleştirilmesi ve sonuç olarak işçilerin bedensel ve ruhsal gereksinimlerine uygun bir iş ortamı yaratılmasıdır”. İş sağlığı bütün çalışanların sağlığını koruma, sürdürme ve üst düzeye ulaştırma çalışmalarını kapsar. Çalışanlar deyimi aslında değişik sektörlerin tümünü kapsar. Tarımda, sanayide, ticarette ve hizmet sektöründe çalışanların tümü iş sağlığının konusu içinde ele alınırlar. Ancak, sanayide çalışanlar iş yerlerindeki çevresel koşullar nedeniyle daha çok sayıda, daha ağır sağlık tehlikeleriyle karşı karşıya

4Nuray Celik &Fatih ÖZTÜRK, The Upcoming İssues Of İndustry 4.0 On Occupational Health And Safety Specialized İn Turkey Example, International Journal of Economics, Business and Management Research Vol. 1, No. 05; 2017, pp.236-256.

11 / 32
bulundukları için iş sağlığında bu sektöre öncelik tanınmıştır. O nedenle kimi zaman, iş sağlığı ile endüstri sağlığı terimleri eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. İş sağlığı hizmetleri sonucunda işçiler sağlıklı oluşlarını sürdürecekleri için, hastalık ve sakatlıklar nedeniyle işten geri kalma sorunu ortadan kalkar. Ayrıca, iş ortamının daha güvenli ve sağlığa uygun duruma getirilmesi sonucu işçilerin işlerine karşı olan bağlılıkları artar. Bu gelişmeler sonucunda iş yerindeki üretim ve verim yükselir.
 İş ve işçi Sağlığının Amacı;
-İşçilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik durumlarının (yani sağlıklarının) en yüksek düzeye çıkmasına çalışmak
-İş ve işçi uyumunu sağlamak
-Çalışma ortamındaki sağlık tehlikelerini belirlemek ve bunları ortadan kaldırmaya çalışmak
-İşçilerin sağlıklarının bozulmasını önlemek
Bu amaçlardan da anlaşıldığı gibi, iş sağlığı yalnızca çalışma koşullarına bağlı sorunlarla ilgilenmez, işçinin ve ailesinin sağlığını bozabilecek diğer sosyal ve ekonomik koşullarla da ilgilenir. Çünkü sosyal ve ekonomik sorunlar işçinin hastalanmasına ve iş veriminin azalmasına neden olur. Bu durumdaki bir işçi işini kaybedebilir, dolayısıyla, sosyal sorunlar daha da ağırlaşabilir. Sonuçta, yalnızca işçinin kendisini ve ailesinin sağlığı bozulmakla ve iş verimi düşmekle kalmaz, bu durum toplumun genelini ilgilendiren bir sorun olur. Bu boyutu nedeniyle işçi sağlığı toplumun tümünü ilgilendiren bir “halk sağlığı” konusudur5. Türkiye’de Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Yerel Yönetimler, Sivil Toplum Kuruluşları ve Sendikaların iş birliği ile Koruyucu Hekimlik, Halk Sağlığı ve İş Yeri Hekimliği’nin güçlendirilmesi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği sorunlarının çözülmesini kolaylaştıracaktır. Teknolojik afetlerde doğal afetlerde olduğu gibi risk yönetimi kriz yönetimden önce gelmektedir. Kurumlar elemanlarını sadece kriz yönetimine göre yetiştirilirse her afette can kaybı daha çok olacaktır. Türkiye risk yönetimine önem vermeli İşçi Sağlığı ve İş güvenliği buna göre planlamalıdır.
KÖMÜR MADENCİLİĞİ ve KAZALAR
 
Fatih Yilmaz & Selcuk Alp, “Underlying Factors of Occupational Accidents: The Case of Turkey”, isimli çalışmalarında, Türkiye Örneğinde İş Kazalarının Altında Olan

5 Cengiz Yakıncı, Erdem Yeşilada (Editörler),  Koruyucu Sağlık Rehberi, Türk Eczacılar Birliği Eczacılık Akademisi Yayınıdır, Ankara, 2012.