İnsanlık tarihinde örneği yok (Köşe yazısı)

Mustafa TEMİZER

İnsan için en büyük kötülük, kaynağı varlığının gayesini unutmak ve sorumluluktan kaçmaktır. İnsanların ve toplumların zaafları, tedavi edilmesi gereken yaralardır. Tedavi edilmezse kangrenleşir ve ölüme neden olur. Bu yaraların tabibi de milletin teşkilatlanmış şekli olan devlettir, milletin kendisidir.

Hiç kimse ülke sorunlarının nedenini dış güçlere bağlayarak sorumluluktan kurtulamaz. Milletimizi korumak, devletimizi geliştirip kalkındırmak devleti idare edenlerin görevidir ancak; milletin her bir ferdinin de görev ve sorumlulukları var.

Önce birey olarak birbirimizi sevmek zorunda olmasak bile asgari müştereklerde birleşmek, millet olma bilincine varmak, milli birliği sağlamanın hepimizin ortak görevi olduğu bilincinde olmak zorundayız.

Milleti ayrıştırma üzerinden politika yaparak milli birliğe engel olan iktidar ve muhalefetin hangi görev bilinciyle hareket ettiğini sorgulamak durumundayız.

Aldıkları hazine yardımları ile propaganda yapan, sabah-akşam, gece-gündüz gözümüzü, kulağımızı, aklımızı esir alan mevcut iktidar ve muhalefet partilerine verdiğimiz destekle ne yaptığımızı düşünmek zorundayız. İşi ehline vermediğimiz için başımıza gelenlerin kendi ellerimizle yaptıklarımızın sonucu olduğunu, oy verdim sorumluluktan kurtuldum diyemeyeceğimizin farkında olmak zorundayız.

İnsanlık tarihinde sorumluluktan kaçarak çözülmüş bir problem örneği yoktur. Problemlerin çözümünü erteleyemez, birilerine havale edip tevekkül edemeyiz. Tevekkül deyip sorumluluktan kaçmak tevekkül değil tedbirsizliktir, günahtır.

Görev ve sorumluluk bilincine ulaşmada önemli olan diğer bir konu da tarihtir. “ Geçmişini bilmeyen geleceğini inşa edemez.” “Geçmişini bilmeyen milletler başka milletlerin avı olmaya mahkumdur.” uyarısı tarihi gerçekleri doğru kaynaklardan öğrenmenin zaruretini belirtmektedir. Geleceğe ışık tutmayan tarih başkaları tarafından yazılmış, mahkum edilmiş veya saptırılmış tarihtir.

Gerçek tarihini bilmeyen toplumlar cahil kalmaya mahkumdur. Cehaletin gıdası sefalettir. Tarih bilincinden mahrum, görev ve sorumluluklarını idrak edemeyen toplumlar geleceklerini inşa edemez, cehalet ve sefalet içinde yaşarlar. Cehalet ve sefalet insanları başkalarına muhtaç olarak yaşamaya mahkum eder.

İsviçre Credit Suissc’in raporuna göre Türkiye’den en varlıklı %1’lik kesim ülke gelirinin %54’üne sahip. %10’luk zengin kesim ülke zenginliğinin %67’sine sahip. Türkiye’nin 2002’de 130 milyar dolar olan borcu 2014’de 403 milyar dolar olmuş. %200 artmış. 2021 yılına kadar artarak devam ettiği görülüyor.. Türk hane halkının serveti en çok gerileyen dört ülkeden biri olmuş. Yani çoğunluk sefalet içinde. Sadece ekonomide değil bütün konularda gerçeklerin toplumdan gizlenmesi, toplumun gerçeklerden bihaber oluşu toplumun sefaletine neden olmaktadır. Cehalet, sefalet arkasından gelen bağımlılıktır. Maalesef toplum olarak cehalet ve sefalet içinde dışa bağımlı bir yaşam sürmekteyiz.

Bu durumdan sadece yetkililer sorumlu değil tüm vatandaşlar sorumludur.  Yetkililerin ve vatandaşların görev ve sorumluluğunu yerine getirmemeleri ülke şartlarının kötüye gitmesine devlet ve toplum arasında güvensizliğin doğmasına neden oluyor. Devlet-millet, din-devlet uzlaşmasının sağlanmadığı, birbirine güvenin kalmadığı toplumlar için felaket kapıda demektir…

Tarihte çok büyük felaketler, badireler atlatmış olan bu millet söz konusu olan tüm sorunlarının üstesinden gelecek maddi ve manevi potansiyele sahiptir.

Gelin bu potansiyeli harekete geçirelim. Mevcut siyasi anlayışı terk edelim. İdarecilerin ve milletin mesuliyetlerini tam idrak ettiği bir yönetim anlayışını devlete hakim kılmak üzere bir hamle başlatalım. Hayatın gerçeklerini, insan olmanın, millet, devlet olmanın onuruna, yaratılış gayemize uygun bir yaşam tarzı için yeni bir hamle başlatalım.

Önce mevcut siyasi anlayışı terk edelim. Dindarlık, milli irade, milliyetçilik, halkçılık, demokratlık, cumhuriyetçilik, gelecek, vefa, özgürlük ve barış söylemleriyle milleti ayrıştıranlara itibar etmeyelim. Dün kara dediğine bugün ak diyenlere; dün ak dediğine bugün kara diyenlere inanmayalım. Doğruların yanında yer alalım.

Elli yılı aşkın zamandan beri “Varlığın, birliğin, geleceğin tehlikede! Milletim Uyan! diyen milli kadroların çağrısına kulak verelim. Milleti millet yapan değerlerimize sarılarak yeni bir canlanmanın, uyanışın, dirilişin başlangıcını oluşturalım. Yeniden Milli Mücadele ruhuyla meşru ölçüler içinde teşkilatlanalım. Demokratik yollarla gerçek milli kadroların iktidar olmasını sağlayalım. Hep birlikte ülkemizi “Muhteşem Türkiye” yapalım.

Unutmayalım.” İştirak etmediğimiz çilesini çekmediğimiz bir kurtuluş mümkün değildir.” Milletimizin ve yöneticilerimizin uyanması basiretle hareket etmesi (Yanılmadan gerçekleri görebilmesi, gelecekle ilgili sezgi, uyanıklık, anlayış, kavrayış ve vizyon sahibi olması) dilek temenni ve duasıyla…                               Kaynak: Kapitalizmin Soygun Düzeni-İsmail Topalak