İlhan Karaçay yazdı: Bir gazetecilik ayıbının hikâyesi…

Aktrist, yazar ve tiyatrocu Nazmiye Oral’ın varlığını, tam üç saat süren bir TV mülakatında öğrendim.

Oral’ın, Hollanda medya dünyasının ‘en çok röportaj yapılmak istenen kadını’ olduğu da cabası.

Uzun TV programı, Türkiye’de Atatürk’e duyulan saygı ve Müge Anlı’ın program anlayışı ile başladı.

Nazmiye Oral, tüm dünyada yayınlanan eserlerinin tanıtımı sonrasında, halk tarafından daha iyi tanındığı gibi, benim de şöhterlerim arasına girdi,

Hollanda’da doğup büyüyen, aktristlik, yazarlık ve tiyatroculuk yapan Nazmiye Oral’ın varlığından habersiz oluşum, gazetecilik yaşamımda beni en çok mahcup eden bir gerçek olarak belleğime girdi.
O’nun varlığından haberdar olmak için, tam 3 saat süren bir TV programı izlemem gerekti.
Evet, evet, tam 3 saat süren bir TV programı.
Sosyal demokrat ve sol görüş tandanslı VPRO Televizyonu’nun, ünlü Janine Abbring tarafından sunulan ‘Zomergasten’ (Yaz misafirleri’ adlı programına katılması için yapılan teklifleri üç defa kabul etmeyen Nazmiye Oral, ‘Henüz hazır değilim’ diye ret ettiği tekliflerin sonuncusunu, üç aylık özel bir hazırlık dönemi şartından sonra kabul etti.

Hollanda medyasının, röportaj yapmak için kuyrukta beklediği bir Türk insanının varlığından haberdar olmayışımın ayıbına bir kılıf arıyorum ama bulamıyorum. Hollanda’da tam 53 yıldır gazetecilik yapan şahsımın, son yıllarda, hem de dünyanın dört bir yanında film eserleri yapmış, tiyatroculukta hep önde olmuş ve yazarlık yapmış bir yurttaşının varlığından haberdar olmamam, gerçekten bir gazetecilik ayıbı olmalıdır.

Beni gerçekten çok utandıran bu ayıba karşı uydurabileceğim hafifletici sebep şu olabilir: ‘Nazmiye Oral, yaptıkları ile öne çıkmak istemeyen, röportaj tekliflerini bile geri çeviren bir insan olduğu için, Hollanda medyası da O’ndan fazla söz etmedi.’
Hoş, 1990 yılında sahneye konan ‘Gesluierde Monologen’ (Peçeli Monologlar) eserinden haberim olmuştu, nasıl olduysa dikkatimden kaçmıştı.

Peçeli Monologlar, Nazmiye Oral’ın ilk eseri idi.
TV’de yayınlanan uzun röportajından sonra Google’a girerek arama yaptığım Nazmiye Oral’ın eserlerini gördükçe, gazetecilik mahcubiyetim de arttı.
Neler yapmamış ki Nazmiye Oral?
CIA’yı bile korkutan ve  Netflix tarafından bu yıl yayınlanan ‘Mesih’ filmini Kudüs’te çeken Oral, Utrecht’te Suriyeli göçmenlerin evlerini yakmaya teşebbüs eden mahallelilerle bir program yapmış.
Günter Wallraff’ın ünlü ‘Ben Ali’ kitabının filmini yapan Oral, 2018’de Ali Vatansever’in yazdığı ‘Saf’ adlı filmini de yapmış.
Britanya’da ‘Only Human’,  Japonya’da ‘The Phone of The Wind’, Avustralya’da ‘The Entity’, ABD’de komedyen ‘Richard Pryor’, filmlerinden başka, ‘EuropaCorp’ ve ‘Bastille’ eserlerine de imza atmış.
ATATÜRK
Nazmiye Oral’ın işlemiş olduğu eserleri arasında Müge Anlı’nın TV programları da var. Anlı’nın Türkiye’deki sorunlu insanların dertlerini nasıl çözümlediğini gözler önüne seren Oral’ın, 3 saatlik Tv programının açılışında yayınlanan Atatürk’e hayranlık görüntüleri zevkle seyredildi.
Bir 10 Kasım günü, bir çocuk tarafından okunan ‘Sana Borçluyuz Ta Derinden’ şiiri Hollandaca altyazılı olarak yayınlanırken, Atatürk görüntüleri de ilgiyle izlendi. Türk insanının Atatürk’e olan duygularını anlatan bu şiiri altta sunacağım.

Nazmiye Oral’ın yaşam öyküsü, 3 saat süren TV yayınından sonra medyada geniş yer almaya başladı. Gece saat 02.55’te Thomas van Huut, NRC  Gazetesinin web sayfasında, bu başarılı kızımızı öven muhteşem bir yazı yayınladı. Bu yazıyı altta Hollandaca bilenler için sunacağım.

KISA ÖZGEÇMİŞİ
Nazmiye Oral 28 Mayıs 1969’da Hollanda’nın Hengelo kentinde doğdu. 6 Yaşında iken anne ve babası tarafından Türkiye’deki nine ve dedesine gönderildi. 4 yıl Türkiye’de kaldı. Türkiye’de kaldığı yıllarda gittiği okulda, Türk gelenek ve göreneklerini tanıdığını, Atatürk’e duyulan saygıyı ve aile bağının önemini öğrendiğini söyleyen Oral, Hollanda’ya döndüğü zaman Hollanda dilini tamamen unuttuğunu belirtti. İslam Yayın Kurumu’nda çalışan ve öldürülen siyasi lider Pim Fortuin ile röportaj yapan Nazmiye Oral, 2011 yılında ‘Zehra‘ adlı bir de roman yazdı.

Nazmiye Oral’ın 3 saat süren TV programının başında, Atatürk görüntüleri ile yayınlanan ve Hollandacaya da tercüme edilen şiir:
Sana borçluyuz ta derinden
Çünkü yurdumuzu sen kurtardın
Hasta, yorgun düşmüştük
Yaralarımızı iyice sardın
Yiğittin, inanç doluydun, yapıcıydın
Sanatkardın, denizler kadar engin
Kimsenin görmediğini görürdü
Sevgiyle bakan gözlerin
Dedin ki: Bu millet, bu büyük millet
Yüzyıllar boyu geri kalmış
Bu yurt, bu güzel yurt, bizim yurdumuz
Her yanından yaralar almış
Dedin ki: Bir güzel savaşmalı
Kurmak için yeniden
Bilgiyle, inançla, coşkunlukla
“Öğün, çalış, güven”
Sana borçluyuz ta derinden
Işığısın bu yurdun
Dilimizi, ulusallığımızı öğrettin bize
Çünkü cumhuriyetimizi sen kurdun
Hürriyeti sen yaydın içimize
Halkçıyız dedin halk içinden
İnançta hür yetiştirdin bizi
Borçluyuz sana ta derinden
Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti
Bu milleti temiz ellerin
Sana borçluyuz ta derinden
En büyüğü Mustafa Kemallerin
HOLLANDA MEDYASINDA

Nazmiye Oral’ın 3 saat süren TV programından sonra, aynı kanalda Saf adlı filmi de yayınlandı. Ünlü yazar Thomas van Huut, saat 02.55’te NRC Gazetesi’nin web sayfasında aşağıdaki yazıyı yayınladı.

Voor Zomergast Nazmiye Oral is kunst
gereedschap om dichterbij te komen

Theatermaker Nazmiye Oral wilde in Zomergasten via zichzelf „iets universeels” vertellen en deed dat met warm en menselijk vuur dat afstanden overbrugt.

‘Die zit(ten) trouwens nu te kijken.” Actrice, schrijver en theatermaker Nazmiye Oral zegt het zeker twee keer tijdens haar aflevering van Zomergasten. Eén keer over haar Turkse moeder, broer en zus in Hengelo, en een andere keer over Ries van Dijk, die in een fragment uit Danny Zoekt Problemen dreigt het toekomstige AZC in zijn Utrechtse wijk in brand te zullen steken. Dat wat anachronistische verlangen om de kijker zó direct te benoemen en aan te spreken (aan het eind bedankt Oral zelf direct alle kijkers: „Wat u er ook van heeft gevonden.”) past perfect bij Orals motivatie als Zomergast: ze wil mensen bereiken. Oral wil „barmhartig de confrontatie aan met zichzelf en met ons allemaal”, zo vat presentator Janine Abbring het vooraf samen.

Via zichzelf „iets universeels” vertellen, dat is het doel van Oral, net als in haar spraakmakende theaterwerk. Oral (Hengelo, 1969) maakte onder andere een voorstelling over de kloof tussen de Nederlandse en de Turkse cultuur, samen met haar strenggelovige moeder, voor een andere voorstelling sliep ze twee weken in huis bij een PVV-stemmer, „om haar proberen te begrijpen”. Het leverde een blijvende vriendschap op. „Als je eenmaal iemand ziet, kan je diegene daarna nooit meer niet zien”, zegt Oral over het overbruggen van de afstand tot iemand die in eerste instantie ver van je af staat. „Mensen” gebruikt ze als werkwoord, het staat voor de zoektocht die iedereen doormaakt in het leven.

Oral opent de derde aflevering van Zomergasten 2020 met het zwart-witbeelden van het kinderkoor van de Turkse staatsomroep dat een uitgebreide lofzang dicht op Atatürk: „Wij zijn u veel verschuldigd, u bent het licht van ons land.” Ze herinnert zich de Atatürk-verering uit de vier jaar die ze vanaf zes-jarige leeftijd in Turkije woonde. In bredere zin staat het fragment voor de cultuur die Oral van zichzelf heeft af kunnen schudden: Hoe moeilijk is het om je eigen stem te laten horen als je „van jongs af aan zo gedrilld” word? „De stilste vrouw is de mooiste vrouw”, was de wijsheid die Oral vroeger meekreeg: „Dat gaat bij mij niet op.”

Later in de uitzending vertelt Oral openhartig en vol zelfkennis over de strijd die ze heeft moeten leveren als afvallige met haar streng islamitische moeder, over het gearrangeerde huwelijk dat ze afwees, over de eerste keer dat ze varkensvlees at (een worst van de HEMA). Aan de hand van een scene uit de horrorfilm The Entity (1982), waarin een alleenstaande moeder wordt aangevallen door een onzichtbare kracht, zegt ze: „Ik was ook bezeten, door de cultuur, door alle regels.”

De scène doet haar denken aan de „buitenaardse oerkracht” die ’s nachts bezit van haar nam, toen ze zich als negentienjarige niet durfde te verzetten tegen het door haar moeder gearrangeerde huwelijk. „Bijna een out-of-body-experience.”

In de kunst vond Oral vervolgens de kracht om haar leven op haar eigen manier vorm te geven. Kunst is „een vorm, een gereedschap”, om dingen bespreekbaar te maken. Wanneer Oral met haar moeder op het podium staat om in een „radicaal intiem gesprek” hun meningsverschillen te bespreken voelt dat veilig, omdat het op een podium gebeurt. „Dat is het vrije veld.”

Die krachtige rol van kunst bespreekt Oral uitgebreider aan de hand van een fragment uit de The Phone of the Wind, waarin een Japanse familie in een witte telefooncel met een niet-verbonden telefoon praat met een door de tsunami overleden vader/echtgenoot. „Voor het eerst praten ze erover”, de telefoon is een „ritueel, een vorm” om het gesprek aan te gaan. Net als een kunstwerk. „Voor mij zijn kunst en literatuur tools om dichtbij te komen. Het is vlees en bloed. Het is van óns.”

The Phone of The Wind: Whispers to Lost Families.NHK (2016)

„Boeken schrijven lost niets op”, zegt professor Polak (gespeeld door Ischa Meijer) later in een fragment uit de Nederlandse speelfilm Bastille (1984). Oral is het daar „pertinent mee oneens”. Het fragment gaat over een ambitieuze geschiedenisleraar (Derek de Lint), die al jaren werkt aan een roman over wat er gebeurd zou zijn als Lodewijk XVI niet onthoofd zou zijn. „Hij wil de geschiedenis herschrijven. Dat kan met boeken, dat kan met werk, met woorden, met theater. Door de geschiedenis opnieuw vorm te geven kan het opnieuw een plek krijgen, ook in jou. Dus heb je het herschreven.”

Met kunst kun je de werkelijkheid veranderen, laat Oral laat zien. Ze vertelt erover met het warme, menselijke vuur dat afstanden overbrugt.

Thomas van Huut