İki protestom ve iki belgem (Köşe yazısı)

TARİH VE GÜNÜMÜZ PERCERESİNDEN

İKİ PROTESTOM VE İKİ BELGEM

Süleyman KOCABAŞ

kocabassuleyman@gmail.com

Aziz dostlar, bu günkü köşe yazımızda sizlere hem tarih ve hem de günümüz penceresinden bakarak  sesleneceğiz ve yazacağız.

Türk Millet olarak maalesef ve ne acıdır ki, hep, sanki “atalar sözü” hükmünde  “Türk Milletinin içte ve dışta düşmanları çok olur” denilmiştir. Dışımızdaki düşmanlarımızı kolaylıkla halledebiliriz  ama iş, “iç düşmanlarımız” ın  yola getirilmesine gelince bu  iyice zorlaşıyor. Çünkü bunlar bizim insanlarımız; atsan atılmaz, satsan satılmaz, yerine  göre onlara “acımak” yanında “Onları Allah’a havale ediyoruz” deyip işin içinden sıyrılmak istiyoruz veya “bir gün hatalarını itiraf ederler, yola gelirler” hayali ile yaşıyoruz.

Birinci  Protestom

Gazetelerden aynı haberin verilişi:

Milliyet (27 Mart 2021):  Haber başlığı: “Camiye Haç  Çizip Tehdit Etiler.” Haberi: “Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ dan 25 Mart 1821’de  bağımsızlığını ilan etmesiyle kutlanan  Ulusal Bağımsızlık Bayramı nedeniyle Kıbrıs Rum Kesimi’nin  Limasol kentinde sokağa dökülen aşırı sağcılar, Piskobu Camisi’ne haç çizip, ‘Türlere ölüm” yazdı. Bunun resmi, canlı belge olarak yazımızın sonunda verilmiştir.

Türkgün (28 Mart 2021): Gazetenin manşeti: “SABRIMIZI TAŞIRMAYIN”. Haberi: “MHP lideri  Bahçeli’den, camiye saldıran Rumlara sert tepki.  Aynı camiye bir yılda üçüncü kez saldırdılar. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Limasol kenti yakınlarındaki Piskobu (Yalova) köy camisi bir yılda üç kez saldırıya uğradı.  Rum fanatikler,  günümüzde kapalı olan caminin  duvarlarına  Yunan bayrakları çizdi. 1821 Yunan isyanının  200’üncü  yıl dönümünü öven sloganlar ve “Bütün Türler ölsün” yazdı. Yalova’da, 1974 yılı öncesinde çoğunlukla Kıbrıs Türkleri yaşıyordu.

“MPH lideri Devlet Bahçeli: ‘Mora Ayaklanmasının  rövanş  sayfası henüz görülmemiş; bu hesap henüz kapanmamıştır. Günü   geldiğinde elbette ödettirilecektir’ diyerek tepki gösterdi.”  Bunun resmi de canlı belge olarak yazımızın sonunda verilmiştir.

Benim notum ve protestom: Osmanlı İmparatorluğunun 623 yıllık (1922-1299) zaman diliminin yaklaşık 400 yıllık kısmında, Osmanlı’nın tebaası olarak huzur ve refah içinde yaşayan  Rumlar- Yunanlıların hiçbir kilisesine düşmanca bir  söz yazmak, Hilal çizmek şöyle dursun hiçbiri yıkmamış ve hatta yenilerinin  yapılmasına bile izin vermiştir. Çünkü hangi dine ait olursa olsun, ibadethanelere “Allah’ın evi” kutsallığı verilerek hiç dokunulmaz.   Bugün itibariyle  yaşadığım Kayseri de bile her yerde  çok sayıda kullanılmayan Ermeni ve Rum kiliseleri vardır. Duyarlı ve “Dünyanın en büyük ve saygın insanı”  hiçbir soylu Türk evladı, bunların duvarlarına, kapılarına  Hilal çizme ve  “Rumlara, Ermeniler ölüm” yazmaz. Üstelik de şimdi Kayseri Büyük Şehir Belediye Başkanı ve evveliyatı “İslam ilahiyatçısı” da olan Sayın Memduh Büyükkılıç, buraları biz seçmenlerinin verdiği vergilerle tamir ederek korumaya, “farklı kültür mirasımız” olarak yaşatmaya çalışmaktadır. Kendisine teşekkür ederiz.

Şimdi bütün dünya kamuoyuna soruyorum, “ Dünya’da Türkler mi daha çok medeni yoksa  Yunan –Rum milleti mi çok medeni?” Amerika’dan Antartika’ya kadar herkesin cevabını bekliyorum. Bunları bu sütunumda yayınlayacağım.

RUMLAR-YUNANLILARIN YAPTIKLARINI ŞİDDETLE PROTESTO EDİYOR VE ONLARI “ÖZÜR DİLEMEK” E ÇAĞRIYORUM. BUNLARIN DA CEVAPLARI GELİRSE BU KÖŞEMDE YAYINLARIM. BU YAZIMIN YUNANİSTAN BAŞBAKANI EKSELANS KİRYAKOS MİÇOTAKİS’E ULAŞMASINA İMKAN YOK. ULAŞŞA BİLİ MÜHİMSEYİP OKUMAZ. ÖZELLİKLE, İSTANBUL’DAKİ FENER RUM PATRİĞİNDEN İVEDİLİKLE CEVAP BEKLİYORUM.

İkinci ve Çok Gecikmiş Protestom

Gazete haber başlığı: “Türk Büyükelçi Yunanistan’ın Bağımsızlık Yıl    Dönümünü Kutladı.” Haberinde, Yunanistan’ın kuruluşunun yıl dönümü resepsiyonuna katılan Türk Büyükelçi Yalım Eralp’a da söz verildiğinden bahisle, onun şunları söylediğinden bahsediliyordu: “Osmanlı Devletinin zulmü ve esaretinden  önce siz kurtuldunuz, sonra biz (yani Türkler)  kurtulduk.” Tabii ki, konuşma metni çok uzun. Maksadımı anlatmak için benim bu kadarını almam yeterlidir.

“Haberini veriyorsunuz ama, gazetenin ismi niye yok?” diye soracaksınızdır. Tarihçi yazar olarak 50 yıldan beri iyi bir gazete kupürü arşivcisiyim. Bunlar içinde ararım, ama bulamadım. Var olduğunu ismim gibi biliyorum. Aramaya devam ediyorum, ismini  ve tarihini açıklarım.

Tahminlerimde yanılmıyorsam,  konuşmalarına bakılırsa Türk Büyük Elçisi mi yoksa bir “fanatik” Yunanlı veya Yunan Büyükelçisi mi denilebilecek bu büyükelçi, bu sözlerini Yunanistan  NATO  Savunma Koleji yıllarında “misafir hoca” statüsünde  iken söylemiş veya  1991 – 1996 zaman diliminde Başbakanlar Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in Dış İşleri Başdanışmanlığı  sırasında bir vesile ile Atina’ya gitmesi sırasında söylemişti. Veya, Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliğinin düzenlemiş olduğu Ankara’daki  “Kuruluş Yıl Dönümü Resepsiyonu” nda söylemiş olabilir. “Söylemiştir”, siz buna bakın.

Bir notum ve protestom:  Majesteleri  Eralp, ilk başta Yunanlı Tarihçi Profesör Dimitri Kitsikis’in İletişim Yayınlarında çıkan “Türk – Yunan İmparatorluğu” yanında,  ikinci olarak, benim yazdığın ve sahibi olduğum Vatan Yayınlarından çıkan “Tarihte –Ȃdil Türk İdaresi” isimli kitabımı da okusalardı, “Osmanlı zulmü, esareti” nden bahsetmezdi. 1960’lı yıllarda Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken, hocalarının bir kısmı “Yunan tiynetli” olduğu için  kafasını yanlış bilgilerle doldurmuşlar.

Çok objektif ve akademik düşünen Prof.  Kitsikis’in yazdıklarını göre, Türklerden sonra Osmanlı İmparatorluğunun imtiyazlı ve huzurlu “ikinci ortaları” kendi tabiriyle  “Rumlar –Yunalılar” dı. Bunlar, 400 yıl süre ile Osmanlı idaresinde bırakınız “zulüm görmek” burunları kanamadan huzur ve refah içinde yaşamışlardı.  Eğer benim kitabımı da okusa idi, Mora, Girit  adalı, Attika yarımadası, Selanik ve civarı,  Ege denizi adaları, Kıbrıs  adası Ortodoks Rumlarının “Katolik Venedik Zulmü” ndan kurtulmak için Osmanlı padişahlarını “Gelin İstanbul, Anadolu Rumları gibi bizi de kurtarın” belgelerini okusa idi, tarihimize ve kendi ömrü yıllarına  bir “kap kara bir leke” gibi düşen yukarıdaki çok yakışıksız ve yalan sözlerini sarf edemezdi.

Ekselans Eralp’ın hakkında, “Dönme Yahudi Vatandaşlarımız”  dan spekülasyonlarının  da bulunduğu halde, kendisinin  dedeleri İspanyol Yahudilerinin  de “İspanyol zulmü ve esareti” den ”  nasıl kurtardığımızı da  benim “Türkiye  ve Siyonizm” isimli kitabımı okuyarak öğrensin ki, “aklı başına”  gelsin!…

Majesteleri ve Ekselansları Eralp’ın sağ olduğunu öğrendim. Allah virüsten korusun ve uzun ömürler versin!… Bu yazımı okur, bir “özür dileme” yazısı yasarsa, bu sütunumda  yayınlarım ve üstelik de kendisi  ölünce, İstanbul’da  Hürriyet-i Ebediye tepesinde yatan “Hürriyet Kahramanları ve Vatan Fedaileri” (!?) Talat Paşalar, v Enver Paşalar’ ın yanına gömeriz. Haberim olursa cenazesine ben de gelirim!… Ekselans Eralp’ın resmi canlı olarak yazımızın sonunda verilmiştir.

ÖZÜR DİLER Mİ DİLEMİZ Mİ BİLEMEM AMA, BU VESİLE İLE RESEPSİYONDA BİR YUNANLI GİBİ KONUŞAN ERALP’I DA  TÜRK TARİHİ VE TÜRK MİLLETİ ÖNÜNDE ŞİDDETLE PROTESTO EDİYORUM.

İki Belge İki Protestom

Geçen günler, gazetemizin bu köşesinde köşe yazım olarak “UCUBE” denilen İstanbul Sözleşmesinin iptali  hakkında çıkan yazımın “I. Bölüm” ünde, “Dış Güçler” den olarak, “Milletimize düşman” olarak “Ortodoks Hristiyanlar” ve “Siyonist Yahudiler” in milletimizi  yok etmek için öncelikle sağlam aile yapımızın yıkılmasını ihtiva eden “ihanet Belgeleri” ni sağlam kaynaklı olarak nakletmiştik. Maalesef, bundan “Komplo Teorileri” teşhisi ile bize sataşanlar oldu. Bunlardan birisi  de Karar gazetesinde ismimi vermeden bana sataşan bir yazar olmuştu. Tabii ki,  bu yazarımıza ve benzerlerine bir çift lafım olacaktır.

İşin esasına bakılırsa,  “ÜÇ BELGE” dediğim, belgelerini aynıyla verirken, köşe yazımızı fazla uzatıp vaktinizi almayayım düşüncesiyle kısa yazmaya çalışmıştım.   Bunların ülkemizde nasıl uygulandığı ve sonuçları ile ilgili yazmam demek, en azından 100 sayfalık kitap yazmam demektir. Belki bunu da  önümüzdeki yıllarda yazabiliriz.

Yalnızca, “Patrik Grigoryos’un İhanet Belgeleri” nin tatbikat sonuçlarından olarak iki görgü tanığından iki belge vereceğim:

1864- 1878 zaman diliminde İstanbul’da Rusya’nın Büyükelçiliğini yapan General İgnatiyef’in hatıralarında yazdıkları: “Benim Osmanlı Devleti nezdinde vazifede olduğum esnada (1864 – 1878) bu teşhisler isabetle tecelli etti.” (Cemal Kutay,  Patrik Grigoryos’un  Çar I. Aleksandr’a Tavsiyesi, Tarih Konuşuyor Mecmuası. Cilt 1, Sayı 1,  Şubat 1964, s. 70)

“Bizimkiler” den olarak da yazanlar olmuştur. 1860 – 1880  dönemi yıllarının şairlerinden Ziya Paşa, ülkede, din, iman, ahlâk, ailenin iyice zayıfladığı, “İslam Düşmanlığı” yanında, “Hristiyanları taklitçilik” in iyiden iyiye  iyice artığını vurgulamaya yönelik olarak bir şiirinde  şunlardan bahseder:

“İslam imiş devlete pâ bend-i terakki

Evvel yok idi, işbu rivayet yeni çıktı,

Milleti nisyan ederek  her işimize

Efgâr – ı Frenge tebaiyeye yeni çıktı.

……………………………………………………..

Eyvah bu badirede bizler yine yandık

Zira ki ziyan ortada, bilmem ne kazandık!.”  (Ziya Paşa’nın Şiirleri, Haz. V.M. Kocatürk, Buluş Yayınevi, Ankara,  1959, s. 51)

Bu belgeler, “ÜÇ BELGE” mi takviye için yazılmıştır.  Yazımızın sonundu İgnatiyef ve Ziya Paşa’nın resimleri canlı belgeler olarak verilmiştir.

Şimdi gelelim, bu bahisli ikinci belgemize:  “Üç Belge” mizden birisi de “Siyonist Yahudiler” in aile hayatımızın ve sosyal yapımızın yıkılmasana yönelik belgeleri  idi.  Bu belgeyi “DIŞARIDAN” bir belge ile takviye etmek için  tâ Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanarak, Siyonist Yahudilerin  “filmler  ve film piyasası” na hakim olmakla, toplum yapısında nasıl bir yıkım gerçekleştirdiklerine dair Amerika’nın kendi “Samimi, dindar Hristiyanlarından ” ndan olarak bu  yıkımı dile getirmek üzere hazırladıkları ve 1921’de caddelerine yapıştırdıkları bir afişin aslı yazımızın sonunda aynen, canlı olarak verilmiştir.  İçeriğinde filmlerle yıkıcılık şöyle dile getiriliyordu: “ Tehlikenin farkında olan Hristiyanlar, ayağa kalkın! Hristiyanlardan alışveriş yapın! Hristiyanlara oy verin! Filmleri boykot edin! Hollywood (Amerika’da filmlerin yapıldığı  ve Yahudilerin hakim olduğu merkez. Bizim  bir zamanların “Yeşilçam” ı  gibi. İşin esasına  bakılırsa buraya biz de hakim değildik, “ahlak yıkıcılık, açık saçıkcılık” vb. denilenler hakimdi), Uluslararası  Yahudiliğin ahlaksızlık, uyuşturucu ve kumar piyasasını yönettiği,  genç Hristiyan kızlara tecavüz eden Yahudi yapımcı,  yönetmen ve oyuncu ajanslarının hiçbir  cezayla karşılaşmadığı bir ‘Sodom ve  Gomora’ydı! (Eşcinsel merkezleri şehirler).  Nazi karşıtı Yahudi Hollywood, film sektöründe komünizmi yaymaktadır. Yıldızlar, yazarlar ve sanatçılar komünist aktivitelere bağış yapmak zorunda bırakılmaktadır.” Bunu afişin canlısı da yazımızın sonunda verilmiştir.

“Siyonistlerin Eşcinselliğe Nasıl Hizmet Ettikleri” ne dair bir haber de  Akit gazetesinin  24 Ocak 2021 sayısında, “EŞCİNSELLİK SİYONİST PROJEDİR” haber başlığı ile yer almıştı. Haberi yapan muhabir Sayın Harun Sekmen, “EŞCİNSELLEŞTİRME OPERASYONU” isimli hacimli  kitabın  yazarı  Fehmi Demirbağ’la görüşerek olup bitenleri ona anlatırmış. Demirbağ, şunları söylemiş. “LGBTİ bir terör örgütüdür.  İçinde her türlü sapıklığın mubah olduğu, lakin helal ilişkilerin çağdışı sayıldığı bir terör örgütüdür. Standart insan kavramı  bu işin dışındır…

İnsanın nesli nefesine uyuyorsa lağım burada başlıyor demektir. Ensestik, deizm, uyuşturucu ve alkolün temelinde  de eşcinsel sapıklık vardır.  Profili de burada çıkar. Uyuşturucunun arkasında saklanır. Bunlara üzülmüyor da değiliz. Bunlar da hasta. Bilim putuyla hastalıklarını gizlemeye çalışıyorlar. Eşcinseller dünyayı işgal ediyor.” (Akit, 24 Ocak 2020)

CANLI BELGELER

General İgnatiyef “Belgelerin Uygulanışına Şahit Oldum.”

 Yalım Eralp “Yunanlılar Gibi Konuşmasaydım Diye İtiraf Edebilecek  mi?”

 Ziya Paşa “İslâmiyet’i Gerici Gördük, Frenkleri Taklide Başladık. Eyvah Yine Yandık!”

 “Hollywood Amerika’yı Nasıl Teslim Aldı?”

“500 Yıl Boyunca Biz Sizin Kiliselerinize  Hilal Çizmedik, ‘Yunanlılara ölüm” Demedik!”

“Türkler de Kiliselerinize Hilal Çizseler ve ‘Rumlara ölüm’ Yazsalar Siz Nasıl Karşılarsınız?”