İftar sofrası ‘hafif’ olmalı

Onbir ayın sultanı Ramazan ayına nihayet ulaştık. Bu ay oruç ayı ve şimdi her evde ayrı bir telaş, tatlı bir koşuşturmaca başlamış durumda. Pek çok insan için Ramazan, misafirlerle, dostlarla süslenen zengin iftar sofraları demek. Malum iftar sofrası bereketli olur, zaten misafir de bereketiyle gelir.

Bugüne kadar iftar soframızın nasıl olması gerektiği konusunda pek çok öneri duymuşsunuzdur. Peki, size, ‘Hoca Ali Rıza’nın “İftar Sofrası” isimli tablosundaki gibi olmalı’ desem, şaşırır mıydınız? Ben şaşırdım ve tabii hemen kısa bir araştırma yaptım.

“İftar Sofrası”, 2. Meşrutiyet sonrasında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’ne de başkanlık yapmış olan ünlü ressamlarımızdan Hoca Ali Rıza’nın, tuval üzerine bir yağlı boya çalışması. 1919 tarihini taşıyan tablonun tam ortasında kocaman bir sini ve onun üzerinde de büyük bir çorba kâsesi göze çarpıyor. Kâsenin etrafında ise ekmeğin yanı sıra küçük tabaklar içerisinde peynir, zeytin ve hafif reçellerden oluşan sade bir mönü bulunuyor.

Hoca Ali Rıza, bu tablosuyla sanki günümüze de bir mesaj vermek istemiş gibi.

100 yıl öncesinin bu aklımıza gelmeyen örneğini bugüne taşıyan isim ise “İftar soframız nasıl olmalı?” sorumuzu yanıtlayan Bilim Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu.

Hoca Ali Rıza’nın eşsiz ‘İftar Sofrası’ tablosunu ilk gördüğünde; “İşte bu!” dediğini söyleyen Elmacıoğlu, “Ben bu tabloyu daha önce neden görmedim” diye hayıflandığını da belirtiyor. Tablonun, 100 yıldan bu yana iftarda nasıl beslenmemiz gerektiği konusunda bir belge olarak karşımızda durduğunu ifade eden Elmacıoğlu; “Hoca Ali Rıza örneğini daha önce birkaç kez dile getirdim. Bu tabloda resmedilen yiyeceklerin hafifliği, bizlere iftarımızı nasıl açmamız gerektiği konusunda iyi bir fikir veriyor.” diyor. Orucumuzu da aynen tablodaki gibi hafif yiyeceklerle açmamız tavsiyesinde bulunuyor.

Bu yıl Ramazan’ın yaz sıcağına denk geldiğini de hatırlatan Elmacıoğlu, artan hava sıcaklıklarının birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getireceğine, bu nedenle dengeli beslenmenin daha bir önem kazandığına dikkat çekiyor. Oruç süresince vücudumuzun yaklaşık 17-18 saat  susuz kalacağını dikkate alarak, yeterli sıvı ihtiyacını mutlaka karşılamamız gerektiğini söylüyor ve “susama hissedilmese bile iftar ve sahur arasında sık sık su içilmesini” öneriyor.

Hızlı yemek yemenin insülin salınımını yükselttiği biliniyor. Prof. Dr. Elmacıoğlu, kan şekerinin yükselmesine neden olan bu durumun yorgunluk, uyku hali ve çarpıntı gibi rahatsızlıklara yol açtığını kaydediyor. Bu nedenle iftarı, hafif yiyeceklerle ve azar azar yiyerek açmakta fayda var.

“Esas yemeğe yaklaşık 1.5 saat sonra geçilmeli” diyen Elmacıoğlu, önerilerini şöyle sıralıyor:

Öncelikle iftar ile sahur arası zamanı, iftar açılışı, iftar yemeği, gece yatmadan önce bir ara öğün ve sahur yemeği olmak üzere dört öğün olarak planlanmalı.

Esas yemekte yenilecek yemekler; mevsime uygun bir salata, 1-2 dilim ekmek, bir kâse çorba, et, tavuk ya da bakliyat ürünlerinden oluşan yemekler, ufak bir kâse yoğurt veya bir bardak ayran olarak seçilmeli. Bu seçim, vücudumuzun sıvı, vitamin, mineral ihtiyacını ve lif gereksinimini sağlayacak.

Prof. Dr. Elmacıoğlu, tam da bu noktada bir parantez açma gereği duyuyor; “elde hazırlanmış, geleneksel ya da hazır, hangi tür çorba olursa olsun tam bir besin deposu”. Bunu aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini vurguluyor. Bir diğer vurgusu ise artık günümüzde hazır çorbaların, tüketici algısının aksine, geleneksel kurutma yöntemleriyle ve koruyucu katkı maddesi kullanılmadan üretilmesi. Bazı sebzelerin her mevsim bulunamadığına da dikkat çeken Elmacıoğlu, hazır çorbalar sayesinde istediğimiz lezzetleri istediğimiz mevsimde rahatlıkla bulabileceğimizin de unutulmaması gereken bir özellik olduğunu belirtiyor.

“Çorbanın büyük bir kısmı sudur ve vücudumuz tarafından da hızla sindirilir, biz de bu sayede hafif bir yemek yemiş oluruz.” diyen Elmacıoğlu, önden çorba içilmesi durumunda da iftar yemeğinin geri kalan kısmında daha az yemek yiyeceğimizi ve böylece iştahımızı kontrol altına alabileceğimizi belirtiyor.

Prof. Dr. Elmacıoğlu, çorbaya açtığı parantezin ardından önerilerine şöyle devam ediyor:

Yemekler fazla baharatlı olmamalı. Gereğinden fazla pide, ekmek veya hamur işi tüketilmemeli.

Özellikle kızartmalardan, hamur işlerinden, aşırı şeker ve yağ içeren besinlerden uzak durulmalı. Bu tür besinlerden uzak durmakla, gece oluşabilecek hazımsızlıklar ve mide yanmalarının önüne geçmiş olacaksınız.

Tatlı olarak da sütlaç, muhallebi ve güllaç gibi sütlü tatlılar tercih edilmeli. Sıcak havalarda Ramazan tatlısı olarak kalsiyum ve protein açısından zengin, kalorisi diğer tatlılara göre düşük olan dondurmanın da iyi bir alternatif olacağını söyleyen Prof. Dr. Elmacıoğlu, “iftar sonrasında kısa yürüyüşler de unutulmamalı.” hatırlatmasında bulunuyor.

Ramazan’da pek çoğumuzun yaptığı bir yanlış da bir miktar uyuyup sahura kalkmak yerine, bir şeyler atıştırıp hemen yatmak. Eğer bunu yapıyorsanız, bilin ki hiç de sağlıklı bir şey yapmış olmuyorsunuz. Bu, Prof. Dr. Elmacıoğlu’nun yapılmaması uyarısında bulunduğu önemli konuların başında geliyor. İftarla sahur arasını mümkün olduğunca uzatmak gereğine işaret eden Elmacıoğlu, bunun nedenini şöyle açıklıyor:

“Uykuyu bölmemek için günün ilk saatlerinde yiyip yatılırsa, iftar ile sahur arasında kısalan süre nedeniyle uzun süreli açlık oluşuyor. Bu durum, vücudun yakma hızını iyice yavaşlatır. Böyle bir beslenmede insülin salınımı kontrol edilemez. Kişi ertesi gün daha çabuk acıkır, vücut susuz kalır, bellek bozulur. Bu nedenle yiyip yatmak yerine, bir miktar uyuduktan sonra kalkıp sahur yapmak daha doğru bir davranış şeklidir.”

Sahur oruca hazırlık olduğu için uzun süreli tokluk sağlayan, kan şekerini daha yavaş yükselten et, süt, peynir, yoğurt ve yumurta gibi besinler sofranızda muhakkak olmalı. Mevsime uygun meyve ve sebzeler de sofradan eksik edilmemeli.

Prof. Dr. Elmacıoğlu, özellikle sahurda hem besleyici değeri hem de tok tutma özelliği nedeniyle bir bardak süt içmenin de faydasına dikkat çekiyor. İçilen bir bardak süt; içerdiği protein, karbonhidrat, yağ, kalsiyum, fosfor, magnezyum, potasyum ve B vitaminleri nedeniyle Ramazan’da sağlıklı beslenmenin temelini oluşturuyor. Ancak bir de uyarısı var Elmacıoğlu’nun; Süt ve süt ürünlerinde, kaliteli ve hijyenik olarak üretilmiş ürünleri tüketin! Bunun da tek yolu, ambalajlı süt ve süt ürünlerinin tercih edilmesi. Elmacıoğlu, açıkta satılan ürünlerde bozulma ve bulaşma riskinin yüksek olduğuna ve sağlık açısından büyük riskler oluşturduğuna dikkat çekiyor.

Son olarak sahurda aşırı tuzdan kaçınılması gerektiğini ifade eden Elmacıoğlu, bol sıvı alınması, özellikle su içmenin ihmal edilmemesi gerektiğini de sözlerine ekliyor.