Helalleşmeden ürkenler ve korkanlar (Köşe yazısı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN “HELALLEŞECEĞİM” İSTEĞİNDEN ÜRKENLER VE KORKANLAR

Süleyman KOCABAŞ

kocabassuleyman@gmail.com

Ülkemizin gündemi, şu günlerde alışılmışlık ve gelenekselliğin  dışında yapılan söylemlerle karşı karşıya.  Buna, CHP Genel Başkanı  Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Geçmişte çok hatalar yaptık, helalleşeceğim ve bunun için yola çıkacağım” söylemi  damgasını vurdu. Bu ne demektir? Açıkçası, CHP’nin geleneğinde neredeyse hiç rastlanmayan  kendi kendisini  otokritiği  ve yaptıkları hataları  itiraf ile halktan, mağdurlardan  özür dilemek ve helallik almaktır.

Helallik  Almanın Sınırları

“Partili kadrolarına danışmadan ve Parti Yönetim Kuruluna getirmeden kendi başına yaptı” denilen Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki söylemi daha doğrusu halkın ve mağdurlarının yüreğine su serperken “Atatürkçüyüm, Kemalistim” denilen çevreleri iyice ürküttü. Bu ürküntü,  “hataları itiraf ve helalleşmenin sınırları tâ Atatürk’ün yaptıklarına kadar uzanacak mı?” dan kaynaklandı.   İçimizdeki bazı çevrelerde Atatürk, sosyolojideki “totem geleneği” ne göre halen bir “tabu” olmaya devam etmektedir. En ilkel toplum totem toplumunda “totem” e dokunmak  nasıl ki dokunanı yakar, yok ederse, bu çevrelerce “Atatürk’e dokunmak, dokundurmak” da aynı kategoride yer alır.   “Modern Çağ” denilen günümüzde “İlerici ” geçinmenin ölçüsü bu  mu olacaktır?

Tepkilere İlk göz atmamda, “ürküntü ve korku” tablosunda yer alanlardan üç isimden bahsedeceğim: Sözcü’de Emin Çölaşan, Korkusuz’da Can Ataklı ve Cumhuriyet’te Zülal Kalkendelen. Bu üç köşe yazarı, “paniğe kapılmak” tan olarak Çölaşan “CHP’nin Helalleşme Çağrısı!” (16 Kasım 2021), Ataklı “Helalleşme Sözü Fırtına Yaratıyor…” (17 Kasım 2021), Kalkandelen, “Helalleşme Yolculuğu” (17 Kasım 2021) başlıklı yazılarında, Kılıçdaroğlu’nun “helalleşelim” i CHP’nin kurucusu tâ Atatürk’e kadar uzatılmasının  “büyük hata olacağı” ndan bahisle, parti yetkili kurullarına danışmadan bunu gündeme getirmesinin iyi olmadığından, bu konuya hiç girilmemesi gerektiğinden , “helalleşmekten kasıt AKP’nin vurulması” ise, bunun mümkün  olmayacağını ve onun ancak yaptıkları yolsuzluklar ve hatalardan hareketle  vurulması gerektiğini  dile getirdiler. Çölaşan, “Şeyh Said, Seyit Rıza  ve Şapka isyancılarıyla helalleşilemez” vurgusu  yaparken, Ataklı, daha ilginç bir plan sundu. AK Parti’nin, fırtınası herkesi içinde sürükleyecek  olan “helalleşme” ile değil, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesinin  marjinal Marksist örgütlerinden  olan Halkın Kurtuluşu Partisinin  Ekim 2021’de hazırladığı  “Ak Parti’nin Yolsuzlukları ve Hataları Raporu” nu yayınlayarak onun bununla  vurmasını istedi. Kalkandelen ise, CHP’nin Necip Fazıl ve İskilipli Atıf’la helalleşmesinin bu partiye  yakışmayacağından bahsetti. Biz millet  olarak genlerimizde var olduğu  halde kendi aramızda kavga yapmayı çok severiz. Muarızlarımızı  mat ettik mi bundan sonsuz zevk alırız. Her işimizde  siyah beyaz ayrımı yaparız. Bizde diğer renkler ve tonları yoktur. Ya hep  ya hiç vardır. Zaten, Cumhurbaşkanlığı forsunda  yer alan 16 Türk devletinin yıkılışının temel sebepleri ve dinamikleri de  dış tehdit ve tehlikelerden çok iç kavgalar sürecinde kendisini göstermiştir.

Hata İtirafları ve Helalleşmek Topyekun Olmalıdır

CHP için hep “Atatürk’ün partisi” denilmiştir.”  Çünkü CHP’yi o kurmuş ve öleme kadar  da genel başkanı,  “Ebedi Şefi”  kendisi  olmuştur. CHP’nin “tarihi misyonu” için hep, “Dünyanın süper gücü İngiltere’nin I. Dünya Harbinden sonra kurmaya çalıştığı  ‘Yeni Dünya Düzeni’ nin Türkiye’deki versiyonu” kanaat ve ihtimalleri üzerinde durulmuştur.  CHP’yi topyekun değerlendirirken “birinci plan” da bu esas alınmalıdır.  Zaten, “milletimize yabancılaşmanın  partisi” olarak kimlik  kazanmış ve temayüz etmiş  CHP’ nin emperyalist  yayılmacılık ve sömürgecilikten olarak ülkemizi   ikinci defa olarak kurulmakta olan yeni bir  dünya düzenine adaptasyonu, II. Dünya Savaşından sonra olmuş, bu savaşı müteakip dünyanın birinci süper gücü olma misyonunu İngiltere’den  devir  ve teslim alan  Amerika Birleşik Devletleri, bu süreçte “dünya hegemonyası” için kendi “Yeni Dünya Düzeni” ni kurmuş, Türkiye’nin buna adaptasyonu ise, “hayali bir Sovyet Rusya tehdidinden kurtulmak için Amerika’ nın eteğine sarılmak” komplosu ve senaryosu sonucu  CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Milli Şef  İsmet İnönü tarafından “Amerikan nüfuzuna sokulmanın” öncülüğünü yapmamla kendisini göstermiş, bu öncülüğün ardından,  Başbakan Menderes – Cumhurbaşkanı Bayar ikilisi ise çok kötü uygulamalarıyla  Türkiye’yi Amerika’nın neredeyse “52’nci eyaleti” haline getirmişler ve ilerisinde  ise  “Amerikan – Batı  eksenli darbeler geleneği ” ile  daha  da berbat haller yaşanmıştır.

“İkinci plan” a gelince, “Atatürk’ün Misyonundan” olarak yaşanan “gizli ve açık planları” veya “takiye  yapmak” ın varlığına dayalı olarak   “A ve B planları”  gündeme gelecektir. Maalesef ki, benim dışımdan  neredeyse  hiçbir yazar ve çevre, akademik ve bilimsel olarak otokritiğini belgelere dayalı olarak   bütün  teferruatı ile bunu dile getirmemiş, getirememiştir.  Adlarına  “A ve B Planı” da denilebilecek iki farklı planın olduğunu günümüzde kaç kişi bilmektedir? Her halde bir elin parlakları  sayısı kadar!… Ben bunları   yazıp yayınladığım  “Mustafa Kemal Paşa’dan Kamâl Atatürk’e  Gizli-Açık Planları ve Tutan –Tutmayan İnkılapları”  isimli kitabımda objektif olarak, kırmadan dökmeden yerine göre yapılanların hakkını vererek anlatmaya çalıştım.

Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşımızın  başlangıcında, zaferi kazanıp kuvveti ele geçirene kadar Osmanlı  kalpağı  ve üniforması  altında,  işgal edilmiş vatanı kurtarmak adına da   halkı ve Padişahı kendi yanına çekmek için  “Saltanatçı, Hilafetçi, Şeriatçı, Din-i Mübin-i İslam’ın kurtarılması  vb.” amaçlı ve kimliklidir. “Nutuk” unda  işin başında bunu yapmaya mecbur olduğundan,    “Gizli Planları” nı  “Milli bir sır gibi” saklayarak hareket ettiğinden kendisi de açık açık bahsetmiştir.  “Gizli Planları” olarak da daha Harp Okulu yıllarından  beri  1789 Fransız İhtilali ve Ogüst Comte’ nin  Pozitivizmi etkisinde zaferi kazandıktan sonra   frag –simokin  altında, bıyıkları ve sakalları kesilmiş olarak ülkemizde bir zamanların CHP genel başkanı  Bülent  Ecevit’in tabiriyle (“Topyekun Batılılaşmak” adı altında) “Batı Kapitalizmi” nin 19. Yüzyılda yaptığı  “üst yapı devrimleri” nin bir benzerini onun yaptığından bahsetmiştir. Halkımız, yapılan bu devrimlerin  birçoğunu kabullenememiş, hep “Devrimlere tepkiler” den bahsedilmiş  ve Atatürk’ün kendisi bile zaman zaman bunlardan vazgeçmenin  göstergesi  olarak çevresine “dilde  ve musikide inkılap (devrim) olmaz” diyerek  bu alanda yapılan hataların telafisine çalışmıştır.

İşin esasına bakılırsa, CHP’de “ilk hata itirafları, helalleşme ve tarihi  yanılgı” söylemi Kılıçdaroğlu’dan önce 12 Mart 1971 Darbesi ve rejimi günleri ve sonrasında “Karaoğlan Ecevit” le başlar. Ecevit, “Atatürk ve Devrimcilik” isimli kitabında, Atatürk’ün Avrupa taklitçiliğinden olarak    “Kapitalizme geçişin üst yapı devrimleri- burjuva devrimleri” yaptığını, kendilerinin Ortanın Solu, Sosyal Demokrasi veya Demokratik  Sol ile, yine Kapitalizm gibi  Batı’dan ithal  Sosyalizm’in “alt yapı devrimleri” ni yapacaklarından bahseder ve bunu programına alır. Görülüyor ki, CHP geleneğinden olarak  nereden bakılırsa bakılsın  ülkemizde yabancı sistemlerin ithalleri zemininde sürekli savrulmalar göstererek  “milletimize yabancılaşma” nın partisi olmaya devam etmiştir.

2019 Eylülünde  CHP’nın kuruluş yıl dönümü  parti tarafından  kullanırken  Kılıçdaroğlu’na sorulan  “Hiçbir seçimi kazanıp neden  iktidara gelemediniz?” sorusuna verdiği cevap “Adımız Halk Partisi idi ama, halkın partisi  olmadığımız için” cevabını vermişti.

Kılıçdaroğlu’nun “hata itirafları ve helalleşmesi” nin sınırlarının   neler olacağı kendi ağzından beklenirken,  16 Kasım 2021’de TBMM’de Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunlardan bahsetti: “Yaralarımızı sarmamız lazım. Bazılarımız zorlanıyor bu konuda konuşmaktan. Yaralar hâlâ açık. Helalleşme ile hukuku karıştıranlar oldu. Helalleşmek, yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek demektir. Bunu yarası olan topluluklarla yapacağız…   28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz. İkna odalarına sokulup başı kapalı kızlarımızla…” dan bahisle, Sivas ve Maraş mağdurları, Diyarbakır Hapishanesi mahkumları, Varlık Vergisi (1944’de) , 6-7 Eylül olayları (1955’de)  mağdurları, sağdan soldan asılan gençler mağdurları ile vb.  helalleşeceklerini açıkladı.

CHP’nin Tam Bir Otokritiğe  Hâlâ Hazır Olmayışı

Cumhuriyet İttifakı liderlerinin Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını değerlendirmeleri  söyle  oldu:  Devlet Bahçeli, 16 Kasım Grup Toplantısında “Hesaplaşma olmadan, helalleşme olmaz” dedi. PKK, YPG,  Fetö, HDP’ye takındığı tavırlar yanında  CHP’nin Suriye ve Libya’da  takındığı tavırlarla hesaplaşmadan  asla helalleşme olmayacağından bahsederken,  Recep Tayyip Erdoğan da “Sadece günü kurtarmak istiyor.  Hangi birisiyle helalleşecekmiş? Menderes ile nasıl helalleşecek? Dersim’le, Kürtlerle nasıl helalleşecek? Suriye’de ne işimiz var dediler, orada şehit olan askerlerimizle nasıl helalleşecekler?” değerlendirmesinde bulundu.

Kılıçdaroğlu’na CHP’nin içinden tepkiler geldi.  Partideki “Ulusal Birlik Hareketi” nden “Başta Atatürk olmak üzere, İnönü, Ecevit ve Baykal’ın şahsında   Türkiye Cumhuriyetini sanık sandalyesine oturtmak istiyor” dan bahisle, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan istifası istendi. (Milliyet. 17 Kasım 2021). Anlaşılan, CHP’nin  tam ve  bütüncül, akademik, bilimsel otokritik ve hesaplaşmaya, helalleşmeye hâlâ hazır olmadığı kendisini gösteriyor. İnönü ve Ecevit’in hata ve sevapları da masaya yatırılmalıdır.  Sayın Kılıçdaroğlu, “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz” derken 28 Şubat Postmodern Darbesinin birer “Siyasi ayaklarından” olarak Ecevit ve   Baykal’ın  varlıklarını  nasıl inkar edebilir veya  görmemezlikten gelebilir.   Bu hesaplaşmalar ve helalleşmeler yapılmadan Türkiye’nin  tam olarak düzlüğe çıkması mümkün değildir.

CHP geleneğinde  Ecevit’ten sonra (O da yerli, milli   ve ilmi olmayan bir yabancı model taklitçiliğinden  bir başka yabancı model taklitçiliğine savrulduğu halde eksim olarak) CHP’nin  “hatalar ve helalleşmeler” itirafında bulunan Kılıçdaroğlu’nun bunun sınırlarını  tâ başına  kadar uzatmadıkça, yapılacak her iş boşuna olacaktır