Günümüz.. (Köşe yazısı 30.07.2019 Kayseri Star Haber Gazetesi)

DAVUT GÜLEÇ

GAZETECİ

davutgulec@hotmail.com

Herkes nostalji yaşıyor.

Birbirine geçmişini, güzel anılarını, çocukluğunu, gençliğini, okulunu, öğretmenini, ilk patronunu, dini ve milli bayramları,. Bazen savaş, darbe, siyasileri anlatıyor.

Anlatırken, sel baskınlarını, doğa olaylarını, yardımlaşma, dayanışma, kaynaşma, insani iletişimlerden, hastalıklardan, komşuluklardan bahsederken gözleri doluyor.

Ben bugün, ‘günümüz’ derken, Kayseri Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Nevzat Özer’in bu konudaki tecrübelerinden, paylaşımlarından bir derleme yaptım.

***

Yaşamın gaz pedalı yerine frenine basabilmek.
Günümüzün çocuğu, sezaryenle başladı hızlanmaya. Hızlı okuma kursları,2 Hızlandırılmış dil eğitimi…
İçinde bulunduğumuz çağ, insanın sürekli olarak koşturmasına, sürekli bir şeyleri kovalamasına, bir şeylerin üstesinden gelmesini istiyor.
Oysa bu hızla gecen bu kısır döngü içinde, yaşamımızdan, ilişkilerimizden, insana ait olan hasletlerden birçok şeyi görmüyoruz, göremiyoruz, ıskalıyoruz…
”İçinde bulunduğumuz çağ, “şimdi”yi yaşamamıza fırsat vermiyor, her şey gelecek için yapılıyor. Aynı anda o kadar çok şey yapıyoruz ki insani ilişkilerimiz gün içinde hallediliveren işlerden biri haline geliyor. Hız, bizi uyuşturuyor. Artık her yerde ama hiçbir yerdeyiz… Dokunamamak, dertleşememek, hemhal olamamak. frene basmalı Yavaşlamalıyız.

***

Egoları şişmiş, Anne ve Babaları ile fazlasıyla eşit, mutlak özgürlük ve bolluk içinde büyüyen, şükran duygusundan yoksun çocuklarımız; gerçek hayatta acıyla, en ufak bir hayal kırıklığıyla, yalnızlıkla karşılaşınca Ego balonları sönüveriyor…
Ebeveynler, çocuklarını üzüntü, endişe ve yokluktan bir vebalı görmüş gibi kaçırıyorlar.
Oysa hayatta rotamızı şaşırmamak için bunların ne denli önemli olduğunu unutmaktayız.ve bunların gerçek bir öğretici olduğunu…
Çocuklarımıza, yaşadığımız dünyanın nasıl bir yer olduğunu, ıstırabın bir insana dokunduğunda neler yapabileceğini, kalbin ve duanın gücünü öğretmeliyiz..

***

Ortanca çocuğu olan ailelerin dikkatine…
Ortanca çocuk ne büyük ne küçüktür. Büyüğün ilk göz ağrılığı, küçüğün sempatisi ve hoşgörülüğü yoktur. Hep arada kalmıştır. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranır. Muhtemel ev işlerinde akla ilk gelendir. Yaptığı fedakarlıklar ve iyilikler çabuk unutulur.
Kendileri de hep kararsızdır çünkü ne büyük ne küçük olduklarını karıştırdıkları için net tavır koyamazlar. Evlenip yuvadan ayrıldıklarında bile aile içinde olan biteni en son duyandır. Büyüklerin ve Küçüklerin beğenilmeyen giysi ve eşyaların kullanımı için akla gelenlerdir.
Her zaman en az sevildiğini hisseden çocuktur. Ortanca çocuğu olan Aileler, Velhasıl onlara yeteri kadar özen gösterin. Bunu yazan bir ortancanın isyanının dışa vurumudur.

***

Etrafımızda duyduğumuz yada duymaktan geldiğimiz her İniltiden ,Her ahu figandan ,her çığlıktan sorumluyuz. Bu Beyhude dünyanın ve İnsanların açtığı yaralara Merhem olmak zorundayız. Bir Kalbimiz var. Ve bunun sadece vücudumuza kan pompalamadığını, merhametin şefkatin insanları tedavi ettiğini unutmamalıyız. Unutturmamalıyız…

***

Bir insanı, bir kadını ,bir eşi ,bir çocuğu Sevebilmenin formülü kafada başlar.
İyi bakın kafaya ne var: İki çift göz, Onları iyi görebilmek için iki çift kulak, dikkatli ve etkili dinlemek için
Bir ağız, tatlı ve güzel konuşmak için yaratılmıştır. Yani formül kafadadır. Kafadan atma değildir bu taktik. Bilakis kafanın kendisidir. Öyleyse kafayı iyi kullanmak gerek..

***

Bir depresyon çağı…
Bir depresyon cağındayız. Depresyonun dev dalgaları bu kez Tsunami şiddetinde dövüyor ruhun kıyılarını. Fizik ve tensellik, ruhu prangalara vurmuş, aşk acısı sıradan ve ezikçe bir duygu…
Bir klavye dünyasındayız. Duygular ve hisler sanal simgelerle karşı cinse aktarılmakta. Bir türlü tedavi edemiyor. çünkü kalbe şifa, yaralara merhem olmuyor. Derin ve anlam ilişki kuramayan insan depresif, güvensiz olma yolunda hızla ilerlemekte. Çare: Yakınlık, içtenlik, dua, güven verme, Bir kalbimizin olduğunu unutmama..

***

Gençlerde hiçbir şey hissedememe yoksunluğu, Toplumun yeni bir vebası: Yaşamdan, hayattan zevk alamamak. Bir boşluk ve sıkıntı. Adeta bir uyuşma hali.
Anlamdan ve manadan uzaklaşan gençler empati yoksunluğu yaşamakta. Tatminsiz, egosantrik, kendine sevdalı gençler hem ailelerini hem de toplumu üzmekte. Yeniden yarenliği, şefkati bir kalbimizin olduğunu hatırlatmamız gerekiyor.
Yalnız sevginin ve merhametin tedavi ediciliğini, yaralarımıza merhem olacağını anlatabilmeliyiz…
Derin ilişki yoksunu yaşayan gençler açlık çekiyor.5000 arkadaşım var facede diyen yakışıklı, derdimi anlatacağım iki kişi bulamıyorum diyor. Ne kadar dramatik.

***

Günümüz çocukları hayatı bir savaş gibi algılıyor…
Sırtına, taşıyamayacağından fazla yük yüklenmiş, hayatı bir mücadele ve ayakta kalabilme savaşı olarak tanımış çocuklar, korku, endişe ve şüphe içinde kalarak etrafları ile iletişim kuruyorlar. Her an kendisinin bir darbe alacağını, her an aldatılacağını ve her an kandırılacağı paranoyası ile çevrelerine şüphe ile bakıyorlar ve bu gergin bekleyiş bir gün akıl zembereğinin boşalmasına kadar devam ediyor.
O halde, anne ve babalar, çocuklarını yetiştirirken, kapasitelerini ve sınırlarını zorlamak, çocuklarının, ileride taşıyamayacağı bir yükün altına girmelerini teşvik etmek, onların yeteneklerini ve gizil güçlerini tanımadan pofpoflamak, tek başına ayakta kalma mücadelesine yönlendirmek yerine, onları, sosyal yaşamla, çevreyle diyalog, işbirliği ve etkileşime geçerek hayatlarını sürdürmeye teşvik etmelidirler…Ben değil Bİz…