Erciyes Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Munis Dündar, Avrupa Biyoteknoloji Derneği Başkanlığı’na seçildi.

Prof. Dr. Munis Dündar  (4) [800x600]2011 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde İstanbul’da düzenlenen Avrupa Biyoteknoloji Kongresi İtalya’nın Lecce kentinde gerçekleştirildi. Kongreye 45 farklı ülkeden 500’e yakın bilim insanı katıldı.

Avrupa Biyoteknoloji Derneği’nin (EBTNA, European Biotechnology Thematic Network Association) himayesinde gerçekleştirilen bu yıl ki kongrede derneğin genel kurul toplantısı da yapıldı. Bu toplantıda dernek yönetim kurulu İtalya, Fransa, Slovakya, İspanya, İngiltere ve Türkiye’deki üyelerden seçildi. Yine aynı toplantıda Erciyes Üniversitesi Tıbbi Genetik A.D. Başkanı Prof. Dr. Munis Dündar 2. kez yönetim kurulu ve Avrupa Biyoteknoloji Derneği Başkanlığı’na seçildi.

Avrupa Biyoteknoloji Derneği ve Amacı

EBTNA 18 yıllık geçmişiyle önder bir kuruluştur. Dernek faaliyetlerini Avrupa’dan, Pasifik Asya’dan, Latin-Amerika’dan olmak üzere 40 ülkenin koordinatörlük sistemiyle yürütmektedir. Derneğin amacı biyoteknoloji alanında hem bilimsel ve akademik çalışmaları hem de sanayiyi bir araya getirerek birlikte projeler hazırlamak; lisans ve yüksek lisans programları ile biyoteknoloji alanında uzman kişiler yetiştirerek bu alana katkı sağlamak için çaba göstermektedirler. Her yıl düzenledikleri kongre, sempozyum, toplantı gibi aktiviteler düzenleyerek, alanında uzman kişiler ile birlikte sanayiyi bir araya getirerek faaliyetlerini yürütmektedir.

Geçen yıl Bratislava’da gerçekleştirilen kongrede O.R.F. Genetics firmasına verilen “En İyi Biyoteknoloji Ürünü” ödülü bu sene de sahibini buldu. İspanya merkezli biyoteknoloji firması BIOPOLIS, çölyak hastaları için geliştirdiği ürün ile ödüle layık görüldü. Ayrıca kongre boyunca sunulan 300’e yakın poster sunumu ve 80’e yakın sözlü sunum arasından seçilenlere 1.lik 2.lik ve 3.lük ödülleri verildi.

Türkiye Biyoteknoloji Alanında Nerede?

Türkiye şu an G20 ülkeleri arasında yer almasına rağmen biyoteknoloji alanında ilk 20 ülke arasında yer almamaktadır. Bugünkü koşullarda biyoteknoloji sektörünün lokomotifi konumunda bulunan ilaç endüstrisine ülkemizin ayırdığı meblağ 500 – 600 milyon dolar civarındadır. Biyoteknolojiye ayırdığı miktar ise 3,5 milyar dolar düzeyindedir. Avrupa için bu miktar 100 milyar dolar, dünya lideri Amerika için ise 600 milyar dolar civarındadır. Gelişmekte olan ülkeler arasında bulunan ve ülkemiz ile kıyaslanabilir bir ülke olan Brezilya Biyoteknoloji sektörüne yıllık 18 milyar dolar para harcamaktadır.

Türkiye coğrafik olarak avantajlı bir konuma sahiptir. İlk olarak Avrupa, Asya ve Afrika’nın kavşak bölgesidir. İkincisi çevresindeki ülkeler gelişmemiş ülkelerden oluşmaktadır. Bu münasebetle geliştirilecek ürünlerin yukarıda bahsedilen bölgeler dağıtımı milli gelire kısa vadede büyük katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin coğrafik konumunun bir diğer avantajı da 4 mevsimin yaşanması ve buna bağlı ortaya çıkan bitki çeşitliliğidir. Doğru stratejilerle ülkemizin coğrafik özellikleri tarım ve hayvancılık biyoteknolojisi ile birleştirildiğinde gelişim kaçınılmaz olacaktır.

Bizim yapmamız gereken biyoteknoloji Türkiye için gelecek 10 yıllarda en önemli alternatif sektörlerden biri olmalıdır. Bu süreçte yapılması gereken basamakları 3 ana grupta toplayabiliriz. Eğitim, araştırma ve ürüne dönüştürme. Eğitim için rekabetçi, yeniliğe yatkın, altyapılı üniversitelerin kurulması ve mevcut üniversitelerin araştırma kabiliyetlerinin artırılması ve bu üniversitelerde biyoteknolojinin çeşitli alanlarına yönelik bölümler açılması gereklidir. Bu alanda araştırma merkezleri kurulmalı ve özel teşebbüsü destekleyici yaklaşımlar ortaya koyarak ürünler ortaya çıkarılmalıdır. Son olarak da bu araştırmalardan ortaya çıkan ürünleri sanayi işbirliği ile üretime geçirmeli ve ülkemiz için fayda sağlayabilecek seviyeye getirmeliyiz. Biyoteknoloji alanındaki bu gelişim ister istemez ülkenin dinamik nüfusunun ve yetişmiş elemanlarının istihdamında da önemli rol oynayacaktır.