Ekonomi-teknoloji-sağlık-magazin-yaşam haberleri (09.11.2021)

Geleceğin şehirlerini yerküreye saygılı teknolojiler inşa edecek

Nüfusu, sanayi ekosistemi ve çevrelerine olan etkileşimleriyle şehirler, her geçen gün gelişen dünyanın değişen dinamikleriyle karşı karşıya kalıyor. Bu noktada, yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirleri bugünden inşa etmek ve ekolojik dengeyi koruyan yapıların tercih edilmesi giderek daha da önemli hale geliyor. Özellikle de kentsel dönüşümle birlikte yeniden yapılanma sürecinde olan Türkiye’de… Yerküreye dost yaşanabilir kentler inşa etmekse, şehirlerin farklı ihtiyaçlarını makro bir bakış açısıyla tanımlamak ve bu tanım üzerinden yapılacak planlama ve yatırımlarla mümkün. Şehirleşmede sürdürülebilirliğin ön koşullarından olan yeşil uygulamalar ve yapı güvenliğine dikkat çeken Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü kapsamında geleceğin sürdürülebilir şehirlerine yönelik yatırımlar ve çözümler hakkında önemli bilgiler verdi.

Ekonomik gelişmeler başta olmak üzere hızlı nüfus artışı ve sanayide yaşanan köklü dönüşümler büyük kentlere göçü artırırken şehirlerin, yeni insan dalgasını kaldırabilmesi için etkili çözümler gerekiyor. Hem insan popülasyonunun şehrin kaynaklarını en verimli şekilde kullanabilmesi hem de biyolojik sistemlerin çeşitliliği ve üretkenliğinin devamlılığı için hayati olan bu çözümler, sürdürülebilir şehirlerin hayata geçmesini zorunlu kılıyor. İmza attığı teknolojilerle güvenli yapıların inşasında rol alan Hilti, kentlerin yaşam alanı olarak varlığını sürdürebilme yeteneğini güçlendirmek için çalışıyor.

Yapı stokunda sürdürülebilirlik güvenli yapılarla başlar

İnsanların güvenle yaşayabilecekleri yapılar olmadan sürdürülebilir şehirlerden bahsetmenin mümkün olmadığına dikkat çeken Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan; “Şehirlerimizin her geçen gün artan nüfus karşısında kapasitelerini kullanabilmeleri ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için sürdürülebilirlik, sürdürülebilirlik içinse yapı güvenliği şart. Tüm alt yapıların modernizasyonunun tamamlanmış olması sürdürülebilirlik için yeterli olmuyor. Türkiye’nin yüzölçümünün yaklaşık yüzde 92’sinin deprem kuşağında yer aldığı düşünüldüğünde mevcut yapıların dayanıklılık performanslarının artırılması ve yeni inşa edilecek binaların güvenlik standartlarına uygun olarak yapılması gerekiyor. Biz Hilti olarak yapıların olası bir depreme karşı dayanıklılığını test etmek ve çıkan sonuçlara göre güçlendirmek için çeşitli çözümler sunuyoruz. Binalardaki yapı elemanlarının sağlıklı bir şekilde sabitlenmesini sağlayan dübeller ile hayati düzeyde riskli olabilecek sorunları nötralize ediyoruz.” dedi.

Sağlıklı şehirler için yapıların dayanıklılık performansı artırılmalı

Deprem ülkesi Türkiye’de dübellerin kritik önem taşıdığına dikkat çeken Özgecan Işıltan; “Binalardaki hasarları önleyen C2 sismik onaylı dübellerimiz yapısal beton-beton ve çelik-beton birleşimleri, mekanik ve elektrik tesisatı sabitlenmesi, asansör ya da dış cephe sabitlenmesi gibi yapıların pek çok alanında kullanılıyor. Bir diğer önemli konu olan yapısal analizlerde ise donatı tarama sistemimiz PS 300 öne çıkıyor. Analizlerde inşaat demirlerinin yerinin belirlenmesi, derinlik ölçümü ve boyut kesiti için beton detektörü özellikleri ile dikkat çeken PS 300 Ferroscan, özellikle mevcut yapıların durumunun değerlendirilmesi ve depreme dayanıklılığının ortaya koyulmasında çok önemli bir rol oynuyor. Binaların güçlendirilmesinde kullanılan filiz ekiminde yeni tasarım metodu olan EOTA TR069 ise daha önce yönetmelik kapsamında olmayan filiz ekim işlerini kapsıyor ve binanın dayanıklılık performansının iyileştirilmesinde etkili bir rol üstleniyor. Bu bağlamda pazara bu yıl sunduğumuz EOTA TR069’a uyumlu RE500 V4 ve HY200 V3 kimyasal ankrajlar ile güçlendirme projelerine önemli bir katma değer sunuyoruz” şeklinde konuştu.

Ekolojik yatırımlar ve yeşil uygulamalarla sürdürülebilir şehirler inşa edilebilir

Sürdürülebilir, değer yaratan bir organizasyon olma stratejisi doğrultusunda faaliyet gösterdiklerini ifade eden Işıltan; “Hilti olarak tüm süreçlerimizi gelecek nesillere daha iyi bir gezegen bırakmak adına sürdürülebilirlik stratejisiyle yürütüyoruz. İmza attığımız teknolojilerle geleceğin yapılarının inşasında önemli bir rol üstlenirken gezegen ile olan dengeyi de optimum seviyede tutuyoruz. Geldiğimiz noktada şehirlerde yaşayan insan nüfusunun hızla artmaya devam ettiğini görüyoruz. Bu konuda yapılan araştırmalar 2050 yılında şehirlerde yaşayan toplam nüfus oranının yüzde 66’ya ulaşacağını gösteriyor. Popülasyonun giderek yoğunluk kazandığı şehirlerde hizmetlerin olabildiğince eşit dağılması, alt yapı sistemlerinin bu yoğunluğu kaldırabilecek güce erişmesi, sera gazı salımının kontrol altına alınması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması sürdürülebilir şehirlerin alt kırılımlarını oluşturuyor. Biz bu alt kırılımların en efektif şekilde hayata geçmesi için gerekli yapı teknolojileriyle geleceğin şehirlerine çözüm ortaklığı yapıyoruz. Her bireyin sağlıklı bir yerde barınma ihtiyacının temel hak ve özgürlükleri olduğuna inanarak Hilti Vakfı aracılığıyla hayata geçirilen Uygun Fiyatlı Konut ve Teknoloji Merkezi projesi ile az gelişmiş ülkelerde uygun fiyatlı konut imkânı sağlıyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.

OİB, ABD otomotiv pazarındaki payını artırma hedefinde

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB), ABD’nin en büyük otomotiv yan sanayi fuarı olan AAPEX 2021 – Otomotiv Aftermarket Fuarı’na Milli Katılım Organizasyonu gerçekleştirdi.

Pandemi nedeniyle geçen yıldan bu yana online fuarlar ve dijital sektörel ticaret heyetleri gibi organizasyonlarla mevcut ve alternatif pazarlarda ihracatı artırmaya çalışan OİB, fiziki fuarların da başlamasıyla bu alandaki faaliyetlerini de hızlandırdı. Bu kapsamda AAPEX 2021 – Otomotiv Aftermarket Fuarı’na Milli Katılım Organizasyonu gerçekleştiren OİB, 100 milyar dolarlık otomotiv tedarik endüstrisi ithalatı yapan Amerikan pazarından Türk otomotiv sektörünün daha fazla pay almasını hedefliyor.

ABD’nin Las Vegas şehrinde gerçekleştirilen ve otomotiv yan sanayi sektöründe faaliyet gösteren 14 Türk firmasının katıldığı AAPEX 2021 – Otomotiv Aftermarket Fuarı’nda, dünyanın pek çok farklı ülkesinden otomotiv sektörü temsilcileri bir araya gelip sektörün son durumuyla ilgili görüş alışverişinde bulunma şansı yakaladı.

“Hedef pazar ABD, ihracatçı için büyük bir potansiyel”

AAPEX 2021 – Otomotiv Aftermarket Fuarı’nda OİB adına yer alan ve OİB Info Standında konukları ağırlayan OİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Orhan Sabuncu, fuarla ilgili değerlendirmede bulundu. Dünyanın en büyük ithalatçısı olan ABD’den otomotiv endüstrisindeki payımızı artırmak için çalıştıklarını belirten Sabuncu, “pandemi öncesi 11 milyon adet ile dünyanın en büyük motorlu araç üreticilerinden birisi olan ABD, dünyanın en büyük otomotiv üretim merkezleri ve ithalatçısı arasında yer alıyor. Ülkenin otomotiv ithalatı 2020 yılında 254 milyar dolar olarak gerçekleşirken, sadece 8708 faslındaki tedarik endüstrisi ithalatı da 60 milyar dolar olmuştur. Diğer ürünlerle birlikte ülkenin tedarik endüstrisi ithalatının 100 milyar dolara ulaştığı tahmin edilmektedir. Hedef pazarımız olan böyle büyük bir ülkeden aldığımız payı artırmak için çok daha fazla çalışmamız gerekiyor” dedi.

AAPEX 2021 – Otomotiv Aftermarket Fuarı’nın bu anlamda önemli bir organizasyon olduğuna dikkat çeken Sabuncu, “ABD’ye yönelik otomotiv ihracatımız son 3 yıldır ortalama 1 milyar dolar olarak gerçekleşmektedir ve ABD otomotiv endüstrisinde en fazla ihracat yapılan ilk 10 ülke arasında yer almaktadır. ABD’ye yönelik tedarik endüstrisi ihracatımız da 2020 yılında 539 milyon USD’ye ulaşmıştır. Böyle fuarlar başta olmak üzere yapılacak çeşitli çalışmalar ile ABD’nin 100 milyar dolara ulaşan tedarik endüstrisi ithalatından daha fazla pay alabilmek mümkün görünüyor” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

Depozito sistemiyle çevresel ve finansal kaybın önüne geçiliyorDepozito sistemi uygulamaları çerçevesinde, yeniden kullanılabilir cam, plastik ya da metal ambalaj atıklarının toplanarak atığın ilk oluşma noktası, optimize bir şekilde toplanması ve bütün evrelerinin izlenmesiyle katkı sağlanması hedefleniyor. Evreka Kurucu Ortağı ve CEO’su Umutcan Duman, bu sistemle geri dönüşüm oranlarının ciddi oranda artacağını, ülke ekonomisinde “çöp” diye yok olan kaynakların ekonomi içinde kalacağının altını çiziyor. Uygulama sayesinde büyük bir çevresel ve finansal kaybın önüne geçilmesi hedefleniyor. Tüm atık yönetimi ve geri dönüşüm sürecini dijitalleştirmek için bulut tabanlı ERP yazılım ve donanımları sunan SaaS şirketi Evreka, Türkiye’de başlatılan uygulamalar kapsamında tüketilen içeceklerin ambalaj atıklarının depozito sistemiyle toplanması hareketine destek veriyor. Atık yönetimi gibi büyük projelerin merkezi olarak yönetilebilmesi, verilerin toplanması ve analizi, karar destek sistemleri, entegrasyon kabiliyetleri gibi noktaların giderek önem kazandığını belirten Umutcan Duman, “Tüm dünyada atık yönetimi ve geri dönüşüm süreçlerine dair deneyimlerimizi bir potada eriterek, Türkiye’de çevresel ve finansal kaybın önüne geçecek başarılı projelere imza atmayı hedefliyoruz. Süreçte etkisi olan ve rol oynayan tüm paydaşlar, kurum ve kuruluşlarla iletişim halinde kalarak bilgi, görüş paylaşımı ve işbirliğine açık olduğumuzu aktarmaya çalışıyoruz.Merkezi bir yazılımın olması gerekiyor“Hayalimiz yeni kurulacak bir düzen ile sistemin tamamen merkezi bir yazılım üzerinden yönetilebiliyor olmasını sağlamak” ifadesini kullanan Duman, sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu sayede Türkiye çapında mahalle mahalle geri dönüşüm oranları takip edilebilecek, gerekli yerlerde eğitim çalışmalarına ağırlık verilmesi sağlanabilecek, tüm süreçler anlık olarak takip edilebilecek ve istenen ölçüde anlık olarak raporlama yapılabilecek. Bu noktada sistem tasarımı süreçlerinde karar verici mercilerle fikir ve deneyimlerimizi paylaşmak üzere sürekli dirsek temasında olmayı hedefliyoruz.Geri dönüşüm otomatı ve ödeme altyapısı sağlayıcılarıyla entegrasyonlara açığız. Halihazırda entegre olduğumuz yapıları da burada kullanabiliriz. Hiyerarşik olarak kurgulayabildiğimiz arayüzlerimizle farklı katmanlar için farklı raporlama kabiliyetleri sunmaya hazırız.”Bu sistemle geri dönüşüm oranlarının ciddi şekilde artacağını söyleyen Duman, “Depozito sistemi; atık ayrıştırma ve daha az atık çıkarma konusunda halkın bilinçlenmesine de katkı sağlayacaktır. Bu noktada Bakanlığın hedefleri doğrultusunda Türkiye’de depozito sistemi sayesinde toplanacak yüksek kaliteli atıkların (kaynağın) kapalı döngü geri dönüşüm oranını ilk yılda yüzde 70, ikinci yılda yüzde 80 ve üçüncü yılda da yüzde 90 seviyesine çıkarabilir. Örnek ülkeler arasında Danimarka yüzde 95 toplama hedefi koyarak ülkeler arasında en yüksek maliyetle bu işi yürütüyor ve toplam iade oranını yüzde 90 civarında tutarak verimli şekilde sistemini halen devam ettiriyor. Litvanya hedefini 2025 itibarıyla ambalajların yüzde 90’ını geri dönüştürmek olarak belirledi. 2017 rakamlarına göre toplam iade oranı yüzde 91,9. Kutu: yüzde 93, PET: yüzde 92, Cam: yüzde 83. Litvanya, Depozito İade Sistemi’ne en yeni başlayan ülkelerden biri ve kalabalık olmayan nüfusuyla çok başarılı bir sistem kurmuş. Ayrıca yüksek toplama oranlarıyla sisteme geçmek isteyen ülkeler arasında en çok gözlemlenen ülke durumunda. Ülke ekonomisinde ‘çöp’ diye yok olan kaynaklar ekonomi içinde kalacak ve büyük bir çevresel ve finansal kaybın önüne geçilmiş olacak” dedi.

Türk Eğitim Derneği’nin İstanbul Maratonu kampanyası 22 Kasım’a kadar devam edecek43. İstanbul Maratonu’nda Türk Eğitim Derneği’yle “eğitim değiştirir” kampanyası için koşan 330 kişi, 455 öğrenciye burs desteği sağladı. Kampanyaya destek 22 Kasım’a kadar devam edecek.Türkiye’nin eğitim alanındaki ilk ve en köklü sivil toplum kuruluşu Türk Eğitim Derneği’nin gönüllüleri, 43’üncü İstanbul Maratonu’nda, “eğitim değiştirir” kampanyası kapsamında burslu öğrencilere destek olmak için koştu. Sanal koşu ve parkura katılan 330 gönüllü, topladıkları bağışlarla 455 öğrencinin bir yıllık eğitim masrafını karşıladı. Kampanyaya bağışlar 22 Kasım’a kadar devam edecek. Koşuya katılan kurumsal gönüllüler arasında Denizbank, Zurich Sigorta, TAV Havalimanları, Koluman Holding, FNSS, Mikropor, Pia Bilişim, Daiichi, Schneider Electric, Stokactive, Siemens Healthineers, GGE Law Office, Archerson ve TED okulları yer aldı.

Avrupa’da gerçekleşecek TOUGHBOOK Ambulans Forumu’nun kayıtları başladıEtkinlik, Ambulans Hizmeti sunan şirketlerle buluşarak teknolojinin Avrupa’da bu sektörün geleceğine nasıl yön verdiğini görme fırsatını sunuyor. Avrupa’da gerçekleşecek TOUGHBOOK Ambulans Forumu’nun kayıtları başladı. Teknolojinin sektörün geleceğine nasıl yön verdiğini konuşmak için teknoloji uzmanlarıyla ambulans hizmetlerini bir araya getirecek olan online etkinlik, 25 Kasım 2021, perşembe günü TSİ 12.00 – 14.00’te gerçekleşecek. Etkinliğe https://toughbook.panasonic.eu/ambulance-forum sitesinden kayıt olunabiliyor. Ambulans Forumu, 2021’in başlarında düzenlenen Avrupa TOUGHBOOK Polis Forumu’nun ardından düzenlenmesi planlanan özel acil durum hizmetleri etkinliğinin ikincisi olma özeliğini taşıyor. Etkinlik takviminde yer alan önemli konular arasında ambulans hizmetlerindeki teknoloji trendlerini inceleyen yeni bir araştırma bulunuyor. White Space Strategy COVID’in uzaktan sağlık çözümlerinin kullanımındaki artışa nasıl sebep olduğunu, ilerleyen dönemlerde ön saflardaki personel ve hastane hizmetleri arasında nasıl daha entegre iletişim olacağını ve gelişmiş güvenlik hizmetleriyle Android’in nasıl sektörde tercih edilen işletim sistemi olabileceğini ele alacak. Sektör uzmanları ve Microsoft, Intel ve NetMotion gibi teknoloji liderleri de gerçekleştireceği konuşmalarda ambulans sektöründeki dijitalleşmeyi ve mobil bilişim alanındaki en son yeniliklerini, ön saflarda kritik bağlantıları sürdürmenin zorluklarını ve Windows 11’in acil servislere olası faydalarını tartışacak. Etkinlikte yerel dillerde yapılacak oturumlar da yer alıyor. Bu oturumlarda İtalya, İspanya ve Benelüks gibi Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde ambulans hizmetlerindeki teknoloji inovasyonlarına ışık tutulacak. Bu teknolojik inovasyonlar arasında ön saflarda kullanılmak üzere dijital hasta kayıtlarının entegre edilmesi ve elektronik kimlik okuyucuların etkili bir şekilde kullanılması gibi alanlar var. Panasonic Kurumsal Mobil Çözümler Avrupa Başkanı Daichi Kato, etkinlikle ilgili şunları söylüyor: “Etkili dijitalleşmeyle cevap verme süresini kısaltmak, hastalara daha iyi bakım sunmak ve daha fazla hayat kurtarabilmek için ambulans ekiplerini güçlendirmek mümkün. Bu forum, en yeni çözümlerin nasıl başarıyla kullanıldığını paylaşmak ve donanım, iletişim ve uygulamalardaki yeni gelişmeler hakkında daha fazla bilgi edinmek için teknoloji ve ambulans uzmanlarını bir araya getiren önemli bir fırsat sunuyor. Bu yüzden görevi teknolojilerle ilgili olan veya teknolojik gelişmelerle ilgilenen ambulans hizmeti sektöründeki tüm çalışanları bugün kaydolmaya davet ediyorum.”

Tüketicilerle birlikte siber saldırganlar da kasım indirimlerini heyecanla bekliyorDünyanın dört bir yanındaki alışveriş severlerin her yıl merakla beklediği kasım ayı indirim dönemleri başlıyor. Ancak siber saldırganlar da online alışveriş hacminin ve alışveriş yapan kişi sayısının büyük ölçüde arttığı bu dönemleri tüketiciler gibi iple çekiyor. E-ticaret sitelerine karşı gerçekleştirilebilecek saldırıların hedefi olmamak ve indirim döneminde dolandırıcılık kurbanı olmamak için platformunda 1000’den fazla bağımsız siber güvenlik uzmanı bulunan BugBounter hem şirketlere hem de tüketicilere yönelik ipuçlarını paylaşıyor. COVID-19 ile birlikte artan dijitalleşme ve fiziksel yapılan birçok sürecin online dünyaya taşınması artık tüm dünyada gözlemlenen bir gerçek. Dijital dünyada yapılan işlem hacmindeki artışın siber suçlular için fırsat yarattığı da birçok kişinin farkında olduğu, ancak şirketlerle birlikte daha fazla kişinin dikkat etmesi gereken bir durum. Şirketlerin güvenlik açıklarını denetleme, bulma ve doğrulama ihtiyacını bünyesindeki 1000’in üzerinde bağımsız araştırmacıyla hızlı ve güvenilir bir şekilde karşılayan BugBounter.com, dünya çapında indirimlerin yapıldığı kasım ayında e-ticaret sitelerini ve bu indirimleri değerlendirmeyi planlayan tüketicileri siber saldırılara karşı uyarıyor ve kendilerini korumasına yardımcı olacak bilgiler aktarıyor. Son birkaç yıl içinde siber saldırıların sıklığına paralel olarak bu saldırıların gelişmişlik düzeyi ve yarattığı yıkıcı etkide artış gösteriyor. Birçok sektörde olduğu gibi e-ticarette de bu artış etkisini gösteriyor. Özellikle 2020’de artan online alışveriş de siber saldırganların iştahını kabartıyor. Sadece Eylül 2020’de online ticaretin büyüklüğü kapanma öncesi Mart 2020’ye kıyasla yüzde 49 arttı. Kasım itibariyle e-ticaretin adeta doruk yapacağı bir döneme giriş yapıldı. Tüm dünyada beklenen artışın en önemli sebeplerinden birisi olan kasım indirimleri Türkiye’de de heyecanla bekleniyor. Ancak online alışveriş yapacak tüketicilerin yanı sıra siber saldırganlar da bu heyecanı paylaşıyor. Bu süreçte kullanıcıları oltalama denemeleri, kötü amaçlı yazılımlar, fidye yazılımları ve güvenilir e-ticaret sitelerinin büyük oranda benzerleri gibi birçok tehdit bekliyor. Online alışveriş dönemini mümkün olan en güvenli şekilde gerçekleştirmek için de şirketlerin ve kullanıcıların bazı önlemler alması gerekiyor. Şirketler siber güvenlik yapılarını mutlaka denetletmeliKonu siber güvenlik olunca sadece kullanıcıların değil, şirketlerin de adım atması gerekiyor. Kampanya döneminde web sitesine gelecek trafiğin ve sosyal medyada markayla ilgili konuşmaların yükseleceği bu dönemlerde siber güvenlik alanında yapılan yatırımları da artırmak gerekiyor. Çünkü e-ticaret siteleri gibi kötü niyetli hackerlar da bu dönemi bekleyip gerek son kullanıcı bilgilerini gerekse e-ticaret şirketinin bilgilerine ulaşmaya çalışıyor. Bu alanda yapılacak bir kontrol, siber suçluların önünü başarıyla kesebiliyor. Öte yandan sahteciliğe karşı korumalarını da güçlendirebilir ve müşteri hizmet ekiplerini olası sorunlara karşı hazırlayabiliyor. BugBounter.com Kurucu Ortağı Murat Lostar, konuyla ilgili şunları söyledi: “Şirketler alabileceği tüm önlemlere ek olarak uygun maliyetle sistemlerini denetletebilir ve bir siber saldırgan yıkıcı sonuçlar yaratmadan açığını kapatarak bu önemli indirim dönemini daha kolay bir şekilde atlatabilir. Güvenliğin en üst düzeyde olduğundan emin olmak için gerçekleştirilebilecek düzenli bir bug bounty (ödül avcılığı) programı, potansiyel ve mevcut açıkların keşfedilmesinde en etkili adımlardan biri olarak öne çıkıyor. Çünkü şirketler bug bounty programları sayesinde sistemlerini olası bir siber saldırıya karşı en uygun maliyetle, en yetenekli uzman ordusuna denetletebiliyor. İncelemeye birkaç kişi değil, yüzlerce araştırmacı dahil oluyor. BugBounter.com olarak ülkemizde öncülük ettiğimiz bu yöntem sayesinde kurumlar sadece varlığı deneyimli uzmanlar tarafından doğrulanmış güvenlik açıkları için ücret ödüyor ve bu sayede ayırdıkları bütçeleri verimli bir şekilde yönetebiliyor. Ayrıca siber güvenlik uzmanlarına vereceği ödülü, programın takvimini ve kapsamını kendi belirleyebildiği ve her an düzenleyebildiği için sistemlerinin güvenliğini o anki bütçelerine ve iş planlarına uygun olarak kontrol ettirebiliyor. Platformun güvenlik araştırmacıları, buldukları zafiyetleri raporladıktan sonra yetkili ekiplerimiz kısa süre içinde doğrulama süreçlerini tamamlıyor, önemine göre derecelendiriyor ve şirketin belirlediği güvenlik ekiplerine iletiyor. Kapatılan açıkların kontrolü de yine aynı uzmanlarca gerçekleştiriliyor.” Şirketler siber güvenlik yatırımlarını artırırken bu dönemi bekleyen kullanıcıların da kendi güvenlikleriyle ilgili konulara daha fazla özen göstermesi gerekiyor. Kullanıcıların alabileceği önlemler de aşağıda yer alıyor. Güçlü ve özel şifreler kullanılmalıEle geçirilen giriş bilgilerinin yüzde 37’si çalıntı ya da düşük şifreyle korunuyor. Bu yüzden en az 8 karakterli, büyük ve küçük harfin yanı sıra rakam ve noktalama işaretleri içeren bir şifre kullanılması çok önemli. Ayrıca giriş bilgilerinin başkalarıyla paylaşılmamasına ek olarak herhangi bir e-ticaret sitesine giriş için belirlenen bilgilerin başka üyeliklerde kullanılmaması da büyük fark yaratıyor. Şifreleri ezberlemekte zorlanan kişilerin de yardımına şifre yöneticileri koşuyor. Cihazların eksiksiz bir şekilde korunması çok önemliBireysel cihazların yanı sıra pandemiyle birlikte evde kullanılmaya başlanan iş bilgisayarları gibi internet bağlantısı bulunan cihazlarda tehditlere karşı koruma için antivirüs yazılımının ve güvenlik duvarının kurulmuş olması gerekiyor. Sosyal mühendislik denemelerine karşı tetikte olmak gerekiyorSiber saldırganların cihazları ele geçirmesini engellemenin en etkili yollarından birisi, sosyal mühendislik olarak da adlandırılan birçok yanıltıcı yöntemle yanlış linke tıklama ihtimaline karşı dikkatli olmaktan geçiyor. Yasal kurumlar kullanıcılarından isim ve şifre bilgilerini asla talep etmez. Dolayısıyla herhangi bir sebepten birisi şifre sorduğunda cevap her zaman net bir şekilde “Hayır” olmalı. Ayrıca şüpheli görünen bir e-postadaki bağlantılar da tıklandığı zaman yüksek ihtimal cihazınıza zarar verecektir. Bunun önüne geçmek için e-postadaki gözden kaçmayan yazım hataları, e-postayı gönderen adresin uzantısı ve e-postadaki linkin gönderdiği adrese dikkatli bakmak gerekiyor. Adres uzantısı ve link gibi bilgiler gerçek sayfayla büyük ölçüde benzerlik gösterebileceği için özellikle bu kısımlara karşı tetikte olmak, bir saldırının hedefi olmak ile olmamak arasındaki farkı belirleyebilir. Başında HTTPS olan web sitelerini tercih edinHTTP ile HTTPS arasındaki tek bir “S” harfi güvenlik açısından çok büyük fark yaratabiliyor. Yalnızca bir web sitesinin kimliğini doğrulayan ve şifreli bir bağlantı sağlayan dijital SSL sertifikasıyla elde edilebilen HTTPS, web sitesinin güvenli olmasına yardımcı oluyor.

EŞİK: YARGI PAKETİ ile ÇOCUKLARIN ve KADINLARIN HAYATLARINI ve HAKLARINI TEHDİT EDEN DEĞİŞİKLİKLER ÖNERİLİYOR

5 Kasım günü TBMM Adalet Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gönderilen 5. Yargı Paketi’nde İcra İflas Kanunu’nun bazı maddelerinde önerilen değişiklikler çocuklar ve kadınlar açısından ciddi riskler içeriyor. Kamuoyuna, çarpıtılmış bir isimle ‘çocuk haczi” olarak lanse edilen çocuk teslimi ile ilgili önerilen değişiklikler çocuğun üstün yararını gözetmiyor.

Alelacele Adalet Komisyonunda kabul edilen teklif, EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu olarak geçen ay başlattığımız   “Yasalara Dokunma Uygula” kampanyasının ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor.  Kadın ve çocuk haklarını garanti altına alan mevcut yasal düzenlemeler uygulanmayıp hatta hukuksuz şekilde ortadan kaldırılırken “reform” adı altında sunulan hiçbir yasal değişikliğin olumlu olmayacağını biliyor ve ısrarla “yasalara dokunma uygula” demeye devam ediyoruz.

İcra İflas Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik öneren kanun teklifi, çocuğun kişisel görüşme hakkını düzenleyen maddeleri de içeriyor. İlgili düzenleme, çocuğun üstün yararı ilkesini, sadece tekrarlamakla yetinip, ilkenin uygulanması yönünde somut tedbirler içermiyor. Kurumsal mekanizma düzenlemeyen teklifin bu haliyle yasalaşması durumunda kaygı verici gelişmelere yol açacaktır.

Çocuğun kişisel görüşme hakkı; boşanma aşamasında, boşanmış veya ayrılmış olan çiftlerin müşterek çocukları varsa, bu çocukların her iki ebeveyni ile de sürdürülebilir kişisel ilişki kurma hakkının tanımı, çocuğun, anılan hakkın öznesi olduğunu açıkça ortaya koyar. (BM Çocuk Hakları Sözleşmesi M 9) Sözleşmeye göre, çocuğun kişisel ilişki kurma hakkının yükümlüsü her iki ebeveyn ve hakkının kullanımına ilişkin düzenleme kamu idaresinin sorumluluğudur. Ancak çocuğun hakkını kullanması için yapılacak düzenlemenin ve kişisel ilişki kurma hakkının kullanılma koşulu çocuğun üstün yararı ilkesidir.

 Mevcut düzenlemeye göre;

Eğer çocuğa ve/veya kadına karşı bir şiddet tehdidi ve/veya çocuğun velayet sahibi ebeveynden kaçırılarak zorla alınması ihtimali varsa kadınlar, çocuğa kişisel görüşme hakkının kullandırılması işleminin İcra Daireleri aracılığıyla gerçekleştirilmesini isteyebilir. Bu yöntemle çocuk, bir pedagog, bir icra memuru ve bir polis vasıtayla anneden alınıp, sonra aynı şekilde anneye teslim edilir.

Süreçte uzmanların yer alması görüşmenin çocuğun üstün yararı ilkesi ile gerçekleşmesi bu ilkeye aykırı ihtimalleri tespit ettiği takdirde işlemi durdurmayı sağlamak amaçlıdır. Bu özellikleri barındıran mevcut sistemde polisin varlığı ise şiddet ihtimaline karşı koruyucu önlem olduğu gibi icra dairelerine harç yatırma usulü de çocuğun, velayet sahibi olmayan ebeveyn tarafından teslim alındığını tespit ederek kaçırılmasını önlemek için gerekli ve yararlı bir tedbirdir.

“Çocuk haczi” denilerek olumsuz algı yaratılan çocuğun anne ve babası ile kişisel ilişki kurma hakkı, doğrudan doğruya kadınların ve çocukların can güvenliği ve mahkeme tarafından çocuğun üstün yararı doğrultusunda belirlenmiş olan velayet hakkına yönelik olası ihlali önlemekle ilgilidir.

Kanun teklifinde “çocuğumu özledim”, “çocuğumu görmek istiyorum” diyerek annenin yanından alınan ve görüşme sırasında babaları tarafından öldürülen çocuklar ve şiddete maruz kalan ve öldürülen kadınlar görmezden gelinmiş. Erkeklerin icra masraflarından kaçmak için değiştirilmesini istediği yürürlükteki düzenlemeye dokunulması, çocukların ve kadınların can güvenliğini tehlikeye atacak ve haklarını ihlal edecek. Mevcut yasanın değiştirilmesi değil etkin uygulanması için kamu idaresinin üzerine düşen sorumluluğu layıkıyla yerine getirmesi yeterlidir.

 Alelacele Adalet Komisyon’undan geçirilen kanun teklifinde;

Kadının can güvenliği yok

Ülkemizde her gün en az üç kadının adliye kapıları, okul önlerinde erkek şiddetine maruz bırakıldığı, öldürüldüğü gerçeğine karşın; kanun teklifinde, Adalet Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü’nce belirlenen çocuk teslimi mekanlarında, kadının can güvenliğinin sağlanmasına yönelik hangi önlemlerin alınacağı belirtilmemiştir. Teslim yerinde kadınların erkek şiddetine maruz kalma ihtimalinin öngörülmemiş olması kabul edilemez.

Teklifte velayeti elinde bulunduran ebeveyne, ki çoğunlukla bu ebeveyn annedir, “çocuk kaçıran” muamelesi yapılmaktadır. Kadınların çocuklarına veya kendilerine yönelik şiddet tehdidine dair endişeleri ve önlem alınmasına dair talepleri tamamen göz ardı edilmiştir. Üstelik kanun teklifi bu haliyle yasalaşırsa, kadınların çocuklarını şiddet tehdidi, can güvenliği riski olduğu için “teslim etmemesi” halinde disiplin hapsi ile cezalandırılması söz konusu olacaktır. Ve bu aşamada çocuğun üstün yararı ilkesi de göz ardı edilmektedir. Ayrıca söz konusu sürecin Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlüğü tarafından yürütülmesi, boşanmış ailelerin çocuklarının mağdur olduklarına dair ön kabulün ve boşanmanın “kötü” olduğu fikriyatının bir tezahürüdür.

Çocuğun üstün yararı lafta kalmış

Teklif maddelerinde altı çizilen çocuğun üstün yararı ilkesi, çocukla ilgili her konuda, haliyle kişisel ilişki kurulmasında da ana-baba yararı ile çocuğun yararının çatışması halinde çocuğun yararına üstünlük tanınmasını gerektirir. Kişisel ilişkinin amacı, kanun teklifinin gerekçesinde yazıldığı gibi “annelik veya babalık duygusunun tatmini” değil, çocuğun yararıdır. Çünkü kişisel ilişki kurma hakkının öznesi çocuktur. Çocuğun kişisel görüşme hakkının, taraflar ve hatta aileler arasında gerginliğe neden olması ancak bu hakkın temel öznesinin çocuk olduğunun yasalarca da kabulüyle aşılabilir. Çocuğun can güvenliğinin ve şiddetsiz yaşam hakkının gözetilmediği bir kanun teklifinde çocuğu anne-baba arasında paylaşılacak bir “nesne” olarak görüldüğü açıktır.

Uzman eşliğinde teslim muğlak ve göstermelik

Teklif metninde çocuk teslim merkezlerinde çalışan uzmanların mahkemeden bağımsız görev yapacağından bahsedilmektedir. Bu durum, her seferinde değişme riski olan uzmanın çocuğu tanımadan bir raporlama yapmasına yol açabilir. Teklifte bahsedilen danışmanlık tedbiri de teklifteki pek çok düzenleme gibi son derece muğlaktır. Söz konusu danışmanın hangi konuda ne kadar uzmanlığı, tecrübesi ve yetkisi olacağı belirsizdir. Bu da uzmanların varlığının göstermelik olduğuna ilişkin şüphe uyandırmaktadır. Oysa her somut olay; olayın tüm özellikleri, tarafların geçmiş ilişkileri, şiddet geçmişleri olup olmadığı gibi tüm unsurlar dikkate alınarak uzmanlar tarafından hazırlanacak bir raporla titizlikle belirlenmelidir. Bu konuda gösterilecek özenin ölçüsü, çocuğun yararı bağlamında en üst düzeye çıkarılmalıdır.

Özetle; 5. Yargı Paketi, kadınların ve çocukların kazanılmış haklarını ve hayatlarını tehdit eden kişisel görüşme hakkının düzenlenmesine ilişkin maddeleri sorun çözmek yerine yeni toplumsal sorunlar üretme özelliğine sahiptir. 

Çocuğun kişisel görüşme hakkına ilişkin maddeler tekliften çıkarılmalıdır. İlgili yasa maddeleri olduğu gibi korunmalı ve genelgelerle belirlendiği şekliyle etkin, özenli ve hassasiyetle uygulama sorumluluğu kamu idaresinindir. Toplumsal ihtiyaç, yasanın oldu bitti yöntemlerle değiştirilmesi değil etkin uygulanmasıdır.

Eşitlik İçin Kadın Platformu -EŞİK olarak yasalara dokunma uygula temel görüşümüz doğrultusunda Sarayın kalın duvarları arkasında yapılmış yasalara “hayır” diyoruz. Tüm tarafların ve uzmanların katılımıyla, çoğulcu, kapsayıcı ve müzakereci yöntemlerle demokratik ortamda, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle tasarlanmayan hiçbir yasal değişikliği kabul etmiyoruz.

Önümüzdeki yasama yılında her an yeni yasa teklifleri ile yoksulluk nafakasının süreye bağlanması, 6284 şiddet yasasının budanması, TCK 103 çocuk istismarcılarına af getirilmesi gibi girişimlerin Meclise getirilmesi olasılığa kaşı gözümüz açık ve takipteyiz.

İzocam, “enerji verimli şehirler” için yalıtımın önemine dikkat çekti

Dünya iklim krizi için alarmda! İzocam, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’nde hem artan enerji maliyetlerini düşürerek tasarruf etmek hem de geleceğin “enerji verimli şehirler” hedefine ulaşmak

Dünya Şehircilik Günü, 8 Kasım’da Türkiye’nin ve dünyanın kentleşme gündemi hakkında düzenlenen etkinliklerle kutlandı. 56 yıldır Türkiye’de yalıtım sektörüne öncülük eden İzocam, bu önemli günde hem artan enerji maliyetlerini düşürerek tasarruf etmek hem de geleceğin ihtiyacı olan “enerji verimli şehirler”i oluşturmak amacıyla yalıtımın önemine dikkat çekti.

Gün geçtikçe artış gösteren sera gazı salımı, küresel ısınmayı tetikleyerek iklim krizine zemin hazırlıyor. Gelecekte daha yaşanabilir bir dünya hedefine ulaşabilmemiz için çok geçmeden enerji kullanımını azaltmamız ve var olan kaynaklarımızı çok daha verimli bir şekilde kullanmaya başlamamız gerekiyor. Bu bilinçle ortaya çıkan “enerji verimli şehirler” kavramı, ekolojik sorunlardan arınmış yaşam alanları için, enerji politikalarının küresel bazda stratejik bir yaklaşımla belirlenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor.

Dünya ülkelerinin, bu hedef doğrultusunda en önemli adımlardan biri olan sera gazı salımının sıfırlanmasına yönelik uluslararası anlaşmalara imza attığını belirten İzocam Genel Direktörü Murat Savcı; “2030 yılına kadar karbon emisyonlarının 1990 yılı seviyelerine göre yüzde 55 oranında azaltılmasını ve 2050 yılına kadar Avrupa kıtasının ilk karbon-nötr kıta olmasını amaçlayan Avrupa Birliği (AB), 14 Temmuz’da yayınladığı ’Fit For 55 Package’ ile yol haritasını belirledi. Buna göre, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunun yüzde 55 seviyesine çekilmesi için bina sektöründe emisyonların yüzde 60 oranında azaltılması gerekiyor. Binalardan ortaya çıkan emisyonların çoğu ise genel alan ısıtma ve soğutmasından kaynaklanıyor. Bu noktada da binalarda yalıtımın önemi devreye giriyor. Yalıtım, dünyamızı bekleyen küresel ısınma ve iklim krizi tehlikesiyle mücadelede en önemli kalkanımız” diye konuştu.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne dayanarak hazırlanan Paris Anlaşması ile de endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2 santigrat derecenin olabildiğince altında, mümkünse 1,5 derece seviyesinde tutulması hedefleniyor. Anlaşmada, Kyoto Protokolü’nden farklı olarak, taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarını (Intended Nationally Determined Contribution/ INDC) sunarak, emisyon azaltım ve sınırlama hedeflerini koyması isteniyor. Kısa süre önce Paris Anlaşması’nı onaylayan ülkeler arasına katılan Türkiye’nin de daha önce hazırlanan 2030 hedefindeki ulusal katkı beyanlarını güncelleyerek; “enerji, atık, ulaşım, binalar, tarım” sektörlerinde emisyon azaltım hedeflerini yeniden sunması planlanıyor.

Türkiye’de INDC beyanı ile birlikte, yeni yapılan konut ve hizmet binalarının Binalarda Enerji Performans Yönetmeliği’ne uygun enerji etkin olarak inşa edilmesi gerekliliği, binalarda Enerji Kimlik Belgesi (EKB) oluşturularak enerji tüketimlerinin yıllara bağlı olarak azaltılması zorunluluğunu getirdi. Geçtiğimiz sene yürürlüğe girmiş olan EKB zorunluluğunun binaların ısı yalıtımı açısından değerinin belirlenmesinde önemli bir faktör olduğuna değinen Murat Savcı; “EKB’nin binaların alınması, satılması hatta kiralanması sırasında ibraz edilmesi gerektiğini artık biliyoruz. Yeni binalarda EKB sınıfının en düşük C sınıfı olması bekleniyor, ısı yalıtımı standartlarına göre inşa edilmeyen ve Enerji Kimlik Belgesi C’den düşük olan yeni binalar artık ruhsat alamıyor. EKB sadece yeni binalar için değil, eski binalar için de göz önüne alınması gereken bir konu. Eski binaların tadilatı sırasında ısı yalıtımı göz önüne alınırsa, hem EKB sınıfı yükseltilebilir ve konut değeri artar hem de buradaki hane halkı için doğalgaz faturalarında yüzde 60’ın üzerinde bir tasarruf sağlanmış olur” dedi.

Bir konutta yaşam konforunu belirleyen en önemli unsurun doğru yalıtımla doğru ısıl değerlere ulaşmak olduğunu kaydeden Savcı, “Doğru yalıtım; ısı yalıtımı yapılırken, binaların yangın riski ve yanıcılık yükü ile ses yalıtımı değerleri de göz önüne alınarak uygun malzeme ve kalınlıkta, yönetmeliklerin belirttiği şekilde yalıtım uygulamasının yapılmasını ifade eder. Doğru yalıtım binaların ve konutların değerlerini artırırken, kentlerin yaşam standartlarını da yükseltir; ülke ekonomisine de katkı sunar” şeklinde konuştu.

Tükettiğimiz enerjinin yarısından fazlasını dışarıdan ithal eden bir ülke olarak “enerji verimli şehirler”in ülke ekonomisine de katkısının büyük olacağının altını çizen Savcı; “Türkiye’ye baktığımızda 2019 yılında enerji ithalatımızın 41,2 milyar dolar ile 202,7 milyar dolarlık toplam ithalatın %20,3’ünü teşkil ettiğini görüyoruz. 2020 yılının ilk 9 ayında ise enerji ithalatımızın 21,5 milyar dolar ile 156,2 milyar dolarlık toplam ithalatımızın %13,7’sini oluşturmuş. Bu düzeyiyle enerji ithalatının, dış ticaret açığımızın en önemli kısmını teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Yine Türkiye İstatistik Kurumu verilerine baktığımızda, Türkiye’nin enerji ithalatı faturası 2021 yılının ilk çeyreğinde 8 milyar 695 milyon dolar seviyesinde gerçekleşmiş. Son 10 yılda toplam enerji ithalatının ülke ekonomisine maliyeti 450 milyar doların üzerinde… Cari açığı daha düşük seviyelere indirmek ve enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak için enerji verimliliği ve iyi yalıtım uygulamaları şart” dedi.

Enerji verimliliğini en önemli gündem maddesi olarak benimsediklerini ifade eden İzocam Genel Direktörü Murat Savcı, yalıtım- enerji verimliliği- multi konfor evler ilişkisinin de altını çizdi. Savcı; “En fazla enerji verimliliğine multi konfor binalar ile ulaşılıyor. Sıfıra yakın enerjili ev kavramından türeyen ve biyo iklimsel tasarımı hedefleyen, sürdürülebilir, ekolojik, ekonomik ve sosyal etmenleri göz önünde bulunduran multi konfor binalar, yüksek enerji tasarrufuyla birlikte azami ısıl konforu sunuyor. Kusursuz akustik ve görsel konfor, kaliteli iç ortam havası, yangın korunumu ve güvenliği sağlayan hem iç mekânlarda hem de dış mekânlarda son derece esnek tasarım çözümleri barındırabilen multi konfor binalar yalıtımsız bir binaya göre en az yüzde 90 enerji tasarrufu sağlamayı hedefliyor” diye konuştu.

Tarihteki yazılı ilk sigorta: Nakliyat Emtia sigortası İthalat ve ihracat sevkiyatları için uluslararası standardın bir gereği kabul edilen, bu yüzden ilgi ve ihtiyacın yüksek olduğu nakliyat sigortası, aynı zamanda tarihteki yazılı ilk sigorta olma özelliğini taşıyor. Pandemiyle birlikte 2020 yılının nakliyat sigortaları açısından oldukça zorlu geçtiğini belirten Can Sigorta ve Reasürans Brokerliği Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve İcra Kurulu Başkanı Meral Sürücü Toraman, 2021 yılı itibarıyla ithalat ve ihracattaki artışa paralel olarak taşımacılık sektörünün hareketlenmesiyle birlikte nakliyat sigortalarında da artış yaşandığını söylüyor. Sigortacılık tarihi açısından en eski sigorta olan Nakliyat Emtia sigortası, en genel tanımıyla kara, deniz, hava ve demir yoluyla bir yerden bir yere taşınan yüklerin taşınmaları sırasında karşılaşabilecekleri hasarlara karşı belirli şart ve sınırlar çerçevesinde teminat sağlayan bir poliçe türüdür. Geçmişten günümüze taşıma şekilleri değiştikçe nakliyat sigortaları da gelişiyor. Öyle ki ilk deneme seferleri dünyada başlatılan insansız hava araçlarının (drone) da nakil vasıtası olabileceği yakın gelecekte, nakliyat sigortaları açısından bir taşıma şeklinin daha ortaya çıkması muhtemel gözüküyor.“Nakliyat poliçeleri yıllık sözleşme olarak çerçevelendirilir”Can Sigorta ve Reasürans Brokerliği Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve İcra Kurulu Başkanı Meral Sürücü Toraman nakliyat sigortalarında fiyatı belirleyen önemli noktaların taşınan yükün cinsi, ambalaj şekli, yükün taşınma biçimi, sevkiyatın rotası, taşıyıcı vasıtanın donanımı ve seçilen teminatın kapsamının yer aldığını belirtiyor. Bunların yanında yapılan ticaretin hacmi, araç başı yüklem limiti ve çeşitli detayların da önemli olduğunu ekliyor.Meral Sürücü Toraman sözlerine şöyle devam ediyor: “Nakliyat poliçeleri yıllık sözleşmeler olarak çerçevelendiriliyor. Sevkiyatı gerçekleştirilen her bir sefer için nakliyat sözleşmesine atfen ilgili sefer sertifikası düzenleniyor. Sigortalı dilerse kendisine özel tasarlanan bir sertifika programıyla poliçesine online da ulaşabiliyor. Uygulamada pratikte kullanılan bir başka yöntem de depo primli blok poliçeler, bu poliçenin tercih edilmesinin en önemli nedeni de operasyon yükünü azaltması. Her iki teminat çeşidi de ihtiyaçlara yönelik sigortalı ihtiyaçları temel alınarak özel olarak tasarlanabilmektedir.”“Uzman kadrolarımızla ihtiyaçlara destek olmaya hazırız”İthalat ve ihracat sevkiyatları için nakliyat poliçelerinin uluslararası standardın bir gereği olduğunu söyleyen Meral Sürücü Toraman, “Bu nedenle nakliyat poliçelerine ilgi ve ihtiyaç yüksektir. Yurt içindeki sevkiyatlarda ise henüz bu farkındalık yeterince sağlanmadığını ve sigortalanma oranlarının daha düşük kaldığını gözlemliyoruz. Pandeminin başlangıcıyla 2020 yılı nakliyat sigortaları açısından oldukça zorlu geçti. Dünyadaki daralan ticaret hacmi ve döviz kuru dalgalanmalarıyla doğru orantılı olarak bir düşüş yaşandı. Yaşanan sınır kısıtlamaları, nakil vasıta bulma güçlükleri gibi gelişmeler tüm dünyada sevkiyatları kimi zaman durma noktasına kadar getirdi. Ancak 2021 yılı itibarıyla ithalat ve ihracattaki artışa paralel olarak taşımacılık sektörünün hareketlenmesiyle artış yaşanıyor. Tüm sigorta poliçelerinde olduğu gibi nakliyat yük emtia sigortalarında da Can Sigorta ve Reasürans Brokerliği olarak uzman kadrolarımızla müşterilerimizin ihtiyaçlara destek olmaya her zaman hazırız” ifadelerini kullanıyor.  Nakliyat sigortaları, taşıma şekillerine göre üçe ayrılıyor ve bu üç tip nakliyat sigortasının da farklı teminatları mevcut. Örneğin A kloz olarak da tanımlanan en geniş teminatı sağlayan All Risks teminatı; kasti hareketler, olağan fire ve akmalar, ambalaj yetersizlikleri, gizli kusur gibi temel istisnalar dışında kalan hallerde teminat sağlıyor. Dar teminat ise taşıma aracının çarpma-çarpışma, karaya oturma, yanma gibi nedenlerle zarar görmesiyle yüke gelebilecek hasarları karşılıyor. Kapsamı en az olan tam ziya teminatı, avarya ve kurtarma masrafları hariç olmak üzere nakil vasıtası ile birlikte yükün tamamen zayi olmasına teminat sağlıyor.

Taze üzüm ihracatı 200 milyon dolara koşuyor

 Osmanlı saray mutfağının gözdesi olan, saray sofralarını süsleyen Sultani çekirdeksiz taze üzüm ihracatında yıldızı oldu. Sultani çekirdeksiz taze üzüm ihracatı 2021 yılının Ocak – Ekim döneminde yüzde 54’lük artışla 81 milyon dolardan 125 milyon dolara çıktı.

Türkiye’nin sofralık taze üzüm ihracatı ise; 2021 yılının 10 aylık zaman aralığında yüzde 36’lık artışla 118 milyon dolardan 160 milyon dolara çıktı. Sultani üzüm, taze üzüm ihracatının yüzde 78’ini tek başına temsil etti.

Düşük şeker oranı nedeniyle diabet hastalarının tercihi olan Superior üzümü 6 milyon 579 bin donlarlık ihracat seviyesine ulaşırken, son yıllarda yıldızı parlayan Red Globe üzümü 5,6 milyon dolalık döviz getirisi sağladı.

Yalova incisi, 4,8 milyon dolarlık ihracat seviyesine ulaşırken, Rezaki çeşidi üzüm 2,6 milyon dolarlık, Antep karası üzümü ise; 1,7 milyon dolarlık ihracat başarısı gösterdi.

Manisa-İzmir-Denizli üçgeninde 60 bin üreticinin 1 milyon 100 bin dönüm bağ alanlarında sultani üzüm üretimi yaptığı bilgisini veren Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, sultani çekirdeksiz üzümün enerji deposu olduğunu, karaciğeri, kalp ve damar sağlığını koruduğunu, kolesterolü dengelediğini, unutkanlığa karşı koruma sağlarken, kan yapıcı özelliği olduğunu ve vücut direncini artırdığını, pandemi döneminde taze üzüme talep artışı olduğunu kaydetti.

10 aylık üzüm ihracatı 2020 yılını geçti

Türkiye’nin 2020 yılında 158 milyon dolarlık taze üzüm ihracatı yaptığına işaret eden Uçak, “2021 yılının 10 aylık döneminde 2020 yılı ihracat rakamını geride bıraktık. 2021 yılı için belirlediğimiz 200 milyon dolar ihracat hedefine emin adımlarla ilerliyoruz. Bu başarılı tablonun ortaya çıkmasında büyük emekleri olan üreticilerimizi ve ihracatçılarımızı canı gönülden kutluyorum” diye konuştu.

Sultani çekirdeksiz taze üzüm ihracatında Rusya Federasyonu 74 milyon dolarlık tutarla açık ara birinci ülke konumunda yer alırken, Ukrayla 17,7 milyon dolarlık sultani çekirdeksiz taze üzüm talep etti. Bu ülkeleri 7,3 milyon dolarlık sultani taze üzüm ihracatıyla Beyaz Rusya ve 7,1 milyon dolarlık tutarla Almanya izledi. Türkiye, 2021 yılının 10 aylık döneminde 46 ülkeye sultani çekirdeksiz taze üzüm ihraç etti.

İş hayatında duruş bozukluklarını en aza indirmenin 6 temel kuralı

Gerek ofis çalışanları, gerek saha çalışanları iş hayatları boyunca sahip oldukları duruş bozuklukları nedeniyle zorluklar yaşayabilmektedirler. Duruş bozuklukları illa bir yapısal sorun sebebiyle olmak zorunda değildir, uygun olmayan masa ya da koltuk yükseklikleri, aşırı ağırlığa maruz kalma, uzun süreli araç kullanımı ya da çok uzun zaman bilgisayar başında çalışmak bu sorunlara neden olabilir.

En iyi iş verimliliğinin sağlam vücut ile olacağının altını çizen Therapy Sport Center Fizik Tedavi Merkezi’nden Uzman Fizyoterapist Altan Yalım, şunları söyledi:

Duruş ve postür sorunları, en eğlenceleri işleri bile bazen çok zorlayıcı hale getirebilir. Bazen basit bir yastık, bazen yumuşak bir ayakkabı, bazen yapılacak basit egzersizler, bizi bunlardan uzak tutabilir. En iyi iş verimliliği sağlam vücutla olur.” dedi.

Uzman Fizyoterapist Altan Yalım, duruş bozuklukları etkilerinin en aza indirilmesi konusunda şunları anlattı:

1-Ofis çalışanları için ilk şart, çalıştıkları ortamın ergonomisini en uygun hale getirmeye çalışmaktır. Bazen ekranın altına konulacak hafif bir yükselti ya da bir bel yastığı sizi uzun süreli ağrılardan koruyabilir.

2-Ofis çalışanlarının alabilecekleri diğer önlem ise, aşırı hareketsiz kalmamaktır. Mutlaka saatte bir ofiste atılacak bir tur yada basit gerinme hareketleri kas ve eklemleri rahatlatır.

3-Uygun olmayan ayakkabı seçimi de, duruş bozukluklarını tetikleyen faktörlerdendir. Aşırı sert yada yüksek veya dar ayakkabılar ayak anatomisini bozduğu gibi tüm omurga ve kalçada da sorunlara neden olabilir. İşe uygun, rahat ve kullanışlı ayakkabı seçimi bizi bunlardan korur.

4-Ağır iş yükü altındaki iş kollarında ayarlama yapmak bu kadar kolay olmayabilir, ancak yine de belinizi ya da sırtınızı destekleyecek basit korseler kullanmak ya da yük binen eklemleri arada bir germek ve iş dışında yapacağınız basit kuvvet egzersizleri sizi kalıcı hasarlardan korur.

5-Günümüzde en çok yaygınlaşan taşıma sektöründe de benzer zorluklar var. Büyük araç kullanan çalışanlar da, bel yastığı, koltuk yüksekliğinin iyi ayarlanması, araçta oturma postürlerine dikkat etmeleri, araçtan inildiğinde yapılacak hafif yürüyüşler ve germeler bu etkileri azaltacaklardır.

6-İş dünyasında aşırı yolculuk yapmak zorunda olan grupta, en az ofis çalışanları kadar risk altındalar. Uzun süre aynı pozisyonda oturmak ve değişik ortamlarda çalışmak, hem eklem, hem kas, hem de bağlarda zorlanmalara neden olabilmektedir. Bu grup iş dışında, yürüyüş yaparak, yüzerek yada spor salonunda hafif egzersizler yaparak kendilerini koruyabilirler.

TUİK: Finansal Yatırım Araçlarının Reel Getiri Oranları, Aylık en yüksek reel getiri Amerikan dolarında oldu

En yüksek aylık reel getiri, yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ile indirgendiğinde %1,87, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ile indirgendiğinde ise %4,71 oranlarıyla Amerikan dolarında gerçekleşti.

 Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından külçe altın %1,54 ve Euro %0,39 oranlarında yatırımcısına kazandırırken; mevduat faizi (brüt) %3,86, BIST 100 endeksi %4,39 ve Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) %5,74 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi. TÜFE ile indirgendiğinde ise külçe altın %4,37 ve Euro %3,18 oranlarında yatırımcısına kazandırırken; mevduat faizi (brüt) %1,18, BIST 100 endeksi %1,73 ve DİBS %3,12 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi.
Amerikan doları, üç aylık değerlendirmede; TÜFE ile indirgendiğinde %1,49 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı olurken; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ise %3,12 oranında yatırımcısına kaybettirdi. DİBS, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde %6,40, TÜFE ile indirgendiğinde ise %1,95 oranında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.
Altı aylık değerlendirmeye göre külçe altın; TÜFE ile indirgendiğinde %3,43 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlarken; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ise %6,66 oranında yatırımcısına kaybettirmiştir. Aynı dönemde BIST 100 endeksi, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde %15,49, TÜFE ile indirgendiğinde ise %6,35 oranında yatırımcısına en çok kaybettiren yatırım aracı oldu.
Yıllık değerlendirmede en yüksek reel getiri BIST 100 endeksinde gerçekleşti

 Finansal yatırım araçları yıllık olarak değerlendirildiğinde BIST 100 endeksi; TÜFE ile indirgendiğinde %2,36 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiriyi sağlayan yatırım aracı olurken; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ise %16,12 oranında yatırımcısına kaybettirmiştir.

Yıllık değerlendirmede, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; yatırım araçlarından Amerikan doları %20,70, Euro %21,87, mevduat faizi (brüt) %24,17, külçe altın %26,07 ve DİBS %28,03 oranlarında yatırımcısına kaybettirmiştir. TÜFE ile indirgendiğinde ise Amerikan doları %3,22, Euro %4,65, mevduat faizi (brüt) %7,46, külçe altın %9,78 ve DİBS %12,17 oranlarında yatırımcısına kaybettirmiştir.
ATHİB Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması ödülleri sanatın, tarihin ve tasarımın iç içe olduğu mekanda sahiplerini buldu

Akdeniz Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (ATHİB) tarafından düzenlenen Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması 10. yılında büyülü bir geceye ve törene imza attı. Dokuma kumaşın değerini ortaya koyan, tasarımcı adayları ve tasarımcılar için özgür ve yaratıcı bir ruh oluşturmalarını sağlayan ATHİB Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması’nın finali, 2 Kasım 2021 tarihinde Adana Müzesi (Eski Milli Mensucat Dokuma Fabrikası)’nde gerçekleşti.

  1. ATHİB Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması’nda Koordinatör ve Danışmanlığı Nuray Er Bıyıklı, Tasarım koordinatörlüğünü Hatice Gökçe, Sanat Yönetmenliğini ise Yasin Soy üstlendi.

Adana Eski Milli Mensucat Fabrikası’nın mükemmel atmosferinde gerçekleşen bu özel gecede, 10 finalistin hayal gücü ile birleşen, farklı temalardan izler taşıyan kumaş tasarımları, gösterişli bir defile ile jürinin beğenisine sunuldu. 10 farklı parçadan oluşan defile, 10 heyecanlı genç finalistin renk, doku ve özgün kumaş stillerini yansıması geceye heyecan kattı. Hologram görselleştirmesi ile gerçekleşen defilede, her bir finalistin tasarladığı 4 farklı kumaş tasarımları birebir 3 boyutlu ortama taşındı. Kumaşlara dalgalanma formundan hareketler verilerek hazırlanan kumaş animasyonları, hologram görüntüyü sağlayan hayalet perde üzerine yansıtılarak alışılmışın dışında bir sunum ile sahnelendi. Hikayesi dokuma atölyelerinde başlayan kumaşlar ülkemizin genç ve yetenekli değerlerinin ellerinde tasarıma dönüştü.  Stylingini Nur Eda işbilir’in yaptığı, Erdem Sahanlı’nın makyaj, Sabit Akkaya’nın saç tasarımı imzasını taşıyan gösterişli defilede, ülkemizin genç ve yetenekli değerlerinden elde edilen tasarımlar geceye damga vurdu.

Yarışma Koordinatörü ve Danışmanı Nuray Er Bıyıklı, “2012 yılında Athib bünyesinde bir tasarım yarışması düzenleme fikri ile yola çıkılan Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması 10 yılda bir fikirden takım ruhu taşıyan bir tutkuya dönüşmüştür. Yenilikçi ve sıra dışı fikirlere sahip genç tasarımcıları özgün ve yaratıcı tasarımları ile keşfetmeyi, endüstriyel üretim sürecinde deneyim kazandırarak mesleki gelişimlerini desteklemeyi, onlara öncü olmayı hedefleyen bir projedir artık. Belirli bir teması olmayan yarışmada, yarışmacılar tasarımlarını geliştirirken sezon eğilimlerine bağlı kalmaksızın tema belirlemede özgürdür. Akademisyenler, sektör temsilcileri, tasarımcılar ve sanayicilerden oluşan ön jüri, başvuranlar arasından en yaratıcı ve sıra dışı fikirlerle öne çıkan 10 finalisti belirlemek için bir araya gelmektedir. Yarışma kriterleri doğrultusunda tema seçimi, tasarım fikirleri ve ön ürünleri ile finale seçilen her bir finalist, Lcwaikiki Kurumsal Akademi bünyesinde ATHİB finalistlerine özel olarak hazırlanan tasarım, üretim ve kişisel gelişim içerikli eğitim programının ardından, birlik üyesi sponsor firmalarında endüstriyel üretim sürecine geçerek işletme deneyimi elde etmektedir. Yarışmanın bir yıllık sürecinin her bir aşamasının ekibi en yüksek performansla tam bir takım çalışması yürütmekte, yarışma her yıl bir önceki yıldan daha da ileri taşınarak alanında öncü olma durumunu sürdürmektedir. Özellikle son beş yıldır sektör firmaları ile finalist öğrencilerin çok yönlü gelişimlerine katkı sağlama yönünde daha fazla iş birliği yapılmaktadır. Finalistler kendileri için eğitim niteliğinde olan bu yarışmanın her bir aşamasında sektörün imkanlarını yakından tanıyarak deneyim kazanırken, endüstriyel üretim sürecinin her aşamasında yer almakta, işletme ortamında pratik yaparak firmaların tasarım ve üretim ekipleri ile çalışırken sektöre bir adım daha yaklaşmaktadır. ATHİB Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması ilk yıldan itibaren amaç, kapsam ve hedeflerinden sapmadan yarışma süreçlerini daha da ileriye taşımaktadır.  Bu doğrultuda geleceğin tasarımcılarını sektörle bir araya getiren bu yarışma ülkemizin tekstil ve hazır giyim sektörüne katkı sağlayamaya devam etmektedir.” diyerek düşüncelerini dile getirdi.  

Yarışmanın proje tasarım koordinatörlüğünü üstlenen Hatice Gökçe ise, “Türkiye’nin 7’inci, Adana’nın ilk sanayi kuruluşu olan asırlık dokuma fabrikası Milli Mensucat, edebiyatımızın en usta kalemlerinden Orhan Kemal’in katiplik yaptığı fabrika aynı zamanda. Adana’nın merkezinde Döşeme mahallesinde yer alan “Kültür Varlığı Endüstri Mirası” olarak tescilli fabrika, benzeri olmayan bir şekilde sanatın, sanayinin içiçe olduğu bir ülkenin kendi ürettiği ürünleri yine kendi sanayisinin hammaddesi olarak kullanmasının tarihi olmuş bir fabrika. Aynı zamanda erkeklerle birlikte bir makinenin başında çalışabilen kadın emeğinin de tarihi. Atatürk’ün iki kez ziyaret ettiği, Yazar Orhan Kemal’in uzun yıllar memurluk yaptığı Millî Mensucat fabrikası yazarın ünlü romanları “Murtaza” ve “Cemile”’ye esin kaynağı olmuş. 100 yılı aşkın sanayi birikiminin yer aldığı oldukça büyük bir alana kurulmuş olan fabrikada dokuma atölyeleri ve boyahane geniş yere sahip. Adana sanayisi için okul niteliği taşıyan fabrika döneminde Türkiye’de kamu kuruluşları dışında çalışanlarına geniş imkanlar tanıyan ilk kuruluşlardan biri olmuş. Tüm bu fabrikanın kapladığı alanın Müze kompleksine dönüşecek olması ülkemiz için büyük bir kazanç olacak. Böylesi bir atmosferde gerçekleştirdiğimiz, tarihin ve mekânın ruhuna uygun olduğuna inandığımız sergi ve defilemiz için çok gururluyuz. Yoğun tasarım, üretim ve heyecanla geçen iki ayın sonunda, 10. Yılı bir sergi ve defile ile geride bıraktık. Geçtiğimiz yıllarda pek çok kez jürisi olduğum dokuma kumaş tasarım yarışmasının 10. Yılını kutlamak amacıyla Proje Tasarım Koordinatörüğünü yarışmanın koordinatörü akademisyen Nuray Er Bıyıklı bana teklif ettiğinde çok mutlu oldum. 10. yılını kutlamak amacıyla yarışmanın ve serginin konseptini kurguladığım gece için sanat yönetmeni ve koreograf Yasin Soy’un kapısını çaldığımda bu yarışmanın dijital dünyada da güzel bir iz bırakacağına inancım tamdı. Gerçekten de öyle oldu. Yarışmada yer alan tüm kumaşların dev hayalet perdede canlanması fikri zihnimde doğar doğmaz hızla gerçekleşmesi sihir gibi oldu. Adana Eski Mensucat Fabrikasında gerçekleşen gecede tarihimizin en değerli fabrikalarından biri olması ve gecenin böyle özel bir mekanda gerçekleşmesi hiç unutamayacağım bir anı olacak. Bu çalışmaya hazırlanırken ilk olarak 10 yılda yarışmaya katılmış finalistlerin tasarımlarından oluşan kumaş yollarımızı yapıp bu yolları tarihi binanın dokuma atölyesinin yüksek tavanlı duvarlarından sarkıtarak sergiledik. Fotoğraf çekimlerimizi bu tarihi fabrikanın zamanında dokuma yönetim odasının bulunduğu merkezinde gerçekleştirdik. Geleceğin tasarımcılarını bu odada fotoğrafladık. Yani ana merkezde! Mekanın zamanında Orhan Kemal’in çalıştığı fabrika olmasının yanında, romanları Murtaza ve Cemile’ye ilham kaynağı olması ve Bekçi Murtaza karakterinin hikayesinin bu mekanda geçtiğini bilmek bizi tarihte yolculuğa çıkardı. 10 yılı temsilen her bir yıla ait, 10 finalistin kumaş tasarımlarını, 100 farklı kumaştan oluşan pelerinlerinleri ve final sunumunda yer alan 10 farklı giysiyi kendi kalıp ve tasarımlarımızla tek tek yorumlayıp ve ayrıca herbir ürün için aksesuar tasarımlarını yaparak Karakarga atölyemizde kumaşları giyilebilir hale getirdik. Gecenin bizlere en güzel ödülü ise tasarımcı adayı finalistlerin memnuniyeti, teşekkürü ve modellerin tasarımları defile bittikten sonra üstlerinden çıkarmak istememeleri ve alandan ayrılmak da zorlanmaları oldu. ATHİB ailesine bize olan güvenlerinden dolayı teşekkür ediyor ve 10. yılı 11. yıla gururla teslim ediyoruz.” diyerek düşüncelerini dile getirdi.

  1. Kez Heyecan Dolu Anlar Yaşandı

Büyülü defile ve sponsor firmalara teşekkürün ardından gecenin en heyecanlı anı yaşandı. Yarışmada birinciliği Kleopatra’nın Aşkı teması ile Sema Arı, ikinciliği Yaşam Mücadelesi teması ile Demet Yavuzyiğit ve üçüncülüğü Silhouette of Nature teması ile İpek Çakır kazandı.

Finalistler arasında dereceye layık görülen tasarımcılardan, 1.’ye 50.000 TL yurtdışı eğitim ödülü ve öncesinde yabancı dil desteği, 2.’ye 40.000 TL, 3.’ye 30.000 TL para ödülü verilirken, dereceye girmeye hak kazanan tüm finalistlere Masaüstü Armürlü Dokuma Tezgahı ve öğrenim gördüğü üniversiteden birer öğretim üyesi ile birlikte 08.02.2022 tarihinde Paris’te düzenlenecek Uluslararası Premiere Vision Tekstil Fuarı’na katılım sağlama hakkı kazandı.

Organizasyon Künyesi

Düzenleyen: Akdeniz Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (ATHİB)

Dokuma Kumaş Tasarım Yarışması Yürütme Kurulu Başkanı: Zeki Kıvanç

Yarışma Koordinatörü/ Danışman : Nuray Er Bıyıklı

Proje Tasarım Koordinatörü : Hatice Gökçe

Sanat Yönetmeni & Koreograf : Yasin Soy

Moda Editörü/ Styling: Nur Eda İşbilir

Saç Tasarım : Sabit Akkaya

Makyaj Tasarımı: Erdem Sahanlı

YÜZDE YÜZ YERLİ VE LİDER ENDÜSTRİYEL BİLGİSAYAR ÜRETİCİSİ

Yüzde 100 yerli Artech markasıyla öne çıkan Çizgi Teknoloji’nin lider endüstriyel bilgisayar üreticisi olarak konumlandırılmasının arkasında firmanın vizyoner bakış açısı ve Ar-Ge becerileri yer alıyor.

REKABET AVANTAJI SAĞLAYAN GENİŞ ÜRÜN YELPAZESİ

Türkiye’de endüstriyel bilgisayar üretiminde ilk girişimci firmalardan biri olan Çizgi Teknoloji, bu doğrultuda yüksek pazar payı ile dikkati çekiyor ve pazardaki önemli sanayi gruplarının birçoğu ile aktif olarak çalışmalar gerçekleştiriyor.

İnovatif bakış açısıyla devamlı kendini yenileyen şirket, pazardaki global oyuncularla rekabet edebilecek geniş bir ürün yelpazesine sahip olmasının yanı sıra geliştirdiği ürünlerle bunun bir adım ötesine geçerek müşterilerine yenilikçi özelliklere sahip ürünler sunuyor.

Bu kapsamdaki en önemli itici güç ise, aynı zamanda Ar-Ge merkezi de olan ve inovasyona önem veren firmanın Ar-Ge yetenekleri oluyor.

İNOVASYON ŞAMPİYONU OLDU

Firmalarında inovasyon kültürünü sürdürülebilir bir şekilde yerleştirmeye ve önceliklendirmeye çalıştıklarının altını çizen Çizgi Teknoloji Satış Pazarlama ve Operasyon Direktörü Mehmet Avni Berk, “Başarımızın bir kanıtı olarak, 2019 yılında ‘Türkiye İnovasyon Şampiyonluğu’nu kazandık. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve TC. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ortaklaşa düzenlediği 2019 İnovaLİG etkinliğinde, ‘KOBİ ölçeğinde İnovasyon Sonuçları’ kategorisinde ödüle layık görüldük. Bu da hem ürünlerimizde hem de şirket içindeki operasyonlarımızda inovasyona verdiğimiz önemi açıkça ortaya koymaktadır.” dedi.

MÜŞTERİLER TARAFINDAN TERCİH EDİLME SEBEBİ

Yapılan Ar-Ge çalışmaları ve bu çalışmalardan çıkan ürünlerin neticesinde inovatif, rakip ürünlerinden farklı, yeni ürünler ortaya koymayı başaran Çizgi Teknoloji’nin bu farklılığı, müşteriler tarafında tercih edilme noktasında da önemli bir etken olarak öne çıkıyor.

Bu çerçevede devamlı yeni ve yenilikçi projeler üzerinde çalıştıklarını söyleyen Berk, TÜBİTAK ve TEYDEB tarafında çeşitli projeler yaptıklarını dile getirerek şöyle devam etti:

“Örneğin savunma sanayine yönelik geliştirdiğimiz projeler var. Marine monitör dediğimiz denizcilik ve savunma sanayinde kullanılan özel monitörler aynı zamanda karasal anlamda kullanılabilen yine savunma sanayinde özellikle tank gibi birtakım savunma sanayine ait araçlar üzerinde çalışabilen özel monitörleri söyleyebilirim.”

Endüstriyel PC ürün ailesinde de yenilikçi ürünlerini müşterileriyle buluşturmaya devam ettiklerini aktaran Berk, “Diğer ürünlerde olmayan kendi ürünlerimize koyduğumuz birtakım özellikler de var. Çok hızlı değiştirilebilen disk yuvaları veya yüksek kapasiteli endüstriyel kullanıma uygun SSD’ler, RAM’ler, ‘Wide Temperature’ olarak kullanılan komponentler gibi birçok farklı parçayı kullanarak gerek ürünlerimizin kalitesini gerekse dayanımını artırmaya çalışıyoruz. Fansız yapıda ürünler, daha yüksek sıcaklık alanında çalışabilen ürünler gibi dayanımı yüksek ürünlerimizi de gene Ar-Ge merkezimizde gerçekleştirdiğimiz çalışmalar sayesinde pazara ve müşterilerimizin beğenisine sunuyoruz.” diye konuştu.

Endüstriyel PC alanında geliştirdiği üretim yöntemleriyle patent başvuruları yapan firmanın patentli ürünlerinde inovatif Ar-Ge çıktıları da bulunuyor.

AR-GE’YE EN ÇOK YATIRIM YAPAN 500 ŞİRKETTEN BİRİ

Çizgi Teknoloji, Ar-Ge’ye en çok yatırım yapan ilk 500 şirket arasında yer alıyor. Ar-Ge Merkezi’nde 38 personel görev alırken, merkez bünyesinde 9 proje hayata geçirildi. Firma 2020 yılında 3 milyon 133 bin 986 TL’lik Ar-Ge harcaması gerçekleştirirken, 2021 yılında toplamda 4 milyon TL’lik harcamanın yapılması öngörülüyor.

Hububat ihracatı Turquality iş modeli ile nasıl artırılır?

Türkiye yüzölçümünün %29,5’i, diğer ifadeyle 23,14 milyon hektar tarım yapılabilir durumdadır. Tarım alanlarımızın nadas alanları hariç %67,5’i, yaklaşık 15,6 milyon hektar tarla ziraatına ayrılmıştır. Bu alanın da yaklaşık %71’inde yani 11,13 milyon hektar hububat ekilmektedir. Hububat ürünlerinin tanımı Armonize sisteme göre, 1001 Buğday, 1002 Çavdar, 1003 Arpa, 1004 Yulaf, 1005 Mısır, 1006 Pirinç, 1007 Tane Darı, 1008 Karabuğday, cin darı ve diğer hububatlar olarak ayrılmaktadır. Bu hububatlar işlenerek, işlenmiş tarım olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Dünya hububat üretimi, 2011 yılında 1,8 milyar ton iken 2021 yılı sonu itibariyle, 2,2 milyar ton üzerinde tahmin edilmektedir. Dünya sıralamasında da, ülkemizde de ilk üç sıranın birincisi mısır, ikincisi buğday, üçüncüsü arpa görülmektedir. Türkiye’de Hububat ekim alanı içerisinde %62’lik payla ilk sırada buğday, %28’lik payla ikinci sırada arpa ve %6,2’lik payla üçüncü sırada mısır yer almaktadır. Bu ürünleri sırasıyla, çeltik, çavdar, yulaf ve tritikale izlemektedir.

Turquality, kg bazında ihracat fiyatlarını artırıyor

Turquality iş modeli ve teşviklerinin, kilogram (kg) bazında ihracat fiyatlarını artırdığını kaydeden Progroup Uluslararası Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Salim Çam, şunları söyledi:

Türkiye’nin devlet destekli ilk marka programı olan Turquality, hem teşvik hem değer oluşturan bir iş modeli olduğu için, her sektör tarafından yoğun ilgi görmeye başladı. Turquality firmalarda, markalaşma bilinci, işletmedeki iş süreçlerinin sistematikleştirilmesi, kilogram başına ihracatın artması, insan kaynaklarının etkin yönetilmesi, dijitalleşme gibi uçtan uca tüm iş sürecinde değer katan bir iş modelidir. 2020 kg. Bazında ihracat rakamlarına bakıldığında, yaklaşık buğdayda 0.39 dolar, unda 0.32 dolar, makarnada 0.52 dolar, bulgurda 0.40 dolardır ve kilogram başına ihracat henüz 1 dolar seviyesine çıkmamıştır. Hububat sektörü ile ilgili Turquality’ye baktığımızda sektörden kimseyi görmüyoruz. Hububat ve hububatlardan işlenmiş tarım ürünleri üreten ve ihracat yapan firmalar, Turquality İş Modeline geçerek, işlerini daha da sistematikleştirerek, kg. bazında ihracat fiyatlarını daha da artırabilirler.” dedi.

Annual Food Agenda ile alışkanlarını ve dünyanı değiştirAnnual Food Agenda (AFA), Foodback – Impact Hub İstanbul ve EIT Food ortaklığında 11-12 Kasım 2021 tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleşecek etkinlikte gıda sistemini daha iyi anlamamızı sağlamayı hedefliyor.Annual Food Agenda programı bu yıl ilk defa Türkiye’de Impact Hub İstanbul’un yarattığı Foodback platformu tarafından EIT Food desteği ile gerçekleştirilecek. Foodback, AFA konferansı ile tüketicilerin gıda sistemini daha iyi anlamalarını sağlamak için gıdayla bağlantılı veya bağlantısız günlük ortamlarda; akademi, endüstri, üreticiler ve tüketiciler arasındaki etkileşimi teşvik edecek.11-12 Kasım tarihleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleşecek Annual Food Agenda’da, “Dikey Tarım, Yok Olma Tehlikesindeki Sektörler, Yeni Doğan Sektörler, Atıksız Mutfak, Döngüsel Ekonomi” gibi konu başlıkları yer alacak. Programda sektör temsilcileri ile her başlık derinlemesine konuşulacak ve her oturumun çıktıları 2 günün sonunda katılımcılar ile paylaşılacak.Program Güneşin Aydemir Buğday Derneği, Neriman Eralp Kalyoncuoğlu Anadolu Efes, Zafer Kızılkaya Akdeniz Koruma Derneği, Dr. Öğretim Üyesi Berat Haznedaroğlu Boğaziçi Üniversitesi, Cemre Torun Ruhun Doysun, Merve Gülistan MGA Tarımsal Danışmanlık, Aslı Elif  Tanuğur Samancı Bee’o Propolis, Berkay Tunalı Toprağın Uyanışı Belgeseli, Durukan Dudu Anadolu Meraları, Alican Karaca Bundle Kitchen, Ahmet Güney Plant Factory, Ayça Dündar SoluBlue, ve Duygu Yılmaz Biolive gibi alanında uzman kişilerin katkıları ile gerçekleşecek.

Doğal Taş sektörü, iş sağlığı ve güvenliğine yatırım yapıyor

Doğal Taş Madencileri, İş Kazalarını ve Yaralanmaları Önlemek İçin İş Sağlığı ve Güvenliği Odaklı Faaliyetlerinde İtalya’yı örnek alacak.

Ege Maden İhracatçıları Birliği, Doğal Taş Madenciliği Sektöründe İş Kazalarını ve Yaralanmaları Önlemek İçin İş Sağlığı ve Güvenliği Odaklı Faaliyetlerin Geliştirilmesi isimli Avrupa Birliği projesi kapsamında İtalya’ya teknik gezi organize edecek.

“Sürdürülebilir Madencilik” mottosuyla hareket ettiklerini dile getiren Ege Maden İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mevlüt Kaya, sürdürülebilirliğin en önemli unsurlarından birinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve iş kazalarını önleyecek bir çalışma sistemi olduğunu, bu amaçla Avrupa Birliği Projesi hayata geçirdiklerini dile getirdi.

İtalya’nın Doğal taş madenciliğinde, “İş Sağlığı ve Güvenliği” konusunda dünya genelinde başarılı ülkelerden olduğuna dikkati çeken Kaya, “AB Projemize başlarken İtalya’ya teknik bir gezi düzenlemenin faydalı olacağına inandık. Üyelerimize duyuru yaparak talep topladık, 19 firmamızdan temsilcilerle bu teknik geziyi gerçekleştiriyoruz. Teknik gezi kapsamında Toskana Bölgesi İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili kurumlar, Ulusal İş Kazalarını Önleme Enstitüsü tarafından bir seminer organize edilecek. İtalya’nın en önemli doğal taş üretim merkezi Carrara bölgesinde açık ve kapalı doğal taş ocakları ziyaret edilerek iş güvenliği ile ilgili uygulamalar yerinde incelenecek. Carrara Ticaret Odası’nda iş güvenliği konulu bir eğitim semineri düzenlenecek. Firma yetkililerimiz Türkiye’ye döndüklerinde AB Projemizin eğitimlerini de aldıklarında üretim tesislerindeki iş sağlığı ve iş güvenliğini AB standartlarına taşımış olacaklar” şeklinde konuştu.

Doğal taş ihracatı yüzde 24 arttı

Türkiye, 2021 yılının 10 aylık diliminde doğal taş ihracatını yüzde 24’lük artışla 1 milyar 393 milyon dolardan, 1 milyar 730 milyon dolara taşıdı. 2021 yılı sonu için belirlenen 2 milyar dolar ihracat hedefine emin adımlarla ilerlerken bu ihracata en büyük katkıyı 607 milyon dolarla Ege Maden İhracatçıları Birliği üyeleri sağladı.

Doğal taş ihracatında Türkiye genelinde Çin, Ege’de ABD 

Türkiye’nin doğal taş ihracatında ilk sırayı 528 milyon dolarlık taleple Çin alırken, Amerika Birleşik Devletleri 384 milyon dolarla ikinci, Fransa 84 milyon dolarla üçüncü sırada yer aldı. Türkiye, 171 ülkeye doğal taş ihraç etti.

Toplam doğal taş ihracatının yüzde 75’i işlenmiş ürün ihracatı olan Ege Maden İhracatçıları Birliği üyelerinin en çok ihracat yaptığı ülke ise; 188 milyon dolarlık tutarla Amerika Birleşik Devletleri olurken, ikinci sırada 99 milyon dolarla Çin yer aldı. 141 ülkeye doğal taş ihraç eden Egeli maden ihracatçılarının en çok ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında üçüncü sıranın sahibi 43 milyon dolarla İsrail oldu.

Geri Dönüşüm Ödülleri 2021’in başvuruları 14 Kasım’a kadar uzatıldıGezegendeki yaşamın devamı için sürdürülebilir bir geleceğe katkı sunanları ödüllendirmek ve başarılı çalışmaları örnek göstermek amacıyla yapılan Geri Dönüşüm Ödülleri 2021’in başvuruları 14 Kasım’a kadar devam ediyor. Farklı alanlarda önemli değerler yaratmış jüri üyeleri tarafından incelenecek geri dönüşüm odaklı projelere dokuz farklı kategoride ödüller verilecek.DÜNYA EKO Grubu bünyesinde yayınlanan İyilik & Sağlık Olsun Dergisi tarafından, sürdürülebilir bir yaşam için geri dönüşüm odağında değer yaratan projeler ile çalışmaları ödüllendirmek ve örnek göstermek amacıyla düzenlenen Geri Dönüşüm Ödülleri 2021’e son başvuru tarihi 14 Kasım 2021.İnovasyon, Ar-Ge, Tasarım, Sosyal Girişim, Kültür-Sanat, Bireysel Girişim, Üniversite, STK ve Yükselen Yıldız kategorilerinde verilecek ödüller, 7 Aralık 2021’de Pera Palace Hotel’de gerçekleşecek törende sahibini bulacak.Oyuncu Açelya Akkoyun’un sunuculuk yapacağı ödül töreninde, modacı Müesser Kurt mini bir defile sahneye koyarken, ünlü tasarımcıların geri dönüşüm ürünleri de etkinlik alanında sergilenecek.Geri Dönüşüm Ödülleri 2021 jürisinde yer alan isimler ise şöyle: Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Aslan, Marjinal Porter Novelli Yönetim Kurulu Başkanı Asuman Bayrak, Sivil Toplum Gönüllüsü İbrahim Betil, Adım Adım Platformu kurucusu ve Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Itır Erhart, ÇEVKO Vakfı Genel Sekreteri Mete İmer, Doğa ve Çevre Programları Yapımcısı Güven İslamoğlu, Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. M. Levent Kurnaz, Etki Yatırımı Danışma Kurulu Başkanı Şafak Müderrisgil, Akdeniz Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Şule Orman, UNDP Türkiye İklim Değişikliği ve Çevre Portföy Yöneticisi Nuri Özbağdatlı, Çevre TV Kurucu Ortağı ve peyzaj mimarı Dinçer Sivri, Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı Fatma Şahin.

Boğaziçililer özgür ve özerk üniversite için koştuÜniversitelerindeki kayyum yönetimine karşı 300 gündür direnen Boğaziçililer, özgür ve özerk üniversite taleplerini İstanbul Maratonu’nda da dile getirdi. Mücadeleden asla vazgeçmeyeceklerini belirten 200’e yakın Boğaziçili öğrenci, akademisyen ve mezun, seslerini daha geniş kitlelere duyurmak için bir arada koştu.  7 Kasım Pazar günü gerçekleşen 43. İstanbul Maratonu’na bu yıl Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, akademisyenleri ve mezunlarından oluşan kalabalık bir grup da katıldı. Üniversitelerindeki kayyum yönetimine karşı 300 gündür mücadele eden 200’e yakın Boğaziçili, 15 kilometrelik parkuru üzerlerinde “özgür ve özerk üniversite” yazan tişörtler ve ellerinde balonlarla koştu.Boğaziçili 66 öğrenci, 62 mezun, 51 akademisyen ve 9 fahri Boğaziçi gönüllüsü toplam 188 kişinin katılımıyla gerçekleşen koşuya dünyanın farklı noktalarından Boğaziçi Üniversitesi mezunu sanal koşucular da destek verdi.Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Girişimi’nin (BUiM) çağrısıyla bir araya gelen Boğaziçililer, kayyum yönetimine karşı Boğaziçi Üniversitesi’nde yılın başından bu yana verilen mücadelenin sadece Boğaziçi ile sınırlı olmadığına dikkat çekerek, “Bizlerle aynı ideali paylaşan çok sayıda insan olduğunu biliyoruz. Türkiye’nin tüm üniversiteleri için dile getirdiğimiz özgür ve özerk üniversite talebimizi Maraton’a katılarak kampüs dışında da duyurmak istedik” diye konuştu.Tüm baskı ve yıldırma girişimlerine, değersizleştirme çabalarına rağmen kayyum yönetimine karşı 300 gündür sürdürdükleri direnişin bugün her zamankinden daha güçlü olduğunu vurgulayan Boğaziçililer “İstanbul Maratonu’na katılarak özgür ve özerk üniversite talebimizden vazgeçmeyeceğimizi, okulumuzun değerlerine sahip çıkacağımızı, mücadelemizde ısrarcı olduğumuzu herkese bir kez daha duyurmak istedik” açıklamasını yaptı.

LEGO® NINJAGO®’nun onuncu yılı için hazırlanan yeni etkinlik alanı ziyarete açıldı! Dünyanın en ünlü eğlence merkezlerinden LEGOLAND® Discovery Centre, İstanbul’daki merkezinde LEGO® NINJAGO® serisinin onuncu yılını kutlarken yeni etkinlik alanını da ziyarete açtı. NINJAGO® temalı oyun alanında bulunan oyun kitleri ile çocuklar Artırılmış Gerçeklik teknolojisiyle hazırlanan ve 6 farklı görevden oluşan kendi videolarını çekip yayınlayarak Master WU’nun ‘Altın Tılsım’ ödülüne hak kazanıyor. Bunun yanı sıra Ninja tasarımlarını halat (zipline) üzerinde kaydırarak yüksek uçuşa ne kadar dayanıklı olduklarını test ediyor, tasarım rafında diğer ziyaretçilere sergiliyor ve stop motion masasında kendi Ninja filmlerini çekiyorlar. Tüm dünyadaki LEGOLAND® Discovery Centre’lar NINJAGO®’nun onuncu yılını Master WU’nun ‘Altın Tılsım’ (Golden Amulet) teması ile hazırlanan yeni etkinlik alanlarıyla kutlamaya devam ediyor. Artırılmış Gerçeklik (AR) teknolojisiyle hazırlanan altı adımlı LEGO® NINJAGO® görevinin yanı sıra çocukların kendi tasarımlarını hazırlayıp sergileyebildikleri ve tasarladıkları modelleringücünü halat (zipline) ile test ettikleri ve stop-motion tekniğiyle göz alıcı videolar çektikleri oyun alanları bulunuyor. Merkez içerisinde ayrıca NINJAGO® ve farklı temalarla düzenlenen kreatif workshoplar ve sürpriz yarışmalar da çocukları bekliyor. Master Wu’nun ‘Altın Tılsım’ı bulmak için yardıma ihtiyacı var!LEGO® NINJAGO® 10. Yıl kutlamaları kapsamında açılan yeni etkinlik alanının tematik hikayesine göre; Master Wu ninjaları eğitmeye başlamadan önce Spinjitzu öğretilerini Altın Tılsım’a işlemişti ancak Lord Garmadon’un kalbindeki kötülüğü gördükten sonra bunları onunla paylaşmaktan çekindi. Tılsımı öğrenen Lord Garmadon, onu altı parçaya ayırdı ve her bir parçayı dünyanın çeşitli yerlerine sakladı. Master Wu’nun bu parçaları bulmak için yardıma ihtiyacı var. Etkinliğe katılacaklar altı adet Altın Tılsım parçasını bulacağı ve Spinjitzu mirasını korumak için bir araya getireceği görevin bir parçası olabiliyor.”Altın Tılsım”ı kazanmak için 6 erdeme sahip olmak gerekiyor!LEGO® NINJAGO® temalı oyun alanı çocuklara Artırılmış Gerçeklik teknolojisiyle eğlence fırsatı sunarken aynı zamanda Master Wu’nun görevleriyle ‘6 erdem’ ile ilgili de farkındalık kazandırıyor. 6 farklı video ile “cesaret, dürüstlük, bilgelik, cömertlik, denge, merak” erdemlerini kazanan çocuklar Altın Tılsım ödülünün sahibi oluyor.2022 yılı içerisinde de devam edecek LEGO® NINJAGO®’nun ardından çocuklar için oluşturulmuş başka temalar da ziyarete açılacak.

Tımberland, Chrıstopher Ræburn İmzalı FW21 Earthkeepers® Kapsül Koleksiyonunu Tanıttı: “Sadece ihtiyacın olduğu kadarını al”  Timberland Küresel Tasarım Direktörü Christopher Raeburn sorumlu materyaller, eko-inovasyon ve ilerici bakış açısıyla arşiv parçaları yeniden tasarladı.  Christopher RÆBURN imzalı Timberland FW21 Earthkeepers®  kapsül koleksiyonu dünya genelinde tanıtıldı. Markanın eko-inovasyon ve ilerici tarzının geldiği en son noktanın temsilcisi olan ve Timberland’in 2030’a kadar doğa üzerinde net olumlu etki yaratma vizyonunu daha da ileriye taşıyan bu koleksiyon, Rejeneratif deri ve Geri Dönüştürülmüş kuş tüyü gibi doğal ve geri dönüştürülmüş malzemeler içeriyor. Timberland Küresel Tasarım Direktörü Christopher Raeburn, bu koleksiyon ile markanın özgün mirasını eko-inovasyon ve teknolojinin ilerici tarzıyla buluşturarak karşımıza çıkartıyor. Ayakkabı, tekstil ve aksesuar ürünlerinden oluşan kapsül koleksiyon, “All Gender” bakış açısı, unisex ve rafine parçalardan oluşuyor. Gardıroplardaki temel ürünlere ve “ Take only what you need / Sadece ihtiyacın olduğu kadarını al” mottosuna odaklanan koleksiyonu değerlendiren Raeburn: “The Earthkeepers by RÆBURN koleksiyonu bizim yol göstericimiz. Sorumlu tasarım, yenilikçilik ve ürün tasarımı anlayışını, benzersiz bir arşiv yaklaşımıyla bir araya getiren bir deney. Timberland® markasının daha yeşil bir geleceğe yönelik çalışmalarında sınırlarımızı zorlamamızı sağlayan FW21 kapsül koleksiyonu benim için inanılmaz heyecan verici” diye konuşuyor. Earthkeepers® RÆBURN kapsül koleksiyonundan öne çıkan parçalar: Earthkeepers® by RÆBURN Oversize Mont (5.299TL): Sıcak tutan ve suya dayanıklı bu ürün, %100 geri dönüştürülmüş REBOTL kumaştan ve Re:Down izolasyon sunan ve yine tamamen geri dönüştürülmüş kuş tüyü malzemeden üretildi. Arşiv parçalardan ilham alan cep tasarımı ve dijital kamuflaj baskısı ile hafif ve katlanabilir özelliklere sahip.Earthkeepers® by RÆBURN Sırt Çantası (1.999TL): Sadece ihtiyacınız olanı, ihtiyacınız olan boyutta taşıyabileceğiniz şık ve modern bir stil. Gri ve yeşil renk alternatiflerine sahip sırt çantası, standart pamuktan dört kat daha güçlü olan %100 geri dönüştürülmüş PET malzemeden elde edilen Cordura® EcoMade kumaş içeriyor. Ürün, iki renk alternatifinde bel çantası modele (699TL) de sahip. Christopher RÆBURN imzalı Timberland FW21 Earthkeepers®  kapsül koleksiyonunda yer alan diğer ürünler arasında, atıklara yeniden hayat veren %100 geri dönüştürülmüş plastikten elde edilen dayanıklı ReBOTL™ kumaştan üretilen Earthkeepers® by Raeburn Yağmurluk (3.999TL) da dikkat çekiyor. Su geçirmezlik ve kolayca kese haline getirilerek cepte taşınabilirlik özelliğe sahip bu model, kapüşonu, kollardaki büzme ipleri ve stopperları ile ekstra koruma sağlıyor. Bu koleksiyonda tercih edilen Rejeneratif Deri, rejeneratif tarım uygulamalarını benimseyen çiftliklerden elde ediliyor. Doğadan ilham alan bu tarım uygulamaları, toprağa karbonu emmesi, suyu tutması ve biyoçeşitliliği geri kazanması için dinlenme şansı tanıyarak çevre üzerinde net bir pozitif etki yaratmayı amaçlıyor.