Ekonomi, teknoloji-sağlık haberleri (13.09.2020)

Antep fıstığında müdahale talebi…

TZOB Genel Başkanı Bayraktar:“Çok sayıda üretici az sayıda alıcının olduğu Antep fıstığında istikrar ancak bir müdahale kurumunun varlığıyla sağlanabilir. Müdahale kurumu piyasayı takip etmeli, gerektiğinde fiyat açıklamalı, piyasayı regüle etmelidir.Ürünün çok olduğu yıllarda müdahale kuruluşu ürünü alarak depolamalı ve az olduğu dönemde piyasaya arz etmelidir. Yeni kurulan lisanslı depoların kapasiteli artırılmalı, lisanslı depolar yaygınlaştırılmalı, ürün ihtisas borsaları hayata geçirilmelidir. Yüksek rekolte beklentisi fiyatların gerilemesine neden oldu. Fiyatların çok fazla düşmesinin önüne geçmek için ihracat kanalları zorlanmalıdır. Bu yıl piyasada fiyat istikrarının sağlanması halinde ihracatımız 6 bin tonu, ihracat gelirimiz ise 100 milyon doları aşabilir. Antep fıstığı da fındıkta olduğu gibi alan bazlı destek kapsamına alınmalıdır. Yeni kurulacak bahçelerde ihracata yönelik çeşitler tercih edilmeli, tanıtım faaliyetleri ile “Türk Fıstığı” imajı oluşturulmalıdır”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, adil rekabet şartlarının oluşmadığı serbest piyasa koşullarının asla kabul edilemeyeceğini belirterek, “Çok sayıda üretici ve az sayıda alıcının olduğu Antep fıstığında istikrar ancak bir müdahale kurumunun varlığıyla sağlanabilir” diye konuştu.

Bayraktar, çok sayıda Antep fıstığı üreticisinin karşısında az sayıda alıcı bulunduğunu ve bu alıcıların da tekelci bir yapı oluşturduklarını bildirdi. Bu tekelci yapının piyasa üzerinde her türlü oyunu oynayarak Antep fıstığı fiyatları üzerinde spekülasyona neden olduklarını belirten Bayraktar şunları söyledi:

“Üreticilerimizin bin bir emekle ürettiği Antep fıstığını sezon başında ucuz fiyatla alarak stok yapan bu yapı, ürün arzının bitmesiyle birlikte stok yaptığı Antep fıstığını yüksek fiyatlarla piyasaya sürerek haksız kazanç sağlamaktadır. Bu durum başta tatlı üreticileri olmak üzere, fıstığı ham madde olarak kullanan imalatçıları ve tüketicileri olumsuz etkilemektedir.

Devletimiz bu durumu net şekilde görmelidir. Devletimiz üreticilerimizi serbest piyasa adı altında Antep fıstığında tekelleşen alıcılara teslim etmemelidir. Çiftçinin elinden tutmalıdır. Fındıkta olduğu gibi müdahale kurumu piyasayı takip etmeli, gerektiğinde fiyat açıklamalı, piyasayı regüle etmelidir. Ancak bu şekilde piyasa içerisindeki tekelci yaklaşımlar kırılacak, üretici arkasında bir desteğin olduğu bilinci ile daha fazla üretime odaklanacaktır.”

– Üretim miktarlarındaki büyük değişiklikler, fiyatlarda istikrarsızlığa yol açıyor”

Bayraktar yaptığı açıklamada, 2019 yılında Antep fıstığının periyosite göstermesi sebebiyle rekoltede düşüş yaşandığını, bu yıl geçen yıla göre daha yüksek üretim beklendiğini bildirdi.

Üretim miktarlarındaki değişikliklerin, fiyatlarda istikrarsızlığa yol açtığını, bu durumun hem üretici hem de tüketiciye olumsuz yansıdığını belirten Bayraktar, “Antep fıstığı ağacı periyodisiteye bağlı olarak bir yıl ürün verirken ertesi yıl ya hiç vermemekte ya da çok az vermektedir. Bu nedenle üretim bir yıl yüksek, ertesi yıl düşük oluyor. Bu durumda piyasayı kontrol etmek zorlaşıyor” diye konuştu.

Ürünün az olduğu yıllarda fiyatın yükseldiğine, çok olduğu yıllarda ise düştüğüne işaret eden Bayraktar, “Ürünün çok olduğu yıllarda bir müdahale kuruluşu ürünü alarak depolamalı ve az olduğu dönemde piyasaya arz etmelidir” önerisinde bulundu.

-İller arasında Şanlıurfa birinci”

2010 yılında 718 bin ton olan dünya Antep fıstığı üretiminin 2018 yılında yüzde 91,5 oranında artarak 1 milyon 375 bin ton seviyesine yükseldiğini belirten Bayraktar, “Bu üretimin 551 bin tonunu İran, 447 bin tonunu ABD, 240 bin tonunu Türkiye, 74 bin tonunu Çin, 28 bin tonunu Suriye gerçekleştiriyor” diye konuştu.

Türkiye’de 38 ilde Antep fıstığı yetiştirildiğini, üretimin büyük bölümünün Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinde gerçekleştirildiğini belirten Bayraktar şöyle devam etti:

“Güneydoğu Anadolu bölgemizde bulunan dokuz ilimiz Türkiye Antep fıstığı üretiminin yaklaşık yüzde 92’sini üretmektedir. 2019 yılında Şanlıurfa 31 bin 931 tonluk üretimle ilk sırada yer alırken, bu ilimizi 26 bin 343 tonla Gaziantep, 12 bin 208 tonla Siirt takip etti.”

-“Üretim ve ihracatı artırma potansiyelimiz var”

Bayraktar, Antep fıstığı üretiminde artış yaşandığını belirterek, “Yüksek rekolte beklentisi fiyatların gerilemesine neden oldu. Fiyatların çok fazla düşmesinin önüne geçmek için ihracat kanalları zorlanmalıdır” diye konuştu.

Bayraktar, Türkiye’nin, 2016 yılında 4 bin 709 ton, 2017 yılında 2 bin 706 ton, 2018 yılında 4 bin 776 ton, 2019 yılında ise 5 bin 734 ton Antep fıstığı ihraç ettiğini bildirdi.

Türkiye’nin Antep fıstığında üretim ve ihracatı artırma potansiyeli olduğunu vurgulayan Bayraktar şunları söyledi:

“2017 yılında Antep fıstığı ihracatımız 45 milyon 430 bin dolar olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılında 71 milyon 914 bin dolara yükselen ihracatımız, 2019 yılında 90 milyon 310 bin dolar, 2020 yılının ilk yedi ayında 20 milyon 463 bin dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu yıl yüksek rekolte avantajı ve piyasada fiyat istikrarının sağlanması halinde ihracatımız 6 bin tonu, ihracat gelirimiz ise 100 milyon doları aşabilir.”

-Yapılması gerekenler-

Antep fıstığı üreticilerinin en önemli sorunlarından birinin yüksek girdi maliyetleri olduğunu belirten Bayraktar, “Girdi fiyatlarındaki artışlardan Antep fıstığı üreticilerimiz de olumsuz etkilenmiştir. Verilen destekler girdi maliyetlerindeki yüksekliğin yanında yetersiz kalmaktadır. Antep fıstığı da fındıkta olduğu gibi alan bazlı destek kapsamına alınmalıdır” diye konuştu.

Verim ve kaliteyi arttırıcı önlemlerin teşvik edilerek üretim kapasitesinin arttırılması gerektiğini vurgulayan Bayraktar, şunları söyledi:

“Türkiye’nin mevcut Antep fıstığı bahçelerinde, verim ve kaliteyi artırıcı önlemler teşvik edilerek üretim kapasitesinin artırılması gerekmektedir.

Yeni kurulacak bahçelerde ihracata yönelik çeşitler tercih edilmeli, tanıtım faaliyetleri ile “Türk Fıstığı” imajı oluşturulmalıdır. Türkiye’de yetiştirilen Antep fıstığı genellikle aroması yoğun, yeşil içli ve lezzetli çeşitlerdir. Ürünün damağa hitap eden bu belirgin özellikleri yapılacak tanıtımlarda öne çıkarılmalıdır.

İthalatçı ülkeler ürünü tamamen tüketmekte, stok yapmamaktadır. Ülkemizde var yılı ve yok yılı arasında belirgin bir fark olmasından dolayı, yok yıllarında dış piyasaya düzenli ürün sunulamamaktadır. Her yıl kaliteli ürününün piyasada bulunabilirliğinin sağlanması ancak lisanslı depolarla mümkün olabilmektedir. Gaziantep’de kurulumu devam eden lisanslı depolar toplam 15 bin ton kapasiteye sahip olmasına rağmen bu yıl ancak 2 bin ton Antep fıstığı alabilecektir. Depoların kurulumu hızla tamamlanmalıdır.

Antep fıstığı üreten diğer illerimizde de lisanslı depolar yaygınlaşmalı, ürün ihtisas depoları hayata geçirilmelidir. Böylece üretici ürününü yok pahasına elden çıkarmayacak, depoya teslim ettiği ürün için alacağı ürün senedi ile nakit sıkışıklığını da giderebilecektir. Lisanslı depolar ile depolama süresi uzun olan Antep fıstığında, piyasada kaliteli ürünün her an bulunabilmesi, fiyat istikrarı ve üreticimizin yeterli gelir elde edebilmesi sağlanmış olacaktır.

Komşu ülkelerden özellikle de İran’dan kaçak olarak giren fıstık, üreticimizin satış fiyatını etkilemekte, üreticilerimizi zor durumda bırakmaktadır. Kaçak fıstık girişi önlenmelidir.

Sulama imkanlarının yetersiz olması sebebiyle verim kayıpları yaşanmaktadır. Bu sebeple sulama yatırımlarının arttırılması gerekmektedir.

Toprak işleme, gübreleme, budama gibi kültürel işlemler etkin bir şekilde ve bilinçli olarak yapılmalı, uluslararası pazarların ihtiyaçlarını karşılayacak miktar ve kalitede Antep fıstığı üretilmelidir.”

Pandemi döneminde ihracata devam ettiler zirveye çıktılar

Ege Bölgesi’nde tarım ürünleri ihracatında zirve el değiştirdi.Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği son bir yıllık dönemdegerçekleştirdiği 985 milyon dolarlık ihracatla zirvenin yeni sahibi oldu.

2019 yılında Ege Bölgesi’nde tarım ürünleri ihracatında zirvenin sahibi Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği idi.

Türkiye’ye yıllık 5 milyar doların üzerinde döviz kazandıran Ege Bölgesi’nde tarım ürünleri ihracatçıları 10 milyar dolar ihracat hedefliyor.

Son bir yılda Ege Bölgesi’nden yapılan 5 milyar 70 milyon dolarlık tarım ürünleri ihracatının 985 milyon dolarlık dilimini gerçekleştiren Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği 655,5 milyon dolarlık meyve sebze mamulleri ihracatı yaparken, 329,6 milyon dolarlık taze meyve sebze ihracatı gerçekleştirdi.

Pandemi döneminde üretim ve ihracata devam eden ve her ay ihracat rekorlarıyla yaş meyve sebze ve mamulleri sektörünü ihracat şampiyonu yapan üyelerine teşekkür ziyaretleri yapan Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak’ın son güzergahı Dikili ve Kınık’taki ihracatçı firmalar oldu.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği üyelerinin pandemi döneminde zor şartlarda üretim ve ihracat yapmaya devam ettiklerini ifade eden Başkan Uçak, “Ülkemizin kalkınması ihracat ile mümkün olacak. İhracatçılarımızın, emek ve gayretleri bu süreçte hayati öneme sahip. İhracatçılarımızın gayretleri sayesinde 2020 yılı sonu için belirlediğimiz 1 milyar dolar ihracat hedefine Eylül ayı sonunda ulaşabilecek konumdayız. Son bir yıllık dönemde Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği’nin ihracatının yüzde 15’lik artışla 985 milyon dolara taşıyan üyelerimiz üstlerine düşen sorumluluğu büyük bir başarı ile yerine getiriyorlar. Ege Bölgesi’nde ilki Dikili’de kurulan, Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgelerinin itici gücüyle Ege Bölgesi’nin tarımsal ürün ihracatını 10 milyar dolara çıkarmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri Ata Özdemir, Martin Sanford, Sadık Demircan Ege İhracatçı Birlikleri Şefi Gökay Çelikli ve Ziraat Mühendisi Şükrü Ercan ile birlikte ilk olarak Kınık’ta yer alan RNK Gıda ve Sultan Gıda firmalarını ziyaret etti.

Turşu ve Konserve sebze üretimi gerçekleştiren RNK Gıda ortaklarından Sinan Açıkgöz, sektör ile ilgili beklentilerini dile getirirken, salça piyasasında sektörün lideri durumunda olan Sultan Gıda ortaklarından Lezgin Bahadır ise deneyimlerini heyet ile paylaştı.

Dikili’de seracılık sektöründe Türkiye’nin en önemli firmalarından olan Agrobay Seracılık, yine seracılıkta önemli bir ihracatçı olan YDA Tarım ve seracılık yanında kurutulmuş meyve ve sebze ihracatı gerçekleştiren Fruve Gıda firmaları ziyaret edildi. Agrobay Seracılık ortaklarından Ahmet Şentürk, YDA Tarım Genel Müdürü Tahsin Sezgel ve Fruve Gıda sahibi Mehmet Mavuk ile tarım sektörü ve ihracata ilişkin bilgi alışverişinde bulunuldu.

FRANSIZ DS İSTANBUL’DA İKİNCİ TÜRKİYE’DEKİ ÜÇÜNCÜ SHOWROOMUNU KALAMIŞ’TA AÇTI

 Türkiye’de Koluman Holding iştiraki Monde Motorlu Araçlar Ticaret ve Sanayi A.Ş. tarafından temsil edilen Fransız lüks otomobil markası DS, yatırımlarına ara vermeden devam ediyor. 2018 yılında ilk showroomunu İstanbul’da, ikinci showromunu da geçtiğimiz mayıs ayında Ankara’da açan DS, şimdi de İstanbul’un en prestijli semtlerinden olan Kalamış’ta “DS Store İstanbul Anadolu” adıyla hizmet vermeye başladı. İstanbul’daki ikinci showroom olan DS Kalamış, 400 metrekarelik alanda lüksten ödün vermeden en ileri teknoloji ile donatıldı. DS Kalamış Store müşterileri modelleri deneyimlemek isterlerse, 24 saatlik süre boyunca otomobilleri test edebilecekler.

“Aralık’ta İzmir Showroom Açılıyor”

Koluman Holding iştiraki Monde Motorlu Araçlar A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Altuğ Erciş, salgın dönemi de dahil olmak üzere yılın yılın ilk 8 ayında 370 adetlik DS satışı yaptıklarını belirterek “Kalamış’ta açılan üçüncü showroomumuzda şu an için DS-7 ve DS-3 Crossback olmak üzere 2 ayrı modelde satış gerçekleştiriyoruz.  2021 yılının Nisan itibaren zarif, güçlü ve sofistike bir hat çizgisine sahip olan iddialı sedan modelimiz DS-9 Türkiye’ye gelecek. Bu modelimiz ile birlikte lüks segmentte Avrupa’da büyüyen 3 markadan biri olan DS, Türkiye’de de yükselişe geçecektir. Koluman olarak otomomobilde Fransız lüksünü temsil eden DS için yatırımlarımıza Aralık ayında İzmir’de açacağımız showroom ile  devam edeceğiz. 2021 ve 2022 yıllarında da farklı şehirlerde yatırımlarımız sürecek” diye konuştu.

“ÖTV düzenlemesiyle gelen iptal yok”

Erciş, yeni ÖTV düzenlemesinin ve kur dalgalanmalarının özellikle lüks segmentte fiyat artışlarına yol açtığını belirterek “Ülkemizde satılan her 10 otomobilden 6’sı ithal modeller. Cari açığı azaltmak için yapılan yeni ÖTV düzenlemesi ve kurlardan doğan maliyetler lüks segmentte fiyatları yukarıya taşıdı. Daha önce DS satın almak için ön ödeme yapan ve araçlarını bekleyen müşterilerimiz ÖTV farkından dolayı alımlarını iptal etmediler. Bu markamıza olan ilginin bir göstergesidir” dedi.

 “Premium Segment Gerilemeyecektir”

Erciş, normalleşme süreci ve ertelenen taleplerin devreye girmesiyle birlikte otomobil satışlarının son iki ayda rekorlar kırdığını da kaydederek “Bulunurlukla birlikte ve yeni salgın tehdidi olmadığı sürece toplam otomobil satışlarının bu yılı 650-700 binler seviyesinde kapatmasını öngörüyorum. Premium segment ise ÖTV düzenlemesi ve kur artışlarına rağmen geçen seneye göre bir kayıp yaşamadan bu yılı tamamlayacaktır” şeklinde konuştu.

Align Technology Invisalign tedavisi görenlerle doktorlarını buluşturacak sanal çözümlerini tanıttı

Doktorların hastalarıyla fiziksel olarak aynı ortamda bulunmadan bir dizi klinik hizmetini yönetmelerini sağlayan Invisalign® Sanal Randevu ve Invisalign® Sanal Bakım çözümleri, klinik ve bakımın dijital dönüşümünü bir sonraki seviyeye taşıyor.

Align Technology, doktorların Invisalign tedavisi gören hastaları ile süren tedaviler için daha kolay bağlantıda kalabilmelerini sağlayacak sanal çözümlerini tanıttı. Invisalign® Sanal Randevu ve Invisalign® Sanal Bakım çözümleri, klinik ve bakım alanındaki dijital dönüşümde yeni bir seviyeyi temsil ediyor.  Çözümler, doktorların hastalarıyla fiziksel olarak aynı yerde olmalarına gerek kalmadan bir dizi klinik hizmetini yönetebilmesini sağlıyor. Pilot süreçleri tamamlanan çözümler COVID-19 salgını döneminde doktorlara destek olunabilmesi adına hızla devreye alındı.

Align Technology CEO’su Joe Hogan konuyla ilgili şu açıklamayı yapıyor: “COVID19’un dünya çapında Invisalign tedavisi görenler için getirdiği olağanüstü zorlukların farkındayız ve her bölgede doktorların, hastalarının Invisalign tedavisi ile ilgili deneyimlerini güçlendirme ve işletmelerindeki kesintileri en aza indirme çabalarını desteklemek için çalışıyoruz. Bununla birlikte mevcut vakaların yönetimi ve doktorların konsültasyon yürütmeleri için yeni yollar keşfetme amaçlarıyla Invisalign klinikleriyle birçok işbirliği fırsatını belirleme imkânını bulduk. Birçok doktor salgının ilk safhalarından beri tedavi seyrini izlemek, klinik içi randevuları azaltmak ve tedavi sırasında hasta bakımının sürekliliğini sağlamak için çeşitli platformlar aracılığıyla görüntülü görüşmeleri, SMS mesajlarını ve hasta tarafından gönderilen fotoğrafları kullanıyordu. Süreçle beraber doktorların hastaları ile temasa geçmek ve tedavilerinin seyrini izlemek için daha iyi yöntemlere ihtiyaç duyduğu görüldü. Bu nedenle yeni araçlarımızı pilot süreçlerinin sonrasında hızlı bir şekilde devreye aldık.”

Invisalign Sanal Randevu aracı doktorların hastalarıyla HIPPA uyumlu video görüşmeler yapmalarını ve randevularını kolaylıkla planlamalarını sağlıyor. Çözüm aracılığıyla doktorlar ve klinik çalışanları Invisalign tedavisine yönelik video konsültasyon ve tartışma planlayabiliyorlar.

My Invisalign uygulamasının içine gömülü olan Invisalign Sanal Bakım uzaktan konsültasyon ve tedavi seyri değerlendirmesinin yanı sıra tedavi sürecindeki düzeltmeler ve endişelerin giderilmesine yönelik iletişim amaçları için kullanılabiliyor.  Hastalar, kolay kullanımlı My Invisalign uygulaması aracılığıyla tedavi süreçlerine dair düzenli bilgi alabiliyor ve tedavi ilerleyişine ilişkin görselleri doktorlarına iletebiliyor. Doktorlarsa hastalarından gelen görselleri Invisalign Doktor Sitesi’nde değerlendiriyor ve Invisalign tedavisinin olağan seyrinde devam etmesi için hastaları ile temasa geçebiliyorlar.

Yeni sanal araçların klinik dönüşümü açısından çıtayı bir sonraki seviyeye çıkardığını vurgulayan Align Technology CEO’su Joe Hogan, “Her iki araç da henüz ilk dönemlerini yaşarken, amacımız doktorlara, hastalar doktorlarının ofislerini tekrar ziyaret edebilene kadar bakımlarını sürdürmenin yolunu sağlamaktır. Bugüne kadarki geri bildirimler gerçekten olumlu oldu ve doktorların, COVID19 kısıtlamaları kaldırıldıktan sonra da hasta deneyimini iyileştirmek ve ofis verimliliklerini artırmak için bu araçları kullanmaya devam edeceğine inanıyoruz.”

DİŞLER HAKKINDA 5 ŞAŞIRTICI GERÇEK

Dişlerimizin aynı zamanda vücudumuzun vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak dişlerimize her zaman hak ettiği özeni göstermiyoruz.

Diş Hekimi Pertev Kökdemir de dişlerimiz ile ilgili 5 şaşırtıcı gerçeği paylaştı.

1-Diş minesi insan vücudundaki en sert maddedir. Üzerine gelen yaklaşık 300 kg yüke kırılmadan direnebilir. Ancak şişe kapağı açmak için dişlerimizi kullanmayı tavsiye etmiyoruz.

2-Parmak izi gibi herkesin izi farklıdır.

3-Ağız içinde 300’den fazla bakteri türü vardır.

4-Dişler doğmadan önce oluşmaya başlar.

5-İnsanların %35’de 20 yaş dişi yaş dişi çıkmaz.

Çocuk ve Ergen Psikiyatrı Prof. Dr. Mücahit Öztürk Uzaktan EğitimDöneminde Ailelere 9 Altın Öneride Bulundu

Çocuklarınıza teknoloji kullanımı konusunda iyi bir modelolun.

Çocuklara stres durumları ile nasıl başa çıkacağınıöğretmeye çalışın.

Çocuklarınızın bu süreci tatil olarak görmediğinden eminolun.

Çocuklarınızın ders dışı teknoloji kullanımalışkanlıklarından haberdar olun.

Çalışma ortamını düzenleyin.

Çocuğunuzun uzaktan eğitim dönemine uyumunu takip etmeyeözen gösterin.

Çocuğunuzun öğretmenleri ve diğer veliler ile iletişimdekalın.

Akranlar arası iletişimi artırın.

Mola vermesini ve fiziksel aktiviteyi teşvik edin.

Dünyayı etkisi altına alan pandemi süreci, ulusal veuluslararası kamuoyunda eğitim sistemine bakışı da etkiledi. Alınantedbirlerden en çok etkilenen alanların başında eğitimin geldiğini belirtenYeşilay Genel Başkanı ve Çocuk Ergen Psikiyatrı Prof. Dr. Mücahit Öztürk,ailelere uzaktan eğitim sürecine ilişkin önerilerde bulundu.

Okulların yüz yüze eğitim faaliyetlerinin EBA ve EBA TV üzerindengerçekleştirilmeye başlanmasının çocukları, gençleri ve aileleri daha önce hiçkarşılaşmadıkları bir durumda bıraktığını belirten Öztürk, “Uzaktan eğitiminyaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmasıyla beraber bilgisayar, televizyon,cep telefonu ve tablet gibi teknolojik cihazların başında geçirilen süreolağandışı seviyede arttı. Bu artış, 18 milyon öğrencinin olduğu ülkemizdeeğitim faaliyetlerinin aksamaması adına sevindirici olsa da belli yönleriyle deüzerine düşünülmesi gereken bir konu olma özelliği taşıyor. Aşırı teknolojikullanımının, çocuk ve ergenlerin sosyal gelişiminin olumsuz etkilenmesi, aileiçi bağların zayıflaması ve kişinin yalnızlaşması gibi birçok riskibarındırdığını biliyoruz. Bu risklerin ilerleyen süreçlerde teknoloji bağımlılığıvakalarında artışa neden olması da muhtemel.. Teknoloji kullanımına dairbenimsenebilecek belli ilkeler, birey ve toplum sağlığını tehdit edenrisklerden korunma adına kritik önem taşıyor” dedi.

Aileler ve çocuklar kaygıyla birlikte mücadele etmeli

Tüm yapılacak aktivitelerden önce iyi bir model olmanınönleyici faktörlerin başında geldiğini belirten Öztürk, “Ailelerin ekrankullanım alışkanlıklarının çocuğun kullanım alışkanlıklarını etkileyeceğiunutulmamalıdır. Bu konu sadece akıllı telefon, bilgisayar gibi aletler olarakdeğerlendirilmemeli. Ailenin sahip olduğu her tür bağımlı davranış örüntüsü–şekil değiştirse de- çocuklar tarafından kopyalanır” dedi.

Aileler ve çocukların bu dönemde birçok alışkanlığını veyaşam sitilini değiştirmek durumunda kaldığını ifade eden Öztürk, budeğişimlerin riskli davranışlarla beraber kaygı ve stres düzeylerinin artmasınaneden olduğunu, bu kaygılarla baş etme noktasında teknoloji ile gereğindenfazla zaman geçirilebildiğini, ailelerin öncelikle yaşadıkları kaygılarkonusunda hep beraber konuşmasının ve kaygı ile mücadele için grup oyunları,spor gibi yöntemlere yönelmelerinin önemli olduğunu vurguladı..

Uzaktan eğitimde de düzeni korumak önem taşıyor

Uzaktan eğitim sürecinde, ev ve okul kavramlarınınçocukların zihnindeki ayrımı kaybolabilir. Bu süreçte düzeni korumanın öneminedeğinen Öztürk, şunları söyledi:

“Bu dönemde mevcut rutini mümkün olduğunca korumaya çalışmakiyi bir başlangıç olabilir. Hafta içi ve hafta sonu ayrımına varılması, uykusaatlerinin organize edilmesi, yemek saatlerinin değişikliğe uğramaması gibiadımlar ile mevcut düzenin korunması sağlanabilir. Ayrıca uzaktan eğitim süreciesnasında mümkün olduğunca sessiz ve dersi dinlemelerini kolaylaştıracak birfiziksel ortam oluşturmak da önemlidir. Dikkatlerini dağıtacak ögeleri mümkünolduğunca azaltın, uzaktan eğitim için kullanılan teknolojik alet dışındaherhangi başka bir teknolojik aletin dikkat dağıtmasını önlemeye çalışın. Okulun,çocuklar için yalnızca bir öğrenim mekânından çok daha fazlası olduğunuunutmayın. Çocukların arkadaşlarıyla çevrimiçi etkileşimde bulunmalarına izinvermek, sosyal olarak mesafeli olmanın etkilerini hafifletebilir. Öğrencilerinbirbirleriyle iletişimini artırmak için sosyal etkileşimleri rutine dâhiletmek, çocukların bağlantıda kalmasına yardımcı olacak ve kendilerini yalnızhissetmemelerini sağlayacaktır.”

Yeni düzene alışmakta zorluk yaşanabileceğini göz önündebulundurarak çocuklara zaman tanınmasının ve ailelerin bu süreci tek başınızageçirdiğinizi düşünmemesinin önemini belirten Öztürk, bilgilenmek, sorularsormak ve daha fazla rehberlik almak için çocuğun öğretmenleri ve diğerebeveynler ile iletişim halinde olmalarını önerdi.

Siber zorbalığa dikkat

Çevrimiçi erişimin artması, çocukların güvenliği, korunmasıve mahremiyeti için yüksek riskler taşıyabildiğini hatırlatan Öztürk, “İnternetkullanımı hakkında çocuklarınızla konuşun ve internetin nasıl, ne zaman venerede kullanılabileceğine dair kurallar oluşturun. Çocuğunuzla birlikte onunyaşına uygun uygulamalar, oyunlar ve farklı çevrimiçi aktiviteler belirleyin.Siber zorbalık veya çevrimiçi uygunsuz içeriklere karşı duyarlı olun” dedi.

Öztürk, çocukların, rutinlerini mümkün olduğunca normale enyakın şekilde sürdürmelerinin önemine değinirken, “Okulda karşılaşacaklarınabenzer teneffüs vakitleri ayarlamak, programlarına bağlı kalmalarına yardımcıolabilir. Öğle yemeği vaktinde ayağa kalkıp hareket etmesi, biraz temiz havaalması, yürüyüşe çıkması, bisiklete binmesi ya da ders arasında bütün günhareketsiz kalmamaları için mutfakta sağlıklı atıştırmalık yemesi, isterse kısabir oyun, dans gibi aktivitelerle bir mola vermesi motivasyonunu artırmadaetkili olabilir. Ara verildiği sırada gözlerini dinlendirmeleriniönerebilirsiniz. Televizyon izlemek gibi aktivitelerden kaçınması zihninyeniden öğrenmeye hazırlanmasını sağlar” ifadelerini kullandı.

Uzaktan eğitimdöneminde ailelere 9 öneri

Çocuklarınıza teknoloji kullanımı konusunda iyi bir model olun.

Çocuklara stres durumları ile nasıl başa çıkacağınıöğretmeye çalışın.

Çocuklarınızın bu süreci tatil olarak görmediğinden eminolun.

Çocuklarınızın ders dışı teknoloji kullanımalışkanlıklarından haberdar olun.

Çalışma ortamını düzenleyin.

Çocuğunuzun uzaktan eğitim dönemine uyumunu takip etmeyeözen gösterin.

Çocuğunuzun öğretmenleri ve diğer veliler ile iletişimdekalın.

Akranlar arası iletişimi artırın.

Mola vermesini ve fiziksel aktiviteyi teşvik edin.

KÜRESEL SALGIN SÜRECİNDE PARA KULLANIM ALIŞKANLIKLARIMIZ NASIL OLMALI?

Tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19, sonrasında gelen pandemi ve içinde bulunduğumuz temkinli normalleşme sürecinde insanların günlük yaşam rutinleri ve para kullanım şekilleri oldukça değişti. Ekonomideki dalgalanmalar tüketiciler üzerinde ellerindeki parayı kullanma ve yatırım konularında kafa karışıklığı yaratıyor. Süreci dikkatli ve mantıklı yönetebilmek adına Profesyonel Para Koçu Pelin Narin Tekinsoy para harcama isteğimizin altında yatan duygusal sebepleri açıkladı ve önerilerde bulundu.

Küresel salgın döneminde insanların duygu durumları ve para kullanma davranışları değişkenlik gösterebiliyor. Pelin Narin Tekinsoy bu dönemde ve hayatımızın her döneminde para harcarken bilmemiz gerekenleri şöyle açıkladı: “Koçluk çalışma alanı itibariyle tamamen bireysel hedeflere yöneliktir. Bu sebeple, kişinin parasal olarak doğru şekilde hareke etmesini önemsiyorum. Bu da bireylerin duygularını kontrol etmelerinden geçiyor. Buna halk dilinde mantıklı hareket etmek dense de her zaman söylendiği kadar basit şekilde akıllıca hareket edemiyoruz. Özellikle de içinde bulunduğumuz salgın ortamında.

    Mantıklı hareket edemiyor olmamıza ilk sebep; hayatta kalabilme kaygımız. Çünkü ölmekten içten içe korkuyoruz. Vakitsizce hayatımızı kaybetme düşüncesi bizi belirsizliğin içine sincice sürüklerken kaygı yaratmakta. “Daha yapılacak bir sürü şey var” düşüncesiyle farkında olmadan panikliyoruz. Bu halimiz bizi günlük de olsa yanlış para kullanma davranışlarına itiyor.

   İkinci olarak, bir çoğumuz hala duygularımızı kontrol edemez yetişkinleriz. Bu ne demek? İçimizde hala çocuk olan bir yan var. “Bunun nesi kötü!” diyebilirsiniz. Ancak işte bu olgunlaşmayan yanımız, bizim yumuşak karnımız. Duygularınızı olgunlaştırmak çocuksu yanınızı elinizden alacakmış korkusu yaratır ve bizi hep güdük bırakır. Aksine çocuksu bir yanınız olsun. Fakat o çocuk hayata olgunca da bakabilme yetisi kazansın.

   Üçüncü olarak büyük markaların aynı bizim gibi hayatta kalmaları ve varlıklarını sürdürmeleri önemlidir. Bu sebeple bizi sürekli geçmişteki güzel günleri düşleyeceğimiz zaman yolculuğundan çıkarmak istemezler. O çocuksu yanımızı kullanarak bizi geçmişte bırakırlar, iyi hissettiğimiz tanıdık geçmiş duygularda. Bu sebep de yine bizi panikletir. Eski duyularımızı hissettirecek yeni ürünler, bizi para harcamaya iter.

   Sonuç olarak duygusal olgunlaşma önemli. Paramızı yönetmek istiyorsak hayatı dışardan seyretmeyi öğrenmeliyiz. Özellikle küresel salgın durumlarında sağlık, eğitim gibi konularda dikkatli adımlar atmaya çalıştığımız kadar bütçemizi doğru yönetmek ve korumak adına da araştırmalar yapmalı ve bizi hep daha fazla harcamaya iten duygusal sebepleri fark etmeliyiz. Temkin şimdi her zamankinden daha önemli.”

   Para kullanım alışkanlıkları, altında yatan sebepler ve doğru bütçe yönetimi konusunda daha fazla açıklamalar ve önerilere Pelin Narin Tekinsoy “Para Koçluğu –Tamamen Duygusal” adlı kitabında yer verdi.

BIO Startup CoronaSprint Projesi’nde COVID-19 ile mücadele sürecine destek olacak 16 proje geliştirildi
BIO Startup CoronaSprint Projesi kapsamında 16 startup, tanımlanan 11 ihtiyaç alanına yönelik çözüm yol haritaları hazırladı. İki ay gibi kısa bir sürede tamamlanan projenin ardından, startuplar tarafından COVID-19 ile mücadele sürecine destek için hazırlanan 16 projenin küresel ve yerel işbirlikleriyle hayata geçirilmesi planlanıyor.
İstanbul Kalkınma Ajansı “COVID-19 ile Mücadele ve Dayanıklılık Programı” kapsamında desteklenen ve startupların COVID-19’a ilişkin yaşanan sorunlara yönelik çözüm üretmesini hedefleyen BIOStartup CoronaSprint Projesi iki ay aralıksız süren bir maratonun ardından tamamlandı. 36 araştırmacı ilaç şirketini temsil eden Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AIFD) tarafından Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nın (TÜSEB) ortaklığında ve ReDis Innovation işbirliğinde yürütülen projede dünyanın en büyük biyoteknoloji organizasyonu BIO Digital’e katılım, İhtiyaç Analizi Çalıştayları, Sprint Süreci ve Değerlendirme Toplantıları aşamalarının ardından, COVID-19 ile ilgili sorunlara çözüm geliştiren 16 startupın çözüm yol haritaları değerlendirildi. Projelerde tespit edilen ihtiyaçların tek tek karşılanması için bir izleme ve takip mekanizması kuruldu.
BIOStartup CoronaSprint Projesi tamamlanmış olsa bile yaratılan işbirliği ortamı sayesinde startupların desteklenmeye devam edileceğini belirten AIFD Yatırım Politikaları Direktörü Cengiz Aydın, “İki ay gibi kısa bir sürede aralıksız çalışarak COVID-19’a ilişkin önceliklendirilmiş sorunlara çözüm üreten startuplarımızın çabalarını ayakta alkışlıyoruz. Toplamda 60’a yakın toplantı ile adeta bir maratonu geride bıraktık. Birbirinden değerli projelerde finansman, regülasyon, altyapı, sertifikasyon ve belgelendirme gibi konuların yanı sıra TÜSEB ve AIFD üyesi şirketlerle yapılması muhtemel işbirliklerini takip etmeye, birbirimizden öğrenmeye ve eksik kaldığımız noktalarda birbirimize destek olmaya devam ediyoruz.  BIOStartup Program mezun havuzunu kaynak olarak kullanan CoronaSprint Projesi de kendisini besleyen bir ekosisteme dönüştü. Amacımız bu ekosistemin devamlılığını sağlamak olacak. Teknoloji gelişimi, iş modeli değişikliği veya politikalarda yenilikler gerektiren projelerin hayata geçmesi daha fazla zaman alabilir. Bu tip ihtiyaçları karşılamak için ise üyemiz olan ilaç firmaları, TÜSEB, projemizin tüm aşamalarında destek olan çok değerli mentorlerimiz, startuplar ve uzmanlarla sürekli iletişim içerisinde olup, gereken alanlarda çalışmalarımızı sürdüreceğiz. İnovasyon ve çözüm üretirken bütün ekosistemi göz önünde bulundurarak, farklı alanlardaki iletişimi ve etkinlikleri sürdürerek, farklı firmaları ve kurumları çözüm sürecine dahil ederek beklenmedik sorunların verimli bir şekilde çözülebilmesi üzerine çalışmalarımızı sürdüreceğiz” diye konuştu.
16 startupın ihtiyaç alanları ve çözümleri 
1. YeşilScience
İhtiyaç Alanı: Hastanelerde dijital altyapının geliştirilmesi ve uzaktan tanı ve muayene sistemleri ihtiyacı
Çözümü: FluAI ve CoronaCheck Clinician ürünleri
Üst solunum yolu enfeksiyonu olan hastalara boğaz fotoğrafı ve şikayetleri üzerinden analiz ve öneriler sağlayan AI destekli bir mobil uygulama FluAI’da saptanan ihtiyaç, hastaların üst solunum yolu şikayetlerine sahip olduklarında hastaneye gitmeden durumlarıyla ilgili bilgi almak, ciddi bir durum olup olmadığını öğrenmek istemeleridir. Değer önerisi hızlı ve kolay bir şekilde analiz sağlayarak hastaneye gitmeden durumlarıyla ilgili ilk önerileri sağlamaktır. Hekimlere tanı ve prognoz değerlendirmelerinde destek olacak BT, X-Ray, semptom ve klinik bilgileri kullanan bir karar destek programı olan CoronaCheck Clinician için de saptanan ihtiyaç COVID-19 prognoz değerlendirmesinin daha çok manuel gitmesi ve hekimlerin bu hastalarda hızlı bir karar desteğine ihtiyaç duymasıdır.
2. Geen Biotechnology
İhtiyaç alanı: Tanı test mekanizmalarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması
Çözümü:
1. Çalışma: Tükürükten örnek alarak hasta başında tanıya olanak veren tanı kiti üzerinde çalışma yapılıyor. Popülasyonun yüksek olduğu sahra bölgelerinde etkili bir araca patent, ruhsat ve iş planlama sürecinde ihtiyaç duyuluyor.
2. Çalışma: Bağışıklık testi ve pasaportlanması için viroloji laboratuvar testi olan nötralizasyon test kullanımı, hastadan alınan serum ile bu serumun virüsün hücreye girişini engelleyip engellemediğini gözlemlemek. Bu testin prosedürüne ihtiyacın doğrulanması ile proje üzerinde ilerleme mümkün olacaktır.
3. Çalışma: Ortam dezenfeksiyonu hakkında üstünde detay verilmeyen bir projeden bahsedildi.
3. Vagustim
İhtiyaç alanı: Destekleyici tedavi yöntemi
Çözümü:
Vagus sistemini elektonik olarak stimüle eden bir cihaz geliştirilmesi ile virüse karşı aşırı tepki veren, sitokin fırtınası sendromuna karşılık bağışık sistemini baskılayarak çözüm geliştirildi. Literatür araştırmalarda bu protokolün COVID-19’a ilişkin etkisinin pozitif olduğu yayınlar bulunuyor
4. RS Research
İhtiyaç alanı: İlaç ve aşı ile yeni tedavilere erişimdeki kısıtların ortadan kaldırılması, yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesi
Çözümü:
Üç adet ilaç adayı çalışması bulunuyor. Koç Üniversitesi etik kurul onayları alınmış durumda. Hayvan çalışmaları aşamasına gelinmiş durumda. Doğrudan akciğere giden, hem tedavi hem de proflaksi döneminde kullanılabilecek inhaler yolla uygulanan bir COVID-19 tedavisi ilaç adayı gündemde.
5. Aksense MedTech
İhtiyaç alanı: Tanı-test mekanizmalarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, COVID-19 risk analizine yönelik mobil uygulamalar ile birlikte teste yönlendirme sistemi
Çözümü:
Evde, Taşınabilir Elektronik Tanı Biyosensörü: Elektronik okuyucu ile birlikte kişinin patojene karşı ilk özgün yanıtını ölçerek veri sağlanıyor. Bir dakikada sonuç veren test aynı zamanda halk sağlık sistemine bağlanarak enfeksiyon takibinde de kullanılabiliyor. Kişinin patojene verdiği yanıtın derecesini ölçebilen biyosensörler kişinin uygulanan terapiye yanıtını da ölçebiliyor. Salgın kapsamında, yedi bakteri için tasarlanmış biyosensörlerin COVID-19’a göre uyarlanabilmesi mümkündür.

6. ELAA Teknoloji
İhtiyaç alanı: Kronik hastalarda farklı komplikasyonların uzaktan takibine ilişkin farklı fonksiyonlara yönelik cihaz ihtiyacı – Akciğerde COVID-19 sonrası değişiklik izleme-takip ve ön değerlendirme sistemi
Çözümü:
COVID-19 öncesi geliştirilen akciğerde tanısı konulamayan lezyonların tanısının koyulması için kolaylık sağlayacak navigasyon sistemini COVID-19 virüsünün akciğerde bıraktığı uzun süre kaybolmayan izin sürveyansı ve görüntülenmesi ve kanserden ayırt edilmesi.
2. Çözüm: COVID-19 sonrası akciğerlerin iyileşme ve solunum kapasitelerinin takibi. Halihazırda hastanede mevcut uygulaması yapılan bir çalışma. İkinci çözümün içerdiği cihaz ve uygulamanın geliştirilmesi dahilinde sistem evde uygulanabilir hale gelebilir ve hastaneye erişime gerek kalmayabilir.
7. Meinox
İhtiyaç alanı: Yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesi
Çözümü:
COVID-19 içerisinde bulunan dekonjigasyon enzimini hedefleyen ilaç geliştirme ve konumlandırma yapılıyor. Belirlenen pathonexTM ilaç sınıfının nazal sprey formunda klinik çalışması için destekler gerekiyor.
2. Çalışma: Dekonjigasyon proteininin rekombinan olarak üretilip antikor testlerinde COVID-19’a karşı antikor olup olmamasına karşı geliştirilmiş testtir. İzin süreçleri ve sertifikasyon için destek ihtiyacı bulunuyor.
8. Funktor
İhtiyaç alanı: İlaç ve aşı ile yeni tedavilere erişimdeki kısıtların ortadan kaldırılması – Yerli ilaç ve aşı Ar-Ge çalışmalarının hızlandırılması
Çözümü:
Literatür aramasında aranılan bilgiye ulaşımı hızlandıracak ve kolaylaştıracak akıllı bir arama motoru geliştirildi ve halihazırda hizmet veriyor. Uygulama kelimeleri ve cümleleri kategorize edip modüler hale getirerek interaktif ve doğru literatür karşılıklar sunuyor. Belirli firmalar içerisindeki ihtiyaçlar tartışılıp literatüre dair ihtiyaç katkılarında bulunulabilir ve firmalara destek verilebilir.
9. Araltek Medical Device
İhtiyaç alanı: Yeni tedavi yaklaşımları ve Uzaktan tanı ve muayeneye imkan verecek mini kitlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması
Çözümü:
Durumu ağırlaşmış hastalara yönelik, toplar damardan kanı alıp oksijenlendirip kana geri verme, dolaşım destek sistemleri Sentrfugal pompa sistemleri geliştiriliyor.
Belgelendirmeyle ilgili desteğe ihtiyaçları bulunuyor.
10. Alice Beyaz Tavşan
İhtiyaç alanı: COVID-19’tan korunma süreci
Çözümü:
Medikal maske üretimi. TRL1 seviyesinde ürün, patent aşamasında bulunuyor.
11. Pacem Medikal Teknoloji
İhtiyaç alanı: Ortam sterilizasyonu – Normalleşme sürecinde sağlık kuruluşlarının yanı sıra otel, restoran gibi hizmet alanlarının düzenli ve etkin sterilizasyonuna ilişkin ihtiyaç
Çözümü:
Plazma kullanılarak dezenfeksiyon yapabilecek cihaz geliştirilmesi. Havalandırma sistemlerine, yiyecek içecek dolaplarına, restoranlardaki tabak ve benzeri gereçlerin sterilizasyonu için kullanılabilecek.
12. Genz Biyoteknoloji
İhtiyaç alanı: Tanı-test mekanizmalarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması – Duyarlılığı yüksek tanı testlerinin Ar-Ge ve üretim süreçlerinin geliştirilmesi
Çözümü:
TÜBİTAK desteği alan startup, diagnostik antikor-antijen testlerinin hassasiyetlerinin geliştirilmesi üzerine çalışıyor.  Ar-Ge sürecini tamamlayan şirket, tedarik zinciri ve seri üretime geçiş konusunda yönlendirmeye ihtiyaç duyuyor ve hem testin kendisi hem de okuyucu sistem geliştiriyor.
13. Cafer Yıldırım 
İhtiyaç alanı: Yerli ilaç ve aşı Ar-Ge çalışmalarının hızlandırılması
Çözümü:
Türkiye’nin en büyük tam otomatik sera alt yapısını, mikro üretim kapasiteli işbirliği
ile, ilaç endüstrisi ile gerçekleşecek gizlilik sözleşmelerine istinaden belirlenen standart
tıbbi bitkinin istenilen ölçekte ve formülasyon içeriğinde sektöre arz edilmesini
sağlamak.
14. Florabio
İhtiyaç alanı: İlaç ve aşı ile yeni tedavilere erişimdeki kısıtların ortadan kaldırılması – İlaç ve aşı geliştirilmesi ve üretim sürecine ilişkin hammadde üretim ve tedarik sorunlarının çözülmesi
Çözümü:
Hücrelere özgün dünya regülasyonlarına uygun, hücrelerin mümkün olduğu kadar fazla protein üretmeyi destekleyen besi yeri üretiliyor.
Yan ürün olarak, besi ortamlarıyla çok iyi çalışabilen hücreler geliştiriliyor.

15. LumiLabs
İhtiyaç alanı: İlaç ve aşı ile yeni tedavilere erişimdeki kısıtların ortadan kaldırılması – Yerli ilaç ve aşı Ar-Ge çalışmalarının hızlandırılması
Çözümü:
COVID-19’a yönelik proflaksi/tedavide kullanılabilecek küçük moleküllerin keşfi (temel
araştırma ve optimizasyon çalışmaları) noktasında katkı sağlanması hedefleniyor. İlki
sitemik kapsamda, diğerleri ise viral replikasyon veya enfeksiyonun engellenmesine
yönelik olarak hücresel düzeyde etkin proteaz inhibitörlerinin geliştirilmesi üzerinde
çalışıyor.
16. İnosens
İhtiyaç alanı: Hareketsizlik nedeniyle ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarını en aza indirmek için 65+ bireylerin evde spor ve egzersiz faaliyetlerini yapmaya devam etmesi
Çözümü:
Sağlık sorunları özellikle 65+ bireylerde hareketsizlik nedeniyle ortaya çıkıyor. Fizik tedavi uzmanları ve akademisyenler ile geliştirdiğimiz yazılımlar ve tamamlayıcı çözümler ile bunların engellenebileceği değerlendiriliyor. Bireyler, uzmanların uzaktan takip ederek değerlendirdiği, oyunlaştırılmış yönlendirmeler ile ihtiyaçlarına yönelik en doğru egzersizi yapabiliyorlar.

Oyundan aldığınız skor, karneniz olacak!

Gelişen teknoloji ve değişen kuşaklar sayesinde eğitim alanındaki geleneksel kalıplar yıkılarak yerini yeni kavramlara bırakıyor. 21. yüzyıl eğitim sisteminin temel fikirlerinden kabul edilen ‘edutainment’ bunlardan biri. “Eğitsel eğlence’’ denilen bu kavram, öğrencilerin eğitimden keyif alacakları bir süreci anlatıyor. Oyunla, eğlenerek öğrenmenin çok daha kolay ve derinlemesine olduğunun altını çizen Donut Language Game CVO’su Sosyolog Başak Temel, eğitim ve eğlence kavramlarını yapay zekâ ile birleştiren mobil uygulamaların arttığını ve pandemiyle birlikte tüm dünyada hızla yaygınlaşacağını söylüyor.

Gelişen teknolojiyle birlikte değişen davranışlarımız ve alışkanlıklarımız, hayatımızın dijitalize olması zamanla öğrenme yeteneğimizi de değiştirdi. Bebeklikteki gelişim sürecinde hayati önem taşıyan oyun ve eğlenceyle eğitim, artık yetişkinler için de geçerli bir metod haline geldi ve “edutainment” kavramıyla tanıştık. İngilizce’de “education” (eğitim) ve “entertainment” (eğlence) terimlerinin bir araya gelmesiyle oluşan bu kavram, 21. yüzyıl eğitim sisteminin temelini oluşturuyor. Türkçe’de eğitsel eğlence ya da eğitlence olarak tanımlanan bu kavram, evrimleşen insanın öğrenme yeteneğine uygun olarak geliştirilmiş bir sistem. Amaç, daha hızlı ve derinlemesine öğrenirken eğlenmek, keyif almak, mutlu olmak.

Donut Language Game CVO’su Sosyolog Başak Temel bu yeni kavramı şöyle anlatıyor;Geleneksel düşünce sistemine göre eğitim “ciddi” bir iştir. Eğlence ise bu “ciddi” kavramla yan yana gelemeyecek kadar önemsiz ve onun yanında değersizdir. Günümüzde eğitimle hedeflenen, kişiye davranış değişiminin kazandırılmasıdır. Bunun en güçlü yolu da eğleniyorken edinim sağlanmasıdır. Yani gelenekselin tam aksine asıl odak nokta keyif ve eğlencedir. Bu sırada verilecek mesajlarla öğrenmenin gerçekleşmesi sağlanır. Yani tüm öğrenme, neredeyse öğrenci farkında olmadan gerçekleşir. Öğrencinin karnesi, oyundan aldığı skordur.”

“Teknolojiyle büyüyen nesil, eğitimdeki değişimi zorunlu kılıyor”

 “İnsanoğlu teknolojiyi geliştiriyor, teknoloji de insanı. Değişen insanla birlikte sosyoloji, psikoloji, bilişsel ve fiziksel yetenekler ve elbette öğrenme şekilleri de değişiyor’’ diyen Başak Temel, jenerasyon farkının eğitim üzerindeki etkisini şöyle anlatıyor: “21. yüzyılın eğitim ve tüketim alanında başrolü; Y kuşağı (1980–1995), Z kuşağı (1996–2010), Alfa kuşağı (2011 ve sonrası) paylaşıyor. Y kuşağı, dijital teknolojinin yoğun olduğu bir dönemde doğdu, bilgiye hızlı erişmek isteyen, metin okumak yerine görsel içerik tercih eden, işine eğlence katmayı seven şu an iş hayatındaki en genç kuşak. Z kuşağı, teknoloji ile iç içe, çok fazla bireysel ve bağımsız, yalnız yaşama eğilimli, pek çok işi bir arada yapan ve pazarlamacıların gözdesi olan biraz tatminsiz, aynı zamanda güven arayan, yaratıcılık ve yenilikten zevk alan bir kuşak. “App” sözcüğü hayatlarının bir parçası olan Alfa kuşağı, 2025 yılında 2 milyarlık bir popülasyonu oluşturacak. Akıllı telefonlar bir yana, sanal gerçeklik, robot, hologram arkadaşları olacak. Hatta makineleri insanlara tercih edecek bir kuşaktan bahsediyoruz. “Edutainment” işte tam da bu kuşak için imdadımıza koşuyor olacak. Aslında bugünden Alfa kuşağına yatırım yapıyoruz.”

“Her oyun eğitime katkı sağlamıyor”

 Elbette her oyun eğitime katkı sağlamıyor. Eğitim amaçlı oyun ve eğlence dinamiklerinin hesaplanmasıyla üretilmiş dijital içerikler, mobil uygulamalar ve video oyunları amaca hizmet ederken, öğreti tekniği olarak edutainment konseptini kullanıyor. ODTÜ’nün kurumsal desteğiyle hayata geçirilen Donut Language Game’in de bu sistemle çalıştığını belirten Temel, “10 farklı yapay zekaya sahip uygulamamızda yer alan oyunlar sayesinde eğlenirken fark etmeden, zorlanmadan, sıkılmadan, ders çalışıyormuş gibi hissetmeden İngilizce eğitimi veriyoruz. Kullanıcılar kendi aralarında oyunla İngilizcelerini geliştirirken, elde ettikleri skorlarla seviyelerini belirliyorlar. Yani bu skorlar bir nevi karneleri oluyor ve daha iyisi için defalarca uğraşıyorlar. İşte bu tekrarlar sayesinde derinlemesine öğrenme sağlanıyor.” dedi.

Oy ve Ötesi Podcast-19’da salgın ve seçimleri konuşuyor 

Türkiye’de seçimlerin şeffaflığı ve denetlenebilirliği alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Oy ve Ötesi’nin, koronavirüs salgınıyla ilintili olan ancak çok fazla gündeme gelmeyen konuları tartışmaya açmak üzere hazırladığı podcast serisi Podcast-19’un yeni bölümünde “salgın ve seçimler” konusu masaya yatırılıyor.

Türkiye’de seçimlerin şeffaflığı ve denetlenebilirliği alanında faaliyet gösteren ve katılımcı demokrasiyle ilgili pek çok konuda çalışmalar yürüten Oy ve Ötesi, Podcast-19 serisiyle; koronavirüs salgınının toplum üzerindeki sosyal, ekonomik ve politik etkilerini uzmanlarla birlikte irdeliyor ve sivil toplumun salgın sonrası dönemdeki rolünü sorguluyor.

Salgın dönemine özel olarak hazırlanan podcast serisinin bu ay yayımlanan özel bölümlerinde “salgın ve seçimler” konusu işleniyor. Hacettepe Üniversitesinden Siyaset Bilimci Prof. Dr. Emre Toros’un yer aldığı seçim konulu yayınların ilkinde, “salgın döneminde seçim yapılacak olursa, dikkat edilmesi gereken konular” ele alınıyor. Seçim konulu özel bölümlerin ikincisinde ise salgın gerekçesiyle seçim yapılmaması durumu tartışılacak.

Podcast-19 yayınlarının “salgın ve seçimler” dâhil olmak üzere tüm bölümlerine oyveotesi.org adresinden veya Spotify, Apple Podcasts ve SoundCloud mecralarından ulaşılabiliyor.

Salgın ve seçimler konulu bölümlerin ilkini dinlemek için: https://oyveotesi.org/oy-ve-otesi-podcast-19-ozel-bolum-salgin-ve-secimler-1/
Podcast-19’da hangi konular işlendi?

Podcast-19’un önceki yayınlarında; salgının uluslararası kurumlardaki yansımaları, sivil toplum kuruluşlarının salgından nasıl etkilendiği, salgınla birlikte gelen sosyal izolasyonun ve yakın geleceğe dair belirsizliklerin sosyal psikoloji üzerindeki etkileri, salgın dönemi politikalarının kapsayıcılığı ile bireylerin kaygı düzeyi ve kurallara uyma eğilimi arasındaki ilişki, devletlerin salgın sürecinde aldığı tedbirlerin hak ve özgürlükler açısından avantajları ve dezavantajları, bilimsel pencereden bakıldığında salgınla mücadelede hükûmetlere düşen görevler, kriz durumlarının insanları kolektiviteden koparıp koparmadığı tartışması bağlamında salgının felsefesi, küresel salgın benzeri gibi büyük kriz dönemlerinde yanlış/yanıltıcı haberlerin ne derece tehlikeli olabildiği, salgın döneminde artan yaşa dayalı ayrımcılık, sık sık “Ellerinizi yıkayın!” uyarılarının yapıldığı bu dönemde suya ve sabuna erişemeyenlerin durumu, salgının evde/sokakta yaşayan veya hayvanat bahçesi, pet shop gibi yerlerde tutsak edilen hayvanların yaşamı üzerindeki etkisi, evde daha uzun vakit geçirilen bu süreçte özellikle ev içi şiddetin görünürlüğünün artmış olması bağlamında kadına yönelik şiddet, salgınla birlikte artan çocuk istismarı, salgın sebebiyle yüz yüze eğitime ara verilmesi dolayısıyla benimsenen uzaktan eğitim modelinin her öğrenci açısından erişilebilir olup olmadığı ve eğitimcilerin bu sürece uyum sağlayıp sağlayamadığı, “Evde kal!” çağrılarının yapıldığı salgın döneminde evde kalamayan emekçilerin yaşadığı zorluklar ve göçmenlerin özellikle sağlık, çalışma ve eğitim hakkı bakımından salgından nasıl etkilendiği gibi önemli konular ele alındı.