Ekonomi-teknoloji-magazin-yaşam haberleri (18.05.2020)

Otomotiv ihracatı nisanda  596 milyon dolar oldu

Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) verilerine göre, otomotiv endüstrisi Covid-19 salgını nedeniyle ana ve tedarik endüstrisinin üretime büyük ölçüde ara vermesi nedeniyle nisan ayında yüzde 77 düşüşle 596 milyon dolar ihracat yaptı.

 Nisan ayında tüm ana ürün gruplarında çift haneli düşüş yaşanırken, ana ihracat pazarı AB Ülkelerine ise düşüş yüzde 81 oldu. Yılın ilk üçte birlik dönemi geride kalırken, ocak-nisan dönemi otomotiv endüstrisi ihracatı yüzde 27 düşüşle 7,6 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Türkiye ihracatında 14 yıldır üst üste lider sektör olan otomotiv endüstrisi, Covid-19 salgını nedeniyle ana ve tedarik endüstrisinin üretime büyük ölçüde ara vermesi nedeniyle nisan ayı ihracatında yüzde 77 düşüş yaşadı. Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) verilerine göre, nisan ayında Türkiye ihracatında dördüncü sırada yer alan otomotiv sektörünün ihracatı 596 milyon dolar oldu. Endüstrinin Türkiye ihracatından aldığı pay ise yüzde 6,6 olarak gerçekleşti. Nisan ayında tüm ana ürün gruplarında çift haneli düşüş yaşanırken, ana ihracat pazarı AB Ülkelerine ise düşüş yüzde 81 oldu. Yılın ilk üçte birlik dönemi geride kalırken, ocak-nisan dönemi otomotiv endüstrisi ihracatı yüzde 27 düşerek 7,6 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Tedarik endüstrisi en büyük ürün grubu oldu
Nisan ayında ürün grupları bazında Binek Otomobil ihracatı %86 azalarak 132 milyon USD oldu. Tedarik Endüstrisi ihracatı %63 azalarak 342 milyon USD olurken, Tedarik endüstrisi otomotiv ihracatında en büyük ürün grubunu oluşturdu. Eşya Taşımaya Mahsus Motorlu Taşıtlar ihracatı %91,5 azalarak 40 milyon USD, Otobüs-Minibüs-Midibüs ihracatı %68,5 azalarak 53,5 milyon USD olarak gerçekleşti.

Tedarik Endüstrisinde en fazla ihracat yapılan ülke olan Almanya’ya ihracatta %63 oranında azalma görülürken, yine önemli pazarlardan ABD’ye %69, İtalya’ya %72, Rusya’ya %57, Birleşik Krallık’a %74 ihracat düşüşü görüldü. Binek otomobillerde önemli pazarlar olan Fransa’ya %82, Almanya’ya %74, İtalya’ya %82, İsrail’e %83, Mısır’a %50 ihracat düşüşü yaşandı. Eşya Taşımaya Mahsus Motorlu Taşıtlarda ise ABD’ye %25, İtalya’ya %90, Romanya’ya %53, Belçika ve Fransa’ya %97’şer ihracat düşüşü görüldü. Otobüs Minibüs Midibüs ürün grubunda ise Fransa’ya ihracat %60, Almanya’ya %66, İtalya’ya %79, Romanya’ya %99 düştü.

Almanya’ya ihracat yüzde 70 geriledi

Endüstrinin en büyük pazarı olan Almanya’ya nisanda 110 milyon USD’lık ihracat yapıldı. Almanya’ya yönelik ihracat %70 geriledi. İtalya 50 milyon USD ihracat rakamı ile ikinci büyük Pazar olurken, bu ülkeye yönelik otomotiv ihracatı geçen yıla göre %79 oranında düşüş göstermiştir.  Üçüncü büyük pazar konumunda yer alan Fransa’ya yönelik ihracat da %82 gerileyerek 48 milyon USD olarak gerçekleşti. Önemli pazarlardan ABD’ye %70, Birleşik Krallık’a %90,5 Polonya’ya ve Hollanda’ya 80’er, Belçika’ya %78, İsrail’e %75 ihracat düşüşü yaşandı.

AB’ye ihracat yüzde 81 düştü
Geçen ay ülke grubu bazında en büyük pazar olan Avrupa Birliği Ülkeleri’ne ihracat %63,2 pay ile 377 milyon USD oldu. AB ülkelerine yönelik ihracat %81 düştü. Nisanda Afrika Ülkelerine %63, Ortadoğu Ülkelerine %64, ihracat düşüşü yaşandı.

UİB’İN NİSAN AYI İHRACAT RAKAMLARI AÇIKLANDI

Türkiye’nin Genel Sekreterlik bazında en fazla ihracat gerçekleştiren ikinci birliği olan Uludağ İhracatçı Birlikleri (UİB), Nisan ayında, 665 milyon 998 bin dolarlık ihracat gerçekleştirdi.

UİB’in Nisan 2020 ihracat rakamları açıklandı. Nisan ayındaki ihracatı, 665 milyon 998 bin dolar seviyelerinde olan UİB’in, geriye dönük 12 aylık dönemdeki ihracat tutarı ise 28,9 milyar dolar olarak gerçekleşti.

OİB’in ihracatı Nisan ayında 444 milyon dolar

Nisan ayında 444 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği’nin (OİB), geriye dönük 12 aylık performansı ise 24,5 milyar dolar olarak açıklandı.

Tekstil ihracatı Nisan’da 34,6 milyon dolar

Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği de (UTİB), Nisan ayında 34,6 milyon dolarlık ihracata imza attı. UTİB’in geriye dönük 12 aylık dönemdeki ihracatı ise 1,1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

UHKİB’den Nisan’da 27,9 milyon dolarlık ihracat

Nisan ayında 27,9 milyon dolar ihracat gerçekleştiren Uludağ Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin (UHKİB), geriye dönük 12 aylık ihracatı ise 648,7 milyon dolar seviyelerinde gerçekleşti.

UMSMİB’in ihracatı Nisan ayında 13,4 milyon dolar

Nisan ayında 13,4 milyon dolar ihracat yapan Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği (UMSMİB), geriye dönük 12 aylık dönemde ise 164,1 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi.

UYMSİB’den Nisan’da 6,6 milyon dolarlık ihracat

Nisan ayında 6,6 milyon dolar ihracat gerçekleştiren Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği (UYMSİB), geriye dönük 12 aylık dönemde ise 129,1 milyon dolar seviyelerinde dış satışa imza attı.

Öte yandan, UİB üzerinden ihracat kaydı yapılan ve ‘diğer’ başlığı altında listelenen sektörlerin Nisan ayı ihracatı ise 138,9 milyon dolar olarak açıklandı.

PIRELLI’DEN YETKİLİ SATICILAR VE SATIŞ EKİBİNE ÖZEL “DİJİTAL EĞİTİM PROGRAMI”

 Lastik devi Pirelli’de online eğitimler hız kesmeden devam ederken önemli bir inovasyon daha tanıtıldı. Covid-19 pandemisi günlük yaşam üzerindeki etkisini sürdürürken Pirelli, yetkili satıcıları ve satış ekibi için yenilenen dijital eğitim paketini devreye aldı. Pirelli’nin satış ekibi ve yetkili satıcıları, Nisan ayı itibarıyla yeni online eğitim oturumlarına katılabilirken bir yandan da Pirelli’nin tüketicilerle olan ilişkinin ve lastik konusundaki bilincin artırılmasında önemli görevler üstlenen “Tyre Campus Eğitim Platformu” ve Pirelli’nin kendi bünyesindeki Pirelli Akademi tarafından sunulan teknik e-öğrenme programını da takip edebiliyor. Böylece müşterilerle birlikte çalışmak için yeni bir yöntem kurgulanması amaçlanıyor zira lastik pazarının gelecekte bir ölçüde de olsa böyle işleyeceği öngörülüyor.

YETKİLİ SATICILAR İÇİN YENİLENMİŞ DİJİTAL EĞİTİM PROGRAMI

Lastik satıcılarına yönelik bu girişim kapsamında her hafta interaktif e-posta gönderimi yapılacak. Bu gönderimlerde yetkili satıcıların evde kalma ve izolasyon döneminde bağlılığını sağlamak için en iyi satış stratejilerine odaklı içerikler, en yeni Pirelli lastik serilerinin özellikleri hakkında daha fazla bilgi, Pirelli kampanyalarını (sürdürülebilirlik, doğal kauçuk tedarik zincirleri ve marka değeri gibi) öne çıkaran aktiviteler, ayrıca satış ve servis yönetimini uyumlu hale getiren yeni süreçler gibi çeşitli konulara yer verilecek.

HER ÜLKEDE KENDİ DİLİNDE EĞİTİMLER SUNULUYOR

E-posta, B2B web sitesi, e-öğrenme platformu, webinar’lar ve sanal toplantılar gibi çeşitli dijital iletişim kanallarından yararlanılarak farklı konularda makaleler, kullanım kılavuzları, röportajlar, videolu eğitimler ve teknik kurslar yetkili satıcılara sunulacak. Böylece uzaktan bağlanarak diledikleri zaman eğitimleri alabilmeleri sağlanacak. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Pirelli’nin faaliyette bulunduğu tüm büyük pazarların kendi dillerinde sunulacak olan bu eğitim materyalleri, İtalya ile başlayıp diğer Avrupa ülkelerinde, Amerika ve Rusya’da yaygınlaştırılacak. Pirelli’nin e-öğrenme girişimleri, çok dilli interaktif bir program sayesinde 2019 yılında dünya çapında yaklaşık 6.000 lastik satıcısına ulaştı.

PIRELLI SATIŞ EKİBİ İÇİN DİJİTAL EĞİTİM WEBİNARLARI

Pirelli’nin satış ekibi ve ticaret departmanındaki diğer tüm çalışanlara yönelik beş dijital pazarlama ve müşteri yönetimi webinar’ı bulunuyor. Bu webinar’lar, tam kapasite çalışmaya dönüldüğünde yeni bir iş ilişkisi inşa etme hedefiyle mevcut kısıtlamalar sırasında bile müşteriyle etkileşim için dijital fırsatları maksimuma çıkarmayı mümkün kılıyor.

Pirelli Ticari Operasyonlar Kıdemli Başkan Yardımcısı Mattia Bussacchini şöyle konuştu: “Çalışma arkadaşlarımıza ve bayilerimize mevcut durumda da faydalı olacak dijital araçlar sunmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Pirelli, daima en modern ve yenilikçi iletişim yöntemlerinin kullanımına yatırım yapmayı ve bunları iş ortaklarıyla paylaşmayı sürdürüyor. Bu girişim, satış ekibinin yanı sıra yetkili satıcıların da ürünlerimizi tanıtmak ve dijital olarak iş yapmak için yeni yollar keşfetmesini, müşterilerle ilişkilerini güçlendirmesini ve daha iyi hizmet sunmasını sağlayacak.”

Türkiye, Libya ve Afrika’ya ticarette tedarik zincirinin yeni lideri olabilir

 DEİK Türkiye – Libya İş Konseyi Başkanı Murtaza Karanfil, Kovid-19 salgını ile mücadelede başarı gösterip üretime hızla başlayan ülkelerin dünyanın oluşan yeni normalinde kilit rol oynayacağını söyledi. Türkiye’nin Libya pazarında lider, Afrika pazarında ise en önemli tedarikçi ülke olabileceğini aktaran Karanfil,  “Pazar orada duruyor rehavetine kimse kapılmasın; çünkü dünyanın yeni normali tedarik zincirini ciddi anlamda değiştirecek. Türkiye, bu yeni normalde Libya’da Çin ile İtalya’nın yüzde 25’i bulan pazar payını alabilir; ihracatını orta vadede 10 milyar dolara çıkarabilir” dedi.

Koronavirüs salgını Türkiye ihracatına 2019 yılında 1,9 milyar dolarlık katkı sağlayan Libya pazarında, 2020’nin ilk üç ayında yüzde 3,1’lik daralmaya neden oldu. 2020’nin Ocak-Mart dönemindeki ihracat 442,5 milyon dolar olarak gerçekleşirken DEİK Türkiye – Libya İş Konseyi Başkanı Murtaza Karanfil, 27 kalemde gerçekleşen ticaretin artarak devam edebilmesi için taleplere hızla cevap verebilme kabiliyetinin geliştirilmesi ve pandemi sonrasına hazır olunması gerektiğini söyledi.

Türkiye’nin Libya’ya yaş sebze ve meyveden kimyevi mamullere, hazır giyimden mobilyaya, mücevherden makine ve aksanlarına, elektrik ve elektronikten yapı malzemelerine kadar çok geniş bir yelpazede ürün satışı yaptığını aktaran Karanfil, şunları kaydetti:  “Pandemi bütün ülke ekonomilerinde daralmalara neden oldu. Ancak salgın ile mücadelede hızla başarı gösterip üretime başlayan ülkeler dünyanın yeni normalinde önemli bir konuma gelecek. Ülke olarak salgın ile etkili bir mücadele süreci yürütmekteyiz, yanı sıra istihdamı ve sektörleri korumak için alınan tedbirler ve çıkarılan destek paketleri de son derece önemli. Yerinde ve zamanında atılan bu adımlara siparişlere hızla cevap verecek üretim stratejisini eklersek pek çok ülke pazarından aldığımız payı daha da arttırabileceğimiz gibi tedarik zincirini kendi lehimize olacak şekilde düzenleyebiliriz.  Salgını ne kadar hızlı kontrol altına alıp üretime ne kadar erken ve tam anlamıyla geçersek bunları gerçekleştirmemiz o kadar kolay olacak. Burada jeopolitik konumumuzun bütün avantajlarını da sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. Libya, işte bütün bu doğruları aynı anda ve sistematik bir şekilde hayata geçirdiğimiz zaman %13’leri bulan pazar payımızın %30’lara çok rahat çıkabileceği yerlerden biri. Ve buradaki doğrularımız ne kadar çok olursa önümüzdeki yıllarda çok rahat 10 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaşabiliriz, ayrıca Afrika pazarındaki etkinliğimiz de daha çok artabilir.”

Türkiye, Çin ve İtalya’nın payını alabilir

Libya ithalatından toplam %25 oranında pay alan diğer iki ülkenin Çin ve İtalya olduğunu dile getiren Karanfil, “Çin’de başlayan ve bütün ülkelerini etkisi altına alan koronavirüs salgını ile mücadelede uygulanan karantina tedbirleri beraberinde yeni normali ve yeni düzeni de inşa etmeye başladı. Dünya bu salgın belasından kurtulsa bile hayatımız, üretimimiz, ticaretimiz bu yeni normal ile devam edecek. Salgını hızla kontrol altına alıp üretime geçenler, dünya mal ticaretinin yani tedarik zincirinin önemli hatta kilit konumda bulunan aktörleri olabilir. Türkiye bunun dışında kalmamak için büyük gayret gösteriyor, Ticaret Bakanlığımızın başarıyla yürüttüğü temassız ticaret yine dijital platformlar üzerinden yürütülen ülkeler arası ticaret faaliyetleri yeni normale giderken bizi ön plana çıkarabilir. Libya’da da % 13 olan pazar payımıza, doğru strateji yürütmemiz halinde, Çin ve İtalya’nın toplam %25’i bulan paylarını ekleyebiliriz” dedi.

Pandemi Libya’yı ticaretin yeni rotası yapabilir

Libya’nın büyük bir yapılanma sürecinde olduğunu, pandemi salgınından ötürü sekteye uğrasa da sonrasında yenilenme faaliyetlerinin kaldığı yerden devam edeceğini dile getiren DEİK Türkiye-Libya İş Konseyi Başkanı Karanfil, şöyle devam etti: “Türkiye yeniden yapılanma sürecinde olan Libya’ya bir ülkenin ihtiyaç duyduğu her şeyi ihraç etmektedir. 2019’da ihracatımız 1,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Pandemi salgını olmaması halinde 2020 yılında bu rakamı pekâlâ 3 milyar dolara çıkarabilirdik. Türkiye’ye 3 günlük deniz yolu mesafesinde bulunan Libya, Afrika’ya da açılan kapı konumunda bulunuyor. Salgın dünyadaki ticaret yollarını değiştirdi, Libya önümüzdeki süreçte ticaretin yoğunlaştığı yollardan biri olacak gibi görünüyor. Türkiye, Afrika’ya ürün ticaretinde stratejik bir nokta olarak Libya’yı konumlandırırsa çok uzak olmayan bir zamanda 10 milyar dolarlık ihracat rakamlarına ulaşabilir. Türkiye’den Libya’ya 3 günde giden ürünler Afrika’nın iç kısımlarına 7-10 günde ulaşıyor. Diğer ticaret yolları kullanıldığı zaman bir ayı bulan ürün sevkiyatında teslimat süre avantajının bizden yana olması pazar lideri olmamızı pekala sağlayabilir.”

‘Pazar orada duruyor rehavetine kimse kapılmasın’

Libya ve Afrika pazarının en önemle aktörü olmak için yapılması gerekenler hakkında da bilgi veren Karanfil, “Salgın bize ekonomi ve üretimde de bağışıklığımızın güçlü olması, dahası dijital dünyanın imkanlarından faydalanarak sürekli güçlendirilmesi gerektiğini gösterdi. Libya ve Afrika çok önemli iki pazar ve burada güçlü rakiplerimiz bulunuyor. Pandemi olsa bile pazardaki tanıtım faaliyetlerimize tüm gücümüzle devam etmemiz gerekiyor.  Bu pazara yönelik ticari faaliyette bulunanlar ile bulunmayı planlayan işletmelere tavsiyemiz bağlantılarını güçlü tutmaları, dijital alt yapılarına yatırım yapmaları. Buradaki hazırlığımız, hareket kabiliyetimizi ve hızımızı arttıracaktır. Hız ise kaliteli ürün hizmeti ile birleşince pazarların liderlerini değiştirecektir. Dünya çok önemli bir süreçten geçiyor ve kimse pazarım orada duruyor diye düşünmesin. Rehavete kapılmasın, çünkü dünyanın yeni normali tedarik zincirini ciddi anlamda değiştirecek.”

Karanfil, Libya’daki son duruma ilişkin de bilgiler verdi. Ülkenin en önemli şehri olan Tripoli’de kuşatmasının sona erdiğine ilişkin haber akışı yaşandığını, ihtiyaç ve taleplerde yaşanan birikmenin de siparişlerde patlamaya neden olmasını beklediklerini anlattı.

TAİDER üyeleri KOVİD19 döneminde çevrim-içi eğitim konusunu masaya yatırdı
TAİDER Aile İşletmeleri Derneği; “Okul Eve Sığar mı?” konulu çevrim-içi etkinliğinde, ailelerin ve çocukların içinde bulunduğumuz süreci hem eğitim açısından hem de psikolojik açıdan sağlıklı şekilde geçirebilmelerinin yöntemlerini konuştu.
Türkiye’deki aile şirketlerinin kurumsallaşmasını ve kârlı sürdürülebilir büyümesini destekleyerek, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla faaliyetlerini sürdüren TAİDER Aile İşletmeleri Derneği, yaşadığımız bu süreci ailelerin ve çocukların hem eğitim açısından hem de psikolojik açıdan nasıl sağlıklı geçirebileceğini “Okul Eve Sığar mı?” konulu çevrim-içi paylaşım toplantısında konuştu. TAİDER üyelerinden Özel İzmir Ekin Koleji Kurucusu ve Genel Müdürü Ayşe Yasemin Reşitoğlu ile İzmir Özel Türk Koleji Genel Müdürü Yiğit Tatış’ın konuşmacı olduğu etkinliğin oturum yöneticisi ise Özel İzmir Çamlaraltı Koleji Genel Müdürü Gülçağ Gençer oldu.
Öğrenciler, veliler ve öğretmenler teknoloji deneyimi kazanıyor.
Bu süreç atlatıldığında çok ciddi kazanımlar elde edileceğini söyleyen İzmir Özel Türk Koleji Genel Müdürü Yiğit Tatış, “Çevrim-içi eğitim tam olarak normal eğitimi karşılamamakta. Ancak bu süreç sayesinde hem öğrenciler hem de öğretmenlerimiz çok farklı ve önemli deneyimler elde ediyor. Teknoloji konusunda son kullanıcı deneyimi oldukça önemli. Bir diğer önemli konu da iletişim. Öğretmenlerimizin hem öğrencilere hem velilere bu süreçte koçluk yapmasını bekliyoruz. Bunları planlı yaparsak bu süreci sandığımızdan çok daha az eksiklikle atlatacağız. 8. ve 12. sınıf öğrencileri çok endişeli ama endişe edilmemeli. Sonuçta herkesi eşit olarak etkileyen bir süreç. Bu dönemi etkin olarak kullanmak başarıda önemli bir faktör olacaktır” dedi.
Teknolojiye erişim olanakları sağlandığında çevrim-içi eğitim fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırabilir.
Velilerin yaşadıkları zorlukları dile getiren Özel İzmir Ekin Koleji Kurucusu ve Genel Müdürü Ayşe Yasemin Reşitoğlu, “Çocuklarımız rutinlerini çok değiştirmemeliler, konfor alanları olmalı. Kovid19 hepimiz için yeni. Geçicilik kavramını iyi anlatmalıyız, onları rahatlatmalıyız. Teknolojiyi kullanırken zorluklar yaşayabiliyorlar. Bundan sonra teknoloji ve çevrim-içi eğitimle iç içe olacağız. Teknolojiye erişim olanakları sağlandığında çevrim-içi eğitim fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırabilir” şeklinde konuştu.
Bu süreci sakin geçirmek ve sürece kolay uyum sağlamak yani Çevik olmak önemlidir.
Özel İzmir Çamlaraltı Koleji Genel Müdürü Gülçağ Gençer ise bu süreçte anne ve babalar için önerilerini şöyle sıraladı: “Çocuklarınızın kaygılanmamalarını sağlayın, çabasını takdir edin, özgüvenlerini destekleyin, geleceğe odaklanmalarını sağlayın, hobiler edinmesini sağlayın, birlikte eğlenin, merak duygularını geliştirin, Hayatta başarı için iki çok önemli karakter özelliği vardır: Öz disiplin ve dirayet. Bu süreç aslında bunun gelişimi için çok iyi bir fırsat.”

COVID-19 gıda ve içecek sektöründe dış ticareti nasıl etkiledi?

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Dış Ticaret Verileri baz alınarak Agrimetre tarafından hazırlanan TGDF Dijital Veri Paneli’ne göre 2020 yılı ilk çeyreğinde tarım, gıda ve içecek sektörü 5,18 milyar dolar ihracat, 3,88 milyar dolar ithalat gerçekleştirdi.

Mart ayında ülkemizdeki ilk COVID-19 vakaları tespit edilmiş ve hem sosyal hayatı hem de ekonomiyi etkileyen geniş çaplı önlemler alınmaya başlanmıştır. Aynı dönemde dünyada da önlem ve kısıtlamalar hızlanmış, ticaret yasakları ve seyahat kısıtlamaları uygulamaları devreye alınmıştır.

Mart ayına ait rakamların COVID-19 salgını etkilerini henüz yansıtmadığı görülmektedir. Bununla birlikte salgının tarım ve gıda sektörü ve tedarik süreçleri üzerindeki etkisinin izlenmesi hem alınacak tedbirler hem de uluslararası ticarette oluşacak fırsatlar açısından önemlidir.

İthalat ve ihracatta öne çıkan ürünler

İhracat, 2020 yılı ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre %16,6 oranında artarken ithalat ise %26,9 oranında artış gösterdi. Aynı dönemde sektörün üç aylık dış ticaret dengesi ise %6,1 oranında azalarak 1,3 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Mart ayında ihracat, 2019 yılı Mart ayına göre %15,5 oranında artarak 1,75 milyar dolara; ithalat ise %3,9 oranında artarak 1,27 milyar dolara yükseldi. İhracat birim değeri 2020 yılının Mart ayında bir önceki yılın aynı dönemi ile neredeyse aynı seviyede 1.048 dolar/ton olarak gerçekleşirken; ithalat birim değeri %2,1 oranında artarak 495 dolar/ton olarak gerçekleşti.

2020 yılı ilk çeyreğinde ihracatta öne çıkan ürünler sırasıyla Fındık İçi, Un ve Makarna olurken bu ürünler toplam ihracatın yaklaşık %15’ini oluşturdu. Toplam ithalatın yaklaşık %18’ini oluşturan ve en çok ithal edilen ürünler ise sırasıyla Ekmeklik Buğday, Dane Mısır ve Ayçiçeği oldu.

İthalatın yarısı 3 sektörden geldi

2020 yılı ilk çeyreğindeki dış ticaret verileri sektörlere göre incelendiğinde, en çok ihracat yapan sektörler Sert Kabuklu Meyveler, Şeker ve Şekerli Mamuller ve Yaş Meyve ve Sektörleri olarak sıralandı. Toplam ihracatın %31’i bu üç sektör tarafından gerçekleştirildi.

İthalatta ise Hayvan Yemi, Bitkisel Yağ ve Hububat Ticareti sektörleri 2020 yılı ilk çeyreğinde en çok ithalatı gerçekleştiren sektörler oldu. Toplam ithalatın yarısı bu üç sektör tarafından yapıldı.

Geçtiğimiz yıla göre ihracatını en fazla arttıran sektörler

2020 yılı ilk çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemine göre ihracatını değer olarak en fazla arttıran sektör 166 milyon dolar ile Sert Kabuklu Meyveler Sektörü olurken, bu sektörü 134 milyon dolar ile Yaş Meyve Sektörü ve 123 milyon dolar ile Bitkisel Yağ Sektörü izledi. 2020 yılında neredeyse tüm sektörler geçen yılın ilk çeyreğine göre ihracatlarını arttırırken İşlenmiş Et, Süt ve Süt Ürünleri, Balıkçılık ve Su Ürünleri, Tütün ve Mamulleri, Yumurtacılık ve Un Sektörleri ihracatında ise düşüş yaşandı.

Geçen yıla göre ithalatı en çok artan sektörler ise 121 milyon dolar ile Sert Kabuklu Meyveler, 111 milyon dolar ile Makarna ve 107 milyon dolar ile Baklagil Sektörü olarak sıralandı. Önceki yıla kıyasla Sert Kabuklu Meyveler Sektörü ithalatı %150, Makarna Sektörü ithalatı %192, Baklagil Sektörü ithalatı ise %233 artış gösterdi.

Dış ticarette öne çıkan ülkeler

2020 yılı ilk çeyreğine ait dış ticaret verileri ülkeler bazında incelendiğinde en çok ihracat yaptığımız ilk üç ülke 675 milyon dolar ile Irak, 391 milyon dolar ile Almanya ve 287 milyon dolar ile Rusya şeklinde sıralandı. Bu 3 ülkeye yapılan ihracat, toplam ihracatımızın %26’sını oluşturdu. Ülkelere göre en çok ihraç ettiğimiz ürünler Irak için un, tavuk eti, konserve domates; Almanya için ambalajlı fındık, fındık içi ve fındık püresi; Rusya içinse mandalina, domates ve limon oldu.

Ülke bazında ithalat verileri incelendiğinde en fazla ithalat yaptığımız ülkeler 807 milyon dolar ile Rusya, 254 milyon dolar ile Ukrayna ve 218 milyon dolar ile ABD oldu. Rusya’dan yapılan ithalatta öne çıkan ürünler buğday ve ayçiçeği olurken; Ukrayna’dan soya fasulyesi, dane mısır, buğday; ABD’den yapılan ithalatta ise ceviz ve badem içi ürünleri öne çıktı.

Mart ayında gıda ve içecek sektöründe en fazla ithalat ve ihracat yapılan ülkelerde önemli bir değişime rastlanmadı.

TCL 10L Türkiye’de satışa sunuldu
TCL Communication, birçok özelliğe sahip uygun maliyetli telefonlarını satışa sunmaya devam ediyor. Türkiye’de satışa sunulan en yeni cihazlardan TCL 10L, yapay zekayla desteklenen kamerası, aynı anda birden fazla cihazın bağlanmasını sağlayan Süper Bluetooth ve NXTVISION teknolojisine sahip 6.53 inç ekranı sayesinde göz alıcı içerikler sunuyor.
TCL markalı ilk akıllı telefon serisi olan TCL 10 Serisi’nin üyesi TCL 10L, Türkiye’de satışa sunuldu. Cihaz, barındırdığı NXTVISION teknolojisi sayesinde doğru renklerle, anında netleştirmeyle ve kontrast iyileştirmeleriyle resimleri gerçeğe dönüştürüyor.
6GB RAM ve Qualcomm® Snapdragon™ 665 işlemcinin yanı sıra hızlı performans ve düşük güç tüketimi ile yapay zeka platformuna sahip olan TCL 10L, 6.53 inç FHD+ DotchTM ekranı ve yüzde 91 ekran-gövde oranı sunuyor.
TCL 10L’de 48MP’lik yüksek çözünürlüklü kamera, portre efekti için derinlik kamerası, makro kamera ve süper geniş açılı kamera olmak üzere 4 arka kamera ve 16MP selfie kamerası bulunuyor. Kameraların tamamı yapay zeka teknolojisinden güç alarak arka fonu tanıyor ve en iyi fotoğrafı oluşturuyor. TCL 10L’deki Stop Motion video özelliği sayesinde düzenleme gerektirmeden eğlenceli ve yaratıcı videolar oluşturmak da mümkün.
TCL 10L’de bulunan HDR görüntü geliştirme özelliği, herhangi bir kaynaktan gelen videolara HDR ayrıntılar eklemek için yeniden düzenliyor ve kullanıcılarına en yüksek kaliteli videolar sunuyor. Ek olarak göz koruma modu da videoların daha uzun süre rahatça izlenmesini sağlıyor.
Dört adede kadar kulaklık veya hoparlör, Süper Bluetooth özelliği sayesinde TCL 10L’ye aynı anda bağlanabiliyor. Kullanıcılar cihazın arayüzünü kendilerine özelleştirebildiği gibi akıllı anahtar, kısayollar, yüz kilidi ve parmak izi kilidi sayesinde o an neye ihtiyaç duyuyorsa ona kolaylıkla ulaşabiliyor.
Arktik Beyazı ve Marianne Mavisi renk seçeneklerine sahip TCL 10L, üç boyutlu tasarımıyla ergonomik bir tutuş sağlıyor. TCL 10L’nin önerilen satış fiyatı ise 2.999 TL.

ANFAŞ HOTEL EQUIPMENT HEDEFİNİZE ULAŞMANIZI SAĞLAR..

Çeyrek asrı aşkın fuarcılık tecrübesiyle sektörü Antalya’dan dünya pazarlarıyla buluşturan ANFAŞ – Antalya Fuar ve Kongre Merkezi; HotelEquipment – Uluslararası Konaklama ve Ağırlama Ekipmanları İhtisas Fuarı’nın kapılarını 32’inci kez açmaya hazırlanıyor.

Konaklama ve ikram sektörünün tüm ihtiyaçlarını giderme amaçlı her türlü hizmet ve ürün sağlayıcılarına ulaşabilecekleri fuarımız aynı zaman da yeni teknoloji, gelişen pazar ve firmaların arge çalışmalarına ön ayak olmuştur.

12 – 15 Ocak 2021 tarihleri arasında Anfaş Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek 32.HotelEquipment; 450’nin üzerinde katılımcıyı, yurt içinde 81 il ve yurt dışında 45’in üzerinde ülkeden 45.000’in üzerinde profesyonel ziyaretçiyle bir araya getirmeyi planlıyor.

Değerli Katılımcılarımız, 12-15 Ocak 2021 tarihlerinde Anfaş Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan ve hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olacak tüm imkânları bir arada bulabileceğiniz bu büyük organizasyona davetlisiniz.

GİRİŞİMCİLİK OKULLARDA AŞILANMAYA BAŞLANMALI

Dünyanın dört bir yanındaki lise öğrencilerine girişimciliği ilk elden deneyimleme imkânı sunan ve bu sene Türkiye’de ilk kez Ege Genç İş İnsanları Derneği partnerliğinde İzmir’de düzenlenen Diamond Challenge programı Covid-19 kapsamında pandemi ilan edilerek uluslararası uçuşların iptal olmasıyla online gerçekleşti. 10 Şubat’ta EGİAD dernek merkezinde düzenlenen Türkiye elemesinde birinci gelen Amerikan Koleji’nden Ayes Group, Zoom uygulaması üzerinden gerçekleşen yarışmada Türkiye’yi başarıyla temsil etti.

Covid-19 salgını sebebiyle sanal ortamda gerçekleşen Diamond Challenge Finali, 5 binden fazla lise öğrencisini içeren 766 başvuru ile başladı. Geçen seneye kadar yaklaşık 600 başvurunun geldiği Diamond Challenge programına bu sene rekor katılım gerçekleşmiş oldu. Liseler arasında profesyonel iş geliştirme ve ağ oluşturma etkinliği olarak Dünya organizasyonlarında birinci sırada yer alan Zirve’ye, geçtiğimiz yıl 21 ülke ve 18 eyaletten 58 ekip katılırken bu sene 30 ülke ve 18 eyaletten 73 yarı finalist katılım gösterdi.

TÜRKİYE İLK KEZ TEMSİL EDİLDİ

Hem Android hem Apple Store üzerinden elektrik, su, doğal gaz faturalarına ve tüketimlerine anında erişilebilecek bir uygulama oluşturarak Türkiye elemelerinde birinci gelen Ayes Group (Amerikan Koleji) online katıldığı finalde Türkiye’yi başarıyla temsil etti. Selin Sayıner, Arda Akbulak, Yaman İldem ve Eda Balcıoğlu’ndan oluşan grup, Türkiye’nin ilk defa katıldığı uluslararası liselerarası girişimcilik yarışmasına katılmaktan mutluluk duyduklarını dile getirdi. Ekip Diamond Challenge sonrası yaptığı ortak açıklamada, “Bizim için çok önemli bir başarıydı. Özellikle 31 grup arasından 1. seçilerek, ülkemizi Amerika’daki University of Delaware’ın düzenlediği Diamond Challenge’da temsil etmek asla unutamayacağımız bir deneyim oldu. Henüz lisedeyken girişimcilik ekosistemini etkin kullanma, finansal analiz, fizibilite aşamaları, pazar analizi gibi iş planlamasının önemli yapıtaşlarını öğrenme fırsatına sahip olduk. Yaklaşık dört aylık süreçte her hafta EGİAD ile beraber toplantılara katıldık. Toplantılarımız boyunca sunumumuzun üstünden geçerek, ürünümüzü nasıl kullanıcılara daha rahat ulaştırabileceğimiz konusunda çalışmalar yaptık. Ülkemizin ve tüm dünyanın içinde bulunduğu bu zorlu süreçte ürünümüzü ve sunumumuzu her gün geliştirmeye devam ederek ilk defa sanal ortamda gerçekleştirilen Diamond Challenge finallerine en iyi şekilde hazırlandık. Finallerde, Instagram’da tasarım sistemlerinden sorumlu Hazel Jennings, sosyal girişimci Sarah Hernholm, SAP firmasının Global İş Geliştirme bölümünün başkan vekili Mitchell Kick gibi iş dünyasının önemli girişimcilerinin tecrübelerinden yararlanma fırsatına sahip olduk. Akıllı sayaçlarla çalışan su, elektrik ve doğalgaz faturalarını kullanıcıların anında görebilmelerini sağlayan mobil uygulamamız jürinin de beğenisini topladı. Ülkemizi dünyanın önde gelen girişimcilik yarışmasında ilk kez temsil etmekten çok büyük onur duyduk. Önümüzdeki sene üniversite hayatımıza başlarken de bizi bir adım öne taşıyacağını düşündüğümüz bu yarışmanın bize büyük bir tecrübe kazandırdığına inanıyoruz. Bize bu değerli fırsatı verdiği için okulumuz İzmir Amerikan Koleji ve EGİAD’a çok teşekkür ederiz” ifadelerini kullandılar.

GİRİŞİMCİLİK KÜLTÜRÜ OKULLARDA AŞILANMAYA BAŞLANMALI

EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Aslan ise, Ege Genç İş İnsanları Derneği olarak 2011 yılından bu yana girişimcilik konusunu gündemde tuttuklarına dikkat çekerek, “Girişimcilik üzerine her geçen yıl farklı projeler ilave ederek farkındalık yaratmaya, eğitimler vermeye; hem girişimcilik hem de melek yatırımcılık kavramlarının yayılımını sağlamaya yönelik faaliyetler yapmaya devam ediyoruz. Girişimciliğe ayrılan devlet destekleri son yıllarda artış gösterdi. Girişimcilik kültürü okullardan başlayarak aşılanmalı. Yaptığımız etkinliklerin birçoğunda biz STK olarak bu görevi seve seve üstleniyoruz. Böylesi büyük bir etkinliğin Türkiye bacağını yürütmek ise kurumumuz açısından ayrıca gurur verdi” dedi.

AYES Grub Okul Mentoru İzmir Amerikan Koleji Matematik Öğretmeni Dr. Ceki Franko da Diamond Challenge ve benzeri uluslararası yarışmaların ülkemizde düzenlenmesinin, öğrencilerin keşfedici, araştırmacı ve sorgulayan bireyler olmalarına katkı sağladığını belirterek, “Aynı zamanda takım çalışması, iletişim ve eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Öğrencilerimiz okulda edindikleri teorik bilgileri, iş hayatında nasıl uygulayabileceklerini genç yaşta deneyimleme fırsatı buldular. Uzun vadede ticarileşebilecek projelerini hayata geçirebilmek için alanında lider kişi ve firmalarla ortaklaşa çalışma fırsatı elde ettiler” diye konuştu.

Blossom Together Dijital Kadın Hakları Zirvesi
3 Lise Öğrencisi Tarafından Düzenlenen Türkiye’nin İlk Dijital Kadın Hakları Zirvesi 9 Mayıs’ta Instagram ve Twitch kanalları üzerinden yapılacak.
Ada Uçar (15), Ayça Gürses (18) ve Tuana Güler (16) tarafından geliştirilen Blossom Together projesinin ilk ayağı olan Türkiye’nin ilk dijital kadın hakları zirvesi 9 Mayıs 2020 tarihinde Instagram ve Twitch üzerinden canlı yayın olarak gerçekleşecek. Özellikle karantina süresince kadına şiddet vakalarında görülen %38.2’lik artışa dikkat çeken Blossom Together ekibi, Türkiye başta olmak üzere dünya genelinde farkındalık yaratmak adına bir dijital kadın hakları zirvesi düzenlediklerini belirtti.
Türkiye’nin ilk dijital kadın hakları zirvesi 9 Mayıs Cumartesi günü saat 11.00’de başlayacak. Zirve, Instagram @_blossomtogether_ sayfasından ve Twitch üzerinden canlı olarak yayınlanacak. Twitch linki 9 Mayıs Cumartesi günü saat 10.00’da, yayının başlamasından 1 saat önce, Blossom Together Instagram hesabından paylaşılacak; böylelikle kullanıcıların platforma erişimi sağlanacak. Bununla beraber zirve Türkiye’nin her yerinden erişilebilir olacak ve kullanılan platform doğrultusunda katılımcı sayısında bir sınırlama olmayacak.
İş dünyasının önemli isimlerine yer vermenin yanı sıra gençlerin de konuşmacı olacağı bu zirvede Blossom Together ekibi, gençlerin gençlere rehberlik etmesini amaçladıklarını belirtti. Bunun yanı sıra, “Blossom Together” adının da beraber büyümeyi, gelişmeyi imgelediğinin altını çizdi.
Blossom Together ekibinden Tuana, Instagram üzerinden yaptıkları çağrıda “Gün geçtikçe artan kadına ve çocuğa karşı şiddet, istismar ve tecavüz vakalarını televizyonda ya da sosyal mecralarda gördüğümüzde bunlara seyirci kalmak istemedik. Bu olaylara karşı sesimizi çıkarmak, bir kişi bile olsa insanların hayatlarında bir fark yaratmak ve onlara seslerini çıkarabileceklerini, yalnız olmadıklarını hissettirmek istedik. ” dedi.
Ayça ise konu hakkında “Birbirimizin her daim yanındayız ve birbirimizden güç alıyoruz. Değişim istiyoruz, hayatını kaybeden binlerce kadının, çocuğun, gencin sesi olmak istiyoruz. Her gün televizyonlarda gördüğümüz tecavüz, istismar ve şiddet vakaları gerçeğimiz olmasın, normalleşmesin istiyoruz. Bu yüzden de değişimin ta kendisi olmamız gerektiğinin farkındayız ve elimizden geleni yapacağız.” dedi.
“Blossom Together ekibi olarak şimdiye dek çocuklara ve kadınlara daha parlak bir gelecek sunmayı amaçlayan birçok projede yer aldık. Amacımız sadece kadına şiddet vakalarını azaltmaktan ziyade uzun vadede bir değişim yaratmak. Bu noktada çocukların eğitiminin kritik olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden Hindistan’daki ortaokul öğrencileriyle çalışarak başladık projemize. Hindistan’da Chennai şehrinde yaşayan ortaokul öğrencilerine ingilizce, boyama, insan hakları gibi birçok konuda atölyeler yaptık. Hemen ardından aynı projeyi Esenler’de bir ilkokulda hayata geçirdik. Milli Eğitim Bakanlığı’nın desteğiyle yaptığımız bu projede ilkokul öğrencilerine insan hakları ve okul dersleri üzerine atölyeler yapmanın yanı sıra onlara farklı meslek gruplarını tanıtmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenledik. Ayrıca birçok okulda konferanslara katıldık ve konuşmalar yaptık.” diyen 3 liseli genç değişimin gençlerden başlayacağına ve gençlerin gençleri eğittiği bir dünyada yaşamak istediklerine vurgu yaptı.
“Şu anda ise doğuda bir ilimizde ortaokul öğrencilerine farklı meslek gruplarını tanıtmak, onlara kendi hakları olduğunu hatırlatmak ve hayallerine sahip çıkmayı öğretmek adına bir proje üzerinde çalışıyoruz. Amacımız uzun vadede bir fark yaratmak. Gençler olarak bizden sonraki nesili eğiterek bir değişim yaratmak, değişimin kendisi olmak, çocuk istismarlarına, kadına şiddete ve insan haklarına saygısızlık olarak nitelendirilebilecek olan her eyleme hayır diyoruz. Değişimin bir parçası olmak isteyen herkesi zirvemize bekliyoruz.” diyen Ada, tüm Türkiye’yi 9 Mart’ta dijital kadın hakları zirvesine davet ettiklerini duyurdu.
Son olarak zirveye destek vermek isteyenler ise gün boyu #Haklarımınfarkındayım, #Dijitalkadınhaklarızirvesi ve #Blossomtogether etiketleri üzerinden paylaşım yapabilecek. Bunun yanı sıra her konuşmanın sonunda 10 dakikalık bir soru cevap süresi olacak. Böylelikle seyirciler Twitch ve Instagram üzerinden konuşmacılara sordukları sorulara yanıt bulabilecek. Ayrıca saat 20.00 itibariyle zirvede müzik dinletilerine de yer verilecek. Müzik dinletilerinin ardından kapanış konuşması gerçekleşecek ve zirve son bulacak.

Coronavirüs krizi, Türkiye’nin 100 Milyar USD’lık lojistik sektörünü hızla dijitalleştiriyor

Coronavirüs, dünyada iş yapma ve yönetme tarzlarını, kalıcı olarak değiştirmeye devam ediyor. Artık, imkansız gibi görünen birçok iş, uzaktan/evden yönetilebilir hale dönüşüyor.

e-Ticarete göre, daha sakin yol alan hizmet sektörünün dijital dönüşümü, sosyal mesafenin hayati olduğu bugünlerde müthiş bir şekilde hızlandı. Bankacılık, eğitim, lojistik, sağlık sektörleri dijitalleşiyor. Günlük hayatta ihtiyaç duyduğumuz birçok hizmet, akıllı algoritmalarla desteklenen yeni nesil dijital platformlar sayesinde, konum-tabanlı ve gerçek-zamanlı arz-talep yönetimine geçiyor.

TIRPORT, coronavirüs krizine rağmen son bir ayda %30 büyüdü

Lojistik yönetimini uçtan uca dijitalleştiren TIRPORT,akıllı algoritmalarla desteklenen uygulamalarıyla 100 Milyar USD’lık Türk lojistik sektörünü dijitalleştirmeye aday. TIRPORT, yaşanmakta olan coronavirüs kriziyle sosyal mesafenin korunması gereken bugünlerde, lojistiğin kesintisiz yürütülmesi için birçok KOBİ’nin tercih etmeye başladığı emsalsiz bir çözüm olarak ön plana çıktı. Dünyanın en büyük Startup yarışması Create@Alibaba’nın Hangzhou’daki dünya finallerinde binlerce Startup arasından “Unicorn olacak 20 Startup”tan birisi seçilerek 2020’ye giren Lojistik Teknolojileri Startup’ı TIRPORT, lojistik yönetimini uçtan uca dijitalleştirmeye devam ediyor.

Geliştirdikleri yapay zekâ algoritmalarıyla desteklenen iş modeliyle lojistik yönetimini uçtan uca dijitalleştirdiklerini kaydeden TIRPORT Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Burcu Kale, şunları söyledi:

rkiye’nin en büyük lojistik firmalarının bile günde maksimum 1.500 kamyon taşıma yapabildiği bugünlerde, özellikle spot pazarda KOBİ’lerden gelen yoğun taleple TIRPORT, 15 Mart-15 Nisan arasındaki dönemde iş hacmini %30’un üzerinde arttırarak günde 1800 kamyona çıkardı. KOBİ’ler, coronavirüs nedeniyle alışık oldukları klasik yöntemlerle uygun kamyonlara ulaşamayınca, dijital platform olan TIRPORT’u keşfetmeye başladılar. Aynı şekilde, kamyoncular da hızla TIRPORT üyesi oluyor ve sistemimizde 35 bine yakın aktif kamyoncu yer alıyor. TIRPORT olarak bu yılın sonunda günde 5 bine yakın taşımayı yönetmeyi hedefliyoruz. Bu rakam, Türkiye’nin en büyük lojistik firmasının 2 katı bir hacme ulaşmış olmayı ifade ediyor. TIRPORT’un 2023 hedefi ise, pazarda %7’lik bir pazar payına ulaşmak, günde 30 bin taşımayı yönetebilmek, Türkiye’deki 250 bin kamyoncunun bulunduğu yerden yük bulmak ve daha yolda giderken dönüş yükü yakalamak için 1 numaralı tercihi olmaktır. TIRPORT, yükünüzü cepten bulup, lojistiği cepten yönetmenizi uçtan uca dijitalleştiriyor” dedi.

Lojistik Yönetimi, TIRPORT’la uçtan uca dijitalleşiyor

Türk lojistik pazarı, oldukça dağınık bir yapıya sahip. Türkiye’nin en büyük lojistik firmaları pazarda yaklaşık %5 pazar payına sahipken, özmal oranları da oldukça düşüktür. Lojistik firmaları, %95 seviyesinde spottan kamyon bularak taşımalarını yaptırıyor. Türkiye’de nakliyenin ağırlıklı yükü, aslında bireysel kamyoncuların sırtındadır.

İşte tam bu noktada, 4.5 yıldır geliştirdiği ve kademe kademe devreye aldığı teknolojilerle TIRPORT devreye giriyor. Yapay zeka algoritmalarıyla desteklenen çözümleriyle sektörde adından söz ettiren TIRPORT, Avrupa’daki en iddialı dijital platformlardan birisi haline geldi.

Lojistik firmaları tüm operasyonlarını TIRPORT uygulamalarıyla uçtan uca yönetebilme, kamyoncu portföyünü gerçek-zamanlı, konum-tabanlı kontrol edebilme gücüne sahip olurken, kamyoncular ise bulundukları konuma yakın yük fırsatlarından cep telefonlarındaki TIRPORT Yükcepte uygulamasıyla anında haberdar olabiliyorlar. 

Kilim Uyku Grubu’ndan enerjinizi yükseltecek özel tasarım

EnergyPlus yatakla iyi uykular

 Birçok insan yeterince derin ve kaliteli uyuyamadığı için güne yorgun başlıyor. Uzmanlara göre uykuyu alamamak enerjiyi azaltır; varolan ağrıların artmasına ya da yeni ağrılara neden olur; hücrelerdeki toksinler yeterince temizlenmediğinden vücut enerjisi düşer. Kilim Mobilya Uyku Grubu’nun özel tasarım ürünü EnergyPlus yataklarının kumaş dokusunda bulunan biyoaktif kristaller, uyku kalitesini artırarak kişinin güne enerjik başlamasını sağlıyor.

Gündelik yaşamın hızı, kentlerin karmaşası, iş hayatının stresi; pek çok insanın kaliteli ve derin uyumasını engelliyor. Kilim Uyku Grubu tasarımcıları, Ar-Ge bölümüyle ortaklaşa uyku sorunu yaşayanlar için EnergyPlus’ı geliştirdi.

EnergyPlus yataklarının kumaş dokusunda bulunan biyoaktif kristaller, vücuttaki ısıyı emerek kızılötesi infrared ışınlar yayıyor. Infrared ışınlar deri altına 30 ilâ 50 milimetre derinlemesine nüfuz ettiğinden su moleküllerinin uyarılmasıyla meydana gelen titreşim sayesinde vücuttaki yağ hücrelerinde depolanan toksinler atılıyor. Micro masaj olarak adlandırılan bu süreçle vücut ısınarak uykuya hazırlanıyor. Gece boyunca devam eden bu işlem kasların gevşemesini sağlarken, derin ve kaliteli bir uyku süreci yaşamamıza yardımcı oluyor. Bunun sonucunda da kişi güne enerjik başlıyor.

Panasonic, ACCOBAMS ile Akdeniz’deki deniz memelilerini inceliyor

ACCOBAMS projesinde yer alan bilim adamları, Panasonic TOUGHBOOK cihazlarıyla Akdeniz ve Karadeniz’deki deniz memelilerinin yerlerini belirliyor ve inceliyor.

İklim değişikliğinin ve insanların deniz üzerindeki faaliyetlerinin yarattığı belirsiz etkileri keşfetmek amacıyla 2001’de imzalanan ve bugün 24 ülkenin [1] yer aldığı Karadeniz, Akdeniz ve Mücavir Atlantik Bölgesinde Yaşayan Deniz Memeli Türlerinin Korunması Anlaşması (ACCOBAMS) kapsamında ilgili bölgelerdeki deniz memeli popülasyonunun korunması ve incelenmesi hedefleniyor. Bu senaryoda ortak bilgi oluşturma amacıyla ACCOBAMS Araştırma İnisiyatifi (ASI) oluştu. Ortak çalışmaya dayalı koordine gözetim programı olan ASI, Akdeniz ve Karadeniz arasındaki alanda deniz memeli popülasyonunun koşullarını bölgesel seviyede inceliyor.

ACCOBAMS Araştırma İnisiyatifi ilk veri toplama ve gözetim görevlerini 2018’in yaz aylarında ve 2019’da tamamladı. Şimdi ise 20 ülke ve 30’dan fazla kurumun içinde bulunduğu koruma çalışmalarının özetiyle son aşamaya doğru ilerliyor.

ACCOBAMS Araştırma İnisiyatifi, Akdeniz ve Karadeniz’de türünün ilk araştırma faaliyeti olduğu için çok emek harcandı. Projeye 100’den fazla bilimsel gözlemci katıldı ve 8 özel hava aracının yanı sıra 6 botla birlikte denizde ve gökyüzünde çalıştı. Yaklaşık 4 ay süren saha çalışmalarında özel istatistik yazılımı sayesinde belirli izleri takip ederek toplamı 92.000 km’den fazla olan Akdeniz ve Karadeniz’in büyük çoğunluğunu gözlemlemeyi başardılar.

Veri toplama süreci doğrudan gözlemlemeyle ve kısmen özel araçlarla gerçekleşti. Hava araçlarında çalışan ekipler hayvan gruplarını görebilmek için 600 ft yukarda belirli bir hızı koruyarak ilerlediler veya bazı durumlarda fotoğraflarını çekebilmek için birkaç kere üstlerinden uçtular. Öte yandan bottaki ekipler, görsel verileri gördüklerinden ve elde ettikleri ses verilerinden yola çıkarak topladı. Bu da botların arkasından suya daldırıldığında çeşitli deniz memelilerin yarattığı sesleri yakalayabilen özel ekipmanların kullanılmasıyla mümkün oldu.

Dayanıklı ve yarı dayanıklı Panasonic TOUGHBOOK notebooklar, barındırdıkları özellikleri sayesinde gözetmenlerin görevlerindeki önemli yardımcılarından birisi oldu. Özel programların sahada kullanılmasını sağlayarak, uzun batarya ömrü sunarak, titreşimlere ve hava araçlarındaki çok yüksek sıcaklıklar, botun içine giren sular ve güneş ışığına doğrudan maruz kalma gibi güçlü çevresel koşullara dayanarak araştırma sırasında kritik bir destek sundu.

Bugüne kadar üretilmiş en ince ve en hafif TOUGHBOOK cihazı olan TOUGHBOOK CF-54, dayanıklılık için geliştirilmiş özel bal peteği tasarımıyla ve sıvı dökülmesine karşı korumalı klavyesi ile öne çıkıyor. Öte yandan TOUGHBOOK CF-33 de cihaz çalışırken değiştirilebilir iki adet bataryası ve sadece ekranla tablet gibi çalışmasını sağlayan ayrılabilen klavye özelliğiyle birlikte tam dayanıklı bir yapı sunuyor.

ACCOBAMS Araştırma İnisiyatifi Bilimsel Koordinatörü Simone Panigada, konuyla ilgili şunları söyledi: “Güvenebileceğimiz cihazlara sahip olarak bu projenin gerçekleştirilmesi için çok önemli olan bir şey elde ettik. Bu kadar fazla parçadan oluşan bir inisiyatifi gerçek zamanlı gözlemlerle yürütürken, toplanan veriye zarar verebileceği veya tüm günün çalışmasını boşa çıkarabileceği için teknik problem yaşamak gibi bir seçeneğimiz yoktu.”

ACCOBAMS Araştırma İnisiyatifi, Akdeniz ve Karadeniz’de gerçekleştirilen 2 araştırma turunda deniz memelilerin yanında diğer deniz canlıları (deniz kaplumbağaları, şeytan vatozu, köpekbalıkları, deniz kuşları), denizdeki çöpler ve sualtındaki sesler hakkında bilgi toplamak için özel bir fırsat sundu. Ortaya çıkan sonuçlar popülasyon trendlerini gözlemlemek için değerli bir temel oluşturacak. Aynı zamanda denizdeki memeli canlıların karşılaştığı mevcut tehditler ışığında değerlendirilecek ve ACCOBAMS tarafları için koruma önerileri geliştirilecek.

Simone Panigada, sözlerine şunları da ekledi: “Denizlerimizde yaşayan çok fazla hayvan var. Dolayısıyla onları korumak çok önemli. Buradan yola çıkarak büyük omurgalıların yoğunluğunu ve bolluğunu ortaya çıkaracak bir nüfus sayımı yapmayı hedefliyoruz. Bu nüfus sayımı hem başlangıç noktası görevi görecek hem de önümüzdeki birkaç yıl içinde yapılacak yeni anketlerin karşılaştırması için kullanılabilecek. Aynı zamanda deniz nüfusunda yaşanan trendleri de belirleyebileceğiz.”

Panasonic Avrupa Kurumsal Mobil Çözümler Pazarlama Genel Müdürü Jan Kaempfer ise “TOUGHBOOK cihazları uzun süre kullanılacak ve zorlayıcı koşullara dayanabilecek şekilde tasarlandı. Bu yüzden uzak ortamlarda çalışan kaşifler için ideal bir araç haline geliyor. Cihazlarımızın böyle önemli bir bilimsel projede yer almasından mutluluk duyuyoruz” dedi.

Salgın Sonrası Kobilerin ve İstihdamın Korunması İçin Alınması Gereken Tedbirler

Covid-19 olarak isimlendirilen bir virüsün birkaç ay içerisinde küresel bir pandemiye dönüştüğü günlerden geçiyoruz. 25 Nisan itibariyle küresel olarak hastalığa yakalanan insan sayısı 3 milyona doğru giderken ekonomik olarak da sorunlar artan bir hızda büyümeye devam ediyor. Ocak-Mart aylarında Çin ekonomisinin neredeyse durma noktasına gelmesi arz zincirinin bozulmasına yol açmış ve diğer ekonomilerde yavaşlamaya sebep olmuştu. Ortaya konan ilk analizlerde bu salgının küresel ekonomide yarım puanlık (% 0,5) bir düşüşe neden olacağı öngörülmekteydi. Ancak salgının Çin’in sınırlarını aşması ve hatta bugün 1 milyona dayanan hasta sayısıyla yeni salgın merkezinin Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ye dönüşmesi ekonomik sorunların daha da büyümesine ve öngörülerin de kötüleşmesine yol açtı. OECD veya diğer uluslararası finansal kuruluşların son dönemde yaptıkları tahminlerde küresel çıktının ilk çeyrekte %7-8 oranında düşeceği yılsonunda ise içerisinden geçtiğimiz izolasyonun süresine göre %2 ila %4 arasında bir daralmanın ekonomileri beklediği öngörülmektedir.

Makro düzeyde yaşanan bu kriz kuşkusuz ilk olarak turizm ve havacılık sektörünü vurmuş durumda. Birçok ülkede uygulanan uçuş yasakları nedeniyle kargo uçakları haricinde neredeyse tüm havacılık sektöründe faaliyetler askıya alındı. Hava trafiğinin durmuş olması havacılık ve turizm sektöründe önümüzdeki günlerde ciddi iflaslar ve işte çıkarmalarla sonuçlanacağını öngörmek zor değil. Ülkeler arası ticari faaliyetlerin azalması, üretimin olmaması ya da talep yetersizliği nedeniyle birçok sektörde ciddi gelir kayıplarına yol açmaktadır. DTÖ ekonomistleri 2020’de küresel ticaretin büyümesi için tahminlerini keskin bir şekilde düşürdüler. Nisan ayı başında 2020 yılında öngörülen artış %3’ten %2,7’ye düşürüldü. DTÖ aşağı yönlü risklerin yüksek olduğunu ve 2020’ye dair bu güncel projeksiyonunun daha normal ticari ilişkilere geri dönüşe bağlı olduğuna dikkat çekiyor.

Otomotiv ve tekstil sektörü de bu bağlamda örnek olarak verilebilir. 2020 krizi iktisat tarihinde, arz ve talep krizinin eş anlı olarak ekonomileri nasıl vurduğu ve bu sırada uygulanan politika başarıları ve yanlışlarıyla anılacak. İktisadi krizlerin doğasında ortaya çıkan talep yanlı veya arz yanlı olması farklı politika teorilerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ancak 2020 krizi küresel durgunluğun yaşandığı bir dönemde hem arz hem de talep tarafında kesintilere yol açarak piyasaları derinden sarsmıştır. Öyle ki petrol fiyatlarında talebin düşmesi nedeniyle yaşanan fiyat düşüşü, Suudi Arabistan’ın üretimi artırma kararıyla daha da hızlanmıştır. Bu raporun kaleme alındığı günlerde OPEC+ ülkeleri üretimde azalmaya gitse de fiyatlardaki aşağı yönlü talep baskısı devam edecektir. Petrol üreten ülkelerin mali yapısındaki bozulmalar ve bu sektörde çalışanların işten çıkarılma riski ekonomik krizin kötüleşmesine yol açacaktır.

Makroekonomik anlamda özellikle gelişmekte olan ülkeler için önemli bir risk de finansal sektörde yaşanan güven kaybıdır. Özel ve kamu kesiminde borçluluk oranları yüksek olan gelişmekte olan ülkelerde şirket iflasları ve borçların geri ödenememe riskleri ciddi güven kayıplarına yol açmaktadır. Ayrıca, krizin derinleşeceği beklentisi borsalarda önemli kayıplara sebep olmakta ve yatırımcıların likit iştahını kabartmaktadır. Mart ayında gelişmekte olan piyasalardan 83.3 milyar dolar sermaye çıkışı yaşanması bunun önemli bir göstergesidir. Benzer şekilde TC Merkez Bankasındaki yabancı para rezervleri Şubat ayında brüt 77.5 milyar dolar iken Nisan başında açıklanan verilere göre 58.2 milyar dolara gerilemiştir. Borç ödemeleri gibi döviz çıkışları devam etmesine rağmen, başta turizm olmak üzere dış gelirlerde yaşanan düşme ve bunun da ötesinde hızlı sermaye çıkışları nedeniyle döviz rezervleri kısa bir sürede azalmıştır.

Ekonomik faaliyetlerde ortaya çıkan bu sert duruş nedeniyle birçok hükümet art arda büyük miktarlarda teşvik paketleri açıkladılar. Örneğin, ABD toplam milli gelirinin yüzde 10’u, Almanya ve İngiltere ise yüzde 5’ine denk gelen büyüklüklerde teşvik uygulamalarıyla ekonomik durgunluğunun önüne geçmeye çalışıyorlar. Diğer taraftan FED ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) piyasadan tahvil alımları yaparak 2 trilyon dolar ve 750 milyar Euro nakit parayı piyasaya süreceklerini ilan ettiler. Aynı şekilde IMF, üye ülkelere bu süreçte daha önce uyguladığı politika reformlarına dayalı kredi verme uygulamasından farklı olarak daha doğrudan kredi imkanı sağlayacağını ilan etti.

Ülkemizde de Cumhurbaşkanlığı tarafından kademeli olarak ilan edilen desteklerle özellikle firmaların nakit akışları, istihdamda süreklilik ve sosyal desteklerin öne çıktığı görülmektedir. Krizin kendine has doğası uzun bir süredir görmediğimiz düzeyde devletlerin hem mali hem de parasal olarak piyasalara müdahalesi ve nakit akışı sağlamalarına neden olmaktadır. Mikro düzeyde krizin gidişatına baktığımızda ise hanehalkı açısından özellikle düşük gelirli çalışanların risk altında olduğunu, firmalar açısından ise sektörlere bağlı olarak etkilerin değiştiğini söylemek mümkündür. Gündelik ücretle çalışan veya krizin etkilediği sektörlerde çalışanlar bu dönemde önemli bir gelir kaybı yaşamaktadırlar. Sektörel olarak turizm, seyahat, restoran ve kafeler başta olmak üzere KOBİ’lerin satışları durma noktasına gelmiş durumdadır. Özellikle genç istihdamının yüksek olduğu bu işyerlerinin kapalı kaldığı sürelerin uzaması işsizlik ve sosyal sorunların giderek artmasına yol açacaktır.

Diğer taraftan tüketicilerin hem gelir kaybı yaşaması hem de sosyal izolasyon nedeniyle tüketim alışkanları ve davranışları değişmektedir. Restoran ve eğlence harcamaları sıfıra inmiş, tekstil talebi düşmektedir. Ayrıca kriz nedeniyle insanların gelecek kaygısı tasarruflarında artışa yol açmaktadır. Özellikle tasarruf artışları salgın sonrası için de normalleşmeyi yavaşlatma potansiyeli taşımaktadır. Bu noktada KOBİ’lerin süreci sağlıklı bir şekilde atlatabilmesi ve işsizlik nedeniyle gelirlerini kaybeden ailelerin korunması için seçici politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Devletin krize müdahalesi sırasında özellikle gelir kaybı yaşayan kesimleri ilk planda hedef alması, normalleşme sürecinde ise KOBİ’lerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için araçlar geliştirmesi gerekmektedir. Ancak, burada zaten borç stoku yüksek olan ekonomi için istismarların önüne geçecek ve seçici destekler uygulanmalıdır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki borç stokunun salgın sonrasında ekonomileri tehdit eden bir duruma ulaşması muhtemeldir. Uluslararası finans kuruluşları veya fonların bu borç krizi sırasında yerel varlıkları satın almaya başlaması ulusal ekonomiler için risk oluşturmaktadır.

Bu bağlamda, devletlerin yerli firmalarını özellikle stratejik sektörleri koruma noktasında özel önlemler alması gerekmektedir. Yaşanan iktisadi krizin kısa, orta ve uzun vadede etkileri analiz edilmeli ve detaylı yol haritaları çıkarılmalıdır. Ekonomi çarklarının dönmesini sağlayacak önlemler yanında, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde uygulanan politikaların yan etkilerinden kaçınmak için neler yapılması gerektiği planlanmalıdır.

AstraZeneca Türkiye, üç yıldır üst üste “Türkiye’nin En İyi İşverenleri” arasında
“Yaşama değer katan ilaçları keşfetmek için bilimin sınırlarını zorlamak” hedefiyle, hastaların hayatlarında anlamlı bir fark yaratmak için çalışan AstraZeneca Türkiye, Great Place to Work Enstitüsü’nün 21 Nisan 2020 tarihinde açıkladığı “Türkiye’nin En İyi İşverenleri – Great Place to Work Listesi”nde 250-500 çalışan kategorisinde yerini aldı.
Great Place to Work Enstitüsü, Türkiye’de sekizinci kez düzenlenen Türkiye’nin En İyi İşverenleri – Great Place to Work Listesi’ni açıkladı. Araştırma, geliştirme, temel ilaçların ve uzmanlık ürünlerinin üretimi, pazarlanması ve bu hizmetlerin sunulması alanında faaliyet gösteren, dünyanın önde gelen yenilikçi ve araştırmacı ilaç şirketlerinden biri olan AstraZeneca Türkiye de üçüncü kez bu listeye girmeye hak kazanan şirketlerden biri oldu.
“Yenilikçi ilaçları sağlığın hizmetine sunmayı hedefliyoruz”
AstraZeneca Türkiye’nin başarısını değerlendiren AstraZeneca Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Feyza Aysan şunları söyledi: Türkiye’de 400 kişiyi aşkın kadromuzla hastaların hayatlarında anlamlı bir fark yaratacak yenilikçi ilaçları sağlığın hizmetine sunmayı hedefliyoruz. ‘İnsana Saygı’ ilkemiz doğrultusunda önce insanı merkeze koyarak çalışanlarımızın iş-özel yaşam dengesini ve çalışan bağlılığını sağlama odaklı esnek çalışma ve esnek yan haklar gibi pek çok motivasyonel uygulamayı Türkiye’de hayata geçiren ilk firmalardan biriyiz. Sürdürülebilir başarıyı hedefleyen, üretken, insana değer veren yenilikçi ve eşitlikçi insan kaynakları kültürümüzle sürekli gelişime inanıyoruz. AstraZeneca İnsan Kaynakları Ekibi olarak yeni trendleri takip edip AstraZeneca’ya uyarlıyor, çalışanlarımızı iş hayatlarında destekleyerek başarılı olmalarını sağlayacak fırsatlar oluşturmak için çalışıyoruz. Sadece bilimsel anlamda öncülerden biri olmakla da yetinmiyor içinde faaliyet gösterdiğimiz toplumlara ve doğaya katkı sağlamaya yorulmadan devam ediyoruz. Kurumsal değerlerimize, sürdürülebilirliğe, yenilikçi tedavileri sağlığın hizmetine sunmaya, iyi bir işyeri olmaya ve çalışan gelişimine olan bağlılığımızla daha nice başarılara birlikte imza atacağız.”

“Kovid-19 Döneminde Şirketlerin hukuki farkındalığı büyük önem taşıyor”
TAİDER Aile İşletmeleri Derneği’nin koronavirüs salgını sürecinde üyeleriyle bilgi ve tecrübe paylaşımını devam ettirmek üzere düzenlediği “TAİDER Konuşuyor” çevrim-içi paylaşım ve bilgilendirme serilerinin ikincisi gerçekleşti. “Kovid19-İş Hayatında Hukuki Yaklaşımlar” başlığında Covid-19 sürecinin iş hayatına hukuki yansımalarını değerlendiren TAİDER üyesi ve Moral & Partners Yönetici Ortağı Vefa Reşat Moral; iş yerinde bir çalışanda Covid-19 virüsünün pozitif çıkması halinde bunun iş kazası olarak nitelendirilebilme riski bulunduğu; işverenin belli dönemlerde, nisan-ekim ayları arasında toplu izin kullandırabilme hak ve yetkilerinin mevcut olduğunu belirtiyor.
Türkiye’deki aile şirketlerinin kurumsallaşmasını ve kârlı sürdürülebilir büyümesini destekleyerek, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla faaliyetlerini sürdüren TAİDER Aile İşletmeleri Derneği, Kovid-19 salgınına yönelik olarak alınan tedbirler çerçevesinde çalışmalarını #taiderkonuşuyor başlığıyla dijital ortama taşıdı. Bu kapsamda düzenlenen “Kovid-19 İş Hayatına Hukuki Yansımalar” etkinliğinin konuğu TAİDER üyesi ve Moral & Partners Hukuk Bürosu Yönetici Ortağı Vefa Reşat Moral, oturum yöneticisi ise TAİDER üyesi ve Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı oldu.
“Risk Yönetimi Komitesi kurulmasında fayda var.”
Kovid-19 sürecinde şirketlerde İcra Kurulu ve Yönetim Kurulu ile eşgüdümlü çalışacak Risk Yönetimi Komitesi kurulmasının çok faydalı olacağını belirten Moral, “Risk yönetim komitesi; İK, satın alma, finans, pazarlama, resmi makamlarla ilişki yönetimi gibi alanları eşgüdümlü yöneterek, icra ve yönetim kurullarını bilgilendirmeli, strateji oluşturmalarına etkin katkı sağlamalı. Bu süreçte finansal planlama ve nakit akışı yönetimi öne çıkıyor. Kısa vadeli tedbirlerin, tahsilatların, alternatif finansal kaynakların doğru ve aktif şekilde yönetilebilmesi gerekiyor. Tedarik zinciri yönetimi çok elzem, alternatif tedarik alanlarının oluşturulabilmesi, bu süreçlerin yönetilebilmesi önemli. Sözleşme yönetimi ve uyum süreçlerinin takip edilebilmesi gerekiyor. Şirketlerin çok yönlü hukuki farkındalığı büyük önem taşıyor” dedi.
Bu süreçten çıkamayan şirketlerin de olacağını belirten Moral, “Bu şirketlerin ana problemi bilançolarındaki bazı kalemlerin değersizleşmesi veya sürecin sonunda belirli bir zarara uğramalarından çok, herkesin vurgu yaptığı “nakit akışı” sıkıntısı. Nakit akışını yönetebilenler bu zor dönemden çıkacaklar. Bu dönem şirketler belki üç ay zarar yazabilirler ama eğer nakit akışını doğru ayarlayabilirlerse bu süreci atlatırlar ve ondan sonra da yarayı sarabilirler” şeklinde konuştu.
“Salgın mücbir sebep olarak görülüyor”
Mücbir sebebin sözleşmelere etkisinden de bahseden Moral, “Geniş çevrelerce salgının tek başına mücbir sebep oluşturduğu, pandeminin Sözleşmeye etkisinin her bir sözleşmenin tarafları, edimlerin niteliği dikkate alınarak özel durma göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Mücbir sebep ile etkilenen edimler arasında mutlaka nedensellik olmalı. Bir ticari işletmenin veya fabrikanın salgına bağlı olarak kapanışı ve üretimi gerçekleştiremeyişi gibi etkilenen tarafın o sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirememesi arasında bir nedensellik bağı olmalı. Taraflar iyi niyetle sözleşmeyi ayakta tutmak iradesi altında hakkın kötüye kullanımına sebebiyet vermeksizin hassas şekilde hareket etmeli. ” dedi.
“İşverenin toplu izin kullandırma hakkı mevcut”
Kısa çalışma ödeneği ve devletin tanıdığı haklarla ilgili olarak ise şunları söyledi Moral: “Çalışma ortamında, iş yerinde Kovid-19 virüsünün pozitif çıkması halinde bunun iş kazası olarak nitelendirilme riski var. Zira geçmişte H1N1 döneminde işyerinde pozitif virüs vakıasının iş kazası olarak nitelendirilebileceğine ilişkin yaklaşım mevcut idi. İşverenlerin en önemli önceliği bu şekilde bir iş kazasına mahal verecek bir ortamın oluşmamasını temin etmek ve iş akitlerini mümkün mertebe istihdamı sağlamak yolunda ayakta tutabilmek. Bunlar olmuyorsa iş yerinin faaliyetlerinin durması veya çalışma sürelerinin azalması halinde kısa çalışma uygulaması başvurulacak en sağlıklı yöntemlerden bir tanesi. Şartların gerçekleşmesi halinde çalışanın bürüt kazancının %60’ı ve toplamda da asgari ücretin %150’si, yani yaklaşık 4 bin 500 TL’ye kadar fayda temin edebilmek mümkün. En az 60 gün süre boyunca hizmet akdine tabi olarak çalışır. Son 3 yıl içinde de en az 450 gün işsizlik sigortası pirimi hakkında ödenen çalışanlar için kısa çalışma ödeneğinde faydalanma hakkı mevcut. Bunun yanında birtakım tedbirler uygulanıyor; evden çalışma, idari, ücretli izin kullanımı gibi. İşverenin belli dönemlerde, nisan-ekim ayları arası toplu izin kullandırabilme hak ve yetkileri mevcut.”
“Yargı Süreçlerinde Hak Kaybı Yok”
Getirilen geçici yasal tedbirler ışığında 30.04.2020 tarihine kadar mahkeme ve icra dairelerinde alacaklı-borçlu ve davacı-davalı Tarafların hak kaybı yaşanmaması adına yasal süreler durmuştur.
“İşyerleri için Kira Ödeme Yükümlülüğü Ortadan Kalkmadı”
İşyeri kira sözleşmelerinde getirilen tedbirlerin Şirketleri rehavete sevk etmemesi isabetli olur. Şu aşamada 30.06.2020 tarihine kadar Kiracı’ya bir nefes alma hakkı tanınmıştır. Tedbir süresinin sonundan itibaren, 30.06.2020 tarihine kadar ödenmeyen kira bedelleri varsa bu bedellerin ödenmesi gerekecek ve Kiraya Veren’in fesih ve tahliye hakkı yeniden işlev kazanacaktır.