Ekonomi-teknoloji haberlerive AB’den destek

TZOB Genel Başkanı Bayraktar:“Kasım ayında üretici ile market arasındaki fiyat farkı 9 kata yaklaştı”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Kasım ayında üretici ve market arasındaki fiyat değişimlerini, artan girdi maliyetlerini ve ihracatta yaşanan sorunları değerlendirdi. Bayraktar, Kasım ayında üretici ile market arasındaki farkın 9 kata yaklaştığını açıkladı.

Kasım ayında üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 790,44 ile limonda yaşandığında dikkati çeken Bayraktar, bunu yüzde 309,42 ile kuru soğan, yüzde 246,94 ile mandalina, yüzde 233,42 ile ıspanak, yüzde 224,72 ile havuç, yüzde 220,96 ile portakal, yüzde 220,82 ile elma, yüzde 217,67 ile kabak, yüzde 210, 69 ile de marulun izlediğini belirtti. Bayraktar açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Kasım ayında limon 8,9 kat, kuru soğan 4,1 kat, mandalina 3,5 kat, ıspanak 3,3 kat, havuç, portakal, elma ve kabak 3,2 kat, marul ise 3,1 kat daha fazlaya tüketiciye satıldı.

Üreticide 50 kuruş olan limon 4 lira 45 kuruşa, 59 kuruş olan kuru soğan 2 lira 42 kuruşa, 1 lira 82 kuruş olan mandalina 6 lira 30 kuruşa, 1 lira 89 kuruş olan ıspanak 6 lira 31 kuruşa, 2 lira olan havuç 6 lira 49 kuruşa satılmaktadır.

Kasım ayında markette 28, üreticide 19 üründe fiyat artışı; markette 10, üreticide 7 üründe fiyat düşüşü oldu. Markette fiyatı değişmeyen ürün olmazken, üreticide ise 4 üründe fiyat değişmedi.

Kasım ayında fiyatı en fazla artan ürünün markette ve üreticide patlıcan; fiyatı en fazla düşen ürün ise markette ve üreticide limon oldu.

“Markette en fazla fiyat artışı patlıcan, en fazla fiyat düşüşü ise limonda görüldü”

Kasım ayında markette fiyatı değişmeyen ürün olmazken, markette fiyat artışının en fazla yüzde 34,56 ile patlıcanda görüldüğünü bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

“Patlıcandaki fiyat artışını yüzde 29,09 ile kuru kayısı, yüzde 25,86 ile sivri biber, yüzde 23,36 ile mısırözü yağı, yüzde 19,74 ile havuç, 18,97 ile yumurta, yüzde 17,89 ile toz şeker, yüzde 17,06 ile fındık (iç), yüzde 16,78 ile tavuk eti, yüzde 14,57 ile kabak, yüzde 14,36 ile nohut, yüzde 12,44 ile ayçiçek yağı, yüzde 11,66 ile patates, yüzde 7,21 ile elma, yüzde 7,01 ile salatalık takip etti.

Markette fiyatı en fazla düşen ürün yüzde 18,05 ile limon oldu. Limondaki fiyat düşüşünü yüzde 12,97 ile ıspanak, yüzde 9,92 ile marul, yüzde 6,30 ile yeşil mercimek, yüzde 5,76 ile yeşil soğan, yüzde 3,97 ile kuru soğan, yüzde 3,45 ile kuru fasulye, yüzde 2,70 ile zeytinyağı, yüzde 0,8 ise kırmızı mercimek ve yüzde 0,39 ile yeşil fasulye izledi.”

 “Üreticide en fazla fiyat düşüşü limonda, en fazla fiyat artışı ise patlıcan oldu”

Kasım ayında üreticide kırmızı mercimek, kuru kayısı, kuru incir ve süt fiyatında bir değişim meydana gelmezken, yüzde 60 azalmayla fiyatı en fazla düşen ürünün limon olduğunu söyleyen Bayraktar, şu bilgileri verdi:

 “Limondaki fiyat düşüşünü yüzde 18,18 ile ıspanak, yüzde 14,41 ile domates, yüzde 9,61 ile yeşil mercimek, yüzde 9,09 ile havuç, yüzde 6,02 ile kabak, yüzde 2,13 ile marul izledi.

Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 63,81 ile patlıcanda görüldü. Patlıcandaki fiyat artışını yüzde 51,48 ile patates, yüzde 32,29 ile yeşil fasulye, yüzde 24,57 ile elma, yüzde 21,33 ile zeytinyağı, yüzde 21,24 ile salatalık, yüzde 21,19 ile sivri biber, yüzde 20 ile maydanoz, yüzde18,52 ile pirinç, yüzde 9,34 ile kuru fasulye, yüzde 8 ile fındık (iç), yüzde 7,69 ile yumurta, yüzde 5,83 ile kuru üzüm, yüzde 5,78 ile nohut, yüzde 5,09 ile dana eti, yüzde 3,51 ile kuru soğan, yüzde 2,01 ile kuzu eti takip etti.”

“Kasım ayında fiyatı en fazla düşen ürün limon oldu”

TZOB Genel Başkanı Bayraktar, fiyat değişimlerinin nedenlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı:

“Kasım ayında fiyatı en fazla düşen ürün limon oldu. Limon üreticileri piyasada tüccarın yeterli alım yapmaması nedeniyle pazarlama sıkıntıları yaşadı.

2020 yılında limon ihracatına kısıtlama getirilmesine yönelik alınan karar, önemli dış pazarların kaybedilmesine sebep oldu. Bu da günümüz ihracatını etkiledi.  Şu anda erkenci çeşit olarak bilinen mayer çeşidi limonda, bazı illerimizde fiyat oluşmadı ve ürün dalında kaldı. İhracata dayanıklı olan enterdonat limon çeşidinin kilosu ise ortalama 1 lira 75 kuruş, 14 Aralık’a kadar kesimi yapılarak depolanan dikenli limon çeşidinin kilosu ise 2 liraya düştü.

Limonun alıcısının bulunmaması sebebiyle limonlar dalında bekliyor, bazı bölgelerde ise limon ağaçları sökülüyor. Limonda yaşanan sorunlar diğer narenciye grubu olan portakal ve mandalinada da yaşanıyor.

2020 yılı Kasım ayında üretici portakalın kilosunu 3 liraya satarken bu yıl 2 lira 25 kuruşa alıcıyı zor buluyor. Eğer önlem alınmazsa limondaki sıkıntının diğer narenciye grubu ürünlerde de yaşanacağı aşikârdır. Adana bölgesinde çiftçilerimiz narenciyeyi toplayacak tarım işçisi bile bulamıyor.”

“Girdi maliyetine üreticinin dayanacak gücü kalmadı!”

Buğday, arpa ve mercimek başta olmak üzere kışlık ekimlerin yapıldığı bu aylarda gübre kullanımı yoğunlaştığına dikkat çeken Bayraktar, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu dönemde artan talep dolayısıyla gübre fiyatlarında yaşanan artışın yanı sıra, yurtdışı fiyat ve kur artışından dolayı oluşan yükseliş, üreticilerimizin gübre kullanmadan ekim yapmalarına neden oluyor. Bu durumun yarattığı verim düşüklüğü ve bitkisel üretimin azalmasına bağlı olarak tarım ve gıda ürünlerinde yaşanacak fiyat artışlarından tüketicilerimiz de etkileniyor.

Bu sene kuraklığın etkisiyle küçülen tarım sektöründe, önümüzdeki yıl kuraklığın yanında yetersiz gübre kullanımı da büyük bir risk olarak görülmektedir.

Son bir yılda, amonyum sülfat gübresi yüzde 441, üre gübresi yüzde 394, amonyum nitrat gübresi yüzde 373, DAP gübresi yüzde 259 ve 20.20.0 kompoze gübresinde yüzde 236’lık bir artış yaşandı. Bu dönemde mazot fiyatı yüzde 38, besi yemi yüzde 51,4, süt yemi yüzde 60, elektrik fiyatları ise yüzde 56 oranında arttı.

Tarımsal sulamada kullanılan elektrikte fonların kaldırılması yerinde bir karar olurken vergilerin de en kısa zamanda kaldırılması gerekmektedir.

Gübre fiyatlarının anormal artışı karşısında destekler artırılmalı mazotta olduğu gibi gübre fiyatının yüzde 50’si destek olarak verilmeli, destek verilmeyen karma yem ve bitki koruma ürünlerine de destek getirilmelidir.

Ülkemizde ithal enflasyonun ve stokçuluğun panzehiri üretimdir. Üretimi artırmaktan başka çaremiz yoktur.”

“Gübrede yaşanan fiyat artışının buğday çiftçisine yansıması”

“Ülkemizde tarımsal üretimin temelini oluşturan tahıllar, insan ve hayvan beslenmesinin yanı sıra ham madde olarak endüstride kullanımları nedeniyle ülke tarımında ön plandadır” açıklaması yapan Bayraktar, tahıllar içerisinde de buğdayın gerek ekiliş alanı gerekse üretim yönünden ilk sırada yer aldığını belirtti. Bayraktar sözlerine şöyle devam etti:

“Bu yıl buğday üretiminde yüzde 20’lik bir düşüş beklenmektedir. Bu düşme önümüzdeki yıl buğday üretimini daha önemli hale getirmiştir. Ülkemizde bitkisel üretimdeki verim ve üretim miktarlarımızdaki düşüklüğün en önemli sebeplerinden biri üretim maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle çiftçilerin yeterli miktarda gübre kullanamamasıdır.

26 Kasım 2021 tarihi itibariyle DAP gübresinin ton fiyatı 11 bin 400 lira, ÜRE gübresinin ton fiyatı ise 12 bin 450 liradır.”

“Domates, biber ve bazı meyvelerin ihracatında yaşanan sorunlar”

Bayraktar, ülkemizin yaş sebze ve meyve ihracatında en büyük pazarı olan Rusya’nın çeşitli tarım ürünlerimize kısıtlama getirmesine ilişkin ise şöyle konuştu:

“Rusya’nın domateste uyguladığı kotadan sonra geçmişte yaptığı gibi çeşitli tarım ürünlerimizin girişini ‘kalıntı’ sebebiyle yasakladı. Son olarak üzüm, biber, erik, nar ve kabak gibi ürünlere girişte analiz şartı getirildi.

Antalya’daki oda başkanlarımızdan aldığımız bilgilere göre; Rusya’nın çıkardığı bu yapay gerekçelere dayanan sorunlar nedeniyle analiz haftalarca sürdüğü için, ürünler maalesef sınır kapısında çürüyor. Bu durum ihracatımızı azaltıyor, dolayısıyla ihracatçı ve üreticilerimiz mağdur oluyor. Üreticilerimiz de ürünün elde kalmaması için fiyatları düşürmek zorunda kalıyor.

En son 16 Kasım 2021 itibariyle de biber ve nar ürünlerinde yasaklamaya gidildi. Üreticilerimiz bu konuda tedbirli davrandıklarını ve kalıntı olmaması konusunda teknik prosedürlere uyarak, gereken önlemleri aldıklarını belirterek, buna rağmen mağdur olduklarını söylüyor.

Geçtiğimiz günlerde görüştüğümüz Bakanlığımız temsilcileri tarafından bize aktarılan bilgide; nar ve biberde kalıntı ve virüs var gerekçesiyle Rusya’nın ürünlerimizi almadığı belirtilmiştir. Oysa gönderilen bu ürünlerin biyolojik mücadele kapsamında yetiştirildiği, kimyasal kullanılmayan arı kullanılan ürünler olduğu, Rusya’nın aldığı kararın teknik gerekçelere dayanmadığı, politik bir karar olduğu da ortadadır.

Hükümetimizin tarım ve gıda ihracatımızın arttığı bu dönemde, yasakların ve analiz şartının kaldırılması hususunda gerekli tedbirleri alması da üreticilerimizin en önemli beklentisidir. Rusya’nın bu analiz şartıyla bu ülkeye olan ihracatın azalması sonucu domates ve Kaliforniya cinsi biber başta olmak üzere, artan girdi maliyetleriyle boğuşan üreticilerimiz, maliyetin altında satış yapmak zorunda kalıyor ve mağdur oluyor. Rusya’ya alternatif olacak pazar ülkeleri bulmak kolay olmamakla birlikte, bu konuda şartlar sonuna kadar zorlanmalı ve yaşanmakta olan sıkıntılı günlerde çiftçilerimizin daha fazla sıkıntıyla karşılaşmaması için ihracatımız kesinlikle sekteye uğratılmamalıdır.

Diğer taraftan, bölgedeki oda başkanlarınca domateste Rusya’nın 50 bin ton kotası olduğu, bu kota dolunca alım yapmadığı ve kotanın arttırılması için Dışişleri Bakanı’na bilgi verildiği de ifade edilmiştir. Ayrıca bir grup bölge milletvekilimizin de sorunları aşmak amacıyla Rus yetkililerle görüşmeler yaptıkları da tarafımıza bildirilmiştir.”

Avrupa Birliği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına 300 Araç Teslim Ediyor!

 Avrupa Birliği (AB), Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Türk Kızılay tarafından yürütülen “Tamamlayıcı Sosyal Uyum Yardımı” Projesi çerçevesinde, AB finansmanı ile satın alınan araçların teslim töreni bugün Ankara’da 19 Mayıs Stadyumu’nda gerçekleştirildi.

AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut törende yaptığı konuşmada en yoksun durumdakilerin temel ihtiyaçlarını karşılamalarına destek olmak üzere yaklaşık 360.000 kişiye aylık nakit yardımı sağlanmasında, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Türk Kızılay’ı ile doğrudan ortaklık kurduklarını belirtti.

Büyükelçi Meyer-Landrut “Görevimizde başarılı olmak için, nakit ödemelerle birlikte, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülen AB finansmanlı Tamamlayıcı Sosyal Uyum Yardımı projesi kapsamında satın alınan 300 aracın teslimini kutlamak üzere bugün burada bulunmaktan mutluluk duyuyoruz.” dedi.

Aile ve Sosyal Hizmet Bakan Yardımcısı İsmail Ergüneş de açıklamasında: Ülkemiz ile Avrupa Birliği’ni birleştiren en temel değerlerden biri olan ‘İnsani Yardım’ konusunda, işbirliğimizin yeni bir adımını daha hayata geçiriyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.  Avrupa Birliği’nin finansmanıyla satın alınan bu araçlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarımızın (SYDV) T-SUY Projesi kapsamındaki faaliyetlerini daha efektif ve hızlıca yerine getirmesini sağlayacaktır” dedi.

Bursa’da üretilen 150’si binek, 150’si panelvan tipi FIAT Egea marka 300 araç, Türkiye’de “Geçici Koruma” altında yaşayan mültecilerin en yoğun bulunduğu il ve ilçelerde görev yapan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına (SYDV) 8 Aralık 2021 tarihine kadar gönderilmiş olacak. Araçlar, SYDV personelinin T-SUY Projesi kapsamındaki, sosyal inceleme, hane ziyareti, doğrulama faaliyeti gibi görevlerinin zamanlı ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi amacıyla kullanılacak.

Tamamlayıcı Sosyal Uyum Yardımı Projesi Nedir?

Tamamlayıcı Sosyal Uyum Yardımı (T-SUY), Avrupa Birliği fonlarıyla Türkiye’de yaşayan mültecilere yönelik olarak, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Türk Kızılay’ı ortaklığında yürütülen bir “aylık nakit yardımı” projesidir.

Projeden, en kırılgan durumda olup iş piyasasına erişim imkânı neredeyse olmayan, Geçici Koruma Statü Sahipleri / Uluslararası Koruma Statü Sahipleri / Uluslararası Koruma Başvuru Sahipleri ve İnsani İkamet İzni olan mülteciler faydalanmaktadır.

Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programı (FRIT) kapsamında Avrupa Birliği ile imzalanan Proje, 245 milyon Avroluk bir bütçe ile “Doğrudan Hibe” yöntemi ile finanse edilmekte ve KIZILAYKART Platformu üzerinden uygulanmaktadır.

Proje, en kırılgan durumdaki mültecilerin yaşam standartlarının temel ihtiyaç desteği ile iyileştirilmesinin yanı sıra, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının ve Türk Kızılay’ın kurumsal kapasitelerini artırma amacını da taşımaktadır.

Siber saldırıya karşılık vermek, iki iş gününden daha uzun sürüyor ABD’de gerçekleştirilen bir araştırmaya göre siber saldırıya uğrayan şirketlerin sistemlerini çalışır hale getirmesi, iki iş gününden uzun sürüyor. Bu süre boyunca saldırının hedefi olan sistemler, tam kapasite çalışamadığı gibi kullanım dışı bile kalabiliyor. Şirketlerin müşterilerine sunduğu hizmetlerin günlerce aksamaması için platformunda 1000’den fazla bağımsız siber güvenlik uzmanı bulunan BugBounter, sistemleri saldırıya uğramadan önce denetletmenin önemine dikkat çekiyor. COVID-19 ile birlikte dijitalleşmenin ve evden çalışan ekiplerin artması, şirketlerde yeni siber saldırı alanlarının oluşmasına neden oluyor. ABD’li bir güvenlik şirketi olan Deep Instinct’in gerçekleştirdiği Voice of SecOps raporuna göre şirketlerin bir siber saldırıya karşılık vermesi ortalama 20saat sürüyor. Şirketlerin güvenlik açıklarını denetleme, bulma ve doğrulama ihtiyacını bünyesindeki 1000’in üzerinde bağımsız araştırmacıyla hızlı ve güvenilir bir şekilde karşılayan BugBounter.com, ortalama iki iş gününe mal olan siber saldırıları yaşamaması için şirketleri sistemlerini ve uygulamalarını siber güvenlik uzmanlarına denetletmeye çağırıyor. Araştırmadaki diğer bulgulara göre siber saldırılara finans sektörü 16 saatte, büyük şirketler  15 saatte karşılık verirken, küçük şirketlerde bu süre 25 saate kadar artıyor. Bu verilerin arkasında yatan sebepler incelendiğinde ise çalışanların kullandığı tüm sistemlerin güvenlik denetlemelerinin yüzde 1’lik kesimi oluşturması yatıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 26’sı karmaşıklıktan ötürü güvenlik araçlarını yükleyemediklerini belirtirken, yüzde 39’u tehditleri araştırmak için fazla zaman harcanması gerektiğine ve yüzde 35’i de kalifiye SecOps (Güvenlik + Operasyonlar) çalışanının azlığına işaret ediyor. BugBounter.com Kurucu Ortağı Murat Lostar, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Siber saldırıların şirketlerde yarattığı hasar ağırlıklı olarak ücretler üzerinden ifade ediliyor ancak bu araştırma, bizlere siber saldırıların yarattığı hasarı süre açısından gösteriyor. Kullanıcıların tercih ettiği hizmete anında erişmek istediği ve erişemediği zaman rakibe yöneldiği günümüzde 15 veya 20 saat gibi süreler, bir sistemin veya hizmetin kullanım dışı kalması için çok uzun. Dünyanın dört bir yanında da erişim sorunu yaşayan şirketlerin müşteri ve kullanıcı sayısının azaldığını görmek mümkün. Şirketler, bu duruma düşmemek ve siber saldırılardan etkilenmemek için atabileceği tüm adımlara ek olarak sistemlerini güvenilirliği ispatlanmış siber güvenlik uzmanlarına uygun maliyetle denetletebilir ve bulunan açıkları kapatarak müşterilerine sunduğu hizmetin kesintisiz şekilde devam etmesini sağlayabilir. Çünkü güvenliğin en üst düzeyde olduğundan emin olmak için gerçekleştirilebilecek düzenli bir bug bounty (ödül avcılığı) programı, potansiyel ve mevcut açıkların keşfedilmesinde en etkili adımlar arasında bulunuyor. Bu program sayesinde incelemeye şirketin güvenlik ekipleri değil, yüzlerce araştırmacıdan oluşan en yetenekli uzman ordusu dahil oluyor. BugBounter.com olarak ülkemizde öncülük ettiğimiz bu yöntem sayesinde kurumlar sadece varlığı deneyimli uzmanlar tarafından doğrulanmış güvenlik açıkları için ücret ödüyor ve bu sayede ayırdıkları bütçeleri verimli bir şekilde yönetebiliyor. Ayrıca siber güvenlik uzmanlarına vereceği ödülü, programın süresini, kapsamını kendi belirleyebildiği ve bunları her an düzenleyebildiği için sistemlerinin güvenliğini o anki imkanlarına göre kontrol ettirebiliyor. Platformun güvenlik araştırmacıları, buldukları zafiyetleri raporladıktan sonra yetkili ekiplerimiz kısa süre içinde doğrulama süreçlerini tamamlıyor, önemine göre derecelendiriyor ve şirketin belirlediği güvenlik ekiplerine iletiyor. Kapatılan açıkların kontrolü de yine aynı uzmanlar tarafından yapılıyor.”

AB ve Türkiye, karşılıklı ilgi alanlarına giren sağlık konularını ve gelecekteki işbirliğini ele aldıBugün, Avrupa Komisyonu’nun Sağlık ve Gıda Güvenliğinden Sorumlu Üyesi Stella Kyriakides ve T.C. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, halk sağlığı konusundaki ilk AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Diyalog toplantısı için sanal ortamda bir araya geldi.Yakın dönemde COVID-19 pandemisinin de gösterdiği üzere, bulaşıcı hastalık salgınları ya da çevresel faktörlerden kaynaklananlar gibi sağlığa yönelik ciddi tehditler, sınır tanımaz ve küresel düzeyde artan sınır ötesi işbirliği ve koordinasyon gerektirir. Geçtiğimiz aylarda hem AB hem de Türkiye, COVID-19 pandemisinin toplumları ve sağlık sistemleri üzerinde ciddi etkilerine maruz kaldı.Bu bağlamda, Komisyon Üyesi Kyriakides ve Bakan Koca, COVID-19 pandemisyle kısa vadede mücadele de dahil olmak üzere, net bir öncelik olarak sınır ötesi sağlık tehditleri konusunda AB ile Türkiye arasındaki işbirliğinin nasıl geliştirilebileceğine dair görüş alışverişinde bulundu. Ayrıca iklim değişikliğinin halk sağlığı üzerindeki etkisiyle ilgili mevzular ve AB ve Türkiye’nin kanser önleme, tedavi ve bakıma yönelik yaklaşımları toplantı gündeminin üst sıralarında yer aldı.Bu alanlardaki işbirliğinin geliştirilmesine yönelik fırsatlar konusunu ele alan Komisyon Üyesi Kyriakides ve Bakan Koca ayrıca pandeminin yarattığı etkiler ışığında ortak bir alan olarak ruh sağlığı konusunu da görüştü. Toplantının ardından yaptığı açıklamada, Komisyon Üyesi Kyriakides şunları söyledi: “COVID-19 bizlere, halk sağlığı kavramının sınır tanımayan bir kavram olduğunu şüpheye mahal vermez bir şekilde gösterdi. Bu alanda uluslararası işbirliği kilit önem taşıyor. Hem AB’yi hem de Türkiye’yi ilgilendiren ortak meseleler üzerinde ve işbirliğimizi daha da ilerletme yönünde bugün Bakan Koca ile yaptığımız görüşmelerden büyük bir memnuniyet duyuyorum.”Bakan Koca, bir aday ülke olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği ile işbirliği yapmaya ve en iyi uygulamaları ve deneyimleri kendileriyle paylaşmaya hazır olduğunu ifade etti. “Son iki yıldır tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi ile mücadele ederken ruh sağlığı, kronik hastalıklar ve iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri ile tüm bunların ekonomilerimiz üzerindeki olumsuz etkileri gibi küresel sorunlarla mücadele kararlılığımızı da canlı tutmamız gerekiyor,” diye konuşan Bakan Koca, AB ile Türkiye arasındaki Yüksek Düzeyli Sağlık Diyalogunu, taraflar arasındaki işbirliğini ve Türkiye’nin üyelik sürecini desteklemek için büyük bir fırsat olarak gördüğünü de sözlerine ekledi.Avrupa Komisyonu ile Türkiye arasındaki temaslar bundan böyle teknik düzeyde devam edecek. Komisyon Üyesi ve Sağlık Bakanı, Avrupa Birliği ile Türkiye’yi sağlık alanında yakınlaştırmak amacıyla 2022’de görüşmelerle ilgili bir değerlendirmede bulunmaya ve diyalogu sürdürmeye karar verdi.

KOBİ’ler güvenilir kamyonlara Tırport ile ulaşarak anlık takibini yapıyor

Ülkemizin önde gelen şirketlerine ve lojistik firmalarına uçtan uca lojistik operasyon yönetimi ve raporlaması hizmeti veren Tırport, binlerce KOBi’nin istedikleri yer ve zamanda güvenilir kamyonlara ulaşabilmelerine imkan tanıyor. Lojistik teknoloji şirketi Tırport, taşınan ürünlerin izlenebilirliği, lojistik operasyonun cep telefonlarındaki uygulamalardan anbean takip edilebilirliği, gerçek-zamanlı, konum-tabanlı teslimat raporlaması vb gibi dijital dönüşüm konularını gerçekleştiriyor.

Avrupa’nın önde gelen 3 lojistik dijital platformu arasında yer aldıklarını anlatan Tırport Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Burcu Kale, artırılmış zeka destekli çözümleriyle 5 ülkede ve 6 dilde lojistiğin dijital dönüşümüne rehberlik ettiklerini açıklayarak, iOS, Android, ipad ve WEB dashboardlardan hizmet verdiklerini belirtti.

Yollardaki kamyonların 2/3’ü KOBİ’lerden yükleme yapıyor

KOBİ’lerin ekonominin bel kemiği olduğunu ifade eden Tırport Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Burcu Kale, şunları söyledi:

TÜİK verilerine göre ülkemizde 3,5 milyon KOBİ var ve şirketlerin yüzde 99,8’i KOBİ statüsünde. Toplam istihdamın yüzde 74’ü KOBİ’lerde. İhracatın yüzde 63’ü, maaş ve ücretlerin yüzde 54’ü, üretilen GSMH’nın yüzde 62’si KOBİ’ler tarafından sağlanıyor ve yaklaşık 12,5 milyon kişi istihdam ediliyor. KOBİ’lerin 401 bini (%12,4’ü) doğrudan imalat yapıyor. 2020 yılı verilerine göre imalat sektöründe çalışan sayısı 3 milyon civarındadır. Türkiye’de her gün yüz binlerce kamyon yük alıyor. Günde ortalama 450 bin kamyonun yük aldığı ülkemizde, yollarda gördüğünüz kamyonların 2/3’ü KOBİ’lerden yükleme yapıyor. Türkiye’deki yüklerin çoğu OSB’lerden ve liman bölgelerinden çıkıyor. Türkiye’de 81 ilde toplamda 352 organize sanayi bölgesi var. OSB’lerde aktif üretim yapan 67 bin KOBİ bulunuyor. Bu KOBİ’lerde 2 milyon 170 bin kişi doğrudan istihdam ediliyor. KOBİ’lerin toplam üretim içindeki payı %35’lere geldi. İhracat yapan 84 bin girişimin %60,8’i mikro ölçekli, %27,1’i küçük ölçekli ve %9,5’i orta ölçekli şirketlerden oluşuyor. 2020 yılında Türkiye genelinde toplam ihracatın yüzde 43,7’sini büyük ölçekli şirketler gerçekleştirmiştir. KOBİ’lerin ihracattaki oranı 2021’de artı. 2021 üçüncü çeyreği sonu itibariyle 181,8 milyar dolarla tarihin en yüksek ihracat rakamlarına ulaşan Türkiye’de ihracatta KOBİ’lerin payı da artmaya devam ediyor. Ülkemizin bel kemiği olan KOBİ’lerin toplam ihracattaki payı %60’ı geçti.” dedi.

KOBİ’lere lojistiği teknoloji ile yönetme imkanı sunuluyor

Lojistiği teknoloji ile yönetme imkanı sunduklarını kaydeden Burcu Kale, konuşmasına şöyle devam etti:

KOBİ seviyesinde olan üreticilerin işleri genelde zordur. Kıt kaynaklarla üretim yaparlar. Üretim planı olarak çoğu zaman iki ay sonrasını öngöremezler. Çoğunlukla FTL olarak tanımladığımız “tam kamyon yük”ü olmaz. Birkaç palet, bir-iki kapak gönderebilmek de isterler. Lojistik firmalarıyla kontratlı çalışmaları zordur, çünkü taşıma için kesin tarihi de çoğu zaman veremeyebilirler. Siparişle üretim yaparlar ve bitince müşterilerine göndermek isterler. Kamyon ihtiyaçlarını bildikleri geleneksel kanallardan yaparlar. Güvenilir, uygun yeterlilikte ve müsait kamyonlara anında ulaşabilmek, yoldaki yükü dijital olarak izleyebilmek, boşaltma süreçlerinde canlı rapor almak vs. onlar için adeta hayaldir. Kamyoncuya her iki tarafın da tercih edeceği bir yöntemle güvenli ödeme yapabilmek, onaylı fatura ve irsaliyeye dijital olarak cepten ulaşabilmek ise adeta hayal ötesidir. Nitekim, artık KOBİ’ler ve tüm işletmeler, Tırport platformu sayesinde lojistiği uçtan uca ülkemizde ve yurtdışında teknoloji ile yönetmektedirler. Dünyada lojistik teknolojisi sunan şirketler arasında Avrupa’da Tırport, Sennder, Ontruck, Shippeo, Saloodo ve Instrafeight ön plana çıkıyor. ABD’de Uber Freight, Convoy, Coyote, Fourkites, Flock Freight gibi lojistik platformları hızla büyürken, Çin’de Full Truck Alliance (FTA), Hindistan’da Rivigo, Blackbuck, Delhivery yer alıyor.” diye konuştu.

Doruk’tan otomotivde üretim yönetimini dijitalleştiren teknolojiler

Üretim yönetiminde dijital araçların kullanılmasıyla daha verimli, çevik, düşük maliyetli ve kaliteli üretim yapılması konusunda faaliyet gösteren Doruk, dünyanın farklı noktalarından binlerce otomotiv endüstrisi profesyonelini bir araya getiren Automechanica İstanbul Plus 2021’de yer aldı. Fuarda; üretim operasyonları yönetim sistemi ProManage’ın çığır açan teknolojisi ProManage Cloud ve dijitalleşmeyi bir kutuya sığdıran ProManage Cloud Kit yenilikçi teknolojisini tanıtan Doruk, Türkiye’nin otomotiv sektörü ihracatında önemli yere sahip olan markalara üretim operasyonlarının yönetimi konusunda dijital ipuçları verdi.

Akıllı fabrika teknolojilerinin mimarı Doruk, küresel pandemi krizi nedeniyle geçtiğimiz yıl gerçekleştirilemeyen Automechanica İstanbul Plus 2021’e katıldı. TÜYAP Kongre ve Fuar Merkezi’nde yapılan fuarda Doruk; sanayicilerin geleceğin oyun kurucuları arasında yer almalarını sağlamayı hedefleyen ProManage Cloud teknolojisini otomotiv sanayisinin başrollerine tanıtma fırsatı yakaladı. Dijital dönüşümün önündeki engelleri kaldıran ProManage Cloud ile tüm dikkatleri üzerine çeken Doruk, yeni iş birlikleri ve küresel ortaklıklar için de önemli temaslarda bulundu.

Otomotiv sektörü liderleri ProManage Cloud sayesinde seri üretimde kaliteyi koruyor

Fiziksel buluşmalar üzerine kurulu bir endüstrinin parçası olan ticaret fuarlarının bu sene hem dijital hem de fiziksel olarak gerçekleşmesiyle Doruk, otomotiv sanayicileriyle hibrit bir fuar deneyimi yaşadı. Gerek yüz yüze gerekse dijital alanlarda yoğun ilgiyle karşılaşan Doruk, ProManage Cloud teknolojisiyle otomotiv ana sanayi ve yan sanayinin dikkatini en çok çeken şirketler arasında yer aldı. Dijitalleşmenin önünde görülen 7 farklı engeli ortadan kaldırarak özellikle KOBİ’lerin dönüşümlerini büyük oranda kolaylaştıran bu teknoloji, sadece makine ve üretim izleme fonksiyonlarıyla başlayabiliyor. Kolay kurulan ve hızlı öğrenilen yapısıyla işletmelere dijitalleşme konusunda faydalı bir başlangıç yapabilme imkânı sunan ProManage Cloud, KOBİ’lerin üretim yönetimini dijitalleştirirken seri üretimde kaliteyi koruyor.

Otomotiv sektörünün en önemli konularından biri olan yalın üretimde verimliliği maksimize etmeye katkı sunan teknoloji, az eforla kurularak iş gücü engelini ortadan kaldırıyor. ProManage Cloud ile sanayiciler; işletmelerini mobil cihazlardan izleyebiliyor, üretim miktarını ve makinelerin çalışıp çalışmadığını anlık olarak takip edebiliyor. Bu sayede kayıp zamanların önüne geçmeye imkân tanırken manuel olarak yapılan süreçleri otomatize ediyor ve hata riskini en aza indiriyor.

Toyota’dan Hafif Ticari Segmentine Yeni Oyuncu: Proace City Cargo

Toyota, hafif ticari araç markası Hilux ve Proace City’den oluşan Toyota Professional ürün yelpazesini, Proace City Cargo ile daha da genişletti. Büyük beğeni toplayan Proace City’nin ardından daha fazla yük taşıma odaklı Proace City Cargo modeli, 242 bin TL’den başlayan fiyatlarla Türkiye’de satışa sunuldu. Böylece Toyota, Proace City ve Proace City Cargo modelleriyle Türkiye’de hafif ticari araç pazarında en büyük sınıf olan minivan segmentinin tamamına hitap edecek.

Proace City Cargo modeli, yüksek taşıma kapasitesi ve verimli motorunun yanı sıra sürücü odaklı kabini, fonksyonellik ve pratikliğiyle iş hayatını kolaylaştıran bir iş arkadaşı olarak öne çıkıyor. Proace City Cargo, Dream ve Vision olmak üzere iki farklı donanım seviyesiyle tercih edilebiliyor. Şık ve modern tasarımıyla dikkat çeken model, 100 HP güç üreten 1.5 litrelik dizel motorla sunuluyor.

İş hayatının ihtiyaçları göz önünde bulundurularak tasarlanan Proace City Cargo, her iki tarafta bulunan sürgülü kapıları, Akıllı Kargo özelliği, katlandığında masaya dönüşebilen ön yolcu koltuğu, 220V ve 12V güç çıkışları gibi çözümleriyle kullanıcılara her yerde “mobil ofis” deneyimi sağlıyor. Proace City Cargo, elektronik park freni, arka park sensörü, sürücü kol dayama gibi sürüşü kolaylaştıran ve konfor katan özelliklerle de dikkat çekiyor.

Proace City Cargo, Proace City modeline göre 2975 mm ile 190 mm daha uzun aks aralığına ve 4753 mm uzunluğu ile 350 mm daha fazla uzunluğa sahip. 893 kg’lik (Dream versiyonunda 858 kg) yük taşıma kapasitesiyle öne çıkan Proace City Cargo, 2 Euro Palet kapasitesi ve 180 derece çift tarafa açılan arka kapılarıyla sınıfında fark yaratmayı başarıyor.

Taşıma alanında yer alan 10 adet bağlama kancası ve 12V soketin yanı sıra Akıllı Kargo özelliği sayesinde her türlü yük pratik bir şekilde taşınabiliyor. Standart olarak 2.2 metre uzunluğa kadar taşıma mesafesi sunan Proace City Cargo, Akıllı Kargo özelliği sayesinde 3.4 metre uzunluktaki nesnelerin taşınmasına olanak sağlıyor. Bununla birlikte Proace City Cargo 4.4 metreküpe kadar da yükleme hacmi sunuyor.

Proace City Cargo, Toyota’nın tüm hafif ticari ürünleri gibi Toyota Professional’ın tüm avantajlarından yararlanıyor. Bu avantajlar kapsamında Proace City Cargo da, 5 yıl/150.000 km boyunca Toyota Garanti Sistemi altında yer alıyor. Bu sayede yoğun kullanılan hafif ticari araçlar Toyota garantisi altında tutuluyor.

Müşterileri için hayatı kolaştıracak birçok hizmet sunan Toyota Professional, aynı zamanda Servis Vale Hizmeti ile zaman kazandırıyor. Müşterilerin araçlarını bulunduğu lokasyondan alıp bakımını yaparak, yeniden istenilen yere bırakılması sağlanıyor. Bununla birlikte Toyota 24 saat yol yardımı ile 2 yıl boyunca 7 gün 24 saat ücretsiz yol yardımı alınabiliyor.

PETROKİMYA TESİSLERİNDE GÜÇ AKTARIM ÜRÜN SEÇİMİ

Üretim aksamalarının büyük kayıplara neden olduğu petrokimya tesislerinde doğru güç aktarım ürünlerinin seçilmesi ve bakımlarının doğru yapılması çok önemli.

Petrokimya tesislerinde kullanılacak olan ve arızasız çalışmayı sürdürmesi gerekli olan; kompresörler, pompalar ve elektrik motorlarının içinde bulunan rulmanlar en zor koşullarda dahi çalışmaya uygun olmalıdır.

Kullanılan güç aktarım ürünlerinin hasar ve arızalarının büyük bir kısmı ‘ürünlerin yanlış kullanılmasından ve bakımlarının doğru yapılmamasından’ kaynaklanıyor.

NSK SNN SERİSİ PLUMMER YATAKLARI

Silkar Endaş’ın geniş ürün alternatifleri arasında yer alan NSK markalı SNN Serisi Plummer rulman yatakları petrokimya tesislerinde tercih ediliyor. En zorlu uygulamalarda bile ihtiyaçları karşılayacak çeşitli teknik alternatifler sunan NSK rulman yataklarında; kolay montaj ve demontaj imkanı sunar ve bakımı kolay yapılır. NSK’nın performansı yüksek rulmanlarıyla donatılan SNN serisi plummer blokları, maliyet azaltmaya yardım ediyor.

DOĞRU ÜRÜN KULLANIMI

ENDAŞ AKADEMİ; petrokimya tesislerindeki teknik personeli, doğru ürün kullanımı konusunda bilgilendirici online eğitimler veriyor. Hem teknik ve hem de pratik konuları içeren “Güç Aktarım Online Eğitimleri”nde; montaj & demontaj metotları ve ekipmanları, rulman hasarları, rulman hasar sebepleri, rulman hasarlarını engelleme metotları ve rulman konusundaki son gelişmeler anlatılıyor.

Mobilexpress dokuz ayda 160 milyon işleme aracılık etti44 milyon kayıtlı karta ve 1,5 milyondan fazla kart havuzuna sahip olan Türkiye’nin en büyük ödeme platformu Mobilexpress, yılın ilk 9 ayına ilişkin verilerini açıkladı. 2021 yılının ilk 9 ayında 160 milyon adet işleme aracılık ettiğini açıklayan Mobilexpress, hem finans hem de finansal teknoloji sektöründe deneyimli, güçlü projelerde rol almış ekibiyle dikkat çekiyor.Mobilexpress’in Ocak – Eylül 2021 dönemine ait verileri şöyle sıralanıyor: 160 milyon adet işleme aracılık edildi. 2021 yılının ilk 9 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 137 büyüme kaydedildi. Türkiye ortalaması 12 olan “dakikada işlem adedi”nde dakikada 40 bin ile rekor kırıldı. Temmuz – Eylül 2021 döneminde 10 Milyon TL’lik şüpheli işlem engellendi.

Mobilexpress’in Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ece Berkol, konuya ilişkin şunları söylüyor: “Mobilexpress ekibi olarak tüm çalışmalarımızı müşterilerimizin kendi işlerine odaklanabilmesini sağlamak üzerine yoğunlaştırıyoruz. Türkiye’nin çeşitli sektörlerinden dev markaların yanı sıra ülkemizin pazaryeri kategorisindeki en büyük firmalarına da hizmet sunuyoruz. Bu süreçte bir kez daha kanıtladık ki Türkiye’deki tüm e-ticaretin yürütülmesine yeter seviyede bir teknolojik altyapıya sahibiz. Bu kapasitemiz sayesinde, müşterilerimize pürüzsüz bir satış deneyimi sunma imkanı verdik. Sadece e-ticaret sektöründe rekabet gücünü kanıtlamış büyük oyunculara değil, ekonomimizin bel kemiği kobilere de bu deneyimi ve aradıkları avantajlı fiyatları sunmayı başardık. Yılın ilk 9 ayında dakikada 40 bin adet işlemin sınırlarını zorladığımız bir performans ortaya koyduk. Fraud ürünümüzle de son 3 ayda (Temmuz – Ağustos – Eylül) tam 10 milyon TL’lik şüpheli işlem yakaladık. Sektörde ezber bozmaya devam edecek deneyimli ekibimizle yeni başarı hikayelerine imza atmak için sabırsızlanıyoruz.”