Ekonomi-teknoloji haberleri TUİK verileri (19.12.2021)

GIDA ARTIKLARINDAN ÜRETİLEN BİYOLOJİK AMBALAJ

Avrupa Birliği destekli ‘USABLE’ projesi biyolojik atıklardan, doğada çözülebilir ambalajlar üretmeyi hedefliyor. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 11 ülkenin katıldığı projede son kullanıcı rolündeki Koruma Şirketler Grubu ayrıca bu ambalajın ülkemizdeki ilk kullanıcısı olacak. Ürünlerinin ambalajlamasında biyolojik kökenli, doğada çözülebilir alternatiflere yer verecek olan Koruma Klor Alkali; atıkların geri dönüşümüne, karbon ayak izinin düşürülmesine ve ambalajlarının doğada çözünmesine olanak sağlayacak.

Sürdürülebilir ve biyolojik olarak doğada çözülebilir ambalaj geliştirme fikriyle ortaya çıkan USABLE* projesi, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 11 ülkeden 25 ortakla araştırmalarını sürdürüyor. Gıdada kullanılan yan ürünleri hammadde olarak kullanarak, plastik ambalajlara karşı yüksek performanslı biyo-alternatifler geliştirmeyi hedefleyen projede ürün hedefine ulaşıldı.

USABLE projesinin geliştirdiği biyolojik kökenli, doğada çözünen ambalajı ülkemizde ilk kez kullanacak olan Koruma Klor Alkali, gıda atıklarının geri dönüşümüne katkıda bulunacak, karbon ayak izini düşürecek ve ambalajlarının çözünmesine olanak sağlayacak.

MAKARNA ÜRETİMİNDE KULLANILAN YAN ÜRÜNLERDEN MUKAVEMETLİ AMBALAJ

Koruma Şirketler Grubu’nun alt şirketi Koruma Klor Alkali’nin nihai kullanıcı olarak yer aldığı proje, gıda kalıntıları, biyojenik CO2 gibi düşük maliyetli ve yaygın olarak bulunan gıda endüstrisinin yan ürünleri olan hammaddeleri mikrobiyal kültürler kullanarak polihidroksialkanoat (PHA) yani biyo-plastiğe dönüştürecek. Yüksek mukavemete sahip biyo-plastik ambalajlamada kullanılabilecek.

BİYO-PLASTİK DOĞAMIZIN BİRDEN ÇOK İHTİYACINA YANIT VERİYOR

Projenin ana hedeflerini sıralayan Koruma Klor Alkali Ar-Ge Direktör Yardımcısı S. Baran Öneren, “2019 yılında başlatılan USABLE projesiyle hedeflenen, yiyecek, içecek, ilaç ve giyim için çok çeşitli paketleme ihtiyaçlarını karşılayacak biyo-ambalaj çözümlerinin oluşturulması, Gıda işleme yan ürünlerinin ya da kalıntılarının ve biyojenik CO2‘nin düşük çevresel ayak izine sahip süreçlerle kompostlanabilir (organik ayrışabilir) ve geri dönüştürülebilir biyo-ambalaja dönüştürülmesi, ambalajda son kullanım gereksinimlerini karşılamak için PHA (biyo-plastik) işlevselleştirmesi ve optimizasyonunun yapılması, çok katmanlı filmler dahil olmak üzere karmaşık ambalaj yapılarının gerçekleştirilmesini sağlayan biyo bazlı, biyolojik olarak parçalanabilir ürünler elde etme, plastik ambalaj sektörünün çevresel ayak izinin azaltılmasıdır” diye konuştu.

“HEDEFLERİMİZDEN BİRİ DE YEŞİL MUTABAKATA HAZIRLANMAK”

Projenin son kullanıcısı olan Koruma Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı V. İbrahim Aracı Yeşil Mutabakat Antlaşması’nın Avrupa Birliği’ne ihracat gerçekleştiren şirketler için önemine değinerek, “2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 yılına kıyasla yüzde 55 azaltma hedefini ortaya koyan Yeşil Mutabakat Antlaşması, Paris İklim Anlaşması’na taraf olmamızın ardından önemini artırdı. Avrupa Birliği ile ihracat yapan şirketlerimizin karbon ayak izlerini düşürmemesi halinde uygulanacak karbon vergisi önemli riskler barındırıyor. Pazardaki rekabetimizi sürdürebilmek, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için yeşil dönüşümü hızlandırmalıyız. USABLE projesinde yer almamız yeşil dönüşümümüzün bir parçası, Koruma Şirketler Grubu olarak daha fazlasını ülkemize ve dünyamıza borçluyuz” ifadelerini kullandı.

Kadın Girişimci Programı (EWA) kuluçka programının 2021 yılı sonuçları açıklandı Tarım ve gıda sektöründe erken aşama kadın girişimcileri desteklemeyi amaçlayan Gıda ve Tarımda Değişim Yaratan Kadın Girişimci Programı (EWA) kuluçka programının, 2021 yılı sonuçları açıklandı.Aslıhan Çoban meyve suyu üreticilerinin atıklarını antioksidan yapıdaki hammaddeye dönüştürülerek hammadde ihtiyacının karşılanması ve atıkların değerli malzemeye dönüştürülerek yeniden kullanıma kazandıran Oxypome ile 10.000 Euro’luk büyük ödülün sahibi oldu. Aygen Savaş Alkan ise tarım ürünleri ile mikroalgleri eşzamanlı olarak yüksek su ve hasat verimliliğiyle yetiştiren Kybele’s Garden girişimi ile program kapsamında 2. seçilerek 5.000 Euro’luk ödüle layık görüldü.   2022 Yılı Hedefi: Özel Sektör Desteğinin ArtmasıAvrupa İnovasyon ve Teknoloji Enstitüsü (EIT)’nin alt oluşumu olan EIT Food liderliğinde oluşturulan EWA programının Türkiye ayağında, gıda ve tarımda dönüşüm yaratacak inovatif çözümlere sahip 13 kadın girişimci değerlendirmeye alındı. Temmuz 2021 ile başlayan süreçte kadın girişimciler, ihtiyaçlarına özel hazırlanan 10 eğitimin yanı sıra aralarında Anadolu Efes, Ostim Teknopark ve Hub21’in yer aldığı yenilikçi kurumlardan 1-1 mentorluklar aldı ve uzman mentorlarla bir araya geldi. Toplam 20 mentordan 250 saatin üzerinde mentorluk desteği aldı. Girişimciler ayrıca EIT Food’un gerçekleştirdiği Global EWA Network etkinliğine katılarak diğer ülkelerdeki EWA girişimcileri ile tanışma imkanı buldu.EWA programının bu seneki kazananlarının belirlendiği Demo Günü’ne, bir sosyal girişimci ve şef olan Ebru Baybara Demir ana konuşmacı olarak katıldı. Sunuculuğunu G2O Consulting Kurucusu Göksemin Gökalp Özdemir’in gerçekleştirdiği Demo Day’in panelistleri ise MGA Tarımsal Danışmanlık Kurucusu Merve Gülistan Aydın, Sage Botanics Kurucusu Ezgi Erkan ve Narköy Yönetici Ortağı Ozan Kuşçu oldu. Bu özel günün jüriliğini ise APY Ventures’dan Semiramis Kulak, Mesmerise’dan Erenşah Ayanlar ve Geometri Melek Yatırım Ağı’ndan Melih Efeoğlu gerçekleştirdi.Bu yılki faaliyetlerini başarıyla tamamlayan programın, 2022 yılı çalışmalarında da özel sektörden daha fazla destek alması hedefleniyor. Programa katılan paydaş kurum sayısının artması, yenilikçi ve fark yaratan projelerin bir adım öteye taşınmasına olanak tanıyor.Tarımda ve Gıdada Değişim Yaratan KadınlarTürkiye’de Foodback, Impact Hub İstanbul ve Topraktan kurumları ile işbirliği sonucu gerçekleştirilen EWA programına katılan diğer kadınlar ve projeleri ise şunlar oldu:Ayşe Sultan Kurt – Bionova – Bionova gıda endüstrisinde açığa çıkan gıda atıklarının katma değerli ürünlere dönüştürülmesini sağlamaktadır.Elif Nisa Güler, Şeyma Alan – ConFarm – ConFarm, taze ve sağlıklı yiyecekler sunmak için evlerden beton meydanlara kadar her yere kurulabilen özel saydam konteynırlarda hidroponik üniteler üretmektedir.Aylin Kalafatoğlu  – Dr. Aronia – Dr. Aronia, Aronia meyvesi üretmekte ve bu meyveyi çeşitli ürünlere dönüştürmektedir.Esra Kübra Elden, Rabia Nart – Foodpier – Foodpier, sağlıklı ve özel beslenme tercihleri için yapay zekaya dayalı yüksek düzeyde kişiselleştirilmiş sipariş uygulamasıdır.Simge Kayapınar – FoodSciComm – FoodSciComm, gıda ve beslenme alanında bilim ve toplum arasındaki uçurumu kapatmak için akademi, gıda endüstrisi ve paydaşlarını bir araya getirip iletişimi güçlendirmeyi hedefleyen; yeni nesil, güvenilir, bilimsel ve anlaşılır bilgileri tüketicilere doğru iletişim yöntemleri ile iletmeye yardımcı bir sosyal girişimdir.Aygen Savaş Alkan –  Kybele’s Garden – Türkiye’nin ilk biyoponik tarım girişimi olan Kybele’s Garden, tarım ürünleri ile mikroalgleri eşzamanlı olarak yüksek su ve hasat verimliliğiyle yetiştirmektedir.Ebru Gülşah Güven – Lunch Factor – Lunch Factor; ofisler ve çalışan kişiler için kaliteli malzemelerle hazırlanmış özelleştirilebilir, sağlıklı ve paketli öğle yemeği servisi yapmaktadır.Elif Özcü, Merve Yetiş – MALTY – Malty; hammaddesinde bulunan maltlanmış tahıllar ve geri kazandırdığı malt posası ile ürünlerini zenginleştiren sürdürülebilir bir gıda markasıdır.Merve Atalay – MAPLA – MAPLA, gıda atıklarından biyoplastik ve kompost gübre üretimi yapmaktadır.Aslıhan Çoban – Oxypome – Medhom firmasının geliştirmiş olduğu Oxypome projesi ile meyve suyu üreticilerinin atıklarını antioksidan yapıdaki hammaddeye dönüştürülerek kozmetik ve organik ürün üreticisi firmaların hammadde ihtiyacının karşılanması ve atıkların değerli bir malzemeye dönüştürülerek yeniden kullanıma kazandırılması amaçlanmaktadır.EWA programına katılmak için girişimcilerin faaliyetlerini en fazla 2 senedir yürütmeleri bekleniyor. Tarım ve gıda sektörlerinde etki yaratacak yenilikçi bir fikre sahip olmak veya erken aşama girişim sürecinde yer almak gerekiyor. Şirketleşme aşamasını tamamlamış girişimcilerin ise şirket kurulum aşamasından itibaren en fazla 30.000 Euro yatırım almış olmaları bekleniyor. Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeliSon dönemde yaşadığımız istikrarsızlıklar sonucunda, denenmekte olan ekonomi programıyla amaçlanan sonuçlara erişilemeyeceği netleşmiştir.TÜSİAD olarak, bu iktisadi çerçeve çizilmeden evvel de, süreç devam ederken de, erken faiz indirimi ile oluşan politikaların istikrarsızlık yaratacağına dair görüşlerimizi hem kamu kurumları hem de kamuoyuyla pek çok kez paylaştık. Bu sürecin TL’de şiddetli değer kaybı, enflasyonda hızlanma, yatırımları, büyümeyi, istihdamı baskılama ve en önemlisi ülke olarak fakirleşmemizle sonuçlanma riskini vurgulamıştık.Nitekim, yeni iktisadi tercihler kapsamında atılan adımların ardından güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı oluşmuştur. Özellikle yurt içinde dövize olan talebin şiddetli ölçüde yükseldiğini, bunun da var olan tüm ekonomik dengeleri bozduğunu görmekteyiz. İzlenen ekonomi politikası yalnızca iş dünyası için değil, tüm vatandaşlarımız için yeni ekonomik sorunlar yaratmaktadır. Uzun dönemde de çok daha büyük yapısal problemlere yol açma riski artmıştır. En fazla faydalanması beklenen ihracatçılarımız dahi bu ortamdan zarar görmektedir.Tüm bunların sonucunda, son dönemde ekonomide oluşan hasarın tespitini yapıp öncelikle serbest piyasa işleyişi çerçevesinde, tüm paydaşların desteğinin alındığı, genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmesinin gereği açıktır.Ülkemizde “kurumsuzlaşma” sorununa daha önce de işaret etmiş, kalkınmamız için gerekli yaklaşımı “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” adlı çalışmamız ile kamuoyuyla paylaşmıştık. Ülke ekonomimize fayda sağlayacak, öngörülebilirliğin, yatırım ortamının ve kalkınmanın önünü açacak kural bazlı politikaları hayata geçirmeliyiz. Kurumların ve kuralların kapsayıcı ve etkin şekilde güçlendirilmesi başta olmak üzere atılacak adımlar ülkemizde güven ortamının oluşması için elzemdir. TÜSİAD olarak bu istikamette atılacak doğru adımlara katkı vermeye hazırız.

TOPLUM 5.0 AKADEMİ NELERİ HEDEFLİYOR?

Toplum 5.0 Akademi Danışma Kurulu Üyesi ve Kurucu Ortağı Hatice Kale, ST Endüstri Radyo’da yayınlanan ve Dr. Hüseyin Halıcı’nın hazırlayıp sunduğu “Dijital Dönüşüm ve Toplum 5.0 Sohbetleri” programına konuk oldu.

Toplumsal bir değer yaratmak amacıyla yola çıktıklarını, Toplum 5.0’ın temelinde bir sistem dönüşümü olması nedeniyle iş birliği- ne önem verdiklerini dile getiren Kale, güvenilir bir platform olmak istediklerini dile getirdi. Akademinin en önemli özelliklerinden birinin de network olduğunu vurgulayan Kale, “Dijital dönüşüme rehberlik edecek eğitim, bilgilendirme, farkındalık yaratacak faaliyetlerin içerisinde ve sürekli gelişim halinde olmayı hedefliyoruz.” diyor.

KALKINMA HEDEFLERİNE ODAKLANMAMIZ GEREK

Hatice Kale, Toplum 5.0 Akademi’nin kuruluş nedenlerini, Akademi çatısı altında yapacakları çalışmaları ve he- deflerini anlattı; “Toplum 5.0 Akademi, toplumsal değer yaratmak isteyen cesur kurumların sürdürülebilir kalkınma hedeflerine katkı sağlama isteğine iş birliğiyle destek olurken, kendi içinde de işbirliğinin rol model yansımasını sosyal fayda odağında sunmak isteyen bir platform olarak konumlanıyor. Dolayısıyla bir şeyler yaparken aynı zaman- da rol model yaklaşımını da göstermemiz gerekiyor. Birlikte ortak çalışmalar yapmamız çok değerli. Kalkınma hedeflerine bir an önce odaklanmamız gerekiyor. Evet, çok güzel çalışmalar var ama birleşmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Toplum 5.0 temelde bir sistem dönüşümü ve tek başınıza yapmanız mümkün değil. Dolayısıyla sizin gibi kanaat önderlerinin öncülük etmesi ve birleştirici gücüyle, iş birliğiyle birlikte bu sistem dönüşümünü sağlayabileceğimizi düşünüyorum.”

NESİLLERİN TOPLUMA KATKI SAĞLAYACAĞI GÖREVLER VAR

Dr. Hüseyin Halıcı topluma ve yeni nesle katkı sağlamak istediklerinin altını çizerek; “Dünya, toplumlar değişiyor. Günümüzde iş insanı sadece iş insanı değil, bilim insanı sadece bilim insanı değil veya normal bir çalışan in- san artık normal çalışan insan olarak yaşamını sürdürmesi mümkün değil.

Artık nesillerin topluma katkı sağlaya- cağı görevler var. Daha önce de Toplum 1.0’den itibaren avcı toplumdan tarıma endüstri bilgi iletişimlerine süper akıllı toplumlara birileri bir şeyler yaptı ve birilerine bıraktı. Şimdi bunun en üst seviyede olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Bizim tarafta da Toplum 5.0 Akademi Danışma Kurulu üyelerinin belli seviyeleri geçmiş artık topluma katkı sağlayacak düzeylere geldiğini rahatlıkla görüyoruz. Özetle hem etik hem cesur olmamız hem de bunu doğru bir şekilde aktararak yeni nesli ya da mevcut nesli yetiştirme anlamında katkı sağlamamız gerekiyor.” dedi.

İŞ İNSANLARININ MENTÖRLÜĞÜNDE GERÇEK PROJELER

Toplum 5.0 Akademinin amaçlarını anlatan Hatice Kale; “Toplum 5.0 Akademi; Gençlerin iş insanlarımızın mentörlüğünde gerçek projelerde yer alabilecek, iş hayatında liderlik becerileri deneyimlerini amaçlıyoruz. Girişimci ruhlu gençlerimizin yetiştirilmesinde, üniversitelerimiz ve liselerimiz ile iş birliğiyle ortak projeler geliştirilmesini hedefliyoruz. Bu başlığımızı “gençler- le dönüşmek” olarak adlandırıyoruz. Genç yeteneklerin dijital dönüşüm sürecinde yer almasını ve ekosisteme kazandırılmasının teşvik edilmesi hedeflerimiz arasında. Üniversite mezunu gençlerin sektörün ihtiyaçlarını karşılamadaki yetkinliklerini geliştirerek sanayimizin dijital dönüşüm ve gelişim süreçlerine sürdürülebilir bir modelle, gençleri hazırlamak ve gelişimlerini de sürekli kılmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda değerli iş birlikleri hayata geçireceğiz, görüşmelerimiz devam ediyor. Bu noktada Güven ve sürdürülebilirlik çok önemli.

Toplum 5.0 Akademi olarak dijital dönüşümün tüm paydaşlarını, toplumun dijital dönüşüm yolculuğuna adapte olmalarına katkı sağlayan öncü bir kurum, bir platform olmayı amaçlıyoruz. Dijital dönüşüme de rehberlik edecek eğitim, bilgilendirme, farkındalık yaratacak faaliyetlerin içerisinde ve sürekli gelişim halinde olmayı hedefliyoruz. Akademimizin en büyük özelliklerinden biri de network. Yani akademi ağ içerisinde deneyimlerin paylaşılması ve bunun sürekli iş birliği içerisinde geliştirilerek dönüşüme katkı sağlamak önemlidir.”

İhracatçılardan ‘söylem’ uyarısı
EİB Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, ekonomik gelişmelerden endişe eden yabancıların yeni yılda siparişlerini azaltabileceğini söyleyerek, ekonomiyle ilgili söylemlere dikkat edilmesini istedi

İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin (İGC) Karataş’taki merkezinde İGC Başkanı Dilek Gappi ve yönetim kurulu üyeleriyle bir araya gelen Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Başkanı Jak Eskinazi hem yeni yönetimi tebrik etti hem de ekonomik gelişmelere değindi. Bu yıl ihracat rekoru kıracaklarını fakat yeni yıldan itibaren sıkıntıların baş gösterebileceğini açıklayan Eskinazi, ekonomideki kuralların standartların dışına çıkmaması gerektiğini kaydetti.

‘ÖNCE HUKUK VE GÜVEN’
Ticarette en önemli unsurun işbirliği yapılan ülkelerdeki hukuk ve güven ortamı olduğunun altını çizen Eskinazi, yabancıların iş gücü ve girdi maliyetlerinin yanı sıra o ülkede kalıcı olmanın da peşinde koştuğunu kaydetti. Yabancı yatırımların çok büyük oranda döviz girdisi sağladığını vurgulayan Eskinazi, “Temeli sağlam, kuralları belirlenmiş bir ekonomi politikası ile yatırımcı sayısı artar. Buna karşın yeni bir ekonomi modellerinin deneneceği yönündeki söylemler yatırımcıları korkutup, vazgeçirir. Çünkü yatırımcı risk almayı sevmez. Hele ki, ekonomiden sorumlu isimlerin yapacağı açıklamalarda söylemlerine çok daha fazla dikkat etmesi gerekir aksi takdirde yatırımcıyı da sipariş verecek müşteriyi de tedirgin edersiniz” ifadelerini kullandı.

‘ARGÜMAN GELİŞTİRMELİ’
İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı ve 9 Eylül Gazetesi İmtiyaz Sahibi Dilek Gappi ise mevcut olumsuz durumun özellikle gençleri sıkıntıya soktuğunu; ülkede gelecek göremeyen bir çok parlak beynin Türkiye’yi terk ettiğini aktardı. Basının geldiği noktaya dikkat çeken Gappi, artık medyanın kendi argümanlarını geliştirmesinin şart olduğunu kaydetti. Habere yapılan baskıların, topluma yapılmış olduğunun altını çizen Dilek Gappi, gerçeğin çarpıtılarak algı yaratılmaya çalışılması gibi faaliyetlerin gazetecilik olarak değerlendirilemeyeceğini de sözlerine ekledi.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı ve 9 Eylül Gazetesi İmtiyaz Sahibi Dilek Gappi ise mevcut olumsuz durumun özellikle gençleri sıkıntıya soktuğunu; ülkede gelecek göremeyen bir çok parlak beynin Türkiye’yi terk ettiğini aktardı. Basının geldiği noktaya dikkat çeken Gappi, artık medyanın kendi argümanlarını geliştirmesinin şart olduğunu kaydetti. Habere yapılan baskıların, topluma yapılmış olduğunun altını çizen Dilek Gappi, gerçeğin çarpıtılarak algı yaratılmaya çalışılması gibi faaliyetlerin gazetecilik olarak değerlendirilemeyeceğini de sözlerine ekledi.

İhracatçılardan yapısal reform çağrısı 

Merkez Bankası’nın 16 Aralık 2021 tarihli faiz indirimi kararı sonrası dolar 15,15 seviyesinden 15,66’ya kadar tırmanırken euro ise 17,15’ten 17,60’lara çıktı. 2021’in başında 7,45 seviyelerinde olan dolar yüzde 104 arttı.

2021 yılının ekonomik değerlendirmesi ve 2022 yılına dair beklentiler, Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği (EDDMİB) tarafından düzenlenen “EİB Ekonomik Değerlendirme Toplantısı” başlıklı online panelde tartışıldı.

Dünya Gazetesi Üst Yöneticisi Hakan Güldağ’ın moderasyonunu yaptığı webinarda; konuşmacı olarak Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Ertan, Prof. Dr. Işın Çelebi, Dr. Mahfi Eğilmez ve Dr. İbrahim Turhan yer aldı.

Türkiye’nin cari açığının kapanmasında en önemli faktörlerden birinin ihracat olduğunu vurgulayan Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Ertan, “Ağustos ayından beri cari fazla vermemizin temel sebebi pandemi sürecinde yaşanan durgunluğun ardından küresel düzeyde artan talebe hızlı cevap vererek, yeni pazarlar bularak yakaladığımız rekor satışlar. Ancak şu anda kurun çok fazla dalgalanması bizi tedirgin ediyor. 2 ay öncesine göre belirsizlik artmış durumda. Öngörülebilirlik ihracatçı için çok önemli. İhracatçılarımız krediye ulaşamaz noktaya geldi. Kurun istikrara kavuşması da önemli, önümüzü net görebilmeliyiz. Türkiye’de ekonomik ve sosyal istikrara ihtiyaç var. İthalatın finansmanında soru işaretleri başladı. Yurtdışına yönelik güven tesisinin sağlanması gerekiyor.” dedi.

Ertan: 2021 yılını 2,2 milyar dolarlık ihracat rakamıyla tamamlayacağımızı umuyorum

Yalçın Ertan, “EİB’ye üye aktif ihracatçı sayımız 7858 ve EDDMİB’e üye aktif ihracatçı sayımız 1729. 2019 ihracatımız 1 milyar 450 milyon dolar, 2020 yılı ihracatımız 1 milyar 361 milyon dolar, 2021 yılı Kasım ayı sonu itibariyle 2 milyar 13 milyon dolardır. 2021 yılının tamamında 2,2 milyar dolarlık ihracat rakamıyla tamamlayacağımızı umuyorum. EİB olarak yıl sonu ihracatımızın 16,2 milyar dolar olacağını bekliyoruz. Ülkemiz hammadde ve enerji kaynakları açısından zengin olmayan bir ülke. Kömür, cevher, hurda ve doğalgaz gibi ana girdilerde kısıtlı olanaklara sahibiz. Bu sebeple üretim ve ihracatımızın büyük bölümü ithalata dayalı olarak gerçekleştiriyoruz. Artan ihracatla doğru orantılı ithalatta artıyor. İthalatın ihracatın içindeki payını nasıl azaltabiliriz hususunda çalışmamız gerekiyor.” dedi.

Ülkemizde bir emisyon ticaret sistemi oluşturulmalı

Kurlardaki oynaklık ve hammadde fiyatlarındaki değişimlerin ihracatçıların önünü görmesini zorlaştıran faktörler arasında olduğuna değinen Ertan, “Diğer yandan AB ve ABD başta olmak üzere bazı ülkeler tarafından uygulanan koruma önlemleri, lojistikteki süregelen sıkıntılar, Avrupa Birliği tarafından Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde başlatılacak olan sınırda karbon vergisi birkaç yıldır önümüze hedefe giden yolda aşmamız gereken engeller olarak çıkıyor. Bu girişimlerden en fazla etkilenen sektörlerin başında da demir çelik sektörümüz geliyor. Dünya genelinde karbon salımını azaltma çabaları firmaları daha kaliteli ancak daha maliyetli hammadde ve yarı mamul kullanmaya ve ileri teknolojik yatırımlar yapmaya yöneltiyor.” diye konuştu.

Ertan, ihracatçı firmalara ilave karbon vergisi oluşturmaması için ülkemizde bir emisyon ticaret sistemi oluşturulması gerekliliğinin altını çizdi.

“Birlik olarak biz de üye firmalarımızın bilinçlendirilmesi ve temiz üretim yolunda eksiklerini giderebilmek amacıyla Ticaret Bakanlığı destekli URGE projesine başvurumuzu yaptık. Diğer yandan dünya genelinde yeni trend kavram olan “temiz çelik”i Türk firmalarına benimsetmek adına Responsible Steel girişimine üye olduk. Ege İhracatçı Birlikleri olarak sektörel gelişmeler hakkında bilgi aktarmaya, sıkıntılara çare bulmaya çalışıyoruz.”

Eğilmez: Dünyada enflasyon kontrolden çıktı

Dr. Mahfi Eğilmez, küresel ekonomiye dair değerlendirmelerde bulundu ve 2022’ye dair öngörülerini paylaştı.

“ABD ve AB enflasyon sarmalına girdi. ABD’de yıllık enflasyon yüzde 7’yi zorlamaya başladı. AB’de yüzde 4’leri geçti. 5’lere doğru hızla ilerliyoruz. ABD ve Avrupa parasal sıkılaştırmaya başladı tahvil alımını düşürüyor. Faiz artırımı var, hem de öne çekiyor. İhracatımızı en fazla gerçekleştirdiğimiz yerler bu durumda. Çin’de enflasyon yok ama büyüme düşük. Çin için alışılmamış bir durum. Türkiye ise faizleri düşürüyor, kuru yükseltiyor. Amaç ise ihracatı artırıp ithalatı düşürüp cari açığı düşürmek içerde üretimi teşvik etmek, enflasyonu düşürmek. Bu çok işleyecek bir model değil. Birdenbire üretim yerlileşmiyor. Bir devletin programı orta vadeli programda açıklanır. Üç ay önce açıklanan orta vadeli programda da böyle bir model yoktu. Çin’e benzeme gibi model de açıklanmadı. İhracat artıyor ama dış ticaret hadleri yüzde 74’lere düştü. 100’ün altındaysa daha çok malı daha ucuza, daha az malı daha pahalıya alıyorsunuz demektir. Verimliliğimiz geriliyor. Kurla ihracatı destekliyor gibi gözüküyoruz ama desteklemiyoruz. Malı ucuzlatıyoruz. Sıkıntılı bir dönem bizi bekliyor 2022’de.”

Türkiye’ye o yıl 22 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye aktı

Eğilmez, “FED’in ne karar vereceğini biliyoruz. Ancak Merkez Bankası’nın ne karar vereceğini bilemiyoruz. Dünyada sürpriz yapmaması gereken tek kurum Merkez Bankası’dır. Merkez Bankası rasyonel beklenti yaratabilmek için açık olmalıdır. Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ya da gelişmekte olan ülkeler de her şey öngörülebilir. Bizde müthiş bir belirsizlik ortamı var. Bunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Türkiye güçlü ekonomiye geçiş programı ile 2001 krizi sonrası 2010’a kadar belirsizliği ortadan kaldırdı, beklentileri düzeltti. Bankacılık reformu, kamu maliyesinde disiplin sağlayacağı reformlar yaptı, bütçe açıklarını düşürdü, kamu borçlanması azaldı. En önemlisi AB ile tam üyelik müzakeresine başladı. Türkiye’ye o yıl 22 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye aktı. Bu Türkiye’nin 1923’den 2006’ya kadar çektiği o tarihe kadar yabancı sermaye tutarının iki katıydı. 2001 krizinden sonra dolarizasyon Türkiye’de yüzde 57’ydi bu düzenlemelerden sonra 2010’da yüzde 29’a indi bugün yüzde 64’deyiz yüzde 65’e doğru gidiyoruz. Şu anki durumda yabancı yatırımcı Türkiye’yi düşünmez ve gelmez. Dünyada emtia fiyatları düşmez, yukarı doğru çıkabilir. Enflasyon bu durumu etkiliyor. Asıl stokçuluğu yapan tüketiciler.” diye konuştu.

Çelebi: Yepyeni bir anlayış ve yeni bir ekonomik modele ihtiyaç var

Prof. Dr. Işın Çelebi, global bir enflasyon krizi yaşanacağını, enerji girdilerinde astronomik artışlar ve tedarikte ciddi kırılmaların ve aksamaların olduğuna dikkat çekti.

“Dünya bir değişimin içinde. Türkiye de bundan etkileniyor. Ülkemizde ciddi bir güven bunalımı var. Kuru istikrara kavuşturacak bir çalışmaya, projeye ve programa ihtiyaç var. Aşırı kur dalgalanmasının olduğu ülkede yabancı yatırımcı yatırım yapmaz. Piyasada istikrar yok, öngörülebilirlik yok. 1 Ocak 2021’den düne kadar olan dolardaki devalüasyon yüzde 95’in üzerine çıktı. Son bir ayda olan devalüasyon yüzde 47’nin üzerinde. Bu kuru istikrara kavuşturmadan ekonomiyi yönetmek mümkün değil. Dün aldığınız teklifle bugün aldığınız teklifi kur değişikliği etkiliyor. Kur bütün sanayiciyi etkiliyor. Kurun stabil hale gelmesi gerekiyor. Yepyeni bir anlayış ve yeni bir ekonomik modele ihtiyaç var.”

Lehinize faktörleri ve şartları minimize edin

Işın Çelebi, “Sanayiciler lehine olan, kaynak yaratacak rahat oldukları alanları faktörleri/şartları minimize etmeli. Kriz yönetiminin en temel kuralı bu. Kurda da böyle yapılmalı. Kendi sektörleri ve üretim yaptıkları alanlarda kurun esnekliğine bakıp en olumsuz şartlara göre kurun değerini hesap etmeliler. Teknoloji ihracatının gelişmesi gerekiyor. Katma değerli ihracat yüzde 15 olması gerekirken yüzde 3’ten 2’ye düştü. Bunu artırmanın yolu AB projelerini uygulamaktan geçiyor. Türkiye’nin modeli AB’nin yoludur. AB normlarına uygun şartların yerine getirilmesi gerekiyor. İhracatçılarımız ticari bankalar ve Türk Eximbank’tan kredi bulmakta zorlanmaya başladı. Eximbank’ın 500 milyon dolar sermayesi var. Krizi yönetirken ihracatın ithalatı karşılama oranını birebir hale getirmemiz lazım ki ithalattan kaynaklanacak enflasyonist baskılar ve fiyat artışları kompanse edilebilsin.” dedi.

Eximbank’ın sermayesi 5 milyar dolara çıkarılmalı

Türkiye’nin 260 milyar dolar ithalat, 225 milyar dolar ihracatı olduğuna değinen Işın Çelebi, “Bu durumda ihracatımızı 35 milyar dolar artırmamız lazım. O zaman Eximbank’ın sermaye yapısını 5 milyar dolara çıkarmak lazım. Herkes kredisini alıp ona göre programını yapmalı. Eximbank bir ticari banka gibi çalışıyor, ihracat bankası gibi çalışmıyor şu anda. Bizim çözüm üretmemiz lazım. Türkiye AB normlarını benimsemeli ve AB tam üyeliği yolunda engelleri aşarak devam etmeli.Komşularıyla ilişkilerini düzeltmeli. Dış politikadan AB üyeliğine kadar bu çözümleri bunun içine koymalıyız.” diye konuştu.

Turhan: Bütün paydaşlar bir araya gelip reform maddeleri oluşturmalı

Türkiye’nin finansal bir kriz yaşamadığını, bu durumun temel bir ekonomik dengesizlikten kaynaklanmadığını anlatan Dr. İbrahim Turhan, yapısal dönüşüm için 10’uncu kalkınma planını örnek gösterdi.

“Bürokrasi, siyasi irade, STK’lar kısacası bütün paydaşlar bir araya gelip reform maddeleri oluşturmalı. 5 yıl-10 yıllık bir vadenin planlanması gerek. Türkiye’nin üretim yapısıyla ilgili bir analiz yapılmalı. Karşılaştırıldığımız ülkelerle tarih, kültür, siyasal rejim, yapı, ölçek, üretimin örgütlenme biçimi hiçbir şekilde aynı değil. Üç kritik alanımızdan ilki; para politikası ve bunun sonucu olan çok yüksek enflasyon ve kaçınılmaz olarak kredi genişlemesi. Kurdaki artış dolarizasyonun yüksek olduğu dönemde önümüzdeki 6-9 ay içinde yüzde 30 enflasyona geçiş eğilimindedir. Son çeyrekte yüzde 60’a yakın kur şoku yaşandığına göre önümüzdeki 6 ay içerisinde 18-20 puan enflasyona katkı olacak.”

Önümüzdeki 6 ayda yüzde 40’ın üzerinde enflasyon ile karşılaşabiliriz

Turhan, “İkinci alanımız ise kamu maliyesi. Çünkü kamunun borçları ya döviz ya da dövize endeksli. Stokta artış oldu. Stok ayrı ama stokun çevrilebilmesi için katlanılacak maliyetinde 2022’de artacağı kesin. Cari harcamalarında da kamunun enflasyon ve ücret artışları sebebiyle etki olacak. Önümüzdeki dönemde durum kötüleşmezse 6 ayda yüzde 40’ın üzerinde enflasyon ile karşılaşabiliriz. Asgari ücretin uygun bir düzeye çekilmesi, iş verenin üzerindeki yüklerin kaldırılması doğruydu. Ancak bütçe yansıması olacak. Ekonomiyi etkileyecek üçüncü alan ise küresel gelişmeler. Dünyada para politikaları sıkılaşıyor. Bu gelişmekte olan ülkelerde başladı, gelişmiş ekonomilere sirayet ediyor.” diye konuştu.

Bilimin gösterdiği akılla çözümler bulunmalı

Türkiye’nin bütün koşulları göz önünde bulundurarak bir hazırlık yapmak zorunda olduğuna değinen Turhan, enflasyon kur sarmalından çıkmanın çok kolay olmadığına değindi.

“Türkiye’nin kur krizi böyle devam ederse finansal ve ekonomik krize dönüşebilir. Bunun çözümü ekonomik değil, yönetimle ilgili. Bilimin gösterdiği akılla çözümlerin yapılması gerekiyor, anlık tepkilerle değil, stratejik planlama bakış açısıyla yapılması gerek. Şu an sermayeyi korumak daha önemli. Şokların asıl etkileri Mart-Nisan ve Mayıs aylarında daha belirgin hale gelecek. Şimdiden hazırlık yapılmalı.”

Yıldırım: Orta vadeli program yürürlüğe girmeden anlamını yitirdi

Toplantıda söz alan Türk Eximbank Geçmiş Dönem Genel Müdürü ve Ege İhracatçı Birlikleri Mali Danışmanı Adnan Yıldırım ise kalkınma planının rafta olduğunu orta vadeli programın ise yürürlüğe girmeden anlamını yitirdiğini söyleyerek, “Kur artışının en büyük mağduru hazine. Hazinenin döviz borcu 2,2 trilyon TL karşılığına geldi.” dedi.

Trabzon hurması ihtiyaç sahipleri için hasat edildi

Taze meyve sebze ürünlerinde kayıp ve israfı azaltmayı amaçlayan “Gönüllü Son Hasat Projesi”nin son hasat etkinliğinde, üreticiler tarafından tarlada bırakılan Trabzon hurması (cennet elması), gönüllüler tarafından bahçeden toplandı ve ihtiyaç sahiplerinin sofralarında lezzet şölenine dönüştürüldü.

Konak Tarım ve Orman İlçe Müdürlüğü’nün yürütücüsü olduğu, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği, Spor Toto Kulübü Başkanlığı ve Uluslararası Damla Gönüllüleri Derneği’nin partner olarak yer aldığı “Gönüllü Son Hasat Projesi”nin son hasat etkinliği Ödemiş Bademli Mahallesi’nde Üretici Aziz Dereli’nin bahçesinde yapıldı.

Trabzon hurmasının önemli bir C vitamini deposu olduğunu, enfeksiyonlara karşı vücudu koruduğu gibi, antioksidan bakımından zengin olduğu için vücudun bağışıklık sistemini güçlendirdiğini anlatan Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Trabzon hurması ağaçlarının 2-3 yılda meyve vermeye başladığını, verimliliği ve fiyatıyla üreticinin yüzünü güldüren bir meyve olduğunu kaydetti.

11 aylık ihracatımız 1 milyar 58 milyon dolar oldu

İhracatta ürün ve pazar çeşitliliğini artırarak her yıl ihracat rekorları kırdıkları bilgisini aktaran Başkan Uçak, 2021 yılının Ocak-Kasım döneminde ihracatlarını yüzde 13’lük artışla 933 milyon dolardan 1 milyar 58 milyon dolara taşıdıklarını dile getirdi.

Sofralık üzüm, kiraz ve domates ihracatta lider ürünler

En çok ihraç edilen ürünlerde sofralık üzümün 64 milyon dolarlık tutarla ilk sırada yer aldığının altını çizen Uçak, “Kiraz ihracatımız 39 milyon dolar, domates ihracatımız ise; 37 milyon dolar oldu. Mandalinada 20 milyon dolar ihracat rakamına ulaşırken, kestane ihracatımız 20 milyon dolara ilerledi. Trabzon hurmasının da içinde olduğu hurma grubunun ihracatı da yüzde 31’lik artışla 12 milyon dolardan 16 milyon dolara çıktı” diye konuştu.

“Gönüllü Son Hasat Projesi”nden herkesin kazançlı ayrıldığını anlatan Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak sözlerini şöyle tamamladı: “Zararlı organizmaların kış mevsiminde bahçelerde konaklama yapmaları önlenirken, sonraki yılın ürününe zarar vermesine engel olundu. Hasat edilen ürünlerin ihtiyaç sahipleriyle buluşması sağlandı. “Gönüllü Son Hasat Projesi” üreticilerde bilinç oluştururken, üniversite öğrencilerinin tarım sektörünü tanımalarına da katkı sağladı. 2022 yılında önemli ihraç ürünlerimize yönelik kayıpların belirlenmesi ve önlenmesine yönelik çalışmalarda üniversitelerle iş birliği yapacağız.”

Ödemiş Bademli Mahallesi’nde Üretici Aziz Dereli’nin bahçesindeki “Gönüllü Son Hasat Projesi” etkinliğine, Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Selman Ayaz, AB ve Dış İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Volkan Güngören, İzmir Tarım ve Orman İl Müdür Yardımcısı Dr. Fatih Kılıç, Konak Tarım ve Orman İlçe Müdürü Ruhşan Özdemir Çiftçi, Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Vural Güleç, Ödemiş Tarım ve Orman İlçe Müdürü Ömer Faruk Tutar ve Türkiye’nin her tarafından gelen gönüllü üniversite öğrencileri katıldı.

“Süt üreticisinin üretmeye devam etme hevesi kursağında kaldı”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, süt fiyatı konusunda açıklama yaptı.

Süt fiyatının nasıl belirlendiğini, süt fiyat oluşumunun geçmiş yıllardaki seyrini, süt üretim değer zincirini, bu zincirin halkalarının genel karakterini, fiyata karar veren mekanizmada yer alan aktörlerin kimler olduğunu, üreticiden tüketiciye süt ve süt ürünleri süreçlerini ve maliyetlerde yaşanan anormal yükselmeleri detaylı bir şekilde öğrenmeden süt konusunda analiz yapabilmenin mümkün olmadığını vurgulayan Bayraktar, “Bu gerçeğe rağmen, son zamanlarda bazı çevrelerce süt fiyatları hakkında yapılan tartışmalar ve eleştiriler üreticilerimizi derinden üzmektedir. Kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve vatandaşlarımıza gerçekleri duyurmak amacıyla Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak bazı bilgileri kamuoyuyla paylaşmamız gerektiğine inanıyoruz” dedi.

 “Girdi fiyatları artarken süt fiyatı sabit kaldı”

“Çiğ süt fiyatı, 2018 yılından beri enflasyon yükselecek endişesiyle bütün üyeleri Kamu tarafından oluşan ‘Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasaları İzleme ve Değerlendirme Komitesi’ tarafından belirleniyordu ama bu fiyat ‘Ulusal Süt Konseyi’ (USK) tarafından açıklanıyordu” diyen Bayraktar, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“2020 yılı Ocak-Aralık döneminde yem fiyatları yüzde 41,7 arttı. İşçilik, elektrik, mazot gibi her türlü girdiye zam yapıldı. Fakat üreticinin sattığı çiğ süt fiyatları bir yıl boyunca yani 12 ay süreyle sabitlendi.

2021 yılı Ocak-Temmuz ayları arasındaki süreçte ise üreticilerin en önemli girdisi olan yem fiyatları yüzde 25 arttı. Ancak buna rağmen çiğ süt fiyatları 6 ay süreyle brüt 2 lira 80 kuruş olarak sabitlendi.

Çiğ süt fiyatı, Temmuz-Aralık 2021 tarihleri arasında brüt 3 lira 20 kuruş olarak belirlendi. Aynı dönemde yem fiyatları yüzde 48 oranında arttı.

Üreticiler de bunun üzerine; ‘bu düşük fiyatlara müdahale etmezseniz damızlık hayvanlar kesime gider, bunun sonucunda tüketiciler yüksek et ve süt ürünleri tüketmek zorunda kalır, üreticiler üretimi bırakır. Neticede dışa bağımlı bir ülke oluruz, kendi üreticilerinize verilmeyen paraları yabancı ülke üreticilerine vermek zorunda kalırsınız’ diyerek yetkilileri bu duruma müdahale etmeye davet etti.

Bu davete uyan Birliğimizin de içinde olduğu süt üretici örgütleri 24 Kasım 2021 tarihinde, ‘süt fiyatlarının neden artırılması gerektiği konusunda’ kamuoyuna ortak açıklama yaptı.

Süt üreticilerinin maliyetlerinin yüzde 60-65’ini yem oluşturuyor. Çiğ süte yapılan ve bazı çevreler tarafından ‘fahiş’ olarak nitelenen yüzde 47’lik zam, daha hayata bile geçmeden yani son 2 haftada süt yemi fiyatlarına yüzde 24,4 oranında zam yapıldı. Bu zamla birlikte ocak ayından beri yani yaklaşık bir yılda yapılan zam yüzde 93,4’e kadar yükseldi

Çiğ süte yapılan yüzde 47’lik zammın geri alınmasını gündeme getiren bazı çevrelere de ‘çiğ süt zammının hayata geçirileceği tarih olan 8 Aralık’tan önce, birçok market, mandıra ve süt işleyicisinin süt ve süt ürünleri fiyatlarına aşırı zam yaptığını’ da hatırlatmak isterim.”

“Bu artışlara kim dur diyecek,  üretici ve tüketicilerin zarar görmesine nasıl engel olacağız?”

“Birliğimizce üç marketin sanal mağazalarından derlediğimiz birçok markaya ait süt ve süt ürünlerinin 25 Kasım ile 16 Aralık 2021 tarihli fiyatlarına bakıldığında, beyaz peynirde yüzde 95’e varan oranlarda, kaşar peynirinde yüzde 62’ye varan oranlarda, günlük pastörize sütte yüzde 60’a varan oranlarda, yoğurtta yüzde 81’e varan oranlarda, tereyağında yüzde 117’ye varan oranlarda, uzun ömürlü UHT sütte ise yüzde 147’ye varan oranlarda fiyat artışları olduğu görülmektedir.

Bir yerlerde fahiş fiyat artışı arıyorsak önce sanayicilere ve marketlere bakmamız lazım. Bu artışlara kim dur diyecek,  üretici ve tüketicilerin zarar görmesine nasıl engel olacağız? Asıl buna kafa yormamız lazım.

Üretimi ayakta tutamazsak 2022 yılında et ve süt fiyatlarında çok daha fazla artış yaşanacaktır. İthalatında daha pahalı olduğu düşünüldüğünde tüketicilerimizin et ve süt ürünlerine kolayca ulaşması mümkün olmayacaktır. Üretimi desteklemezsek zor günler yaşayacağız. Bu sektörde stokçuluk artacaktır.”

“Süt üreticisi üretime devam edebilmek için bir litre süt sattığında bir buçuk kilo yem alabilmelidir”

“Bilim adamlarımız bir çiğ süt üreticisi bir litre süt sattığında 1,5 kilo yem alabilmelidir diyor. Buna ‘süt/yem paritesi’ (alım gücü) denilir. Yani sürdürülebilir bir süt hayvancılığı için ideal parite 1,5’tir” diyen TZOB Genel Başkanı açıklamasına şöyle devam etti:

“Üreticimiz eline geçen net fiyatla 2021 yılının ocak ayında 1,12 kilo yem alabildi. Parite kasım ayında 0,82’lere kadar düştü. Böyle düşük bir parite, damızlık hayvan kesimlerini hızlandırdı. Bu nedenle USK toplanarak çiğ süt fiyatını brüt 3 lira 20 kuruştan, brüt 4 lira 70 kuruşa çıkardı.

Fakat hammaddede yüzde 60 dışa bağımlı olduğumuz ve dolara bağlı olarak sürekli artan yem fiyatları o kadar fazla yükseldi ki, Konsey tarafından belirlenen 4 lira 70 kuruşluk brüt fiyat daha hayata geçmeden anlamını yitirdi. Üreticinin üretmeye devam etme hevesi kursağında kaldı.

Öte yandan yem sanayicileri dolar böyle arttıkça fiyat oluşturmakta zorlandıklarını, aldıkları malı aynı fiyattan yerine koyabilmek için yeme zam yapmak zorunda kaldıklarını, bu zamların daha da devam edebileceğinin uyarısında bulundu.

USK’nın belirlediği 4 lira 70 kuruş brüt fiyattır. Üreticinin eline toplama, soğutma, borsa tescil ücretleri gibi masraflar çıkıldıktan sonra yaklaşık 4 lira 40 kuruş ile 4 lira 50 kuruş arası bir fiyat geçecektir.

Süt yeminin aralık ayı itibariyle 4 lira 60 kuruş olduğunu düşünecek olursak süt/yem paritesi 0,96-0,97 seviyesinde olacaktır. Yani üreticilerimiz 1,5 paritenin çok altında bir pariteyle karşı karşıya kalacaktır.

29 Kasım 2021 tarihinde belirlenen ve 8 Aralık 2021 tarihinden sonra yürürlüğe giren çiğ süt fiyatı, yıllardan sonra ilk defa Ulusal Süt Konseyi’nde, üretici, kamu ve sanayici temsilcileri tarafından belirlendi.

Üstelik açıklanan fiyata, henüz belirlenmemiş asgari ücret zammı da eklenmedi. Fiyat tamamıyla maliyetler dikkate alınıp, pazarlık yapılarak belirlendi.”

“Süt üreticisinin ya aldığı yem fiyatları düşürülmeli ya da sattığı süt fiyatları artırılmalıdır”

Bayraktar, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin ve üreticilerin sürekli olarak süt konusunda yapmış olduğu uyarıları ise şöyle sıraladı:

“Sanayide içme sütü, yoğurt, peynir gibi süt ürünlerine dönüştürülerek sofralarımıza gelen çiğ süt, günün 24 saati yoğun emek sarf eden üreticilerimiz tarafından bin bir zorluklarla üretilmektedir.

Süt üreticisinin sürekli artan yem başta olmak üzere diğer masraflarına karşılık sattığı süt fiyatının sabitlenmesi ekonominin kurallarıyla bağdaşan bir durum değildir.

Süt üreticisinin ya aldığı yem fiyatları düşürülmeli ya da sattığı süt fiyatları artırılmalı, bu da 1,5 pariteyle sağlanmalıdır. Bu sağlanmazsa damızlık hayvanlar kasaba gidecek, tüketiciler üretilemeyen süt nedeniyle çok yüksek fiyatlardan süt ve süt ürünleri yiyecek, ithal süttozu ile süt ürünlerini tüketmek zorunda kalacaktır. Döviz kurunun sürekli yükseldiği düşünülecek olursa, ithal ürünlerin de ucuza alınamayacağı aşikardır.

Sürecin bir diğer hazin tarafı ise; süt hayvanları kesilince, besilik hayvan da üretilemeyecek, bu durumda da tüketicinin gündemini fahiş kırmızı et fiyatları işgal edecektir.”

“Tarım bir milli güvenlik meselesidir”

“2008 yılında da benzer sorunları yaşadık ve ülke olarak canlı hayvan ve et ithalatına 9,2 milyar dolar harcadık” hatırlatması yapan Bayraktar, “Bugün gelinen noktada bu ürünlere o dönemdeki kadar kolayca ulaşamayacağımız aşikardır. Çünkü döviz kuru sürekli artıyor, ülkeler arz güvencesini sağlamak için stoklayıcı bir politika izliyor. Neticede cebimde param var dediğimizde bile o ürünü alamayabiliriz” dedi.

Bayraktar, “Tarım bir milli güvenlik meselesidir. Üretimi canlı tutmalı, üreticileri memnun etmeli, üretimde sürdürülebilirlik için üreticilere her türlü desteği vermeliyiz” diyerek açıklamasını bitirdi.

“ÜNİVERSİTELER SEKTÖRE DOĞRU İNSANLAR YETİŞTİRMELİ, DAHA  İNOVATİF OLMALI”

 Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (UHKİB), firmaların başarılı büyümelerini desteklemek amacıyla üyelerine Senior Mini MBA programı düzenliyor.

UHKİB, üyelerini üst düzey mini işletme yüksek lisans programıyla buluşturuyor. Senior Mini MBA programıyla kurum, kuruluş ve şirketlerin başarılı büyümelerini desteklemek, değer üretimlerini artırmak, müşteri odaklı olmalarını sağlamak ve yönetim kapasitesini güçlendirmek amaçlanıyor.

Girişimcilik Danışmanı ve Mentor Ufuk Batum tarafından verilen dersler online olarak gerçekleştiriliyor. Toplam 30 saat olarak planlanan programın bir ayağı her hafta 3 saat workshop formatında ve interaktif uzaktan eğitim şeklinde grup çalışması niteliğinde olacak. 1 Şubat 2022 tarihinde sona erecek eğitimin ikinci ayağında ise her bir katılımcıyla birebir 1 saatlik mentorluk seansları yapılacak.

Paradan bile daha kıymetli

Programın ilk haftasında Ufuk Batum katılımcılarla birlikte vaka çalışması yaptı. Karar alma süreçlerinde kültürel farklar, sektörel-mesleki farklar, inanç-ahlak sistemi, duygu-mantık çatışması gibi unsurlar üzerinde durdu.

İkinci hafta dünya ve ülkemizdeki yönetim anlayışlarının ele alındığı eğitimde Batum, son 15-20 yılda yabancı yatırımcılarla birlikte 240 milyar doların Türkiye’ye geldiğini anlatarak, “Yatırımcılar iyi seviyedeki müdürlerini Türkiye’ye gönderdiler. Management know how’larını kurdular. Özellikle otomotivde kendi yapılarını oluşturdular. Bu ‘management know how’ transferleri paradan bile daha kıymetli aslında” dedi.

Üniversitelere çok iş düşüyor

Batum, yerleşmiş iş kültürleri kurmanın zor olabileceğine işaret ederek, bölgesel farklılıkların uzlaşma kültürünü de etkilediğini dile getirdi. Küreselleşmenin ve teknolojinin birçok şeyi değiştirdiğini ifade eden Batum, kabul edilmesi gereken olgunun her düzeyde ve aşamada doğru pozisyon almak olduğunu kaydetti. Batum, Türkiye’nin kodlarında artık üretim olduğunu ancak pazarlama konusunda yetersiz kalındığını belirterek, şöyle devam etti:
“Ar-Ge sabır ve finans gerektiriyor. Ancak bizim ülke insanı olarak sabırlı bir yapımız yok. Biz teknoparklarda şöyle bir hata yaptık; yatırımı sadece binalara yaptık. Bu konuda üniversitelere çok iş düşüyor. Üniversitelerin hepsinin yapısal sorunları var. Sektöre daha doğru insan yetiştirmeliler ve daha inovatif olmalılar.”

Artık ticaret, eğlence, bankacılık, ihracat gibi birçok şeyin online olarak yapıldığını aktaran Batum, geri bildirimlerin ve içeriklerin bu anlamda önem kazandığını vurguladı.

İlk iki haftası geride kalan yüksek lisans programında ele alınacak konu başlıklarından bazıları şöyle: “Profiller, Ekonomik Rasyonel ve Karar Süreçleri”, “Yönetim Kavramını Anlamak: Değişen Dünyada Konumlanmak/Konumlandırmak”, “Stratejik Planlama ve Bakış ile Fark Yaratmak”, “Paydaşları İkna Etme Sanatı: Pazarlama”, “Yol Haritasını Çizmek: Pazarlama Planı”, “Kan Akışını Sağlamak: Kaynak Yönetimi”, “Kurum İçi Girişimcilik ile Yenilik Üretmek + Mentorluk”, “Değer Üretimi: Doğru İş Modellemesiyle Özgünleşmek”, “Hayatta Kalma Sanatı: Liderlik ve Değişime Yön Vermek”, “Kurumsal Duruş ile Sürdürülebilir Olmak”, “Vaka Analizleri ile Şirketini Keşfetmek”, “Vaka Analizleri ile Sektörünü Keşfetmek” ve “Sektörel Vaka Yazımı.”

AdColony, MMA Smarties Türkiye’den 6 Ödülle Döndü

AdColony, yenilikçi, etkileşime geçiren ve mobil reklam dünyasında fark yaratan Türkiye’de en çok öne çıkan kampanyalarının ödüllendirildiği, sektörün en prestijli ödüllerinden MMA Smarties Türkiye’de 6 ödül kazanmayı başardı.

Kazananlar, Türkiye’de yüzlerce başvuru arasından seçildi ve ilk olarak, kısa listeyi belirlemek için önde gelen markalar, ajanslar ve teknoloji geliştiricilerinden oluşan 100’den fazla pazarlama uzmanının yer aldığı SMARTIES Jüri Konseyi tarafından değerlendirildi. Kısa listeye alınan bu kampanyalar daha sonra MMA’nın bağımsız jürisi tarafından sanal jüri oturumlarında incelendi.

Avrupa, Orta Doğu ve Afrika bölgelerini kapsayan MMA Smarties EMEA yarışmasında ise 2 farklı kategoride ödülü kucaklayan AdColony, yenilikçi mobil kampanyalarıyla, sektörün en prestijli ödül kuruluşlarından biri olan MMA Smarties tarafından taçlandırılan 8 ödülle, kendi sektöründe hizmet verdiği tüm bölgelerde farkını bir kez daha ortaya koydu.

PAPARA NET TAVSİYE SKORU’NDA ZİRVEDE

Türkiye’de finans hizmetlerini teknoloji ile dönüştürerek sektörde öncü rol oynayan Papara, araştırma şirketi Estima tarafından hazırlanan ‘Ekim 2021 Dijital Finansal Hizmetler Marka Bilinirlik ve Algı Araştırması’nın sonuçlarında zirveye oturdu. Papara, kullanıcıların tavsiye ettiği markalar değerlendirmesinde %76’lık orana sahip olurken, Net Tavsiye Skoru (NPS) ise 72 olarak gerçekleşti. Papara bu skor ile, aralarında banka ve elektronik para firmalarının yer aldığı rakiplerinin önünde yer alıyor.

Kullanıcıların bir markayı veya ürünlerini diğer kullanıcılara ne kadar tavsiye ettiğini gösteren Net Promoter Score (Net Tavsiye Skoru) ölçümlerinde başarısını tescilleyen Papara, aynı zamanda etkili reklam ve tanıtım yapan markalar arasında yer aldı.

Elektronik para hizmetlerinde hızla büyüyerek 11 milyonu aşkın kullanıcıya ulaşan Papara, geleneksel finans ürünleri ve finansal hizmetler karşısında getirdiği çözümleri, nakdin dijitalleşmesini sağlayan yenilikçi uygulamaları ve ‘Banka değil, Papara!’ temasını işleyen reklam kampanyası ile kullanıcısının gönlünde taht kurmayı başardı.

Papara’nın bu başarısı, araştırma şirketi Estima tarafından Papara için gerçekleştirilen ‘Ekim 2021 Dijital Finansal Hizmetler Marka Bilinirlik ve Algı Araştırma’nın sonuçlarıyla da teyit edildi. 15-55 yaşları arasında, ABC1C2 sosyo-ekonomik sınıfa mensup, son 1 ay içerisinde mobil finansal hizmetlerden yararlanan kişilerle yapılan markaların tavsiye değerlendirme araştırmasının sonucuna göre Papara, ilk sıradaki yerini korumayı başardı.

Yılın üçüncü çeyreğinde, memnuniyet skorlarının tümünde anlamlı bir artış gösteren Papara, aralarında banka ve elektronik para firmalarının yer aldığı araştırmada, Net Tavsiye Skoru en yüksek marka oldu. Tüm memnuniyet skorlarında artış gösteren Papara’nın ‘Banka değil, Papara!’’ temasını işlediği reklamlarının da beğeni düzeyi, yüzde 80’in üzerinde gerçekleşti.

Ahmed F. Karslı: “Kullanıcı deneyimine odaklanarak büyüyoruz”

Hayata geçirdikleri her yeniliğin, attıkları her adımın kullanıcılarda karşılık bulduğunu söyleyen Papara Kurucusu ve CEO’su Ahmed Faruk Karslı, “Bugün sayısı 11 milyonu aşan kullanıcımıza, finansal hizmet ve ürünlerde çağın gerektirdiği deneyimi yaşatıyoruz. Geleneksel bankacılığın kanıksanmış kısıtları arasına sıkışmadan, hayatı teknoloji ile kolaylaştıracak ürün ve hizmetler üzerinde duruyoruz. Tüm bu çabamızın karşılığını, Estima tarafından hazırlanan araştırmanın sonuçlarından okumak çok keyif verici.” diye konuştu.

Satınalma Gücü Paritesi, SGP’ye göre kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla endeks değeri 62 oldu
Satınalma gücü paritesi (SGP) ayrıntılı olarak tanımlanmış standart bir mal ve hizmet sepetinin farklı ülkelerdeki fiyat oranı olarak tanımlanmaktadır. Böylece ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıkları giderilmekte ve uluslararası anlamda gerçek fiyat ve hacim karşılaştırmaları yapılabilmektedir.
Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından açıklanan SGP’ye göre kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) endeksi 2020 yılı sonuçlarına göre 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesi ortalaması 100 iken, bu değer Türkiye için 62 oldu ve AB ortalamasının %38 altında kaldı.
Karşılaştırmalarda, 27 AB üyesi ülke, 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda ve Norveç), 5 aday ülke (Türkiye, Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk), 1 potansiyel aday ülke (Bosna-Hersek) ve Birleşik Krallık kapsandı.
Karşılaştırmalarda yer alan 37 ülke arasında SGP’ye göre kişi başına GSYH endeksi en yüksek ülke 263 ile Lüksemburg, en düşük ülke ise 30 ile Arnavutluk oldu. Kişi başına GSYH endeksinde Lüksemburg AB ortalamasının %163 üzerinde, Arnavutluk ise %70 altında değere sahip oldu.
Türkiye’nin 2020 yılı kişi başına fiili bireysel tüketim düzeyi 68 oldu
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin karşılaştırılmasında kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla temel alınırken, tüketicilerin göreli refah düzeylerinin karşılaştırılmasında kişi başına fiili bireysel tüketim endeksleri daha uygun bir gösterge olarak kabul edilmektedir. Fiili bireysel tüketim, tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlere ek olarak devlet veya kar amacı olmayan kuruluşlar tarafından sağlanan (eğitim, sağlık vb.) hizmetleri de kapsamaktadır.
Kişi başına fiili bireysel tüketim düzeyi 27 Avrupa Birliği ülkesi ortalaması 100 iken, Türkiye için 68 oldu ve AB ortalamasının %32 altında kaldı. Karşılaştırmalarda yer alan 37 ülke arasında kişi başına fiili bireysel tüketim değeri en yüksek ülke 145 ile Lüksemburg, en düşük ülke ise 39 ile Arnavutluk oldu.
Türkiye’nin fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi 38 oldu
Fiyat düzeyi endeksi, ülkelerin ulusal para birimlerinin karşılaştırmalı olarak döviz kuruna göre alım gücünün göstergesidir. Bir ülkenin fiyat düzeyi endeksi, 100’den büyük ise bu ülke karşılaştırıldığı ülke grubu ortalamasına göre “pahalı”, 100’den küçük ise bu ülke karşılaştırıldığı ülke grubu ortalamasına göre “ucuz” olarak ifade edilmektedir.
Türkiye’nin fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi, 2020 yılı sonuçlarına göre 38 oldu. Bu değer, AB ülkeleri genelinde 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin Türkiye’de 38 Euro karşılığı Türk Lirası ile satın alınabileceğini gösterdi.
Su ve Atıksu İstatistikleri, 2020