Ekonomi-teknoloji haberleri (17.08.2021)

Depreme dayanıksız olan yapılar acilen yenilenmelidir

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 22’inci yıl dönümü vesilesiyle açıklamada bulunan Türkiye Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık, 2019 yılında yürürlüğe giren yeni Türkiye Deprem Tehlike Haritası incelendiğinde nüfusumuzun yüzde 70’ten fazlasının deprem tehlikesi yüksek bölgelerde yaşamakta olduğunun görüldüğünü ve Türkiye’de depreme dayanıksız olan 6,7 milyon konutun acil olarak yenilenmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye’de standartlara uygun beton üretilmesi ve inşaatlarda doğru beton uygulamalarının sağlanması için 1988 yılından bu yana çalışan Türkiye Hazır Beton Birliği (THBB), 17 Ağustos 1999’da yaşanan deprem felaketinin 22’inci yıl dönümünde deprem gerçeğini hatırlattı. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de oluşacak depremlere karşı önlem alınmazsa büyük can ve mal kaybına uğrayacağımıza dikkat çeken Türkiye Hazır Beton Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Işık, “2019 yılında yürürlüğe giren yeni Türkiye Deprem Tehlike Haritası’nı incelediğimizde nüfusumuzun yüzde 70’ten fazlasının deprem tehlikesi yüksek olan bölgelerde yaşamakta olduğunu görüyoruz. 2012 yılından bu yana Türkiye’de 1,5 milyon konutun dönüşümü sağlanmıştır. 2019 yılında T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşümün gerekli olduğu 6,7 milyon konuttan acil, öncelikli denilen 1,5 milyon konutun da 5 yıl içerisinde kentsel dönüşüm kapsamında yenileneceğini açıklamıştır. Bugün, Türkiye’de depreme dayanıksız olan söz konusu 6,7 milyon konutun tümünün yenilenmesi için gerekli adımlar atılmalı ve kentsel dönüşüm çalışmaları hızlandırılmalıdır.” dedi.

Özellikle 90’lı yıllardan önce inşa edilen yapıların mutlaka yenilenmesi gerekmektedir

2020 yılında yaşadığımız bazı depremlerin THBB’nin misyonunun önemini bir kez daha gözler önüne serdiğine dikkat çeken Yavuz Işık konuşmasını şöyle sürdürdü: “Elâzığ, Van ve İzmir illerimizde depremler yaşanmıştır. Elâzığ ve İzmir’de hasar görmüş yapıları incelemek üzere, uzmanlarımızdan oluşan ekipler gönderdik. Yıkılmış veya ağır hasar almış binaların ayrıntılı incelenmesi ve alınan numunelerin deneye tabi tutulması sonucunda hazırladığımız raporlar, binalarda ciddi mühendislik ve uygulama zafiyetleri ile birlikte ilkel yöntemlerle elle üretilmiş düşük kalitede beton ve standartlara uymayan, yetersiz donatı çeliği kullanımının yıkımlara neden olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle 90’lı yıllardan önce inşa edilen yapılarda elle veya basit betonyerlerle karıştırılıp dökülen kalitesiz ve dayanım sınıfı düşük olan betonların kullanıldığını ve yıkılan binaların beton kalitesinin C6, C10 gibi çok düşük dayanımlı betonlar olduğunu tespit ettik. Bu kalitesiz betonlar çok boşluklu ve geçirimli olduğundan, aynı zamanda içindeki donatı çeliğini dış ortam etkilerine karşı koruyamıyor ve korozyona da neden oluyor. Yani bu yapıların yıkılması için herhangi bir depreme gerek yok, bu binalar çevresel etki faktörleriyle de kendi kendiliğine yıkılmaya aday binalardır. Bu yapıların mutlaka yenilenmesi gerekmektedir.”

KGS belgeli kaliteli hazır beton olası bir depremde birçok hayat kurtaracaktır

Kaliteli beton kullanımı ve denetim ile depremi az hasarla atlatmanın mümkün olduğunu vurgulayan Yavuz Işık: “Yapılan araştırmalarda deprem yıkımlarının önemli nedenlerinden birinin standart dışı beton kullanılması, uygulama ve proje hataları olduğu görülmektedir. Depreme dayanıklı yapılara ihtiyaç olan ülkemizde hazır beton sektörünün en önemli sorunu bir kısım üreticinin denetim dışı, kalitesiz üretim yapmasıdır. THBB olarak önceliğimiz bu üreticilerle ilgili bütün kesimleri ve halkımızı bilgilendirmek, THBB Kalite Güvence Sisteminin (KGS) önemini anlatmak ve ülkemizde kullanılan betonun tamamının kaliteli üretilmesi için çalışmaktır. Hazır beton alanında kaliteyi garanti altına almayı hedefleyen Birliğimiz, Kalite Güvence Sistemi (KGS) ile tesislerin üretim şartlarını, teknik ve laboratuvar altyapısını, personel yeterliliğini denetleyerek kaliteli ve yüksek dayanım sınıflarında beton üretimi gerçekleşmesini sağlamaktadır. Beton üretim tesislerinin yerinde denetiminin yanı sıra habersiz ürün denetimleri de gerçekleştiren KGS, tarafsızlığı ile kalite sürekliliğine sahip beton kullanımının yaygınlaşmasına katkı sağlamaktadır. Hazır betonun üretim sürecinin tamamını kapsayacak şekilde denetlenmesi, deprem ve diğer dış etkilere dayanıklı binalar üretmek için kaçınılmaz bir şarttır. Kentsel dönüşümde de, kaliteli beton kullanımı ve doğru beton uygulamalarının sağlanması gerekmektedir. Yeni yapıların inşasında ve kentsel dönüşüm çalışmalarında kullanılacak KGS belgeli kaliteli hazır beton, olası bir depremde birçok hayat kurtaracaktır.” dedi.

İnşaat sürecindeki bütün kurallara eksiksiz uyulması gerekiyor

İnşaat yapım sürecinde dikkat edilmesi gereken kurallara değinen Yavuz Işık, yapıların depreme dayanıklı olması için inşaatların tasarım ve yapım zincirinde bulunan “zemin incelemesi”, “doğru projelendirme”, “kaliteli malzeme”, “doğru uygulama” ve “denetim” kurallarının hepsine eksiksiz uyulması gerektiğinin altını çizerek, ülkemizdeki Yapı Denetim Sistemi’nin önemini vurguladı.

İnşaatlarda daha yüksek dayanım sınıfında betonlar kullanılmalı

Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinin binalarda en az C25 dayanım sınıfı betonun kullanılmasını öngördüğünü söyleyen Yavuz Işık, “2019’da yürürlüğe giren bu Yönetmeliğe göre yapılarda kullanılacak beton dayanım sınıfının bir sınıf yükseltilmesi sevindiricidir ancak yeterli değildir. Özellikle betonarme yapıların uzun yıllar boyunca depreme karşı dayanıklı olabilmesi için dış çevre etkilerine de dayanıklı olacak şekilde boşluksuz ve geçirimsiz olması gerekir. Bu dayanıklılığın yani dürabilitenin sağlanması için, beton dayanım sınıflarının daha da yükseltilmesi çok önemlidir. Yüksek dayanım sınıflarında ve kalite belgeli betonlarla inşa edilen doğru tasarlanmış ve denetlenmiş binaların depremde alacağı hasarın daha az olacağını öngörebiliyoruz.” dedi.

Deprem Performans Analizi hizmetimize devam ediyoruz

İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) desteğiyle kurdukları Türkiye Hazır Beton Birliği Beton Araştırma Geliştirme ve Danışma Merkezi ile sektöre AR-GE ve teknoloji danışma hizmeti vermeye devam ettiklerine dikkat çeken Yavuz Işık, “Beton ve beton bileşenleri ile ilgili bütün deneyleri yaptığımız ve kalibrasyon hizmeti verdiğimiz laboratuvarımız, genişleyen kapasitesiyle birlikte ülkemizdeki ve yurt dışındaki önemli projelere hizmet vermektedir. 2019 yılında başlattığımız Deprem Performans Analizi hizmetimize devam ediyoruz. Binalarının depreme karşı dayanıklılığını merak etmekte olan; mülk sahipleri, bina yöneticileri, mühendislik büroları, belediyeler ve mahalli idareler, kamu kurumları için benzerlerinden ayırt edici özelliklere sahip ve ayrıntılı Deprem Performans Analizi Raporu hazırlayabiliyoruz. Bu kapsamda yerel yönetimlerle de iş birliği yapmaktayız.” dedi.

DEPREME HAZIRLIK İÇİN İŞ DÜNYASINDAN İŞ BİRLİĞİ
İş dünyası depreme hazırlık için bir araya geldi. TÜSİAD, TÜRKONFED, SEDEFED ve Hedefler için İş Dünyası (B4G), UPS Foundation’ın finansal desteği ile bir çalıştay serisi düzenledi. Deprem açısından kritik öneme sahip “ulaştırma ve lojistik”, “enerji”, “bilgi ve iletişim teknolojileri”, “finans ve sigorta” ile “gıda ve tarım” sektörlerinden önde gelen şirketlerin ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla gerçekleştirilen çalıştayların ardından, 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde “İstanbul Depremi Senaryosu İş Dünyası Hazırlık Raporu” yayımlandı.
Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin üzerinden 22 yıl geçti. Depremin acısı hala içimizdeyken, son dönemlerde arka arkaya yaşadığımız ve ciddi can ve ekonomik kayıplara yol açan deprem, yangın, sel gibi felaketler afetlere hazırlıklı olmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu vesile ile son dönemde yaşanan yangın ve sel felaketlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, felaketlerden etkilenen tüm vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
TÜSİAD ve TÜRKONFED, beklenen büyük İstanbul depremine karşı iş dünyasının farkındalığını artırmak, özel sektörün koordinasyon gücünü artırmak ve kriz yönetimini stratejik olarak ele almak için bir yol haritası belirlemek üzere geçtiğimiz Şubat ve Mart aylarında bir çalıştay serisi düzenledi. TÜSİAD, TÜRKONFED, SEDEFED ve Hedefler için İş Dünyası (B4G) iş birliği, UPS Foundation’ın finansal desteği ile öncelikle depremler açısından kritik öneme sahip ulaştırma ve lojistik, enerji, bilgi ve iletişim teknolojileri, finans ve sigorta ve gıda ve tarım sektörlerine yönelik olarak gerçekleştirilen çalıştaylara önde gelen sektör şirketleri ve sivil toplum kuruluşları katılım gösterdi. Bu alanda atılan adımların ilk çıktısı olan çalıştayın sonuçları ise 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde “İstanbul Depremi Senaryosu İş Dünyası Hazırlık Raporu”nda paylaşıldı.
İş dünyası için üç stratejik adım
Raporda, iş dünyasının depreme yönelik stratejik öncelikleri arasında; a-ihtiyaç halinde kamu kurumlarına yardım etmek için destek mekanizmasının güçlendirilmesi, b-başta KOBİ’ler olmak üzere işletmeler için pratik operasyonel kriz yönetimi araçlarının geliştirilmesi ve c-kaynakların daha iyi kullanımı için sektörler arası koordinasyonun güçlendirilmesi yer aldı. “Can güvenliği”, “iş sürekliliğinin sağlanması” ile “şehrin ekonomik açıdan toparlanmasının desteklenmesi”ni kapsayan üç ayaklı bir yaklaşım benimsenen raporda ayrıca kriz sırasında koordinasyon sağlanmasının önemine de dikkat çekildi.
İş dünyasının kriz yönetimi kapasitesini geliştirmek ve sektörlerin yol haritalarını belirlemek üzere yapılacak çalışmalar, TÜSİAD ve TÜRKONFED’in iş birliği ile devam edecek.

Dokuz ilde bin çocuğa ücretsiz bin tablet ve öğün

Dünyanın en büyük kahvaltılık gevrek üreticisi ve lider atıştırmalık şirketi Kellogg, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı ve Migros iş birliği ile çocukların eğitimine destek verdi. Gerçekleştirilen sosyal sorumluluk projesi kapsamında Ankara, Antalya, Batman, Bursa, Denizli, Eskişehir, Giresun, İstanbul ve Mardin’de yaşayan ihtiyaç sahibi bin çocuğa ücretsiz tablet bilgisayar dağıtıldı.

İnsanların besin ihtiyaçlarını tam olarak karşıladıkları iyi ve adil bir dünya vizyonuyla çalışan Kellogg, ‘Gelecek Onların Elinde’ sloganından yola çıkarak globalde uyguladığı ‘Daha İyi Günler’ projesini Türkiye’de de hayata geçirdi. Proje kapsamında dünya üzerinde 1 milyar insanın ihtiyaç duyduğu besinleri sağlayan Kellogg, Türkiye’de ise onları lezzetli besinlerle sevindirmek ve tam potansiyellerine ulaşmalarına yardımcı olmak için bin çocuğa bin tablet ve on beş bin öğün Coco Pops dağıttı. Kellogg, geçen mart ayından itibaren Migros mağazalarında satışa sunulan ürünlerinin gelirini TEGV’in desteği ile Türkiye’nin dört bir yanındaki teknolojiye erişimi olmayan çocukların eğitimine ve günlük öğün ihtiyacına aktardı.

Eğitime katkı

Kellogg Türkiye Genel Müdürü Burcu Yazıcı, Kellogg’un tüm dünyada ihtiyaç sahiplerine kahvaltılık öğün ulaştırdığı ‘Daha İyi Günler’ projesinin Türkiye’de ilk kez hayata geçtiğini söyledi. Kellogg’un sosyal sorumluluk projeleri kapsamında ihtiyaç sahiplerine destek olmaya devam edeceğini belirten Yazıcı, “Kellogg Türkiye olarak çocuklarımıza destek olmak, çevrimiçi eğitimden faydalanmalarını istedik. Gerçekleştirdiğimiz iş birliğinden büyük memnuniyet duyuyoruz çünkü ihtiyaç sahibi çocukların eğitimine ve öğün ihtiyacına katkı sağlamak bizim için her şeyden önemli. Çocukların gelişimini önemsiyor ve gelecekte başarılı olmalarını öncelik edinerek hareket ediyoruz. Vizyonumuz gereği insanların sadece doymak için yemelerini değil, besin ihtiyaçlarını da tam olarak karşıladıkları iyi ve adil bir dünya oluşturmak için çalışıyoruz. Bundan dolayı da ‘Gelecek Onların Elinde’ sloganından yola çıkarak bu projeyi hayata geçirdik. Çocuklarımızın yüzündeki mutluluğu görünce projemizin asıl amacına ulaştığına inanıyoruz” dedi.

Ankara, Batman, Mardin, Giresun…

Yazıcı, çocukların pandemi sürecinde uzaktan eğitimi daha verimli geçirmeleri için TEGV iş birliğiyle gerçekleştirdikleri bu projeyle ihtiyaç sahibi çocuklara tablet bilgisayar yardımında bulunduklarını belirtti. Yazıcı, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’deki projemizde çocuklarımıza tabletlerini ulaştırırken aynı zamanda Coco Pops ürünlerimizi sunduk, besleyici ve keyifli bir öğünle buluşmalarını istedik. Ankara, Antalya, Batman, Bursa, Denizli, Eskişehir, Giresun, İstanbul ve Mardin’deki ihtiyaç sahibi çocuklar dağıttığımız tablet bilgisayarlarıyla EBA sistemine rahatlıkla giriş yapabiliyorlar. Ayrıca TEGV’in Fen, Matematik, İngilizce, Bilişim, Okuma, Sosyal ve Duygusal Öğrenme alanlarında sunduğu okul destek programlarına da ulaşmaları mümkün.”

Sanayide Yeni Devrim Görüntü İşleme Teknolojisiyle Olacak

Küresel arenada 300’den fazla fabrikanın dijital dönüşümünü gerçekleştiren Doruk; IIoT, makine öğrenmesi, artırılmış gerçeklik ve yapay zekâ teknolojilerine ek olarak görüntü işleme teknolojisiyle de bu dönüşümün aktörleri arasında yer alıyor. En basit algoritmalardan en karmaşık yazılımlara kadar farklı matematiksel ifadeler üzerinden çalışan görüntü işleme teknolojisiyle sanayicileri geleceğe hazırlayan Doruk’un Akıllı Üretim Yönetim Sistemi ProManage, gelişmiş yeni nesil akıllı sistemi sayesinde bir insanın görsel olarak yapabileceği görevlerin veya işlevlerin bilgisayar ortamında yapılmasını sağlıyor. Savunma sanayisinden sağlığa, otonom araçlardan robotik teknolojisine kadar birçok sektöre çözüm ortaklığı yaptıklarını söyleyen Doruk Yönetim Kurulu Üyesi ve ProManage Corporation Genel Müdürü Aylin Tülay Özden, akıllı üretim yönetim sistemi ProManage’ın görüntü işleme teknolojisiyle sanayi ekosistemine makro değer katmak istediklerini vurguladı.

Yapay zekânın sahaya çıkışından bu yana sanayideki üretim süreçlerinde köklü bir kabuk değişimi yaşanıyor. Yapay zekâ teknolojileri; fabrikada maksimum verim elde etmek, üretim standartlarını korumak, insan ve robot iş gücünü hibrit olarak kullanmak ve süreçlere hız katmak için elverişli bir iklim yaratıyor. Bu noktada görüntü işleme teknolojisi, geniş ölçekte birçok sektörün temel kaynağına dönüşerek zorlu algılama ortamlarında standart çözümlere kıyasla maliyet avantajı sağlıyor. Görüntü işleme teknolojisinin ProManage ürünlerinin birçoğunda kullanıldığına dikkat çeken Doruk Yönetim Kurulu Üyesi ve ProManage Corporation Genel Müdürü Aylin Tülay Özden, üreticilere rekabet üstünlüğü sağlamanın yanı sıra sanayiyi geleceğe hazırlamada rehberlik ettiklerinin altını çizdi.

Yapay zekânın sahneye çıkmasıyla görsel veri dönemi başladı

Görsel verinin gücünü yapay zekânın akılcı ve hızlı yapısına entegre ederek görüntü algılama, anlamlandırma alanında fark yarattıklarını ifade eden Aylin Tülay Özden; “Tüm dünya büyük bir teknolojik metamorfoz yaşarken en efektif gelişmeler yapay zekâ kulvarında kendini gösterdi. Bu noktada görüntü anlamlandırma teknolojisi sanayinin her alanında başarısını kanıtladı. Bugün dijital görsellerden veya video görüntüleri üzerinden bir insanın karar verme mekanizmasına benzer şekilde işlemler yapıp çıkan sonuca göre karar veren görüntü algılama, anlamlandırma teknolojisi, yeni nesil teknolojiler için mükemmel bir veri tabanı sağlıyor. Modern çağın en güçlü aktörüne dönüşen veri konusunda çok net çıktılar sağlayan görüntüanlamlandırma teknolojisi, operasyon akışının ve üretim sonuçlarının hem niteliksel hem de niceliksel olarak anlık yönetilmesine imkan sunuyor. Doruk olarak IoT, makine öğrenmesi, artırılmış gerçeklik ve yapay zekâ teknolojilerinin yanı sıra görüntü anlamlandırma uygulamaları ile zenginleşen ProManage sistemimiz ile sanayiye dijital mentorluk yapıyoruz. İşletmelerin dar boğazlarını, zayıf yönlerini, gelişime açık noktalarını sürekli olarak gösteriyor ve gelişimlerine katkı sağlıyoruz” şeklinde konuştu.

“Görüntü Anlamlandırma” teknolojisi sanayinin kalkınmasında belirleyici rol oynuyor

Şirketlerin rekabet güçlerinin iyileştirilmesi, inovatif yetkinliklerinin arttırılması, üretim ve ihracat kapasitelerinin büyütülmesi hedefiyle sürekli gelişimi hedef aldıklarını belirten Özden; “Amacımız; teknolojik gelişmeler ve uluslararası trendler ışığında sistemlerimizi geliştirerek sanayicilerin güncel ihtiyaç ve taleplerine cevap verebilmek. Akıllı otonom sistemlerin temelinde yer alan görüntü anlamlandırma teknolojilerini farklı uygulama alanlarına entegre ederek yüksek katma değer sağlamayı önceliklendiriyoruz. Kameralar etrafında inşa edilen görüntü anlamlandırma sistemleri ile sanayinin kalkındırılması için ürün tanıma, kimliklendirme, kalite ölçümü ve geri izleme uygulamalarında eksiksiz sonuçlar elde edebiliyoruz. Örneğin; montaj sırasında olası bir hata karşısında çok hızlı bir şekilde aksiyon alınarak yanlış yapılan işlemler düzeltilebiliyor, operasyondaki uygunsuzluğun farkedilmeden ileri aşamalara iletilmesine engel olunuyor. Teknolojimizin içinde geometrik dönüştürme, renk düzeltme işlemleri, iki veya daha fazla görüntüyü birleştirerek sayısal karıştırma veya optik karıştırma, görüntü düzenleme, sabit cisimleri tespit ederek iki boyutlu nesne tanıma, mesafe algılama gibi özellikler yer alıyor. Aynı zamanda istatistiksel bilgiler çıkarma, işlem ve filtre seçenekleri, diğer matematiksel, morfolojik işlemler ve görüntü anlamlandırma gibi farklı yöntemler kullanıyoruz” dedi.

Sosyal mesafe ölçüm ve uyarı sistemi ProManage KiT’i de görüntü anlamlandırma teknolojisiyle geliştirdiklerini söyleyen Özden, ProManage KiT ile pandemi şartlarına uygun olarak çalışanlar arasındaki sosyal mesafeyi kontrol edilebildiklerini ve kişilerin güvenli olmayan yerlere girişini engelleyebildiklerini sözlerine ekledi.

Havucum.com’un COVID-19 aşısı ile ilgili yeni anketine katılanların yüzde 70’i aşı olduğunu paylaşıyor
Gelişen teknolojiler sayesinde araştırma dünyasında öne çıkan online anketlerin daha fazla kişiyle, daha kısa sürede ve daha az maliyetle yapılmasını sağlayan Havucum.com, pandemiye karşı en büyük koz olan aşı ile ilgili gerçekleştirdiği en yeni anketinin sonuçlarını paylaştı. Ankete katılanların yüzde 70’i aşı olduğunu belirtirken, aşı olanların yüzde 77’si de BioNTech’i tercih ediyor.
Dünya çapında 4 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olan COVID-19 salgınına karşı tüm dünyada aşılama süreci devam ediyor. Türkiye’de de en az bir doz aşı olanların sayısı 42 milyonu geçerken, 30 milyon kişinin de tüm aşıları tamamlandı. Online anketlerle daha geniş bir kitleye ulaşarak araştırmaların daha kısa sürede ve daha az maliyetle gerçekleşmesini sağlayan havucum.com da COVID-19 aşısıyla ilgili anket gerçekleştirdi. Şirketin yeni anketine göre katılımcıların yüzde 70’i aşı olurken yan etkilerinden çekindikleri için aşı olmayı düşünmediğini belirtenler de yüzde 12’lik bir kesimi oluşturuyor.
BioNTech’e güven daha fazla
Enfeksiyonun hafif geçmesini sağlayan aşıyı olan katılımcıların yüzde 77’si tercihini BioNTech’ten, yüzde 23’ü de Sinovac’tan yana yapıyor. Ağırlıklı olarak hastaneye yatış ve ölüm oranlarının azalmasında önemli rol oynayan aşıyı henüz olmayan ancak olmayı düşünenlerin yüzde 52’si BioNTech, yüzde 26’sı Sinovac’ı tercih ederken, yüzde 22’si ise Türk aşısı olan Turkovac’ı beklediğini belirtiyor.
Konuyla ilgili görüşlerini aktaran havucum.com Kurucu Ortağı Deniz Alpay, “2020’yi pandemiyi geride bırakmamızı sağlayacak gelişmeleri yakından takip ederek geçirdik ve bugün elimizde en önemli koz olan aşı seçeneği bulunuyor. Bu yüzden bu imkanı göz ardı etmemek ve aşıyı olmak gerekiyor. Uzmanların paylaştığı bilgiler de aşı olan bireylerin COVID-19’a yakalanma ihtimalinin düştüğünü ve yakalandığında da enfeksiyonunun etkilerinin çok azaldığını gösteriyor. Dolayısıyla pandemiyi geride bırakmak için ülkedeki tüm bireylerin aşı olması kritik öneme sahip” dedi.

Mayen, Müşteri İlişkileri Yönetimiyle e-ticaretin kalbinde

E-ticaret sektörünün 2020 yılında yüzde 85 oranındaki rekor büyümesiyle yeni online tüketiciler, e-ticaret markaları için büyük önem taşımaya başladı. Dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen markaları için çağrı merkezi ve teknoloji temelli BPO hizmeti sağlayıcısı Mayen’in CEO’su Soner Cesur, “E-ticaret sektörü pandemiyle birlikte en çok büyüyen sektör haline geldi. Bu büyümeyle birlikte Mayen olarak bizler de 2020 Mart ayından itibaren toplam 16 milyon e-ticaret müşterisiyle görüştük ve e-ticaret sektöründe yüzde 100’lük bir hacim artışı sağladık” açıklamalarıyla birlikte Mayen’in e-ticaret sektöründeki başarılarının altını çizdi.

Elektronik Ticaret İşletmecileri Derneği’nin 2021’in ilk çeyreğinde açıkladığı 400 milyar TL ciro hedefinde, ikinci çeyrek sonuna yaklaşılıyor. 2020 yılında yüzde 85 büyüyen e-ticaret sektörü, 250 milyar TL’lik bir hacme ulaşmıştı. 2021 itibarıyla 100 binin üzerinde KOBİ, online satış kanallarında yer almaya başladı. Pandeminin de etkisiyle büyüyen e-ticaret sektörü, pazar hacmini yükseltmesinin yanında tüketici tarafındaki birçok tabuyu da ortadan kaldırdı. Bankalararası Kart Merkezi’nin açıkladığı verilere göre pandemi döneminin ilk iki ayında 5 milyon kredi kartı ilk kez internet alışverişlerinde kullanıldı. Online alışveriş bugünlerde 18-70 yaş arasındaki farklı ekonomik segmentlerdeki tüketicilere hitap ediyor. E-ticaret sektörü, hız kesmeden pazarını büyütmeye ve müşteri sayısını arttırmaya devam edecek gibi görünüyor.

Mayen’in e-ticaret sektöründeki hacim artışı yüzde 100

Markaların sürdürülebilir bir dijital varlık göstermesi doğru müşteri ilişkileri yönetiminden geçiyor. Birçok global e-ticaret markasına çağrı merkezleri ve teknoloji temelli BPO hizmetleri sağlayan Mayen’in CEO’su Soner Cesur, “E-ticaret sektörü pandemiyle birlikte en çok büyüyen sektör haline geldi. Bu büyümeyle birlikte Mayen olarak bizler de 2020 Mart ayından itibaren 2021 yılının ilk yarısına kadar toplam 16 milyon e-ticaret müşterisiyle görüştük ve müşteri memnuniyeti sağladık. E-ticaret sektörü müşterilerimize inbound müşteri hizmetleri, outbound müşteri hizmetleri, whatsapp chat, veri girişi, teknik destek ve seller support gibi birçok farklı hizmet sunuyor ve uçtan uca tüm kanallarda destek veriyoruz. En iyi müşteri deneyimini sağlarken e-ticaret sektörüne yeni adım atan tüketicilerin kalıcı olmasını da sağlıyoruz. 2019 yılı verilerine oranla 2020 yılında, e-ticaret sektöründe verdiğimiz hizmette yüzde 100’lük bir hacim artışı gerçekleştirdik.  2021 çağrı hacmi değerlerimiz daha yılın ilk yarısında 2020 değerlerini ikiye katladı. 12 farklı dilde 41 farklı şehirden evden çalışma modeli ile yürüttüğümüz operasyonlarımızla e-ticaret kampanya dönemlerinin en yoğun gününde 48 binden fazla çağrı alarak müşterilerimizin sorularına cevap verdik ve onlar için çözüm ürettik. Dünyanın en yüksek müşteri memnuniyeti sunan hizmet sağlayıcısı olma hedefimiz doğrultusunda müşterilerimizin memnuniyetini en üst düzeye çıkarma ve satış rakamlarını artırma konusunda başarılarımızı sürdüreceğiz” açıklamalarında bulundu.

TOYOTA GAZOO Racing Belçika Ypres Rallisi’nde Podyuma Çıktı

TOYOTA GAZOO Racing Dünya Ralli Takımı, Belçika Ypres Rallisi’nde yaşanan yakın mücadelenin ardından podyuma çıkarak liderliğini devam ettirdi. Efsanevi Spa-Francorchamps Pisti’nin de dahil edildiği ralli etaplarında takımın genç pilotu Kalle Rovanperä üçüncü olarak podyuma çıktı.

FIA Dünya Ralli Şampiyonası’nın bir ayağı olarak ilk kez gerçekleştirilen Ypres Rallisi’nde tüm pilotlar arasında yakın bir mücadele yaşandı. Rovanperä’nın ardından takım arkadaşları Elfyn Evans dördüncü ve Sébastien Ogier beşinci sırayı aldılar.

Ardennes bölgesinin virajlı yollarıyla Spa Pisti’nin kombine edildiği rallide Rovanperä, Evans’ın 6.5 saniye önünde yarışı podyumda tamamladı. Bununla birlikte güç etabı’nda Ogier, en iyi ikinci zamana; Rovanperä dört ve Evans ise en iyi beşinci zamana imza attı. Böylece takıma ekstra puanlar kazandırdılar.

Bu sonuçlarla birlikte Ogier, 162 puanla Pilotlar Şampiyonası liderliğini sürdürürken Evans 124 puanla ikinci sırada yer aldı. TOYOTA GAZOO Racing de Markalar Şampiyonası’nda 41 puan farkla ilk sıradaki yerini korudu.

Yarışı değerlendiren takım kaptanı Jari-Matti Latvala, sürücüler arasında yakın bir mücadele yaşandığı ifade ederek “Sonuç olarak Rovanperä harika temposuyla ralliyi podyumda tamamladı. Tüm pilotlarımız hafta sonu boyunca iyi bir iş çıkardı ve şampiyona için önemli puanlar toplamayı başardık.” dedi.

Ralliyi podyumda tamamlayan Kalle Rovanperä ise yakın mücadeleden keyif aldığını belirterek sonuçtan memnun olduğunu ifade etti.

Ypres Rallisi’nin ardından takımlar 2013’ten bu yana ilk kez takvime dönen Yunanistan’daki Acropolis Rallisi’nde mücadele edecekler. Ralli etapları engebeli ve kayalık yollarıyla efsanevi bir üne sahip. Bu zorlu etaplar hem otomobilleri hem de pilotları zorlu bir sınavdan geçirecek.

Zer, The Stevie Awardstan 10 ödülle döndü

The Stevie Awards tarafından düzenlenen 

The International Business Awardsta (IBA) ödüller sahiplerini buldu. 

Türkiye’nin lider satın alma ve tedarik zinciri yönetimi şirketi Zer, başvurduğu 10 kategorinin tamamından ödülle döndü. Zer, kurumsal ürün ve hizmetler kategorisinde yılın en iyi şirketi seçildi. 

Dünya çapında şirket ve profesyonellerin başarılarını ödüllendirmek ve bu başarıların kamuoyunda tanınmasını sağlamak amacıyla bu yıl 18’inci kez The Stevie Awards tarafından düzenlenen The International Business Awards (IBA) ödül programının kazananları açıklandı. “İş Dünyasının Oscarları” olarak kabul edilen The Stevie Awards’ta Koç Topluluğu şirketlerinden Türkiye’nin lider satın alma ve tedarik zinciri yönetimi şirketi Zer; 3 altın, 4 gümüş ve 3 bronz olmak üzere toplam 10 ödülün sahibi oldu.

“Vizyonumuz adına ne kadar doğru adımlar attığımızın uluslararası takdiri”

Konuya ilişkin açıklamada bulunan Zer A.Ş. Genel Müdürü Mehmet Apak, “Türkiye’nin ilk ve en büyük satın alma şirketi olarak uzman kadromuz, inovatif çözümlerimiz ve geniş tedarik ağımızla, kurumsal tedarik ve satın alma alanlarında 18 yıldır faaliyet gösteriyoruz. Zer olarak, Stevie İş Ödülleri’ne (The International Business Awards) bu yıl yaptığımız 10 başvurunun 10’unda ödüle layık görüldük. Zer büyük bir potansiyele sahip, bu ödüller önümüzdeki dönemde daha büyük başarılara imza atacağımızın bir göstergesi” dedi.

Zer yılın en iyi şirketi seçildi

Zer, bu yıl ilk kez katıldığı programda başvurduğu 10 kategoriden de ödülle döndü. Kurumsal şirketler ile tedarikçiler arasında köprü görevi gören, 20 bini aşkın tedarikçisiyle satın alma ve tedarik zinciri yönetiminde optimum maliyet, güvenilirlik, izlenebilirlik ve etkin kaynak kullanımını sağlayan Zer, “Kurumsal Ürün ve Hizmetler” kategorisinde “Yılın En İyi Şirketi” seçilerek altın ödüle layık görüldü. Şirket, ayrıca “Satış ve Gelir Yaratma Başarısı” kategorisinde gümüş, “Farklılaşmış Hizmetler” kategorisinde bronz ödül aldı.

B2B e-ticaret platformu ZerOnline altın ödüle layık görüldü

Zer’in pandemiyle birlikte gelişmiş kullanım özellikleri ile şirketlerin kullanımına sunduğu ve teknik endüstriyel malzemelerde 500 binin üzerinde ürünü online siparişe açan B2B e-ticaret platformu ZerOnline ise endüstriyel ürün ve hizmetler alanında dünyanın en iyisi seçilerek altın ödülün sahibi oldu. Platform, e-ticaret çözümleri ve B2B çözümler alanlarında gümüş ve tedarik zinciri çözümleri alanında bronz ödüle layık görüldü.

Çevre programına altın ödül

Zer’in müşteri ve tedarikçilerinden oluşan geniş ekosisteminde, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının 12.maddesi olan sorumlu tüketim ve üretim konusunda farkındalık yaratmak amacıyla başlattığı Hayalimiz Benzer İş Birliği Programı da altın ödül kazandı. Hayalimiz Benzer, Çevre Programları kategorisinde Avrupa’nın En İyisi seçilerek altın ödülün sahibi olurken, “Çevreyle İlgili İletişim ve Farkındalık Çalışmaları” kategorisinde gümüş, “Sosyal Sorumluluk” kategorisinde ise bronz ödül kazandı.

KONYA EKONOMİSİNE CANSUYU AKİTEK’TEN

Türkiye’nin Akıllı Teknolojiler Merkezi’ne sahip tek üniversitesi olan Konya Ticaret Odası (KTO) Karatay Üniversitesi yoğun AR-GE odaklı mühendislik eğitimi ile ilklere imza atmaya devam ediyor. Akıllı Teknolojiler Merkezi (AKİTEK) Proje Yöneticisi Dr. Öğr. Üyesi Barış Samim Nesimioğlu, AKİTEK ile ilk başta Konya ekonomisine ve istihdamına, akabinde ülke ekonomisi için önemli bir katkı sunacağını belirtiyor.

Konya’nın, tarım makineleri alanında Türkiye’de öncü iller arasında olması dolayısıyla Konya Ticaret Odası (KTO) Karatay Üniversitesi akademisyenleri tarafından yapılan talep analizi çalışmaları sonuç buldu. AKİTEK projesinin başlangıcının talep analizi noktasında yoğunlaştığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Barış Samim Nesimioğlu, “Dünya Bankası’nın verilerine göre 1970 yılından bu yana dünya nüfusu 2 katına çıkmıştır. Ancak ekilebilir arazilerde artış bu oranla paralel olmamakla beraber sadece yüzde 25 artış göstermiştir. Yani, birim tarım alanıyla daha fazla insanı doyurmak zorunda olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmekteyiz.” açıklamalarına yer vererek bu konunun çözüm yolları hakkında da bilgilendirmeler yaptı. Proje Yöneticisi Dr. Öğr. Üyesi Barış Samim Nesimioğlu, konvansiyonel yani klasik tarım anlayışını terk edip yenilikçi teknolojiler ortaya koymanın önemini vurgulayarak; “Günümüzdeki birim tarım alanından daha fazla verimlilik alma amacını hedefleyen tarım platformu, Tarım 4.0 olarak adlandırılıyor. Bunun temelleri 1990’lı yılların sonunda uydu pozisyonlama sistemlerinin sivil halka açılmasıyla hassas tarım olarak başlamış, bugün ise bu durum Tarım 4.0 terimi ile ifade edilmektedir. Dolayısıyla sektördeki trend giderek akıllı tarım makinalarına olan ihtiyacı arttırmıştır. Bu teknolojiler sayesinde geliştirdiğimiz projenin; birim alandan tarımdaki verimliliği arttırarak ekilebilir alanlarımızdan daha fazla mahsul elde etme, onları daha verimli kullanma, girdi maliyetlerini azaltma ve daha sürdürülebilir tarım ortaya koyma konusunda uzun vadede çok yönlü etkileri olacaktır.” ifadelerine yer verdi.

Avrupa Birliği’nden 5 Milyon Euro Fon Desteği Alan Proje “AKİTEK”
AKİTEK’in kurulma sürecinden bahseden Dr. Öğr. Üyesi Barış Samim Nesimioğlu, “Akıllı teknolojilerle donatılmış tarım ekipmanları üretimindeki eksilikleri tespit edip, bunların hepsine tek tek çözüm önerisi hazırladık. Bu çözüm önerilerimiz ile Konya’yı muazzam bir merkez kazandırma projesine dönüştürmeyi hedefleyerek Avrupa Birliği’ne ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na sunduk ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı otoritesinde yürütülen Rekabetçi Sektörler Programı altında bu projeye yaklaşık 5 milyon Euro tutarında bir fon almaya hak kazandık.” şeklinde konuştu.

AKİTEK’ten İki Ayrı Yetenek: “Prototipleme ve Doğrulama”
AKİTEK Proje Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Barış Samim Nesimioğlu, merkezin bilhassa prototipleme ölçüm ve test anlamında yeteneğinin çok yüksek seviyede olduğunu vurgulayarak; “Merkezimizde prototipleme yeteneğimizi, mekanik ve elektronik prototipleme olarak 2 alt kategoriye ayırabiliriz. Mekanik prototipleme yeteneklerimiz çerçevesinde, gerçeği ile birebir mekanik özellikleri sergileyebilen fakat çok farklı malzemelerden oluşan hem plastik hem metal baskı üretebileceğimiz teknolojik 3 boyutlu yazıcılarımız mevcuttur. Elektronik prototipleme alanında ise fikirden prototiplemeye uzanan elektronik baskı devre gerçekleştirebileceğimiz tüm cihazlarımız bulunmaktadır.” dedi. Hassas ölçüm cihazlarının önemine de değinen Dr. Öğr. Üyesi Nesimioğlu, “Test, ölçüm ve doğrulama kısmında ise daha ziyade elektronik yeteneklerimiz ön plana çıkıyor. Burada, hassas ölçüm cihazlarımız, 50 GHz frekansına çıkabilen sinyal spektrum analizörümüz ve vektör network analizörümüz bulunmaktadır. Aynı zamanda da elektronik bazlı ekipmanların elektro-manyetik testlerini yapabileceğimiz bir yankısız odamız vardır.” sözlerine yer verdi.

Türkiye’de Tek: AKİTEK

Dr. Öğr. Üyesi Barış Samim Nesimioğlu, “Türkiye’de, saydığımız yetenekleri teker teker icra eden az sayıda kıymetli merkez bulunmasına rağmen, bir AR-GE projesinde ihtiyaçlar dahilinde bütüncül olarak tüm bu prototipleme, test ve doğrulama hizmetlerini bir arada sunan başka merkez yok. Dolayısıyla KTO Karatay Üniversitesi olarak Akıllı Teknolojiler Merkezi’nde öncelikle Konya Bölgesine daha sonra ise tüm Türkiye’ye birden çok bileşenin bir arada bulunduğu etkileşimli bir merkez vadediyoruz. Amacımız, ulusal çapta bilinen ve Türkiye’de belli birtakım işler başararak mantalitesini oturtmuş, AR-GE denince akla gelen merkezlerden birisi olmak. Daha uzun vadede ise odağı çerçevesinde uluslararası projeler yürüterek Türkiye dışında da akla gelen öncü bir merkez olmayı hedefliyoruz.” şeklinde konuştu.

AKİTEK’in Kapısı Tüm Üretim Endüstrisine Açık

AKİTEK’in finansal sürdürülebilirliğini sağlayarak büyümeyi gaye edindiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Nesimioğlu; “Yapacak çok şeyimiz var. İlki belli başarılar elde edip sürdürülebilirliğimiz sağlamak. Sonrasında ise yeteneklerimizi arttırmak büyük önem taşıyor. Talebe bağlı olarak ya cihazlarımızın sayısını arttıracağız ya da bu taleplere istinaden ekipman parkımızı sürekli geliştirme gayreti içerisinde olacağız. Akıllı Teknolojiler Merkezi’nin temel noktası tarım makinaları gibi gözükse de kapımız tüm üretim endüstrisine açık. Biz tarım makinaları alanında bir AR-GE merkezinden fazlası olacağız. Tarım makinalarını dönüştürmek, tarım 4.0 ile alakalı ekipman üretmek konusunda farklı bir çağ açmak için bu merkezi kurduk. Fakat diğer üretim kollarında faaliyet gösteren üreticilerimizin de AR-GE projelerinde onların çözüm ortağı ve hizmet sağlayıcısı olacağız. Başka bir ihtiyaçları olduğunda sonuna kadar yanlarında olmak için azami gayret sarf edeceğiz.” diyerek bütün sektöre güvence verdi.

“AR-GE Deneyimi ile Mezun Olmuş Öğrenciler Yetiştireceğiz”
Oluşturulacak istihdam ve mevcut üreticileri daha bilgili hale getirme konusunda da faaliyet göstereceklerini söyleyen Nesimioğlu, “Projemiz kapsamında hali hazırda sanayide çalışan beyaz ve mavi yakalı personelin akıllı teknolojiler hususunda daha bilgili hale gelmesi, önceliklerimiz arasında yer almaktadır. Mevcutta tarım makinaları üreticilerimizde çalışan mühendislerimize çok sayıda eğitim vermek çözüm kurgularımız arasındadır. Diğer yandan KTO Karatay Üniversitesi’nde AR-GE proje kültürünü bilen, akıllı tarım makinaları sektöründe çalışıp direkt çıktı verebilecek yetenekli öğrenciler yetiştirerek fark yaratacağız. Bilhassa lisansüstü eğitim alan öğrencilerimizin tezlerini burada kurgulayacağımız projelere mümkün mertebe entegre etmeyi planlıyoruz. Lisans son sınıf öğrencilerimizi de bu merkezle özdeşleşmiş projelerde çalıştırarak, sektöre hedef odaklı ve akıllı tarım makinalarının geliştirildiği AR-GE projelerinde deneyimi olan insan kaynağı yetiştirmeye gayret edeceğiz. Nitelikli personel istihdamından tutun birlikte yapacağımız pilot projeler ile Konya’nın dünyadaki trendlere uygun akıllı teknolojilerle donatılmış tarım makinaları üretebilme yeteneğini artırmaya katkıda bulunacağız.” ifadelerinde bulundu.

Hilti’den geleceğin dayanıklı binalarını bugünden inşa eden teknolojiler

Dünyanın en aktif fay hatları üzerinde konumlanan Türkiye’de yapı stoğunun önemli bir kısmı riskli grupta yer alıyor ve nüfusun yüzde 98’lik bölümü deprem olasılığı yüksek lokasyonlarda yaşamını sürdürüyor. Bu durum hem yeni binaların inşasında hem de mevcut yapıların güçlendirilmesinde inşaat teknolojilerinin önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Yaşanacak olası bir depremde can ve mal kayıplarının önüne geçmek ve domino etkisi yaratacak diğer kaza risklerini minimize etmek için ilgili standartların sağlanması ve düşük yapı kalitesinin engellenmesi büyük önem taşıyor. İnovasyon çalışmaları ve ileri teknolojisi ile inşaat sektörüne yüksek katma değerli çözümler sunan Hilti, bu noktada geliştirdiği ürün ve ekipmanlarla yapı güvenliğine destek olarak sektörün dönüşümüne öncülük etmeyi amaçlıyor. 17 Ağustos Marmara Depremi’nin yıldönümü kapsamında açıklamalarda bulunan Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan, Türkiye’deki deprem gerçeğine ve yapı güvenliğine dikkat çekerek Hilti’nin deprem konusundaki çalışmalarını anlattı.

Barınma, sağlık, endüstri, eğitim gibi ihtiyaçların karşılandığı konutlar, işyerleri ve kamu binaları başta olmak üzere tüm yapıların kaliteli malzemelerle inşa edilmesi, deprem riski göz önüne alındığında 21. yüzyılın en önemli gerçeğine dönüşüyor. Bu hassasiyetle hareket eden Hilti, geliştirdiği inovatif ürünler sayesinde kayıpları azaltmak üzere Ar-Ge’ye ciddi miktarda yatırım yaparak yeni teknolojilere ve patentli sistemlere imza atıyor. Binaların depreme dayanımını test etmek için kullanılan donatı tarama cihazlarından sismik dübellere, deprem kuşaklarında konumlanan yapılara özel boru, kablo tavası ve hava kanalı destek sistemlerinden filiz ekim ekipmanlarına kadar geniş ürün portföyüyle depremin yıkıcı etkilerine karşı etkin rol aldıklarını belirten Hilti Türkiye Pazarlama Direktörü Özgecan Işıltan, binaların sağlamlığını maksimize ederek bireylerin güvenli yaşam alanlarına sahip olmalarını hedeflediklerini vurguladı. İnşaat teknolojilerinin depreme karşı dayanıklı yapılaşmada büyük önem taşıdığını ifade eden Özgecan Işıltan, Hilti’nin hem inovatif ürünleri hem de yer aldığı projelerle kentsel dönüşümün bir parçası olduğunu söyledi.

“STK, yerel yönetim ve üniversite iş birliklerini önemsiyoruz”

Ülkemizde periyodik olarak gerçekleşen irili ufaklı depremler karşısında bütüncül bir perspektif belirlediklerini söyleyen Işıltan; “Türkiye aktif fay hatları üzerinde yer alması nedeniyle birçok kez deprem felaketi yaşayarak tarifi zor acılara tanıklık etti. Bu durum toplumumuzun bir kısmında deprem farkındalığını artırsa da hala kat etmemiz gereken uzun bir yol var. Hilti olarak inovatif ürünlerimizin yanı sıra yaptığımız iş birlikleriyle de deprem konusundaki farkındalığı daha da artırmayı hedefliyoruz. Bugüne kadar Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) koordinasyonu ile yürütülen yeni deprem yönetmeliği çalışmasına kendi alanımızla ilgili katkı sağladık.Mevcut yapıların incelenmesi için yerel yönetimlerle ve düşük dayanımlı betonların güçlendirilmesi projelerinde İTÜ ile yol aldık. Kaliteli bina inşasına katkı sağlamak için özellikle deprem ve kentsel dönüşüm konusunda sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları ile ortak çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.

“Binaların röntgenini çekerek depreme karşı zamanla olan yarışımızı hızlandırıyoruz”

Depremin ülkemiz için göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek olduğuna dikkat çeken Işıltan; “Bu gerçeğin yarattığı riskleri en aza indirmek için mevcut yapılarımızın deprem performansını çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Deprem karşısında hazırlıklı olmak için elimizdeki eski yapı stoğu durumunu hızlı bir şekilde değerlendirip aksiyon almak çok önemli. Bu noktada Hilti olarak geliştirdiğimiz PS 300 Donatı Tarama Cihazı, ihtiyacımız olan hızı sağlayarak adeta binaların röntgenini çekiyor ve deprem performansı analizi için yapıların deprem dayanıklılığını belirliyor. Ülkemizdeki yapı stoğunun riskli grupta yer aldığı düşünüldüğünde; çok daha güvenilir, kesin ve hızlı sonuçlar veren bu sistem zamanla olan yarışımızda bize büyük avantaj sağlıyor. Elde ettiğimiz veriler binaların dönüştürülme sürecinde sektörün değer zincirindeki her bir halkayı büyük oranda güçlendiriyor.” diye konuştu.

Yenilikçi teknolojiler bina güçlendirme projelerinin amiral gemisi

Deprem bölgesi olan ülkemizde orta hasarlı güçlendirme projelerinde kaçınılmaz olarak filiz ekim kullanıldığını söyleyen Işıltan; “Mevcut bir binanın kullanım amacına uygun olarak yeterli yapı güvenliğine ulaşması adına binanın taşıyıcı sistemlerinin iyileştirilmesi çok önemli bir kriter. Bu noktada filiz ekiminde yeni tasarım metodu olan EOTA TR069, daha önce yönetmelik kapsamında olmayan filiz ekim işlerini kapsıyor ve binanın dayanıklılık performansının iyileştirilmesinde etkili bir rol üstleniyor. Bu bağlamda pazara bu yıl sunduğumuz EOTA TR069’a uyumlu RE500 V4 ve HY200 V3 kimyasal ankrajlar ile güçlendirme projelerine önemli bir katma değer sunmayı hedefliyoruz.” dedi.

Deprem, domino etkisi yaratarak diğer kazaları beraberinde getiriyor

Depremde can kaybının yalnızca bina çökmesi sebebiyle yaşanmadığını vurgulayan Işıltan; “Geçmişte incelenen spesifik depremlerde can kaybı nedeni olarak yaklaşık yüzde 10 oranında yapısal olmayan nedenler gösteriliyor. Yani elektrik tesisatı, asansör, dış cephe gibi yapı elemanlarını sabitleyen dübellerin ve taşıyıcı sistemlerin de yeterince sağlam olmaması, deprem anında kazalara yol açarak can ve mal kayıplarına sebep olabiliyor. Bu kapsamda depremin olası hasarlarını azaltma hedefiyle hayata geçirdiğimiz yapı elemanlarını sabitleyen dübellerimiz, Türkiye’nin de içinde bulunduğu en zorlu deprem kuşağı göz önüne alınarak verilen C2 sismik onayına sahip. Küçük bir inşaat malzemesi gibi görünen dübeller, aslında ilgili elemanların yapıya sağlıklı bir şekilde sabitlenmesini sağladıkları için hayati önem taşıyor. Dolayısıyla C2 sismik onaylı dübellerin yapıların vazgeçilmez bir unsuru olarak yaygınlaşması gerekiyor. Avrupa Teknik Onay Organizasyonu (EOTA) tarafından verilen C2 sismik onaylı dübellerin üretimini gerçekleştiren ilk firmalardan biri olarak binaların güçlendirilmesinde bu dübellerin yasal zorunluluk olmasını destekliyoruz. Buna ek olarak deprem esnasında doğalgaz ve elektrik kaçağı gibi sebeplerle gerçekleşebilecek yangınlara karşı pasif yangın durdurucu ürünlerin kullanılması önem arz ediyor. Bu önlemler alınmadığı takdirde, olası bir deprem anında bina içinde gerçekleşen bir kaza adeta domino taşı etkisiyle diğer pek çok kazayı da tetikliyor. Hilti Pasif Yangın Durdurucu ürünleri, yangın esnasında dört saate kadar alev, duman ve zehirli gazların yayılmasını engellediği gibi yangının çıktığı yerde hapsedilmesine yardımcı oluyor.” diyerek sözlerini tamamladı.

Viatris Türkiye’nin Ülke Müdürü Okan Güner oldu
Okan Güner, Kasım 2020’de Mylan ve Pfizer’in bir bölümü olan Upjohn’un birleşmesi ile kurulan yeni küresel sağlık şirketi Viatris’in Türkiye Ülke Müdürü olarak atandı. Viatris Türkiye, 500’den fazla çalışanı ve kardiyoloji, üroloji, ağrı ve merkezi sinir sistemi alanlarında yüksek kaliteli ilaçlar üreten üretim tesisi ile güçlü bir yerel ayak izine sahip.
Ağırlıkla Pfizer olmak üzere, yaklaşık yirmi yıllık bir sektör deneyimine sahip olan Okan Güner, Avrupa Birleşik Pazarları (İsviçre, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Slovakya) Bölge Liderliği’nin ardından, en son Pfizer’in bir bölümü olan Upjohn biriminin Türkiye ve Rusya Genel Müdürlüğü’nü üstlendi.
Viatris’in küresel portföyü, küresel olarak tanınan markalar, kompleks jenerik ve markalı ilaçlar, büyüyen bir biyobenzer portföyü ve reçetesiz satılan çeşitli tüketici ürünleri dahil olmak üzere hem bulaşıcı olmayan hem de bulaşıcı hastalıkları kapsayan çok çeşitli terapötik alanlarda 1.400’den fazla onaylanmış molekülden oluşuyor. Yaklaşık 40.000 kişilik küresel iş gücüne sahip Viatris’in merkezi ise ABD’de yer alıyor.
Viatris, Türkiye’de faaliyetlerini Meda Pharma İlaç San.ve Tic.Ltd.Şti ve Pfizer İlaçları Ltd.Şti (Viatris Inc.’in bir yan kuruluşu) olmak üzere iki ayrı kuruluş altında yürütmektedir.

YATIRIMLAR DEVAM EDİYOR FUARLAR TİCARETTEKİ ETKİNLİĞİNİ SÜRDÜRÜYOR
Hepimizin bildiği gibi pandemi dönemi birçok sektörü olumsuz yönde etkiledi. Fuarcılıkta bir dönem olumsuz etkilenen sektörlerin arasındaydı. Buna rağmen ticaretin kalbi fuarlarda atmaya devam ediyor. Yakın zamanda İstanbul ve farklı şehirlerde gerek katılımcı gerek ziyaretçi çalışmalarımız için yaptığımız fuar ziyaretlerinde yoğun katılım olduğu gözle görülür durumdaydı. Firmaların ve ziyaretçilerin fuarlara olan güveninin çok yüksek olduğunu görmek bizleri de bir kez daha umutlandırdı. Gerekli tüm tedbirlerin uygulandığı fuarlar ticaretin en güvenli ve en verimli buluşma noktası olmaya devam ediyor.
18 – 21 Ocak 2022 tarihleri arasında gerçekleştireceğimiz 32. Uluslararası Anfaş Hotel Equipment Fuarı ve 28. Uluslararası Anfaş Food Product Fuarı için yaptığımız ikili görüşmeler neticesinde çok sayıda olumlu tepkiyle karşılaştık. Verimli geçmekte olan turizm sezonu ile birlikte firmalar doğru ziyaretçi ve alıcılarla buluşmak için sabırsızlanıyor.
Pandemi döneminde bile turizm yatırımları hız kesmeden devam etti. Haziran ayında komple yeni otel yatırım öngören 9 proje için teşvik belgesi verildi. Yılın ilk yarısı (Ocak-Haziran) döneminde teşvik belgesine bağlanan komple yeni otel proje sayısı 53 oldu. Resmi Gazete’ de yayımlanan tebliğe göre, teşvik belgesine bağlanan projeler ile yapılması öngörülen otellerde toplam 3.915 yatak kapasitesi olacak.
Buna bağlı olarak önümüzdeki sezon için daha çok yatırım ve daha çok iş potansiyeli beklenmekte. Sizlerde vakit kaybetmeden HO-RE-CA sektörünün en büyük buluşma noktası olan Anfaş – Uluslararası Fuar Ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek olan 32. Uluslararası Anfaş Hotel Equipment Fuarı ve 28. Uluslararası Anfaş Food Product Fuarı’nda yerinizi almayı unutmayın.