Ekonomi-teknoloji haberleri (11.01.2020)

Pandemide 10 Milyondan Fazla Yeni Sosyal Medya Hesabı Açıldı

Pandemide sosyal medya kullanımı artarken, Türkiye 10 milyonu aşkın yeni sosyal medya kullanıcısıyla Avrupa ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaya başladı.

Londra merkezli sosyal medya kuruluşu We Are Social’ın pandemiyle geçen Ocak-Eylül 2020 dönemi araştırmasına göre, Türkiye’de en fazla kullanıcısı olan sosyal medya mecrası Instagram. Ocak-Eylül 2020 döneminde Instagram hesabı sayısı 6 milyon artarak 44 milyona çıktı. Türkiye, ABD’nin lider olduğu Instagram dünya sıralamasında altıncı, Avrupa’da da Rusya’nın ardından ikinci sırada yer alıyor.

Instagram’ın ardından Türkler en fazla ilgiyi Facebook’a gösteriyor. Son dönemde gençler tarafından çok fazla tercih edilmediğinden birçok ülkede üye kaybı yaşayan Facebook, Türkiye’de üye sayısını korudu. Türkiye, 2020’nin ilk 9 ayında değişmeyen 37 milyon Facebook kullanıcısı ile dünya sıralamasında onüçüncü, Avrupa’da ise İngiltere’nin ardından ikinci sırada bulunuyor. Facebook dünya sıralamasında lider Hindistan.

2020’nin ilk üç çeyreğinde Twitter kullanıcısı Türklerin sayısı da 1 milyon 650 bin artarak 13 milyon 450 bine çıktı. ABD’nin lider olduğu dünya sıralamasında Türkiye altıncı sırada yer alıyor. Avrupa sıralamasında ise İngiltere’nin ardından ikinci sırayı Türkiye alıyor.

SNAPCHAT, LINKEDIN’İ GEÇTİ

Snapchat, pandemi döneminde 2 milyon yeni kullanıcı kazanarak Türkiye’de Linkedin’i geçti. Türkiye, 9,7 milyona ulaşan üyesiyle dünya Snapchat sıralamasında onuncu sırada yer aldı. Dünya listesinde lider ABD. Avrupa’da ise Türkiye’nin önünde Fransa, İngiltere ve Almanya bulunuyor.

We Are Social’ın araştırmasına konu ettiği bir diğer sosyal medya mecrası ise Linkedin. Türkiye’de Linkedin kullanıcısı sayısı pandemide 1,1 milyon artarak 9,5 milyona ulaştı. ABD’nin lider olduğu dünya sıralamasında Türkiye ondördüncü, Avrupa sıralamasında ise İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Almanya’nın ardından altıncı sırada yer alıyor.

İLK KEZ DÜNYA NÜFUSUNUN YARISINI GEÇTİ

We Are Social, söz konusu araştırmasında Youtube, Whatsapp, Messenger, Tiktok gibi popüler sosyal medya mecralarında sadece dünya genelindeki kullanıcı sayılarını paylaştı, ülkeler ayrıntısına yer vermedi.

Araştırmaya göre, 2020’nin ilk 9 aylık sürecinde dünyadaki toplam sosyal medya kullanıcısı sayısı 453 milyon artarak 4,14 milyara ulaştı. Bu dönemde sosyal medya kullanıcı sayısı ilk kez dünya nüfusunun yarısını geçerek yüzde 53’e çıktı. Youtube ve Whatsapp’ın kullanıcı sayısı 2’şer milyar, Messenger’ın 1,3 milyar, Tiktok kullanıcısı da 689 milyon oldu.

TÜRKİYE E-TİCARETTE DÜNYA ORTALAMASINA YAKLAŞTI

16-64 yaş grubunu kapsayan araştırmada, son bir ay içinde online alışveriş yapanların oranları da ortaya konuldu. Türkiye’de bu oran yüzde 71 olarak belirlendi.

Türkiye’nin ilk para iadeli alışveriş sitesi Avantajix.com’un kurucu ortağı Güçlü Kayral, araştırmayı değerlendirirken, kısıtlamalarla geçen, evden çalışmanın yaygınlaştığı pandemi döneminde insanların uyku dışında neredeyse günün tamamını bilgisayar ve televizyon başında geçirdiğine dikkati çekti.
Pandeminin alışveriş alışkanlıklarını da büyük ölçüde değiştirdiğini anlatan Kayral, “E-ticaret yapanların dünya ortalaması yüzde 74. Türkiye’de 2019 sonunda yüzde 60 civarı olan bu oran pandemide yüzde 71’e çıkarak dünya ortalamasına yaklaştı. E-ticaretin yaygınlaşmasında sosyal medyanın da büyük rolü var. Türkiye’de 54 milyon sosyal medya kullanıcısı var ve bu kişiler her gün ortalama 2-3 saat sosyal medyadalar. E-ticaret siteleri bu potansiyeli kullanmak için sosyal medya reklamlarını yoğunlaştırdılar. Artık birçok şirket, sosyal medyayı doğrudan satış aracı olarak da kullanıyor” diye konuştu.

Çalışanların tercihi değişti

– Endüstri Radyo’da Çetin Ünsalan’ın sunduğu Reel Piyasalar programında soruları yanıtlayan Peakup Genel Müdür Yardımcısı Kadircan Toprakçı, artık çalışanların daha inovatif olmayı tercih ettiğini ve şirketlerde rahat bir ortamın bulunmasını istediklerini söyledi.

2020 yılının dijitalleşme açısından birbilinç ve farkındalık yarattığını söyleyen Toprakçı, pandemi süreciyle birlikte evden çalışma sürecinin başlamasının önemli olduğunu ve bir dönüm noktasıolduğunu belirtti.

“ARANILAN ÖZELLİKLER DEĞİŞTİ”

İnsan kaynakları yönetiminin işe alım ve işe alımdan sonra nasıl yön verileceği konusunda iki alanda incelenebileceğini belirten Toprakçı, pandemi nedeniyle yüz yüze mülakatlara ara verilmesiylebirlikte mülakat stilleri açısından aranılan özelliklerin değiştiğini söyledi.

Endüstri Radyo’ya konuşan Toprakçı, “Önceden personellerde teknoloji okuryazarlığı seviyesinde bir şeyler ararken şimdi kişinin o teknolojiyi nasıl kullandığı, nasıl fayda ürettiği ile alakalı bir adımsonrasına bakmaya başlıyoruz.” dedi.

“ŞİRKET ORTAMINDA ESNEKLİK BEKLENİYOR”

Kişilerin artık inovatif ve yaratıcı olmayı tercih ettiklerini belirten Toprakçı, çalışanlara şirket ortamında esnekliğin tanınmasının beklendiğini ve işe alım sürecinde bile bu sorularla beklentileri karşılıklı olarak iyi belirlemek gerektiğini söyledi.

Toprakçı, “İki şekilde işe alımları ele almak lazım. Bir tanesi beklediğimiz yetenek setleri diğeri ise işe aldığımız pozisyonların değişmesi. Artık geçmişte konuştuğumuz bazı pozisyonlar için çalışan almaz, yeni roller açar ve onları alırız konumdayız diyebiliriz.” dedi.

Yöneticilerin temel sorumluluğunun o çalışanların ellerinden gelen tüm potansiyeli sergiliye bilmeleri için uygun ortamı yaratmaktır diyen Toprakçı, “Burada asıl işi yapanın çalışan olduğunu düşünürsek onlar için uygun ortamı sağlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla çalışanların işe alımı sırasındaki farklılıklar ve beklentiler de bir partnerlik ilişkisinden öte bir aile gibi olmalı çünkü hepimiz aynı ortamda birbirimizi görmesek de orada olduğumuzu biliyoruz ve destek olacağız.”ifadelerini kullandı.

“EKİP DUYGUSU ÖN PLANA ÇIKTI”

Toprakçı, “Bugün dünya ekseninde başarılı olan şirketlere baktığımız zaman daha küçük ekipler ve birbiriyle iletişimi yoğun olan kişiler olduğunu görüyoruz. Ekip duygusunun ön plana çıktığı bir tutum sergileniyor. İşe alım sırasında da insanların belki teknik yetkinliklerine hala bakıyoruz ama bir taraftan da iletişim ön planda oluyor.” dedi.

Toprakçı, çalışanın ekip arasında sergilediği tutumun da insan kaynakları yönetimi açısından dikkat edilen bir konu olduğunu sözlerine ekledi.

AMACIMIZ TÜM DÜNYA İLE TİCARET

Anadolu Aslanları işadamları Derneği (ASKON) Kayseri başkanlığı, Kayseri Sanayi Odası’nı ziyaret etti. Ziyarette ekonomiye dayalı uluslararası ilişkileri artması gerektiği belirtildi.

ASKON Kayseri Başkanı Ali Özcan, ihracat yapılan ülkelerin artmasını istediklerini söyledi. Özcan, “Geçtiğimiz sene bir girişimde bulunarak Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) görevler üstlendik. Amacımız Kayseri’nin dünya ile daha iyi bir ticaret yapabilmesi idi. Belirli ülkelerle gelişmiş bir pazar altyapısı Kayseri için mevcut. Ancak herkesin bildiği ülkelerin dışına çıktığımızda maalesef çok az sayıda ticaret olduğunu görüyoruz. Biz ilk adım olarak Baltık ülkeleri ile iş geliştirme toplantılarına başladık. Pandemi etkisiyle uluslararası fuarların ve ziyaretlerin azalması doğrultusunda bizde internet üzerinden bir program icra etmek üzere düğmeye bastık. Amacımız tüm Dünya ile ticaret yapmak. Bu doğrultuda ilk programımızda Letonya ile bu ay sonuna bir buluşma tertip ediyoruz. Bugün Kayseri ayağını tamamlamak üzere Kayseri Sanayi Odası başkanımız Sn. Mehmet Büyüksimitci’yi ziyaret ettik. Kendileri bizi çok güzel ağırladılar, sağ olsunlar programa da katılım sağlayacaklar. Kayseri ekonomisi için gereken gayreti hep birlikte göstermeye devam edeceğiz.” açıklamalarında bulundu.

Mehmet Büyüksimitci ise ziyaret için memnuniyetini ifade ederek “Kayseri için ve güçlü bir ekonomi için elimizden geleni her zaman yapmaya devam edeceğiz. Kayseri’nin değerini ortaya çıkarmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu. Başkan Büyüksimitci Kayseri kültürünün önemine değinerek “Kayseri’nin ticaretini geliştirmeye çalışıyoruz. Ortaklık kültürünü yeniden canlandırıyoruz. Kayseri bu vesilelerle gelişiyor, büyüyor, atılım yapmaya devam ediyor”  şeklinde konuştu.

Polonez, ürünlerindeki sodyum oranını %25 azaltmayı başardı

Ocak 2021Uzmanlara göre vücudumuzun günlük ihtiyacı olan 5 gram tuzdan daha fazlasını tüketmek sağlığımız açısından oldukça zararlı. Sağlıklı beslenme alanında yaptığı Ar-Ge çalışmalarına bir yenisini daha ekleyen Polonez, bir yıllık araştırma sonucunda şarküteri et ürünlerinde bulunan sodyum oranını yüzde 25 oranda azaltmayı başardı.

Sağlıklı beslenme adına şarküteri et ürünlerinde inovatif çalışmalar yapmak ve yeni lezzetler üretmek adına 2010 yılında kurulan Polonez’in Ar-Ge departmanı yine bir ilke imza attı. Yağ oranı yüzde 1’e kadar indirilmiş, protein oranı yükseltilmiş ve glütensiz üretilebilen şarküteri et ürünlerinden sonra şimdi de ürünlerdeki sodyum oranı yüzde 25 oranda azaltıldı. 1 yıllık Ar-Ge çalışmaları sonucu öncelikle ‘’Fit Yaşam’’ ürün grubu ürünlerinde yüksek protein, düşük yağ içeren formülasyonuna ek olarak sodyum oranı da ciddi oranda azaltılmış oldu.

“Sağlıklı yaşam için gıda bilimine önem veriyor, geleneksel lezzetlerimizi yeniden formüle ediyoruz”

Şarküteri et ürünleri pazarında 34 yılı geride bırakan Polonez’in, Ar-Ge çalışmaları sayesinde sektöre birçok ilki getirdiğinin altını çizen markanın İcra Kurulu Başkanı ve Grup CEO’su Boran Uzun, “Son dönemde yaptığımız yatırımlarla birlikte güçlü bir Ar-Ge departmanı kurduk. Birçok yeniliğe ve ilke imza attık. Hazırlığını yaptığımız daha pek çok çalışma var. Amacımız, geleneksel lezzetlerimizi modernize ederek, lezzetini değiştirmeden sağlıklı beslenmeyle uygun hale getirmek, yeni lezzetler formüle etmek. Fit Yaşam ve glütensiz ürünlerimiz bunun en iyi örneğidir. Sadece %1 yağ oranlı, düşük kalorili ve yüksek protein içeriğine sahip ‘Fit Yaşam’ ürünlerimizde şimdi de sodyum oranını yüzde 25 oranında azalttık.” dedi.

“Ürün etiketlerini mutlaka okumalıyız”

“Tuz kullanımı etin korunması ve dayanıklılığın arttırılmasında kullanılan en eski yöntemdir. Ancak tuzlamanın nasıl yapıldığı kadar kullanım oranı da son derece önemli” diyen Uzun; şarküteri et ürünlerinde tuzun önemini şöyle aktardı: “Sofralarımızın eksilmez parçası olan tuz, sağlığımız için hayatımızın kilit noktasında yer alıyor. Günlük tuz ihtiyacımızın %75’ini sebze ve meyve gibi gıdalardan alırken geri kalanını soframızdaki tuzdan ve çeşitli gıdalardan alıyoruz. Sodyum, vücuttaki sıvıların dengelenmesine yardımcı olan bir mineral. Neredeyse tüm gıdalarda bulunuyor. Sağlıklı bir kişinin beslenmeyle günlük alması gereken en fazla sodyum miktarı toplam 2 gram. Bir çay kaşığı tuz 2.3 gram sodyum içeriyor; bu nedenle günde bir çay kaşığından daha az tuz tüketmek sağlık için son derece önemli.  Şarküteri et ürünleri de tuz alımında önemli bir kaynak sayılır. Bu nedenle formülasyonlarda azaltımı yoluna gidilmeli diye düşündük ve ürünlerimizin lezzetini, yapısını, formunu kaybetmeden sodyum oranını düşürmeyi başardık. Tuz et ürünlerinde bir dizi fonksiyonel özelliği geliştirir. Bu nedenle sıfır oranda tuz kullanımı mümkün değil. Ancak mümkün olduğunca azaltarak, kişinin günlük sodyum alımını dengelemek mümkün. Bu nedenle tüketicilerimizin ürün etiketlerini dikkatlice okumalarını tavsiye ediyoruz.”

BugBounter, 2021’de siber güvenlik dünyasına dair beklentilerini paylaşıyor
Yeni yılda şirketlerin siber güvenlik öncelikleri değişiyor
2020 yılındaki gelişmeler, birçok alanda büyük dönüşümlere neden oldu. Bu dönüşümlerin etkisi 2021’de de görülmeye devam edecek. Platformuna dahil olan yüzlerce siber güvenlik uzmanıyla şirketleri buluşturup uygulamalarındaki kritik açıkları etkin bir şekilde tespit eden BugBounter, yeni yılda etkisini gösterecek gelişmeleri paylaştı.
Pandeminin yarattığı birçok değişime ayak uydurulan 2020’de hibrit çalışma modelinin yaygınlaşmasıyla güvenlik planlarının da buna uyumlu hale getirilmesi gerekti. 2020’yi pandeminin neden olduğu veya hızlandırdığı trendlerle geride bırakırken şirketlerin güvenlik açıklarını bulma ihtiyacı katlanarak artmış durumda. Bugbounter.com platformuna kayıtlı yüzlerce uzman araştırmacıyla test ihtiyacını hızlı, hesaplı ve etkin bir şekilde çözen BugBounter, 2021’de siber güvenlik dünyasında yön verecek öngörülerini aktardı.
Siber güvenlik, kurumların temel harcamaları arasında daha büyük paya sahip olacak.
Şirketler, gelişmiş saldırıları belirleyici ve net yaklaşımlarla tespit eden çözümler kullanmaya önem gösterecek. Aynı zamanda siber korumaya ve siber tehditleri tespit etmeye yapılan harcamalar, önümüzdeki 6 ayın öncelikleri arasında yer alacak. Gelirleri azalan şirketlerde bile başka alanların harcamalarından kesinti yapılarak siber güvenliğe kaynak aktarıldığı gözleniyor.
Şirketler, e-posta güvenliği için başka yaklaşımlar benimseyecek.
2021’de e-posta güvenliği alanında sadece güvenilir alıcıların e-postasının ulaşmasına izin vererek taklitçi oltalama saldırılarının önüne geçebilen sıfır güven yaklaşımı öne çıkacak. Başka bir deyişle, sıfır güven yaklaşımı, sınırsız mail arasından kötü olanları belirlemek yerine sınırlı sayıdaki gerçek göndericileri seçiyor.
Sadece çalışanlar değil, tüm işleyiş uzak noktalara yayılacak.
Salgınla birlikte ortaya çıkan düşük temas ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamak için oluşan yeni iş modelleri ve özel hizmetler günlük hayatlarda yer almaya devam edecek. Tam görünürlüğün nasıl sağlanacağını ve aynı tedarik zincirindeki yeni uzak kuruluşlar arasındaki karşılıklı ilişkinin nasıl güvence altına alınacağını açıklığa kavuşturmak, kilit önem taşıyacak.
Bütçelerin azalmasıyla CIO’lar güvenlik çözümlerini tek çatı altında toplayacak.
Düşük bütçeye rağmen şirketlerin CIO’ları dijital dönüşüm yolculuklarını tamamlamak için çalışacak. Bu yüzden sistemlerin birleşmesi ve basit bir yapıya sahip olması çok önemli hale gelecek. Bu yüzden birçok hizmeti tek bir platformda buluşturan teknolojilere yönelecek.
Kurumlar uzaktan çalışmaya imkan tanıyan daha uzun vadeli çözümlere öncelik verecek.
Uzaktan çalışanları desteklemek için birbirine benzeyen VPN, VDI, DaaS gibi çözümleri tercih eden şirketler, ölçeklenme sınırına ek olarak kullanıcı deneyimi, güvenlik ve maliyet alanlarında sorunla karşılaşabilirler. Zoom, Teams, Slack gibi modern, bulut tabanlı çözümler kullanıldıkça geleneksel uzaktan erişim çözümlerinin eksikliği kendisini gösterecek.
Şirketler, siber güvenlik ve kurumsal ihtiyaçlar arasında riske göre bir denge oluşturacak.
BT ekipleri, ölçeklenebilirlik ve erişilebilirlik gibi kurumsal ihtiyaçları giderirken güçlü bir güvenliğin de olmasını sağlayacak. Yüzde 100 güvenlik sağlamak gibi gerçekleşmesi çok zor bir beklenti, yerini belirli bir düzeye kadar riski göze alma ve dayanıklılığı da buna paralel olarak artırma stratejisine bırakacak.
Sıfır güven yaklaşımının benimsenmesiyle geleneksel VPN’ler daha az kullanılacak.
Pandemi sırasında birçok şirketin tüm kurumsal BT ve güvenlik stratejilerini yeniden oluşturması gerekti. Hemen ilk aşamada monolitik VPN sunucuları hemen değiştirmeseler de şirketler zamanla kurumsal BT mimarilerinin büyük çaplı uzaktan çalışma yöntemini destekleyebileceğini gözlemleyecek. Ayrıca daha yeni protokolleri kendisine temel alan VPN’ler tercih edilecek.
Konuyla ilgili görüşlerini belirten BugBounter Kurucu Ortağı Murat Lostar, şunları söyledi: “Tüm dünya olarak çok zorlu bir yılı geride bıraktık. 2021’nin ne getireceğini bilemesek de siber tehlikelerin artmaya devam edeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yıl, özellikle hayatımıza giriş yapan uzaktan çalışma yöntemiyle siber güvenlik stratejilerinin de temelden değiştiği bir dönem oldu. Bu yıl, yaşanan değişimin yaratacağı etkileri göreceğiz. Kurumların siber güvenlik önceliklerini yeniden değerlendirerek sistemlerinde eksik veya eskiden kalan bileşenleri güncellemesi gerekiyor. Bu sırada sistemlerini de bir bütün olarak siber güvenlik uzmanlarına denetlenmesi ve bunu belirli sıklıkta yapması çok önemli. Bugüne kadar alınan sızma testleri hizmetlerinin sağladığı dönemsel faydaların yanına bug bounty programları ile sürekliliğin sağlandığı ve güvenlik testlerinin çok daha geniş bir kitle tarafından yapılabildiği yenilikçi çözümler de kurumların öne çıkan tercihi olacak.”

lexus dünyada bir ilk olan dijital aynayı türkiye’de satışa sundu

Premium otomobil üreticisi Lexus, teknolojik yeniliklerini Türkiye pazarında da sunmaya devam ediyor. Lexus, daha fazla sürüş konforu sağlayan Dijital Ayna teknolojisini elegant sedan ES ile birlikte satışa sunuyor. Dijital Ayna teknolojisi, 1 milyon 675 bin TL’lik fiyat ile hibrit ES 300h Exclusive donanımında tercih edilebiliyor. Dijital Ayna’ya sahip Lexus ES modelleri, İstanbul’daki Lexus Dolmabahçe Showroom’u ve Ankara’daki Lexus Mahall Showroom’undaki yerini aldı.

Seri üretim araçlarda dünyanın ilk Dijital Aynası olarak tanıtılan sistem, geleneksel aynaların yerine, araca dijital kameraları ve yüksek çözünürlüklü ekranları getiriyor.

Konvansiyonel aynaların yerini daha küçük kameraların almasıyla görüş açısı iyileşirken, rüzgar sesinin azalmasıyla zaten sessiz olan Lexus’un kabinini daha da sessiz hale getiriyor.

Dijital Yan Ayna Monitörü ile birlikte sürüş güvenliği ve konforu daha ileriye taşınıyor. Her türlü yol koşulunda çevreyi daha geniş açıyla ve net bir şekilde görülmesini sağlayan Dijital Aynalar, kazalara sebep olabilen kör noktayı da tamamen ortadan kaldırıyor.

Yağışlardan ve kirden etkilenmeyecek şekilde tasarlanan Dijital Aynalar, aynı zamanda kameralarında yer alan ısıtma özelliğiyle, soğuk havalarda buzlanma ve buğulanmaların önüne geçiyor. Kameralardaki parlaklık sensörü ise otomatik olarak kendisini ayarlayarak arkadan gelen aracın farlarının Lexus sürücüsünün gözünü almasını engelliyor.

Ayna yerine kamera ve yüksek çözünürlüklü ekranlar

Lexus’un geliştirdiği Dijital Aynalar, aracın dışarısına yerleştirilen şık tasarımlı kameralar ile içeride ön sütunlara yerleştirilen iki adet 5 inç’lik yüksek çözünürlüklü ekranları bir araya getiriyor.

Ergonomik tasarıma sahip sistem, sürüşün daha az baş hareketiyle gerçekleşmesine imkan tanıyor ve böylece sürücünün daha az yorulması sağlanıyor. Sürüş sırasında aracın etrafını kontrol ederken daha az baş hareketi gerektiriyor ve bu da Lexus’un hedeflediği gibi sürücü üzerindeki yükü azaltarak daha rahat bir sürüş sağlıyor.

Bununla birlikte Dijital Aynalar Park manevraları sırasında otomatik olarak hareket ederek en iyi görüş açısını sağlıyor. Ekran üzerinde yer alan referans kılavuz çizgileriyle daha güvenli sürüş ve park manevraları gerçekleştirilebiliyor.

Panasonic’in anlamlı desteğiyle AKUT, hayat kurtarırken dayanıklı tabletler kullanıyor
Dayanıklı yapısı sayesinde adeta arama ve kurtarma operasyonlarının yapıldığı zorlu koşullar için üretilen TOUGHBOOK 20, AKUT’un güvenilir ekip arkadaşı oldu. Panasonic ile AKUT arasında gerçekleştirilen işbirliğinin önemli bir parçasını oluşturan TOUGHBOOK 20 ürün bağışının AKUT arama kurtarma faaliyetlerini çok daha verimli hale getireceği vurgulandı. İşbirliğinin ilerleyen dönemlerde de devam edeceği ifade edildi.

1996 yılında kurulan ve Türkiye’nin arama kurtarma alanındaki ilk sivil toplum örgütü olan AKUT Arama Kurtarma Derneği, Panasonic’in dayanıklılığıyla tanınan TOUGHBOOK 20 İkisi Bir Arada notebook ürününü kullanmaya başladı. AKUT ve Panasonic arasında işbirliğinin kapsamı genişleyerek devam edeceği vurgulandı.
AKUT’un yeni ekip arkadaşı güven veriyor
Daha çok hayat kurtarmak için acil durumlara müdahale ederken bir ekip arkadaşı olarak tercih edilen TOUGHBOOK 20, suya, toza ve şoka karşı dayanlıklılığı ile hayat kurtaran ekiplere yardımcı oluyor. Dağlarda, enkaz altında, karda, sel ve şiddetli yağmurda, yüksek ve düşük sıcaklıklarda kısacası her türlü zor koşulda insan hayatını kurtarmaya yönelik operasyonlar yürüten ve tüm bunları karşılık beklemeden gönüllü olarak yürüten AKUT’un kritik uygulamalarda destekçisi oluyor.
AKUT Arama Kurtarma Derneği gönüllüleri, Türkiye çapında 27 ekibiyle 7 gün 24 saat her koşulda aksiyonun kalbinde görev yapmaya hazır olduğu için yeni ekip arkadaşı TOUGHBOOK 20’nin de olağanüstü güvenilir ve her türlü arazi ve hava koşuluna, suya, toza ve şoka dayanıklı olması sayesinde, tüm kritik uygulamaları aktif tutabildiği ve operasyonları şeffaflıkla yönetebilmesine destek verdiği belirtildi.
Başkan Şalcı’dan teşekkür
Gerçekleştirilen  işbirliği ile  ilgili konuşan AKUT Arama Kurtarma Derneği Başkanı Recep Şalcı, iş dünyasının ve sivil toplum kuruluşlarının dayanışmasının çok işlevsel ve anlamlı bir örnek olduğunu belirterek; “AKUT olarak Türkiye gündemine girdiğimiz 1999 Büyük Marmara Depremi’nden bu yana olanaklarımız, teknik altyapımız sürekli gelişiyor ve elbette bunu gönüllülerimizin faaliyetleri, bağışlar ve işdünyasının anlamlı destekleriyle gerçekleştiriyoruz. TOUGHBOOK 20 şaşırtıcı derecede arama kurtarma faaliyetleri için üretilmiş izlenimi veriyor. Operasyonlarımıza büyük katkısı olacağına inanıyorum. Bu işbirliğinde emeği geçen tüm Panasonic ailesi üyelerine AKUT adına teşekkürlerimi sunuyorum. İşbirliğimiz, ilerleyen dönemde genişleyerek sürecek” dedi.
Dayanıklı cihaz, hayat kurtaran süreçleri kolaylaştırıyor
Panasonic TOUGHBOOK, MIL-STD-810G sertifikasıyla arama kurtarma desteğine ihtiyaç duyulan ortamlara uygun magnezyum alaşıma sahip kasasıyla, gerekli düşme-çarpma testlerinden başarıyla geçmiş ve toza ve suya dayanıklılığı IP65 seviyesinde kanıtlanmış özelliklere sahip. Çalışırken dahi değiştirilebilen ve yaklaşık 17 saate varan pil ömrü ile her türlü zorlu koşulda arama kurtarma ekibine güvenli ve dayanıklı yüksek teknoloji sağlıyor. Gün ışığında okunabilen, eldiven ile kullanılabilen ve gerektiğinde bir tablet olarak ayrılabilen dokunmatik ekranı ise TOUGHBOOK 20’yi her türlü arazi ve hava koşuluna uyumlu hale getiriyor.

EİB, 2020 yılında 216 ülkeye ihracat yaptı

 Ege İhracatçı Birlikleri, 2020 yılında 216 farklı ihracat pazarına ulaşarak, Türkiye’ye 13 milyar 4 milyon dolar döviz kazandırdı. 103 ülkeye ihracatını artırmayı başaran EİB’in ihracatını en fazla artırdığı bölge ise yüzde 8,5 yükselişle Afrika ülkeleri oldu.

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, EİB’in 2020 ihracatında 1,4 milyar dolarla Almanya’nın birinci sıradaki yerini koruduğunu, 994 milyon dolarla ABD’nin ise ikinci sırada yer aldığını söyledi.

“Geçtiğimiz günlerde imzaladığımız STA ile ikili ticari ilişkilerimizin yeni bir yasal zemine oturduğu Birleşik Krallık, 2020’de de 825 milyon dolarla en çok ihracat yaptığımız üçüncü pazar. 736 milyon dolarla İtalya, 664 milyon dolarla İspanya, 620 milyon dolarla Hollanda, 550 milyon dolarla Fransa, 365 milyon dolarla Rusya, 330 milyon dolarla İsrail, 294 milyon dolarla Çin 2020 yılında en fazla ihracat gerçekleştirdiğimiz ilk 10 ülke arasında. Aralık ayında ülke gruplarına göre ihracatımızda dikkat çeken artışlar yaşandı. İhracatımız Aralık ayında Avrupa Birliği’ne yüzde 15, Amerika ülkelerine yüzde 34, Asya ve Okyanusya ülkelerine yüzde 25, diğer Avrupa ülkelerine yüzde 23, Eski Doğu Bloku ülkelerine yüzde 17, Serbest Bölgelere yüzde 38 artış gösterdi.”

RCEP ülkelerine ihracat artıyor

2020’nin küresel ticarette her anlamda yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu anlatan Eskinazi, 15 Asya-Pasifik ülkesinin imzaladığı RCEP anlaşmasının önemini vurguluyor.

“Dünyadaki güç dengeleri, rekabet her geçen gün değişiyor. Mevcut pazarlarımızı korumak ve büyütmek için gelişmelere adapte olmanın yollarını bulmak zorundayız. Türkiye’nin RCEP anlaşmasıyla birlikte oluşan yeni ticaret blokları içinde, atacağı adımlar ne olacak? 2021 yol haritamızı bir an önce belirlemeliyiz. İhracatımız Aralık ayında RCEP ülkelerinden Tayland’a yüzde 61, Laos’a yüzde 71, Vietnam’a yüzde 118, Malezya’ya yüzde 476, Brunei’ye yüzde 244, Singapur’a yüzde 57, Filipinler’e yüzde 102, Güney Kore’ye yüzde 73, Japonya’ya yüzde 48, Yeni Zelanda’ya yüzde 24 artış gösterdi. Bu artış trendi, 2021 yılında RCEP ülkeleriyle olan ticaretimizin daha da artacağının işareti.”

Avrupa kıtasının ihracattaki payı yüzde 52,6

Jak Eskinazi, “Asya Pasifik ülkeleriyle ticaretimizi geliştirmek istesek de ticarette en büyük ortağımız AB olmaya devam edecek. AB’ye ihracatımız Aralık ayında yüzde 15 artışla 520 milyon dolarlık hacme ulaştı. Aralık ayında 17 AB ülkesine ihracatımız artarken, EİB’in toplam ihracatında AB’nin payı yüzde 41 olarak kayıtlara geçti. 2020 yılının tamamında ise AB’ye ihracatımız 5,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2020 yılında AB’nin ihracatımızdaki payı yüzde 45, Avrupa kıtasının ihracatımızdaki payı ise yüzde 52,6 oldu. 2020 yılında 14 AB ülkesine ihracatımızı artırmayı başardık. Aynı zamanda 2020’de Ortadoğu ülkelerine 1,7 milyar dolar, Amerika ülkelerine 1,3 milyar dolar, Afrika ülkelerine 988 milyon dolar, diğer Avrupa ülkelerine 986 milyon dolar, Asya ülkelerine 941 milyon dolar, Eski Doğu Bloku ülkelerine 709 milyon dolar, Serbest Bölgelere 240 milyon dolar, Türk Cumhuriyetlerine 186 milyon dolarlık ürün satıldı.” dedi.

UTİB BAŞKANI PINAR TAŞDELEN ENGİN:

“2020 İHRACAT RAKAMLARI SÜRECİ DOĞRU OKUDUĞUMUZU GÖSTERİYOR”

Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Taşdelen Engin, 2020 yılı ihracat rakamlarını değerlendirdi. TİM rakamlarına göre geçtiğimiz Aralık Ayı’nda yakalanan tüm zamanların en yüksek aylık rakamlarının pandemi sürecinin zorluklarına rağmen Türkiye’nin geleceğine katkı koymak için çalışan ihracatçıların ve üreticilerin dirayetli ve dik duruşlarıyla sağlandığına vurgu yaptı.

UTİB Yönetim Kurulu Pınar Taşdelen Engin, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) rakamlarına göre 2020 Aralık ayında ihracat yıllık %16 artışla 17,84 milyar dolar ile tüm zamanların en yüksek aylık rakamı olurken, 2020 yılında ihracatı 169,5 milyar dolar olarak gerçekleştiğini hatırlattı.

2020 yılında yaşanan tüm zorluklara rağmen yakalanan ihracat rakamlarının sevindirici olduğunu belirten Pınar Taşdelen Engin, Türk ihracatçı ve üreticilerinin pandemi ile birlikte oluşan yenidünya düzenine hızlı adapte olmasının bu başarıdaki etkisine vurgu yaptı.

Türkiye’nin 2020 yılına hızlı bir büyüme hedefi ile başlandığını fakat dünyayı etkisi altına pandemi ile tüm dünya ekonomilerinde gidişat ve hedeflerin değiştiğini belirten Pınar Taşdelen Engin, “Nisan ve mayıs aylarındaki kısıtlamalar ile iktisadi ve sosyal faaliyetlerde ikinci çeyrekte sert bir daralma yaşandı.  Ekonomi yüzde 9,9 daraldı. Hükümet ve devlet üreticiye ve çalışan destek vermek amacıyla art arda paketler açıkladı. Tüm bu gelişmeler ve olumsuzlukların yanında sanayi üretim endeksinin yükselmesi, sanayicinin üretimden vazgeçmediğini gösterdi. 2020 yılının Eylül ayında 16 milyar 13 milyon dolar ihracat ile Cumhuriyet tarihinin en yüksek Eylül ayı ihracat rakamı yakalandı.  Aynı zamanda aylık bazda 2020 yılının en yüksek ihracat rakamına ulaşıldı. 2020 yılı ihracatımız 169,5 milyar dolara ulaştı. Bu rakamlar ihracatçı ve sanayi olarak hepimizi sevindirdi” dedi.

DÜNYA TRENDLERİNİ YAKINDAN TAKİP ETMEK ELZEM OLDU

Pınar Taşdelen Engin, ulaşılan rakamların sanayicinin üretmekten vazgeçmediğini gösterdiğini ifade ederek, yıllık ithalat rakamlarına da değindi. Pınar Taşdelen Engin, “Aralık ayında ithalat 11,7 artışla 22,4 milyar dolar, 2020 yılında ise yüzde 4,3 artışla 219,4 milyar dolar oldu. Yıllık olarak baktığımızda ihracatın ithalatı karşılama oranı 2020 yılında yüzde 77,3. Bu rakamlarda bize gösteriyor ki önceliğimiz yerli üretim olmalı. Yerli üretime ağırlık vermemizin yanında pandemi ile tüm dünyada yeniden şekillenen tüketici alışkanlıklarını ve üretim trendlerini takip etmek artık elzem oldu. Son yıllarda teknolojinin gelişimindeki hız dünyada sınırları ortadan kaldırdı ve dünyanın her noktasındaki pazarlara ulaşım kolaylaştı. Pandemi ile birlikte iş yaşamımızdaki dijitalleşme bu süreci daha da hızlandırdı. Artık iş toplantılarımızı, anlaşmalarımız ve hatta ürünlerimizi sergilediğimiz fuarlarımızı dâhil sanal ortamda yapabiliyoruz. Bizler de Uludağ Tekstil İhracatçılar Birliği üyeleri olarak bu sürece hızlıca uyum sağlamaya çalıştık ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.

BU SÜREÇTEN GÜÇLENEREK AYRILMAK ELİMİZDE…

Yeni süreçte dünyanın beklentilerine ve ihtiyaçlara uygun kaliteli ve nitelikli ürünler üretmenin Türkiye’yi öne çıkaracağını vurgulayan Pınar Taşdelen Engin, sözlerini şöyle sürdürdü:

“AR-GE ve inovasyon çalışmaları artık olmazsa olmaz durumunda. Önümüzdeki yeni süreçte de inovatif fikir ve yatırımların desteklenmesiyle Türkiye, farkını ortaya koyup, hızla bir yükselişe geçebilir. Bu süreçte gerçekleştirilen bu ihracat rakamı da Türk üreticisinde ve sanayisinde bu potansiyelin olduğunu gösterdi.2021 yılında da üretimin devamı, yeni dünya düzenine uyum sürecinin aynı hızla sürdürülmesi ve Hükümetin, devletin üreticiyi destekleyen yapısal reformları ile inanıyoruz ki Türkiye bu süreçten güçlenerek çıkacaktır”

Demir-çelik sektörünün 2021 ihracat hedefi 1,4 milyar dolar 

 Demir-çelik sektörü Güney Afrika Cumhuriyeti’ne ve Uzak Doğu ülkelerine ihracatını artırdı

2020 yılının başında küresel anlamda yayılmaya başlayan Covid-19 salgınına rağmen 2020 yılında Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği olarak 1 milyar 361 milyon dolar; Türkiye genelinde ise 20,9 milyar dolarlık dövizi ülkemize kazandırdık.

Ege İhracatçı Birlikleri çatısı altında bulunan birlikler arasında en fazla ihracat yapan birlik olduk. Hem bölgemize hem de ülkemize en fazla döviz kazandıran sektörler arasında yer almak bize ayrıca gurur veriyor.

Bildiğiniz üzere demir çelik sektörümüz ana pazarlarımız olan ABD ve AB pazarlarında uygulanmakta olan korunmacı önlemler, ilave vergiler ve iç piyasadaki tüketimin azlığı sebebiyle iki yıldır zorlu bir süreç geçirmekteydi.

2020 yılına bu sıkıntıları firmalarımızın yeni pazarlar, katma değerli üretime yönelme girişimleri ile azaltarak girdik ancak tabi ki pandemi etkisini hem sektörümüzde hem de tedarikçisi olduğumuz çelik kullanan sektörlerde gösterdi.

Yine de salgın başlangıcından itibaren 1-2 aylık süreçte yavaşlasak da sektör firmalarımız bu zorluğu da büyük başarı ile göğüsledi ve hızla adapte olarak sektörü yeniden güçlendirmeyi başardı.

Salgının ilk dalgasında yaşadığımız tecrübeler ışığında ikinci dalgaya daha hazırlıklı girdik, hatta 2021 yılının ilk 3 aylık mamul ve yarı mamul satışlarını yaptık.

Ayrıca yıl sonuna doğru hem arzın düşük olması hem de 2019’dan beri ertelenmekte olan talebin yeniden canlanmasıyla emtia fiyatlarının da oldukça yükselmesi ve bunun nihai ürün fiyatlarına da yansıması sebebiyle alıcılar stok yapma eğilimine girdi.

Bu sebeplerle 2020 yılının özellikle son aylarında ihracatımızı artırmayı başardık ve bu eğilimin 2021’in ilk çeyreğinde de süreceğini düşünüyorum.

Birliğimizin en büyük ihraç kalemi olan çelik üretimine bakıldığında Eylül ayından itibaren geçen yılki üretim performansını yakalamış durumdayız.

En büyük üretici Çin hariç bakıldığında Dünya’da çelik sektörü yaklaşık %9 oranında daralırken Türkiye’nin %5’e yakın bir oranda büyüme kaydetmesi firmalarımızın başarısı ve şu anda rakiplerine göre daha iyi durumda olduğunun göstergesidir.

170’ten fazla ülkeye Ege bölgemiz demir ve demirdışı metaller ihracatçısı firmalarımızdan ürün gönderiliyor. Bu sayı Türkiye genelinde ise 220’yi aşıyor.

2018 yılından beri AB ve ABD pazarlarındaki önlemler dolayısıyla özellikle Afrika ve Latin Amerika başta olmak üzere farklı pazarlara yönelim başlamıştı.

Bu yılın ikinci yarısında bir önceki yıla kıyasla Güney Afrika Cumhuriyeti’ne ve uzun yıllardır önemli miktarlarda satış yapamadığımız Uzak Doğu ülkelerine özellikle Hong Kong, Singapur ve Malezya’ya ihracatta yükselişler yaşandığını gözlemliyoruz. Radarımızda bulunan Latin Amerika’ya yönelik çalışmalarımız salgın sebebiyle yavaşlamış olsa da devam ediyor.

Türkiye genelinde çubuk, yassı sıcak ve boru; Ege Bölgemizde profil, çubuk, inşaat aksamı en önemli ihraç kalemlerimizi oluşturuyor. Her ne kadar demir çelik sektörünün en fazla girdi sağladığı sektör inşaat sektörü olsa da hem Türkiye’de hem Dünya’da otomotiv, beyaz eşya sektörleri de önemli çelik kullanan sektörler olup bu sektörler girdi olarak katma değerli ürüne ihtiyaç duymakta.

Ülkemiz özellikle son 30 yıldır hem üretim hem de kalite açısından önemli yollar kat etti ve etmeye devam ediyor. Katma değerli üretim yapan tesis sayısı artarken, ayrıca pandemi öncesi başlayan yeni yatırımlar da hayata geçmeye başlıyor.

Orta vadede ithal edilmekte olan birçok ürünün böylece yerli kaynaklarla üretilmeye başlanacağını ve ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacağını söyleyebiliriz.

Bu çerçevede Birlik olarak 2021 yılında ihracat hedefimizi 1,4 milyar dolar olarak belirledik ve bu yönde çalışmalarımızı hızla gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

Birlik olarak son yıllarsa özellikle endüstri 4.0 konusunda çalışmalar yürütüyoruz. Sanayi 4.0’ı yüksek verimlilik, az maliyet, az enerji, inovasyon, hız, akıllı iş birliği ve akıllı bütünleyicilik ile inşa edilecek bir strateji serisi olarak tanımlıyoruz ve yeni pazarlara bu şekilde daha kolay ulaşabileceğimize inanıyoruz.

Bu bağlamda üye firmalarımızı bu konuda bilgilendirmek ve iyi örnekleri göstermek amacıyla Ekim ayında Türkiye ve Almanya’dan sektörün önde gelen kurum ve kuruluşlarının katılımları ile bir dijital forum organizasyonu ve Bavyera Bölgesi’nin endüstri 4.0 uygulamaları konusunda önde gelen firmalarına dijital ziyaret gerçekleştirdik.

Benzer organizasyonları geleneksel hale getirip en güncel gelişmeleri her yıl üyelerimize aktarmayı hedefliyoruz.

Bilindiği üzere maalesef Ekim ayında İzmir’de yaşanan deprem ve can kayıpları hepimizi derinden yaraladı. Depremin değil binaların öldürdüğü gerçeğini maalesef yaşadık. Ülkemizin deprem kuşağında yer alması sebebiyle betonarme yapılardan ziyade çelik konstrüksiyon yapılara ağırlık verilmesi depremde oluşacak hasarların azaltılması açısından faydalı olacaktır.

Son olarak, yaşanan pandemi süreci ve küresel daralmanın sektörümüz ve tüm insanlar açısından en kısa sürede sonlanmasını ve 2021 yılının sağlık, mutluluk, bol kazanç getirmesini dilerim.

Toyota Çekya’da Yeni Yaris Üretimine Başlayacak 

Toyota ve PSA Grubu arasında 2002 yılında başlayan işbirliği sonucunda ortak üretim gerçekleştiren TPCA fabrikasının tüm hisseleri Toyota tarafından satın alındı. Böylelikle Çekya’da bulunan Kolin üretim tesisi Toyota Motor Avrupa’nın bir parçası haline geldi. Toyota aynı zamanda üretim tesisine 4 milyar krondan daha fazla yatırım yaparak genişletme ve modernleştirme çalışmaları gerçekleştirdi. Bu yatırımla birlikte Toyota, artan talebe yanıt vermek adına hibrit teknolojisi dahil olmak üzere yeni Toyota Yaris’in üretimine 2021’in ikinci yarısında burada da başlayacak.

Açılış töreniyle birlikte “Toyota Motor Manufacturing Czech Republic” ismini alan tesiste kurumsal kimlik çalışmaları da tamamlandı. 2021 itibariyle TMMCZ olarak isimlendirilen fabrikada, 2005’ten bu yana Toyota Aygo, Peugeot 108 ve Citroën C1 olmak üzere A segmenti modellerin üretimi gerçekleştiriliyor. Yapılan açıklamada Toyota’nın bu üretimleri sürdürmeye devam edeceği bildirildi.

3500 çalışanı ile bölgedeki en büyük istihdamı sağlayan fabrika, aynı zamanda Kolin bölgesinde sosyal sorumluluk projelerini destekleyerek son 15 yılda büyük katkılar sağlamasıyla biliniyor.

Lexus Türkiye’de Daha Fazla Tercih Edilmeye Devam Ediyor

Premium otomobil üreticisi Lexus, pandeminin etkilerine rağmen 2020 yılını rekor bir adetle kapatmayı başardı. 2020’de önceki yıla göre yüzde 64 büyüme elde eden Lexus, Türkiye’de her geçen gün daha fazla tercih edilen bir premium marka haline geldi.

2020 yılını değerlendiren ve 2021 hakkında hedeflerini açıklayan Lexus Türkiye Direktörü Selim Okutur, “2020’de global olarak hep birlikte hayatımızda birçok alışkanlığımızın değiştiği bir süreç yaşadık. Diğer taraftan 2020 yılı, aynı zamanda Lexus’un Türkiye’de ‘pandeminin yükselen markası’ olduğu bir yıl olarak öne çıktı. Geçtiğimiz yıl daha fazla kişi Lexus’un ayrıcalıklı dünyasına adım attı ve 2020 yılında, 2018 ve 2019’un toplamından daha fazla satış adedi yakalamayı başardık ve geçen yıla göre yüzde 64 büyüme kaydettik” dedi.

Bu istikrarlı yükselişi, 2021’de de devam ettirmeyi hedeflediklerini ifade eden Okutur, “Lexus’un ayrıcalıklı hizmet anlayışı, geniş satış sonrası ağı ve sorunsuzluğu; markanın her geçen gün daha fazla tercih edilmesine katkı sağlıyor. 2020 yılında satışlarımızın yarısının ya bir Lexus sahibine ya da bir Lexus sahibinin referansıyla yakınına yapılması bunun bir göstergesi. Bu doğrultuda 2021 yılını, 2020 adetlerini geride bırakacak şekilde kapatmayı öngörüyoruz. Bu hedeflerimiz kapsamında 2021 yılına, Lexus sahibi olmak isteyenleri mutlu edecek avantajlı kampanyalarla başladık. Aynı zamanda Lexus’un daha fazla tercih edilmesi ve sorunsuzluğu tüm modellerimizin ikinci el pazarında da her geçen gün değer kazanmasına olanak sağlıyor” dedi.

Lexus Geri Alım Garantisi ile sıfır risk

Lexus’un tüm dünyada elde ettiği yüksek ikinci el değerine güvenen marka, özel hizmetleriyle de bunun altını çiziyor. Oldukça geniş bir hizmet yelpazesi sunan Lexus’un en dikkat çeken uygulamalarından biri de Geri Alım Garantisi. Buna göre satılan Lexus modelleri, müşteri talep ettiğinde araç kullanımına ve yılına bağlı olarak belli oranlarda marka tarafından geri alınabiliyor.

Lexus, 2021’e finansman fırsatlarıyla başladı

Lexus, Ocak ayı boyunca yeni bir Lexus sahibi olmak isteyenlere uygun fırsatlar sunarak yıla başladı. Ocak ayı boyunca devam eden avantajlı fırsatlarla RX300 SUV ve hibrit ES 300h Sedan modelleri, yarısı peşin diğer yarısı da finansman desteğiyle satın alınabilecek.

Bu kampanyadan yararlananlar, araç bedelinin yarısını peşin diğer yarısını 23 ay 15 bin TL taksit şeklinde ödeyebilecekler. Geri alım garantisi altında yapılan bu finansmanda 24. taksit ise balon ödeme olarak gerçekleştiriliyor.