Ekonomi-teknoloji haberleri (01.06.2021)

Mayıs ayı üretici market fiyatları

 TZOB Genel Başkanı Bayraktar:“Üretici ve market arasındaki fiyat farkı en fazla yüzde 305,11 ile karpuzda görüldü. Karpuz 4,1 kat, kabak, salatalık ve patlıcan 3,4 kat, süt 3,3 kat fazlaya tüketiciye satılıyor. Mayıs’ta markette en fazla fiyat artışı yüzde 31,95 ile havuçta, en fazla fiyat düşüşü ise yüzde 62,98 ile sivri biberde oldu. Pandemi döneminde marketlerde fiyat artışı olan ürün sayısının daha fazla olduğu görülmektedir. Tüketicilerimizin makul fiyatlardan ürün alabilmesi için market fiyatları yakından takip edilmeli, denetimler artırılmalı, fahiş fiyat artışlarına müsaade edilmemelidir. Tüm kesimler sorumlu davranarak tüketicilerin gıdaya uygun fiyatla erişmesine katkı sağlamalıdır. Eğer üreticilerimizin üretme motivasyonunu istikrarlı şekilde dengede tutacak politikaların uygulanmasında geç kalınırsa sadece tarım ve gıda sektörlerinin değil ulusal güvenliğimizin de bundan olumsuz etkileneceğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum”

 1 Haziran Dünya Süt Günü

“Üretici 1 litre çiğ süt sattığında 1,5 kilo yem alabilirse üretime devam edebilir. Üreticiye sürdürülebilir gelir sağlanmalı, okul sütü programı yeniden başlatılmalı, süt ve süt ürünleriyle çeşitlendirilmeli, süt yem paritesi 1,5 seviyesine getirilmeli, üreticide düşük olan süt fiyatları artırılmalıdır”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, mayıs ayı üretici market fiyatlarındaki değişimi değerlendirdi.

Üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 305,11 ile karpuzda görüldüğünü belirten Bayraktar, “Fiyat farkı kabakta yüzde 239,85, salatalıkta yüzde 236,44, patlıcanda yüzde 237,75, sütte yüzde 231,14 oldu. Karpuz 4,1 kat, kabak, salatalık ve patlıcan 3,4 kat, süt 3,3 kat fazlaya tüketiciye satılmaktadır” dedi.

-Market fiyatlarındaki değişim-

Bayraktar, Mayıs ayında markette 18, üreticide 10 üründe fiyat artışı olduğunu, markette 18, üreticide 10 üründe fiyat düşüşü yaşandığını, markette 2, üreticide ise 10 üründe fiyatlarda değişim meydana gelmediğini açıkladı.

Mayıs ayında market fiyatlarında en fazla fiyat artışının yüzde 31,95 ile havuçta, en fazla fiyat düşüşünün ise yüzde 62,98 ile sivri biberde meydana geldiğini, nohut ve yumurta fiyatında değişim görülmediğini bildiren Bayraktar, şunları söyledi:

“Markette en fazla fiyat artışı yüzde 31,95 ile havuçta görüldü. Havuçtaki fiyat artışını yüzde 14,81 ile patates, yüzde 7,87 ile yeşil soğan, yüzde 7,06 ile zeytinyağı, yüzde 6,14 ile dana eti, yüzde 5,59 ile kuzu eti, yüzde 5,23 ile ıspanak, yüzde 4,40 ile yeşil mercimek takip etti.

Sivri biberdeki yüzde 62,98’lik fiyat düşüşünü yüzde 35,13 ile salatalık, yüzde 26,26 ile kabak, yüzde 23,15 ile domates, yüzde 18,05 ile çilek, yüzde 16,53 ile patlıcan, yüzde 15,25 ile kuru soğan, yüzde 11,54 ile marul, yüzde 10,65 ile kuru üzüm izledi.”

-Üretici fiyatlarındaki değişim-

Bayraktar, mayıs ayında üretici fiyatlarında elma, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç, kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir ve süt fiyatında değişim olmazken, fiyatı en fazla düşen ürünün yüzde 72,31 ile sivri biber olduğunu belirterek, “Sivri biberdeki fiyat düşüşünü yüzde 53,73 ile salatalık, yüzde 46,80 ile kabak, yüzde 43,45 ile patlıcan, yüzde 19,08 ile domates, yüzde 10,53 ile çilek, yüzde 4,76 ile kuru soğan izledi.

Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 94,52 ile patateste görüldü. Patatesteki fiyat artışını yüzde 74,05 ile havuç, yüzde 46 ile maydanoz, yüzde 34,68 ile yeşil soğan, yüzde 26 ile ıspanak, yüzde 10,87 ile dana eti, yüzde 7,22 ile zeytinyağı takip etti.”

-Üretici-market fiyat farkı-

Üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla yüzde 305,11 ile karpuzda görüldüğünü belirten Bayraktar, “Fiyat farkı kabakta yüzde 239,85, salatalıkta yüzde 236,44, patlıcanda yüzde 237,75, sütte yüzde 231,14, nohutta yüzde 219,08, kuru soğanda yüzde 215, yeşil soğanda yüzde 200 oldu. Karpuz 4,1 kat, kabak, salatalık ve patlıcan 3,4 kat, süt 3,3 kat, nohut 3,2 kat, kuru soğan 3,1 kat, yeşil soğan, elma ve sivribiber 3 kat fazlaya tüketiciye satılmaktadır.

Üreticide 1 lira 37 kuruşa satılan karpuz markette 5 lira 55 kuruşa, 1 lira 33 kuruş olan kabak 4 lira 52 kuruşa, 1 lira 18 kuruş olan salatalık 3 lira 97 kuruşa, 1 lira 51 kuruş olan patlıcan 5 lira 10 kuruşa, 2 lira 73 kuruş olan süt 9 lira 4 kuruşa, 4 lira 35 kuruş olan nohut 13 lira 88 kuruşa, 60 kuruş olan kuru soğan 1 lira 89 kuruşa satılmaktadır” dedi.

-Fiyat değişimlerinin nedenleri-

Üreticide en fazla fiyat artışının patates ve havuçta görüldüğünü, bu ürünlerin yanı sıra maydanoz, yeşil soğan, ıspanak, dana ve kuzu eti, zeytinyağı, limon gibi ürünlerde fiyat artışları yaşandığını vurgulayan Bayraktar, şu bilgileri verdi:

“Patatesteki fiyat artışının nedeni depoda ürün kalmaması ve hasadın yeni başlamasından kaynaklanmaktadır. Fiyat karşılaştırması geçen sezon ürününe göre yapılmıştır. Mayıs ayında Adana ve Hatay illerimizde patates hasadı başlamış, yeni ürün piyasaya girmiştir.

Havuçta ise artık sezon sonuna gelinmesi fiyat artışında etkili olmuştur.

Maydanoz, yeşil soğan ve ıspanakta havaların ısınması nedeniyle hasat edilen ürün miktarındaki azalma fiyata yansımıştır.

Dana ve kuzu etindeki fiyat artışında yem fiyatlarında yaşanan aşırı yükseliş, piyasada az sayıda kesimlik hayvan olması, pandemi yasaklarının gevşetilmesine bağlı olarak yaz aylarının gelmesiyle birlikte mangal sezonunun açılmasına bağlı olarak artan talep etkili olmuştur.

Zeytinyağındaki artış sezon sonunun yaklaşması ve üreticinin elinde ürün kalmamasından kaynaklanmaktadır.

Üreticilerde fiyatı düşen ürünlere baktığımızda sivri biber, salatalık, kabak, patlıcan, domates, çilek, kuru soğan, marulda hasat edilen ürün miktarının arzına bağlı olarak fiyatlar gerilemiştir.”

-Üreticilerimizin Sorunları ve Beklentileri-

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, salgın döneminde de hayat durmasın diye uğraşan, didinen ve gıda arzında kesinti yaşanmasına müsaade etmeyen üreticilerin sorun ve beklentilerini şöyle aktardı:

“Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak hazırlamış olduğumuz ‘Mayıs 2021 Kuraklık Raporu’nu 30 Mayıs 2021 tarihinde kamuoyuna açıkladık. Raporda belirttiğimiz üzere bu yıl sezonun başından itibaren ülke genelinde beklenen yağışların gerçekleşmemesi sonucu 41 ilde kuraklık yaşandı, haziran yağışlarının da yetersiz olması durumunda bu sayı daha da artabilecektir. Bu durum üreticiye zarar verdiği kadar tüketiciyi de olumsuz etkileyecektir.

Bu sezon yaşanan kuraklıkla birlikte gübre, yem, elektrik, tarımsal ilaç fiyatları ve sulama ücretlerinde de artışlar yaşanmış, maliyetlerin artmasına da neden olmuştur. Nitekim son bir yılda, üretici maliyetlerinde önemli etkisi olan üre gübresi yüzde 88, DAP gübresi yüzde 108, besi yemi yüzde 44,1 süt yemi ise yüzde 48,3 oranında artmıştır. Yaşanan kuraklık ve girdi fiyatlarındaki aşırı yükselme üreticileri mağdur etmiştir.

Yaşanan bu süreç ülkemizin üretmeye ne kadar çok ihtiyacı olduğunu açıkça göstermiştir. Üretim yapılmayan bir karış toprağımız kalmamalıdır. Bu kapsamda atıl durumda bekleyen 2 milyon hektar civarındaki arazilerde yaşanan sorunlar giderilerek ivedilikle tarımsal üretime kazandırılmalıdır.

Son zamanlarda üreticiler daha kazançlı ve kolay pazarlama imkanı bulabilecekleri düşüncesiyle taban arazilerde yetiştirilmesi uygun olmayan, daha fazla su tüketen, ekolojisinden uzak bazı meyvelere yönelmeye başlamıştır. Üretici gelirlerini artırmaya yönelik arz açığımız olan tek yıllık bitkilere verilen destekler artırılmalıdır.

Türkiye’de suyun yüzde 77’sini kullanan tarım sektöründe basınçlı sulama sistemine geçilmesi için verilen hibe desteği artırılmalı, 1-2 yıl içinde basınçlı sulama sistemine geçmeyen çiftçi kalmamalıdır.

Yaşanan kuraklıktan dolayı pek çok üretici zarar görmüştür. Üreticilerimizin Banka ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının faizleri silinmeli, anapara uzun vadede yapılandırılmalı, BAĞ-KUR prim borçları devlet tarafından ödenmeli, elektrik ve sulama borçları silinmelidir. Ayrıca dekar başına üreticinin yaptığı maliyetler de dikkate alınarak dekara en az 200 lira kuraklık desteği verilmelidir.

Hem önerdiğimiz bu destek miktarı hem de talep ettiğimiz bazı ödeme kolaylıkları üreticilerimizi kısmen de olsa rahatlatacaktır. 2021 üretim sezonunda pandeminin getirdiği olumsuzluklara bir de kuraklığın eklenmesi sonucunda üreticimizin bütün hesapları alt üst olmuştur.

TZOB olarak sahadaki büyük resmi çok yakından görebiliyoruz, üreticilerimizin tarımsal ürünleri üretebilmeleri için ne gibi tedbirlere ihtiyaç duyduklarını odalarımız vasıtasıyla güncel olarak tespit ediyoruz. Örneğin, kuraklığın meydana getirdiği kayıp ve zararları bizzat birinci ağızdan öğreniyoruz. Dolayısıyla, sahadan aldığımız bilgiler ve yıllara dayanan kurumsal birikimimiz ışığında objektif olarak şu gerçeği paylaşmak isterim; eğer üreticilerimizin üretme motivasyonunu istikrarlı şekilde dengede tutacak politikaların uygulanmasında geç kalınırsa sadece tarım ve gıda sektörlerinin değil ulusal güvenliğimizin de bundan olumsuz etkileneceğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Pandemi döneminde marketlerde fiyat artışı olan ürün sayısının daha fazla olduğu görülmektedir. Tüketicilerimizin makul fiyatlardan ürün alabilmesi için market fiyatları yakından takip edilmeli, denetimler artırılmalı, fahiş fiyat artışlarına müsaade edilmemelidir. Bu süreçte tüm kesimler sorumlu davranarak tüketicilerin gıdaya uygun fiyatla erişmesine katkı sağlamalıdır.”

 -1 Haziran Dünya Süt Günü-

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 1 Haziran Dünya Süt Günü dolayısıyla da süt sektöründe yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.

 -“Süt hayvancılık sektörünün lokomotifi”-

İnsan sağlığı için çok önemli olan sütün, hayvancılık sektörünün de en önemli lokomotif ürünü olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Bilhassa büyükbaş hayvancılığın ayakta kalabilmesi, kırmızı et üretiminde sıkıntı yaşanmaması, ancak sütün istikrarlı, yeterli ve güvenceli bir pazara sahip olmasıyla mümkündür” dedi.

Ülkemizde içme sütü tüketiminin dünya tüketimleri dikkate alındığında düşük kaldığını ifade eden Bayraktar, “Ülkemizde yıllık kişi başı içme sütü tüketimi Ulusal Süt Konseyi tahminlerine göre yaklaşık 41,5 litre olarak belirlenmiştir” dedi.

-“Üreticinin alım gücü sürdürülebilir seviyeye getirilmelidir”-

Süt sektörünün en önemli ayağının üretici olduğunu ve üretici refahının da sürdürülebilir seviyelerde tutulması gerektiğini belirten Bayraktar, “Büyük çoğunluğu 1 ile 9 baş denilen küçük ölçekli işletmelerde üretim yapan üreticilerimizin 2020 yılında 55 milyar liranın üzerinde bir süt üretimi gerçekleştirdiği görülmektedir” diyerek şöyle devam etti:

“Bilimsel olarak üretici 1 litre çiğ süt sattığında 1,5 kilo yem alabilirse üretime devam edebilir. Oysa Mayıs 2021 değerlerine baktığımızda paritenin 0,99 olduğu, bununda yeterli olmadığı görülmektedir. Bu konuda gerekli adımlar atılmalı, üreticiye sürdürülebilir gelir sağlanmalı, okul sütü programı yeniden başlatılarak süt ve süt ürünleriyle çeşitlendirilmeli, süt yem paritesi 1,5 seviyesine getirilmeli, hayvancılık destekleri artarak devam etmeli, sürekli artan yem fiyatlarına radikal tedbirler alınmalı, yem piyasasına müdahale edilmelidir. Bu kapsamda yem de “tavan fiyat” uygulanmalı, piyasada yem fiyatları bu seviyenin üstüne çıktığında fiyat farkı üreticiye destek olarak ödenmelidir.”

Süt üreticileri başta olmak üzere herkesin Dünya Süt Günü’nü kutlayan Bayraktar, “Üretenin hak ettiği kazancı elde ettiği, tüketenin ise rahatça süt tüketebildiği günler diliyorum” dedi.

Üretimde Dijitalleşmenin Geleceği Masaya Yatırıldı

Yapay zekâ ve artırılmış gerçeklik teknolojileriyle tam entegre dünyadaki tek akıllı üretim yönetimi sistemini geliştiren teknoloji markası Doruk, Özgencil Grup’un Dünya gazetesinin katkılarıyla “Yarını Anlamak’’ temasıyla online olarak düzenlediği Forum İstanbul 2021’e katıldı. Dünya Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın moderatörlüğündeki “Şimdi Endüstri 4.0-Yarın Endüstri 5.0” oturumunda konuşmacı olarak yer alan Doruk Yönetim Kurulu Üyesi ve ProManage Corporation Managing Director Aylin Tülay Özden, pandemi döneminde dijitalleşmenin üretim için öneminden bahsederek, Türkiye’nin Endüstri 4.0’a geçiş sürecini değerlendirdi.

Özgencil Grup tarafından Dünya gazetesi iş birliğiyle düzenlenen, Türkiye’nin en uzun soluklu uluslararası vizyon toplantısı olarak dünya ve ülke gündemini ele alan ve aynı zamanda gelecek perspektiflerini değerlendiren Forum İstanbul, bu yıl “Yarını Anlamak’’ temasıyla online olarak gerçekleştirildi. Etkinlik kapsamında Doruk Yönetim Kurulu Üyesi ve ProManage Corporation Managing Director Aylin Tülay Özden, Dünya Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın moderatörlüğündeki “Şimdi Endüstri 4.0-Yarın Endüstri 5.0” oturumunda konuşmacı olarak yer aldı.

Üretimde dijitalleşme kritik öneme sahip

Pandemi sürecinin dünyada ve ülkemizde dijitalleşmeyi hızlandırdığına dikkat çeken Aylin Tülay Özden; “Pandeminin dünyada ve Türkiye’de iki büyük etkisi oldu. Bunlardan birincisi iş gücünün azalması. Özellikle de pandeminin ilk dönemlerinde iş yerleri ve fabrikaların daha az insanla ve aralıklı çalışmasının etkisiyle iş gücünde azalmalar meydana geldi. Devamında ise hastalanan kişiler nedeniyle iş gücü daha da seyreldi. Sürecin ikinci önemli etkisi ise evden çalışma düzeninin hayatımıza girmesi oldu. Bu iki etki, birçok sektörde ve özellikle üretimde bazı sorunlara sebep oldu. Bu noktada, dünya ve Türkiye olarak üretimde dijitalleşmenin çok kritik bir öneme sahip olduğunu öğrendik. Üretimdeki dijitalleşme, gerek operasyonel yönetimin dijitalleşmesi gerekse makinelerin ve ekipmanların otonom çalışmasıyla iş gücünün seyrekleşmesi problemini telafi etti. Bununla beraber dijitalleşme sistemlerini pandemiden önce kuran firmalar çok büyük avantajlar elde etti’’ dedi.

Yeniliklere açık bir ülkeyiz

Türkiye’nin dijital dönüşüm sürecindeki ilerlemesini de değerlendiren Özden, “Özellikle bankacılık sektörümüz ve e-Devlet uygulamalarımızı dünyadaki diğer ülkelerle kıyasladığımızda çok ileride olduğumuzu söyleyebilirim. Toplum olarak yeniliklere çok açığız. İnternet ve cep telefonu kullanımında dünyada önde gelen ülkelerden biriyiz. Dolayısıyla dijitalleşmenin topluma yayılmasında kültürel olarak dünyadaki ileri ülkeler arasında olduğumuzu düşünüyorum. Örnek verecek olursam; bir yerli, milli mühendislik ve Ar-Ge firması olarak üretim operasyonlarındaki dijitalleşme çözümlerimizi Türkiye’de 23 yıldır sunuyoruz. Ülkemizdeki üreticilerin ise uzun yıllara dayanan deneyim ve kullanım tecrübesi bulunuyor. Genç nüfusa sahip Türkiye’nin dijitalleşme konusunda geleceğinin parlak olduğuna inanıyorum. Bu nedenle üretimde dijitalleşme düzeyimiz de hızla artacak” şeklinde konuştu.

Nitelikli yazılımcı eksiği sektörün kanayan yarası

Gerekli donanım ve teknolojik yeterlilik açısından ülkemizin Endüstri 4.0’a yeterli olduğunu ancak nitelikli yazılımcı eksikliğinin çok ciddi bir sorun teşkil ettiğini ifade eden Özden, sözlerine şöyle devam etti; “Sektörümüzün en önemli sorunlarından birinin nitelikli yazılımcı eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizde özellikle yazılım, teknoloji ve bilgisayar bilimlerine gönül veren gençlerimiz ve deneyimli uzmanlarımız, idealist ve uluslararası vizyona sahipler. Yazılımcılar, özellikle internet teknolojileri, yapay zekâ ve Endüstri 4.0 alt yapısını oluşturan teknolojileri doğası gereği mekândan bağımsız olarak kullanabiliyorlar. Uygun teknolojik donanımlara sahip bir profesyonel, mekân fark etmeksizin yazılım ve internet teknolojileri alanında çalışabilir. Dolayısıyla, bizim ülkemizde de uluslararası standartlarda teknoloji ürünleri geliştirebilecek insan kaynağımız mevcut ve bu insan kaynağı yurt dışından talep görüyor. Buradaki asıl problem, bu nitelikli insanların maalesef Türkiye’de kalmayı tercih etmemesi. Türkiye’deki ekonomik, çevresel ve sosyolojik koşulları iyileştirip donanımlı insanların yurt dışı değil Türkiye için çalışmalarını sağlamamız gerekiyor. Diğer taraftan, ülke olarak yerli ürünlerdense yabancı ürünleri tercih etme eğilimindeyiz. Bu eğilim, mühendislik çözümlerimizi ve hizmetlerimizi sunarken de karşımıza çıkıyor. Türkiye’den bir hizmet alan sanayicimiz, yurt dışından bir çözüm aldığında rahatlıkla birkaç kat ödeme yapabiliyor, ancak çözüm Türkiye’den geliyorsa biraz daha pazarlık yapmayı tercih ediyor.”

Genç nüfusumuzu üretim endüstrisine entegre etmeliyiz

Endüstri 4.0’ın hayatımıza nasıl gireceği konusunda da görüşlerini paylaşan Aylin Tülay Özden, sözlerini şöyle tamamladı: “Mühendislik yaklaşımıyla bakarsak; IoT, yapay zekâ ve diğer Endüstri 4.0 teknolojileriyle sorunlara çözüm üreten mekanizmalar ve sistemler tasarlamamız gerekiyor. Burada odaklanılması gereken konu, sahip olduğumuz bu teknolojileri hangi problemlere karşı çözümler üretmek için fabrikalarda kullanacağız? Günümüz teknolojileriyle birlikte bazı işlerde insanların yerini robotlar aldı. Endüstri 4.0’ın özellikle robotlaşma ve mekanikleşme boyutu Almanya ve Japonya gibi ülkelerde büyük bir öneme sahip. Ancak Türkiye ve Amerika örneğini ele alırsak bu iki pazarda çok sayıda genç var. Bu gençler interneti çok yoğun kullandılar ve şu anda tamamen internetten eğitim görüyorlar. Mobil uygulamalara, cep telefonlarına çok aşinalar ve dijital dünyada yaşıyorlar. Alışverişlerini dijital dünyada yapıyorlar, iletişimlerini ve sohbetlerini sanal dünyada gerçekleştiriyorlar. Bu noktada, dünyada ve Türkiye’de genç nüfusun olduğu ama bu nüfusun sadece makinelerden, mekanik ve manuel operasyonlardan oluşan fabrikalarda çalışmak istemediği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla Endüstri 4.0’ın hayatımıza nasıl gireceği konularını ele alırken çok yönlü düşünmemiz gerekiyor. Türkiye olarak gayrisafi milli hasılamızı artırmamız, dışarıya olan pek çok bağımlılığımızı azaltmamız ve ihracat miktarımızı artırmamız gerekiyor. Biz sanayisi güçlü bir ülkeyiz. Elimizdeki kıymetli ve yetenekli nüfusumuzu üretim endüstrisine dâhil edecek formüller bulmalıyız. Tek başına robotlaşmanın Türkiye için doğru bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Bunu yaparsak sonrasında doğacak insan gücüne nasıl bir iş, nasıl bir gelir bulacağız, bu nasıl bir sosyal patlama yaratacak gibi konuların üzerinde çok ciddi şekilde düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Üretimin geleceği kültürden ve sosyolojiden bağımsız olamaz.”

Zyxel, evden çalışan profesyoneller ve içerik üreticileri için yeni multigigabit switch’ini tanıttı

Ağ darboğazlarını ortadan kaldırın; WiFi 6 destekli cihazları, 10G sunucuları, yeni dizüstü ve masaüstü bilgisayarları tam hızda bağlayın

Güvenli, yapay zeka ve bulut destekli ev ve iş çözümleri sunan lider ağ şirketi Zyxel Networks, evden çalışan profesyonellere, içerik üreticilerine ve küçük işletmelere WiFi 6 acces point ve router’ların tam potansiyelini ortaya çıkarma şansı tanıyan, 12 bağlantı noktası ve web yönetim özelliğine sahip, multigigabit switch XGS1250-12’yi piyasaya sürdü. Özellikle çalışanlar, bu sayede halihazırda multigigabit hızı destekleyen iMac Pro’larından, 10G sunucularından, NAS cihazlarından, yeni dizüstü ve masaüstü bilgisayarlarından en iyi şekilde yararlanabilecekler.

Sınırlı port seçeneklerine ve ağ darboğazlarına veda

Zyxel’in yeni ürünü, pazardaki çoğu masaüstü switch’in sahip olduğu 1 veya 2 adet10G bağlantı noktasının sınırlı seçeneklerinden farklı olarak, multigigabit cihazlara kolay bağlanmayı sağlayan, 3’ü multigigabit ve 1’i SFP+ olmak üzere toplam 4 adet 10G bağlantı noktasını ve ağ darboğazlarından daha iyi şekilde arındırılmış olma özelliğini taşıyor.

Zahmetsiz masaüstü switch deneyimi

İçerik üreticiler, küçük işletmeler ve evden çalışan profesyoneller düşünülerek tasarlanan XGS1250-12 ile Zyxel, kullanıcının cihazı kurmasını ve kullanmaya başlamasını kolaylaştırıyor. Sorunsuz bir ağ deneyimi sunan QoS (Hizmet Kalitesi Önceliklendirme), VLAN (Sanal Yerel Alan Ağı), Link aggregation(Bağlantı Birleştirme)ve IGMP snopping (IGMP Gözetleme) gözetleme gibi akıllı işlevler, XGS1250-12’nin sezgisel web tabanlı arabirimi aracılığıyla yönetilebiliyor.

Switch’in kurulumu bir hayli kolay ve multigigabit bir ağa geçmek için yeniden kablolama ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Cihazın Cat 5e, Cat 6 ve Cat 6a desteği sayesinde, kullanıcılar ellerindeki mevcut kabloları kullanmaya devam edebiliyorlar.

Ek olarak, XGS1250-12’nin akıllı fan tasarımı, cihazın uygun bir sıcaklıkta ve fısıltı sessizliğinde yüksek performanslı çalışmasını sağlayarak, cihazı ofis veya ev kullanımı için ideal kılıyor.

Zyxel KOBİ Ağ Çözümleri Başkan Yardımcısı Crowley Wu, ” Zyxel olarak switch yelpazemizi genişleterek, evden çalışırken görüntülü görüşme gibi etkinliklerde cihazlara getirilen sınırlamalar ve darboğazlar nedeniyle kısıtlanan kişilere yeniden özgürlük ve esneklik sunuyoruz. Yeni ürünümüz, kullanıcıların daha kolay ve daha güvenilir şekilde yüksek hızlardan faydalanarak, internet bağlantılarının tam potansiyelini kullanmalarını ve kolaylıkla çalışmalarını sağlıyor” dedi.

Geniş multigigabit switch serisinin en yeni üyesi

XGS1250-12, Zyxel’in, ev kullanıcılarından KOBİ’lere kadar herkese hitap eden, yönetilen, yönetilmeyen ve bulutla yönetilen sistemlere uygun seçenekleri içeren kapsamlı multigabit switch portföyüne katılıyor.

2030 yılında dünyada satılacak araçların %50’si elektrikli olacak

Dünyada, 2020 yılı sonu itibariyle 78 milyon motorlu araç üretildi ve bunun %4,2’ni elektrikli araçlar oluşturdu. Örneğin, Avrupa pazarına baktığımızda elektrikli araçların payı hızla artıyor ve geçtiğimiz yıl Avrupa’da 1 milyonun üzerinde elektrikli araç satıldı. Norveç’te 2020’de satılan araçların, %74,7’si elektrikli araçlar oldu. 2020’de Almanya’da elektrikli araç satışları, bir önceki yıla oranla %254 artışla 398 bini buldu. Almanya, Çin’den sonra dünyada en büyük pazar haline geldi.

Bu verilerin elektrikli araçlara olan talebin habercisi olduğunu anlatan TTT Global Group Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Akın Arslan, şunları söyledi: Bu oranlar, dünyada elektrikli araçların çok önemli bir eşikte olduğunun habercisidir. Morgan Stanley analizlerine göre, 2021 yılında globaldeki elektrikli araç pazarının %50 büyümesi bekleniyor. 2030 yılında ise, dünyada satılan araçlarının %50’nin elektrikli araçlardan oluşacağı ve yollardaki araçlarda elektrikli oranının %31’i geçeceği öngörülüyor” dedi.

Tesla, dünyanın en değerli 7 otomobil üreticisinin toplamından değerli oldu

Tesla’nın yaklaşık 700 milyar dolarlık değeriyle, dünyanın en değerli 7 otomobil üreticisinin toplamından daha değerli olduğunu kaydeden TTT Global Group Başkanı Dr. Akın Arslan, şunları anlattı: “2012 yılında yüzde yüz elektrikli aracı Tesla S ile seri üretime başlayan Tesla, 9 yıl içinde dünyanın en değerli otomobil şirketi Toyota’nın üç katından fazla bir değere ulaştı. 2021 Mayıs başı itibariyle 700 milyar dolar pazar değerine sahip olarak, dünyanın en değerli 7 otomobil üreticisinin toplamından daha değerli oldu. Oysaki, dünyanın Tesla’dan sonraki en değerli küresel otomobil üreticisi Toyota, 2020 yılında yaklaşık 500 bin araç satan Tesla’dan tam 19 kat fazla satış yapmıştı. Tesla’nın bu gücü, klasik otomobil üreticilerini ürkütüyor. Ford gibi firmalar, geriden gelseler de önemli yatırımlar yapmaya ve gelecekte hızla dönüşecek pazardaki pozisyonlarını geliştirmeye çalışıyorlar” diye konuştu.

Teknoloji firmaları elektrikli ve otonom araç startuplarına yatırım yapıyor

Son yıllarda teknoloji firmalarının elektrikli ve otonom araç startuplarına yatırım yaptığına işaret eden TTT Global Group Başkanı Dr. Akın Arslan, konuşmasına şöyle devam etti: “Düne kadar teknoloji firması olarak ön plana çıkan Huawei, Xiaomi, Didi, Apple, Tencent, Alibaba and Baidu gibi firmalar, geleceğin elektrikli araçlar pazarında var olmak için çalışmalarını hızlandırdılar. Yine elektrikli araç unicron’ları arasında yer alan Nio, Xpeng and Li Auto 2019’dan bu tarafa 4 milyar doların üzerinde fon toplamayı başardılar. Amazon ve Google gibi teknoloji devleri de, otonom sürüşe 2015’ten bu tarafa ciddi yatırım yapıyorlar. Bu konuda, rakiplerinin gerisinde kaldığını düşünen Microsoft geçtiğimiz günlerde önemli bir atak yaptı ve General Motors’un otonom sürüş firması olan Cruise’a bir grup yatırımcıyla birlikte 2 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirdi. Bu yatırımla birlikte Cruise’nin değeri 30 milyar doları geçti. Bu yatırımla Microsoft, General Motors’un yeni bulut sağlayıcısı oldu ve Microsoft’un bulut hizmet sağlayıcısı Azure, Cruise’un depolama, yapay zeka ve makine öğrenimi yeteneklerini geliştirmesine yardımcı olacaktır. 2017’den bu tarafa otonom araç teknolojileri üzerine çalışan Çin’in en büyük arama motoru Baidu, kurduğu yapay zeka destekli otonom araç platformu Apollo.Auto ile dünyanın bu alandaki en büyük dijital platformunu oluşturdu. 100 Milyar doların üzerinde bir değere ulaşan Apollo, dünyanın önde gelen araç üreticilerine hizmet vermeye başladı” dedi.

Elektrikli araçlarda, batarya ve pil teknolojileri önem kazanıyor

Elektrikli araçlarda batarya ve pil teknolojilerinin önemini anlatan TTT Global Group Başkanı Dr. Akın Arslan, şunları kaydetti: “Bir elektrikli aracın maliyetinin yaklaşık %30-35’i, batarya sistemleri ve pil maliyetidir. Yaklaşık 60 bin dolara satılan bir Tesla S’ın 85 kWh güç üreten motoru, 16 modülden ve içindeki 7.104 silindirik lityum iyon pil hücresinden oluşuyor. Yaklaşık 540 kg ağırlığındaki batarya, tüm sisteminin adeta kalbi gibidir. Elektrikli araçlarının bataryalarının tamamı lityum-iyon pil teknolojilerinden oluşuyor. Tesla 135 kWh bataryalı araçlarında, tek şarjla menzili 670 km.’ye kadar çıkarmıştır. Yine Tesla “SuperCharger” adını verdiği yeni nesil hızlı şarj sistemleriyle 30 dk’da %80 şarj yetkinliğine ulaşmayı başarmıştır. ABD, Avrupa, Çin ve Avustralya’da binlerce şarj istasyonu açmıştır. 30 Nisan 2021 verisine göre; Tesla’nın dünya çapındaki 2.718 şarj istasyonunda 24.478 supercharger’ı bulunuyor. Kuzey Amerika’da 1.157, Asya-Pasifik’te 940, Avrupa’da 621 şarj istasyonu vardır. Özetle, batarya ve pil teknolojileri de hızla gelişiyor. 2010 yılında 1 kWh güç üretecek bataryanın maliyeti 1.100 dolar seviyesindeyken, 2021 başında bu maliyet 137 dolara düşmüştür. 2023 yılında 100 doların altına düşmesi bekleniyor. Kısaca, elektrikli araçlardaki gelişmeler ve maliyetlerindeki düşüş, global çapta talebi artırmaya devam edecektir” dedi.

135 yıllık fosil yakıtlı otomobil devri sona yaklaşıyor

Dünyanın 135 yıllık fosil yakıtlı otomobil macerasında sona gelindiğini ifade eden TTT Global Group Başkanı Dr. Akın Arslan, konuşmasına şöyle devam etti: “Alman Karl Benz, bildiğimiz anlamda ilk modern otomobili bundan tam 135 yıl önce, 1886’da üretti. Daha sonra Henry Ford, ABD’de “Model T” adını verdiği otomobili üretim hattından seri üretimle çıkaran ilk girişimci oldu. Tesla’nın kurucusu Elon Musk’ın ilk Tesla modeline 2012’de “Model S” demesi tesadüf olmasa gerek. Ford Model T, 1908’den 1927 yılına kadar kesintisiz üretildi. Üretim hattı kapasitesi yıllık 10 bin otomobile kadar çıktı. İlk piyasaya çıktığında 860 dolara satılan bu otomobil, 1925 yılında 250 dolardan satılmaya başlandı. 1927 yılında üretimi durdurulduğunda o zamana kadar 15 milyon adet üretilmişti. Bu rekor 1972 yılına kadar kırılamadı. 1972’de Volkswagen’in Beetle’sı bu sayısı geçebildi. Kısaca, dünyanın 135 yıllık fosil yakıtlı otomobil macerasında sona geliniyor. 2021’de globaldeki elektrikli araç pazarının %50 büyümesi bekleniyor. 2030’da ise dünyada yollardaki araçlarda elektrikli oranının %31’i geçmesi hedefleniyor. Mevcut gelişmeler gösteriyor ki, klasik otomobillerin 150 yılda aldığı yolu, elektrikli otomobiller önümüzdeki 20 yılda alacaktır” şeklinde konuştu.

Elektrikli araçlarda dünyada önde gelen üretici firmalar:

Tesla (ABD), BYD (Çin), Toyota (Japonya), BMW (Almanya), Volkswagen (Almanya), Nissan (Japon), LG Chem (Güney Kore), BAIC (Çin), SAIC(Çin), Geely(Çin), Cheery(Çin), REVA (Hindistan), Ford (ABD), General Motors (ABD), Daimler (Almanya), Honda (Japonya) Panasonic (Güney Kore) ve Bosch (Almanya).

Kripto Sanat Çağı Hızla Büyüyor

Çağımızın getirdiği teknolojik yenilikler ile birlikte dijital ürünlere sahip olmak insanlar arasında yaygınlaşmaya başladı. Non-Fungible Token (NFT) olarak geçen bu sektöre ilgi her geçen gün artmakta. 2017 senesinden beri Non-Fungible Token (NFT), en kısa tanımıyla başka bir eşi daha bulunmayan dijital varlıklara 200 milyon dolardan fazla para harcanmasıyla tüm dikkatler NFT’lere çevrilmiş durumda. Koleksiyoner ürünlerinden sanal ayakkabılara, sanal oyun içeriklerinden dijital mülklere, eşsiz olan birçok dijital varlığı temsil eden NFT’ler blok zincir teknolojisi kullanılarak, büyük çoğunlukla dijital olarak yani ethereum token standartlarıyla üretilmekte. Bu yeni sektöre kayıtsız kalmayan EGİAD Ege Genç İş İnsanları Derneği, genç iş dünyası için sektörü mercek altına aldı.

Bitcoin’in geleneksel para birimlerine dijital bir alternatif olarak ortaya çıktığı bu dönemde, NFT’ler de artık koleksiyon eserlerine dijital bir karşılık olarak kendini gösteriyor. Gün geçtikçe daha yüksek fiyatlara alıcı bulmaya başlayan NFT’lerde gelecek görenlerin sayısı azımsanmayacak durumda. En yalın anlatımla dijital sanat eserlerini ve koleksiyon ürünlerini tescil edilebilir ve satılabilir varlıklar haline getiren dijital sertifika NFT’de eşsiz olması sebebiyle satılan ürünler koleksiyon ürünü olarak kabul edilmekte ve değerleri çok yüksek olmakta. Konuyla ilgili düzenlenen etkinliğin açılış konuşmasını yapan EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Alp Avni Yelkenbiçer, EGİAD olarak yeniliklerin peşinden gitmenin ve değişime adapte olmanın çok önemli olduğuna dikkat çekerek, “Bugün de özellikle son günlerde oldukça tartışılan ve kamuoyunun ilgisini çeken bir kavramı NFT’yi tartışmak için bir aradayız. Çağımızın getirdiği teknolojik yenilikler ile birlikte dijital ürünlere sahip olmak insanlar arasında yaygınlaşmış ve son 3 yılda NFT’lere 200 milyon dolardan fazla para harcanmıştır. Tüm NFT’lerin benzeri olmayan eşsiz bilgiler barındırmaları ve kolayca erişilebilir olmaları, koleksiyon değeri olan fiziksel bir ürünle karşılaştırıldığında bir ürüne dijital olarak sahip olmanın avantajlarını ortaya çıkartmaktadır. Ayrıca kripto varlıkların aksine, NFT’ler kendi aralarında değiştirilemezler. Son dönemlerde özellikle sanat dünyasının blokchain teknolojisiyle buluşmasıyla oldukça popüler hale gelen NFT’ler vasıtasıyla tweet’lerden videolara, dijital sanat eserlerinden, fotoğraflara NFT olarak satışa çıkar hale gelmiştir” dedi.

Adından sıkça bahsettiren sanatçı, hareketli grafik tasarım, illüstrasyon ve animasyon alanlarında çalışan Uçman Balaban ise NFT’nin yükseliş süreci ile ilgili bilgilerini paylaştı. Balaban, NFT’nin, sanatçı ve koleksiyoner arasındaki aracıları kaldırmasıyla ve telif konusunda var olan sistemin yerine yenisini getirerek, hem ekonomik anlamda hem de erişilebilirlik anlamında sanatçıya çeşitli avantajlar sağladığını belirterek, “Eskiden, bir sanatçı ürettiği eserini koleksiyonere ulaştırmak için birtakım aracılara ihtiyaç duyuyordu ve ne yazık ki hayatın her alanında olduğu gibi aracılar genelde bu üretimden açığa çıkan değerin büyük kısmını elde ediyordu. Şimdi bu yeni iletişim biçiminde, sanatçı ve koleksiyoner birebir iletişim kurabiliyor. Ve böylelikle aracılar aradan çekildiği için daha avantajlı bir süreç yaşanıyor. Dijital sanatçılar NFT sayesinde hak ettikleri değere ilk kez ulaştılar. Çok popüler bir sektör haline geldi. Dijital sanatçıların ilk kez kendilerine market bulması söz konusu oldu. İşini bırakıp yüzde yüz NFT ile uğraşan insanlar bile var” dedi. Ne sanat eseri ne sanat eseri değildir sürecinin de müzakere edildiği etkinlikte, NFT videolarını satın alan kişilerin telif hakkı süreci de değerlendirildi. NFT’nin yeni bir dünya olduğunu ve kurallarının yeni yeni yazıldığına dikkat çeken Uçman Balaban, son süreçte işlerin centilmenlik anlaşması üzerinden yürüdüğünün de altını çizdi. NFT’nin normal sistemi yerinden oynatan devrimci bir tarafı olduğunu da kaydeden Balaban, NFT’nin pandemide müzayede satışlarının olmaması sebebiyle bu aralıktan sızarak hızla yükselişe geçtiğini ifade etti.

Kuru meyve ihracatında Asya’nın ağırlığı artıyor

Türkiye’nin üretim ve ihracatta dünya lideri olduğu besleyici değeri yüksek süper gıdalar; çekirdeksiz kuru üzüm, kuru kayısı ve kuru incir sezon sonuna doğru 1 milyar dolara yaklaşıyor.

2020/21 sezonu 1 Eylül 2020 tarihinde başlayan çekirdeksiz kuru üzüm ihracatı 8 ayda 93 ülkeye ulaştı ve toplam 332 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Kuru kayısıda 1 Ağustos 2020-29 Mayıs 2021 tarihleri arasında 9 aylık dilimde son çeyreğe girerken toplam 78 bin ton kuru kayısı karşılığında yüzde 13,7’lik ivmeyle toplamda 258 milyon dolar döviz geliri elde edildi.

Türkiye 30 Eylül 2020-29 Mayıs 2021 tarihine kadar geçen süreçte toplam 57 bin 143 ton kuru incir ihraç ederek, yüzde 2 artışla ihracatını toplam 207 milyon dolara taşıdı.

2019/20 sezonunda 2 bin 779 dolara ihraç edilen bütün kuru kayısı, 2020/21 döneminde 114 ülkede 3 bin 470 dolara alıcı buldu.

2020/21 sezonunda 104 ülkeye gönderilen bütün kuru incirin ortalama ihraç fiyatı ise 4 bin 52 dolardan 4 bin 261 dolara yükseldi.

Türkiye sağlıklı gıdada kilit bir tedarikçi

Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, 2020 yılı 1,4 milyar dolarlık kuru meyve ihracatının 1 milyar dolarla aslan payını oluşturan kuru incir, kuru kayısı ve kuru üzüm sezonun üçte ikisi geride kalmışken 798 milyon dolarlık ihracat rakamına ulaştıklarını söyledi.

“Küresel organik gıda ve içecek pazarının 2026 yılına kadar 620 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Dolayısıyla bu tüketim trendi önümüzdeki dönemde de kalıcı şekilde güçlenerek devam edecek. Kuru incir, kuru üzüm ve kuru kayısıda dünyada açık ara lider konumda olan Türkiye, sağlıklı gıdada kilit bir tedarikçi. Biz tarladan sofraya sofradan ihracata olan zincirde doğru üretim teknikleriyle, gıda güvenliğini önceleyen planlı ve sürdürülebilir bir politikayla sağlıklı gıda imajı ile markalaşarak, dünyada adımızı ilk sıraya yazdırdık. Dünya genelinde 162 farklı ülkeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Yüzde 95’ini Bölgemizden gerçekleştirdiğimiz kuru üzüm ihracatı 8 ayda 332 milyon dolara ulaştı. Yüzde 80 pay ile ana ticaret ortağımız olan Avrupa ülkelerine 273 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdik. Birleşik Krallık 96 milyon dolarla ilk sırada. Kuru üzümde sezon sonunda 450 milyon dolar hedefimiz var.”   Kuru kayısıda ABD, kuru incirde Almanya ilk sırada

Kuru kayısı ihracatının yüzde 13,7 artış göstererek 258 milyon dolara ulaştığını söyleyen Celep, “Geleneksel pazarlarımız ABD’ye yüzde 27, Avrupa ülkelerine yüzde 40’a varan artışlar yaşadık. İhracatımız Hollanda’ya yüzde 49, İtalya’ya yüzde 41, Polonya’ya yüzde 43 yükseldi. Birleşik Krallık yüzde 29, Mısır yüzde 19, BAE yüzde 16, Brezilya yüzde 8 ivme kaydettiğimiz ülkeler. Kuru kayısı ihracatında 300 milyon dolara ulaşmayı hedefliyoruz. Kuru incir ihracatında ise yüzde 4 artışla 30 milyon dolarla Almanya ilk sıradaki yerini koruyor. Hollanda, Finlandiya, Avusturya’ya ihracatımız yüzde 40 arttı. ABD’ye kuru incir ihracatımızı yüzde 8 artırarak 28 milyon dolara çıkardık. Mısır yüzde 32, Birleşik Krallık yüzde 25 yükseliş gösterdiğimiz yerler. Şu anki periyoda kadar 207 milyon dolar olan kuru incirde de 250 milyon dolar rakamını yakalayıp çekirdeksiz kuru üzüm, kuru kayısı, kuru incir ihracatında 1 milyar dolara ulaşacağız.” diye konuştu.

Japonya’ya yüzde 43, Hindistan’a yüzde 44, Çin’e yüzde 19 artış

Sezonun başladığı tarihten bu zamana kadar olan süreçte kuru meyve ihracatında Asya’nın ağırlığının arttığına değinen Celep, “Kuru üzümde Filipinler, Güney Kore, Hindistan, Pakistan, Singapur’a önemli artışlar yaşadık. Kuru kayısıda Asya ve Okyanusya ülkelerine yüzde 19 ihracatımızı artırdık. Avustralya yüzde 3, Çin yüzde 19, Hindistan ve Hong Kong yüzde 44, Japonya yüzde 43 ilerleme kaydettiğimiz yerler. Kuru incirde Japonya yüzde 7 artışla 6 milyon dolarla ilk sırada. Bunun yanı sıra Güney Kore’de yüzde 25, Malezya’da yüzde 44, Yeni Zelanda’da yüzde 28, Singapur’da yüzde 19 ilerledik. Türkiye organik gıdada en büyük tedarikçilerden biri. Ülkemiz dünyada bütün ürünlerinde güvenilir ihracatçı olarak tanınıyor. Bu unvanı devam ettirmek için çalışıyoruz. Ön planda tuttuğumuz hedef pazarlarımızdaki olumlu tablo önemli bir mesafe kat ettiğimizin göstergesi.” dedi.

TOYOTA’DAN AVANTAJLI YAZ BAKIM KAMPANYASI

Toyota, yazın keyfini bakımlı otomobilleriyle doyasıya çıkarmak isteyen kullanıcılarını avantajlarla dolu “Yaz Servis Günleri” kampanyasından yararlanmaya davet ediyor.

Toyota sahiplerinin araçlarının bakımlarını ve yedek parça değişimlerini indirimli olarak yaptırmaları için 1 Haziran-19 Temmuz tarihleri arasında tüm Toyota Plazalarda, fren balata ve diskleri, silecekler, amortisörler ile debriyaj seti yüzde 25 indirimli olarak sunulacak.

Fırsatlarla dolu “Yaz Servis Günleri” kampanya çerçevesinde, 3 yaş ve üzeri Toyota modellerinde Toyota orijinal motor yağı ve yağ filtresinde yüzde 20 indirim sağlanırken, tüm bakım işçiliklerde de yüzde 30’luk indirim bulunacak.

Bunun yanında ayrıca Akbank Axess  üye  işyeri  olan  Toyota Yetkili Satıcı ve Servisleri’nde 2-8  taksitli  servis ve bakım hizmetlerine +4 taksit imkanı da sunulacak. Kampanya dahilindeki indirim ve avantajlardan yararlanmak isteyen Toyota kullanıcılarının ilkbahara bakımlı araçlarla girmeleri için yapmaları gereken tek şey otomobillerini kendilerine en yakın Toyota plazaya götürmeleri olacak. Toyota sahipleri indirim ve avantajlardan yararlanmak için servis randevularını online olarak da alabilecekler.

Panasonic, ISE 2021’de en kapsamlı 4K projektör ve ekran serisini geliştiriyor
ISE 2021 etkinliğinde yeni projektörlerin ve ekranların tanıtılmasıyla birlikte Panasonic, ayrıntılı ve sürükleyici görüntüleme deneyimleri için artan talebi karşılamak üzere en kapsamlı 4K görsel çözüm serisini sunuyor.
Yeni 4K 1 Çipli DLP projektörlerin ve interaktif ekranların eklenmesiyle birlikte Panasonic her ortam için, tüm endüstri segmentlerinde 4K çözümlerini 5.000-50.000 lümen ve 43-98 inç aralıklarındaki ekranlarla sağlıyor. Teknolojilerin tamamı, video konferans ve kablosuz sunum sistemleri dahil Panasonic’in 4K işbirliği çözümleriyle tamamlanıyor.
Panasonic Business Avrupa Pazarlama Müdür Hartmut Kulessa, konuyla ilgili şunları söyledi: “Devir artık 4K devri ve tüm endüstri segmentlerinde talebin arttığını görüyoruz. Eğlence dünyasında 4K, yoğun çekici özelliklerle izleyicileri çekmek için, eğitimde yeni karma öğrenim ortamında 4K görüntülerin zengin ayrıntıları için kullanılıyor ve işletmeler ise ortak çalışma toplantılarını hayata geçirmek için 4K’yı kullanıyor. İhtiyaç ne olursa olsun, Panasonic uygun bir 4K çözümünü sunabiliyor.”
Panasonic, Barselona’da düzenlenen ISE etkinliğinde izleyicileri ayrıntılı 4K görüntülerle etkilemek isteyen eğlence, kiralama ve kurumsal organizasyonlar için tasarlanmış Panasonic PT-RDQ10 Serisi 1 Çipli DLP lazer projektörleri tanıttı.
Üç model 8.000 ile 10.000 lümen aralığında değişirken en dar alanlarda bile geniş kapsamlı görüntüler için opsiyonel sıfır ofsetli ET-DLE020 Ultra Kısa İzdüşümlü Yakınlaştırmalı Lens de bulunuyor.
Ultra ince ayrıntılı çözünürlük için artan talebi karşılamak isteyen Panasonic, üstünlüğü kanıtlanmış 1 Çipli DLP SOLID SHINE Lazer projeksiyon teknolojisine Quad Piksel Sürücüsü’nü ekleyerek 5.200 lümen PT-FRQ50 projektörü geliştirdi.
Eğitim kurumları, şirketler, sanat ve müze sergileri için zengin ayrıntılara sahip 4K (3840 x 2160) görüntüler sunmasının yanı sıra projektör, 8 ms’nin altında minimum giriş-çıkış gecikme süresine sahip olan ve bu sayede simülasyon ve e-sporlarda kullanıma yönelik olarak projektörün kapsamını genişleten 240Hz/1080p kare hızlarını da destekliyor.
Ayrıca Panasonic, geniş ölçekte yoğun Yerel 4K görüntü üretimini, gölgesiz ve kısa izdüşüm mesafelerinde sunmayı gerektiren deneyime dayalı iç mekan eğlencesi için artan talebe yanıt vermek üzere 50.000 lümenlik PT-RQ50K 3 Çipli DLP Projektörü için yeni bir Panasonic ET-D3QW200 Kısa İzdüşümlü Yakınlaştırma Lensi de geliştirmiştir.
Son olarak Premium InGlass ve Kızılötesi çoklu dokunmatik ekranlar, yönetici düzeyinde toplantı odaları için ideal olan, parlak ve dayanıklı 4K UHD LCD ekranlardan oluşan üst düzey bir koleksiyon olarak SQE1 Serisi için de sunulacak. Kızılötesi çoklu dokunmatik ekran, eğitimde ve genel görüntülemede ekonomik kullanım için tasarlanmış CQE1 Serisi’nde yer alacak. Modeller, 55-86 inç arasında değişiyor.